İnsanın doğuşu ile birlikte yüklendiği misyon gereği geçirdiği evreler sonucunda geldiği vizyondur. Yani sorumluluk gereği empati ve paylaşımın mevcudiyetidir.
ah nerede vah nerede nerde unuttum kalbimi acaba daha şimdi dün buradaydı.? ? ne iş? nereye gittiler bu seviyeliler? kıro cevap verir: mercedesimin altında ezildiler abüüü. ühüühü not yyy
korumak gerek... korumayınca yıkılır birşeyler bazen... bazen taşlar yerinden oynatılırsa giderayak... yoktur çünki bir daha taşları yerinden oynatacak güç...
Seviye düz bir çizgi ya da belli bir nokta değildir... ailemezin bizi yetiştirmesinden, okuldaki eğtimimize kadar, çevremizde olan iklim, sistem, ilişkiler gibi olaylara kadar her şey seviyemize etki eder... Seviye bir 'curve' yani grafikteki eğri gibi aşağı yukarı giden bir cizgidir... önemli olan dimdik dümdüz giden bir çizgi değil, belli toleranslar içersinde oynayarak yükselen çizgidir... Buna en güzel örnek peygamberimizin 'bir günün bir gününe benzememesi' sözüdür...
İnsandaki seviye, bence, bize nasıl davranılmasını istiyorsak karşımıdakine de öyle davranmakla olur... Seviyesizlikse, işte bu bahsettiğim dengeyi kuramamaktır. Yukarıda verdiğim grafik örneğindeki tolerans kalkmış yerine bir dibe çökerek - bir tavana vurarak zik zaglar çizen bir grafik çıkar... överseniz şımaran, dokunursanız isyan eden gibi... bu açıdan Ülkemizin genel bir grafiğini çizmek zorunda kalırsanız, yüksek kaynaklara sahip ama üretimde dibe vurmuş, batan bir şirketin çizelgesi çıkar ve en kötüsü bu çizelge her tabana yansımıştır. Trafikteki sıkışıklığın ve anlaşmazlıkların aynısını siyaset meydanlarında görürsünüz ya da aynı şekilde antoloji.com'da olduğu gibi bir düzensizlik alıp başını gitmiştir...
Bu kargaşadaki örnekler çoğaltılabilir, fakat sorunun kaynağına inmektense hala sorunlar tartışılıyor ve uzun dönemli çözümler getireleceğine kısa dönemli çüzümlerle geçiştiriliyor.
Bugün batan bir gemideki durumu yaşamaktayız, herkes panik içinde, bazıları dualar ediyor ama kurtulma umudu yok, kimi suları boşaltmak için çabalıyor ama su oluk gibi akıyor, kimi bir ada çıkar umudu ile denize atlıyor ama yılana (izmlere) sarılır... Benzetmelerde ki örnekler çoğaltılabilir...
Sorunun kaynağı nedir? Gemide iseniz bir yeri delik su alıyordur, ya da ne bileyim evde çatı deliktir ev su alıyor gibileriden kovalarla su çıkartmaya çalışıyoruz ama su oluk oluk akıyor...
Seviyesizlik sorunun kaynağı değil; sorundan oluşan problemlerdir yani sebep değil sonuçtur. Kargaşa ortamında seviye aramak mezarlıkta canlı aramak gibidir. Peki çözüm nedir, seviyeyi için eğtim gibi çözümler işe yarar mı?
Aklıma Pink Floyd'un şarkısından sözler geldi, ''bir atı ırmağa götürsünüz ama su içirtemezsiniz, bir kişiye eğitim verirsiniz ama ona düşünmeyi öğretemezsiniz'' Demek ki bir merkebin çamurlu yolda değil asfalt yolda yürümesi merkepliğini değiştiremiyeceği gibi teknolojik gelişmeler çağdaşlamayı sağlamaz... İnsanı insan yapan sağlam temeller üzerine kurulan bir bina gibi olmasıdır. O yüzden getirilen sistemin açıklıkları doldurulmalı ve yaşanan kültürde ki yanlışlıklar ayıklanmanlıdır. Eğer bunu yapacak güçlü bir topluluğumuz olmazsa bu eksikliklerle ve yanlışlıklarla eğitim gibi cözümler getirilmesi daha fazla sorun çıkarır. Sorunun temeline inmek, akan çatıdaki ya da gemide ki deliği kapatmak esas çüzümdür. Buna ulaşılmak için deliğe uygun yamayı ya da tıpayı bulmak nasıl çözümse bir milletin kültürüne ve anlayışına uygun cözümler şarttır.. Bundan dolayı dilimiz, dinimiz, tarihimiz, kültürümüz, doğal rezervlerimiz gibi kaynakların yani elimizdekilerin ne olduğunu ve değerini bilmemiz gerekir... Zaten tarihimiz ve doğal kaynaklarımız zengin, demek ki kullanmasını bilmiyoruz. Olan güzellekleri koruma, geliştirme ve canlı tutmadan bahsediyorum. Malesef elemizdiklerin değeri bilinmiyor, her geçen gün daha çok diplere gömüyoruz; koruyacağımıza yıkmaya çalışıyoruz; bize uygun olanı değil bize uygun olmayan dıştan yapay politikalar uyguluyoruz. Aydının görevi yapıcılıktan sadece yıkıcılığa konsantire olmuş durumda...
