Hallac-ı Mansur'a, Enel Hak sözünden dönmesi için,100 kırbaç vurdular, en ufak ses çıkmadı, ölmediğini görünce ellerini ve ayaklarını kestiler. Dedi ki 'Sakın korkudan sarardığımı zannetmeyin. Kan kaybetmekten sararıyorum.'
Sonra o halde Daraağacına çıkardılar. O'na dediler ki: ' Tasavvuf nedir? ' Dedi ki: 'Tasavvufun en aşağı derecesi işte bende gördüğünüz bu haldir.' Dediler ki: 'Ya ileri derecesi? ' Dedi ki: 'Onu görmeye tahammülünüz olamaz.'
Tasavvuf kulluk yolunda kemal derecesine ulaşmayı amaçlayan bir düşünce ve yaşam biçimidir. Ancak dikkat edilmesi gereken sadece düşünce boyutunda bir olay olmamasıdır. Pratiğe döküldüğünde yani yaşamda yansımasını bulduğunda tasavvuf gerçek anlamını bulacaktır.
Tasavvuf dinin özüdür.Tasavvufun özünde tefekkür (Düşünce) ile marifet-hikmet ve hakikatı öğrenmeye, insandaki ve doğadaki güzellikler ile de ilahi Cemali sevmeye, yani mecazi sevgiden, hakiki sevgiye kavuşmak ister...
tasavvuf aşk dır.ALLAH C.C hazretlerini ve resulü MUHAMMET sallahü leyhivessellemi her hücrende hissetmek.aşkını zikretmek mecnun gibi leyla leyla derken mevlayı bulmak. Bütün insanları ve mahlukatı sevmek,şevkat,edep,merhamet ve ibadet aşkı ile mevlaya yönelmek dir.Rabbimizi zikirle namazla salih amelle yadetmek dir.ANAM BABAM CANIM SANA FEDA OLSUN YA RESULALLAH.SELAM VE DUA İLE ALLAHA(C.C) EMANET OLUNUZ.
biz dünya hayatina annemizden ayrilip, göbegimizin kesilmesiyle baslariz. dünyaya gelince ilk yaptigimiz aglamaktir, dünyaya aglayarak geliriz. tasavvuf, aglayarak geldigimiz dünyadan, gülerek ahirete göc etme ilmidir. tasavvuf hayatina dogus bir mürsidden inabe almakla baslar, bir mürside mürid olmakla baslar. ilk mürsid allah zü'l celal, ilk mürid ise adem aleyhisselam'dir...
İmansız cennete gidemez, fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz ama meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı islamiye gıdadır. (Bediüzzaman Said Nursi)
TASAVVUF NEDİR? Tasavvuf; gerçek huzura ve ebedî saadete erişmek için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, kalple ile zikir ve yaşamın hakikatlerini anlamadır. Tasavvuf cehennem korkusu ve cennet sevdası değil, Allah aşkını kalplere yerleştiren yoldur. İnsanın dünya güzelliklerine kendini kaptırıp, gafletle yaşamaktan korunmadır. Tasavvufun tanımını âlimlerimiz çok çeşitli şekillerde yapmışlardır. Kitaplarını incelediğimizde tam sayıları belli olmamakla beraber tanımlar bir hayli fazladır. Bu tanımlarla karşımıza Tasavvufla, İslami yaşarken insanın her zerresini Allah sevgisi ve resullahın süneti ile kaplandığını görürüz.
Âlimlerin Tasavvufla İlgili Yorumları EBU MUHAMMED EL-CERRİ: 'Tasavvuf her yüce ahlaka girmek ve her rezil ahlaktan çıkmaktır'.
CÜNEYD-İ BAĞDADİ: 'Tasavvuf Allah c.c. seni sende öldürmesi ve kendisi ile diriltmesidir. Mâsivâ ile alakayı keserek, Cenab-ı Hak ile beraber olmaktır'
MA'RÛF EL-KERHî: 'Tasavvuf, gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır'.
' EBÛ HAFS EL-HADÂD: 'Tasavvuf tamamen edebden ibarettir'.
AMR BİN OSMAN EL-MEKKî: 'Tasavvuf, zamanın en uygun vaktinde, kulun her an Hak ile meşgul olmasıdır'.
EBÛ MUHAMMED EL-CÜVEYNî: 'Tasavvuf, ahvali kontrol etmek ve güzel olan şeyleri iltizam etmektir'.
RUVEYM B.AHMET: 'Tasavvuf Allah tealanın irade ettiği şey üzerine, kendini onun iradesine kesin olarak teslim etmendir'.
Bunu gibi daha birçok tasavvuf tanımı yapılmıştır. Tasavvufu anlamayı gerektiren unsur yaşamaktır.
