Kurul odasına girdiği an hala gözlerimin önüne gelir… sene 1997…aylardan nisandı…bahardı…ama o psikiatri koğuşunda yaşayanlar için bahar o kadar uzaktı ki…gelmeyecek gibi…..
Bütün stajer doktorlar seminer salonundaki gibi oturuyorduk..karşımızda profesörün masası ve yanındaki sandalyeye doğru aksak adımlarla yürüyen genç bir kadın… Gözünde simsiyah gözlükler vardı…..çıkaramıyordu…major depresyondu tanısı…intihar girişiminde bulunmuş..başarısız olmuştu…Birkaç kutu ilacı ölürüm umuduyla en sevdiği bir bardak kolayla başına dikmiş….ama başaramamıştı….bu nedenle nekahat için psikiatriye sevk edilmişti..yeniden intihar girişiminde bulunmasından korkuluyordu… adı…Sevda….
İsmi gibi…sevda gibi bir kadındı….sarı saçları omuzlarına dökülüyordu…zekasını insanlardan saklamak ister gibi….siyah gözlüklerin arkasına gizlediği yosun yeşili gözleri…binbir yaşanmışlığın önüne perde çekmek ister gibi uzanıyordu güzel gözlerini kapatmak pahasına…. Bebekliğinde çocuk felci geçirmişti..iki damla aşının hayat kurtaracağını bilinmediği zamanlarda doğmuştu…bir ayağı aksıyordu…özürlüydü…
Psikiatri stajına yeni başlamış 5. sınıf bir stajer doktordum….hiçbirşeyin farkındalığını yaşayamayacak kadar toy ve saf….Sevda hanım senin hastan demişlerdi…. anamnezini(semptomlarının hikayesini) sen alacaksın…sınavda sana sorulacak sorulardan biri bu….
Yanına yaklaştığımda başucunda dizi dizi birkaç kitap ve bir büyük şişe kola duruyordu…bütün tezatlığın uyumu içinde uzanmıştı o geniş koğuştaki minik yatağına… Kendimi tanıtıp onun hakkında bir şeyler öğrenmek istediğimi…yazılarımın ayrıntılı olarak dosyasına ekleneceğini söylediğimde beni ilgiyle dinlemişti…gözlüklerini çıkarmadan… Sonra tevekkel ve mağrur bir yüz ifadesiyle mutsuzluğunu adımlarına katık ederek benimle beraber psikiatri servisinin parmaklıklarla kaplı(suisid girişimini önlemek için) balkonuna kadar gelmişti…
Doğumda başlamıştı acıları…üç kızkardeşin en büyüğüydü… Nikahsız(imam nikahlı) bir evliliğin meyvesiydi… Bebeklik yılları bolluk içinde geçmişti….taa ki çocuk felci geçirdiği o melun seneye kadar…sonra diğer kızkardeşi doğmuştu….bu esnada baba içkiye ve kumara başlamış..kızının önünde diz çöken ve onu prensesler gibi yaşatan baba bir anda bir hapishane kaçkınına dönüşmüştü…. Ağlıyordu…üçüncü kızkardeşi doğduğunda babasının yaşadığı üzüntüyü hatırladığında… Minik yuvasız bir serçe gibi tık tık atıyordu kalbi o anları yeniden yaşarken… Sonra babası eve geldiği zamanlarda annesini dövmeye başlamıştı…
Hıçkırıklarının arasında duymaya çalışıyordum sözcükleri..
^^Sonra eve gelişi kabus gibi olmaya başladı Selin hanım… Sarhos geliyor..önce annemi dövüyordu..ben en büyük oldugum için karşı çıkınca kemerini çıkarıp beni banyoya götürüyor…asıl işkence işte o zaman başlıyordu… Islak daha fazla acıttığı için duşu açıyor ve beni kemerle dövmeye başlıyordu..beni kurtarmaya çalışan annem bu arada hastanelik oluyordu..^^… ……bazen hıçkırıklarımız biribirine karışıyordu….
