Sosyalist görüşü benimsemek için Marksist görüşü harfi harfine benimsemek gerekmez.Marks'tan önce de sosyalizm vardı.(Bknz:Thomas More, Robert Owen) Marks sosyalizme diyalektik açıdan bakmış, yeni bir boyut kazandırmıştır.
Sosyalizm kelimesi ilk kez İtalya’da 1803’de (“socialismo”) , ardından İngiltere’de 1822’de (“socialism”) , onun ardından Fransa’da 1831’de kullanıldı. İtalya ve İngiltere’de sosyalizm, liberalizmin karşıtı, Fransa’da ise bireyciliğin karşıtı olarak ilk ifadesini buldu. Sosyalizm kavramını Fransa’da ilk kez kullanan Pierre Leroux, 1834’de 'Bireycilik ve Sosyalizm Üzerine' adlı bir broşür yayımladı.
'Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan' mısrası, genç bir Türkiye'nin onuncu yılında mutlu yarınlara seslenişiydi. Gel gör ki, birkaç on yılın ardından Türkiye batılı tarifiyle iktisaden geri kalmış bir ülke oldu. NATO subayları Türkiye'de çöl zammı alırlar. İktisadi durumumuz ve itibarımız için en acı misal... Geri kalmış ülke damgasını, Türk aydını, Türk halkı, bir suçlu gibi alnında taşıyor. Yıllarca kendi çilesine terk edilen fakir halk, geciken yarınların ıstırabı içinde. Toprak-parlamento ağalığına dayanan demokrasimiz, son on yılda sadece köşe başı milyonerleri türetmiş. Mutlu azınlıklar, umutsuz çoğunluğun ıstıraplarıyla zenginleşmiş. İktisadi planlar siyasi müteşebbislerin kasalarına bağlanmış. Vergiler dar gelirlilerin omuzlarına yüklenmiş. Vergi adaleti, sosyal adalet, işçi hakları fantezi bir edebiyattan ileri gidememiş ve en fenası, siyasi ve iktisadi ahlak yoksunluğu bir sari hastalık olmuştu. Son on yılın iktisadi tablosu karşısında ibretle düşünmeye mahkûm bir kuşağız. Gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünen politikacılarımız bu tablonun ressamlarıdırlar. 'Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' parolası ile liberalizm, en acı örneğini Türkiye'de vermiştir. Amerikan kapitalizmini sosyalizme antitez misali olarak verenler; bünye farklarını tahlil edemeyenler, oluş şartlarını mukayese edemeyenlerdir. Ne kazandırmıştır on yıllık liberalizm memlekete? ! .. Kalkınma hızı mı? .. Sosyal adalet mi? .. Çalışma gücü mü? .. İktisadi itibar mı? .. Milli gelirde artma mı? .. Yoksa Ortak Pazar toplantılarında bir geri kalmış ülke ismi mi? .. Son on yılın örneğinden ve sonuçlarından hoşnut olanlar, dünün köşe başı milyonerlerinden başkaları değildir. Atatürk devletçiliği ne kaybettirmiştir, veyahut iktisadi şartlarımızda ne derece bir değişiklik olmuştur? Bu soruların cevapları Türk sosyalizminin anahtarıdırlar. Sistemleri, tarihi oluşlarıyla birlikte memleket şartlarıyla düşünmek gerek. Sosyalizm, Lenin'in tarifinde bir işçi diktatörlüğü, batılı tariflerde bir iktisadi demokrasi, yani halkın iktisaden kendi kendisini idare etmesidir. Bunun içindir ki, aynı sosyalizm altında çeşitli yönler vardır. Türk sosyalizmi ne Marks'ın sosyalizmine benzemeli, ne de batı sosyalizminin bir kopyası olmalı. Memleket şartlarının yarattığı ve siyasi rejime en uygun olan bir sosyalizm... Türkiye'de demokrasi, kadrosuzluktan dolayı ideal safhaya erişememiş ve acı sonuçlar vermiştir. Kadrosuz sosyalizm ise kötü bir liberalizm olur. Acılarını yine milletçe çekeriz. Bugünkü bürokrasi kartvizit imtiyazı, rüşvet alışkanlığı kalkmadıkça, bilgili, rasyonel, dinamik bir kadro bulamadıkça, sosyalizmden mucizeler beklemeyelim. Kelimelerin sihrine değil, tatbikine önem verelim. İşte Türk halkı, şartların yarattığı bir Türk sosyalizmin ve dinamik ve rasyonel bir kadroya muhtaç... Her şeye Atatürk gücüyle ve onuncu yıl umuduyla başlayacağız, başlamalıyız. (Cumhuriyet, 26 Ağustos 1962, Yunus Nadi Armağanı, Makale Yarışması Ödülü)
Sosyalizm revisyonist marksistlerin fabian ve alman spd ile komünizmin parlementer halinioluşturma gayretleri olarak tanımlanır.Fikirde komünist ama uygulamada devrimci değil parlementer.Sosyalizm eşitliği adaleti benimseyen dinsiz bir ideolojidir.Küreselleşmeye karşı cephe alan kapitalizmin rakipleri ekonomide milli kaynaklara yönelik politika üretmeye çalışan bir sistemler bütünüdür.İngilteredeki işçi partisinin 80 lerden önceki hali sosyalist psrtiye iyiy bir örnektir.
ülkemizde kemalizmin ilkeleri doğrultusunda uygulanan demokratik bir rejim olan cumhuriyet yerine; temelinde eşitlik olduğu savunulan ancak detaylı bir gözlemden sonra bu sosyalist düşüncenin, ülkenin başına geçen yönetici kişi tarafından yok edebilebilecek siyasi akımın tercih bahsi olabileceği düşüncesi beni derinden yaralıyor.çünkü insanlığın egosu dahilinde devlet yönetiminde hiyerarşik olarak belirli haklara sahip olan,ayrca bu hakka muhalefet olan toplum veya siyasi partileri yargısız infaz yolu ile cezalandırabilecek olan iktidar sahibi zat(bu kişi kim olursa olsun) diktatörlüğün en güzel örneğini sergileyebilecektir.marksizmin asıl temelinde bu düşünce yer almamaktadır; lakin engels ve marks bu teoriyi gerçekleştirirken insan egosunu düşünmemiştir.Şu ana kadar gerçek sosyalist bir devletin kurulamamasıda bu yüzdendir.Zaten sosyalizmin çıkışı avrupada gelişen sanayileşme ile belirli kişiler tarafından ezilen ve sömürülen proleter kısmın hakkını arama ile başlamaktadır.Her şeye rağmen günümüzden bir asırdan fazla bir süre geçmişinde yayılan sosyalizm akımı şu an için uygulanamaz.sebebi gayet basittir; avrupada şu an ezilen hor görülen hiç bir işçi kısmı kalmamıştır.aksine istediği zaman seyahat hakkı olan sendikalara bağlı olan tatil iznini kullanabilen kredi kartı bile olan bir kesim yer almıştır.üstelik brujuva kısmı vardır elbette yanında orta derecedeki vatandaşlarda bulunur.
dünyadaki bütün ülkelerin sosyalizmle yönetilebilecek ütopyası ise çok gülünçtür.6.5 milyar kişinin kültür,ekonomik,millet farklılıkları vs..gibi farklardan dolayı aynı yönetimle idaresinin mümkünatı yoktur.
sosyalizm-şu ülkenin kokuşmuşluğuna pisliklerine insanların sömürülmelerine-uyuşturucu,ahlaksızlıkların diz boyu olmasını görünce sosyalizmi anlayabilmek lazım-eşitlik,paylaşım,sömüren-sömürülen olduğu sürece sosyalizm hep varolacak.....
Sosyal teşkilatlanmayı eşitlik ölçüsüne göre düzeltmeyi gâye güden teori.
Sosyalizm, ferdiyetçi ve hürriyetçi (liberalist) sistemlere karşı bir tepki olarak doğmuştur. Sermaye sahipleriyle işçiler ârasındaki eşitsizliği, servet ve refah farklarını ortadan kaldırma iddiasındadır. Bu iddialar doğrultusunda Sosyalizmi önce ekonomik bir çerçeve içinde; yani servetin üretimi, tüketimi, paylaşılması ve dağıtımı açısından ele almalıdır. Bu açı, bizi Sosyalizmi meydana getiren şartları araştırmaya götürür. Liberal demokrasinin ve Kapitalizmin doğurduğu yetersizlikler ve adaletsizlikler, sanayileşme olayına; sanayileşme de, sosyal, ekonomik ve şuurlu bir şekilde teşkilatlanan işçi sınıfının siyasi bir güç halinde ortaya çıkmasına götürür.