TASAVVUF NEDİR? Tasavvuf; gerçek huzura ve ebedî saadete erişmek için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, kalple ile zikir ve yaşamın hakikatlerini anlamadır. Tasavvuf cehennem korkusu ve cennet sevdası değil, Allah aşkını kalplere yerleştiren yoldur. İnsanın dünya güzelliklerine kendini kaptırıp, gafletle yaşamaktan korunmadır. Tasavvufun tanımını âlimlerimiz çok çeşitli şekillerde yapmışlardır. Kitaplarını incelediğimizde tam sayıları belli olmamakla beraber tanımlar bir hayli fazladır. Bu tanımlarla karşımıza Tasavvufla, İslami yaşarken insanın her zerresini Allah sevgisi ve resullahın süneti ile kaplandığını görürüz.
Âlimlerin Tasavvufla İlgili Yorumları EBU MUHAMMED EL-CERRİ: 'Tasavvuf her yüce ahlaka girmek ve her rezil ahlaktan çıkmaktır'.
CÜNEYD-İ BAĞDADİ: 'Tasavvuf Allah c.c. seni sende öldürmesi ve kendisi ile diriltmesidir. Mâsivâ ile alakayı keserek, Cenab-ı Hak ile beraber olmaktır'
MA'RÛF EL-KERHî: 'Tasavvuf, gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır'.
' EBÛ HAFS EL-HADÂD: 'Tasavvuf tamamen edebden ibarettir'.
AMR BİN OSMAN EL-MEKKî: 'Tasavvuf, zamanın en uygun vaktinde, kulun her an Hak ile meşgul olmasıdır'.
EBÛ MUHAMMED EL-CÜVEYNî: 'Tasavvuf, ahvali kontrol etmek ve güzel olan şeyleri iltizam etmektir'.
RUVEYM B.AHMET: 'Tasavvuf Allah tealanın irade ettiği şey üzerine, kendini onun iradesine kesin olarak teslim etmendir'.
Bunu gibi daha birçok tasavvuf tanımı yapılmıştır. Tasavvufu anlamayı gerektiren unsur yaşamaktır.
Yollarin en güzelidir, Resullulah´in bütün sirlarini actigi; Hz. Ali´nin devam ettirdigi, Mansur´un kellesini Nesimi´nin derisini vedigi yoldur. Bu yolda Geylani, Arabi, Gazali, Rabbani, Emre, Sems, Mevlana gibi bir cok zatlar yürümüs canlarindan gecerek Canan´larina kavusmuslardir.
Esrar odasının ilâhî sırlarına mazhar olabilmek ve hakikatı anlamak için kurulmuş bir mektep. Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir. Asıl mânâ süzülmektir. Tereyağının süzüldüğü gibi süzülmek, haddelerden geçmek. Koca bir adam olarak girdim, zerre hakir olduğumu bildim. Tasavvuftan gaye budur. Bu hâle gelebilmek için tasavvuf elzemdir. Her müslüman için zaruri bir yoldur.
Lüzumu ise Âyet-i kerime’lerle ispat edilmiştir. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik.” buyuruyor. (Mâide: 48)
Fahrüddin-i Râzi Hazretleri ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerime’ye “Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vâcip ettim. Evvelâ şeriat, sonra da tarikat.” mânâsını vermişlerdir. Çünkü “Minhac” lügat itibariyle “Münevver bir yol” demektir.
Ve buna benzer bir çok Âyet-i kerime’ler vardır.
Allah-u Teâlâ:
“Benim zikrim için namaz kıl! ” (Tâhâ: 14)
Âyet-i kerime’si ile namazı emretmiş olduğu gibi;
“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin! ” (Ahzab: 41)
Âyet-i kerime’sinde kendisini zikretmeyi emretmiştir. Namaz da ilâhi bir emirdir, zikrullah da ilâhî bir emirdir.
İnsanların mizaçları yaratılış itibarı ile değişik olduğundan, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zikrullah emrini alınca; Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz’e kalbi zikir yapmayı, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’e de cehrî zikir yapmayı ve insanlara öğretmelerini emir buyurmuştur.
Ve bu yol o günden bu güne, Piran-ı izam Hazeratının el ve gönüllerinde zamanımıza kadar teselsülen gelmiştir. Bu silsile-i celile, tevatür ile sabit olmuştur. Her devirde büyük bir cemaat tarafından doğruluğu tasdik edilmiştir.
İmam-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri:
“Tevatür ile dinde sabit olanı inkâr etmek küfürdür.” buyurdular.
Bir Âyet-i kerime’de de:
“Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken de Allah’ı zikredin.” buyuruluyor. (Nisa: 103)
Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk’ın sevgisini kazanırlar.
