Ah şu insanların sıradanlığını yaldızlı yalanlarla gizlemeye çalışması, iki boyutlu basit ruhunu üç boyutlu bir labirent gibi göstererek pazarlaması yok mu; En büyük ihanet.....
sıradan olmak ne kaybettirir? sıradışı olmak ne kazandırır? ya da tam tersi..kaybetmek ve kazanmak hangisi ile mümkün? sıradan olmakla mı? sıradışı kalmakla mı?
...faşizm her yerde. Sokaklarda, evlerimizde, insanın olduğu her köşede. Biber gazından daha kötü bu silah. İnsanlığını unutan kişilerin içindeki nefret.
sıradanda olağanüstüyü görmek, yaşamın mucizesini daha ve daha çok hissetmek.... İlk AN'ın heyecanını yaşatmak her AN'da... 'Merhaba'nın coşkusunu yitirmeden veda edebilmek kişilere, olaylara... vişneden çilek reçeli yapmak gibi...
geceye bak.. saate bak.. bir de gecenin bu saatinde kelimeye vurulan bana bak.. ilk görünüşte tezatlar bileşiği.. son bakışta sıradan olmamak adına sıradansızlığın ölümü..
Hiç düşünmemiştim daha önce böyle bir durumu..Ve hiç sormamıştım kendime bu soruyu..Zaman ve mekan öyle şeyler getiriyor ki insana apansız.. Bir an duraksayıp..Ben neredeyim,ne yapıyorum,kimim,neden buradayım diye sorular yöneltiyorsun alt benliğine..
Ve orada, tam da orada gizli, aslında hiç de duymak istemediğin,buruşturup çöp kutusuna atıp kurtulduğun kağıtlar misali düşünceler karşılıyor seni kapıyı açarak..
Bizler sevmediğimiz beğenmediğimiz yaşanmışlıklarımızı atarız o kuytu sahiline beynimizin.Hiç yaşamamış olmayı umarak, ama mecburen yaşayarak ve sonu hüsranla biten gerçeklerin üzerine beyaz tül bir perde çeker gibi..onları elimizdeki silgiyle silmek istercesine atar en derinlere, ve unuturuz sonra…Böylesi daha iyidir..daha huzurlu kılacaktır bizi…Ruhumuzdaki iflah olmaz keşmekeş durulacak, yerine düzenli ve tertipli, bir kütüphane raflarına dizilmiş kitaplar misali güzel, parlak, gökkuşağı renginde bir sükunet kaplayacaktır zihnimizi…
Ben hep güneşlere inanırdım eskiden..O güneş ki ışınlarıyla etrafındakilere hayat dağıtırdı...Her yeni doğan günde, günebakanlar selamlardı onu tutkuyla…
Aşıktı günebakan güneşe..Güneş nereye o orayaydı..Başka bir şey bilmezdi sevmekten başka..Çıkarsız ve beklentisiz..o nereye giderse peşinden salardı taç yapraklarını güneşinin…Sorgulamazdı..Güneş var oldukça ve ısıttıkça, umarsız sevmeye devam derdi..Vazgeçmek yok derdi kendince…
Bir gün dayanamadı güzel günebakan..Sordu güneşe, sabah ilk ışınlarını bir anne şevkatiyle dağıtmaktayken bütün doğaya..
Ben kimim ey güneş dedi? ..Ben neyim? ..binlerce günebakan vardır belki dünyada seni seven..ama ben ayrıyım…öyle olmalıyım..öyle hissetmeye ihtiyacım var çünkü dedi…Tam da şurada ötede duran bir ayçiçeği var bana sevdalı..Sokulur durur yanıma..yapraklarını dolar belime her gün usanmadan…Oysa ben onu değil seni istedim der güneşe..senin beni sevmeni istedim..Senin için özel olmak,ayrıcalıklı olmak istedim …sıradanlıktan uzak…
Güneş cevap verir umarsız..Ama ben her çiçeğe ışık dağıtmakla yükümlüyüm…sana ayrıcalık yapamam ki güzel günebakan..Üstelik sana her huzmemden iki kat,ve hatta beş katı verdim ben..fark etmedin mi? ..ama bundan fazlası elimden gelmez…üzgünüm..bunu yapamam…
Günebakan küser güneşe…Her sabah herkes güneşe dönerken o inatla yanındaki sevdalı günebakanına bakmak ister..Sıkılmıştır artık..Belki de yorulmuştur..yıpranmıştır veya belki de…Oysa her küsüşünde daha fazla ışık huzmesi yollar güneş ona..Fark ettirmek ister gibidir kendisini..Bak ben buradayım der gibidir..Günebakan gene mutlu ve umutlu çevirir yüzünü ışık huzmeleri yollayan güneşine..Kalbini ısıtır dallarını ve yapraklarını ısıtmaktan çok aslında..Bu böyle devam eder tarihin tekerrürü misali bir süre…
Taa ki günebakan sevdalı olduğu güneşin gönderdiği huzmelerin ona yetmediğini fark edene kadar..Yüreği isyanlarda son bir hışımla ^^İstemiyorum der..Ya hep,ya hiç.^^der bir sabah..ve mutluluklar dileyip güneşe,..^^tak sepeti koluna,herkes kendi yoluna^^.. mısralarını mırıldanır fısıltıyla…
Bilir aslında bu ne çözümdür,ne de bir ilaç..ama yapacak bir şey yoktur..Çünkü sonu yoktur..Nerede görülmüştür bir güneşle günebakanın aşkı…
Ve gün gelir gene tekerrürler zincirleme kaza misali yapışır yakasına günebakanın… Başka bir günebakan vardır yamacında…ona sevdalı… Aniden…ve birdenbiredir her şey Orhan Velinin dizeleri gibi….
