Şövalye ruhlu birey olmak veya sürüye katılmak Bizim gibi şark toplumlarında özgür iradeli, açık fikirli ve özgüven sahibi birey olmak hakikaten çok zor bir iştir. Çünkü bu toplumlarda birey olma çabası genellikle yadırganan ve hatta “ne oldum delisi olmak” gibi algılanıp kınanan bir şeydir. Yine şark toplumlarında şövalye ruhlu birey olmak da çok zor bir iştir. Çünkü şövalye ruhluluk korkak, kaypak, yüzsüz, ahlaksız değil, son derece cesur, mert ve dürüst olmayı gerektirir. Şövalye ruhlu birey savunmasız ve aciz insanları hem korumayı hem de onlara saygı göstermeyi kendine vazife edinir. Kötülük ve acımasızlığın karşısında durmayı temel erdem bilir. Ahde vefa, söze sadakat gösterir. Şeref ve haysiyetini haleldar edecek her türlü davranıştan uzak durur. Cömert ve yardımsever olur. Kendisine yapılan iyiliği asla unutmaz. Her hâlükârda doğruluk, dürüstlük ve iyiliğin temsilcisi olur. İşte bu ruha sahip olan insan inandığı değerler namına mücadele edip didinen, bunun karşılığında hiçbir şey beklemeden, hatta kendine ait birçok şeyi feda edebilen bir kişilik ve karakter sahibidir. *** Kısacası, şövalye ruhluluk onur ve ilkeli yaşam demektir. Şövalye ruhluluk akıl ve vicdanla hareket eden irade gücü ve özgürlük demektir. Asil, adil ve anlamlı bir hayat sürmek insanı şövalye ruhlu kılar. Tek başınalık, tevazu, şükran, onur, dostluk, sadakat, dürüstlük, cesaret, adalet, cömertlik, disiplin, adanmışlık, inanç, şükran ve sevgi…. İşte bütün bunlar şövalye ruhluluğun temel vasıflarıdır. Ne var ki şark kültüründe birey, Turgay Bostan’ın ifadesiyle, tek başına bir hiçtir. Tek başına hak arayamaz. Kendi aklı ve fikri doğrultusunda söz söyleyip görüş beyan edemez. Daima bir gruba, cemaate, tarikata, şeyhe ittiba ihtiyacı duyar. Mutlaka bir referans mercii peşinde koşar. En büyük korkusu kendi sürüsünü kaybetmektir. Aradığı huzuru sürüsünde bulur. Sürü başı ne derse ve nereye giderse ona razı olur. Sürüsüyle yürür, sürüsüyle büyür. Sürüsüyle kükrer, vurur, kırar, döker. Ezberlerinin bozulmasını sevmez. Alışılmışın dışına çıkmak kendisini ürkütür. Ben oturayım, birileri benim yerime arayıp bulsun, getirsin ister. Sürüye katılanın en iyi bildiği iş gayba taş atmaktır. Bilgiyi aramak, okumak, yeni keşiflere yelken açmak onun için çok zor ve zahmetli bir iştir. Değişimden korkar. Kolay kolay hayır diyemez. Bu yüzden, yalan dolana çok ihtiyaç duyar. Korku dilini pek sever. Bu dille aklı ve hür düşünceyi katleder. Korku dili iki yüzlü davranmaya, kindarlığa, kalleşliğe, iftiraya ve fitneye sürükler. Korku diliyle şekillenen bir toplumdan ne bilim adamı ne düşünür çıkar. Bu dilin hâkim olduğu toplumsal ve kültürel vasatta eyyamcı aydınlar, nemelazımcı akademisyenler cirit atar. Şark toplumlarındaki cemaat yapılarında din çoğunlukla bireyi tahakküm altına alıp sürüye katma maksadıyla kullanılan bir baskı aracından ibarettir. Dindeki Allah’a teslimiyet emri söz konusu yapılarda Allah tarafından seçilip yetkilendirildiğine inanılan insanlara mutlak itaat ve teslimiyet olarak tercüme edilir. Yine bu yapılarda kendilerinin inandığı şeylere Allah’ın da inandığı zannedilir. Hatta Allah adına konuşulurken Allah’ı teslim almaya yeltenilir. Öte yandan, Allah’a itaat gibi