Sonra hayatı babasının annesini terk edip başka bir kadına kaçmasıyla tamamen dağılmış…dağılmış bir aileyi babasız olarak bir arada tutmaya çalışan annesinin çabalarıyla liseyi bitirebilmişti… Liseyi bitirdikten sonra özel bir kurs alarak ailesinin gelirine katkı koymaya başlamış…Abanttaki 5 yıldızlı otellerin birinde resepsiyon sorumlusu olarak çalışmaya başlamıştı…bu vesileyle neredeyse bütün devlet büyükleri ve ünlülerin bir çoğuyla birebir muhabbet etmiş ve kısa zamanda mesleğinde yükselmişti….her ay küçük bir meblağı kendine ayırıp gerisini kızkardeşlerine gönderiyordu…bu arada ikinci kızkardeşi Derya da çocuk felci olmuş…hatta daha feci bir şekilde atlattığı için bastonsuz yürüyemez olmuştu…en küçük kızkardeşi Verda ise fidan gibi bir genç kız olmaya başlamıştı…
Her şey yolunda giderken Sevda’nın kitap dolu günlerinin içine genç bir adam adımını atmış…sevmiş sevilmişti…iki genç kendi aralarında sözlenmişler…ama birdenbire bazı beklenmeyen olaylar cereyan etmeye başlamıştı…Sevda’nın ailesine zor yeten gelirine bir ortak daha çıkmış…Sevda aşık olduğu genç adamı hastalıklı bir sevdayla yememiş yedirmiş…giymemiş giydirmiş…sonra da terk edilmiş ve beş parasız bir şekilde dımdızlak ortada kalmıştı….terk edilmenin ve kullanılmış olduğunu fark etmenin acısı küçük yüreğine dar gelmiş ve kendini başucunda birkaç şise ilacı umarsızca içerken bulmuştu….ve işte…burada….bir psikiatri servisinin balkonunda…benim karşımdaydı….
Bu arada işini en iyi şekilde yapmanın sorumluluğunu taşıyan biri olarak mesai saati dışındaki tüm vakitlerimi de Sevda’ya ayırır bulmuştum kendimi…. Annesiyle ve kızkardeşleriyle tanışmış..onlarla da uzun sohbetler yapmıştım…
İş çıkışları kendimi Sevda hanımın başında bulmaya başlamıştım sonra…. ^^Empati^^ yapmayı becerememiş olan ben…(Sevda çok sevmeme rağmen benim psikiatri uzmanlığını seçmeme nedenimdir itiraf ediyorum) ….sempati yapar olmuş ve onunla aramda hasta-hekim ilişkisinden öte bir dostluk mevhumu gelişmeye başlamıştı biz farkına bile varmadan…..boş zamanlarımızda başucunda hala okumaya devam ettiği ve ölüme rağmen vaz geçemediği kitaplardan bahsediyor….son sinema filmlerinden dem vuruyor ve kendimizi kültürel bir sohbetin koynuna bırakı bırakıveriyorduk….
Sevda artık gözlüklerini çıkarmış…iri yemyeşil gözleriyle tam da gözlerimin içine bakar olmuştu….Mesai bitimlerinde kolkola girip balkonumuza yürür ve günün değerlendirmesini yapar buluyorduk kendimizi….
Derken…gün gelip çatmış..ayrılık vakti gelmişti… Stajıma hastane dışında devam etmem gerekiyor ve bu nedenle Sevda’yı başka bir doktor arkadaşa devretmem gerekiyordu… Sınav zamanı gelip çatmış….psikiatri profesörümüzün odası önünde döktüğümüz terler sonrasında sınava girmeyi başarmış….Sevda’ya duyduğum sevgi bana psikiatriyi sevdirmiş…çok çalışmış..ve stajın en yüksek notunu almıştım….
Sevdayla vedalaşmadık biz…. Vedalaşmak bazen o kadar zordur ki..mümkün olmaz zaten…. Sevdayı sadece kendi ellerimle diğer arkadaşa teslim ettim ve telefonlarımızı adreslerimizi alıp yeniden görüşmek üzere ayrıldık sadece…her fırsatta onu ziyarete gelecektim ki zaten…ayrılık diye bir şey bizim lugatımızda yoktu…..
15 günü geçmişti Sevda’yı görmeyeli…ama biliyordum…taburcu olmamıştı daha… Asansörü çıkarken onu yeniden görebilmenin mutluluğuyla içim umut dolu çıkıyordum psikiatri servisine…
Yerinde yoktu… Odası değişmişti…. Karşı koridorda ne işi olurdu Sevda’nın….orası EKT tarafı değil miydi….? ? Dehşetle büyüdü gözbebeklerim…. Sevda ben ayrıldığım günden sonra gittikçe kötüleşmiş ve sonunda yeniden intihar girişiminde bulunmuştu….bunu gören doktorlar yeniden kurulu toplamış ve EKT kararı çıkmıştı Sevda için….
Elektrokonvulzif terapi sadece major depresyonda iyileşme umudu olmayanlara yapılırdı… Vücudun muhtelif yerlerine elektrodlar yerleştirilir…daha çabuk ve etkin iyileşme sağlamak için vücuda ama özellikle beyine küçük bir elektrik tedavisi verilirdi…dışardan görenler için(ben dahil) hastaya işkence yapılırmış gibi bir görüntü çizer…oysaki güncel ve çok başarılı tedavi yöntemlerinden birini oluştururdu….tek yan etkisi olan amnezi nedeniyle hasta geçmişine dair bazı ayrıntıları unuturdu….
