Bireylerin, grupların ya da devletin, siyasal bir amaçla başka kişi ve gruplara karşı giriştiği, savaş dışı sistemli şiddet eylemleri. İnsanları korkutup boyun eğmeye zorlayarak; bir gücü, bir egemenliği zorla kabul ettirmek amacıyla uygulanır. Oldukça büyük çaplı eylem yaparak, birey ya da bireylerin ruhsal yapılarına birden bire kaplayan korku salan şiddet yapmak.
Terör, bir yasadışı ideoloji etrafında örgütlenen birden fazla kişinin; şiddet eylemleri temel alan ve korkutmak ve yıldırmak maksadıyla mevcut siyasal iktidarı ve rejimi hedef alan faaliyetleridir. Terör, bazı siyasal ve sosyal değişiklikler meydana getirmek için bir korku ve dehşet atmosferi yaratmayı tasarlamış şiddet tehditti veya şiddettir. Terör, etrafa korku salmak, yıldırmak, sindirmek, öldürmek, yaralamak, tahrip etmek için yapılan; insanların mal, can, namus gibi maddi ve manevi değerlerinin tehlike içinde olduğu duruma denir, güvenlik ortadan kalkmaktadır.
Yıldırmak ve korkutmak maksadıyla, yasalara karşı gelerek, çeşitli amaçlara hizmet etmeyi hedefleyen, kısa veya orta vadeli, stratejik, sistemli şekilde; şiddet eylemleri ve cinayetlere başvurma hareketidir. Eylemlerde özellikle kaba güç kullanarak, öldürme ve silahlı eylemleri yoluyla, istedikleri şeyleri kabul ettirmeye çalışan, grupların veya kişilerin yaptıkları. Korku ve şiddet kullanılarak yasa dışı stratejik eylem ve siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için bir grubun ya da örgütün bilinçli ve planlı bir şekilde belli bir grup halka saldırmasıdır. Oldukça büyük çaplı eylem yaparak, birey ya da bireylerin ruhsal yapılarına birden bire kaplayan korku salarak, korku ve dehşet atmosferi yaratmayı tasarlamış şiddet yapmak. Devletin sınırları dâhilinde veya sınır noktalarında devlet aleyhine işler yapan, kafalarında siyasi hedefler belirlemiş, devlet dâhilindeki tüm yönetimlere her çeşit şiddet içeren fiilleri uygulaması.
terör; engellenen organizmanın direnme bicimidir. terör önce konusu olduğu kendi halkına, sonra konusu olduğu ideolojie ve en sonundada tüm insanlığa zarar vermektedir.
Terör ya da terörizm, siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımı olarak tanımlanır. Bir toplumda bir gurubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku olarak tanımlanır. Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak olarak tanımlanır. Dehşete düşürme, sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb. faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, sindirme yoluyla bir siyasi amacı gerçekleştirmeye yönelik silahlı propaganda yöntemi olduğu noktasında dünyada toplumlarda genel bir kabul vardır.
Türkçe’ye Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiş olan “terör” sözcüğü aslında Latince kökenlidir. Bunun anlamı ise; “korkudan titreme ve titremeye sebep olmaktır”.
Fransızca Petit Robert sözlüğünde; “Bir toplumda bir gurubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku” olarak tanımlanır.
Oxford İngilizce sözlükte; 'Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak' olarak tanımlanır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde; 'Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş' olarak tanımlanır. Tedhiş ise; dehşete düşürme, sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb. faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, terör, demektir.
Terörün ıstılah tanımının; bu sözlük tanımlarında geçtiği gibi korku, şiddet, sindirme, dehşet yoluyla bir siyasi amacı gerçekleştirmeye yönelik silahlı propaganda yöntemi olduğu noktasında dünyada toplumlarda genel bir kabul vardır.
Bu tanımlarda ortak olarak, toplumlarda şiddetli korku salma, yıldırma havası estirmeye vurgu yapılmaktadır. Bunun aracı olarak da şunlar kullanılmaktadır; adam kaçırmak, insanlara işkence yapmak, öldürmek ve pazar yerlerine, okullara, sinemalara, tren, metro, otobüs, uçak, gemi gibi toplu taşıma araçlarına ve onların istasyonlarına ve limanlarına vb. yerlere bomba yerleştirmek, ateşli silahlar ile tarama yapmak ya da kimyasal silahlar ile toplu katliamlar yapmak.
Bu araçlar ile terör estiren şahıs ya da guruplar aslında sadece şahıs yada örgüt isimlerini duyurmaktan öte hiç bir şey elde etmiyorlar.
TERÖRÜN DOĞURDUĞU SONUÇLAR
Terör toplumlarda can ve mal güvenliğini ortadan kaldırır. Zira teröre maruz kalan guruplar da tepkisel olarak terör yoluyla intikam almaya yönelirler. Terör terörü doğurur ve insani yaşam ortamını tamamen ortadan kaldırır. İnsanların bir çoğu kendisini hem savcı, hem hakim, hem infaz memuru olarak görüp bazı fertleri ve insan guruplarını kendilerine göre suçlu ilan ederek infaz etmeye yönelirler. Bu da haksız yere binlerce insanın öldürülmesine, yaralanmasına, mallarının telef olmasına yol açar.
Kısacası terör; fitne, fesad, kaos, anarşi, zulüm demektir. Terör insanlık suçu demektir.
Böylesi bir anlayış İslam’da olmadığı ve asla tasvip edilmediği için müslümanların ıstılahında / termilojesinde “terör” terimine yer verilmemiştir. Onun için “terör” müslümanlara yabancı bir terimdir.
Teröre kaynaklık ve yataklık yapan, zemin oluşturan kültür ve ideoloji asla İslam değildir, bilakis Batı kültürü ve ideolojileridir. Zira Fransız ihtilalinden sonra şimdiki formatına ulaşmış olan Batı kültürü ve yaşam tarzı Komünizm ve Kapitalizm gibi insanlığın başının belası olmuş fitne, fesad, zulüm ideolojilerini üretmiştir. Nitekim Komünizim anarşi ve terörü yayılma yöntemi olarak benimsemiştir. Kapitalizm de “kaostan yeni düzen çıkartma” ilkesi ile sürekli kriz, fitne, çatışma, kaos çıkartmayı sömürü için üslup olarak benimsemiştir. Yani ister komünizm ile olsun ister kapitalizm ile olsun terörü üreten ve terörizimle beslenen Batı kültürüdür.
Günümüzde küresel ve ulusal kapitalistlerin sömürgeci yayılma üsluplarından birisi de terörizim olmuştur. Onu üretip kullanıyorlar ve onun bahanesi ile ülkeleri işgal edip oraların stratejik servetlerini ve mevkilerini ele geçirmeye çalışıyorlar.
Terör bir insanlık suçudur. Günümüzdeki asıl teröristler de küresel ve ulusal kapitalist güçler ve onların eli altındaki “devlet” denilen taguti örgütlenmelerdir.
Onun için mevcut devletlerin ve onlara bağlı yada uydu kurum ve kuruluşların “terör” tanımlarına değer vermiyoruz. Zira gerçekci değildir. Çoğu saptırma, karalama, iftira, yoluyla kendi çıkarlarına göre yapılan tanımlar yada ithamlardır. Günümüzdeki her devlet kendi rejimine, çıkarına karşı olanı “terörist”, “terör yanlısı yada destekcisi” olarak itham etmektedir. Mesela; Rusya’nın işgaline karşı direnen Afgan halkı o zaman ABD’nin Avrupa Devlet’lerinin menfaatlarına uygun düştüğü için “kahraman direnişciler”, “mücahidler” olarak anılmıştı. Rusya ise onları terörist ilan etmişti. Aynı Afganistan halkı ABD’nin ve NATO’nun işgaline karşı da direniş gösterince birden “teröristl” oluverdi.! .
Müslümanların evlatlarından bazılarının adlarının çeşitli nedenlerle ve şekillerde bazı terör eylemlerine karışmış olması nedeni ile hemen “İslami terör” yaftalaması yapılmaktadır. Halbuki yahudi, hristiyan, hindu yada budist gibi başka din mensupları ister fert olarak, ister örgüt olarak ister ise devlet olarak daha kapsamlı, kanlı, vahşi terör eylemleri yaptıkları halde hiç bir şekilde “yahudi terörü” yada “hristiyan terörü” yada “hinduzim terörü” yada “budizim terörü” denilmemektedir. Neden? ! ..
İşte bu iki örnek, dahi mevcud devletlerin ve onların güdümündeki medyanın “terör ve terörist” tanımlamalarının ne kadar subjektif ve saptırıcı olduğunun kanıtıdır.
Mevcud devletler “terörle mücadele” adı altında asimetrik bir savaş yaptıklarını itiraf etmektedirler. Yani aslında sömürgeci devletler birbirleri ile sömürü pastasının paylaşımı üzerine kavga yapıyorlar. İşte bu kirli-pis savaşlarında birbirlerine karşı “terör” silahını kullanmaktadırlar.Faturasını da ortak düşman olarak gördükleri ve şu anda devleti olmayan “garib” durumda olan İslam’a biçmektedirler.
Böylece yeryüzünü içine düşürüldüğü zulümattan yani zulüm, fitne, fesattan, kirli bilgi ve cehaletten vahşetten kurtarıp insanlığı nura / aydınlığa, adalete, asayişe, ilme ve insani değerlere, huzura, güvenliğe, esenliğe kavuşturacak olan İslam’ı karalamaya çalışmaktadırlar. Ancak çabaları boşunadır. Zira gecenin en karanlık olduğu anı sabaha en yakın olduğu andır. Onlar kinlerini, fitne ve fesadlarıyla, zulümleriyle siyasi varlıklarının / devletlerinin ömürlerini uzatamayacaklardır. Allahu Teala’nın bildirdiği şu hakikat kesinlikle gerçekleşecektir;
“Allah'ın nûrunu (risaleti İslam’ı) ağızlarıyla (iftiralarıyla) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (Tevbe; 32)
TERÖR İSLAMİ HİÇBİR AMAÇ VE AMEL YÖNTEMİ DEĞİLDİR
1- TERÖR İSLAM`A DAVET YÖNTEMİ OLAMAZ
“İslam’a davet” denildiğinde insanların anladığı; ya İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davettir, ya da müslümanları İslam’ın kurallarına uymaya davettir. Bunların ikisinin de yönteminin terör olamıyacağının izahı ise şöyledir:
-İSLAM DİNİNE GİRMEYE DAVET
İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davet; kişinin İslam’a inanması için aklına ve gönlüne hitab ederek akletmesini sağlamak yoluyla olur. Bunu Allahu Teala şöyle emrediyor:
“Rabbının yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapanları en iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl: 125)
İslam dinine girmeye davet ve İslam muhalifleri ile tartışma, hem bu ayeti kerimenin hem de insan tabiatının gereği olarak delil ile ve hüsnü / güzel muamele ile olur. Baskı, şiddet, tehdid yani terör ile olmaz. Zira terör kişilerin akıl ve gönüllerini açmaz bilakis kapatır, sevdirmez nefret ettirir, benimsetmez inkar ettirir.
Nitekim Allahu Teala, Resulüne ve onun şahsında mü’minlere gayri müslimleri İslam’a davet hususunda zorba ve baskıcı olmamayı gayet açık şekilde şöyle emretmektedir:
“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf:45)
“Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette bize aittir. “ (Gaşiye: 21-26)
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? ” (Yunus: 99)
İslam’a davet karşısında kör ve sağır, katı, tavır sergileyenlere karşı takınılacak tutumu da şu şekilde açıklıyor:
“Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler bile. Sen afv yolunu benimse (onlara aldırma) , örfü (İslâm'a uygun olanı) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf: 198-199)
Müslümanlar tarih boyunca, Allahu Teala’nın, resulünün şahsında kendilerine yaptığı bu çağrılara kulak vermişler, insanları İslam dinine girme konusunda terörü yada terörvari hiç bir yolu asla benimsememişlerdir. Bunun delili müslümanların arasında yaşıyan gayri müslim toplulukların asırlardır varlıklarını sürdürebilmiş olmasıdır. Örneğin; Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta bir Hıristiyan topluluk olan maruniler, süryaniler gibi topluluklar, Mısır’da kıptiler, Orta Asya’da ermeniler, Kafkaslarda gürciler, Anadolu’da rumlar, ermeniler, yahudiler, Balkanlar’da hıristiyan Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar vb. gibi.
Eğer müslümanlar Allahu Teala’nın o hitaplarına kulak vermemiş olsalardı bu gayri müslim unsurlar müslümanların bağrında varlıklarını sürdüremezlerdi. Ya sürgün edilirlerdi ya da soykırımına maruz kalırlardı. Avrupalıların müslümanlara İspanya’da ve Bosna’da yaptıklarını bu gayri müslim unsurlara mülümanlar yapmadılar. Asırlardır müslümanların yönetiminde yaşıyan İspanya’da şimdi hiç müslüman topluluk kaldı mı? ! ..