Zahirde kalanlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerdeki zikri, yalnız namaz olarak kabul ediyorlar. Bilmediklerinden hakikatlara gözü yumuk bakarlar. Halbuki bâtına intikâl edip, iç âlemine döndükleri zaman bunun hakikatını göreceklerdir.
Allah-u Teâlâ:
“Allah’ı unuttuklarından dolayı Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâsıkların tâ kendileridir.” (Haşr: 19)
Âyet-i celile’si icabınca zikir ve fikirden gafil olan müminleri “Fâsık” kelimesi ile tabir buyuruyor.
Allah-u Teâlâ’nın bir kulunu sevmesi, muhakkak ki o kulun zikrullah’ı sevmesi ve onunla iştigal etmesi ile kaimdir.
Yani zâhirimizi süslemek için Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-in şeriatına, bâtınımızı ziynetlendirmek, iç dünyamızı nurlandırmak için de tarikatına ittiba eylemelidir. Şeriatla dış nizam, tarikatla da iç nizam tesis edilir.
İç âleme intikal ancak farz ve nafilelerle kazanılır. Çünkü farzların edası ile mükellef olan beden olduğu gibi, nafilelerle memur olan da ruhaniyettir.
Bir insan söz ve davranışlarına şer-i şerif çerçevesinde yön vermezse onun tarikattan feyz alamayacağı açık bir gerçektir. Doktorun verdiği ilaçları kullanıp, perhize riayet etmeyen bir hasta gibi olur.
Şurası çok iyi bilinmelidir ki, tarikatların hepsine Allah-u Teâlâ’nın emr-i şerifi ile sülûk edilmiştir. Bütün tarikatların hangisi olursa olsun hepsinin de esası ve değeri şeriat-ı mutahhara’dır. İslâm’a muhalif olan bir tarikat, zaten tarikat da değildir.
Tasavvuf sadece kâl değil, bir hâl ilmidir, bir tatbikattır. Yaşanılmadıkça tadılmadıkça, hissedilmedikçe nazari bilgilerle anlaşılmaz ve anlatılmaz.
ŞİMDİ size degerli kardeşlerim tarıkatı ınkar edenlerin tasavvufa ıfıtra atan adamların nasıl hazırladıkları dosylarını cokerttıgımızı gosterecegiz...hemde bın yılın muceddıd ımamı rabbanı hzlerının 31.cı mektuptakı acıklamasıyla cokertıyoruz.vede tasavvuf dusmnanlarının yalanını ortaya cıkarıyorum...evet asagıdakı paragraf tasavvufa atılan ıftıra:dıkkatlı okuyun:
bu o sapık dosyada ortaya atılan ıdda yanı tasavvufa ıtılen ıftıra:
Kendisi var iken, başka hiçbir şey yok idi: Ve Allah, yarattıklarından hiçbirine benzememektedir. Tasavvufta ise Allah ve yarattıklarının tümü bir varlıktır. Vücud Birliği (Vahdeti Vücud) Yaratanla yaratılanın aynı olduğu görüşüdür. İslam akidesi ile taban tabana zıt olan bu görüşü akide edinen tasavvuf, saliklerini İslam’dan uzaklaştırmıştır
İslam 'Lailahe illallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) esasını getirmiş ve insanlar arasında bunu yerleştirmeyi hedef almıştır. Tasavvuf ise bu esasla bağdaşması mümkün olmayan 'La mevcude illallah' (Allah'tan başka mevcud yoktur) akidesinin sahibi olmuştur. Ki bunun meşhur adı 'VAHDETİ VÜCUD' (Vücud Birliğidir)
şimdi yukarıdakı dosyanın yalan vede dolan oldugunu cıkarıyoz meydana nasılmı? işte boyle mektubatta BIN YILIN müceddıdı İMAMI rabbanı hzlerı ne buyurmuş bakalım.
31.mektubtan özet
Allahü teâlâ, sonsuz ihsânı ile, büyük rehber, hakîkatlerin, marifetlerin kaynağı, islâm dîninin hâmisi, hocam, önderim, kurtuluş yoluna kavuşdurucu, Muhammed Bâkî ' kuddise sirruh' hazretlerine kavuşdurdu. Bu fakîre tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyyeyi talîm buyurdu. Hiçbirşeye yaramıyan bu miskîni, mubârek kalblerinin ışıkları altında bulundurmakla şereflendirdi. Bu üstün yolda ilerlemeğe alışdırınca, az zemânda, vahdet-i vücûd bilgileri önüme çıkdı. Bu makâmın çeşidli ilmleri, marifetleri kapladı. Bu mertebenin inceliklerinden, göstermedikleri hemen birşey kalmadı.