Sosyalizm, öncelikle liberal Kapitalist düzenin adaletsizliklerine karşı çıkmak ve isyan etmekle çağdaş niteliğini kazanmıştır. Böylece Sosyalizmin ilk temel karakteri, kurulu düzeni adaletsiz, çağ dışı ilân etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Buna göre Sosyalizm, liberal Kapitalist düzenin mülkiyet ve çalışma kurumlarını yetersiz ve adaletsiz bulduğu için, değiştirmek ve onun yerine geçmek isteyen bir rejimin adıdır. Bu haliyle Sosyalizm, Kollektivizmin zaman içinde fiiliyata geçmesi ve uygulanmasıdır.
Kapitalist sistemler, özel mülkiyet, piyasa ekonomisi ve kâr esasına dayanan bir sistem kurmuştur. Bu düzen, tarih olaylarının ve sanayileşmenin ürünüdür. Sosyalizm de bu düzene antitez olarak tasarladığı düzenini tarihi şartların meydana çıkardığı bir düzen olarak görür. Onlara göre, bu düzen de tıpkı Kapitalist düzen gibi ihtilâl sonucu kurulacaktır.
Sosyalizmin ikinci esas dayanağı da, ekonomik faaliyetlerin özel sektörden kamuya, kişilerden topluma aktarılmasıdır. Bu anlamda Sosyalizm, mevcut olan üretim araçlarının tümünü, yahut büyük bir kısmını toplumun şuurlu ve yönetici durumunda olan organlarına bağlamaktır. Burada üretim araçları toplumun mülkiyetine geçmekte, neticede özel mülkiyet yerine kollektif ve sosyal mülkiyet kurumu oluşturulmuş olmaktadır.
Sosyalizmin kollektif mülkiyeti sadece toplumun malı yapması da yetmez. Aynı zamanda, bu mallar toplumun hizmetinde olmalıdır. Yani kârın hizmetinden çıkarılıp çalışanın (işçinin) hayat standardını artırıcı hale getirilmelidir.
Demek oluyor ki, Sosyalizm, objektif tarih şartları içinde Kapitalizmi takip ederek onun yerine geçecek olan bir düzendir. Sosyalist düzende şu üç unsur bulunur:
a) Üretim araçlarının toplumun malı olması; .
b) Üretimin insan ihtiyacına göre yapılması;
c) Bunların tamamının demokratik bir yol ile gerçekleştirilmesi.
Buraya kadar Sosyalizmin tanımlarında bazı farklılıklar olsa da; hepsinde de ortak gâye, çalışan zümreyi (işçi sınıfını) cemiyete hakim kılmak ve emek sahiplerinin hakkını vermektir. Toplumda sınıf farklarının ortadan kaldırılması ve toplu çalışma ile elde edilen kazancın emek sahibi olan topluluğa ait olması bütün sosyalistleri birleştiren ana fikirdir.
Sosyalistler bazı ana fikirlerde birleşseler de, bu hedeflere nasıl ve hangi yollarla ulaşacakları konusunda, yani uygulayacakları metodlar hakkında ayrılığa düşmüşlerdir. Meselâ, üretim araçları topluma nasıl mal edilecek? Bunlar kimin ihtiyacına göre ve nasıl ayarlanacak? Diğer bir ifadeyle, kapitalist düzen hangi yoldan ve nasıl değiştirilecek? İhtilâl ve şiddet yoluyla yani devrimle mi; yoksa demokratik usullerle (evrimle) mi?
Esas problem bu sorulara verilen cevaplarda ortaya çıkar. Çünkü bu soruların cevapları kadar Sosyalizm türlerinden söz edilebilir. Bunlar arasında hayalci (ütopyacı) , islâhcı (evrimci) , ruhcu, maddeci ve ihtilâlci (devrimci) olmak üzere her biri kendine has özelliklere sahip birçok Sosyalizm çeşidi vardır. Sosyalizm çeşitlemeleri, değişik bakış açılarından da yapılabilmektedir. Meselâ bir başka açıdan, Ütopik Sosyalizm, Bilimsel Sosyalizm, Kürsü Sosyalizmi, Hıristiyan Sosyalizmi, Devrimci Sosyalizm, Reformcu Sosyalizm, Demokratik Sosyalizm gibi bir sınıflamaya da tabi tutulabilir.
Sosyalizm, geniş anlamıyla çok eskilere, ta Eflatun'a kadar geriye götürülebilir. Hattâ bir takım dinî Sosyalizmlerden bile bahsetmek mümkündür. Meselâ bir 'Tevrat Sosyalizmi', bir 'Hıristiyan Sosyalizm'inden; hattâ doğru olmamakla beraber, bir 'İslâm Sosyalizm'inden bahseden ve kendilerine 'İştirakiyyü'l-Mezheb' diyenler de vardır. İlk dönem Sosyalistleri daha ziyade toprağın fertler arasında eşit bir şekilde paylaşılmasını istiyorlardı. Esas anlamıyla Sosyalizm 'İşçiler Birliği' anlamına XlX. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü Sosyalist akımın, işçi sınıfının meslekî teşkilatlanmaları ve siyasî partilerle şuurlu bir siyasî kuvvet olarak ortaya çıkışları XIX. yüzyılda olmuştur. Sosyalizm 1848'e kadar sadece bir kavramdan ve hayalî bir tasavvurdan (ütopyacı) ibaret sayılır. Meselâ Thomas Morus, Saint Simon, Louis Blanc, Fourier, Owen, Proudhon gibi Fransız sosyalistlerin doktrinleri sosyal adaletsizlikler karşısında tamamen idealist ve hayalci görüşlere sahipti. 1848 de Marksizmin ortaya çıkmasıyla 'Bilimsel Sosyalizm'in kurulduğu kabul edilir.
Nazarî sosyalizmin birbirine zıd birçok şekillerinin olduğunu daha önce belirtmiştik. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- Hıristiyan Sosyalizmi: Ketteler, Maninng, Lorin, Gorin gibi hıristiyan sosyalistlerin temsil ettiği ve daha ziyade Hıristiyanlığın sosyal cephesini işleyen sosyalizmdir.
2- Mistik, Optimist ve Ütopyacı Sosyalizm: Ofurier, P. Leroux, Proudhon vb. nin savunduğu ve tamamen hayal ürünü olan; realite ile ilgisi olmayan ve problemlerini daha ziyade tasavvurda çözmeye çalışan kavramsal sosyalizmdir.
3- Bilimsel Sosyalizm, Devrimci Sosyalizm veya Marksizm: İhtilâlci ve diyalektik materyalizmin temsil ettiği, Marx, Engels ve Lenin tarafından ileri sürülen sosyalizmdir.
Bu sosyalizm ilk defa, liberal, burjuva ve kapitalist düzenin kendi çelişmelerine terk edilip yıkılmalarının beklenemeyeceğini -Bilimsel Sosyalizm- ilkeleştirmiştir. Bunlar, işçi sınıfının (proletarya) devreye girmesi ve şiddet yoluyla (ihtilâlle) düzeni değiştirmesi metodunu ortaya atmışlardır. Daha sonra ise, Marx ve Engels demokratik ve ihtilâlsiz yolu tercih etmişlerdir.
Bu yüzyıldan sonra Marksizm çeşitli yorumlara tabi tutulmuş, bunlar içinde E. Bernstein gibi revizyonistler çıktığı gibi, revizyonizme cephe alan Lenin gibi başka yorumcular da çıkmıştır. Bu yeni yorumla meşhur Marksizm-Leninizm doğmuştur. Lenin bunu Marksın bile hayal edemediği Çarlık Rusya'sında 1917'de uygulama plânına geçirmiştir. Marksizmi ve Leninizmi de Stalin ve onu takip edenler yorumlamış; bunun neticesinde de 'Sovyet Marksizmi'doğmuştur. Daha sonra Mao Tse Tung (Mao Ze Dong) tarafından daha farklı bir yoruma tabi tutulmuştur.
Marksizm, 1917 Rus ihtilaline kadar siyasî kurumlar meydana getiren bir düzen, rejim olmamıştır. Gerçi bir takım siyasî partiler kurulmuş, sosyalistler hükümetlere katılmış, parlamentolarda aktif rol oynamışlardır, fakat Birinci Dünya savaşı sonuna kadar sosyalist devletler kurulamamıştır. 1917'de Çarlık Rusyası tasfiye edilmiş, Üçüncü Enternasyonal kurulmuş, yeni bir Marksizm-Leninizm ortaya çıkmıştır.
Bu yeni Marksizm-Leninizm iki özellik taşır:
1) Az gelişmiş sayılan bir sosyal yapıya Marksizmin uygulanışı;
2) Sosyalizm, hem bir devlet sistemi, hem de siyasî bir rejimdir. Yani yeni bir hukuk, devlet, anayasa ve siyasî kurumlar anlayışına dayanmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise Leninin yerini Stalin almış ve Marksizm-Leninizme birçok değişiklikler getirmiştir.