Müslümanlar böylesi soykırım terörü gibi bir insanlık suçu işlemediler. Çünkü dinleri buna izin vermez. Bilakis o bu gayri müslim unsurlar müslümanların zimmeti altında (koruma ve himayesi altında) güvenlik ve huzur içinde varlıklarını sürdürdüler.
-İSLAM’IN KURALLARINA UYMAYA DAVET
Bu davetin muhatapları müslümanlardır. Bu, müslümanların biribirlerine “hakkı tavsiye”, “marufu emretmek ve münkerden nehyetmek”, “Allah’ın emirlerini “hatırlatmak” sorumlulukları kapsamındadır. Bu sorumluluğu yerine getirme yöntemi asla terör değildir.
Allah’ın emir ve nehiylerine uymayanlara uygulanması söz konusu olan müeyyideleri / şeri yaptırımlar ve cezaları dünyada uygulama yetkisi hiç bir müslüman fert ve cemaata ait değildir. Şeri müeyyidelerin uygulanması sorumluluğu bütün müslümanlaradır. Ancak bu sorumluluğu yerine getirme yetkisi müslümanların biat yoluyla nasbedecekleri halifeye aittir. Yani Hilafet Devletine aittir. Hilafet Devleti kurulmadıkca hiçbir kimse şeri müeyyideleri uygulama yetkisine sahip olamaz. Buna rağmen Hilafet Devletini kurmak için çalışmak yerine şeri hükümlerden kaynaklanan müeyyideleri uygulamaya kalkanlar ancak yetkisiz iş yapan fitne ve fesatcı konumuna düşerler ve terör üretirler. Bu ise asla caiz değildir.
2- İSLAM’IN HÜKÜMLERİNİN HAKİM KILINMASININ YANİ İSLAM DEVLETİNİN KURULMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
İslam devletinin kurulmasının yöntemi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin siretidir / takip ettiği yoludur. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem, Mekke’de başlayıp Medine’de sona eren 23 yıllık risalet siretinde İslam Devletinin nasıl kurulacağını İslam Davetinin aleme devlet eliyle ve cihad yoluyla nasıl taşınacağını, nasıl korunacağını müslümanlara gösterdi. O halde müslümanlara düşen, onu model örnek edinerek onun bu siretinden takip edilecek işaret taşlarını çıkartıp o yolda yürümeleridir.
Onun yolundaki önemli işaret taşları şunlardır: -Toplumsal değişim çalışması yapması. Bu da toplumda eğemen, baskın fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamları İslami fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamlarla değiştirme isteği uyandırmak için çalışmakla olur. -Bu çalışma ise, ne yapacağını, niçin ve nasıl yapacağını bilen basiret üzerine kurulu sadece İslam akidesi ve fikirleri ile donanmış, sadece İslam’a davet eden bir fikri-siyasi kitle ile olur. -Bu kitle, çalışmasında hak ile batılı karıştırmadığı gibi taguti güçler ile asla uzlaşma masasına oturmayı da kabul edemez. -Bu çalışmada sadece Allah’a dayanılır. Nusret / toplumu değiştirme ve devleti kurma neticesine ulaşmak sadece Allah’tan beklenir.
Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem siretinde bu değindiğimiz noktalara riayet ederek çalışmış. Ashabı ile oluşturduğu kitlesi ile basiret üzere, toplumdaki her türlü cahiliyye inancı, ölçüsü, anlayışı ve kurallarını eleştirmiş, batıllığını, yanlışlığını, zulmünü deşifre etmiştir. Hakkı yani vahiyle gelen doğruları açıkca duyurmuştur. Böylelikle toplumda bir fikri dalgalanma oluşturmaya çalışmıştır. Bundan rahatsız olan baskın, zorba yöneticilerin kendisine ve ashabına karşı kullandıkları işkenceye, şiddete ve kaba kuvvete, teröre rağmen o asla aynı yöntemle tepki vermemiştir. Sabır ve basiretle neticeyi yani nusreti sadece Allah’tan bekleyerek tebliğ yoluyla çalışmasını sürdürmeye devam etmiştir. Sonunda bu sabırlı ve ısrarlı, basiretli çalışma Medine’de semeresini bulmuştur. Medine toplumunda İslam ile değişme isteği oluşmuştur. Allah’ın nusreti de gelince ilk İslam Devleti orada kurulmuştur.
Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde anlatmayı ileride Allah izin verirse ele alacağımız “İslam’a Davet Yöntemi” isimli çalışmamıza bırakarak şunu vurgulamak istiyoruz; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, İslam devletini kurma sürecinde hiç bir şekilde tepkisel davranışlara, zorbalığa, teröre başvurmamıştır. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem ve ashabı, Allahu Teala’nın şu ayeti kerimede belirttiği yolunda sebatla devam etmişlerdir:
“De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben bana tâbi olanlarla birlikte, basiretle Allah'a davet ediyorum. Allah'ı (her çeşit noksan ve kusurdan) tenzih ediyorum. Ben, aslâ müşriklerden değilim.” (Yusuf: 108)
3-İSLAM DEVLETİNİN İSLAM DAVETİNİ ALEME TAŞIMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
İslam Davetini aleme taşımanın anlamı, “ i’lai kelimetillah” yani “Allah’ın kelimesinin en üstün kılınması “dır. Başka bir ifade ile Allah’ın dininin aleme hakim kılınmasıdır. Bunun yolu-yöntemi ise cihaddır. Cihad; insanların dinlerini zorla değiştirip müslüman olmalarını sağlamak için yada mallarını mülklerini zorla alıp köleleşmelerini sağlamak yada ülkelerinin zenginliklerini ve stratejik mevkilerini elegeçirerek sömürgeleşmesini sağlamak için yapılmaz. Cihad asla bir terör eylemi değildir. Gayesi ülkelerdeki küfür-taguti, azgın/taşgın, arsız, cani, zalim, mücrim ideolojiler ve yönetimler yüzünden var olan fitne, zulüm, fesad / düzensizlik ve her türlü kirlilikleri ortadan kaldırıp yeryüzünün tamamında Allah’ın sözünün geçmesini sağlamaktır. Yani Allah’ın dinini hakim kılarak tüm insanları zulümattan nura, aydınlığa, adalete, güvenliğe, esenliğe ve temizliğe kavuşturup insanların hidayete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını sağlamaktır. Bu Allahu Teala’nın şu emri gereğidir:
“İslam'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez. Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu kafirler hoş görmese de tamamlayıcıdır. Müşrikler hoşlanmasalar da Resulünü, bütün dinlere üstün / hakim kılmak üzere hak din ve hidayet ile gönderen O’dur.” (Saff:7-9)
“Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.” (Enfal: 39)
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyor- sunuz? ! İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise ey müminler haydi, şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Şeytanın hilesi, cidden zayıftır.” (Nisa:75-76)
Bu anlamda cihadı İslam devleti yapar. Fert yada gurupların bilhassa günümüzde böylesi imkanları olamaz. Bu mücadelede hedef; fitne, fesad, zulüm, cehalet odağı durumundaki tağuti devletlerdir. Yani taguti yöneticiler ve onların maddi gücü durumundaki askeri varlıklardır. Hedef, müslüman olmasalar da sivil halk ve fertler değildir. Onun için onlara yönelik hiç bir terör eylemi cihad esnasında dahi caiz kılınmamıştır.
İslam’da cihad; cihad ahkamı ile disipline edilmiştir. Cihad, rastgele sırf intikam duygularıyla yapılan bir savaş değildir. Hidayetin önündeki engelleri aşmak, kapıları açmak anlamındaki “fetih cihadı” öncesi söz konusu ülkenin yöneticileri İslam’a girmeye davet edilirler. Kabul ederlerse, ideoloji ve rejimlerini terk edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesi ve o ülkede de İslam ahkamının hakim kılınması sağlanır. O ülke insanlarından İslam devletinin tebası olmak istemeyenlere ülkeyi terk etmeleri için fırsat sağlanır. Ülkede kalmak isteyenler ise müslüman olmasalar da zimmet akdi / sözleşmesi kapsamında İslam devletinin tebası olurlar. Onların can ve malları İslam devletinin koruması altındadır. Onların imkanı olanlarından zimmet ahkamına göre haraç alınır.
Eğer o yöneticiler İslam’a girmeyi yani müslüman olmayı kabul etmezler ise; yönetimlerini ilga edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesini kabul etmeleri istenir. Bunu da kabul etmeyip İslam Davetinin önünde durmakta inatcı ve ısrarcı olurlar ise, o zaman İslam devletinin orduları tarafından fetih operasyonu ile onların maddi / askeri güçleri kırılıp ülkenin kapıları açılarak o ülke insanlarının zulümattan kurtulup nurla / hidayetle buluşmaları sağlanır.
Bu operasyonlarda asla teröre yer verilmez. Hatta cihad ahkamına göre; ekili arazilere, ağaçlara ve hayvanlara dahi zarar verilmez.
4- İSLAM DEVLETİNİN ÜLKESİNE KARŞI YAPILAN SALDIRILARI DEFETMEDE DE YÖNTEM TERÖR DEĞİLDİR
İslam devleti, hem İslam ülkesini hem de tebasını tüm düşman saldırılarından korumakla yükümlüdür. İslam ülkesine yapılan bir saldırıyı kırmaya ve saldırganı defetmeye çalışır. Gücü yettiğince saldırgan orduyu gerekirse tamamen imha eder. Fakat “aşırı gitmez” yani saldırgan ülkenin savaşa fiilen katılmayan sivil halkını kendi evlerinde, köylerinde, şehirlerinde katletmeye, tepelerine bombalar yağdırmaya ve onlar üzerinde terör estirmeye kalkmaz. Zira Allahu Teala bunu şu şekilde emretmektedir:
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara: 190)
Müslümanlar Allah’ın bu emrine tarih boyunca riayet etmişlerdir. Devlet varken dahi devlet imkanları ile terör estirmemişlerdir.
5-MÜSLÜMANLARIN NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ
-GAYRİ MÜSLİM ÜLKELERDE YAŞIYAN MÜSLÜMANLARIN MARUZ KALDIKLARI ÇEŞİTLİ SALDIRILARA KARŞI KOYMA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
Mesela ABD ve Avrupa ülkeleri gibi gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar ister çeşitli guruplar tarafından ister ise hükümetlerin aldıkları bazı kararlar yoluyla olsun dinlerine, değerlerine, kutsallarına saldırı, hakaret, baskı söz konusu olduğunda, kendi inançlarını ve müslüman kimliklerini korumaya çalışırlar. Bunun için; o toplumdaki ideolojik değil de salt insani hamiyet duygusu ile hareket eden etkili fert ve grupların desteğini alarak yapılan bu haksızlığa, ahlaksızlığa karşı fikri mücadele yoluyla kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılır. Kamuoyu desteği alarak bu saldırıların engellenmesine uğraşılır. Buna imkan yoksa yani gösterdikleri tepkiler kamuoyunun kendi aleyhlerine çevrilmesine yol açıyor ise, o saldırılara aldırmazlar, din ve kimlikleri üzerinde sebat ederler. Karşı tarafa saldırı yapmazlar.
Eğer saldırıların dozacı tahammül sınırlarını aşarsa yani doğrudan mal, can, namusa yönelirse, yapılacak iş, o ülkeyi terk ederek din, mal, can, namusunu koruyabileceğini umduğu bir başka ülkeye hicret etmektir. Yapılması gereken o ülkede saldırganlara karşı maddi çatışma ortamlarına girmek yada terör estirmek değişldir! .. Zira Allahu Teala resulünün şahsında şöyle buyurdu:
“Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. “ (Müzzemmil: 8-10)
“Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?) ” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya! ” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve resulüne hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa: 97-100) Bu ayetlerin ışığında da anlaşılacağı üzere; halkı müslüman olmayan gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar aslında azınlık konumundadırlar. Onların bu konumları Kur’an’da geçen “mustazaflar” kapsamında değerlendirilirler. İşte onların, dinlerinde fitneye düşürülmek yani inanç ve müslüman kimliklerini kaybetmek yada can, mal, namus güvenliğini kaybetmek durumları ile karşılaştıklarında yapacakları iş, o ülkede kavga yapmak, terör çıkartmak değil de o ülkeden ayrılmaktır. Yani hicret etmektir, terör değil! ...