kullara da itaat dinî bir vecibe hâline getirilir. İşte bu durum bireyin kendi benliğinden vazgeçip sürüye katılmasını kaçınılmaz hâle getirir. Bir insanın kendi benliğinden vazgeçmesi için onun bireysel kimliğinden ve kendine özgü farklılıklarından sıyrılması gerekir. Bunu sağlayacak en etkili yöntem, kişiyi kolektif bir kimlik içinde asimile etmektir. Kişinin kendi benliğini sürüye katmasına, geleneksel dinî gruplardaki “karizmatik lider kültü” ve “lidere mutlak itaat” anlayışı eklendiğinde ferdiyet olgusu ve fert olma şuuru buharlaşıverir. Dinî grup ve cemaatlerde karizmatik liderin “Allah dostu” olarak kabul edilmesi ve kendisine atfedilen yüksek manevi mertebesiyle ilintili çok özel güçlere ve imtiyazlara sahip olduğu düşüncesi hâkimdir. Bu düşünce Allah dostu kabul edilen lider ile Allah arasında zımnî bir özdeşlik bulunduğu vehmini üretir. Çünkü liderin Allah ile sürekli irtibat hâlinde olduğu kabul edilir. Dolayısıyla onun görüşleri “Allah’ın sözcülüğü” olarak değerlendirilir. Bu yüzden, bir dinî cemaatin müntesibi ile o cemaatin lideri arasındaki ilişkiler, Allah’ın sözcüsü ile zavallı bir kul arasındaki ilişki olarak telakki edilir. *** Hoffer’in tespitiyle, bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği, o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Yani onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemek, dolayısıyla sürünün bir parçası hâline getirmektir. Bu işlem, söz konusu insanın kapalı kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanımak yoluyla, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve ilgisini henüz mevcut olmayan şeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına bir perde (öğreti) germek yoluyla, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek yoluyla yapılabilir… Dış dünyada gidecek bir yeri kalmayan ve kendisini grup dışında sudan çıkmış balık gibi algılayan cemaat üyeleri için mutlak itaat, var olmanın yegâne imkânı hâline gelir. Kişi var oluşunu sadece koşulsuz itaat ve ittibaya bağladığında sorgulama, gerçekliği sınama, duygudaşlık/empati kurma gibi becerilerin kullanımı azalır ve cemaate uyum hayattaki en önemli düstur hâline gelir. Bunun bir adım sonrasında, meczup gibi davranmak ve cinayet/katl talimatlarına harfiyen uymak işten bile değildir. Mustafa Öztürk
Yüce gönüllü şövalye Hem ustaların piri olur kendisi Hem de layık görür çıraklık mertebesini Oysa ne ogrendi isem onun ruhundan öğrendim ben O ki iyiliğin ve bilgeligin yegane prensi :)
Mükemmele yaklaşmak, yokuş aşağı koşmak gibidir. Kolay görünür ama denge sağlamak çok zordur. Sen sıradanlığın zorluğunda terlerken, ben mükemmeli aramalarımda kan ter içinde kalıyorum :) :) :)
Ben en çok tırnak işareti şövalyelerini beğenirim. Kendine ait olmayan bir çok numuneyi kaynak belirtmeden bir tırnak işaretiyla paylaşıveren bu şövalyeler durumu çakozlamayanlar için bir efsane bir mit oluverirler. Farkedenler içinse pasaport gibi tırnak işaretleri vardır işte. Her türlü cümleye Şengen vizesi. Buralara kadar ' tırnak'larıyla gelmek deyimi burdan çıkmıştır işte. Tırnaklarıyla yazmak gibi..vay be. Bknz. Tırnak işareti Bi daha bknz. Tırnaklarıyla gelmek
