Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Birbirinizi enaniyetle veya sadakatsızlıkla ittiham etmemek için, bir hakikatı beyan etmek ihtar edildi. Ben bir zaman enaniyetini bırakmış ve nefs-i emmaresi kalmamış büyük evliyadan şiddetli bir surette nefs-i emmareden şikayet ettiğini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat'î bildim ki, âhir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevabdar devamı için nefs-i emmarenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyalar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikayet ederler. Hem manevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bazı zâtlara verilen büyük bir ihsan-ı İlahîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyade bîçare ve müflis telakki etmeleri gösteriyor ki; avamın nazarında medar-ı kemalât zannedilen keşif ve keramet ve ezvak ve envar, o manevî kıymet ve makamlara medar ve mehenk olamaz. Sahabelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çillesi kadar kıymeti olduğu halde; keşif ve manevî hârikulâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakikatı isbat ediyor. İşte kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizin nefs-i emmareniz, kıyas-ı binnefs cihetinde, su-i zan noktasında sizleri aldatmasın; Risâle-i Nur terbiye etmiyor diye şüphelendirmesin.
Bir müslüman, başkaları hakkında kötü şeyler düşünmemeli, ulu orta konuşmamalıdır. Onun, diğer müslümanlar hakkında söylenenlere, uydurulan haberlere inanmaması, ihtiyatlı davranması lazımdır. Başkaları “falan şöyle yaptı, böyle yaptı” dese, hak-hukuk gözetmeyen bazı gazeteler bunu yazsa da bir mümin aceleci davranmamalı, dedikodulara ve gıybetlere girmemelidir. Eşyada ibaha esas olduğu gibi, insanlarda da masûmiyet esastır. O halde insan, aslından emin olmadığı iddialarla başkalarını hemen mahkum etmemelidir.
Efendimiz (sav) , mescid-i şerifte itikaf buyururlarken Safiye validemiz O'nu ziyarete gelir. Ziyaret sonrası, Safiye validemiz (ra) dönüp giderken, (aslında bütün âlemin kendisine ayağa kalkması gereken Yüce Nebi) ayağa kalkar ve zevcesini mescidin dışına kadar teşyi' eder. -Evet O, feministlerin akıllarının köşesinden bile henüz geçmeyecek ölçüde hanımlarına karşı ciddî bir vefa ve sadakat, hatta saygı hisleriyle doludur. Allah Resûlü (sav) , günümüzde nereden aldıklarını bilemediğim bir anlayışla hanımlarını üç adım arkadan yürüten bazı Müslümanlara da ders verircesine, zevcesini yanına almış, onunla beraber yürürken, iki sahabi, hızla oradan gelip geçer. Onlardan birisi Evs Kabilesi'nden çok önemli bir zât olan Üseyd b. Hudayr, diğeri de Abbad b. Bişr'dir. Efendimiz (sav) , onlara 'Olduğunuz yerde kalın' diye emreder. Sonra da Safiye validemizin yüzünden nikabı açar ve 'Bakın, bu zevcem Safiye'dir' der. Sahabe Efendilerimiz; 'Estağfirullah ya Rasûlallah, senin hakkında suizan mı? ' dediklerinde, Allah Resûlü: 'Şeytan, insanların kanının dolaştığı yerde dolaşır' buyururlar.
kötü zan…zaten adı üstünde ‘zan’ vardır efendim… sanma, yani tahminlere ve ihtimallere dayanan menfî düşünme sanatıdır… efendim bu durumu yaşam felsefesi hâline getirenler olduğunu düşünecek olursak; bencesi-sencesi yok, bu, düpedüz psikolojik bir rahatsızlıktır, kişinin kalbine yerleşmiş bir virüstür.. ilacı ise antivirüs olarak gerek kalbe gerekse beyne hüsn-ü zan enjekte etmek, güzel ve iyi düşünmek adına iradeyi de zorlayarak dili buna alıştırmak…
'...ona meşhur bir kimseden bahsolunduğu zaman,bu zatı şahsen tanımamakla beraber,Guermantes halasında bin kere tesadüf etmiş olduğu cevabını verirdi,fakat bu cevabı soğuk bir tavırla ve öyle soğuk bir sesle verirdi ki bahis mevzuu zatı şahsen tanımıyor idiyse bunun ancak,göğsünüzü geliştirmek için cimnastik profesörlerinin sizi üzerine upuzun uzattıkları merdivenlerdeki gibi,arkadan omuzlarının temas etmekte bulunduğu köklerinden sökülüp atılmaları imkansız ve inatçı prensipler icabı olduğu apaçık görünürdü...'
