de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim istanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. Hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!
de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir sevgi, bitmiştir güven! güven bana gülüm! sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!
göreceksin gülüm! Bekle! hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alışacak.. göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki işte o vakit bana-doğrudur! - şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kapli kitaplardan çıkartılacak.. göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin! artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak! (K.İ)
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman .... Sis ve intihar çöküyor bütün birhanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlarda ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde
bir tür hastalık...doğuştan ama bulaşıcı değil...yoğun duygularının ve bazen yaşadıklarının dilde tam karşılığını bulamayanlarda görülen sancılı vakka...
karşımdaydın yüzün ölü beyazlığında, gözlerin donuktu. buz tutmuştu yaşların,.. ve sen; arkana bakmadın giderken... tıpkı sen gibi.., bir ben kalırken...
mum yandı bitti. kedi büyüdü gitti. oyunlar karıştı gecelerde suskun uykusuzluklara. o iki insandan, sonunda birinin anılarında kedi, birinin dalmalarında mum kaldı gitti. nerede bir mum yansa şimdi nerede oynasa bir kedi, birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri... bugün dün gibi oluyor, dün bugün gibi. mum ellerimi tırmalıyor, belleğimi yakıyor kedinin elleri
Soracaksınız: Leylaklar nerede hani? Gelincik yapraklı metafizik nerede? Sözcüklerine incecik delikler açıp onları saçan yağmur nerede? Kuşlar nerede hani?
Her şeyi anlatayım.
Kent dışında yaşardım, Madrid dışında, çanlarla, saatlerle, ağaçlarla.
Görülürdü oradan kurumuş yüzü Kastilya'nın meşin bir okyanus gibi. Evime çiçek-evi derlerdi, sardunyalar fışkırırdı duvarlarından çünkü: güzel bir evdi köpekleriyle, çocuklarıyla. Hatırladın mı, Raul? Rafael, hatırladın mı? Hatırladın mı, Federico? yerin altında, hatırladın mı, balkonlarında o evin Haziran ışığı çiçekler doldururdu ağzına. Kardeşim, kardeşim!
Her şey o kalın sesler, tezgâhların tuzu, kabarmış ekmekler çıkaran fırın ve heykelleriyle Argüelles pazarı kurumuş bir mürekkep hokkasıydı sanki aldatmalar içinde: yağ akardı kaşıklara, ayakların, ellerin derin çarpıntısı sokaklarda büyürdü, metreler, litreler, temel ölçüsü yaşamın, balık yığınları, rüzgâr gülünü bile şaşırtan soğuk güneşiyle kiremitler, patateslerin ince, çıldırmış beyazlığı, domatesler yuvalanırdı denize dalga dalga.
Bir sabah tutuştu bunların hepsi, bütün canlıları yutmak için bir sabah fışkırdı topraktan şenlik ateşleri, silah vardı artık, barut vardı artık, artık kan vardı. Haydutlar geldi uçaklarıyla, yüzükleriyle, düşesleriyle haydutlar, takdisler dağıtan kara keşişleriyle haydutlar geldi gökyüzünden çocukları öldürmek için, çocuk kanı aktı sokaklarda düpedüz çocukların kanı aktı.
Çakalların bile tiksindiği çakallar, kuru çalıların bile tükürdüğü taşlar, yılanları bile iğrendiren yılanlar! Yüzyüze gelince bunlarla kanını gördüm İspanya'nın, kabarıyordu bir onur ve bıçaklar dalgasında boğmak için sizleri!
Hain generaller: ölü evimi görün, bakın paramparça İspanya'ya: erimiş maden akıyor her evden çiçek yerine, her çukurundan İspanya'nın İspanya yükseliyor, her ölü çocuktan bir tüfek fışkırıyor, gören bir tüfek, kurşunlar doğuyor her cinayetten, o kurşunlar günün birinde on ikisinden vuracak yüreğinizi.
Soracaksınız: Şiiri neden düşleri anlatmıyor, yaprakları ve büyük yanardağlarını anayurdunun?