-İSLAM TOPRAKLARINDA HALKI MÜSLÜMAN ÜLKEKERİN KAFİR DEVLETLERİ TARAFINDAN İŞGAL EDİLMESİ DURUMUNDA NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
İşgalci kafir devletleri, bir halkı müslüman ülkeyi işgal edince, o ülkede yaşıyan müslümanların o işgalci kafirlere karşı koymaları can, mal, namus, din ve topraklarını savunmaları üzerlerine hem haktır hem de vecibedir. İşgalci güçler tamamen yok edilesiye kadar yada ülkeden atılasıya kadar onlara karşı direnirler. Ancak bunun ötesine gitmezler. İşgalci devletin hakim olduğu ülkelerde sivil halka karşı intikam amaçlı terör eylemleri yapamazlar. Yaptıkları zaman kendileri haddi aşmış ve haksız konuma düşmüş olurlar, zalim olurlar. Allah zalimleri ve haddi aşanları sevmez. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (Bakara: 194)
SONUÇ Yukarıda yapılan izahlardan da anlaşılacağı gibi terör hiç bir şekilde İslami bir yöntem değildir. -Gayri müslimleri İslam’a davet yöntemi terör değildir. -Müslümanları İslam kurallarına uymaya davet yöntemi de terör değildir. -İslam hükümlerinin hakim kılınmasının yani İslam devletinin kurulmasının yöntemi de terör değildir. -İslam devletinin yeryüzünde İslam Davetini taşımasının yöntemi de terör değildir. -İslam devletinin ülkesine karşı yapılan saldırıları defetmede de yöntem terör değildir -Halkı müslüman olmayan ülkelerde yaşıyan müslümanların maruz kalabilecekleri saldırılara karşı koyma yöntemi de terör değildir. -Halkı müslüman ülkelerin kafir devlet yada devletler tarafından işgal edilmelerine karşı mücadele yöntemi de terör değildir.
Teröre verdiğimiz kurbanları, terör kahpesi isimli hayali katile fatura edersek, Trafik kazalarındaki ölümleri, trafik canavarı isimli hayali katile fatura edersek, Faili meçhul cinayetler, töre ve kan davalarını, adi cinayetleri alın yazısı isimli hayali katile fatura edersek, Depremlerde sellerde toprak kaymalarındaki ölümleri, vadeleri bu kadarmış isimli hayali katile fatura edersek, neyi ne zaman değiştirebiliriz ki?
Türkleri hasta eden şeyin özüne, Türk kanını yıllardır zehirleyip hasta etmiş olan ülsere, Türklerin bu ölümcül düşmanına 'direkt' olarak ulaşmalıyız...
Katiller ve kundakçılara karşı en katı önlemlerle mücadele edilebilir, terörün cezası idamdır...
Türkiye'yi bir haydut yatağı haline getirmek isteyenler zararsız hâle getirilmelidir...
Dünyada,terör denilince bu konuda herkes hemfikir değil. Örneğin; Yaser Arafat önce teröristi,sonradan Filistin devletinin başkanı oldu.Keza Mandela,Karamanlis'te teröristti.
T.T.İ. Trafik Terör İşsizlik bu üç sorunun hakkından bir türlü gelemiyoruz, kos koca bir ülke olarak.
* Trafik kazalarında her yıl ortalama 10.000 (ON:BİN) kişiyi kaybediyoruz. * 30 yıldır (üç beş çapulcu denen) Pkk problemini halledemedik, trilyonlara boşa akıp gidiyor. * Nüfus planlamasını yoksul güneydoğu yerine zengin batıya yaptırdık, nufüs yoğunlaştı, işssizlik arttı, faizle para kazanmayı kolaylaştırdık, iş yapanın burnundan getirdik, kimse iş yeri fabrika açmaz oldu, işsizlik aldı başını gidiyor.
DAĞDA ÜÇ BEŞ KOYUN SÜRÜSÜ TUTTURMUŞ BİR KÜRDİSTAN TÜRKÜSÜ ELİNE ALMIŞ BAYRAK DİYE BİR MASA ÖRTÜSÜ SATSAN BEŞ PARA ETMEZ NE DİRİSİ NE DE ÖLÜSÜ SOYU SOYSUZ OLAN SENSİN TOPRAK SENİN NEYİNE İTE İTLİK YAPIP KAFA TUTMA BEYİNE ANLASA DEDİĞİMİ SOKAKTAKİ KÖPEK AĞLAR HALİNE DUY ULAN SOYSUZ NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE.!
(NOT:Tüm kürtleri değil sadece Kürdistan diye bir devlet ve toprağı olmayan bir yeri savunanlaradır bu sözler...)
Bu ülkenin huzurunu apocularla türkeşçiler bozuyor... Dikkat ettiniz mi? ..geçenlerde balıkesirde ülkücüler her yeri yakıpyıktılar ve terör estirdiler...TERÖR...
TERÖR nedir bilr misiniz? ..Artık anlamını yitirmiştir... BENCE TERÖR SİYASİ KAN DAVASINA DÖNÜŞMÜŞTÜR... Yani apocu türkeşçi çatışmasına dönüşmüştür...Olan zavallı halka oluyor...
Bence bu lastik gibi bir kavram. İsteyen istedigi gibi genişletiyor, çekiyor, derinleştiriyor bu kavramı. Bana göre devlet terörü, örgütlerin yaptığı denildigiği sözde terörden daha fazladır. Terör Devlet patentlidir. Hitler, 2. Dünya savaşında milyonlarca insanı katletti ve devletti. ABD, Japonya'ya karşı savaş açtı; Hiroşima ve Nagazakiye atom bombası attı. Somaliye girdi bir sürü suçsuz insan öldürdü. Vietnama girdi milyonlarca insan öldürdü. Afganistan'a girdi bir sürü insan öldürüldü. Irak'a girdi halen gözlerimiz önünde, kadınları ve çocukları öldürüyorlar. Ve ABD birilerine terör deyince, gözlerimiz halen ABD'nin gösterdigi yere gidiyorsa biz terörden iyi anlamışız demektir.
Dahası Irak ne kadar suçsuz insan öldürdü? Yugoslavya ne kadar soykırım yaptı? İran kaç tane suçsuz insanı astı? ABD kaç milyon sivil insan öldürdü? Rusya kaç milyon insan öldürdü? Çoğu da sivil! Kim terörist? Nedir terörist? Kim kime terörist diyor?
Bu VATAN'I bize vermediler, hediye etmediler. BİZ ALDIK. Vurduk Vurulduk, Kanlara Bulandık, BAYRAĞIMIZA ŞEHİT KANLARIYLA Renk Verdik. Bu CİHAN-I ALEMİN her yerinde savaştık, ADALETİ biz sağladık Kan verdik, Can verdik, Satmadık ama hep satıldık.
Madem bu VATANA Gözdiktiniz; ‘’Tabutlarınızı, Kefenlerinizi de alın gelin Çoluğunuzla Cocuğunuzla, Vedalaşında gelin,,
Biz bu VATANIN Sınırlarını Çizerken Ölümleri Baştan Göze almışız Siz ise ÖLÜM Duyduğunuz yerde: Kaçtınız Arkanıza bile bakmadınız, bakamadınız.
Biz Savaşırken Siz Zevkteydiniz, Sefadaydınız Savaşı Bilmezdiniz, Ta ki Savaş Kapınıza gelene kadar Silah Tutmayı bilmezdiniz, Ta ki bizden Yardım dileyene kadar Size Kendinizi savunmayı, Savaşmayı: Tarihimizle Bilgimizle biz öğrettik Siz ne yaptınız: Bu Nasıl Şereftir, Namustur, Onurdur ki..! Silah tutanan eliniz Bizi Vurmaya başladı. İyiliğe Kötülükle Karşılık veren siz, Gölgesinden Korkan, Gerisinden tırsan siz, Bu Vatanı isteyen, bu Vatan’a Gözdiken siz, Oyunları kuran kalleşlik yapan Arkadan vuran gene siz.
Size ADALETİ, SAVAŞMAYI, YÖNETMEYİ, ŞEREFİ, NAMUSU, ONURU- GURURU Öğreten ve her zaman da öğretecek olan da BİZİZ.
FARKIMIZ BUDUR, ARAMIZDAKİ FARK BUDUR işte..!
Not: Bu yazılanlar sizedir Dünyayı kana bulayan adi kapitalist amerika israil ve ingiltere gün gelecek planlarınız başınıza geçecek zamanında geçirdik yine geçiricez. Terörist yetişlerenlere hediyem olsun bu yazım.
... Ama bu yeni türeyen, hayvan cinsi öyle mi ya? Dış görünüşü insan(?) iç dünyasında fırtınalar kopan; bir sabi bebeyi dahi, öldürmekten imtina etmeyen, gözü dönmüş bir canavar.
Bu insan görünümlü canavar, ne ramazan ayının kutsiyetinden anlar, ne öldürdüğü insanların, Allah rızası için ibadet niyetine oruçlu oluşlarından etkilenir. Onun yaşam kaynağı; insanları öldürmek… bu gün şu kadar kan akıttım, şu kadar insanı analı-babalı, gelinli-kızlı, bacılı-kardeşli acılara gargettim demek.. 90 yaşındaki dedenin torununun, oğlunu acısına dayanamayarak aklını yitirdiğini görmek. Ve bunlar dan aldığı, zevkle beslenmek.
İşte dünyanın temelindeki değişikliklere, menfi yönden ayak uydurarak, değişime uğrayan ve hayvanlaşan, canavarlaşan yeni yaratık tipi bunlar.
Bunları hayvandan da, insandan da ayırt etmek mümkün değil. Çünkü bunların oluşum özelliklerinden biriside namert oluşlarıdır. Hasımlarının karşısına erkekçe çıkamazlar. Hasımlarına sinsice yaklaşır ve sinsice saldırırlar. ... Nejat Güneri (ALINTI) www.ekspreshaber.net/modules/xfsection/article.php? articleid=766
Birkaç gündür çeşitli illerde yapılan “teröre lanet mitingleri”nde ilginç görüntüler yaşanıyor. Terörü telin için miting düzenleyenler, terör örgütü PKK’dan ziyade, hükümete eleştiri getiriyorlar!