'...kıskançlığı önce bir,sonra bir ikinci,daha sonra bir üçüncü palamar atan bir ahtapot gibi,akşamın bu saat beş vaktinde,sonra bir başkasına ve bir başkasına daha sağlamca yapıştı...Fakir Swann ıstıraplarını icadetmeyi bilmezdi...Bu ıstıraplar,ona dışardan gelmiş olan bir ıstırabın ancak hatırasından,devamından ibaretti...'
'...o zaman gördü ki söylenilen şeyleri senet ittihaz etmemek,kendisine tebliğ edilen haberin tesiri altında kalmamak,susmakla iktifa etmedikten başka kusurlu bir dostun söze karıştırmaya çabaladığı bir özürü ses çıkarmaksızın dinlemenin o özürü kabul eder görünmek olacağı için veya karşımızda bir nankörün ismi zikrolunduğu zaman takındığımız sağırlık tavrını muhafaza etmek karariyle madam Verdurin,sükutu bir muvafakat değil de cansız şeylerin cahili bir sessizlik hali telakki edilsin diye,çehresini bütün hayat eserlerinden,her türlü kımıldanıştan derhal tecridetmişti...'
suzan'nin su ve zan'ninin arasina giren kara i, sú'yu o kadar bedbaht etmistirkine su artik su degil zan'nin leylasi SÛ'dur,zan ise mecnunlar gibim çóllerde suuuu..suuuu.. suuu..diye súrúnmektedir... bilmezkine su, sú olmus, elin olmus, fransizdir nartik zan ise mal mal arap olmus garibim..
kötü zan..
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Birbirinizi enaniyetle veya sadakatsızlıkla ittiham etmemek için, bir hakikatı beyan etmek ihtar edildi.
Ben bir zaman enaniyetini bırakmış ve nefs-i emmaresi kalmamış büyük evliyadan şiddetli bir surette nefs-i emmareden şikayet ettiğini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat'î bildim ki, âhir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevabdar devamı için nefs-i emmarenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyalar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikayet ederler. Hem manevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bazı zâtlara verilen büyük bir ihsan-ı İlahîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyade bîçare ve müflis telakki etmeleri gösteriyor ki; avamın nazarında medar-ı kemalât zannedilen keşif ve keramet ve ezvak ve envar, o manevî kıymet ve makamlara medar ve mehenk olamaz. Sahabelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çillesi kadar kıymeti olduğu halde; keşif ve manevî hârikulâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakikatı isbat ediyor.
İşte kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizin nefs-i emmareniz, kıyas-ı binnefs cihetinde, su-i zan noktasında sizleri aldatmasın; Risâle-i Nur terbiye etmiyor diye şüphelendirmesin.
Bir müslüman, başkaları hakkında kötü şeyler düşünmemeli, ulu orta konuşmamalıdır. Onun, diğer müslümanlar hakkında söylenenlere, uydurulan haberlere inanmaması, ihtiyatlı davranması lazımdır. Başkaları “falan şöyle yaptı, böyle yaptı” dese, hak-hukuk gözetmeyen bazı gazeteler bunu yazsa da bir mümin aceleci davranmamalı, dedikodulara ve gıybetlere girmemelidir. Eşyada ibaha esas olduğu gibi, insanlarda da masûmiyet esastır. O halde insan, aslından emin olmadığı iddialarla başkalarını hemen mahkum etmemelidir.
Efendimiz (sav) , mescid-i şerifte itikaf buyururlarken Safiye validemiz O'nu ziyarete gelir. Ziyaret sonrası, Safiye validemiz (ra) dönüp giderken, (aslında bütün âlemin kendisine ayağa kalkması gereken Yüce Nebi) ayağa kalkar ve zevcesini mescidin dışına kadar teşyi' eder. -Evet O, feministlerin akıllarının köşesinden bile henüz geçmeyecek ölçüde hanımlarına karşı ciddî bir vefa ve sadakat, hatta saygı hisleriyle doludur.
Allah Resûlü (sav) , günümüzde nereden aldıklarını bilemediğim bir anlayışla hanımlarını üç adım arkadan yürüten bazı Müslümanlara da ders verircesine, zevcesini yanına almış, onunla beraber yürürken, iki sahabi, hızla oradan gelip geçer. Onlardan birisi Evs Kabilesi'nden çok önemli bir zât olan Üseyd b. Hudayr, diğeri de Abbad b. Bişr'dir. Efendimiz (sav) , onlara 'Olduğunuz yerde kalın' diye emreder. Sonra da Safiye validemizin yüzünden nikabı açar ve 'Bakın, bu zevcem Safiye'dir' der. Sahabe Efendilerimiz; 'Estağfirullah ya Rasûlallah, senin hakkında suizan mı? ' dediklerinde, Allah Resûlü: 'Şeytan, insanların kanının dolaştığı yerde dolaşır' buyururlar.