Gelin görün kanı sokaklardaki. Gelin görün kanı sokaklardaki. Gelin görün kanı sokaklardaki.
Nazlan Sitem et Kırıl bana Beni geç vakit Tek başıma suya yolla Bahçede yüzünü öteye çevir Güle hayret ediyormuş gibi yap Gülümseyerek konuş da başkalarıyla Somurt, avluda sadece ikimiz kalınca Kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık.
Yamru bastım iş değildi hâke çakılmak bayırdan Dağ sıradağdı hangi haşin belden yol veresi Gece hep süzüldü yukardan lâkayt Kehkeşân Altımda hep beni yutmaya çağladı nehir Yetişir hecelemen sök beni bir kere En zoruma gideni yap hengâme getir Çel beni tökezlet tuttur çitlere Ahla istida edecek ahvâl değil Kim bana kıymazsan bilebilir Dünya dedikleri samut küp Acılar tınladıkça bende Hep seni seslendirir.
tozlu eski bir kitaptım rafta merakla aldın tozumu üfledin yavaşça belki bir yada iki bölümümü okudun sonra sıkıldın ve bunaldın peki eden koymadın beni tekrar tozlu evime onun yerine atmayı tercih ettin ateşe? ateşlik mi yazılıydı yoksa sayfalarım? tozlu ama bence değerliydi satırlarım yazık oldu sana! ! ! yazık oldu bana! ! ! anlattıklarımı anlayamadın yazık sana içimdekileri anlatamadım yazık bana... ........................................................
uyuyorsun şimdi düşlerinde koşuyorsun hayal gibi bir rüya peşinde mesutsun çünkü hayal ülkesindesin belki en güzel belki bir prensessin... istemiyorsun terketmeyi reddedilmeyi ama zalim zaman reddedecek tüm isteklerini şimdi uyu sakın uyanma tadını çıkar çünkü 'keşke' diyeceğin anın uzaklığı iki soluk kadar ... birazdan tebessümle yükselttiğin başın eğilecek mutluluktan başı dönen gözlerin gözyaşlarına yenilecek bir mum alevi herşeyi kıskandıran mutululuğunun adı serap görmüş bir bedevi ürkek yüreğinin heyecanı gel düşlerindeki güzel! daha fazla gitme uzağa hayalindeki en uzak mutluluk uyanınca dönüşür en büyük acıya ......................................................
'şiir aslında sen onu yazmadan önce de senin ufkunun derinliklerinde vardır...ama sen onları hatırlamazsın ve tanrı bazen senin kulağına bu şiirlerden mısralar fısıldar ama sadece ilk mısrasını söyler gerisi sana kalmıştır; hafızana... onların ne kadarını hatırlarsan o kadar güzel bir şiir çıkar ortaya...'
Gecenin iki imge arkasından sallanan kırmızısı çürümüş saten çarşafın altında iki semazen. Parmaklarından giydirdi biri diğerine yasini ve dilininden üfleyerek Ayet-ül Kürsü giyindi
Öldüydü Aşktan öldüğü günün sabahında Yarasa, geceyi bekler; yarası: sabahın ezanı Elinde üç adımlık yazgısı
Ölmüş çocuğunun anası; annesinden aldığı Mevlit gecelerinin kandil kokulu nefesine buladığı 'Seni özledim gibi bir bıçak' işte
Kusursuz bir çiçek gibidir aşk Tüm hayatını ondan bir tane bulmak için harcasan bile Hayatını boşa harçamış sayılmazsın Gerçek aşkı bulup dünyanın en güzel şiirini yazmayı umud ediyorum Senin gözlerin benim gözlerim gibi.. Ama senin gözlerin fırtınaların derin dalgaların içinden çıkıp gelmiş gibi.. Biliyorum bu yüzden artık aşka bu kadar acımasızsın. Eğer hayatından çıkmamı istiyorsan rica etmen yeter. Son bir isteğim olur sadece senden son sözleri sen yazarmısın? Sakın yapamam deme.. biliyorum bu yaşına gelene kadar sevgiye ve aşka inanan bir insandın sen geceleri rahat uyuyormusun? Sadece yaptıklarından utanan insanlar rahat uyuyamaz. Gerçek aşkı arıyorsun bende öyle… Bizim gibi gerçek aşka inanan insanlar bir gün bir yerde mutlaka Kusursuz çiçeği bulur.. Biz kusursuz çiçekleriz bir gün bir yerde mutlaka …. Asla aramaktan vazgeçme aşk yalnızlık değildir………….