merhabalar mail yolladım ama birden burdan ulaşayım :) neyse ŞÖYALYE hakında bilgi nedir? kimdir? nasıl yaşamışlardir? nezaman yaşamışlardır? kolay gelsin :)
'affet arkadaşım,seni de,kendim gibi,bu dünyada önceleri ve şimdi diyar diyar gezen şövalyeler olduğuna inandırmaya çalışırken delirttiğim için,beni affet! ' -cevantes,don quixote-
Güçsüzleri korumak amacıyla ülke ülke dolaaşan atlı savaşçı... Benim ilk şövalyem babamdır.. Tüm kız çocukları gibi :)) O benim kahramanımdı. Ailemizi koruyan dünyanın en güçlü adamıydı gözümde kiiii hala öyle.... :))
Şövalye ruhlu birey olmak veya sürüye katılmak
Bizim gibi şark toplumlarında özgür iradeli, açık fikirli ve özgüven sahibi birey olmak hakikaten çok zor bir iştir. Çünkü bu toplumlarda birey olma çabası genellikle yadırganan ve hatta “ne oldum delisi olmak” gibi algılanıp kınanan bir şeydir. Yine şark toplumlarında şövalye ruhlu birey olmak da çok zor bir iştir. Çünkü şövalye ruhluluk korkak, kaypak, yüzsüz, ahlaksız değil, son derece cesur, mert ve dürüst olmayı gerektirir. Şövalye ruhlu birey savunmasız ve aciz insanları hem korumayı hem de onlara saygı göstermeyi kendine vazife edinir. Kötülük ve acımasızlığın karşısında durmayı temel erdem bilir. Ahde vefa, söze sadakat gösterir. Şeref ve haysiyetini haleldar edecek her türlü davranıştan uzak durur. Cömert ve yardımsever olur. Kendisine yapılan iyiliği asla unutmaz. Her hâlükârda doğruluk, dürüstlük ve iyiliğin temsilcisi olur. İşte bu ruha sahip olan insan inandığı değerler namına mücadele edip didinen, bunun karşılığında hiçbir şey beklemeden, hatta kendine ait birçok şeyi feda edebilen bir kişilik ve karakter sahibidir.
***
Kısacası, şövalye ruhluluk onur ve ilkeli yaşam demektir. Şövalye ruhluluk akıl ve vicdanla hareket eden irade gücü ve özgürlük demektir. Asil, adil ve anlamlı bir hayat sürmek insanı şövalye ruhlu kılar. Tek başınalık, tevazu, şükran, onur, dostluk, sadakat, dürüstlük, cesaret, adalet, cömertlik, disiplin, adanmışlık, inanç, şükran ve sevgi…. İşte bütün bunlar şövalye ruhluluğun temel vasıflarıdır. Ne var ki şark kültüründe birey, Turgay Bostan’ın ifadesiyle, tek başına bir hiçtir. Tek başına hak arayamaz. Kendi aklı ve fikri doğrultusunda söz söyleyip görüş beyan edemez. Daima bir gruba, cemaate, tarikata, şeyhe ittiba ihtiyacı duyar. Mutlaka bir referans mercii peşinde koşar. En büyük korkusu kendi sürüsünü kaybetmektir. Aradığı huzuru sürüsünde bulur. Sürü başı ne derse ve nereye giderse ona razı olur. Sürüsüyle yürür, sürüsüyle büyür. Sürüsüyle kükrer, vurur, kırar, döker. Ezberlerinin bozulmasını sevmez. Alışılmışın dışına çıkmak kendisini ürkütür. Ben oturayım, birileri benim yerime arayıp bulsun, getirsin ister. Sürüye katılanın en iyi bildiği iş gayba taş atmaktır. Bilgiyi aramak, okumak, yeni keşiflere yelken açmak onun için çok zor ve zahmetli bir iştir. Değişimden korkar. Kolay kolay hayır diyemez. Bu yüzden, yalan dolana çok ihtiyaç duyar. Korku dilini pek sever. Bu dille aklı ve hür düşünceyi katleder. Korku dili iki yüzlü davranmaya, kindarlığa, kalleşliğe, iftiraya ve fitneye sürükler. Korku diliyle şekillenen bir toplumdan ne bilim adamı ne düşünür çıkar. Bu dilin hâkim olduğu toplumsal ve kültürel vasatta eyyamcı aydınlar, nemelazımcı akademisyenler cirit atar.