1980'li yıllarda ise M. Gorbaçov bu sistemden bazı tavizlerde bulunmak zorunda kalmış ve 1991'de de hak dağıtmak için ortaya çıkan siyasî rejim, bir zulüm düzeni haline dönüşmüş ve 75 yıllık ömrünü tamamlayarak kendi diyalektik metodları gereği antitezine dönerek senteze ulaşmıştır. Halbuki onun iddiası bütün dünya işçileri birliğini kurmak ve dünyayı sosyalist yapmaktı. Fakat bu yoldaki çabası onu başladığı noktaya hem de daha kötü şartlarda liberal Kapitalizme döndürdü.
3- Reformcu Sosyalizm: Demokratik Sosyalizm, Aktüel Sosyalizm diye de anılan ve H. de Man tarafından temsil edilen; evrimci yolla, ihtilâlsiz yeni rejimin tesisini müdafaa eden sosyalizmdir.
Sosyalizm önce Orta ve Doğu Avrupa, Avrupadan sonra da Doğu Bloğunda yaygınlaşmıştır. Orta ve Doğu Avrupa, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Eski Doğu Almanya; Macaristan, Polonya, Romanya, Yugoslavyada Komünist rejimler hep 1943-1944 yıllarında başlamıştır. Daha sonra doğu ve uzak doğuda Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Kuzey Vietnam, Moğolistan, Küba. vb. gibi ülkelerde yaygınlaşmıştır. Bu gün ise bu ülkelerin tümü Sosyalizmden Liberalizme dönmüştür.
Batı ve uzak doğuyu yarım asır etkisi altında bulunduran Sosyalizm, Türkiye'de ilk defa 1910 yılında resmen boy göstermiş ve 'Osmanlı Sosyalist Partisi' adıyla sosyalist Hüseyin Hilmi tarafından bir parti kurulmuştu. Bu partiyi kurduran ve partiyi perde arkasından destekleyen ise, materyalist ateist Baha Tevfik idi. 1920'den sonra çeşitli şekillerde gelişen Marksizm veya devrimci Sosyalizm, her fırsatta toplumu bölmek, sosyal düzeni yıkmak, insanları anarşiye çekmek için elinden ne geliyorsa yapmıştır. Önceleri gizli komünist partileri halinde çalışırken. Komünizmin yıkılıp yok olduğu zamanımızda ise bütün dünyada hala sosyalist parti kurma yarışı devam etmektedir. Zira millî hakimiyeti kaldırmak Sosyalizmin gerekli şartlarındandır. Sosyalizmin din ve ahlaka bakışı, çeşitlerine göre değişmektedir. Genel olarak Sosyalizm özü bakımından ne dincidir, ne de din düşmanıdır. Sosyalizm, toplum düzenini değiştirici bir siyasî akım olduğu için de dine dayalı partilerin kurulmasını kabul etmez. Din ve ahlâk konusunda hümanist bir tavır takınır. Bazı sosyalizmler dinî kaynaklı olduğu halde, Bilimsel Sosyalizm hem dine, hem de dinî ahlâka ve manevî değerlere kökten karşıdır. Bunlar Allah'a, dine ve dinî değerlere hiç bir şekilde yer vermezler. Çünkü bu sistemin uygulanış biçimi olan Komünizmin kendisi bir din haline getirilmiştir.
Komünizm gibi Hümanizm de en büyük ahlâk düşmanlığıdır. Çünkü, bir yerde Hümanizm geliştikçe ahlâk geriler. Devamlı cezalar sınırlandığı ve azaldığı için kötülüğe teşvik edici faktörler çoğalır; sonunda kötülükler yaygınlaşır.
Bilindiği gibi Sosyalizm doktrini, büyük sanayi devriminin tahriki sonucu XVIII. yüzyılın sonunda ve XIX. yüzyılın başında bir takım izafî ve ahlâkî fikirlerin yayılmasıyla ferdiyetçilik ve Liberalizme karşı bir tavır olarak ortaya çıkmıştır. Bu ise Sosyalizmin beynelmilelci ve milliyet düşmanı olduğunu göstermektedir.
Sosyalizmin milliyet düşmanlığı yanında daha birçok çıkmazları vardır. Bunlardan birisi, ferdi mülkiyet fikrini kaldırmasıdır. İnsan fıtratında mevcut olan bir şeye sahip olma duygusunu ve fikrini ise kaldırmaya çalışmak insanda bir takım ruhî çatışmalara yol açar. Gerçi onlar mülkiyeti kaldırmadıklarını, ekonomik ve sosyal düzende bazı tedbirlerle sınırladıklarını ve bu yolla kapitalizmin önüne geçtiklerini iddia ediyorlarsa da; uygulamaların bunun aksini ortaya koyduğu görülmüştür.
Sosyalizm ve Komünizm, Liberalizme karşı bir ekonomik faaliyetle, geniş ölçüde devlet tekelciliğini, devletçi ekonomi, devlet işletmeciliği vb. ekonomik modelleri geliştirmiştir. Bu ekonomik modeller, liberalist modellerden daha çok insan fıtratına ters geldiği için de bir asır bile -her çeşit baskıya başvurduğu halde- yaşayamamıştır. Günümüzde gerek batıda ve gerekse doğudaki bir çok örnekleri çok büyük ekonomik ve sosyal krizler içindedir. Türkiye'de de 'KİT'ler olarak tanınan devlet eliyle yürütülen ekonomi teşekkülleri de liberalist bir ekonomi içinde olduğu halde, ayakta duramayacak kadar kötü durumda olduğundan, özelleştirilmek için her iktidarın programında yer almaktadır.
Sosyalizmin çıkmazlarından birisi de sosyal nizamın kendi cinsinden olan kanunlarını inkâr etmesidir. Halbuki bütün sosyal olaylar gibi ekonomi olaylarında da determinizmin payını tamamen inkâr etmek doğru değildir. Bu sebeple, olaylar âleminde var olan düzeni istediğimiz gibi istediğimiz ilkelere (ekonomi ilkelerine) dayandırarak değiştirebileceğimizi iddia edemeyiz. Bu evrimi idare eden unsurları sadece ekonomik faaliyetlere ve üretime de bağlayamayız. Bütün diğer değerleri hiçe sayıp üretimin asıl öğesi olan 'emek'i de tek değer olarak kabul edemeyiz. Çünkü sosyal hayatı sadece ekonomik ve maddi şartlar meydana getirmiyor. Bilindiği gibi, bunların yanında ruhî ve ahlâkî daha birçok sebepler sosyal olayları doğurur. Sosyalistler sosyal hayatta insanın bir takım maddi ihtiyaçları yanında, fikir ve inançlarının payı olduğu gerçeğini de unutmuş görünüyorlar.
Buna karşılık ruhçu sosyalistler ise maddî ihtiyaçlar yanında fikir ve inançların, ruhî ve ahlâkî değerlerin insan hayatı için vazgeçilmez olduğu fikrini savunuyorlar. Aslında Sosyalist literatürde ruhçu Sosyalizm diye bir ayırım yoktur; ancak mistik sosyalizm (Hristiyan Sosyalizmi) 'e bir benzerliği olması, yani İslâm dininin sosyal yanını anlatmak için asrımızın fikir adamlarından biri olan Nureddin Topçu 'Ruhçu Sosyalizm' diye bir sosyalizmden bahseder. İşin gerçeği; her sosyal adaletsizliğe karşı her haykırış Sosyalizm değildir. Yalnız bir fikir adamının teorisini, yahut bir partinin programını Sosyalizm olarak tanımlamak da Sosyalizm kavramını çok daralttığı için, yanlıştır. Sonra İslâm dini sosyalist değil, sosyal adaletçidir.
Sosyalizmin çıkmazlarından birisi de sosyal sınıfları kaldırmak istemesidir. Fakat Sosyalizmin ileri sürdüğü ilkeler bunu tek başına temin edecek güçte değildir. Bu sistem gerçekten işçinin refahını sağlayacak biçimde uygulanacak olsa; işçi, emeğinden ayırıp biriktirme yoluyla Kapitalist sınıfa geçebilir. Halbuki bunu önleyecek tek yol ruhî ve ahlâkî terbiyedir. Sosyalist sistemler ise herşeyden önce böyle bir ruhî ve ahlâkî terbiyeyi verecek ilkelerden yoksundur. Ayrıca uhrevî yaptırımı olmayan bir ekonomi ahlâkından yana olduğu için, dinî ahlâkın geliştirdiği kendini kontrol ve nefse hâkimiyetten de söz edilemez.