İyice anladım ki, yaratanın, yaratdıkları ile hiçbir benzerliği, hiçbir bağlılığı yokdur. İhâta, kurb gibi şeyler, Ehl-i sünnet âlimlerinin 'Allahü teâlâ o büyük âlimlerin çalışmalarına çok mükâfât versin' bildirdiği gibi, hep Allahü teâlânın, ilmi içindir. Kendisi için değildir. Allahü teâlâ hiçbirşeyle birleşmiş değildir. O, Odur, mahlûklar, mahlûkdur. O, bîçûndur, erişilmez, anlaşılmaz, anlaşılamaz. Bütün âlem ise, his olunan, anlaşılabilen şeylerdir. Anlaşılamıyan anlaşılan gibi olamaz. Vâcib, mümkin gibidir denemez. Kadîm olan, hâdis olana benzemez. Yokluğu mümkin olmıyan, yok olabilen gibi değildir. Hakîkatler değişemez. Birisi için olan, öteki için söylenemez
Esrar odasının ilahi sırlarına mashar olabilmek ve hakikati anlamak için kurulmuş bir mektep.Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir.Asıl mana süzülmektir.Tereyağın süzüldüğü gibi süzülmek,haddelerden geçmek.Koca adam olarak girdim.Zerre hakir olduğunu bildim.Tasavvuhta gaye budur.Bu hale gelebilmek için tasavvuh elzemdir.Her müslüman için zarurı bir yoldur.
Tasavvuf edebiyatının oyuncağı olmuş bir ilah var ki dergahtan içeri girerken ona sevdalanıp, bir hayalin peşinden dağlara kaçıp mecnun olmamak gayr-ı kâbil. Sonra da bu kara sevdanın narında cayır cayır yanıp kül olmak ve cehennem nedir ki ben aşkınla yanıyorum kabilinden şiirler, isteyene ver cenneti ben seni isterim türünden naralar edebiyat oluverir. Bu uyduruk aşk başta karar edince akıl da baştan firar eder ve artık Kur’an, şeriat, fıkıh, hadis tedrisi, emr-i bi’l ma’ruf nehy-i a’nil münker, cihad vs. yani Allah’ın dini zaman aşımına uğrar ve ilahi aşkın yanında ehemmiyetsizlikten gündemden düşüverirler. Varsa yoksa Allah aşkı dağlarda ot yiyip gezer şiir dizer, nesir yazar, işte İslâm! Şairler(e gelince) , onlara da sapıklar uyarlar. Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Ve onlar ya-pamayacakları şeyleri söylerler. (Şuara Suresi 224,225,226) Bu nasıl Allah aşkı ise ne peygamberler keşfedebildi, ne havariler, ne sahabiler! Tasavvufçu dedin mi her şeyin tadını çıkarır onlar, üstelik tadını kaçırana kadar. Allah aşkı iddiasında olanlar için hadlerini bilmelerine yarayacak bir ikaz var Kur’anda, fakat onlara göre Kur’anın zahiri cahil avamı ilgilendirir kendileri havasdan olduğu için onlar kendi yazdıkları kitapları din edinirler. Yine de biz okuyalım ayeti. (Ey Muhammed) de ki: Şayet Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Âl-i İmran Suresi 31)
bir dönem okumaya çalıştığım ama beni neredeyse felsefeden nefret eder hâle getiren, yaradılış sırlarını çözmeye çalışıp, yaratıcı ile bütünleşmenin yollarını arayan mistik bir felsefe...
Hallac-ı Mansur'a, Enel Hak sözünden dönmesi için,100 kırbaç vurdular, en ufak ses çıkmadı, ölmediğini görünce ellerini ve ayaklarını kestiler.
Dedi ki 'Sakın korkudan sarardığımı zannetmeyin. Kan kaybetmekten sararıyorum.'
Sonra o halde Daraağacına çıkardılar.
O'na dediler ki: ' Tasavvuf nedir? '
Dedi ki: 'Tasavvufun en aşağı derecesi işte bende gördüğünüz bu haldir.'
Dediler ki: 'Ya ileri derecesi? '
Dedi ki: 'Onu görmeye tahammülünüz olamaz.'
bir ev düşünün...evin bir hayat tarzı var,akışı..
tasavvuf o evdeki pençerenin önünde duran saksıdaki çiçektir :)
Tasavvuf kulluk yolunda kemal derecesine ulaşmayı amaçlayan bir düşünce ve yaşam biçimidir. Ancak dikkat edilmesi gereken sadece düşünce boyutunda bir olay olmamasıdır. Pratiğe döküldüğünde yani yaşamda yansımasını bulduğunda tasavvuf gerçek anlamını bulacaktır.
Tasavvuf dinin özüdür.Tasavvufun özünde tefekkür (Düşünce) ile marifet-hikmet ve hakikatı öğrenmeye, insandaki ve doğadaki güzellikler ile de ilahi Cemali sevmeye, yani mecazi sevgiden, hakiki sevgiye kavuşmak ister...