ben sana hiç kıyarmıyım yani o kadar da hıyarmıyım hıyar dedimde aklıma geldi yeni sevgilinle aran nasıl o da senin 'benim seni sevdiğim gibi' seviyormu
korkarım bir çocukluk yapacağım yüzümü dağa dönsem
on yıl öncesiyle, sararmış ceset fotoğraflarıyla etimizdeki mermi çekirdekleriyle uğraşacak kadar büyüdüm
başka kimlik, başka şehir kullanmasını öğrenecek yaştayım
martılar mı ne zaman denize dadanır, bunu da öğrenirim diyerek, kanayan avuçlarımla kapanıyorum çiçekçilere (ayrıntıları unutmuş olabilirim) karnıma bırakmak için bıçak getiriyorlar kumrular sesleniyor açık gözlerime bakanlara birisi yırtıp beyaz gömleğimi çenemi bağlıyor (ayrıntıları unutmuş olabilirim) yendik sesiyle koşuyorum doğduğum yerlere boynumdaki yağmur lekelerinden tanıyorlar beni
beni böyle bilmelisiniz, çocuk yüzümle dönmeliyim dağdan
kadınlar sanki gizli bir dost açık bir düşman gibiler ruhumun sokaklarından iz bırakmadan geçmememeliler. acı vermekte ustalar.mutlu etmekte acemi kadınlar. ellerini yıkamdan gözyaşımla hüznüme girmememeliler...
S u halime bak,,
i kide bir seninle karşılaşıyorum…
i nan sevdiğimden çok,
R üyalarımda mısralarınla savaşıyorum.
(Ş) iire sevdalıyız, hoş bir oluşum kurduk,
..Şiir Perisi önde, omuz omuza durduk.
(İ) çimizde tek amaç, hizmettir şiirlere,
..Dostluk kardeşlik için, el vermek şairlere.
(İ) lham kaynağı olur, bizim 'Şiir Perimiz',
..Dörtlükleri dizeriz, çok hoş olur serimiz.
(R) uha hitap ediyor, 'Şiir Şiir Türkiye'
..Dillerde söylenip de, dönüşüyor türküye.
(P) eri yarıştırıyor, her hafta şairini,
..Heyecenla buluyor, 'Haftanın Şiirini'.
(E) lde sihirli değnek, hayallere dokunur,
..Kitaplaşır şiirler, gözü gibi sakınır.
(R) enkli neşeli olur, grupta hep söyleşi,
..Sevgi, barış doludur, şairlerin deyişi.
(İ) çimizde tükenmez, sevgimiz insanlara,
..Hep ilham verilecek, şiiri yazanlara.
(S) anılmasın ki güneş, balçıkla sıvanacak,
..Zamandır hep eleyen, şairler sınanacak
(İ) lahi bir vergidir, bitmez şiir sevgisi,
..İnanarak yürüyor, durmaz 'Şiir Perisi'...
neden kalbimizin bütün acılara açık yanının adı şair ve neden tüm acıların adı şiir?
tarifi çok kolay gerçek aşkın lisanı.
asolan hayattır
bir akvaryumda yazmak,
akvaryumda yaşamaktan
kolaydır; bu yüzden
her dize biraz eksik
her şiir biraz yalandır..
de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!
de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!
göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
işte o vakit bana-doğrudur! -
şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kapli kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak! (K.İ)
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
....
Sis ve intihar çöküyor bütün birhanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlarda ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
bir tür hastalık...doğuştan ama bulaşıcı değil...yoğun duygularının ve bazen yaşadıklarının dilde tam karşılığını bulamayanlarda görülen sancılı vakka...
