aşka aşık, aşka tutkunsun ve çimenli tepeler kadar yumuşak nazarlıdır gözlerin senin…,
ve bezeli yüzün hicap nakışlarıyla…, yağmur sonrasında toprak nasıl tüterse, öyle bürür rabıtandaki aşka meftunu, halis çapalı ve elbistan bağırlı lisanın,
ki petek motifli bir bardak çay deminde kaynar senin, hay/dan ihsan yüreğin, mim; aşk…,
gecenin derinliğinde, dağılırken tonları kurşunî bulutların, maçkada/teşvikiyede, ak martılar yükseliyordu göğe; özgür ve aç,
bir teksirin üst köşesinden koparılmış, ki semavî bir elce verilen ve üstünde, {bir şairim vardı, /üç nokta yan yana/} dip/notu yazılı ve, yolda tutulduğu göz yaşlarından ikisinin, içine işlediği pusulayı, tutarken parmaklarım…, /bir şairim vardı//nın, {üç nokta yan yana} yanına değil de, neden; alt satırına konmuştu diye, düşünürken ciğerim pare pare…, o münzevi dip/notunun çırpınarak ve can havliyle yazılmışlığı ışıldıyordu, süreyya yıldız kümesinden, ah;
ahbap lakırdıları ve suflî meşgalelerden kurtarılıp, kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan, bu hal ile gördüm ki; geceden beridir süren, bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen, kendini elbistan merkezli depremlerle, ansızın anımsatan, nurhak/ceyhan aşk…,
ömre bedel anlarımız olacaktır diye, mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik, soran bakışlarla…; anılara ka/l/r/dığımız bunca ay sonrası, hızır/ilyas sohbeti misali ve bir sahur vakti işte yine şimdi, ve bir yanda tan yeri, bir yanda saçlarım ağarıyor…, aziz hatıralarla yaşanan ve muhabbet bağları fasılasız, bir {/boş/enkaz/ ev} kadar, eş/siz; aşk…,
acilindeki kara gözlü hemşireye emanet edilmiş ve tetkik için verdiğim kan, numune tüplerinde harmanlana dursun; serin kaldırımlarda yürürken düşünüyordum ve konuşuyordum kendimle, ki sobe; kendiyle kendine olduğu kadar, yâriyle güzel sohbet edemiyor insan…
aşka aşık, aşka tutkunsun ve çimenli tepeler kadar yumuşak nazarlıdır gözlerin senin…,
ve bezeli yüzün hicap nakışlarıyla…, yağmur sonrasında toprak nasıl tüterse, öyle bürür rabıtandaki aşka meftunu, halis çapalı ve elbistan bağırlı lisanın,
ki petek motifli bir bardak çay deminde kaynar senin, hay/dan ihsan yüreğin, mim; aşk…,
gecenin derinliğinde, dağılırken tonları kurşunî bulutların, maçkada/teşvikiyede, ak martılar yükseliyordu göğe; özgür ve aç,
bir teksirin üst köşesinden koparılmış, ki semavî bir elce verilen ve üstünde, {bir şairim vardı, /üç nokta yan yana/} dip/notu yazılı ve, yolda tutulduğu göz yaşlarından ikisinin, içine işlediği pusulayı, tutarken parmaklarım…, /bir şairim vardı//nın, {üç nokta yan yana} yanına değil de, neden; alt satırına konmuştu diye, düşünürken ciğerim pare pare…, o münzevi dip/notunun çırpınarak ve can havliyle yazılmışlığı ışıldıyordu, süreyya yıldız kümesinden, ah;