Menlana'dan:
Tasavvuf nedir diye bir uluya sordular.
O dedi ki: Sıkıntı, gam, keder zamanında gönlün ferah ve huzur içinde olmasıdır.
Hakk'i bilmek, Hakk'dan gayri bilmemek...
Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmaktır.
ls mevcude illallahı anlamada tek yoldur tasavvuf
tasavvuf kendi aslını ve dolayısıyla yaradanı kavramak için bir yoldur.tanrı yanılgısından kurtarıp vahdeti vücudu yaşatır.
kendine giden dönüş biletin..
tasavvuf aşk dır.ALLAH C.C hazretlerini ve resulü MUHAMMET sallahü leyhivessellemi her hücrende hissetmek.aşkını zikretmek mecnun gibi leyla leyla derken mevlayı bulmak. Bütün insanları ve mahlukatı sevmek,şevkat,edep,merhamet ve ibadet aşkı ile mevlaya yönelmek dir.Rabbimizi zikirle namazla salih amelle yadetmek dir.ANAM BABAM CANIM SANA FEDA OLSUN YA RESULALLAH.SELAM VE DUA İLE ALLAHA(C.C) EMANET OLUNUZ.
biz dünya hayatina annemizden ayrilip, göbegimizin kesilmesiyle baslariz. dünyaya gelince ilk yaptigimiz aglamaktir, dünyaya aglayarak geliriz. tasavvuf, aglayarak geldigimiz dünyadan, gülerek ahirete göc etme ilmidir. tasavvuf hayatina dogus bir mürsidden inabe almakla baslar, bir mürside mürid olmakla baslar. ilk mürsid allah zü'l celal, ilk mürid ise adem aleyhisselam'dir...
İmansız cennete gidemez, fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur.
Ekmeksiz insan yaşayamaz ama meyvesiz yaşayabilir.
Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı islamiye gıdadır.
(Bediüzzaman Said Nursi)
tasavvuf kal değil hal dilidir...
TASAVVUF NEDİR?
Tasavvuf; gerçek huzura ve ebedî saadete erişmek için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, kalple ile zikir ve yaşamın hakikatlerini anlamadır. Tasavvuf cehennem korkusu ve cennet sevdası değil, Allah aşkını kalplere yerleştiren yoldur. İnsanın dünya güzelliklerine kendini kaptırıp, gafletle yaşamaktan korunmadır. Tasavvufun tanımını âlimlerimiz çok çeşitli şekillerde yapmışlardır. Kitaplarını incelediğimizde tam sayıları belli olmamakla beraber tanımlar bir hayli fazladır. Bu tanımlarla karşımıza Tasavvufla, İslami yaşarken insanın her zerresini Allah sevgisi ve resullahın süneti ile kaplandığını görürüz.
Âlimlerin Tasavvufla İlgili Yorumları
EBU MUHAMMED EL-CERRİ: 'Tasavvuf her yüce ahlaka girmek ve her rezil ahlaktan çıkmaktır'.
CÜNEYD-İ BAĞDADİ: 'Tasavvuf Allah c.c. seni sende öldürmesi ve kendisi ile diriltmesidir. Mâsivâ ile alakayı keserek, Cenab-ı Hak ile beraber olmaktır'
MA'RÛF EL-KERHî: 'Tasavvuf, gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır'.
'
EBÛ HAFS EL-HADÂD: 'Tasavvuf tamamen edebden ibarettir'.
AMR BİN OSMAN EL-MEKKî: 'Tasavvuf, zamanın en uygun vaktinde, kulun her an Hak ile meşgul olmasıdır'.
EBÛ MUHAMMED EL-CÜVEYNî: 'Tasavvuf, ahvali kontrol etmek ve güzel olan şeyleri iltizam etmektir'.
RUVEYM B.AHMET: 'Tasavvuf Allah tealanın irade ettiği şey üzerine, kendini onun iradesine kesin olarak teslim etmendir'.
Bunu gibi daha birçok tasavvuf tanımı yapılmıştır. Tasavvufu anlamayı gerektiren unsur yaşamaktır.
www.bilvanisli.com
TASAVVUF NEDİR?
Tasavvuf; gerçek huzura ve ebedî saadete erişmek için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, kalple ile zikir ve yaşamın hakikatlerini anlamadır. Tasavvuf cehennem korkusu ve cennet sevdası değil, Allah aşkını kalplere yerleştiren yoldur. İnsanın dünya güzelliklerine kendini kaptırıp, gafletle yaşamaktan korunmadır. Tasavvufun tanımını âlimlerimiz çok çeşitli şekillerde yapmışlardır. Kitaplarını incelediğimizde tam sayıları belli olmamakla beraber tanımlar bir hayli fazladır. Bu tanımlarla karşımıza Tasavvufla, İslami yaşarken insanın her zerresini Allah sevgisi ve resullahın süneti ile kaplandığını görürüz.
