Sabah cafenin kapısında bir araba durdu. Ön taraftaki iki bıçkın delikanlıdan biri indi. Arabanın etrafında hararetli hararetli 2 tur attı. Sonra direksiyondaki ile birşeyler konuştu. Siniri artmış şekilde arabanın arka kapısına yöneldi.
Kapıyı açıp birşeyler söylenmeye başladı. O sırada arka koltukta uzanmış birini farkettik. Derken arka koltuktaki beyaz mont yığınına bir iki yumruk salladı. Ve göz açıp kapayana kadar arabaya binip gittiler.
Hurra biz tüm mahalle yola döküldük. Ama ne olduğunu anlayamadık.
Derken 1 saat sonra aynı araba yine cafe'nin önünde durdu. İki bıçkın delikanlı ve beyaz montlu lise öğrencisi elbiseli kız doğruca benim cafeye geldi.
Fırça atmak için mativasyonumu hazırlıyordum ki 3 birden tatlı ve hoş bir sohbetten çıkmış gibi gülümseyerek bir masa açmamı istediler. Kıza iyice baktım darp izi varmı diye ama o halinden memnun bulutların üstünde uçuyor gibiydi.
Bir masa açtım mutlu mutlu internete girdiler. Yarım saat sonra da çıkıp gittiler.
Neydi?
hah buldum :) Ben resmen DUMUR olmuştum. Şaşkın şaşkın gençlere iyi günler diyebildim.
'...bu teyzelerimin gözleri pek yükseklerde idi ve böyle oldukları için dedikodu denilen bir bahse,tarihi bir kıymet taşısa da,gene alaka gösteremezlerdi; onların alakasını yalnız estetik ve ahlaki mevzular çekebilirdi...Gerçekten,monden hayatla uzak ve yakın herhangi bir münasebeti olan şeylere karşı o derece yabancı idiler ki,adeta,sofrada konuşma tarzı bu yolda bir parça havaileştiği ve sathileştiği vakit,bu iki ihtiyar matmazel bir müddet sohbeti yüksek mevzulara intikal ettirmeye çalıştıktan sonra artık hiçbir şey işitmez olurlar ve sanki,böyle bir yerde,bu şerait içinde artık 'samia' denilen beş duyudan birine lüzum kalmamış gibi uzviyetlerinin bu noktasını bir 'Atrofi' başlangıcı sanılabilecek tam bir hissizliğe mahkum kılarlardı...O zaman,büyük babam,bu iki kızkardeşin dikkat hassalarını tekrar uyandırabilmek için,akıl hekimlerinin bazı dalgınlık müptelalarına karşı kullandıkları usule benzer birtakım fizik vasıtalara müracaat ıstırabında kalırdı; (mesela,bıçağın tersiyle bir bardağa vurmak ve aynı zamanda göz ve sesle ani bir müdahelede bulunmak gibi şiddetli tedbirler ki,pek çok ruh hastalığı mütehassısları,gerek mesleki bir itiyat yüzünden,gerekse herkesi biraz deli zannettiklerinden,sıhhatte olan kimselerle münasebetlerinde de kullanırar...) '
Ters tepmek, tepkisizlikten daha iyidir.
bazen en büyük tepkinin adıdır..
İnsani görevden kaçıştır.
İnsan tepki verilmesi gereken yerde tepkisini ortaya koymalıdır.
Tepkisizlik, koyun gibi olma şeklinde değerlendirilir.
en büyük tepki haliydi sanırsam..
zihnî ve vicdânî çöküş!
…haksızlığa karşı itirazların
sayısal ve ekonomik güçle orantılanmasıyla
başladı her şey..
…
Sabah cafenin kapısında bir araba durdu. Ön taraftaki iki bıçkın delikanlıdan biri indi. Arabanın etrafında hararetli hararetli 2 tur attı. Sonra direksiyondaki ile birşeyler konuştu. Siniri artmış şekilde arabanın arka kapısına yöneldi.
Kapıyı açıp birşeyler söylenmeye başladı. O sırada arka koltukta uzanmış birini farkettik. Derken arka koltuktaki beyaz mont yığınına bir iki yumruk salladı. Ve göz açıp kapayana kadar arabaya binip gittiler.
Hurra biz tüm mahalle yola döküldük. Ama ne olduğunu anlayamadık.
Derken 1 saat sonra aynı araba yine cafe'nin önünde durdu. İki bıçkın delikanlı ve beyaz montlu lise öğrencisi elbiseli kız doğruca benim cafeye geldi.
Fırça atmak için mativasyonumu hazırlıyordum ki 3 birden tatlı ve hoş bir sohbetten çıkmış gibi gülümseyerek bir masa açmamı istediler. Kıza iyice baktım darp izi varmı diye ama o halinden memnun bulutların üstünde uçuyor gibiydi.
Bir masa açtım mutlu mutlu internete girdiler. Yarım saat sonra da çıkıp gittiler.
Neydi?
hah buldum :)
Ben resmen DUMUR olmuştum. Şaşkın şaşkın gençlere iyi günler diyebildim.
ne acı dımı...........
(bakiniz soylesem tesir etmiyor, sussam: azicik asim -tasasiz basim hali)
'...bu teyzelerimin gözleri pek yükseklerde idi ve böyle oldukları için dedikodu denilen bir bahse,tarihi bir kıymet taşısa da,gene alaka gösteremezlerdi; onların alakasını yalnız estetik ve ahlaki mevzular çekebilirdi...Gerçekten,monden hayatla uzak ve yakın herhangi bir münasebeti olan şeylere karşı o derece yabancı idiler ki,adeta,sofrada konuşma tarzı bu yolda bir parça havaileştiği ve sathileştiği vakit,bu iki ihtiyar matmazel bir müddet sohbeti yüksek mevzulara intikal ettirmeye çalıştıktan sonra artık hiçbir şey işitmez olurlar ve sanki,böyle bir yerde,bu şerait içinde artık 'samia' denilen beş duyudan birine lüzum kalmamış gibi uzviyetlerinin bu noktasını bir 'Atrofi' başlangıcı sanılabilecek tam bir hissizliğe mahkum kılarlardı...O zaman,büyük babam,bu iki kızkardeşin dikkat hassalarını tekrar uyandırabilmek için,akıl hekimlerinin bazı dalgınlık müptelalarına karşı kullandıkları usule benzer birtakım fizik vasıtalara müracaat ıstırabında kalırdı; (mesela,bıçağın tersiyle bir bardağa vurmak ve aynı zamanda göz ve sesle ani bir müdahelede bulunmak gibi şiddetli tedbirler ki,pek çok ruh hastalığı mütehassısları,gerek mesleki bir itiyat yüzünden,gerekse herkesi biraz deli zannettiklerinden,sıhhatte olan kimselerle münasebetlerinde de kullanırar...) '
Varlığını inkar etmek, yok saymak...