Sanki terörün asli sorumlusu, PKK değil de, hükümet imiş gibi! “PKK’ya ne diyelim, zaten ona her gün lanet okuyoruz. Önemli olan; bizim sesimize kulak vermesi gereken hükümet” diyerek, savunma getirebilirler. Ama şunu da bilmeliyiz; terör tarihte ilk defa, bu hükümet döneminde ortaya çıkmış değil ki! Ne yapmasını bekliyoruz hükümetin? Ne yapmasını bekliyoruz ki, çoğu belden aşağı hakaretlerle hedef tahtasına oturtuyoruz? Hükümetin ne yapmasını istediklerini, onlar da bilmiyorlar.. Bir gün oluyor, “K.Irak’a girelim” diyorlar. Çünkü emekli generallerden öyle sinyal almışlardır. Ertesi günü oluyor, emekli generaller bir başka sinyal veriyor: “Hayır havalar çok sıcak. Bu sıcak havalarda K. Irak’a girmeyelim, kaybımız fazla olur.” Meydandakiler de hemen söylemi değiştiriveriyorlar: “Talabani ile niye konuşuyorsunuz? ” Kısacası, iki günde fikir değiştiriyorlar. Ama hükümete vururken, hiç acımıyorlar.. En ilginci de, emekli paşaların tavırları.. Çıkıyorlar ekranlara, bağıra bağıra bir konuşmaya başlıyorlar ki, dersiniz ki adamı tutmazsanız, gidip PKK’yı bitirip gelecek. Oysa ki, bu emekli paşaların görevde oldukları dönemdeki rakamlara baksanız, bugünkünden çok daha fazla şehid verdiğimizi görürsünüz. Hele hele yıldönümü sebebiyle acımızın tekrar tazelendiği Bingöl’de 33 erimizin şehadeti var ki, içler acısı bir durum. Silahsız, korumasız erlerimiz otobüse bindirilip, bir ilden bir başka ile gönderiliyor. Ve yolda, PKK’lı teröristler otobüsü durdurup, 33 erimizi şehid ediyorlar. Bunun hesabını kim verdi? 33 erimizi korumasız olarak, silahsız olarak bir ilden bir başka ile gönderen komutan kimdi? Bürokrat kimdi? Sakın, bugünlerde televizyon ekranlarında atıp tutan emeklilerden birisi olmasın! O gün alınması gereken küçücük bir tedbiri bile almayan, bugün ise “Vuracaksın, bitireceksin” diye ahkam kesenlere dikkat etmeli. Sormalı kendilerine, “Düne kadar görevde idiniz. Hükümette de, sizin çok arzu ettiğiniz, övgüler düzdüğünüz siyasiler var idi. Niye vurup bitirmediniz? ” Verecekleri cevap yoktur.. Onların cevabı yoktur ama, benim emekli paşalardan bir isteğim var. Orduevlerinde, şu sosyal tesiste, bu sosyal tesiste keyif sürüp, akşamları da televizyon ekranlarından Başbakan için, “Ona sayın demiyorum. Demeyeceğim, siz de demeyeceksiniz” diye hakaret etmeleri bırakın. Buyrun, hedef gösterdiğiniz Kandil Dağı’na doğru bir yönelin bakalım.. Evet evet.. Emekli paşalara sesleniyorum.. Bazı emekli paşalar, birileri tutmasa, yerlerinden fırlayıp gidip PKK’yı bitirecek gibi konuşmalar yapıyorlar ya.. İşte o emekli paşalara söylüyorum... Haberiniz olsun, sizi tutmuyoruz. Size engel olmuyoruz. Buyrun, K. Irak orada.. ‘Canımız feda’ diyorsunuz ya.. Buyrun imtihana.. Size alkış tutanlardan toparlayın etrafınıza yeterince adamı. GidinKandil Dağı’na, alın alınacakları, gelin buraya.. İşte o zaman alkışlanmayı hakkedersiniz. Diyorsunuz ya, Kuvayı Milliye diye. Bu ülkenin sınırları dahilinde değil de, Kandil Dağı’nda yapın o Kuvayı Milliye hareketini. Korkut Eken şimdiden söylemiş zaten, ihalelerden fırsat bulmuş olmalı ki, “Bu gidişle dağa çıkacağız” demiş. Efsane yarbaydan da böyle bir şey beklenir işte. Buyrun, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında yapın mücadelenizi. Ama şehitler üzerinden, meşru hükümete vurmak için istismarda bulunmayın. Eminim bu çağrıma bir tanesi bile cevap vermeyecektir.. Geçtiğimiz günlerde, benzer afra tafralarla Başbakan’a hakaretler yağdıran bir emekli paşaya, aynı programda bulunan birisi, büyük bir iyiniyetle sordu, “Paşam, Kandil’e harekat talep ediyoruz. Ancak şöyle bir iddia var; uçaklarımız yerli üretim değil. ABD teknolojisine bağlı. ABD’li programcıların, istedikleri an, “düşmanı dost, dostu düşman gösterme” ve “uçakların bilgisayar programlarını kilitleme” imkanları olduğu söyleniyor. Ne dersiniz? Bu iddialar doğru mu? ” Sınıfı pilotluk olan emekli paşadan nasıl bir cevap beklersiniz? Şöyle yarım saatlik bir konferans değil mi? Yetmez, “Bu konuda ben çok doluyum, özel bir program yapın, bütün bildiklerimi sizinle paylaşayım” demesini beklersiniz değil mi? Siz bekleyedurun, emekli paşamızın cevabı çok kısa oldu: “Ben son durumu bilmiyorum. Araştırmak lazım”. Cevaba bakın, hizaya gelin. Futbol maçındaki seyirciler gibi tezahürat yapıyorlardı, “K. Irak’a.. K. Irak’a..” diye. Şimdi uçaklarımızın küçük bir oyunla, dostu düşman, düşmanı dost görme tehlikesi olup olmadığını bile bilmiyorlar. Peki sen, Mehmedçiği, bilmediğin silahlarla mı yola çıkmaya tahrik ediyorsun paşam?
Emin ÇÖLAŞAN [email protected] Hedef belli imiş PKK bombalama olayını önceden haber vermiş. Hem de Ankara’da olacağını özellikle vurgulamış. İşte birkaç gün önce PKK sitesinde çıkan yazıdan örnekler. Başlığı şöyle: 'Mahmur’da patlayan Ankara’da da patlar.' (Mahmur, PKK’nın Kuzey Irak’taki en büyük kampı. Burası Birleşmiş Milletler gözetiminde! Teröristler orada barınıyor. Bir süre önce orada bir bomba patlamıştı.) Yazı özetle şöyle: 'Türk devleti kirli işlerini sürdürüyor, resmi sınırları dışında da Kürt’e tahammül gösteremiyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, Kürtlük adına ne varsa saldırıyor, yakıp yıkıyor. Son dönemde Güney Kürdistan’ın çeşitli kentlerinde bombalar patlıyor, her taraf kana bulanıyor. Bu eylemler terörizmin daniskasıdır. Türk basını bu eylemlere destek veriyor, teşvik ediyor. Çok planlı ve örgütlü bir yaklaşım olarak yansıyor. İşte PKK’ya destek verenlere cevap deniliyor. Değil PKK’ya destek vermek, PKK’ya karşı savaşmamak bile Türk devleti için en büyük düşmanlık gerekçesidir. Kuzey Kürdistan’da (yani Güneydoğu Anadolu’da) koruculara da aynı yaklaşım gösteriliyor. Türk devleti kadar başka bir ahmak devlet var mı, bilmiyorum gerçekten. Dün bu politikalarınla sonuç almış olabilirsin. Ama şimdi olsa olsa Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursun. Kimin sırtından devlet olduğunu, kimin sırtından bugüne kadar yaşam şansı bulduğunu iyi gör. Ayağının altındaki ağacı kesersen düşersin. Türk devletinin bastığı ağaç Kürtlerdir. Kürtleri keserek olduğu yerde kalacağını düşünmesi çok ahmakçadır. Artık saldırganlık ve kirli işlerle Kürt halkını kendince dize getirme hesapları tutmayacaktır. Bu yönlü yapılan her yatırım devletin kendisine geri dönecektir.' Bunları yazan kişi Cafer Demirel ismini kullanıyor. Kesinlikle sahte, düzmece isimdir. Ancak en çarpıcı cümle, yazının son bölümünde geliyor: 'Şimdi Türk devleti güneye (Kuzey Irak’a) bomba yollayarak güneyli güçleri ve halkı PKK’ya karşı yeniden bir saldırı pozisyonuna getirmeye çalışıyor. Yarın benzer bombaların bir tepki olarak Ankara’nın kalbinde patlaması hiç de şaşırtmamalı.' 'Bombalar' diyor, çoğul kullanıyor! PKK sitesinde bu tehdit çıkıyor ve birkaç gün sonra Ankara bombalanıyor. İstihbarat örgütlerimiz ve ilgili kuruluşlarımız bunu elbette biliyordu. Genelkurmay Başkanı önceki gece bombalama olayından sonra boşuna 'Yeni bombalar patlayabilir' demedi. Önceki akşam yaşamını yitirenlerin, yaralanıp hastanelerde ameliyata alınanların, şu anda bile yaşam mücadelesi vermekte olanların tamamı fakir fukara takımıydı. Durakta otobüs bekleyenler, çevrede seyyar satıcılık yapanlar, tezgahtarlar, işçiler, memurlar ve ev kadınları... Canlı bomba niçin orasını seçmişti? .. Çünkü Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları kısa süre sonra oradan geçip Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde verilen bir resepsiyona katılacaklardı. Evet, tam oradan geçeceklerdi. Kimliği olay sonrasında belirlenen canlı bomba bunu biliyor muydu? Eğer onlar geçerken patlatmak için geldiyse, bomba daha önceden yanlışlıkla mı patladı? Ya da Ulus’a bunları bilmeden mi gelmişti? Niçin orasını seçmişti? Bunların yanıtını bizler şu anda bilmiyoruz ama PKK’yı yönetenler mutlaka biliyor! Ülkemiz bir PKK belası ile boğuşuyor. Güneydoğu gezilerinde ve Avrupa’da bunlara açıktan destek veren AB takımını, bunları Kuzey Irak’ta koruması altına alınan ABD’yi, PKK’nın sözcülüğüne soyunan Diyarbakır ve saire gibi Güneydoğu belediyeleri ile siyasetçileri ve içimizdeki hainleri burada bir kez daha lanetliyorum. Olay yerinde ve sonrasında henüz cesetler soğumamıştı, hastanelerde can pazarı yaşanıyordu. Malum tip o kargaşada mikrofonları kapıp televizyonlara demeçler veriyor, kafasını Başbakan’ın arkasından uzatıp kameralara görünerek siyasi ve kişisel reklam ve şov yapmaya, cam çerçeve parasından söz edip işyeri sahiplerine duygu sömürüsü yapmaya, böylesine bir ulusal felaketi bile aynı gece oy avcılığına dönüştürmeye yelteniyordu! Ölen insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara sağlık diliyorum. Ne yazık ki elden ancak bu kadarı geliyor.
Terör durmaz... BU terör durmaz. Çünkü terör örgütü PKK’nın arkasında Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ve ABD var. ABD; biliyorsunuz bizim arkadaşların 'strateji ortağı'. ABD’nin Kuzey Irak stratejisi ne? .. Bir Kürt devleti... ABD Silahlı Kuvvetleri’nin resmi internet sitesindeki haritaya göre, bu Kürt devletinin sınırlarının içine nereler giriyor? .. Bizim Güneydoğu... PKK’nın elindeki silahlar ne? ABD malı. ABD kim? .. 'Strateji ortağı' arkadaşların. PKK’nın kampları, eğitim alanları, lojistik destek merkezleri, büroları, Türkiye’deki saldırı planlarının yapıldığı yer nerede? .. ABD’nin denetimindeki bölgede. ABD neyi arkadaşların? .. 'Strateji ortağı...' Beyaz Saray’da cumhurbaşkanı gibi karşılanan ve en üst düzeyde protokol uygulanan Barzani, 'Türkiye PKK’ya yönelik operasyon yapar da sınırlarımıza karışırsa, biz de Türkiye’yi karıştırırız' sözünü ilk nerede söyledi? .. ABD’de... PKK’ya kimin onayı ve bilgisi içinde destek veriyor Kürtler? .. ABD’nin... Arkadaşların 'strateji ortağı' kim? .. ABD... ABD, Kuzey Irak Kürt yönetimine ve PKK’ya destek verirken, aynı zamanda Türkiye’deki bu seçimlerde kimi destekliyor? .. Arkadaşları... Arkadaşların; canına okuyup gücünü yok etmek istedikleri Türkiye’deki ilk kurum hangisi? ... PKK ile can pazarında mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri... Kime güveniyor arkadaşlar? .. ABD’ye... ABD kimdir? .. Arkadaşların 'strateji ortağı'...
(terör korkaklık anlamına gelir) Türkiye'de doğup büyüdüğüm için.terörr bana kalleşliği çağrıştırıyor.Korkaklığı çağrıştırıyor.Çünkü sadece korkak insanlar arkadan vurur..Teröristlerin abileri onlara bi mekan bulurlar..örneğin TÜRKKİYE.türkiyenin en zayıf yeri.neresi.en cahil kalmış devletin en az ulaşabildiği yer güneydoğu.oraya yerleştirilirler.ve abileri Türkiye'yi ziyaret ettiklerinde Ankara ya değil onları görmeye diyarbakıra giderler.bizimkilerde uyusunlar bakalım.. ama ama KARADENİZ bi köpürürse....
Bireylerin, grupların ya da devletin, siyasal bir amaçla başka kişi ve gruplara karşı giriştiği, savaş dışı sistemli şiddet eylemleri. İnsanları korkutup boyun eğmeye zorlayarak; bir gücü, bir egemenliği zorla kabul ettirmek amacıyla uygulanır. Oldukça büyük çaplı eylem yaparak, birey ya da bireylerin ruhsal yapılarına birden bire kaplayan korku salan şiddet yapmak.
Terör, bir yasadışı ideoloji etrafında örgütlenen birden fazla kişinin; şiddet eylemleri temel alan ve korkutmak ve yıldırmak maksadıyla mevcut siyasal iktidarı ve rejimi hedef alan faaliyetleridir.
Terör, bazı siyasal ve sosyal değişiklikler meydana getirmek için bir korku ve dehşet atmosferi yaratmayı tasarlamış şiddet tehditti veya şiddettir.
Terör, etrafa korku salmak, yıldırmak, sindirmek, öldürmek, yaralamak, tahrip etmek için yapılan; insanların mal, can, namus gibi maddi ve manevi değerlerinin tehlike içinde olduğu duruma denir, güvenlik ortadan kalkmaktadır.
Yıldırmak ve korkutmak maksadıyla, yasalara karşı gelerek, çeşitli amaçlara hizmet etmeyi hedefleyen, kısa veya orta vadeli, stratejik, sistemli şekilde; şiddet eylemleri ve cinayetlere başvurma hareketidir.
Eylemlerde özellikle kaba güç kullanarak, öldürme ve silahlı eylemleri yoluyla, istedikleri şeyleri kabul ettirmeye çalışan, grupların veya kişilerin yaptıkları.
Korku ve şiddet kullanılarak yasa dışı stratejik eylem ve siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için bir grubun ya da örgütün bilinçli ve planlı bir şekilde belli bir grup halka saldırmasıdır.