Bakın ne diyor Efendiler Efendisi:
“Su-i zandan çekininiz. Çünkü su-i zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız. Birbirinizin özel hayatını araştırmayınız. Menfaatte bencillik yapmayınız. Hasetleşmeyiniz. Birbirinize nefret etmeyiniz. Birbirinize arka dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Hepiniz kardeşler olunuz.” (Ebu Hureyre Hz.den rivayet)
kötü zan…zaten adı üstünde ‘zan’ vardır efendim… sanma, yani tahminlere ve ihtimallere dayanan menfî düşünme sanatıdır… efendim bu durumu yaşam felsefesi hâline getirenler olduğunu düşünecek olursak; bencesi-sencesi yok, bu, düpedüz psikolojik bir rahatsızlıktır, kişinin kalbine yerleşmiş bir virüstür.. ilacı ise antivirüs olarak gerek kalbe gerekse beyne hüsn-ü zan enjekte etmek, güzel ve iyi düşünmek adına iradeyi de zorlayarak dili buna alıştırmak…
'Su-i zann ile kendinizi insanlardan koruyunuz.'
(Taberani,el-Evsat,İbn-i Adiyy,Askeri,Enes b. Malik'ten)
'...ona meşhur bir kimseden bahsolunduğu zaman,bu zatı şahsen tanımamakla beraber,Guermantes halasında bin kere tesadüf etmiş olduğu cevabını verirdi,fakat bu cevabı soğuk bir tavırla ve öyle soğuk bir sesle verirdi ki bahis mevzuu zatı şahsen tanımıyor idiyse bunun ancak,göğsünüzü geliştirmek için cimnastik profesörlerinin sizi üzerine upuzun uzattıkları merdivenlerdeki gibi,arkadan omuzlarının temas etmekte bulunduğu köklerinden sökülüp atılmaları imkansız ve inatçı prensipler icabı olduğu apaçık görünürdü...'
su-i zan eden, su-i zana maruz kalır.
başkaları hakkında onları kötüleyen
ve olumsuzlayan sanılar içinde olup,
üstüne üstlük bu yakıştırmaları dillendirmek fütursuzluğu
...
Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı...
...
'...kıskançlığı önce bir,sonra bir ikinci,daha sonra bir üçüncü palamar atan bir ahtapot gibi,akşamın bu saat beş vaktinde,sonra bir başkasına ve bir başkasına daha sağlamca yapıştı...Fakir Swann ıstıraplarını icadetmeyi bilmezdi...Bu ıstıraplar,ona dışardan gelmiş olan bir ıstırabın ancak hatırasından,devamından ibaretti...'
'...o zaman gördü ki söylenilen şeyleri senet ittihaz etmemek,kendisine tebliğ edilen haberin tesiri altında kalmamak,susmakla iktifa etmedikten başka kusurlu bir dostun söze karıştırmaya çabaladığı bir özürü ses çıkarmaksızın dinlemenin o özürü kabul eder görünmek olacağı için veya karşımızda bir nankörün ismi zikrolunduğu zaman takındığımız sağırlık tavrını muhafaza etmek karariyle madam Verdurin,sükutu bir muvafakat değil de cansız şeylerin cahili bir sessizlik hali telakki edilsin diye,çehresini bütün hayat eserlerinden,her türlü kımıldanıştan derhal tecridetmişti...'
kötü düşünce.
Ebu Hureyre'den (r.a.) :
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur:
''Su-i zandan çekininiz. Çünkü su-i zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız.
Birbirinizin özel hayatını araştırmayınız.
Menfaatte bencillik yapmayınız.
Hasetleşmeyiniz.
Birbirinize nefret etmeyiniz.
Birbirinize arka dönmeyiniz.
Ey Allah'ın kulları! Hepiniz kardeşler olunuz.''
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4646
suzan'nin su ve zan'ninin arasina giren kara i,
sú'yu o kadar bedbaht etmistirkine
su artik su degil
zan'nin leylasi
SÛ'dur,zan ise mecnunlar gibim çóllerde
suuuu..suuuu.. suuu..diye súrúnmektedir...
bilmezkine su, sú olmus, elin olmus, fransizdir nartik
zan ise mal mal arap olmus garibim..