^^Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu; Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan; Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire. Yemiş birdenbire oldu.
Birdenbire, Birdenbire; Her şey birdenbire oldu. Kız birdenbire, oğlan birdenbire; Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu, Sevinç birdenbire.^^
Güzel günebakan bir anda anlar ki….güneş yerine konulan kendisidir…. Korkar bu durumdan…. Kaçmak ister kaçamaz…
Ruhundaki jigsaw puzzle ın karelerini tamamlayacak mı acaba diye düşünürken bir yandan….Etkilenmenin rehavetini üzerinden atmaya çalışarak mantıklı düşünmeye çalışır…
Ve kendine sorar günebakan…
Günebakan olmak mı zor…? Yoksa güneş mi?
Düşünür…gene düşünür…
Cevap bulamaz…ama anlar ki güneş olmak zor zanaat….
Belki de en güzeli masmavi bir gökyüzünde dalgalanan umarsız bir uçurtma olmak….
vasat-olağan-bayağı-hiç bir farklı özelliği olmayan(farklılıktan kasıt,hizanın dışından bir bakış,ortak koronun detone edilmesi,aykırı bir duruş olarak algılnabilir)
Tüketim tanrılarının, kar etmek adına,sorgulamayan,araştırmayan, bilimsellikten uzak,temel yaşam fonksiyonlarıdışında (yeme-içme-defi hacet vs.) yaşamın hiçbir alanda insiyatif sahibi olmasını istemediği, insan modeli(prototip- tektip)
Ah şu insanların sıradanlığını yaldızlı yalanlarla gizlemeye çalışması, iki boyutlu basit ruhunu üç boyutlu bir labirent gibi göstererek pazarlaması yok mu; En büyük ihanet.....
epey uzun yazmış arkadaşlar ama benimki tek kelime..amiyane
sıradan olmak ne kaybettirir?
sıradışı olmak ne kazandırır?
ya da tam tersi..kaybetmek ve kazanmak hangisi ile mümkün? sıradan olmakla mı? sıradışı kalmakla mı?
...faşizm her yerde. Sokaklarda, evlerimizde, insanın olduğu her köşede. Biber gazından daha kötü bu silah. İnsanlığını unutan kişilerin içindeki nefret.
sıradanda olağanüstüyü görmek, yaşamın mucizesini daha ve daha çok hissetmek.... İlk AN'ın heyecanını yaşatmak her AN'da... 'Merhaba'nın coşkusunu yitirmeden veda edebilmek kişilere, olaylara... vişneden çilek reçeli yapmak gibi...
geceye bak.. saate bak.. bir de gecenin bu saatinde kelimeye vurulan bana bak.. ilk görünüşte tezatlar bileşiği.. son bakışta sıradan olmamak adına sıradansızlığın ölümü..
Hiç düşünmemiştim daha önce böyle bir durumu..Ve hiç sormamıştım kendime bu soruyu..Zaman ve mekan öyle şeyler getiriyor ki insana apansız..
Bir an duraksayıp..Ben neredeyim,ne yapıyorum,kimim,neden buradayım diye sorular yöneltiyorsun alt benliğine..
Ve orada, tam da orada gizli, aslında hiç de duymak istemediğin,buruşturup çöp kutusuna atıp kurtulduğun kağıtlar misali düşünceler karşılıyor seni kapıyı açarak..