Oldukça büyük çaplı eylem yaparak, birey ya da bireylerin ruhsal yapılarına birden bire kaplayan korku salarak, korku ve dehşet atmosferi yaratmayı tasarlamış şiddet yapmak.
Devletin sınırları dâhilinde veya sınır noktalarında devlet aleyhine işler yapan, kafalarında siyasi hedefler belirlemiş, devlet dâhilindeki tüm yönetimlere her çeşit şiddet içeren fiilleri uygulaması.
terör; engellenen organizmanın direnme bicimidir.
terör önce konusu olduğu kendi halkına, sonra konusu olduğu ideolojie ve en sonundada tüm insanlığa zarar vermektedir.
Terör ya da terörizm, siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımı olarak tanımlanır.
Bir toplumda bir gurubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku olarak tanımlanır. Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak olarak tanımlanır.
Dehşete düşürme, sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb. faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, sindirme yoluyla bir siyasi amacı gerçekleştirmeye yönelik silahlı propaganda yöntemi olduğu noktasında dünyada toplumlarda genel bir kabul vardır.
Terör, çeşitli vaadlerle kandırılıp dağa çıkarılmış gençlerimizin; BİRİCİK askerlerimizi öldürmek için oluşturduğu bi topluluktur...
TERÖR HİÇBİR ŞEKİLDE İSLAMİ YÖNTEM DEĞİLDİR
TERÖRÜN TANIMI
Türkçe’ye Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiş olan “terör” sözcüğü aslında Latince kökenlidir. Bunun anlamı ise; “korkudan titreme ve titremeye sebep olmaktır”.
Fransızca Petit Robert sözlüğünde; “Bir toplumda bir gurubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku” olarak tanımlanır.
Oxford İngilizce sözlükte; 'Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak' olarak tanımlanır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde; 'Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş' olarak tanımlanır. Tedhiş ise; dehşete düşürme, sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb. faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, terör, demektir.
Terörün ıstılah tanımının; bu sözlük tanımlarında geçtiği gibi korku, şiddet, sindirme, dehşet yoluyla bir siyasi amacı gerçekleştirmeye yönelik silahlı propaganda yöntemi olduğu noktasında dünyada toplumlarda genel bir kabul vardır.
Bu tanımlarda ortak olarak, toplumlarda şiddetli korku salma, yıldırma havası estirmeye vurgu yapılmaktadır. Bunun aracı olarak da şunlar kullanılmaktadır; adam kaçırmak, insanlara işkence yapmak, öldürmek ve pazar yerlerine, okullara, sinemalara, tren, metro, otobüs, uçak, gemi gibi toplu taşıma araçlarına ve onların istasyonlarına ve limanlarına vb. yerlere bomba yerleştirmek, ateşli silahlar ile tarama yapmak ya da kimyasal silahlar ile toplu katliamlar yapmak.
Bu araçlar ile terör estiren şahıs ya da guruplar aslında sadece şahıs yada örgüt isimlerini duyurmaktan öte hiç bir şey elde etmiyorlar.
TERÖRÜN DOĞURDUĞU SONUÇLAR
Terör toplumlarda can ve mal güvenliğini ortadan kaldırır. Zira teröre maruz kalan guruplar da tepkisel olarak terör yoluyla intikam almaya yönelirler. Terör terörü doğurur ve insani yaşam ortamını tamamen ortadan kaldırır. İnsanların bir çoğu kendisini hem savcı, hem hakim, hem infaz memuru olarak görüp bazı fertleri ve insan guruplarını kendilerine göre suçlu ilan ederek infaz etmeye yönelirler. Bu da haksız yere binlerce insanın öldürülmesine, yaralanmasına, mallarının telef olmasına yol açar.
Kısacası terör; fitne, fesad, kaos, anarşi, zulüm demektir. Terör insanlık suçu demektir.
Böylesi bir anlayış İslam’da olmadığı ve asla tasvip edilmediği için müslümanların ıstılahında / termilojesinde “terör” terimine yer verilmemiştir. Onun için “terör” müslümanlara yabancı bir terimdir.
Teröre kaynaklık ve yataklık yapan, zemin oluşturan kültür ve ideoloji asla İslam değildir, bilakis Batı kültürü ve ideolojileridir. Zira Fransız ihtilalinden sonra şimdiki formatına ulaşmış olan Batı kültürü ve yaşam tarzı Komünizm ve Kapitalizm gibi insanlığın başının belası olmuş fitne, fesad, zulüm ideolojilerini üretmiştir. Nitekim Komünizim anarşi ve terörü yayılma yöntemi olarak benimsemiştir. Kapitalizm de “kaostan yeni düzen çıkartma” ilkesi ile sürekli kriz, fitne, çatışma, kaos çıkartmayı sömürü için üslup olarak benimsemiştir. Yani ister komünizm ile olsun ister kapitalizm ile olsun terörü üreten ve terörizimle beslenen Batı kültürüdür.
Günümüzde küresel ve ulusal kapitalistlerin sömürgeci yayılma üsluplarından birisi de terörizim olmuştur. Onu üretip kullanıyorlar ve onun bahanesi ile ülkeleri işgal edip oraların stratejik servetlerini ve mevkilerini ele geçirmeye çalışıyorlar.
Terör bir insanlık suçudur. Günümüzdeki asıl teröristler de küresel ve ulusal kapitalist güçler ve onların eli altındaki “devlet” denilen taguti örgütlenmelerdir.
Onun için mevcut devletlerin ve onlara bağlı yada uydu kurum ve kuruluşların “terör” tanımlarına değer vermiyoruz. Zira gerçekci değildir. Çoğu saptırma, karalama, iftira, yoluyla kendi çıkarlarına göre yapılan tanımlar yada ithamlardır. Günümüzdeki her devlet kendi rejimine, çıkarına karşı olanı “terörist”, “terör yanlısı yada destekcisi” olarak itham etmektedir. Mesela; Rusya’nın işgaline karşı direnen Afgan halkı o zaman ABD’nin Avrupa Devlet’lerinin menfaatlarına uygun düştüğü için “kahraman direnişciler”, “mücahidler” olarak anılmıştı. Rusya ise onları terörist ilan etmişti. Aynı Afganistan halkı ABD’nin ve NATO’nun işgaline karşı da direniş gösterince birden “teröristl” oluverdi.! .
Müslümanların evlatlarından bazılarının adlarının çeşitli nedenlerle ve şekillerde bazı terör eylemlerine karışmış olması nedeni ile hemen “İslami terör” yaftalaması yapılmaktadır. Halbuki yahudi, hristiyan, hindu yada budist gibi başka din mensupları ister fert olarak, ister örgüt olarak ister ise devlet olarak daha kapsamlı, kanlı, vahşi terör eylemleri yaptıkları halde hiç bir şekilde “yahudi terörü” yada “hristiyan terörü” yada “hinduzim terörü” yada “budizim terörü” denilmemektedir. Neden? ! ..
İşte bu iki örnek, dahi mevcud devletlerin ve onların güdümündeki medyanın “terör ve terörist” tanımlamalarının ne kadar subjektif ve saptırıcı olduğunun kanıtıdır.
Mevcud devletler “terörle mücadele” adı altında asimetrik bir savaş yaptıklarını itiraf etmektedirler. Yani aslında sömürgeci devletler birbirleri ile sömürü pastasının paylaşımı üzerine kavga yapıyorlar. İşte bu kirli-pis savaşlarında birbirlerine karşı “terör” silahını kullanmaktadırlar.Faturasını da ortak düşman olarak gördükleri ve şu anda devleti olmayan “garib” durumda olan İslam’a biçmektedirler.
Böylece yeryüzünü içine düşürüldüğü zulümattan yani zulüm, fitne, fesattan, kirli bilgi ve cehaletten vahşetten kurtarıp insanlığı nura / aydınlığa, adalete, asayişe, ilme ve insani değerlere, huzura, güvenliğe, esenliğe kavuşturacak olan İslam’ı karalamaya çalışmaktadırlar. Ancak çabaları boşunadır. Zira gecenin en karanlık olduğu anı sabaha en yakın olduğu andır. Onlar kinlerini, fitne ve fesadlarıyla, zulümleriyle siyasi varlıklarının / devletlerinin ömürlerini uzatamayacaklardır. Allahu Teala’nın bildirdiği şu hakikat kesinlikle gerçekleşecektir;
“Allah'ın nûrunu (risaleti İslam’ı) ağızlarıyla (iftiralarıyla) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (Tevbe; 32)
TERÖR İSLAMİ HİÇBİR AMAÇ VE AMEL YÖNTEMİ DEĞİLDİR
1- TERÖR İSLAM`A DAVET YÖNTEMİ OLAMAZ
“İslam’a davet” denildiğinde insanların anladığı; ya İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davettir, ya da müslümanları İslam’ın kurallarına uymaya davettir. Bunların ikisinin de yönteminin terör olamıyacağının izahı ise şöyledir:
-İSLAM DİNİNE GİRMEYE DAVET
İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davet; kişinin İslam’a inanması için aklına ve gönlüne hitab ederek akletmesini sağlamak yoluyla olur. Bunu Allahu Teala şöyle emrediyor:
“Rabbının yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapanları en iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl: 125)
İslam dinine girmeye davet ve İslam muhalifleri ile tartışma, hem bu ayeti kerimenin hem de insan tabiatının gereği olarak delil ile ve hüsnü / güzel muamele ile olur. Baskı, şiddet, tehdid yani terör ile olmaz. Zira terör kişilerin akıl ve gönüllerini açmaz bilakis kapatır, sevdirmez nefret ettirir, benimsetmez inkar ettirir.
Nitekim Allahu Teala, Resulüne ve onun şahsında mü’minlere gayri müslimleri İslam’a davet hususunda zorba ve baskıcı olmamayı gayet açık şekilde şöyle emretmektedir:
“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf:45)
“Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette bize aittir. “ (Gaşiye: 21-26)
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? ” (Yunus: 99)
İslam’a davet karşısında kör ve sağır, katı, tavır sergileyenlere karşı takınılacak tutumu da şu şekilde açıklıyor:
“Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler bile. Sen afv yolunu benimse (onlara aldırma) , örfü (İslâm'a uygun olanı) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf: 198-199)
Müslümanlar tarih boyunca, Allahu Teala’nın, resulünün şahsında kendilerine yaptığı bu çağrılara kulak vermişler, insanları İslam dinine girme konusunda terörü yada terörvari hiç bir yolu asla benimsememişlerdir. Bunun delili müslümanların arasında yaşıyan gayri müslim toplulukların asırlardır varlıklarını sürdürebilmiş olmasıdır. Örneğin; Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta bir Hıristiyan topluluk olan maruniler, süryaniler gibi topluluklar, Mısır’da kıptiler, Orta Asya’da ermeniler, Kafkaslarda gürciler, Anadolu’da rumlar, ermeniler, yahudiler, Balkanlar’da hıristiyan Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar vb. gibi.
Eğer müslümanlar Allahu Teala’nın o hitaplarına kulak vermemiş olsalardı bu gayri müslim unsurlar müslümanların bağrında varlıklarını sürdüremezlerdi. Ya sürgün edilirlerdi ya da soykırımına maruz kalırlardı. Avrupalıların müslümanlara İspanya’da ve Bosna’da yaptıklarını bu gayri müslim unsurlara mülümanlar yapmadılar. Asırlardır müslümanların yönetiminde yaşıyan İspanya’da şimdi hiç müslüman topluluk kaldı mı? ! ..
Müslümanlar böylesi soykırım terörü gibi bir insanlık suçu işlemediler. Çünkü dinleri buna izin vermez. Bilakis o bu gayri müslim unsurlar müslümanların zimmeti altında (koruma ve himayesi altında) güvenlik ve huzur içinde varlıklarını sürdürdüler.
-İSLAM’IN KURALLARINA UYMAYA DAVET
Bu davetin muhatapları müslümanlardır. Bu, müslümanların biribirlerine “hakkı tavsiye”, “marufu emretmek ve münkerden nehyetmek”, “Allah’ın emirlerini “hatırlatmak” sorumlulukları kapsamındadır. Bu sorumluluğu yerine getirme yöntemi asla terör değildir.
Allah’ın emir ve nehiylerine uymayanlara uygulanması söz konusu olan müeyyideleri / şeri yaptırımlar ve cezaları dünyada uygulama yetkisi hiç bir müslüman fert ve cemaata ait değildir. Şeri müeyyidelerin uygulanması sorumluluğu bütün müslümanlaradır. Ancak bu sorumluluğu yerine getirme yetkisi müslümanların biat yoluyla nasbedecekleri halifeye aittir. Yani Hilafet Devletine aittir. Hilafet Devleti kurulmadıkca hiçbir kimse şeri müeyyideleri uygulama yetkisine sahip olamaz. Buna rağmen Hilafet Devletini kurmak için çalışmak yerine şeri hükümlerden kaynaklanan müeyyideleri uygulamaya kalkanlar ancak yetkisiz iş yapan fitne ve fesatcı konumuna düşerler ve terör üretirler. Bu ise asla caiz değildir.