Çeşitli adaletsizlik ve zulümler karşısında kendisine çok büyük umutlar bağlanan Sosyalizm, ancak sıradan bir insan ömrü kadar yaşayabildi ve daha tam olarak şahsiyetini bile teşekkül ettiremeden her beşerî sistem gibi, o da tarihe mal oldu. Sosyalist sistemlerin yerine, ancak sosyal adaletçi nizamlar geçer de Bilimsel Sosyalizm gibi bütün kurumlarıyla işletilirse, işte o zaman ancak insanların mutlu olması beklenebilir
'20 yaşına kadar sosyalist olmayana aptal derler,20 yaşından sonra da sosyalist olana...' ben demedim.gençliğini duvarlara yazı yazmakla geçirmiş yaşlı bir amca diyor.benim düşüncelerimi de bir cümlede özetledi adam... zaten artık 20 yaşın üstünde solcu kalmadı.sisteme istemesenizde giriyorsunuz.acı ama gerçek!
bazı kavramlar yanlış algılanıyor. Eşitlikten bahsedilen, deve ile cüceye eşit haklar verileceği değildir, eşit hale getirelecek haklar verilmesinden bahsedilir. Terazi gibi, bir tarafına 5 kilo bir ağırlık konulmuşsa, diğer tarafla eşit hale getirilmesi için illa da diğer tarafa 5 kiloluk bir ağırlık koyma zorunluluğu yoktur... toplamı 5 kilo eden ağılıklarda konulabilir. Demek ki burada bahsedilen eşitlik ütopik değil tersine medeni kanunlardan tutun yasalara ve kurallarla kadar adeletin sağlanmasıdır.
Yani herkesin emeği karşlığı hak ettiğini alacaktır deniliyor, herkes eşit alacaktır denmiyor. Neden çünkü kapitalist işçinin ya da halkların sırtından geçindiğinden, işçi veya halklar esas hak ettikleri saat ücretini almazlar. Bunu kaldırmak için sınıflar arası mücadeleden bahsedilmektedir, ve bu mücadeleden Proletarya sınıfı diktatörlüğü ile üst sınıf arasında ki uçurum kaldırılıp, sonra bilinçlenme ile bu proletarya diktası da kalkıp, terazi örneğinde bahsettiğim eşit taban sağlanacaktır. Bu anlayış zengini fakir, fakiri zengin yapmak değil, herkesin hakkettiği şekilde yaşamasını sağlamak içindir ki bu sağlandığın da komunizm gelecektir. Yani sosyalizm bir geçiş dönemidir.
Ütopik denmesinin sebebi ise böyle bir eşitliğin gelmesinin İnsanın yapısına ters düştüğü söylenmesindendir. Buna karşı ''üretici bilinci'' yani eğitimle insanların belli seviyeye getirilmesi konuşulur. Fakat bu sefer insanların robatlaştırılması söz konusu olur. İnsan iyilik ve kötülük ile bağdaşan yapısını, eğitimin beyin yıkama ile insanın doğasından uzaklaştırılacağı düşünülür, hatta genetik oynamalar ile insanların köleleştirileceği de... Git gide fantaziye dönüşen bu tartışmalar bir gerçeği ortaya koyar insanın kendisini kontrol etmesi gerektiğidir. Bu ahlak konusuna da girdiğinden, yapay olarak uygulanmaya çalışılan her sosyalist hareket eğer bu ahlak anlayışından eksik ise barış ve adalet değil terör ve baskı getirmekten ileri gitmez.
Bu ileri dönem icat edilmemiş, predict yani önceden bu dönemin geleceği tahmin edilip, belli düşünürler tarafında haber verilmiştir. Karl Marx ile bilimsel sosyalizm çizilip, Das Kapital ile kapitalizmin maskesi düşürülmüştür. Kısacası Marx ve Engels tarafından kavramlar ve düşünceler geliştirmiştir, hatta Marx İngiltere'ye gelip bahsettiği dönemin geleceğine tanık olacağını sanmıştır. Bu teorilerden yola çıkarak Lenin, Mao, Stalin, gibi belli başlı bilinen sözde sosyalistler tarafından belli uygulamalara geçilmeye çalışılmıştır. Yaşanan tarihin gösterdiği gibi Tek Ülkede Sosyalizm çökmüş ve kapitalizm daha doğrusu yeni düzenin de yaşanması gereken bir dönem olduğu, sonunda bu dönemin de insanların ihtiyacanı karşılamayıp başka bir döneme geçileceği görüşü daha da güçlenmiştir. Artık bu bahsedilen döneme ister Sosyalizm, ya da Asr-ı Sadet, ya da Nirvana ulaşmak deyin, tarihte göstermiştir ki eninde sonunda çağlar bitip yeni bir dönemin gelmesi kaçınılmazdır.
Sözde sosyalist ülkelerde yaşanan kapitalizm de göstermiştir ki daha doğal olarak bahsedilen dönem yaşanmadığından söylenenler ütopyadan ileri gitmez. İnsan başı boş değildir, hür iradesi vardır bu yüzden yaptıklarından sorumludur. Bireylerin geleceği, toplumun geleceği ve dünyanın geleceği yine insana bağladır. Sorumluluklar göz ardı edilirse ya da yanlışa kullanırsa bu düşünceninyanlış olduğu anlamına gelmez. Başarı ise bir işi bitirip oh demek değil, doğru düzgün azimle denemek ve başarıyı sürdürmeye devam ettirmek (dinamizm) ile olur.
Sosyalizm'in anlamı eşitlik değildir, anlamı toplumculuktur, sınıflar arası eşitliği getirmeyi savunur. Sosyalist de toplumcu demektir. Çoğu insan kendisine toplumcu denmesini hoş görebiliyor ama bazıları kendisine sosyalist denmesini ters karşılıyor. Demek ki hala bazı dönemleri geçecek kadar olgunlaşmayıp, çamurun içine düşmüş iki çocuk gibi birbirine çamur atılıyor.
Ne dönem olursa olsun ''her şey Yaradan'ın kudreti içersindedir'' mutlakiyeti unutmayıp, dinin insan var oldukça her zaman var olacağını da belirtmek isterim. Dini düşman edinenler esasında emeğe, savaşıma, ahlaka, barışa, adelete, bilinçlenmeye, idrake ve huzura savaş açmışlardır. Aynı şekilde insanın insanı ezmeyeceği için uğraşan insanları ya da ideolojileri düşman edinenler de aynı şekilde saydıklarıma savaş açmışlardır. Eğer dengeler kurulmıyorsa istenildiği kadar adaletten ya da eşitlikten bahsedilsin zulüm ve baskı ile getirilen barıştan hayır gelmez...
MARKS'ın artıdeğer kuramı : Emek gücünü satan bir işçi,kapitalist için çalıştığı işgücünün bir bölümünde kendisine ödenen ücreti karşılayacak değeri yaratırken,geri kalan sürede kapitalist için üretir.Örneğin; günde 9 saat çalışan ve 10bin lira ücret alan bir işçi,işgününün ilk üç saatinde kendisine ücret olarak ödenen 10bin liraya eşdeğer bir üretim yapar.kalan 6 saatte yarattığı değer kapitaliste kalır.bu değer artıdeğerdir.ve işte bu adaletsizliktir.kapitalist hiç çalışmadan,oturduğu yerden,koltuğundan para kazanır.hemde işçi üzerinden para kazanır.sosyalizm sömürülen,ezilen işçilerin ve halkın iktidarıdır ve kaçınılmazdır.
sosyalizm bence hayal ürünü bir hayat tarzı kime sorsanız zaten esit yasamak ister unutmayalım arkadaslar ne kadar sınıfsal ayrım yapmadan yasarsanız yasayın mutlaka sizden üstün birileri olacaktır
sosyal bir izmdir. kullanana göre farklı sonuçlar vermektedir. Rusya, Çin ve Fransa'da olduğu gibi... Yenilmez, içilmez... genellikle öğrenilir ama yaşanması zordur. Teoride iyidir, pratikte ise herkesi zengin yapma yerine, herkesi fakir yapma seçeneğini kullanarak, insanları eşit yapma eğilimindedir. Pek tehlikesi yoktur. Bulaşıcıdır. Lütfen kullanmadan önce prospektüsü okuyunuz.
Alparslan Işıklı'nın kitabı 'Sosyalizm Kemalizm ve Din' çok değerli bir çalışma.Mutlaka okunmalı.
Sosyalizmi benimseyenler bilmezler marks hangi konuda tezini vermiş...
Yada hiç okumamışlardır ilk sosyolog ilk sosyalist saint simon'u...
Sosyalist görüşü benimsemek için Marksist görüşü harfi harfine benimsemek gerekmez.Marks'tan önce de sosyalizm vardı.(Bknz:Thomas More, Robert Owen) Marks sosyalizme diyalektik açıdan bakmış, yeni bir boyut kazandırmıştır.
www.marxists.org/turkce
www.marksist.com
Sosyalizm kelimesi ilk kez İtalya’da 1803’de (“socialismo”) , ardından İngiltere’de 1822’de (“socialism”) , onun ardından Fransa’da 1831’de kullanıldı. İtalya ve İngiltere’de sosyalizm, liberalizmin karşıtı, Fransa’da ise bireyciliğin karşıtı olarak ilk ifadesini buldu. Sosyalizm kavramını Fransa’da ilk kez kullanan Pierre Leroux, 1834’de 'Bireycilik ve Sosyalizm Üzerine' adlı bir broşür yayımladı.