ahbap lakırdıları ve suflî meşgalelerden kurtarılıp, kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan, bu hal ile gördüm ki; geceden beridir süren, bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen, kendini elbistan merkezli depremlerle, ansızın anımsatan, nurhak/ceyhan aşk…,
ömre bedel anlarımız olacaktır diye, mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik, soran bakışlarla…; anılara ka/l/r/dığımız bunca ay sonrası, hızır/ilyas sohbeti misali ve bir sahur vakti işte yine şimdi, ve bir yanda tan yeri, bir yanda saçlarım ağarıyor…, aziz hatıralarla yaşanan ve muhabbet bağları fasılasız, bir {/boş/enkaz/ ev} kadar, eş/siz; aşk…,
acilindeki kara gözlü hemşireye emanet edilmiş ve tetkik için verdiğim kan, numune tüplerinde harmanlana dursun; serin kaldırımlarda yürürken düşünüyordum ve konuşuyordum kendimle, ki sobe; kendiyle kendine olduğu kadar, yâriyle güzel sohbet edemiyor insan…
her cuma ikindiye doğru neden; bu sanki elimi uzatsam dokunacakmışım gibi hissettiğim yakınlık, uçurum olurdu sana; musevi ve isevilerce kutsal sayılan o iki gün…, ve yine de her haftanın bayram gününün sonunda, akşam akşam güleç olurdu gözlerimiz ışıl ışıl, o dar vaktin alacasında bile…, böyle acayip acayip kesintisizmiş ve bir terzi işi gibi cereyan edip duran, gönlü hep; gün batımlarından yana yatık, turuncu/kızıl; aşk…, ah,
Ben kimim..neredeyim..ne yapıyorum? ..diye sordu birden kendi kendine… Değişimlerden yenik çıkmayı sevmezdi… Her önüne açılan kapı daha iyiye daha güzele doğru olmasa anlamsız değil miydi zaten bu kadar cesaret… Tutuklu kelimelerin zincirlerini çözdü.. Kilitler paslanmış…anahtarlar dönmüyordu…
Yine.. yeni… yeniden… Falda çıkan bilinmeyen yollar gibi tuhaftı her şey.. Ewet..doğru kelime buydu….^^tuhaf^^…
Sorgulamadan… aniden… birdenbire…ne kadar çabuk gelişti her şey diye içten içe mutluydu aslında… Sorgulamalar vaz geçişleri getirirdi çoğu zaman.. Onaysa başını dik tutup bilinmeyen geleceğe yürümek düşmeliydi oysa…
Korkuyorum..dediğimde kimse bana inanmıyor… Oysaki ne kadar insanca bir duygu…korku..diye düşündü...
Ve ne kadar kolaydı bir şeyleri kenara itip yürümek artık… Ne kadar kolay.. Bir içim soğuk su gibi…..kolay ve yürek ferahlatıcı…
Prangalarını eline alıp yürüyecekti bu kez..… Ama güzel olan… O…hiç bilmediği.. Hatta sokaklarında kaybolacağı mavi şehirde en yakın denize gidip.. Derin suların kuytusuna atacaktı prangalarını…sonsuza dek.…ve bir daha hiç takılmamak üzere… Ve sonra… Gözündeki bir damla yaşı denizin mavisine emanet edip… Kollarını minik bir bebeğin kollarıyla buluşturmaya gidecekti…ardına bakmadan… Her yeni doğan gün dualarını eksik etmediği…yeni bir minik yavruya….çocuklarına…
Ve bu kez.. Her şey çok güzel olacaktı…? ? ? ? ? ? ! ! ! ! !