Konuşamadığınız zamanlarda,gözlerinizle anlatmak istediklerinizin yazınsal karşılığıdır.
Örnek:Ne zordur aşıksan eğer şiir yazmak,aylardan Nisansa yazamamak.O.V:Kanık
ne insanlar gördüm üzerinde giysi yok
ne giysiler gördüm içinde insan yok.
düşünün kardeşim.
ben sana mecburum bilemezssin
adını mıııııhh gibi aklımda tutuyorum
böyüdühçe böyüyor gözlerim
sadece bu kıtasını biliyorum.
karşımdaydın
yüzün ölü beyazlığında,
gözlerin donuktu.
buz tutmuştu yaşların,..
ve sen;
arkana bakmadın giderken...
tıpkı sen gibi.., bir ben kalırken...
mum yandı bitti.
kedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerde
suskun uykusuzluklara.
o iki insandan, sonunda
birinin anılarında kedi,
birinin dalmalarında mum
kaldı gitti.
nerede bir mum yansa şimdi
nerede oynasa bir kedi,
birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...
bugün dün gibi oluyor,
dün bugün gibi.
mum ellerimi tırmalıyor,
belleğimi yakıyor kedinin elleri
BAZI ŞEYLERİ AÇIKLIYORUM
Soracaksınız: Leylaklar nerede hani?
Gelincik yapraklı metafizik nerede?
Sözcüklerine incecik delikler açıp
onları saçan yağmur nerede?
Kuşlar nerede hani?
Her şeyi anlatayım.
Kent dışında yaşardım,
Madrid dışında, çanlarla,
saatlerle, ağaçlarla.
Görülürdü oradan
kurumuş yüzü Kastilya'nın
meşin bir okyanus gibi.
Evime
çiçek-evi derlerdi, sardunyalar fışkırırdı
duvarlarından çünkü:
güzel bir evdi
köpekleriyle, çocuklarıyla.
Hatırladın mı, Raul?
Rafael, hatırladın mı?
Hatırladın mı, Federico?
yerin altında,
hatırladın mı, balkonlarında o evin
Haziran ışığı çiçekler doldururdu ağzına.
Kardeşim, kardeşim!
Her şey
o kalın sesler, tezgâhların tuzu,
kabarmış ekmekler çıkaran fırın
ve heykelleriyle Argüelles pazarı
kurumuş bir mürekkep hokkasıydı sanki aldatmalar içinde:
yağ akardı kaşıklara,
ayakların, ellerin derin çarpıntısı
sokaklarda büyürdü,
metreler, litreler, temel
ölçüsü yaşamın,
balık yığınları,
rüzgâr gülünü bile şaşırtan
soğuk güneşiyle kiremitler,
patateslerin ince, çıldırmış beyazlığı,
domatesler yuvalanırdı denize dalga dalga.
Bir sabah tutuştu bunların hepsi,
bütün canlıları yutmak için bir sabah
fışkırdı topraktan
şenlik ateşleri,
silah vardı artık,
barut vardı artık,
artık kan vardı.
Haydutlar geldi uçaklarıyla,
yüzükleriyle, düşesleriyle haydutlar,
takdisler dağıtan kara keşişleriyle
haydutlar geldi gökyüzünden
çocukları öldürmek için,
çocuk kanı aktı sokaklarda
düpedüz çocukların kanı aktı.
Çakalların bile tiksindiği çakallar,
kuru çalıların bile tükürdüğü taşlar,
yılanları bile iğrendiren yılanlar!
Yüzyüze gelince bunlarla
kanını gördüm İspanya'nın,
kabarıyordu
bir onur ve bıçaklar dalgasında boğmak için sizleri!
Hain
generaller:
ölü evimi görün,
bakın paramparça İspanya'ya:
erimiş maden akıyor her evden
çiçek yerine,
her çukurundan İspanya'nın
İspanya yükseliyor,
her ölü çocuktan bir tüfek fışkırıyor,
gören bir tüfek,
kurşunlar doğuyor her cinayetten,
o kurşunlar günün birinde
on ikisinden vuracak yüreğinizi.