'TÜRK SOSYALİZMİ'
'Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan' mısrası, genç bir Türkiye'nin onuncu yılında mutlu yarınlara seslenişiydi. Gel gör ki, birkaç on yılın ardından Türkiye batılı tarifiyle iktisaden geri kalmış bir ülke oldu.
NATO subayları Türkiye'de çöl zammı alırlar. İktisadi durumumuz ve itibarımız için en acı misal... Geri kalmış ülke damgasını, Türk aydını, Türk halkı, bir suçlu gibi alnında taşıyor.
Yıllarca kendi çilesine terk edilen fakir halk, geciken yarınların ıstırabı içinde. Toprak-parlamento ağalığına dayanan demokrasimiz, son on yılda sadece köşe başı milyonerleri türetmiş. Mutlu azınlıklar, umutsuz çoğunluğun ıstıraplarıyla zenginleşmiş. İktisadi planlar siyasi müteşebbislerin kasalarına bağlanmış. Vergiler dar gelirlilerin omuzlarına yüklenmiş. Vergi adaleti, sosyal adalet, işçi hakları fantezi bir edebiyattan ileri gidememiş ve en fenası, siyasi ve iktisadi ahlak yoksunluğu bir sari hastalık olmuştu.
Son on yılın iktisadi tablosu karşısında ibretle düşünmeye mahkûm bir kuşağız. Gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünen politikacılarımız bu tablonun ressamlarıdırlar. 'Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' parolası ile liberalizm, en acı örneğini Türkiye'de vermiştir. Amerikan kapitalizmini sosyalizme antitez misali olarak verenler; bünye farklarını tahlil edemeyenler, oluş şartlarını mukayese edemeyenlerdir. Ne kazandırmıştır on yıllık liberalizm memlekete? ! .. Kalkınma hızı mı? .. Sosyal adalet mi? .. Çalışma gücü mü? .. İktisadi itibar mı? .. Milli gelirde artma mı? .. Yoksa Ortak Pazar toplantılarında bir geri kalmış ülke ismi mi? .. Son on yılın örneğinden ve sonuçlarından hoşnut olanlar, dünün köşe başı milyonerlerinden başkaları değildir.
Atatürk devletçiliği ne kaybettirmiştir, veyahut iktisadi şartlarımızda ne derece bir değişiklik olmuştur? Bu soruların cevapları Türk sosyalizminin anahtarıdırlar. Sistemleri, tarihi oluşlarıyla birlikte memleket şartlarıyla düşünmek gerek. Sosyalizm, Lenin'in tarifinde bir işçi diktatörlüğü, batılı tariflerde bir iktisadi demokrasi, yani halkın iktisaden kendi kendisini idare etmesidir. Bunun içindir ki, aynı sosyalizm altında çeşitli yönler vardır. Türk sosyalizmi ne Marks'ın sosyalizmine benzemeli, ne de batı sosyalizminin bir kopyası olmalı. Memleket şartlarının yarattığı ve siyasi rejime en uygun olan bir sosyalizm...
Türkiye'de demokrasi, kadrosuzluktan dolayı ideal safhaya erişememiş ve acı sonuçlar vermiştir. Kadrosuz sosyalizm ise kötü bir liberalizm olur. Acılarını yine milletçe çekeriz. Bugünkü bürokrasi kartvizit imtiyazı, rüşvet alışkanlığı kalkmadıkça, bilgili, rasyonel, dinamik bir kadro bulamadıkça, sosyalizmden mucizeler beklemeyelim. Kelimelerin sihrine değil, tatbikine önem verelim.
İşte Türk halkı, şartların yarattığı bir Türk sosyalizmin ve dinamik ve rasyonel bir kadroya muhtaç...
Her şeye Atatürk gücüyle ve onuncu yıl umuduyla başlayacağız, başlamalıyız.
(Cumhuriyet, 26 Ağustos 1962,
Yunus Nadi Armağanı, Makale Yarışması Ödülü)
Türkçesi 'toplumsalcılık' yada 'toplumculuk'
sosyalizmi en güzel yorumlayanlardan biri Sultan Galiyev dir.(bakınız Sultan Galiyev)
sosyalist ulkeler,
Kanada
Hollanda
Isvicre
vs...
Harbi kapitalist ulkeler
Cin
Kuba
Amerika
Latin Amerika ulkeleri
Rusya
Sosyalizm revisyonist marksistlerin fabian ve alman spd ile komünizmin parlementer halinioluşturma gayretleri olarak tanımlanır.Fikirde komünist ama uygulamada devrimci değil parlementer.Sosyalizm eşitliği adaleti benimseyen dinsiz bir ideolojidir.Küreselleşmeye karşı cephe alan kapitalizmin rakipleri ekonomide milli kaynaklara yönelik politika üretmeye çalışan bir sistemler bütünüdür.İngilteredeki işçi partisinin 80 lerden önceki hali sosyalist psrtiye iyiy bir örnektir.
Çeşitleri çoktur: bilimsel sosyalizm, enternasyonel sosyalizm, demokratik sosyalizm, güleryüzlü sosyalizm, parlementer sosyalizm gibi...
ESITLIK ÖZGÜRLÜK KARDESLIK.
ülkemizde kemalizmin ilkeleri doğrultusunda uygulanan demokratik bir rejim olan cumhuriyet yerine; temelinde eşitlik olduğu savunulan ancak detaylı bir gözlemden sonra bu sosyalist düşüncenin, ülkenin başına geçen yönetici kişi tarafından yok edebilebilecek siyasi akımın tercih bahsi olabileceği düşüncesi beni derinden yaralıyor.çünkü insanlığın egosu dahilinde devlet yönetiminde hiyerarşik olarak belirli haklara sahip olan,ayrca bu hakka muhalefet olan toplum veya siyasi partileri yargısız infaz yolu ile cezalandırabilecek olan iktidar sahibi zat(bu kişi kim olursa olsun) diktatörlüğün en güzel örneğini sergileyebilecektir.marksizmin asıl temelinde bu düşünce yer almamaktadır; lakin engels ve marks bu teoriyi gerçekleştirirken insan egosunu düşünmemiştir.Şu ana kadar gerçek sosyalist bir devletin kurulamamasıda bu yüzdendir.Zaten sosyalizmin çıkışı avrupada gelişen sanayileşme ile belirli kişiler tarafından ezilen ve sömürülen proleter kısmın hakkını arama ile başlamaktadır.Her şeye rağmen günümüzden bir asırdan fazla bir süre geçmişinde yayılan sosyalizm akımı şu an için uygulanamaz.sebebi gayet basittir; avrupada şu an ezilen hor görülen hiç bir işçi kısmı kalmamıştır.aksine istediği zaman seyahat hakkı olan sendikalara bağlı olan tatil iznini kullanabilen kredi kartı bile olan bir kesim yer almıştır.üstelik brujuva kısmı vardır elbette yanında orta derecedeki vatandaşlarda bulunur.
dünyadaki bütün ülkelerin sosyalizmle yönetilebilecek ütopyası ise çok gülünçtür.6.5 milyar kişinin kültür,ekonomik,millet farklılıkları vs..gibi farklardan dolayı aynı yönetimle idaresinin mümkünatı yoktur.
sosyalizm-şu ülkenin kokuşmuşluğuna pisliklerine insanların sömürülmelerine-uyuşturucu,ahlaksızlıkların diz boyu olmasını görünce sosyalizmi anlayabilmek lazım-eşitlik,paylaşım,sömüren-sömürülen olduğu sürece sosyalizm hep varolacak.....
SOSYALİZM
Sosyal teşkilatlanmayı eşitlik ölçüsüne göre düzeltmeyi gâye güden teori.
Sosyalizm, ferdiyetçi ve hürriyetçi (liberalist) sistemlere karşı bir tepki olarak doğmuştur. Sermaye sahipleriyle işçiler ârasındaki eşitsizliği, servet ve refah farklarını ortadan kaldırma iddiasındadır. Bu iddialar doğrultusunda Sosyalizmi önce ekonomik bir çerçeve içinde; yani servetin üretimi, tüketimi, paylaşılması ve dağıtımı açısından ele almalıdır. Bu açı, bizi Sosyalizmi meydana getiren şartları araştırmaya götürür. Liberal demokrasinin ve Kapitalizmin doğurduğu yetersizlikler ve adaletsizlikler, sanayileşme olayına; sanayileşme de, sosyal, ekonomik ve şuurlu bir şekilde teşkilatlanan işçi sınıfının siyasi bir güç halinde ortaya çıkmasına götürür.