Âlimlerin Tasavvufla İlgili Yorumları
EBU MUHAMMED EL-CERRİ: 'Tasavvuf her yüce ahlaka girmek ve her rezil ahlaktan çıkmaktır'.
CÜNEYD-İ BAĞDADİ: 'Tasavvuf Allah c.c. seni sende öldürmesi ve kendisi ile diriltmesidir. Mâsivâ ile alakayı keserek, Cenab-ı Hak ile beraber olmaktır'
MA'RÛF EL-KERHî: 'Tasavvuf, gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır'.
'
EBÛ HAFS EL-HADÂD: 'Tasavvuf tamamen edebden ibarettir'.
AMR BİN OSMAN EL-MEKKî: 'Tasavvuf, zamanın en uygun vaktinde, kulun her an Hak ile meşgul olmasıdır'.
EBÛ MUHAMMED EL-CÜVEYNî: 'Tasavvuf, ahvali kontrol etmek ve güzel olan şeyleri iltizam etmektir'.
RUVEYM B.AHMET: 'Tasavvuf Allah tealanın irade ettiği şey üzerine, kendini onun iradesine kesin olarak teslim etmendir'.
Bunu gibi daha birçok tasavvuf tanımı yapılmıştır. Tasavvufu anlamayı gerektiren unsur yaşamaktır.
www.bilvanisli.com
TASAVVUFU HERKES ANLAYAMAZ. RABBİM HERKESE NASIP EDER İNŞALLAH. [email protected]
Allahın seni sende öldürmesi ve kendisiyle diriltmesi....!
.
[[ ne akılla olur, ne de akılsız....]]
.
Tasavvuf Kur'an ahlakıdır. Resulullah'ın deruni ahval ve halatı, şeriatin ince adabıdır.
Tasavvuf bencillik değil, merhamettir, muhabbettir, hizmettir; laf ebeliği değil, samimiyet, ihlas ve hikmettir.
Yollarin en güzelidir, Resullulah´in bütün sirlarini actigi; Hz. Ali´nin devam ettirdigi, Mansur´un kellesini Nesimi´nin derisini vedigi yoldur. Bu yolda Geylani, Arabi, Gazali, Rabbani, Emre, Sems, Mevlana gibi bir cok zatlar yürümüs canlarindan gecerek Canan´larina kavusmuslardir.
Ne mutlu bu ilme gönül verene!
Sus ve zikret.. Allah..Allah..Allah..
• Tasavvuf bir ilim-irfan mektebidir.
Esrar odasının ilâhî sırlarına mazhar olabilmek ve hakikatı anlamak için kurulmuş bir mektep. Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir. Asıl mânâ süzülmektir. Tereyağının süzüldüğü gibi süzülmek, haddelerden geçmek. Koca bir adam olarak girdim, zerre hakir olduğumu bildim. Tasavvuftan gaye budur. Bu hâle gelebilmek için tasavvuf elzemdir. Her müslüman için zaruri bir yoldur.
Lüzumu ise Âyet-i kerime’lerle ispat edilmiştir. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik.” buyuruyor. (Mâide: 48)
Fahrüddin-i Râzi Hazretleri ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerime’ye “Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vâcip ettim. Evvelâ şeriat, sonra da tarikat.” mânâsını vermişlerdir. Çünkü “Minhac” lügat itibariyle “Münevver bir yol” demektir.
Ve buna benzer bir çok Âyet-i kerime’ler vardır.
Allah-u Teâlâ:
“Benim zikrim için namaz kıl! ” (Tâhâ: 14)
Âyet-i kerime’si ile namazı emretmiş olduğu gibi;
“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin! ” (Ahzab: 41)
Âyet-i kerime’sinde kendisini zikretmeyi emretmiştir. Namaz da ilâhi bir emirdir, zikrullah da ilâhî bir emirdir.
İnsanların mizaçları yaratılış itibarı ile değişik olduğundan, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zikrullah emrini alınca; Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz’e kalbi zikir yapmayı, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’e de cehrî zikir yapmayı ve insanlara öğretmelerini emir buyurmuştur.
Ve bu yol o günden bu güne, Piran-ı izam Hazeratının el ve gönüllerinde zamanımıza kadar teselsülen gelmiştir. Bu silsile-i celile, tevatür ile sabit olmuştur. Her devirde büyük bir cemaat tarafından doğruluğu tasdik edilmiştir.