Böyle bir ortamda seviye tabi ki düşük olur, birisi yobaz diye geriye ket vuruyor, kimi fani diye ileri... tahterevalliye binmiş çoçuklar gibi yok sol yukarı yok sağ aşağı birbirmizi yemekle geçiyor hayat.
Cemil Meriç'in dedigi gibi ''Felaketimizin kaynagi kültür yokluğu.'' İşte o yokluk kültürümüzde açılmış bir delik... israf oluyor birikimler, ve başka kültürleri kova gibi altına koyarak, bize yaracağına her geçen gün onları dolduruyoruz... Kültürümüzü öğrenmeden tanımlaya, tanımlayamadan sahiplenemek yani zincirleme kaza oluyor gibi her düşünce birbiriyle çarpışıyor.
Sözü çok uzattım, çözüm elimizdekileri bilmek ve değer verip iyiye kullanmaktır. Böylece seviye de gelir... düzen de...
bence gamzeye bakın anlarsınız ??
İnsanın doğuşu ile birlikte yüklendiği misyon gereği geçirdiği evreler sonucunda geldiği vizyondur. Yani sorumluluk gereği empati ve paylaşımın mevcudiyetidir.
İnsan söz konusuysa, olası güzergahında ilk durağı kesinlikle ve tartışmasız 'saygı' dır.
An içinde nedirde sarf olunan küfür miktarının artmasıyla kaybedilen şey :))
kalite ölçer...Pp
özlediğim nedir' de zaman zaman (bu akşam da olduğu gibi) düşüyor her nedense....
bu nedenle tüm dost rumuzlara 'hoşçakalın' diyorum.....iyi akşamlar... ;))
deniz seviyesinden belli yükseklikte myte dediğimiz alerji böcükleri yaşayamıyormuş...
terk-i diyar eylemek lâzım ama hangi yol hangi yordam? ? ?
:)
herkesin seviyesine de inilemiyor ki................ :)))
herşeyde bulunmalı.......
ah nerede vah nerede
nerde unuttum kalbimi acaba
daha şimdi dün buradaydı.? ? ne iş? nereye gittiler bu seviyeliler? kıro cevap verir: mercedesimin altında ezildiler abüüü. ühüühü not yyy
korumak gerek...
korumayınca yıkılır birşeyler bazen...
bazen taşlar yerinden oynatılırsa giderayak...
yoktur çünki bir daha taşları yerinden oynatacak güç...
“İnsanlarla anlayabilecekleri seviyede konuşunuz.”
Hz. Muhammed (s.a.v.)
Seviye düz bir çizgi ya da belli bir nokta değildir... ailemezin bizi yetiştirmesinden, okuldaki eğtimimize kadar, çevremizde olan iklim, sistem, ilişkiler gibi olaylara kadar her şey seviyemize etki eder... Seviye bir 'curve' yani grafikteki eğri gibi aşağı yukarı giden bir cizgidir... önemli olan dimdik dümdüz giden bir çizgi değil, belli toleranslar içersinde oynayarak yükselen çizgidir... Buna en güzel örnek peygamberimizin 'bir günün bir gününe benzememesi' sözüdür...
İnsandaki seviye, bence, bize nasıl davranılmasını istiyorsak karşımıdakine de öyle davranmakla olur... Seviyesizlikse, işte bu bahsettiğim dengeyi kuramamaktır. Yukarıda verdiğim grafik örneğindeki tolerans kalkmış yerine bir dibe çökerek - bir tavana vurarak zik zaglar çizen bir grafik çıkar... överseniz şımaran, dokunursanız isyan eden gibi... bu açıdan Ülkemizin genel bir grafiğini çizmek zorunda kalırsanız, yüksek kaynaklara sahip ama üretimde dibe vurmuş, batan bir şirketin çizelgesi çıkar ve en kötüsü bu çizelge her tabana yansımıştır. Trafikteki sıkışıklığın ve anlaşmazlıkların aynısını siyaset meydanlarında görürsünüz ya da aynı şekilde antoloji.com'da olduğu gibi bir düzensizlik alıp başını gitmiştir...