Sosyalizm, öncelikle liberal Kapitalist düzenin adaletsizliklerine karşı çıkmak ve isyan etmekle çağdaş niteliğini kazanmıştır. Böylece Sosyalizmin ilk temel karakteri, kurulu düzeni adaletsiz, çağ dışı ilân etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Buna göre Sosyalizm, liberal Kapitalist düzenin mülkiyet ve çalışma kurumlarını yetersiz ve adaletsiz bulduğu için, değiştirmek ve onun yerine geçmek isteyen bir rejimin adıdır. Bu haliyle Sosyalizm, Kollektivizmin zaman içinde fiiliyata geçmesi ve uygulanmasıdır.
Kapitalist sistemler, özel mülkiyet, piyasa ekonomisi ve kâr esasına dayanan bir sistem kurmuştur. Bu düzen, tarih olaylarının ve sanayileşmenin ürünüdür. Sosyalizm de bu düzene antitez olarak tasarladığı düzenini tarihi şartların meydana çıkardığı bir düzen olarak görür. Onlara göre, bu düzen de tıpkı Kapitalist düzen gibi ihtilâl sonucu kurulacaktır.
Sosyalizmin ikinci esas dayanağı da, ekonomik faaliyetlerin özel sektörden kamuya, kişilerden topluma aktarılmasıdır. Bu anlamda Sosyalizm, mevcut olan üretim araçlarının tümünü, yahut büyük bir kısmını toplumun şuurlu ve yönetici durumunda olan organlarına bağlamaktır. Burada üretim araçları toplumun mülkiyetine geçmekte, neticede özel mülkiyet yerine kollektif ve sosyal mülkiyet kurumu oluşturulmuş olmaktadır.
Sosyalizmin kollektif mülkiyeti sadece toplumun malı yapması da yetmez. Aynı zamanda, bu mallar toplumun hizmetinde olmalıdır. Yani kârın hizmetinden çıkarılıp çalışanın (işçinin) hayat standardını artırıcı hale getirilmelidir.
Demek oluyor ki, Sosyalizm, objektif tarih şartları içinde Kapitalizmi takip ederek onun yerine geçecek olan bir düzendir. Sosyalist düzende şu üç unsur bulunur:
a) Üretim araçlarının toplumun malı olması; .
b) Üretimin insan ihtiyacına göre yapılması;
c) Bunların tamamının demokratik bir yol ile gerçekleştirilmesi.
Buraya kadar Sosyalizmin tanımlarında bazı farklılıklar olsa da; hepsinde de ortak gâye, çalışan zümreyi (işçi sınıfını) cemiyete hakim kılmak ve emek sahiplerinin hakkını vermektir. Toplumda sınıf farklarının ortadan kaldırılması ve toplu çalışma ile elde edilen kazancın emek sahibi olan topluluğa ait olması bütün sosyalistleri birleştiren ana fikirdir.
Sosyalistler bazı ana fikirlerde birleşseler de, bu hedeflere nasıl ve hangi yollarla ulaşacakları konusunda, yani uygulayacakları metodlar hakkında ayrılığa düşmüşlerdir. Meselâ, üretim araçları topluma nasıl mal edilecek? Bunlar kimin ihtiyacına göre ve nasıl ayarlanacak? Diğer bir ifadeyle, kapitalist düzen hangi yoldan ve nasıl değiştirilecek? İhtilâl ve şiddet yoluyla yani devrimle mi; yoksa demokratik usullerle (evrimle) mi?
Esas problem bu sorulara verilen cevaplarda ortaya çıkar. Çünkü bu soruların cevapları kadar Sosyalizm türlerinden söz edilebilir. Bunlar arasında hayalci (ütopyacı) , islâhcı (evrimci) , ruhcu, maddeci ve ihtilâlci (devrimci) olmak üzere her biri kendine has özelliklere sahip birçok Sosyalizm çeşidi vardır. Sosyalizm çeşitlemeleri, değişik bakış açılarından da yapılabilmektedir. Meselâ bir başka açıdan, Ütopik Sosyalizm, Bilimsel Sosyalizm, Kürsü Sosyalizmi, Hıristiyan Sosyalizmi, Devrimci Sosyalizm, Reformcu Sosyalizm, Demokratik Sosyalizm gibi bir sınıflamaya da tabi tutulabilir.
Sosyalizm, geniş anlamıyla çok eskilere, ta Eflatun'a kadar geriye götürülebilir. Hattâ bir takım dinî Sosyalizmlerden bile bahsetmek mümkündür. Meselâ bir 'Tevrat Sosyalizmi', bir 'Hıristiyan Sosyalizm'inden; hattâ doğru olmamakla beraber, bir 'İslâm Sosyalizm'inden bahseden ve kendilerine 'İştirakiyyü'l-Mezheb' diyenler de vardır. İlk dönem Sosyalistleri daha ziyade toprağın fertler arasında eşit bir şekilde paylaşılmasını istiyorlardı. Esas anlamıyla Sosyalizm 'İşçiler Birliği' anlamına XlX. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü Sosyalist akımın, işçi sınıfının meslekî teşkilatlanmaları ve siyasî partilerle şuurlu bir siyasî kuvvet olarak ortaya çıkışları XIX. yüzyılda olmuştur. Sosyalizm 1848'e kadar sadece bir kavramdan ve hayalî bir tasavvurdan (ütopyacı) ibaret sayılır. Meselâ Thomas Morus, Saint Simon, Louis Blanc, Fourier, Owen, Proudhon gibi Fransız sosyalistlerin doktrinleri sosyal adaletsizlikler karşısında tamamen idealist ve hayalci görüşlere sahipti. 1848 de Marksizmin ortaya çıkmasıyla 'Bilimsel Sosyalizm'in kurulduğu kabul edilir.
Nazarî sosyalizmin birbirine zıd birçok şekillerinin olduğunu daha önce belirtmiştik. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- Hıristiyan Sosyalizmi: Ketteler, Maninng, Lorin, Gorin gibi hıristiyan sosyalistlerin temsil ettiği ve daha ziyade Hıristiyanlığın sosyal cephesini işleyen sosyalizmdir.
2- Mistik, Optimist ve Ütopyacı Sosyalizm: Ofurier, P. Leroux, Proudhon vb. nin savunduğu ve tamamen hayal ürünü olan; realite ile ilgisi olmayan ve problemlerini daha ziyade tasavvurda çözmeye çalışan kavramsal sosyalizmdir.
3- Bilimsel Sosyalizm, Devrimci Sosyalizm veya Marksizm: İhtilâlci ve diyalektik materyalizmin temsil ettiği, Marx, Engels ve Lenin tarafından ileri sürülen sosyalizmdir.
Bu sosyalizm ilk defa, liberal, burjuva ve kapitalist düzenin kendi çelişmelerine terk edilip yıkılmalarının beklenemeyeceğini -Bilimsel Sosyalizm- ilkeleştirmiştir. Bunlar, işçi sınıfının (proletarya) devreye girmesi ve şiddet yoluyla (ihtilâlle) düzeni değiştirmesi metodunu ortaya atmışlardır. Daha sonra ise, Marx ve Engels demokratik ve ihtilâlsiz yolu tercih etmişlerdir.
Bu yüzyıldan sonra Marksizm çeşitli yorumlara tabi tutulmuş, bunlar içinde E. Bernstein gibi revizyonistler çıktığı gibi, revizyonizme cephe alan Lenin gibi başka yorumcular da çıkmıştır. Bu yeni yorumla meşhur Marksizm-Leninizm doğmuştur. Lenin bunu Marksın bile hayal edemediği Çarlık Rusya'sında 1917'de uygulama plânına geçirmiştir. Marksizmi ve Leninizmi de Stalin ve onu takip edenler yorumlamış; bunun neticesinde de 'Sovyet Marksizmi'doğmuştur. Daha sonra Mao Tse Tung (Mao Ze Dong) tarafından daha farklı bir yoruma tabi tutulmuştur.
Marksizm, 1917 Rus ihtilaline kadar siyasî kurumlar meydana getiren bir düzen, rejim olmamıştır. Gerçi bir takım siyasî partiler kurulmuş, sosyalistler hükümetlere katılmış, parlamentolarda aktif rol oynamışlardır, fakat Birinci Dünya savaşı sonuna kadar sosyalist devletler kurulamamıştır. 1917'de Çarlık Rusyası tasfiye edilmiş, Üçüncü Enternasyonal kurulmuş, yeni bir Marksizm-Leninizm ortaya çıkmıştır.
Bu yeni Marksizm-Leninizm iki özellik taşır:
1) Az gelişmiş sayılan bir sosyal yapıya Marksizmin uygulanışı;
2) Sosyalizm, hem bir devlet sistemi, hem de siyasî bir rejimdir. Yani yeni bir hukuk, devlet, anayasa ve siyasî kurumlar anlayışına dayanmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise Leninin yerini Stalin almış ve Marksizm-Leninizme birçok değişiklikler getirmiştir.
