Tasavvuf müziği ve müziğin dindeki yeri Dün, tasavvuf müziği konseri eşliğinde kutlanan “Kutlu Doğum Haftası”ndan bahsetmiştik. Bugün de müzik ve tasavvuf müziğinin dinimizdeki yeri üzerinde durmak istiyorum. Önce, müzik ve kaynağı üzerinde duralım: Müzik, hisleri ve düşünceleri seslerle ve hareketlerle anlatmaktır. Seslerin melodi, armoni ve polifoni gibi şekillerde düzenlenmesidir. Bozuk dinler, kalpleri ve ruhları besleyemediği için, nefse hoş gelen müziği, her çeşit çalgı sesini bu boşluğu doldurmada kullandı; müziğin nefisleri beslemesi ruhani tesir sanıldı. Semavi dinlerin asıllarında müzik yoktur. İncilin yasak ettiği müziği, sonradan papazlar Hıristiyan dinine sokmuşlardır.
MÜZİK İBADETİN PARÇASI! Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplayan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibadet parçası halini almıştır. Müzik ile, her çeşit çalgı ile nefisler keyiflenmekte, şehvani, hayvani arzular kuvvetlenmektedir. Ruhun gıdası olan, kalpleri temizleyen ve nefisleri ezip, haramlara olan arzularını yok eden, ilahi ibadetler unutulmaktadır. Müzik, her çeşit çalgı, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmaktadır. Böylece, nefisleri azdırarak, ebedi saadetten mahrum kalmasına sebep olmaktadır. İslam dini, insanları bu afetten, bu sonsuz felaketten korumak için, müziği haram kılmış, yasak etmiştir. Müziğin bütün dinlerde büyük günah olduğu, “Dürr-ül-münteka” kitabında yazılıdır. Aletsiz, çalgısız olan makamlı sese “Sima, teganni” denir. Alet ile, çalgı ile birlikte olan insan sesine “Gına” yani “Müzik” denir. Gınanın, müziğin haram olduğunu bütün âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. “İlk teganni eden şeytandır” ve “Gına, kalbde nifak hasıl eder” hadis-i şerifleri de gınanın, müziğin haram olduğunu göstermektedirler. Simaya, teganniye caiz diyen âlimler varsa da, bunlar; kadın sesi olmaması, alet ile söylenmemesi, sözlerinde fuhuş, kadın ve içki gibi şeyler bulunmaması, devamlı olmaması gibi şartlar bildirdiler. Bu şartlar bulunmayan sima da sözbirliği ile haram olur. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki: İslamiyet’te müzik, çalgı yoktur. Son zamanlarda ortaya çıkartılar, “Tasavvuf müziği“ sözünün İslamiyet’te yeri yoktur. Kur’an-ı kerim okumak, ilahi söylemek ibadettir. İbadeti müzik aletleri ile yaparak, haramı ibadete karıştırmak küfür olur. Son devir İslam büyüklerinden Abdülhakim Arvasi hazretlerine; Ayasofya Camii imamı hafızılığını bitiren yetişkin kızı için camide merasim yapıp, kızına erkek cemaatin huzurunda Kur’an-ı kerim okuttuğu söylenince, “Kızını çıplak olarak Beyoğlu’nda dolaştırsaydı, günahı bundan daha az olurdu! ” buyurmuştur.
ŞEKERLE KAPLANMIŞ ZEHİR Peygamberimiz “Gına kalbi karartır” buyurdu. Musikiye özenmemeli, hasıl ettiği lezzete aldanmamalıdır. Bundan ruh değil, Allahü tealanın düşmanı olan nefis lezzet almaktadır... Musikinin tadı, zehirli bala, şekerlenmiş, yaldızlanmış necasete (pisliğe) benzer. Derin âlim, Şeyhul İslam Ahmed ibni Kemal efendinin Kırk Hadisinin tercümesinde, otuzdokuzuncu hadis-i şerifte, “Mizmarları kırmak için ve hınzırları öldürmek için gönderildim” buyuruluyor. Bunu tercüme ederken, “Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletleri demektir. Bu hadis-i şerifin manası, her çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeyi yasak etmek için emir olundum demektir” diye mana verilmektedir. Resulullah efendimizin geldiği bir evde, küçük kızlar def çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı övmeye başladılar. “Benden bahsetmeyin! Beni övmek (mevlid, ilahi) ibâdettir. Eğlence, oyun arasında ibâdet caiz değildir” buyurdu (Kimya-i saadet) . Çalgı aleti eşliğinde söylenen, ilahinin, şarkının, kasidenin dinimizde haram olduğunda söz birliği vardır. Hatta ilahinin müzik aleti ile söylenmesi ile ibadete müzik sokulduğu için haramdan öte küfür olduğu bildirilmiştir. Mehmet Oruç
Tasavvuf müziği ve müziğin dindeki yeri
Dün, tasavvuf müziği konseri eşliğinde kutlanan “Kutlu Doğum Haftası”ndan bahsetmiştik. Bugün de müzik ve tasavvuf müziğinin dinimizdeki yeri üzerinde durmak istiyorum.