aşka aşık,
aşka tutkunsun ve
çimenli tepeler kadar
yumuşak nazarlıdır gözlerin senin…,
ve bezeli yüzün hicap nakışlarıyla…,
yağmur sonrasında toprak nasıl tüterse,
öyle bürür rabıtandaki aşka meftunu,
halis çapalı ve elbistan bağırlı lisanın,
ki petek motifli
bir bardak çay deminde kaynar senin,
hay/dan ihsan yüreğin, mim; aşk…,
gecenin derinliğinde,
dağılırken tonları kurşunî bulutların,
maçkada/teşvikiyede,
ak martılar yükseliyordu göğe;
özgür ve aç,
bir teksirin üst köşesinden koparılmış,
ki semavî bir elce verilen ve üstünde,
{bir şairim vardı, /üç nokta yan yana/}
dip/notu yazılı ve,
yolda tutulduğu göz yaşlarından ikisinin,
içine işlediği pusulayı,
tutarken parmaklarım…,
/bir şairim vardı//nın,
{üç nokta yan yana} yanına değil de,
neden;
alt satırına konmuştu diye,
düşünürken ciğerim pare pare…,
o münzevi dip/notunun çırpınarak ve
can havliyle yazılmışlığı ışıldıyordu,
süreyya yıldız kümesinden,
ah;
ahbap lakırdıları ve
suflî meşgalelerden kurtarılıp,
kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan,
bu hal ile gördüm ki;
geceden beridir süren,
bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen,
kendini elbistan merkezli depremlerle,
ansızın anımsatan,
nurhak/ceyhan aşk…,
ömre bedel anlarımız olacaktır diye,
mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik,
soran bakışlarla…;
anılara ka/l/r/dığımız bunca ay sonrası,
hızır/ilyas sohbeti misali ve
bir sahur vakti işte yine şimdi,
ve bir yanda tan yeri,
bir yanda saçlarım ağarıyor…,
aziz hatıralarla yaşanan ve
muhabbet bağları fasılasız,
bir {/boş/enkaz/ ev} kadar,
eş/siz; aşk…,
acilindeki kara gözlü hemşireye
emanet edilmiş ve tetkik için verdiğim kan,
numune tüplerinde harmanlana dursun;
serin kaldırımlarda yürürken düşünüyordum
ve konuşuyordum kendimle,
ki sobe;
kendiyle kendine olduğu kadar,
yâriyle güzel sohbet edemiyor insan…
aşka aşık,
aşka tutkunsun ve
çimenli tepeler kadar
yumuşak nazarlıdır gözlerin senin…,
ve bezeli yüzün hicap nakışlarıyla…,
yağmur sonrasında toprak nasıl tüterse,
öyle bürür rabıtandaki aşka meftunu,
halis çapalı ve elbistan bağırlı lisanın,
ki petek motifli
bir bardak çay deminde kaynar senin,
hay/dan ihsan yüreğin, mim; aşk…,
gecenin derinliğinde,
dağılırken tonları kurşunî bulutların,
maçkada/teşvikiyede,
ak martılar yükseliyordu göğe;
özgür ve aç,
bir teksirin üst köşesinden koparılmış,
ki semavî bir elce verilen ve üstünde,
{bir şairim vardı, /üç nokta yan yana/}
dip/notu yazılı ve,
yolda tutulduğu göz yaşlarından ikisinin,
içine işlediği pusulayı,
tutarken parmaklarım…,
/bir şairim vardı//nın,
{üç nokta yan yana} yanına değil de,
neden;
alt satırına konmuştu diye,
düşünürken ciğerim pare pare…,
o münzevi dip/notunun çırpınarak ve
can havliyle yazılmışlığı ışıldıyordu,
süreyya yıldız kümesinden,
ah;
ahbap lakırdıları ve
suflî meşgalelerden kurtarılıp,
kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan,
bu hal ile gördüm ki;
geceden beridir süren,
bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen,
kendini elbistan merkezli depremlerle,
ansızın anımsatan,
nurhak/ceyhan aşk…,
ömre bedel anlarımız olacaktır diye,
mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik,
soran bakışlarla…;
anılara ka/l/r/dığımız bunca ay sonrası,
hızır/ilyas sohbeti misali ve
bir sahur vakti işte yine şimdi,
ve bir yanda tan yeri,
bir yanda saçlarım ağarıyor…,
aziz hatıralarla yaşanan ve
muhabbet bağları fasılasız,
bir {/boş/enkaz/ ev} kadar,
eş/siz; aşk…,
acilindeki kara gözlü hemşireye
emanet edilmiş ve tetkik için verdiğim kan,
numune tüplerinde harmanlana dursun;
serin kaldırımlarda yürürken düşünüyordum
ve konuşuyordum kendimle,
ki sobe;
kendiyle kendine olduğu kadar,
yâriyle güzel sohbet edemiyor insan…
her cuma ikindiye doğru neden; bu sanki
elimi uzatsam dokunacakmışım gibi hissettiğim
yakınlık, uçurum olurdu sana;
musevi ve isevilerce kutsal sayılan o iki gün…,
ve yine de her haftanın bayram gününün sonunda,
akşam akşam güleç olurdu gözlerimiz
ışıl ışıl, o dar vaktin alacasında bile…,
böyle acayip acayip kesintisizmiş
ve bir terzi işi gibi cereyan edip duran,
gönlü hep; gün batımlarından yana yatık,
turuncu/kızıl; aşk…,
ah,
bir kıvılcım tutuşacak gibi olsa on kova su boşalır üstüne
tahammül de nereye kadar bilemiyorum
yapman gerekene engelse,gerçeklik algısından uzaklaştırıyorsa o umut değil de kof hayaldir.