1980'li yıllarda ise M. Gorbaçov bu sistemden bazı tavizlerde bulunmak zorunda kalmış ve 1991'de de hak dağıtmak için ortaya çıkan siyasî rejim, bir zulüm düzeni haline dönüşmüş ve 75 yıllık ömrünü tamamlayarak kendi diyalektik metodları gereği antitezine dönerek senteze ulaşmıştır. Halbuki onun iddiası bütün dünya işçileri birliğini kurmak ve dünyayı sosyalist yapmaktı. Fakat bu yoldaki çabası onu başladığı noktaya hem de daha kötü şartlarda liberal Kapitalizme döndürdü.
3- Reformcu Sosyalizm: Demokratik Sosyalizm, Aktüel Sosyalizm diye de anılan ve H. de Man tarafından temsil edilen; evrimci yolla, ihtilâlsiz yeni rejimin tesisini müdafaa eden sosyalizmdir.
Sosyalizm önce Orta ve Doğu Avrupa, Avrupadan sonra da Doğu Bloğunda yaygınlaşmıştır. Orta ve Doğu Avrupa, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Eski Doğu Almanya; Macaristan, Polonya, Romanya, Yugoslavyada Komünist rejimler hep 1943-1944 yıllarında başlamıştır. Daha sonra doğu ve uzak doğuda Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Kuzey Vietnam, Moğolistan, Küba. vb. gibi ülkelerde yaygınlaşmıştır. Bu gün ise bu ülkelerin tümü Sosyalizmden Liberalizme dönmüştür.
Batı ve uzak doğuyu yarım asır etkisi altında bulunduran Sosyalizm, Türkiye'de ilk defa 1910 yılında resmen boy göstermiş ve 'Osmanlı Sosyalist Partisi' adıyla sosyalist Hüseyin Hilmi tarafından bir parti kurulmuştu. Bu partiyi kurduran ve partiyi perde arkasından destekleyen ise, materyalist ateist Baha Tevfik idi. 1920'den sonra çeşitli şekillerde gelişen Marksizm veya devrimci Sosyalizm, her fırsatta toplumu bölmek, sosyal düzeni yıkmak, insanları anarşiye çekmek için elinden ne geliyorsa yapmıştır. Önceleri gizli komünist partileri halinde çalışırken. Komünizmin yıkılıp yok olduğu zamanımızda ise bütün dünyada hala sosyalist parti kurma yarışı devam etmektedir. Zira millî hakimiyeti kaldırmak Sosyalizmin gerekli şartlarındandır. Sosyalizmin din ve ahlaka bakışı, çeşitlerine göre değişmektedir. Genel olarak Sosyalizm özü bakımından ne dincidir, ne de din düşmanıdır. Sosyalizm, toplum düzenini değiştirici bir siyasî akım olduğu için de dine dayalı partilerin kurulmasını kabul etmez. Din ve ahlâk konusunda hümanist bir tavır takınır. Bazı sosyalizmler dinî kaynaklı olduğu halde, Bilimsel Sosyalizm hem dine, hem de dinî ahlâka ve manevî değerlere kökten karşıdır. Bunlar Allah'a, dine ve dinî değerlere hiç bir şekilde yer vermezler. Çünkü bu sistemin uygulanış biçimi olan Komünizmin kendisi bir din haline getirilmiştir.
Komünizm gibi Hümanizm de en büyük ahlâk düşmanlığıdır. Çünkü, bir yerde Hümanizm geliştikçe ahlâk geriler. Devamlı cezalar sınırlandığı ve azaldığı için kötülüğe teşvik edici faktörler çoğalır; sonunda kötülükler yaygınlaşır.
Bilindiği gibi Sosyalizm doktrini, büyük sanayi devriminin tahriki sonucu XVIII. yüzyılın sonunda ve XIX. yüzyılın başında bir takım izafî ve ahlâkî fikirlerin yayılmasıyla ferdiyetçilik ve Liberalizme karşı bir tavır olarak ortaya çıkmıştır. Bu ise Sosyalizmin beynelmilelci ve milliyet düşmanı olduğunu göstermektedir.
Sosyalizmin milliyet düşmanlığı yanında daha birçok çıkmazları vardır. Bunlardan birisi, ferdi mülkiyet fikrini kaldırmasıdır. İnsan fıtratında mevcut olan bir şeye sahip olma duygusunu ve fikrini ise kaldırmaya çalışmak insanda bir takım ruhî çatışmalara yol açar. Gerçi onlar mülkiyeti kaldırmadıklarını, ekonomik ve sosyal düzende bazı tedbirlerle sınırladıklarını ve bu yolla kapitalizmin önüne geçtiklerini iddia ediyorlarsa da; uygulamaların bunun aksini ortaya koyduğu görülmüştür.
Sosyalizm ve Komünizm, Liberalizme karşı bir ekonomik faaliyetle, geniş ölçüde devlet tekelciliğini, devletçi ekonomi, devlet işletmeciliği vb. ekonomik modelleri geliştirmiştir. Bu ekonomik modeller, liberalist modellerden daha çok insan fıtratına ters geldiği için de bir asır bile -her çeşit baskıya başvurduğu halde- yaşayamamıştır. Günümüzde gerek batıda ve gerekse doğudaki bir çok örnekleri çok büyük ekonomik ve sosyal krizler içindedir. Türkiye'de de 'KİT'ler olarak tanınan devlet eliyle yürütülen ekonomi teşekkülleri de liberalist bir ekonomi içinde olduğu halde, ayakta duramayacak kadar kötü durumda olduğundan, özelleştirilmek için her iktidarın programında yer almaktadır.
Sosyalizmin çıkmazlarından birisi de sosyal nizamın kendi cinsinden olan kanunlarını inkâr etmesidir. Halbuki bütün sosyal olaylar gibi ekonomi olaylarında da determinizmin payını tamamen inkâr etmek doğru değildir. Bu sebeple, olaylar âleminde var olan düzeni istediğimiz gibi istediğimiz ilkelere (ekonomi ilkelerine) dayandırarak değiştirebileceğimizi iddia edemeyiz. Bu evrimi idare eden unsurları sadece ekonomik faaliyetlere ve üretime de bağlayamayız. Bütün diğer değerleri hiçe sayıp üretimin asıl öğesi olan 'emek'i de tek değer olarak kabul edemeyiz. Çünkü sosyal hayatı sadece ekonomik ve maddi şartlar meydana getirmiyor. Bilindiği gibi, bunların yanında ruhî ve ahlâkî daha birçok sebepler sosyal olayları doğurur. Sosyalistler sosyal hayatta insanın bir takım maddi ihtiyaçları yanında, fikir ve inançlarının payı olduğu gerçeğini de unutmuş görünüyorlar.
Buna karşılık ruhçu sosyalistler ise maddî ihtiyaçlar yanında fikir ve inançların, ruhî ve ahlâkî değerlerin insan hayatı için vazgeçilmez olduğu fikrini savunuyorlar. Aslında Sosyalist literatürde ruhçu Sosyalizm diye bir ayırım yoktur; ancak mistik sosyalizm (Hristiyan Sosyalizmi) 'e bir benzerliği olması, yani İslâm dininin sosyal yanını anlatmak için asrımızın fikir adamlarından biri olan Nureddin Topçu 'Ruhçu Sosyalizm' diye bir sosyalizmden bahseder. İşin gerçeği; her sosyal adaletsizliğe karşı her haykırış Sosyalizm değildir. Yalnız bir fikir adamının teorisini, yahut bir partinin programını Sosyalizm olarak tanımlamak da Sosyalizm kavramını çok daralttığı için, yanlıştır. Sonra İslâm dini sosyalist değil, sosyal adaletçidir.
Sosyalizmin çıkmazlarından birisi de sosyal sınıfları kaldırmak istemesidir. Fakat Sosyalizmin ileri sürdüğü ilkeler bunu tek başına temin edecek güçte değildir. Bu sistem gerçekten işçinin refahını sağlayacak biçimde uygulanacak olsa; işçi, emeğinden ayırıp biriktirme yoluyla Kapitalist sınıfa geçebilir. Halbuki bunu önleyecek tek yol ruhî ve ahlâkî terbiyedir. Sosyalist sistemler ise herşeyden önce böyle bir ruhî ve ahlâkî terbiyeyi verecek ilkelerden yoksundur. Ayrıca uhrevî yaptırımı olmayan bir ekonomi ahlâkından yana olduğu için, dinî ahlâkın geliştirdiği kendini kontrol ve nefse hâkimiyetten de söz edilemez.
Çeşitli adaletsizlik ve zulümler karşısında kendisine çok büyük umutlar bağlanan Sosyalizm, ancak sıradan bir insan ömrü kadar yaşayabildi ve daha tam olarak şahsiyetini bile teşekkül ettiremeden her beşerî sistem gibi, o da tarihe mal oldu. Sosyalist sistemlerin yerine, ancak sosyal adaletçi nizamlar geçer de Bilimsel Sosyalizm gibi bütün kurumlarıyla işletilirse, işte o zaman ancak insanların mutlu olması beklenebilir
Sosyalizim devletin halkı sömürmesi bunu sosyalist yani komiünist ülkelerde çok rahat görebiliriz Rus emperyalizmi! !