Soracaksınız: Şiiri neden
düşleri anlatmıyor, yaprakları
ve büyük yanardağlarını anayurdunun?
Gelin görün kanı sokaklardaki.
Gelin görün
kanı sokaklardaki.
Gelin görün kanı
sokaklardaki.
Pablo NERUDA
KISA PANTOLON, PASLI ÇAKI, DİZDE KABUK BAĞLAMIŞ YARA
KISA ÇAKI, PASLI PANTOLON, GÖZDE YARASI KALMIŞ KABUK
Nazlan
Sitem et
Kırıl bana
Beni geç vakit
Tek başıma suya yolla
Bahçede yüzünü öteye çevir
Güle hayret ediyormuş gibi yap
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla
Somurt, avluda sadece ikimiz kalınca
Kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık.
Yamru bastım iş değildi hâke çakılmak bayırdan
Dağ sıradağdı hangi haşin belden yol veresi
Gece hep süzüldü yukardan lâkayt Kehkeşân
Altımda hep beni yutmaya çağladı nehir
Yetişir hecelemen sök beni bir kere
En zoruma gideni yap hengâme getir
Çel beni tökezlet tuttur çitlere
Ahla istida edecek ahvâl değil
Kim bana kıymazsan bilebilir
Dünya dedikleri samut küp
Acılar tınladıkça bende
Hep seni seslendirir.
tozlu eski bir kitaptım rafta
merakla aldın tozumu üfledin yavaşça
belki bir yada iki bölümümü okudun
sonra sıkıldın ve bunaldın
peki eden koymadın beni tekrar tozlu evime
onun yerine atmayı tercih ettin ateşe?
ateşlik mi yazılıydı yoksa sayfalarım?
tozlu ama bence değerliydi satırlarım
yazık oldu sana! ! !
yazık oldu bana! ! !
anlattıklarımı anlayamadın yazık sana
içimdekileri anlatamadım yazık bana...
........................................................
UYUYAN GÜZELE DAİR
uyuyorsun şimdi düşlerinde
koşuyorsun hayal gibi bir rüya peşinde
mesutsun çünkü hayal ülkesindesin
belki en güzel belki bir prensessin...
istemiyorsun terketmeyi reddedilmeyi
ama zalim zaman reddedecek tüm isteklerini
şimdi uyu sakın uyanma tadını çıkar
çünkü 'keşke' diyeceğin anın uzaklığı iki soluk kadar
...
birazdan tebessümle yükselttiğin başın eğilecek
mutluluktan başı dönen gözlerin gözyaşlarına yenilecek
bir mum alevi herşeyi kıskandıran mutululuğunun adı
serap görmüş bir bedevi ürkek yüreğinin heyecanı
gel düşlerindeki güzel! daha fazla gitme uzağa
hayalindeki en uzak mutluluk
uyanınca dönüşür en büyük acıya
......................................................
w. shaekespeare bu konu da şöyle diyor;
'şiir aslında sen onu yazmadan önce de senin ufkunun derinliklerinde vardır...ama sen onları hatırlamazsın ve tanrı bazen senin kulağına bu şiirlerden mısralar fısıldar ama sadece ilk mısrasını söyler gerisi sana kalmıştır; hafızana... onların ne kadarını hatırlarsan o kadar güzel bir şiir çıkar ortaya...'
Gecenin iki imge arkasından sallanan
kırmızısı çürümüş saten çarşafın altında
iki semazen.
Parmaklarından giydirdi biri diğerine yasini
ve dilininden üfleyerek Ayet-ül Kürsü giyindi
Öldüydü
Aşktan öldüğü günün sabahında
Yarasa, geceyi bekler;
yarası: sabahın ezanı
Elinde üç adımlık yazgısı
Ölmüş çocuğunun anası;
annesinden aldığı
Mevlit gecelerinin
kandil kokulu nefesine buladığı
'Seni özledim gibi bir bıçak' işte
Öldüydü
git dedi kendine
bir daha öl öyle gel..!