Bizler sevmediğimiz beğenmediğimiz yaşanmışlıklarımızı atarız o kuytu sahiline beynimizin.Hiç yaşamamış olmayı umarak, ama mecburen yaşayarak ve sonu hüsranla biten gerçeklerin üzerine beyaz tül bir perde çeker gibi..onları elimizdeki silgiyle silmek istercesine atar en derinlere, ve unuturuz sonra…Böylesi daha iyidir..daha huzurlu kılacaktır bizi…Ruhumuzdaki iflah olmaz keşmekeş durulacak, yerine düzenli ve tertipli, bir kütüphane raflarına dizilmiş kitaplar misali güzel, parlak, gökkuşağı renginde bir sükunet kaplayacaktır zihnimizi…
Ben hep güneşlere inanırdım eskiden..O güneş ki ışınlarıyla etrafındakilere hayat dağıtırdı...Her yeni doğan günde, günebakanlar selamlardı onu tutkuyla…
Aşıktı günebakan güneşe..Güneş nereye o orayaydı..Başka bir şey bilmezdi sevmekten başka..Çıkarsız ve beklentisiz..o nereye giderse peşinden salardı taç yapraklarını güneşinin…Sorgulamazdı..Güneş var oldukça ve ısıttıkça, umarsız sevmeye devam derdi..Vazgeçmek yok derdi kendince…
Bir gün dayanamadı güzel günebakan..Sordu güneşe, sabah ilk ışınlarını bir anne şevkatiyle dağıtmaktayken bütün doğaya..
Ben kimim ey güneş dedi? ..Ben neyim? ..binlerce günebakan vardır belki dünyada seni seven..ama ben ayrıyım…öyle olmalıyım..öyle hissetmeye ihtiyacım var çünkü dedi…Tam da şurada ötede duran bir ayçiçeği var bana sevdalı..Sokulur durur yanıma..yapraklarını dolar belime her gün usanmadan…Oysa ben onu değil seni istedim der güneşe..senin beni sevmeni istedim..Senin için özel olmak,ayrıcalıklı olmak istedim …sıradanlıktan uzak…
Güneş cevap verir umarsız..Ama ben her çiçeğe ışık dağıtmakla yükümlüyüm…sana ayrıcalık yapamam ki güzel günebakan..Üstelik sana her huzmemden iki kat,ve hatta beş katı verdim ben..fark etmedin mi? ..ama bundan fazlası elimden gelmez…üzgünüm..bunu yapamam…
Günebakan küser güneşe…Her sabah herkes güneşe dönerken o inatla yanındaki sevdalı günebakanına bakmak ister..Sıkılmıştır artık..Belki de yorulmuştur..yıpranmıştır veya belki de…Oysa her küsüşünde daha fazla ışık huzmesi yollar güneş ona..Fark ettirmek ister gibidir kendisini..Bak ben buradayım der gibidir..Günebakan gene mutlu ve umutlu çevirir yüzünü ışık huzmeleri yollayan güneşine..Kalbini ısıtır dallarını ve yapraklarını ısıtmaktan çok aslında..Bu böyle devam eder tarihin tekerrürü misali bir süre…
Taa ki günebakan sevdalı olduğu güneşin gönderdiği huzmelerin ona yetmediğini fark edene kadar..Yüreği isyanlarda son bir hışımla ^^İstemiyorum der..Ya hep,ya hiç.^^der bir sabah..ve mutluluklar dileyip güneşe,..^^tak sepeti koluna,herkes kendi yoluna^^.. mısralarını mırıldanır fısıltıyla…
Bilir aslında bu ne çözümdür,ne de bir ilaç..ama yapacak bir şey yoktur..Çünkü sonu yoktur..Nerede görülmüştür bir güneşle günebakanın aşkı…
Ve gün gelir gene tekerrürler zincirleme kaza misali yapışır yakasına günebakanın…
Başka bir günebakan vardır yamacında…ona sevdalı…
Aniden…ve birdenbiredir her şey Orhan Velinin dizeleri gibi….
^^Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.
Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.^^
Güzel günebakan bir anda anlar ki….güneş yerine konulan kendisidir….
Korkar bu durumdan….
Kaçmak ister kaçamaz…
Ruhundaki jigsaw puzzle ın karelerini tamamlayacak mı acaba diye düşünürken bir yandan….Etkilenmenin rehavetini üzerinden atmaya çalışarak mantıklı düşünmeye çalışır…
Ve kendine sorar günebakan…
Günebakan olmak mı zor…?
Yoksa güneş mi?
Düşünür…gene düşünür…
Cevap bulamaz…ama anlar ki güneş olmak zor zanaat….
Belki de en güzeli masmavi bir gökyüzünde dalgalanan umarsız bir uçurtma olmak….
Eternalflame/GÜNEBAKANLAR….
vasat-olağan-bayağı-hiç bir farklı özelliği olmayan(farklılıktan kasıt,hizanın dışından bir bakış,ortak koronun detone edilmesi,aykırı bir duruş olarak algılnabilir)
Tüketim tanrılarının, kar etmek adına,sorgulamayan,araştırmayan,
bilimsellikten uzak,temel yaşam fonksiyonlarıdışında (yeme-içme-defi hacet vs.) yaşamın hiçbir alanda insiyatif sahibi olmasını istemediği,
insan modeli(prototip- tektip)
Kırılgan