Sosyalizmin kaynagı ütopyadır. Ruslar sazı eline alana dek iyi bir rüya idi sonra karabasana dönüştü.
'20 yaşına kadar sosyalist olmayana aptal derler,20 yaşından sonra da sosyalist olana...' ben demedim.gençliğini duvarlara yazı yazmakla geçirmiş yaşlı bir amca diyor.benim düşüncelerimi de bir cümlede özetledi adam... zaten artık 20 yaşın üstünde solcu kalmadı.sisteme istemesenizde giriyorsunuz.acı ama gerçek!
Sosyalizm Bizim Hasretimiz dir?
-Selam Yoldaşlar-
bazı kavramlar yanlış algılanıyor. Eşitlikten bahsedilen, deve ile cüceye eşit haklar verileceği değildir, eşit hale getirelecek haklar verilmesinden bahsedilir. Terazi gibi, bir tarafına 5 kilo bir ağırlık konulmuşsa, diğer tarafla eşit hale getirilmesi için illa da diğer tarafa 5 kiloluk bir ağırlık koyma zorunluluğu yoktur... toplamı 5 kilo eden ağılıklarda konulabilir. Demek ki burada bahsedilen eşitlik ütopik değil tersine medeni kanunlardan tutun yasalara ve kurallarla kadar adeletin sağlanmasıdır.
Yani herkesin emeği karşlığı hak ettiğini alacaktır deniliyor, herkes eşit alacaktır denmiyor. Neden çünkü kapitalist işçinin ya da halkların sırtından geçindiğinden, işçi veya halklar esas hak ettikleri saat ücretini almazlar. Bunu kaldırmak için sınıflar arası mücadeleden bahsedilmektedir, ve bu mücadeleden Proletarya sınıfı diktatörlüğü ile üst sınıf arasında ki uçurum kaldırılıp, sonra bilinçlenme ile bu proletarya diktası da kalkıp, terazi örneğinde bahsettiğim eşit taban sağlanacaktır. Bu anlayış zengini fakir, fakiri zengin yapmak değil, herkesin hakkettiği şekilde yaşamasını sağlamak içindir ki bu sağlandığın da komunizm gelecektir. Yani sosyalizm bir geçiş dönemidir.
Ütopik denmesinin sebebi ise böyle bir eşitliğin gelmesinin İnsanın yapısına ters düştüğü söylenmesindendir. Buna karşı ''üretici bilinci'' yani eğitimle insanların belli seviyeye getirilmesi konuşulur. Fakat bu sefer insanların robatlaştırılması söz konusu olur. İnsan iyilik ve kötülük ile bağdaşan yapısını, eğitimin beyin yıkama ile insanın doğasından uzaklaştırılacağı düşünülür, hatta genetik oynamalar ile insanların köleleştirileceği de... Git gide fantaziye dönüşen bu tartışmalar bir gerçeği ortaya koyar insanın kendisini kontrol etmesi gerektiğidir. Bu ahlak konusuna da girdiğinden, yapay olarak uygulanmaya çalışılan her sosyalist hareket eğer bu ahlak anlayışından eksik ise barış ve adalet değil terör ve baskı getirmekten ileri gitmez.
Bu ileri dönem icat edilmemiş, predict yani önceden bu dönemin geleceği tahmin edilip, belli düşünürler tarafında haber verilmiştir. Karl Marx ile bilimsel sosyalizm çizilip, Das Kapital ile kapitalizmin maskesi düşürülmüştür. Kısacası Marx ve Engels tarafından kavramlar ve düşünceler geliştirmiştir, hatta Marx İngiltere'ye gelip bahsettiği dönemin geleceğine tanık olacağını sanmıştır. Bu teorilerden yola çıkarak Lenin, Mao, Stalin, gibi belli başlı bilinen sözde sosyalistler tarafından belli uygulamalara geçilmeye çalışılmıştır. Yaşanan tarihin gösterdiği gibi Tek Ülkede Sosyalizm çökmüş ve kapitalizm daha doğrusu yeni düzenin de yaşanması gereken bir dönem olduğu, sonunda bu dönemin de insanların ihtiyacanı karşılamayıp başka bir döneme geçileceği görüşü daha da güçlenmiştir. Artık bu bahsedilen döneme ister Sosyalizm, ya da Asr-ı Sadet, ya da Nirvana ulaşmak deyin, tarihte göstermiştir ki eninde sonunda çağlar bitip yeni bir dönemin gelmesi kaçınılmazdır.
Sözde sosyalist ülkelerde yaşanan kapitalizm de göstermiştir ki daha doğal olarak bahsedilen dönem yaşanmadığından söylenenler ütopyadan ileri gitmez. İnsan başı boş değildir, hür iradesi vardır bu yüzden yaptıklarından sorumludur. Bireylerin geleceği, toplumun geleceği ve dünyanın geleceği yine insana bağladır. Sorumluluklar göz ardı edilirse ya da yanlışa kullanırsa bu düşünceninyanlış olduğu anlamına gelmez. Başarı ise bir işi bitirip oh demek değil, doğru düzgün azimle denemek ve başarıyı sürdürmeye devam ettirmek (dinamizm) ile olur.
Sosyalizm'in anlamı eşitlik değildir, anlamı toplumculuktur, sınıflar arası eşitliği getirmeyi savunur. Sosyalist de toplumcu demektir. Çoğu insan kendisine toplumcu denmesini hoş görebiliyor ama bazıları kendisine sosyalist denmesini ters karşılıyor. Demek ki hala bazı dönemleri geçecek kadar olgunlaşmayıp, çamurun içine düşmüş iki çocuk gibi birbirine çamur atılıyor.
Ne dönem olursa olsun ''her şey Yaradan'ın kudreti içersindedir'' mutlakiyeti unutmayıp, dinin insan var oldukça her zaman var olacağını da belirtmek isterim. Dini düşman edinenler esasında emeğe, savaşıma, ahlaka, barışa, adelete, bilinçlenmeye, idrake ve huzura savaş açmışlardır. Aynı şekilde insanın insanı ezmeyeceği için uğraşan insanları ya da ideolojileri düşman edinenler de aynı şekilde saydıklarıma savaş açmışlardır. Eğer dengeler kurulmıyorsa istenildiği kadar adaletten ya da eşitlikten bahsedilsin zulüm ve baskı ile getirilen barıştan hayır gelmez...
Türkçesi sosyalizma olan bu kelime güya insanlar arasında eşitlik manasına geliyor. Adalet değil de eşitlik...
sonu izm le biten bi kelime
artı değer kuramı için
bkz. Artık Değer
tüm insanlar toplumun zenginleşmesine yeteneklerine göre katkıda bulunacaktır ve bu zenginliklerden gereksinimlerine göre pay alacaklardır.
MARKS'ın artıdeğer kuramı :
Emek gücünü satan bir işçi,kapitalist için çalıştığı işgücünün bir bölümünde kendisine ödenen ücreti karşılayacak değeri yaratırken,geri kalan sürede kapitalist için üretir.Örneğin; günde 9 saat çalışan ve 10bin lira ücret alan bir işçi,işgününün ilk üç saatinde kendisine ücret olarak ödenen 10bin liraya eşdeğer bir üretim yapar.kalan 6 saatte yarattığı değer kapitaliste kalır.bu değer artıdeğerdir.ve işte bu adaletsizliktir.kapitalist hiç çalışmadan,oturduğu yerden,koltuğundan para kazanır.hemde işçi üzerinden para kazanır.sosyalizm sömürülen,ezilen işçilerin ve halkın iktidarıdır ve kaçınılmazdır.
Herkesten yeteneğine göre
Herkese emeğine göre.
Atsız Ata'nın tanımlamasına göre:
'Komünizmin ahmak kardeşi..'
Aslında kapitalizm ile arasındaki tek fark, birinde özel sektörün diğerinde devletin halkı sömürmesi.
sosyalizm, dil, din, ırk, ayırt etmeden, sağlık, eğitim, sosyal ihtiyaçlar
gibi insanın gereksimlerini vatandaşına sunmaktır
sosyalizm bence hayal ürünü bir hayat tarzı kime sorsanız zaten esit yasamak ister unutmayalım arkadaslar ne kadar sınıfsal ayrım yapmadan yasarsanız yasayın mutlaka sizden üstün birileri olacaktır
sosyal bir izmdir. kullanana göre farklı sonuçlar vermektedir. Rusya, Çin ve Fransa'da olduğu gibi... Yenilmez, içilmez... genellikle öğrenilir ama yaşanması zordur. Teoride iyidir, pratikte ise herkesi zengin yapma yerine, herkesi fakir yapma seçeneğini kullanarak, insanları eşit yapma eğilimindedir. Pek tehlikesi yoktur. Bulaşıcıdır. Lütfen kullanmadan önce prospektüsü okuyunuz.