2- İSLAM’IN HÜKÜMLERİNİN HAKİM KILINMASININ YANİ İSLAM DEVLETİNİN KURULMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
İslam devletinin kurulmasının yöntemi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin siretidir / takip ettiği yoludur. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem, Mekke’de başlayıp Medine’de sona eren 23 yıllık risalet siretinde İslam Devletinin nasıl kurulacağını İslam Davetinin aleme devlet eliyle ve cihad yoluyla nasıl taşınacağını, nasıl korunacağını müslümanlara gösterdi. O halde müslümanlara düşen, onu model örnek edinerek onun bu siretinden takip edilecek işaret taşlarını çıkartıp o yolda yürümeleridir.
Onun yolundaki önemli işaret taşları şunlardır:
-Toplumsal değişim çalışması yapması. Bu da toplumda eğemen, baskın fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamları İslami fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamlarla değiştirme isteği uyandırmak için çalışmakla olur.
-Bu çalışma ise, ne yapacağını, niçin ve nasıl yapacağını bilen basiret üzerine kurulu sadece İslam akidesi ve fikirleri ile donanmış, sadece İslam’a davet eden bir fikri-siyasi kitle ile olur.
-Bu kitle, çalışmasında hak ile batılı karıştırmadığı gibi taguti güçler ile asla uzlaşma masasına oturmayı da kabul edemez.
-Bu çalışmada sadece Allah’a dayanılır. Nusret / toplumu değiştirme ve devleti kurma neticesine ulaşmak sadece Allah’tan beklenir.
Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem siretinde bu değindiğimiz noktalara riayet ederek çalışmış. Ashabı ile oluşturduğu kitlesi ile basiret üzere, toplumdaki her türlü cahiliyye inancı, ölçüsü, anlayışı ve kurallarını eleştirmiş, batıllığını, yanlışlığını, zulmünü deşifre etmiştir. Hakkı yani vahiyle gelen doğruları açıkca duyurmuştur. Böylelikle toplumda bir fikri dalgalanma oluşturmaya çalışmıştır. Bundan rahatsız olan baskın, zorba yöneticilerin kendisine ve ashabına karşı kullandıkları işkenceye, şiddete ve kaba kuvvete, teröre rağmen o asla aynı yöntemle tepki vermemiştir. Sabır ve basiretle neticeyi yani nusreti sadece Allah’tan bekleyerek tebliğ yoluyla çalışmasını sürdürmeye devam etmiştir. Sonunda bu sabırlı ve ısrarlı, basiretli çalışma Medine’de semeresini bulmuştur. Medine toplumunda İslam ile değişme isteği oluşmuştur. Allah’ın nusreti de gelince ilk İslam Devleti orada kurulmuştur.
Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde anlatmayı ileride Allah izin verirse ele alacağımız “İslam’a Davet Yöntemi” isimli çalışmamıza bırakarak şunu vurgulamak istiyoruz; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, İslam devletini kurma sürecinde hiç bir şekilde tepkisel davranışlara, zorbalığa, teröre başvurmamıştır. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem ve ashabı, Allahu Teala’nın şu ayeti kerimede belirttiği yolunda sebatla devam etmişlerdir:
“De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben bana tâbi olanlarla birlikte, basiretle Allah'a davet ediyorum. Allah'ı (her çeşit noksan ve kusurdan) tenzih ediyorum. Ben, aslâ müşriklerden değilim.” (Yusuf: 108)
3-İSLAM DEVLETİNİN İSLAM DAVETİNİ ALEME TAŞIMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
İslam Davetini aleme taşımanın anlamı, “ i’lai kelimetillah” yani “Allah’ın kelimesinin en üstün kılınması “dır. Başka bir ifade ile Allah’ın dininin aleme hakim kılınmasıdır. Bunun yolu-yöntemi ise cihaddır. Cihad; insanların dinlerini zorla değiştirip müslüman olmalarını sağlamak için yada mallarını mülklerini zorla alıp köleleşmelerini sağlamak yada ülkelerinin zenginliklerini ve stratejik mevkilerini elegeçirerek sömürgeleşmesini sağlamak için yapılmaz. Cihad asla bir terör eylemi değildir. Gayesi ülkelerdeki küfür-taguti, azgın/taşgın, arsız, cani, zalim, mücrim ideolojiler ve yönetimler yüzünden var olan fitne, zulüm, fesad / düzensizlik ve her türlü kirlilikleri ortadan kaldırıp yeryüzünün tamamında Allah’ın sözünün geçmesini sağlamaktır. Yani Allah’ın dinini hakim kılarak tüm insanları zulümattan nura, aydınlığa, adalete, güvenliğe, esenliğe ve temizliğe kavuşturup insanların hidayete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını sağlamaktır. Bu Allahu Teala’nın şu emri gereğidir:
“İslam'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez. Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu kafirler hoş görmese de tamamlayıcıdır. Müşrikler hoşlanmasalar da Resulünü, bütün dinlere üstün / hakim kılmak üzere hak din ve hidayet ile gönderen O’dur.” (Saff:7-9)
“Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.” (Enfal: 39)
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyor- sunuz? ! İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise ey müminler haydi, şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Şeytanın hilesi, cidden zayıftır.” (Nisa:75-76)
Bu anlamda cihadı İslam devleti yapar. Fert yada gurupların bilhassa günümüzde böylesi imkanları olamaz. Bu mücadelede hedef; fitne, fesad, zulüm, cehalet odağı durumundaki tağuti devletlerdir. Yani taguti yöneticiler ve onların maddi gücü durumundaki askeri varlıklardır. Hedef, müslüman olmasalar da sivil halk ve fertler değildir. Onun için onlara yönelik hiç bir terör eylemi cihad esnasında dahi caiz kılınmamıştır.
İslam’da cihad; cihad ahkamı ile disipline edilmiştir. Cihad, rastgele sırf intikam duygularıyla yapılan bir savaş değildir. Hidayetin önündeki engelleri aşmak, kapıları açmak anlamındaki “fetih cihadı” öncesi söz konusu ülkenin yöneticileri İslam’a girmeye davet edilirler. Kabul ederlerse, ideoloji ve rejimlerini terk edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesi ve o ülkede de İslam ahkamının hakim kılınması sağlanır. O ülke insanlarından İslam devletinin tebası olmak istemeyenlere ülkeyi terk etmeleri için fırsat sağlanır. Ülkede kalmak isteyenler ise müslüman olmasalar da zimmet akdi / sözleşmesi kapsamında İslam devletinin tebası olurlar. Onların can ve malları İslam devletinin koruması altındadır. Onların imkanı olanlarından zimmet ahkamına göre haraç alınır.
Eğer o yöneticiler İslam’a girmeyi yani müslüman olmayı kabul etmezler ise; yönetimlerini ilga edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesini kabul etmeleri istenir. Bunu da kabul etmeyip İslam Davetinin önünde durmakta inatcı ve ısrarcı olurlar ise, o zaman İslam devletinin orduları tarafından fetih operasyonu ile onların maddi / askeri güçleri kırılıp ülkenin kapıları açılarak o ülke insanlarının zulümattan kurtulup nurla / hidayetle buluşmaları sağlanır.
Bu operasyonlarda asla teröre yer verilmez. Hatta cihad ahkamına göre; ekili arazilere, ağaçlara ve hayvanlara dahi zarar verilmez.
4- İSLAM DEVLETİNİN ÜLKESİNE KARŞI YAPILAN SALDIRILARI DEFETMEDE DE YÖNTEM TERÖR DEĞİLDİR
İslam devleti, hem İslam ülkesini hem de tebasını tüm düşman saldırılarından korumakla yükümlüdür. İslam ülkesine yapılan bir saldırıyı kırmaya ve saldırganı defetmeye çalışır. Gücü yettiğince saldırgan orduyu gerekirse tamamen imha eder. Fakat “aşırı gitmez” yani saldırgan ülkenin savaşa fiilen katılmayan sivil halkını kendi evlerinde, köylerinde, şehirlerinde katletmeye, tepelerine bombalar yağdırmaya ve onlar üzerinde terör estirmeye kalkmaz. Zira Allahu Teala bunu şu şekilde emretmektedir:
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara: 190)
Müslümanlar Allah’ın bu emrine tarih boyunca riayet etmişlerdir. Devlet varken dahi devlet imkanları ile terör estirmemişlerdir.
5-MÜSLÜMANLARIN NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ
-GAYRİ MÜSLİM ÜLKELERDE YAŞIYAN MÜSLÜMANLARIN MARUZ KALDIKLARI ÇEŞİTLİ SALDIRILARA KARŞI KOYMA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
Mesela ABD ve Avrupa ülkeleri gibi gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar ister çeşitli guruplar tarafından ister ise hükümetlerin aldıkları bazı kararlar yoluyla olsun dinlerine, değerlerine, kutsallarına saldırı, hakaret, baskı söz konusu olduğunda, kendi inançlarını ve müslüman kimliklerini korumaya çalışırlar. Bunun için; o toplumdaki ideolojik değil de salt insani hamiyet duygusu ile hareket eden etkili fert ve grupların desteğini alarak yapılan bu haksızlığa, ahlaksızlığa karşı fikri mücadele yoluyla kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılır. Kamuoyu desteği alarak bu saldırıların engellenmesine uğraşılır. Buna imkan yoksa yani gösterdikleri tepkiler kamuoyunun kendi aleyhlerine çevrilmesine yol açıyor ise, o saldırılara aldırmazlar, din ve kimlikleri üzerinde sebat ederler. Karşı tarafa saldırı yapmazlar.
Eğer saldırıların dozacı tahammül sınırlarını aşarsa yani doğrudan mal, can, namusa yönelirse, yapılacak iş, o ülkeyi terk ederek din, mal, can, namusunu koruyabileceğini umduğu bir başka ülkeye hicret etmektir. Yapılması gereken o ülkede saldırganlara karşı maddi çatışma ortamlarına girmek yada terör estirmek değişldir! .. Zira Allahu Teala resulünün şahsında şöyle buyurdu:
“Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. “ (Müzzemmil: 8-10)
“Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?) ” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya! ” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve resulüne hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa: 97-100)
Bu ayetlerin ışığında da anlaşılacağı üzere; halkı müslüman olmayan gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar aslında azınlık konumundadırlar. Onların bu konumları Kur’an’da geçen “mustazaflar” kapsamında değerlendirilirler. İşte onların, dinlerinde fitneye düşürülmek yani inanç ve müslüman kimliklerini kaybetmek yada can, mal, namus güvenliğini kaybetmek durumları ile karşılaştıklarında yapacakları iş, o ülkede kavga yapmak, terör çıkartmak değil de o ülkeden ayrılmaktır. Yani hicret etmektir, terör değil! ...
-İSLAM TOPRAKLARINDA HALKI MÜSLÜMAN ÜLKEKERİN KAFİR DEVLETLERİ TARAFINDAN İŞGAL EDİLMESİ DURUMUNDA NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR
İşgalci kafir devletleri, bir halkı müslüman ülkeyi işgal edince, o ülkede yaşıyan müslümanların o işgalci kafirlere karşı koymaları can, mal, namus, din ve topraklarını savunmaları üzerlerine hem haktır hem de vecibedir. İşgalci güçler tamamen yok edilesiye kadar yada ülkeden atılasıya kadar onlara karşı direnirler. Ancak bunun ötesine gitmezler. İşgalci devletin hakim olduğu ülkelerde sivil halka karşı intikam amaçlı terör eylemleri yapamazlar. Yaptıkları zaman kendileri haddi aşmış ve haksız konuma düşmüş olurlar, zalim olurlar. Allah zalimleri ve haddi aşanları sevmez. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (Bakara: 194)
SONUÇ
Yukarıda yapılan izahlardan da anlaşılacağı gibi terör hiç bir şekilde İslami bir yöntem değildir.
-Gayri müslimleri İslam’a davet yöntemi terör değildir.
-Müslümanları İslam kurallarına uymaya davet yöntemi de terör değildir.
-İslam hükümlerinin hakim kılınmasının yani İslam devletinin kurulmasının yöntemi de terör değildir.
-İslam devletinin yeryüzünde İslam Davetini taşımasının yöntemi de terör değildir.