Bu kargaşadaki örnekler çoğaltılabilir, fakat sorunun kaynağına inmektense hala sorunlar tartışılıyor ve uzun dönemli çözümler getireleceğine kısa dönemli çüzümlerle geçiştiriliyor.
Bugün batan bir gemideki durumu yaşamaktayız, herkes panik içinde, bazıları dualar ediyor ama kurtulma umudu yok, kimi suları boşaltmak için çabalıyor ama su oluk gibi akıyor, kimi bir ada çıkar umudu ile denize atlıyor ama yılana (izmlere) sarılır... Benzetmelerde ki örnekler çoğaltılabilir...
Sorunun kaynağı nedir? Gemide iseniz bir yeri delik su alıyordur, ya da ne bileyim evde çatı deliktir ev su alıyor gibileriden kovalarla su çıkartmaya çalışıyoruz ama su oluk oluk akıyor...
Seviyesizlik sorunun kaynağı değil; sorundan oluşan problemlerdir yani sebep değil sonuçtur. Kargaşa ortamında seviye aramak mezarlıkta canlı aramak gibidir. Peki çözüm nedir, seviyeyi için eğtim gibi çözümler işe yarar mı?
Aklıma Pink Floyd'un şarkısından sözler geldi, ''bir atı ırmağa götürsünüz ama su içirtemezsiniz, bir kişiye eğitim verirsiniz ama ona düşünmeyi öğretemezsiniz'' Demek ki bir merkebin çamurlu yolda değil asfalt yolda yürümesi merkepliğini değiştiremiyeceği gibi teknolojik gelişmeler çağdaşlamayı sağlamaz... İnsanı insan yapan sağlam temeller üzerine kurulan bir bina gibi olmasıdır. O yüzden getirilen sistemin açıklıkları doldurulmalı ve yaşanan kültürde ki yanlışlıklar ayıklanmanlıdır. Eğer bunu yapacak güçlü bir topluluğumuz olmazsa bu eksikliklerle ve yanlışlıklarla eğitim gibi cözümler getirilmesi daha fazla sorun çıkarır. Sorunun temeline inmek, akan çatıdaki ya da gemide ki deliği kapatmak esas çüzümdür. Buna ulaşılmak için deliğe uygun yamayı ya da tıpayı bulmak nasıl çözümse bir milletin kültürüne ve anlayışına uygun cözümler şarttır.. Bundan dolayı dilimiz, dinimiz, tarihimiz, kültürümüz, doğal rezervlerimiz gibi kaynakların yani elimizdekilerin ne olduğunu ve değerini bilmemiz gerekir... Zaten tarihimiz ve doğal kaynaklarımız zengin, demek ki kullanmasını bilmiyoruz. Olan güzellekleri koruma, geliştirme ve canlı tutmadan bahsediyorum. Malesef elemizdiklerin değeri bilinmiyor, her geçen gün daha çok diplere gömüyoruz; koruyacağımıza yıkmaya çalışıyoruz; bize uygun olanı değil bize uygun olmayan dıştan yapay politikalar uyguluyoruz. Aydının görevi yapıcılıktan sadece yıkıcılığa konsantire olmuş durumda...
Böyle bir ortamda seviye tabi ki düşük olur, birisi yobaz diye geriye ket vuruyor, kimi fani diye ileri... tahterevalliye binmiş çoçuklar gibi yok sol yukarı yok sağ aşağı birbirmizi yemekle geçiyor hayat.
Cemil Meriç'in dedigi gibi ''Felaketimizin kaynagi kültür yokluğu.'' İşte o yokluk kültürümüzde açılmış bir delik... israf oluyor birikimler, ve başka kültürleri kova gibi altına koyarak, bize yaracağına her geçen gün onları dolduruyoruz... Kültürümüzü öğrenmeden tanımlaya, tanımlayamadan sahiplenemek yani zincirleme kaza oluyor gibi her düşünce birbiriyle çarpışıyor.
Sözü çok uzattım, çözüm elimizdekileri bilmek ve değer verip iyiye kullanmaktır. Böylece seviye de gelir... düzen de...