Şark toplumlarındaki cemaat yapılarında din çoğunlukla bireyi tahakküm altına alıp sürüye katma maksadıyla kullanılan bir baskı aracından ibarettir. Dindeki Allah’a teslimiyet emri söz konusu yapılarda Allah tarafından seçilip yetkilendirildiğine inanılan insanlara mutlak itaat ve teslimiyet olarak tercüme edilir. Yine bu yapılarda kendilerinin inandığı şeylere Allah’ın da inandığı zannedilir. Hatta Allah adına konuşulurken Allah’ı teslim almaya yeltenilir. Öte yandan, Allah’a itaat gibi kullara da itaat dinî bir vecibe hâline getirilir. İşte bu durum bireyin kendi benliğinden vazgeçip sürüye katılmasını kaçınılmaz hâle getirir. Bir insanın kendi benliğinden vazgeçmesi için onun bireysel kimliğinden ve kendine özgü farklılıklarından sıyrılması gerekir. Bunu sağlayacak en etkili yöntem, kişiyi kolektif bir kimlik içinde asimile etmektir. Kişinin kendi benliğini sürüye katmasına, geleneksel dinî gruplardaki “karizmatik lider kültü” ve “lidere mutlak itaat” anlayışı eklendiğinde ferdiyet olgusu ve fert olma şuuru buharlaşıverir. Dinî grup ve cemaatlerde karizmatik liderin “Allah dostu” olarak kabul edilmesi ve kendisine atfedilen yüksek manevi mertebesiyle ilintili çok özel güçlere ve imtiyazlara sahip olduğu düşüncesi hâkimdir. Bu düşünce Allah dostu kabul edilen lider ile Allah arasında zımnî bir özdeşlik bulunduğu vehmini üretir. Çünkü liderin Allah ile sürekli irtibat hâlinde olduğu kabul edilir. Dolayısıyla onun görüşleri “Allah’ın sözcülüğü” olarak değerlendirilir. Bu yüzden, bir dinî cemaatin müntesibi ile o cemaatin lideri arasındaki ilişkiler, Allah’ın sözcüsü ile zavallı bir kul arasındaki ilişki olarak telakki edilir.
***
Hoffer’in tespitiyle, bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği, o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Yani onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemek, dolayısıyla sürünün bir parçası hâline getirmektir. Bu işlem, söz konusu insanın kapalı kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanımak yoluyla, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve ilgisini henüz mevcut olmayan şeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına bir perde (öğreti) germek yoluyla, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek yoluyla yapılabilir… Dış dünyada gidecek bir yeri kalmayan ve kendisini grup dışında sudan çıkmış balık gibi algılayan cemaat üyeleri için mutlak itaat, var olmanın yegâne imkânı hâline gelir. Kişi var oluşunu sadece koşulsuz itaat ve ittibaya bağladığında sorgulama, gerçekliği sınama, duygudaşlık/empati kurma gibi becerilerin kullanımı azalır ve cemaate uyum hayattaki en önemli düstur hâline gelir. Bunun bir adım sonrasında, meczup gibi davranmak ve cinayet/katl talimatlarına harfiyen uymak işten bile değildir.