İskelet sistemimizin ta kendisidir.Ayakta tutar,dik tutar,can verir...
bknz:içimiz taaaaaaa neremizde ki?
AZİM....
çok içerlerde olursa söner
biraz dışarı çıkarmak lazım
oksijen alsın,sönmesin...........
Ben kimim..neredeyim..ne yapıyorum? ..diye sordu birden kendi kendine…
Değişimlerden yenik çıkmayı sevmezdi…
Her önüne açılan kapı daha iyiye daha güzele doğru olmasa anlamsız değil miydi zaten bu kadar cesaret…
Tutuklu kelimelerin zincirlerini çözdü..
Kilitler paslanmış…anahtarlar dönmüyordu…
Yine.. yeni… yeniden…
Falda çıkan bilinmeyen yollar gibi tuhaftı her şey..
Ewet..doğru kelime buydu….^^tuhaf^^…
Sorgulamadan… aniden… birdenbire…ne kadar çabuk gelişti her şey diye içten içe mutluydu aslında…
Sorgulamalar vaz geçişleri getirirdi çoğu zaman..
Onaysa başını dik tutup bilinmeyen geleceğe yürümek düşmeliydi oysa…
Korkuyorum..dediğimde kimse bana inanmıyor…
Oysaki ne kadar insanca bir duygu…korku..diye düşündü...
Ve ne kadar kolaydı bir şeyleri kenara itip yürümek artık…
Ne kadar kolay..
Bir içim soğuk su gibi…..kolay ve yürek ferahlatıcı…
Prangalarını eline alıp yürüyecekti bu kez..…
Ama güzel olan…
O…hiç bilmediği..
Hatta sokaklarında kaybolacağı mavi şehirde en yakın denize gidip..
Derin suların kuytusuna atacaktı prangalarını…sonsuza dek.…ve bir daha hiç takılmamak üzere…
Ve sonra…
Gözündeki bir damla yaşı denizin mavisine emanet edip…
Kollarını minik bir bebeğin kollarıyla buluşturmaya gidecekti…ardına bakmadan…
Her yeni doğan gün dualarını eksik etmediği…yeni bir minik yavruya….çocuklarına…
Ve bu kez..
Her şey çok güzel olacaktı…? ? ? ? ? ? ! ! ! ! !
En azından buna inanmaya ihtiyacı vardı….
Eternalflame
amaaann neyleyim ben ööle taaa içerlerde olan umudu? ? şööle gözümün ta göbeğinde alev alev yanacak umut dediğin ;)
şişşşttt! ! 'ta göbeği 'derken a nın tek oluşuna dikkat!
Yetmez
ne için bilmiyorum ama orda biliyorum...
kıçımızdan gerçek olarak çıkar :)
taaaa içine kadar ne diye itekledin ki? ? ? bekle dur şimdi işin yoksa...çıks çıks çıks...
hic sönmez.
Umudun mum alevi hiç sönmesin....
Eternal....Flame....