-İslam devletinin ülkesine karşı yapılan saldırıları defetmede de yöntem terör değildir
-Halkı müslüman olmayan ülkelerde yaşıyan müslümanların maruz kalabilecekleri saldırılara karşı koyma yöntemi de terör değildir.
-Halkı müslüman ülkelerin kafir devlet yada devletler tarafından işgal edilmelerine karşı mücadele yöntemi de terör değildir.
AHMED KILICKAYA
www.islamiyontem.net
herkes potansiyel bir teröristtir.hanimini dövende, sokak dilini argo kullanan da, cinsel iliskide acayip ses cikaran da,
bitsin artık bu katliam
kurusun bu gözyaşları
Teröre verdiğimiz kurbanları, terör kahpesi isimli hayali katile fatura edersek,
Trafik kazalarındaki ölümleri, trafik canavarı isimli hayali katile fatura edersek,
Faili meçhul cinayetler, töre ve kan davalarını, adi cinayetleri alın yazısı isimli hayali katile fatura edersek,
Depremlerde sellerde toprak kaymalarındaki ölümleri, vadeleri bu kadarmış isimli hayali katile fatura edersek,
neyi ne zaman değiştirebiliriz ki?
İlk önce beyinde başlar sonra uygulamaya geçer.. Toplumda beyin teröristi o kadar insan var ki:((
Türkleri hasta eden şeyin özüne, Türk kanını yıllardır zehirleyip hasta etmiş olan ülsere, Türklerin bu ölümcül düşmanına 'direkt' olarak ulaşmalıyız...
Katiller ve kundakçılara karşı en katı önlemlerle mücadele edilebilir, terörün cezası idamdır...
Türkiye'yi bir haydut yatağı haline getirmek isteyenler zararsız hâle getirilmelidir...
...
Bu rüzgârı ekenler, bir gün fırtınayı biçecekler...
...
Trafik terörü yok. Birşey olmaz abi diyenler var bu ülkede...
Dünyada,terör denilince bu konuda herkes hemfikir değil. Örneğin; Yaser Arafat önce teröristi,sonradan Filistin devletinin başkanı oldu.Keza Mandela,Karamanlis'te teröristti.
T.T.İ.
Trafik Terör İşsizlik bu üç sorunun hakkından bir türlü gelemiyoruz, kos koca bir ülke olarak.
* Trafik kazalarında her yıl ortalama 10.000 (ON:BİN) kişiyi kaybediyoruz.
* 30 yıldır (üç beş çapulcu denen) Pkk problemini halledemedik,
trilyonlara boşa akıp gidiyor.
* Nüfus planlamasını yoksul güneydoğu yerine zengin batıya yaptırdık, nufüs yoğunlaştı, işssizlik arttı, faizle para kazanmayı kolaylaştırdık, iş yapanın burnundan getirdik, kimse iş yeri fabrika açmaz oldu, işsizlik aldı başını gidiyor.
Ne olacak bu sorunlar, kim çözecek, bilinmiyor.
Biz Canakkalede 16 ülkenin ordusuna vermedik bu ülkeyi 3-5 capulcuya mi verecez! ... Bu ülkeye basuna TÜRKIYE denmedi.bedel ödedik bedel...
DAĞDA ÜÇ BEŞ KOYUN SÜRÜSÜ
TUTTURMUŞ BİR KÜRDİSTAN TÜRKÜSÜ
ELİNE ALMIŞ BAYRAK DİYE BİR MASA ÖRTÜSÜ
SATSAN BEŞ PARA ETMEZ NE DİRİSİ NE DE ÖLÜSÜ
SOYU SOYSUZ OLAN SENSİN TOPRAK SENİN NEYİNE
İTE İTLİK YAPIP KAFA TUTMA BEYİNE
ANLASA DEDİĞİMİ SOKAKTAKİ KÖPEK AĞLAR HALİNE
DUY ULAN SOYSUZ
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE.!
(NOT:Tüm kürtleri değil sadece Kürdistan diye bir devlet ve toprağı olmayan bir yeri savunanlaradır bu sözler...)
Bu ülkenin huzurunu apocularla türkeşçiler bozuyor...
Dikkat ettiniz mi? ..geçenlerde balıkesirde ülkücüler her yeri yakıpyıktılar ve terör estirdiler...TERÖR...
TERÖR nedir bilr misiniz? ..Artık anlamını yitirmiştir...
BENCE TERÖR SİYASİ KAN DAVASINA DÖNÜŞMÜŞTÜR...
Yani apocu türkeşçi çatışmasına dönüşmüştür...Olan zavallı halka oluyor...
Post-modern terör tanımı::*Dini ve siyasi kan davası...*
Bence bu lastik gibi bir kavram. İsteyen istedigi gibi genişletiyor, çekiyor, derinleştiriyor bu kavramı. Bana göre devlet terörü, örgütlerin yaptığı denildigiği sözde terörden daha fazladır. Terör Devlet patentlidir. Hitler, 2. Dünya savaşında milyonlarca insanı katletti ve devletti.
ABD, Japonya'ya karşı savaş açtı; Hiroşima ve Nagazakiye atom bombası attı. Somaliye girdi bir sürü suçsuz insan öldürdü. Vietnama girdi milyonlarca insan öldürdü. Afganistan'a girdi bir sürü insan öldürüldü. Irak'a girdi halen gözlerimiz önünde, kadınları ve çocukları öldürüyorlar. Ve ABD birilerine terör deyince, gözlerimiz halen ABD'nin gösterdigi yere gidiyorsa biz terörden iyi anlamışız demektir.
Dahası Irak ne kadar suçsuz insan öldürdü?
Yugoslavya ne kadar soykırım yaptı?
İran kaç tane suçsuz insanı astı?
ABD kaç milyon sivil insan öldürdü?
Rusya kaç milyon insan öldürdü?
Çoğu da sivil!
Kim terörist? Nedir terörist? Kim kime terörist diyor?
ARAMIZDAKİ FARK
Bu VATAN'I bize vermediler, hediye etmediler.
BİZ ALDIK.
Vurduk Vurulduk, Kanlara Bulandık,
BAYRAĞIMIZA ŞEHİT KANLARIYLA Renk Verdik.
Bu CİHAN-I ALEMİN her yerinde savaştık,
ADALETİ biz sağladık Kan verdik, Can verdik,
Satmadık ama hep satıldık.
Madem bu VATANA Gözdiktiniz;
‘’Tabutlarınızı, Kefenlerinizi de alın gelin
Çoluğunuzla Cocuğunuzla, Vedalaşında gelin,,
Biz bu VATANIN Sınırlarını Çizerken Ölümleri Baştan Göze almışız
Siz ise ÖLÜM Duyduğunuz yerde:
Kaçtınız Arkanıza bile bakmadınız, bakamadınız.
Biz Savaşırken Siz Zevkteydiniz, Sefadaydınız
Savaşı Bilmezdiniz, Ta ki Savaş Kapınıza gelene kadar
Silah Tutmayı bilmezdiniz, Ta ki bizden Yardım dileyene kadar
Size Kendinizi savunmayı, Savaşmayı: Tarihimizle Bilgimizle biz öğrettik
Siz ne yaptınız:
Bu Nasıl Şereftir, Namustur, Onurdur ki..!
Silah tutanan eliniz Bizi Vurmaya başladı.
İyiliğe Kötülükle Karşılık veren siz, Gölgesinden Korkan, Gerisinden tırsan siz,
Bu Vatanı isteyen, bu Vatan’a Gözdiken siz,
Oyunları kuran kalleşlik yapan Arkadan vuran gene siz.
Size ADALETİ, SAVAŞMAYI, YÖNETMEYİ,
ŞEREFİ, NAMUSU, ONURU- GURURU
Öğreten ve her zaman da öğretecek olan da BİZİZ.
FARKIMIZ BUDUR, ARAMIZDAKİ FARK BUDUR işte..!
Not:
Bu yazılanlar sizedir Dünyayı kana bulayan adi kapitalist amerika israil ve ingiltere gün gelecek planlarınız başınıza geçecek zamanında geçirdik yine geçiricez. Terörist yetişlerenlere hediyem olsun bu yazım.
hayvani şiddet
TERÖRÜ KINIYOR ve LANETLIYORUM
...
Ama bu yeni türeyen, hayvan cinsi öyle mi ya? Dış görünüşü insan(?) iç dünyasında fırtınalar kopan; bir sabi bebeyi dahi, öldürmekten imtina etmeyen, gözü dönmüş bir canavar.
Bu insan görünümlü canavar, ne ramazan ayının kutsiyetinden anlar, ne öldürdüğü insanların, Allah rızası için ibadet niyetine oruçlu oluşlarından etkilenir. Onun yaşam kaynağı; insanları öldürmek… bu gün şu kadar kan akıttım, şu kadar insanı analı-babalı, gelinli-kızlı, bacılı-kardeşli acılara gargettim demek.. 90 yaşındaki dedenin torununun, oğlunu acısına dayanamayarak aklını yitirdiğini görmek. Ve bunlar dan aldığı, zevkle beslenmek.
İşte dünyanın temelindeki değişikliklere, menfi yönden ayak uydurarak, değişime uğrayan ve hayvanlaşan, canavarlaşan yeni yaratık tipi bunlar.
Bunları hayvandan da, insandan da ayırt etmek mümkün değil. Çünkü bunların oluşum özelliklerinden biriside namert oluşlarıdır. Hasımlarının karşısına erkekçe çıkamazlar. Hasımlarına sinsice yaklaşır ve sinsice saldırırlar.
...
Nejat Güneri
(ALINTI)
www.ekspreshaber.net/modules/xfsection/article.php? articleid=766
Terör, insan ruhundaki alçaklığın dışa vurumudur.
Teröre lanet olsun
Şiddeti artırıp her geçen ayla
Saldıran teröre lanetler olsun
Kardeşini acımadan bombayla
Öldüren teröre lanetler olsun
Acılara boğdu yaktı her yanı
Kim görmezden gelir dökülen kanı
Sevindirip yedi göbek düşmanı
Güldüren teröre lanetler olsun
Halkıma kasteden kimin elleri
Bu yurdu bölmek mi tek emelleri
Çocuk, genç demeden tüm hayalleri
Solduran teröre lanetler olsun
Kimler huzur bulur alınan ahla
Vicdan sızlamaz mı içten eyvahla
Acımadan mesajını silahla
Bildiren teröre lanetler olsun
Caniler, katiller değildir bizden
Nefret kusuyoruz işte bu yüzden
Barışı, sevgiyi yüreğimizden
Sildiren teröre lanetler olsun
Anaların yüreğini dağlayan
Vatanımın kollarını bağlayan
Karanlık yollardan çıkar sağlayan
Çaldıran teröre lanetler olsun
Ne ister zalimler kızdan gelinden
Anlamaz mı insan, insan halinden
Sevenleri birbirinin elinden
Aldıran teröre lanetler olsun
Emri veren cani, tetik çeken de
Kin için gizlice tohum eken de
Huzuru, güveni kendi ülkende
Kaldıran teröre lanetler olsun
Nevzat’ın sözünü düşünen anlar
Ve Hacı Bektaş’ın canı olanlar
Bilmez Mevlana’yı, Yunus’u bunlar
Çıldıran teröre lanetler olsun
Halk Ozanı Karamanlı Nevzat
Emekli paşaları tutan mı var?
Ali İhsan KARAHASANOĞLU
Birkaç gündür çeşitli illerde yapılan “teröre lanet mitingleri”nde ilginç görüntüler yaşanıyor. Terörü telin için miting düzenleyenler, terör örgütü PKK’dan ziyade, hükümete eleştiri getiriyorlar!
Sanki terörün asli sorumlusu, PKK değil de, hükümet imiş gibi!
“PKK’ya ne diyelim, zaten ona her gün lanet okuyoruz. Önemli olan; bizim sesimize kulak vermesi gereken hükümet” diyerek, savunma getirebilirler.
Ama şunu da bilmeliyiz; terör tarihte ilk defa, bu hükümet döneminde ortaya çıkmış değil ki!
Ne yapmasını bekliyoruz hükümetin? Ne yapmasını bekliyoruz ki, çoğu belden aşağı hakaretlerle hedef tahtasına oturtuyoruz?
Hükümetin ne yapmasını istediklerini, onlar da bilmiyorlar.. Bir gün oluyor, “K.Irak’a girelim” diyorlar. Çünkü emekli generallerden öyle sinyal almışlardır. Ertesi günü oluyor, emekli generaller bir başka sinyal veriyor: “Hayır havalar çok sıcak. Bu sıcak havalarda K. Irak’a girmeyelim, kaybımız fazla olur.” Meydandakiler de hemen söylemi değiştiriveriyorlar: “Talabani ile niye konuşuyorsunuz? ”
Kısacası, iki günde fikir değiştiriyorlar.