İmam-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri:
“Tevatür ile dinde sabit olanı inkâr etmek küfürdür.” buyurdular.
Bir Âyet-i kerime’de de:
“Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken de Allah’ı zikredin.” buyuruluyor. (Nisa: 103)
Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk’ın sevgisini kazanırlar.
Zahirde kalanlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerdeki zikri, yalnız namaz olarak kabul ediyorlar. Bilmediklerinden hakikatlara gözü yumuk bakarlar. Halbuki bâtına intikâl edip, iç âlemine döndükleri zaman bunun hakikatını göreceklerdir.
Allah-u Teâlâ:
“Allah’ı unuttuklarından dolayı Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâsıkların tâ kendileridir.” (Haşr: 19)
Âyet-i celile’si icabınca zikir ve fikirden gafil olan müminleri “Fâsık” kelimesi ile tabir buyuruyor.
Allah-u Teâlâ’nın bir kulunu sevmesi, muhakkak ki o kulun zikrullah’ı sevmesi ve onunla iştigal etmesi ile kaimdir.
Yani zâhirimizi süslemek için Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-in şeriatına, bâtınımızı ziynetlendirmek, iç dünyamızı nurlandırmak için de tarikatına ittiba eylemelidir. Şeriatla dış nizam, tarikatla da iç nizam tesis edilir.
İç âleme intikal ancak farz ve nafilelerle kazanılır. Çünkü farzların edası ile mükellef olan beden olduğu gibi, nafilelerle memur olan da ruhaniyettir.
Bir insan söz ve davranışlarına şer-i şerif çerçevesinde yön vermezse onun tarikattan feyz alamayacağı açık bir gerçektir. Doktorun verdiği ilaçları kullanıp, perhize riayet etmeyen bir hasta gibi olur.
Şurası çok iyi bilinmelidir ki, tarikatların hepsine Allah-u Teâlâ’nın emr-i şerifi ile sülûk edilmiştir. Bütün tarikatların hangisi olursa olsun hepsinin de esası ve değeri şeriat-ı mutahhara’dır. İslâm’a muhalif olan bir tarikat, zaten tarikat da değildir.
Tasavvuf sadece kâl değil, bir hâl ilmidir, bir tatbikattır. Yaşanılmadıkça tadılmadıkça, hissedilmedikçe nazari bilgilerle anlaşılmaz ve anlatılmaz.
ŞİMDİ size degerli kardeşlerim tarıkatı ınkar edenlerin tasavvufa ıfıtra atan adamların nasıl hazırladıkları dosylarını cokerttıgımızı gosterecegiz...hemde bın yılın muceddıd ımamı rabbanı hzlerının 31.cı mektuptakı acıklamasıyla cokertıyoruz.vede tasavvuf dusmnanlarının yalanını ortaya cıkarıyorum...evet asagıdakı paragraf tasavvufa atılan ıftıra:dıkkatlı okuyun:
bu o sapık dosyada ortaya atılan ıdda yanı tasavvufa ıtılen ıftıra:
Kendisi var iken, başka hiçbir şey yok idi: Ve Allah, yarattıklarından hiçbirine benzememektedir. Tasavvufta ise Allah ve yarattıklarının tümü bir varlıktır. Vücud Birliği (Vahdeti Vücud) Yaratanla yaratılanın aynı olduğu görüşüdür. İslam akidesi ile taban tabana zıt olan bu görüşü akide edinen tasavvuf, saliklerini İslam’dan uzaklaştırmıştır
İslam 'Lailahe illallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) esasını getirmiş ve insanlar arasında bunu yerleştirmeyi hedef almıştır. Tasavvuf ise bu esasla bağdaşması mümkün olmayan 'La mevcude illallah' (Allah'tan başka mevcud yoktur) akidesinin sahibi olmuştur. Ki bunun meşhur adı 'VAHDETİ VÜCUD' (Vücud Birliğidir)
şimdi yukarıdakı dosyanın yalan vede dolan oldugunu cıkarıyoz meydana nasılmı? işte boyle mektubatta BIN YILIN müceddıdı İMAMI rabbanı hzlerı ne buyurmuş bakalım.
31.mektubtan özet
Allahü teâlâ, sonsuz ihsânı ile, büyük rehber, hakîkatlerin, marifetlerin
kaynağı, islâm dîninin hâmisi, hocam, önderim, kurtuluş yoluna
kavuşdurucu, Muhammed Bâkî ' kuddise sirruh' hazretlerine kavuşdurdu. Bu
fakîre tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyyeyi talîm buyurdu. Hiçbirşeye
yaramıyan bu miskîni, mubârek kalblerinin ışıkları altında bulundurmakla
şereflendirdi. Bu üstün yolda ilerlemeğe alışdırınca, az zemânda, vahdet-i
vücûd bilgileri önüme çıkdı. Bu makâmın çeşidli ilmleri, marifetleri
kapladı. Bu mertebenin inceliklerinden, göstermedikleri hemen birşey
kalmadı.