Kusursuz bir çiçek gibidir aşk
Tüm hayatını ondan bir tane bulmak için harcasan bile
Hayatını boşa harçamış sayılmazsın
Gerçek aşkı bulup dünyanın en güzel şiirini yazmayı umud ediyorum
Senin gözlerin benim gözlerim gibi..
Ama senin gözlerin fırtınaların derin dalgaların içinden çıkıp gelmiş gibi..
Biliyorum bu yüzden artık aşka bu kadar acımasızsın.
Eğer hayatından çıkmamı istiyorsan rica etmen yeter.
Son bir isteğim olur sadece senden son sözleri sen yazarmısın?
Sakın yapamam deme..
biliyorum bu yaşına gelene kadar sevgiye ve aşka inanan bir insandın sen
geceleri rahat uyuyormusun?
Sadece yaptıklarından utanan insanlar rahat uyuyamaz.
Gerçek aşkı arıyorsun bende öyle…
Bizim gibi gerçek aşka inanan insanlar bir gün bir yerde mutlaka
Kusursuz çiçeği bulur..
Biz kusursuz çiçekleriz bir gün bir yerde mutlaka ….
Asla aramaktan vazgeçme aşk yalnızlık değildir………….
kötüsü işkence gibi iyisi kişiden kişiye değişir:P
nefret ediyorum...
ben sana hiç kıyarmıyım
yani o kadar da hıyarmıyım
hıyar dedimde aklıma geldi
yeni sevgilinle aran nasıl
o da senin 'benim seni sevdiğim gibi' seviyormu
(nasıl sevmişse artık kıscağısı :))
'şiir, büyük zekaların rüyalarıdır'
Lamartine
Torbasinda ekmegi, matarasinda suyu kalmamislarin tek caresidir siir....
döne döne uçan kuşlardan belli
elimin ayağımın halinden anlıyorum
namussuz akşamüstleri gelior
gülüm, yaprağım
İlhan Berk
saçlarım önüme düşmese, alnımla ilgilenmeyeceğim
korkarım bir çocukluk yapacağım yüzümü dağa dönsem
on yıl öncesiyle, sararmış ceset fotoğraflarıyla
etimizdeki mermi çekirdekleriyle uğraşacak kadar
büyüdüm
başka kimlik, başka şehir kullanmasını öğrenecek
yaştayım
martılar mı ne zaman denize dadanır, bunu da öğrenirim
diyerek, kanayan avuçlarımla kapanıyorum çiçekçilere
(ayrıntıları unutmuş olabilirim)
karnıma bırakmak için bıçak getiriyorlar
kumrular sesleniyor açık gözlerime bakanlara
birisi yırtıp beyaz gömleğimi çenemi bağlıyor
(ayrıntıları unutmuş olabilirim)
yendik sesiyle koşuyorum doğduğum yerlere
boynumdaki yağmur lekelerinden tanıyorlar beni
beni böyle bilmelisiniz, çocuk yüzümle dönmeliyim dağdan
bırakın saçlarımı önüme düşsün, alnımla ilgilenmeliyim
(Yalan Şiirler - ayrıntıları unutmuş olabilirim)
Akif Kurtuluş / Alnımla İlgilenmeliyim
kadınlar
sanki gizli bir dost açık bir düşman gibiler
ruhumun sokaklarından iz bırakmadan geçmememeliler.
acı vermekte ustalar.mutlu etmekte acemi
kadınlar.
ellerini yıkamdan gözyaşımla hüznüme girmememeliler...
ibrahim musab
kadınlar
korkularım bakışlarının ardında saklıdır..
o bakışları çalıp gözlerinden.
dudaklarının tam ortasında uyunmalıdır..
ibrahim musab
kız kulesinde bir hayal asılı
dişlerken sokak itleri
marjinal düşleri
elimizde bir bardak çay
ince belli bir hüzün
yaprağında kan
ah bu karanfil çilesi
kopan her şey bendendir
beddua kıran dualar
şeytan tepeleyen zikirler
ibrahim musab
'ilimsiz şiir; harcı ve hesabı olmayan duvar gibidir'
Fuzuli