Önce, müzik ve kaynağı üzerinde duralım: Müzik, hisleri ve düşünceleri seslerle ve hareketlerle anlatmaktır. Seslerin melodi, armoni ve polifoni gibi şekillerde düzenlenmesidir.
Bozuk dinler, kalpleri ve ruhları besleyemediği için, nefse hoş gelen müziği, her çeşit çalgı sesini bu boşluğu doldurmada kullandı; müziğin nefisleri beslemesi ruhani tesir sanıldı. Semavi dinlerin asıllarında müzik yoktur. İncilin yasak ettiği müziği, sonradan papazlar Hıristiyan dinine sokmuşlardır.
MÜZİK İBADETİN PARÇASI!
Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplayan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibadet parçası halini almıştır. Müzik ile, her çeşit çalgı ile nefisler keyiflenmekte, şehvani, hayvani arzular kuvvetlenmektedir. Ruhun gıdası olan, kalpleri temizleyen ve nefisleri ezip, haramlara olan arzularını yok eden, ilahi ibadetler unutulmaktadır.
Müzik, her çeşit çalgı, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmaktadır. Böylece, nefisleri azdırarak, ebedi saadetten mahrum kalmasına sebep olmaktadır. İslam dini, insanları bu afetten, bu sonsuz felaketten korumak için, müziği haram kılmış, yasak etmiştir. Müziğin bütün dinlerde büyük günah olduğu, “Dürr-ül-münteka” kitabında yazılıdır.
Aletsiz, çalgısız olan makamlı sese “Sima, teganni” denir. Alet ile, çalgı ile birlikte olan insan sesine “Gına” yani “Müzik” denir. Gınanın, müziğin haram olduğunu bütün âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. “İlk teganni eden şeytandır” ve “Gına, kalbde nifak hasıl eder” hadis-i şerifleri de gınanın, müziğin haram olduğunu göstermektedirler.
Simaya, teganniye caiz diyen âlimler varsa da, bunlar; kadın sesi olmaması, alet ile söylenmemesi, sözlerinde fuhuş, kadın ve içki gibi şeyler bulunmaması, devamlı olmaması gibi şartlar bildirdiler. Bu şartlar bulunmayan sima da sözbirliği ile haram olur.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki: İslamiyet’te müzik, çalgı yoktur. Son zamanlarda ortaya çıkartılar, “Tasavvuf müziği“ sözünün İslamiyet’te yeri yoktur. Kur’an-ı kerim okumak, ilahi söylemek ibadettir. İbadeti müzik aletleri ile yaparak, haramı ibadete karıştırmak küfür olur.
Son devir İslam büyüklerinden Abdülhakim Arvasi hazretlerine; Ayasofya Camii imamı hafızılığını bitiren yetişkin kızı için camide merasim yapıp, kızına erkek cemaatin huzurunda Kur’an-ı kerim okuttuğu söylenince, “Kızını çıplak olarak Beyoğlu’nda dolaştırsaydı, günahı bundan daha az olurdu! ” buyurmuştur.
ŞEKERLE KAPLANMIŞ ZEHİR
Peygamberimiz “Gına kalbi karartır” buyurdu. Musikiye özenmemeli, hasıl ettiği lezzete aldanmamalıdır. Bundan ruh değil, Allahü tealanın düşmanı olan nefis lezzet almaktadır... Musikinin tadı, zehirli bala, şekerlenmiş, yaldızlanmış necasete (pisliğe) benzer.
Derin âlim, Şeyhul İslam Ahmed ibni Kemal efendinin Kırk Hadisinin tercümesinde, otuzdokuzuncu hadis-i şerifte, “Mizmarları kırmak için ve hınzırları öldürmek için gönderildim” buyuruluyor. Bunu tercüme ederken, “Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletleri demektir. Bu hadis-i şerifin manası, her çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeyi yasak etmek için emir olundum demektir” diye mana verilmektedir.
Resulullah efendimizin geldiği bir evde, küçük kızlar def çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı övmeye başladılar. “Benden bahsetmeyin! Beni övmek (mevlid, ilahi) ibâdettir. Eğlence, oyun arasında ibâdet caiz değildir” buyurdu (Kimya-i saadet) .
Çalgı aleti eşliğinde söylenen, ilahinin, şarkının, kasidenin dinimizde haram olduğunda söz birliği vardır. Hatta ilahinin müzik aleti ile söylenmesi ile ibadete müzik sokulduğu için haramdan öte küfür olduğu bildirilmiştir.
Mehmet Oruç
türküyü