İyice anladım ki, yaratanın, yaratdıkları ile hiçbir benzerliği, hiçbir
bağlılığı yokdur. İhâta, kurb gibi şeyler, Ehl-i sünnet âlimlerinin
'Allahü teâlâ o büyük âlimlerin çalışmalarına çok mükâfât versin'
bildirdiği gibi, hep Allahü teâlânın, ilmi içindir. Kendisi için değildir.
Allahü teâlâ hiçbirşeyle birleşmiş değildir. O, Odur, mahlûklar,
mahlûkdur. O, bîçûndur, erişilmez, anlaşılmaz, anlaşılamaz. Bütün âlem
ise, his olunan, anlaşılabilen şeylerdir. Anlaşılamıyan anlaşılan gibi
olamaz. Vâcib, mümkin gibidir denemez. Kadîm olan, hâdis olana benzemez.
Yokluğu mümkin olmıyan, yok olabilen gibi değildir. Hakîkatler değişemez.
Birisi için olan, öteki için söylenemez
İŞTE KANIT TARIKAT HAKTIR..GERCEKTİR..TARIKAT TASAVVUF HAKKI NDA ATILAN İFTIRA COKERTILMIŞTIR...VESSELAM
Esrar odasının ilahi sırlarına mashar olabilmek ve hakikati anlamak için kurulmuş bir mektep.Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir.Asıl mana süzülmektir.Tereyağın süzüldüğü gibi süzülmek,haddelerden geçmek.Koca adam olarak girdim.Zerre hakir olduğunu bildim.Tasavvuhta gaye budur.Bu hale gelebilmek için tasavvuh elzemdir.Her müslüman için zarurı bir yoldur.
ÂŞIK İLE MÂŞUK
Tasavvuf edebiyatının oyuncağı olmuş bir ilah var ki dergahtan içeri girerken ona sevdalanıp, bir hayalin peşinden dağlara kaçıp mecnun olmamak gayr-ı kâbil. Sonra da bu kara sevdanın narında cayır cayır yanıp kül olmak ve cehennem nedir ki ben aşkınla yanıyorum kabilinden şiirler, isteyene ver cenneti ben seni isterim türünden naralar edebiyat oluverir.
Bu uyduruk aşk başta karar edince akıl da baştan firar eder ve artık Kur’an, şeriat, fıkıh, hadis tedrisi, emr-i bi’l ma’ruf nehy-i a’nil münker, cihad vs. yani Allah’ın dini zaman aşımına uğrar ve ilahi aşkın yanında ehemmiyetsizlikten gündemden düşüverirler.
Varsa yoksa Allah aşkı dağlarda ot yiyip gezer şiir dizer, nesir yazar, işte İslâm!
Şairler(e gelince) , onlara da sapıklar uyarlar. Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Ve onlar ya-pamayacakları şeyleri söylerler. (Şuara Suresi 224,225,226)
Bu nasıl Allah aşkı ise ne peygamberler keşfedebildi, ne havariler, ne sahabiler! Tasavvufçu dedin mi her şeyin tadını çıkarır onlar, üstelik tadını kaçırana kadar.
Allah aşkı iddiasında olanlar için hadlerini bilmelerine yarayacak bir ikaz var Kur’anda, fakat onlara göre Kur’anın zahiri cahil avamı ilgilendirir kendileri havasdan olduğu için onlar kendi yazdıkları kitapları din edinirler. Yine de biz okuyalım ayeti.
(Ey Muhammed) de ki: Şayet Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Âl-i İmran Suresi 31)
tasavvuf Allahü tealanın emir ve yasaklarını severek yapmakdır...
derinlik...musiki..topluma ve ruha dışarıdan ve en içeriden bakılabilecek pencere......
İnsanları çoklu bir ortamdan alıp (mantık) , rabbine ulaşmada doğruya sevk eden...
Mantık otoritesinden daha çok, kalp ünitesi ile bağdaşan...
Ruhun yücelmesine ve erdem kazanmasına vesile olan...
Allaha giden yolları, hep aynı değişmez unsurlar içinde gösterilmesine yardımcı olan, ruh bilimidir...
UYARI; Bu yolda, akıl gözü ile değil! ! ! kalp gözü ile yol alınması rica olunur...
KIYAS; Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus EMRE, Akşemsettin..vs.vs...
bir dönem okumaya çalıştığım ama beni neredeyse felsefeden nefret eder hâle getiren, yaradılış sırlarını çözmeye çalışıp, yaratıcı ile bütünleşmenin yollarını arayan mistik bir felsefe...