Ama hükümete vururken, hiç acımıyorlar..
En ilginci de, emekli paşaların tavırları..
Çıkıyorlar ekranlara, bağıra bağıra bir konuşmaya başlıyorlar ki, dersiniz ki adamı tutmazsanız, gidip PKK’yı bitirip gelecek.
Oysa ki, bu emekli paşaların görevde oldukları dönemdeki rakamlara baksanız, bugünkünden çok daha fazla şehid verdiğimizi görürsünüz. Hele hele yıldönümü sebebiyle acımızın tekrar tazelendiği Bingöl’de 33 erimizin şehadeti var ki, içler acısı bir durum. Silahsız, korumasız erlerimiz otobüse bindirilip, bir ilden bir başka ile gönderiliyor. Ve yolda, PKK’lı teröristler otobüsü durdurup, 33 erimizi şehid ediyorlar.
Bunun hesabını kim verdi?
33 erimizi korumasız olarak, silahsız olarak bir ilden bir başka ile gönderen komutan kimdi? Bürokrat kimdi?
Sakın, bugünlerde televizyon ekranlarında atıp tutan emeklilerden birisi olmasın!
O gün alınması gereken küçücük bir tedbiri bile almayan, bugün ise “Vuracaksın, bitireceksin” diye ahkam kesenlere dikkat etmeli.
Sormalı kendilerine, “Düne kadar görevde idiniz. Hükümette de, sizin çok arzu ettiğiniz, övgüler düzdüğünüz siyasiler var idi. Niye vurup bitirmediniz? ”
Verecekleri cevap yoktur..
Onların cevabı yoktur ama, benim emekli paşalardan bir isteğim var.
Orduevlerinde, şu sosyal tesiste, bu sosyal tesiste keyif sürüp, akşamları da televizyon ekranlarından Başbakan için, “Ona sayın demiyorum. Demeyeceğim, siz de demeyeceksiniz” diye hakaret etmeleri bırakın. Buyrun, hedef gösterdiğiniz Kandil Dağı’na doğru bir yönelin bakalım..
Evet evet.. Emekli paşalara sesleniyorum.. Bazı emekli paşalar, birileri tutmasa, yerlerinden fırlayıp gidip PKK’yı bitirecek gibi konuşmalar yapıyorlar ya.. İşte o emekli paşalara söylüyorum... Haberiniz olsun, sizi tutmuyoruz. Size engel olmuyoruz. Buyrun, K. Irak orada.. ‘Canımız feda’ diyorsunuz ya.. Buyrun imtihana.. Size alkış tutanlardan toparlayın etrafınıza yeterince adamı. GidinKandil Dağı’na, alın alınacakları, gelin buraya..
İşte o zaman alkışlanmayı hakkedersiniz.
Diyorsunuz ya, Kuvayı Milliye diye.
Bu ülkenin sınırları dahilinde değil de, Kandil Dağı’nda yapın o Kuvayı Milliye hareketini.
Korkut Eken şimdiden söylemiş zaten, ihalelerden fırsat bulmuş olmalı ki, “Bu gidişle dağa çıkacağız” demiş.
Efsane yarbaydan da böyle bir şey beklenir işte.
Buyrun, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında yapın mücadelenizi.
Ama şehitler üzerinden, meşru hükümete vurmak için istismarda bulunmayın.
Eminim bu çağrıma bir tanesi bile cevap vermeyecektir..
Geçtiğimiz günlerde, benzer afra tafralarla Başbakan’a hakaretler yağdıran bir emekli paşaya, aynı programda bulunan birisi, büyük bir iyiniyetle sordu, “Paşam, Kandil’e harekat talep ediyoruz. Ancak şöyle bir iddia var; uçaklarımız yerli üretim değil. ABD teknolojisine bağlı. ABD’li programcıların, istedikleri an, “düşmanı dost, dostu düşman gösterme” ve “uçakların bilgisayar programlarını kilitleme” imkanları olduğu söyleniyor. Ne dersiniz? Bu iddialar doğru mu? ”
Sınıfı pilotluk olan emekli paşadan nasıl bir cevap beklersiniz?
Şöyle yarım saatlik bir konferans değil mi?
Yetmez, “Bu konuda ben çok doluyum, özel bir program yapın, bütün bildiklerimi sizinle paylaşayım” demesini beklersiniz değil mi?
Siz bekleyedurun, emekli paşamızın cevabı çok kısa oldu: “Ben son durumu bilmiyorum. Araştırmak lazım”.
Cevaba bakın, hizaya gelin. Futbol maçındaki seyirciler gibi tezahürat yapıyorlardı, “K. Irak’a.. K. Irak’a..” diye.
Şimdi uçaklarımızın küçük bir oyunla, dostu düşman, düşmanı dost görme tehlikesi olup olmadığını bile bilmiyorlar.
Peki sen, Mehmedçiği, bilmediğin silahlarla mı yola çıkmaya tahrik ediyorsun paşam?
24 Mayıs 2007
Emin ÇÖLAŞAN
[email protected]
Hedef belli imiş
PKK bombalama olayını önceden haber vermiş. Hem de Ankara’da olacağını özellikle vurgulamış. İşte birkaç gün önce PKK sitesinde çıkan yazıdan örnekler. Başlığı şöyle: 'Mahmur’da patlayan Ankara’da da patlar.'
(Mahmur, PKK’nın Kuzey Irak’taki en büyük kampı. Burası Birleşmiş Milletler gözetiminde! Teröristler orada barınıyor. Bir süre önce orada bir bomba patlamıştı.)
Yazı özetle şöyle:
'Türk devleti kirli işlerini sürdürüyor, resmi sınırları dışında da Kürt’e tahammül gösteremiyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, Kürtlük adına ne varsa saldırıyor, yakıp yıkıyor. Son dönemde Güney Kürdistan’ın çeşitli kentlerinde bombalar patlıyor, her taraf kana bulanıyor. Bu eylemler terörizmin daniskasıdır. Türk basını bu eylemlere destek veriyor, teşvik ediyor. Çok planlı ve örgütlü bir yaklaşım olarak yansıyor.
İşte PKK’ya destek verenlere cevap deniliyor. Değil PKK’ya destek vermek, PKK’ya karşı savaşmamak bile Türk devleti için en büyük düşmanlık gerekçesidir. Kuzey Kürdistan’da (yani Güneydoğu Anadolu’da) koruculara da aynı yaklaşım gösteriliyor.
Türk devleti kadar başka bir ahmak devlet var mı, bilmiyorum gerçekten. Dün bu politikalarınla sonuç almış olabilirsin. Ama şimdi olsa olsa Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursun.
Kimin sırtından devlet olduğunu, kimin sırtından bugüne kadar yaşam şansı bulduğunu iyi gör. Ayağının altındaki ağacı kesersen düşersin. Türk devletinin bastığı ağaç Kürtlerdir. Kürtleri keserek olduğu yerde kalacağını düşünmesi çok ahmakçadır.
Artık saldırganlık ve kirli işlerle Kürt halkını kendince dize getirme hesapları tutmayacaktır. Bu yönlü yapılan her yatırım devletin kendisine geri dönecektir.'
Bunları yazan kişi Cafer Demirel ismini kullanıyor. Kesinlikle sahte, düzmece isimdir. Ancak en çarpıcı cümle, yazının son bölümünde geliyor:
'Şimdi Türk devleti güneye (Kuzey Irak’a) bomba yollayarak güneyli güçleri ve halkı PKK’ya karşı yeniden bir saldırı pozisyonuna getirmeye çalışıyor.
Yarın benzer bombaların bir tepki olarak Ankara’nın kalbinde patlaması hiç de şaşırtmamalı.'
'Bombalar' diyor, çoğul kullanıyor! PKK sitesinde bu tehdit çıkıyor ve birkaç gün sonra Ankara bombalanıyor. İstihbarat örgütlerimiz ve ilgili kuruluşlarımız bunu elbette biliyordu. Genelkurmay Başkanı önceki gece bombalama olayından sonra boşuna 'Yeni bombalar patlayabilir' demedi.
Önceki akşam yaşamını yitirenlerin, yaralanıp hastanelerde ameliyata alınanların, şu anda bile yaşam mücadelesi vermekte olanların tamamı fakir fukara takımıydı.
Durakta otobüs bekleyenler, çevrede seyyar satıcılık yapanlar, tezgahtarlar, işçiler, memurlar ve ev kadınları...
Canlı bomba niçin orasını seçmişti? .. Çünkü Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları kısa süre sonra oradan geçip Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde verilen bir resepsiyona katılacaklardı. Evet, tam oradan geçeceklerdi.
Kimliği olay sonrasında belirlenen canlı bomba bunu biliyor muydu? Eğer onlar geçerken patlatmak için geldiyse, bomba daha önceden yanlışlıkla mı patladı?
Ya da Ulus’a bunları bilmeden mi gelmişti? Niçin orasını seçmişti?
Bunların yanıtını bizler şu anda bilmiyoruz ama PKK’yı yönetenler mutlaka biliyor!
Ülkemiz bir PKK belası ile boğuşuyor. Güneydoğu gezilerinde ve Avrupa’da bunlara açıktan destek veren AB takımını, bunları Kuzey Irak’ta koruması altına alınan ABD’yi, PKK’nın sözcülüğüne soyunan Diyarbakır ve saire gibi Güneydoğu belediyeleri ile siyasetçileri ve içimizdeki hainleri burada bir kez daha lanetliyorum.
Olay yerinde ve sonrasında henüz cesetler soğumamıştı, hastanelerde can pazarı yaşanıyordu. Malum tip o kargaşada mikrofonları kapıp televizyonlara demeçler veriyor, kafasını Başbakan’ın arkasından uzatıp kameralara görünerek siyasi ve kişisel reklam ve şov yapmaya, cam çerçeve parasından söz edip işyeri sahiplerine duygu sömürüsü yapmaya, böylesine bir ulusal felaketi bile aynı gece oy avcılığına dönüştürmeye yelteniyordu!
Ölen insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara sağlık diliyorum.
Ne yazık ki elden ancak bu kadarı geliyor.
Bekir COŞKUN
[email protected]
Terör durmaz...
BU terör durmaz.
Çünkü terör örgütü PKK’nın arkasında Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ve ABD var.
ABD; biliyorsunuz bizim arkadaşların 'strateji ortağı'.
ABD’nin Kuzey Irak stratejisi ne? ..
Bir Kürt devleti...
ABD Silahlı Kuvvetleri’nin resmi internet sitesindeki haritaya göre, bu Kürt devletinin sınırlarının içine nereler giriyor? ..
Bizim Güneydoğu...
PKK’nın elindeki silahlar ne?
ABD malı.
ABD kim? ..
'Strateji ortağı' arkadaşların.
PKK’nın kampları, eğitim alanları, lojistik destek merkezleri, büroları, Türkiye’deki saldırı planlarının yapıldığı yer nerede? ..
ABD’nin denetimindeki bölgede.
ABD neyi arkadaşların? ..
'Strateji ortağı...'
Beyaz Saray’da cumhurbaşkanı gibi karşılanan ve en üst düzeyde protokol uygulanan Barzani, 'Türkiye PKK’ya yönelik operasyon yapar da sınırlarımıza karışırsa, biz de Türkiye’yi karıştırırız' sözünü ilk nerede söyledi? ..
ABD’de...
PKK’ya kimin onayı ve bilgisi içinde destek veriyor Kürtler? ..
ABD’nin...
Arkadaşların 'strateji ortağı' kim? ..
ABD...
ABD, Kuzey Irak Kürt yönetimine ve PKK’ya destek verirken, aynı zamanda Türkiye’deki bu seçimlerde kimi destekliyor? ..
Arkadaşları...
Arkadaşların; canına okuyup gücünü yok etmek istedikleri Türkiye’deki ilk kurum hangisi? ...
PKK ile can pazarında mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri...
Kime güveniyor arkadaşlar? ..
ABD’ye...
ABD kimdir? ..
Arkadaşların 'strateji ortağı'...
(terör korkaklık anlamına gelir)
Türkiye'de doğup büyüdüğüm için.terörr bana kalleşliği çağrıştırıyor.Korkaklığı çağrıştırıyor.Çünkü sadece korkak insanlar arkadan vurur..Teröristlerin abileri onlara bi mekan bulurlar..örneğin TÜRKKİYE.türkiyenin en zayıf yeri.neresi.en cahil kalmış devletin en az ulaşabildiği yer güneydoğu.oraya yerleştirilirler.ve abileri Türkiye'yi ziyaret ettiklerinde Ankara ya değil onları görmeye diyarbakıra giderler.bizimkilerde uyusunlar bakalım..
ama ama KARADENİZ bi köpürürse....
Hüseyin KARAGÖ[email protected]