Mustafa Öztürk
Cok pis kızıyorum sana:)
Bu bir kac gündür değil ama biliyorum bu geçici bir durum:p
sana kiziyorum
zırhındaki delikler bana yamalarda sana ait hahayttt.. :))
yazamıyorum yazamıyorum yoksa neler yazardım zırhıyamalışövalye:)
çatla sürüm sürüm sürün beter ol emii:D
ahah şövalye sen yazamıyorsun ama bak benasıl yazıyorummm.:))
Yüce gönüllü şövalye
Hem ustaların piri olur kendisi
Hem de layık görür çıraklık mertebesini
Oysa ne ogrendi isem onun ruhundan öğrendim ben
O ki iyiliğin ve bilgeligin yegane prensi :)
hey Allahtannnn korkmaz
sana banaaa ölümmm varr.. ;)
Şştt bebeğim uyan, geçti tamam
Ama sen yoktun nasıl korktum anlatamam
Şövalyen işte merak etme
Hep ayırdılar korkuttular bir adım gitme
Bir kabustu geçti gitti
Kokun sinmiş yastığın kıyısında
Bir rüzgardı uçtu gitti
O bulutların uçurtmaların arasında
Seni benden alamazlar
Kaderimsin yeniden yazamazlar
Kolay değil yapamazlar
Yeminim var billahi bozamazlar
Bir koklar öperim, korktuğun anda
Muaah şövalyem öpsün gamzeler açsın yanaklarımdan
Sımsıkı sarılır nöbetini tutarım
O zaman korkmam üstümü açmam sarılır yatarım
Bir kabustu geçti gitti
Kokun sinmiş yastığın kıyısında
Bir rüzgardı uçtu gitti
O bulutların uçurtmaların arasında
Seni benden alamazlar
Kaderimsin yeniden yazamazlar
Kolay değil yapamazlar
Yeminim var billahi bozamazlar.
....
bak ben ne buldum..erken kızılaslan/şovalyee... :)
Mükemmele yaklaşmak, yokuş aşağı koşmak gibidir. Kolay görünür ama denge sağlamak çok zordur.
Sen sıradanlığın zorluğunda terlerken,
ben mükemmeli aramalarımda kan ter içinde kalıyorum :) :) :)
Ridsar; beni de dolduruşa getirdin. Yıldız tozu olasıca ;) ;) ;)
sabah çiçeklerle sevgi pıtırcığına dönmüşsün
akşamına kalmaz dizersin tanklarını önüme darbeci Şövalye..hıhhh sana..
Ben en çok tırnak işareti şövalyelerini beğenirim. Kendine ait olmayan bir çok numuneyi kaynak belirtmeden bir tırnak işaretiyla paylaşıveren bu şövalyeler durumu çakozlamayanlar için bir efsane bir mit oluverirler. Farkedenler içinse pasaport gibi tırnak işaretleri vardır işte. Her türlü cümleye Şengen vizesi. Buralara kadar ' tırnak'larıyla gelmek deyimi burdan çıkmıştır işte. Tırnaklarıyla yazmak gibi..vay be.
Bknz. Tırnak işareti
Bi daha bknz. Tırnaklarıyla gelmek
merhabalar mail yolladım ama birden burdan ulaşayım :) neyse ŞÖYALYE hakında bilgi nedir? kimdir? nasıl yaşamışlardir? nezaman yaşamışlardır? kolay gelsin :)
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.
silik kahramanlar....
olasım geldi.
uğruma savaşacağım.
'affet arkadaşım,seni de,kendim gibi,bu dünyada önceleri ve şimdi diyar diyar gezen şövalyeler olduğuna inandırmaya çalışırken delirttiğim için,beni affet! ' -cevantes,don quixote-
bence şövalye benim, öyle hissediyorum ve öyle görünüyorum.Ama akıldan yoksun Don Kişot değilim,şimdi benim zamanım değil biliyorum ve susuyorum....
Güçsüzleri korumak amacıyla ülke ülke dolaaşan atlı savaşçı...
Benim ilk şövalyem babamdır.. Tüm kız çocukları gibi :)) O benim kahramanımdı. Ailemizi koruyan dünyanın en güçlü adamıydı gözümde kiiii hala öyle.... :))
atları, ejdarhaları, kılıçları, zırhları ve prensesleri olan yürekli, gabıdık gabıdık giden soba görünümlü soylu insancıklar