Odaya girdiğimde EKTden yeni çıkmıştı Sevda…. Gözlerim dolu dolu… Kendine yeni gelmeye başlamıştı… Beni görür görmez…annesine kavuşmuş minik bir bebek gibi sarıldı ellerime…. *Selin….kurtar beni… beni sadece sen kurtarabilirsin…. Bak hastanenin hemen karşısında ziraat fakültesi var… Bana ordan tarım ilacı bulabilirsin…bu sefer başarabilirim… Bana yardım et…..bana yardım et….*…sayıklıyordu….
Bense…tamam diyordum..gözlerimden yaşların yuvarlanmasına engel olamadan… ^^tamam güzelim.. her şey yoluna girecek.. seni bir daha hiç bırakmayacağım… iyileşeceksin...iyileşmelisin… başarabilirsin….^^
Hemen her gün ziyaret etmeye başladım Sevda’yı…o günden sonra… Ailesini arayıp ona daha fazla destek olmaları gerektiğini söyledim….aile desteği olmadan başaramazdı… Bir ayı bulmadan eski günlerimize dönmüştük… Ona telkinlerde bulunuyordum… ^^Bak güzelim…sen iyileşip çıkınca biz artık balkonda değil..bir cafede yapacağız muhabbetlerimizi…seni mutlaka ziyarete gelecegim evine…hatta yatıya bile kalacağım..bak ne güzel olacak..göreceksin..artık beraber gidecegiz sinemaya…bütün kötü şeyler geride kaldı…artık yeni bir hayat başlıyor…güzel bir hayat…..^^
Sevda… SEVDALİNKA…..
Bir aya kalmadan taburcu oldu… EKT nedeniyle hayatında babası dahil bütün kötü ayrıntıları unuttu… Adanada devlet bankalarından birinde göreve başladı…. Selinle Sevda dedikleri gibi görüşmeye devam ettiler…cafe muhabbetleri..beraber sinema sefaları…öylece devam etti.. Selin çoğu zaman Sevdalarda yatıya kaldı…sabaha kadar bıdı bıdı muhabbet ettikleri oldu…sohbetlerin sonu gelmedi… Sevda Seline 5 yıldızlı otel günlerinden kalan turpu desen desen kesmeyi ve tırtıklı limon yapmayı öğretti…. Bir dönem aileyle ufak tefek sorunlardan dolayı Sevda kayseride aynı bankaya tayin yaptırdı…Selin Sevdayı ziyaret etmek için kayseriye gidip mantı bile yedi…(bir kaşıga kırk taneyi sığdırmaya çalıştı,olmadı) hatta ailesine götürmek üzere ilk kayseri pastırmasını da ordan aldı..öğrenci bütçesine göre çok pahalıydı…. :) Sonra Sevda icq’dan mavi gözlü bir genç adamla tanıştı….antalyada görüştüler..kısa zaman sonra o güzel kalpli genç adam Sevda’yı ailesinden istedi…evlendiler…Sevda düğünlerine icabet etti….hatta ısrarlara dayanamıyarak göbek bile attı… hemen akabinde Sevda antalyaya tayin oldu…eşiyle beraber mutlu yaşamaya başladılar….aşkları sonsuza doğru giderken bir meyve verdi…. Masmavi deniz gözlü dünya güzeli bir oğulları oldu….Kemal… Sevda iş bağlantılarını kullanarak oğlunun eğitimi için ankaraya tayin yaptırdı….
Şimdi… Sevda birkaç yıldır ankarada…bu arada aktif yaşamayı çok seven ve altın gibi bir kalbe sahip olan Sevda çocuk esirgeme kurumunda koruyucu anne oldu…sonra ordaki çocukların aşkına onları kendi bankasının kreşine ücretsiz olarak yazdırmak ve eğitim almalarını sağlamak için müdüre kadar çıkıp birçok kişiyi karşısına alarak bunu başardı… Sevda artık her sabah oğluşunu mavişini de alıp çocuk esirgeme kurumuna ugruyor…ordaki 20 kadar çocuğu servisle alıp bankanın kreşine götürüyor… Kemal dahil bütün çocuklar orada Sevda sayesinde İngilizce…Drama ve Bale dersi bile alabiliyorlar….hatta bilgisayar dersi bile…. Çocuklar onu Sevda Öğretmenim diye çağırıyorlar…
Sevda ve Selin mi? ? ....hala haftada biriki kez görüşüyorlar… Selin nöbetleri dışındaki zamanlarını oğluşunu ve en sevdiği arkadaşlarından biri olan Sevda’yı görmekle geçiriyor…. Sevda mı… Kötü günler geride kaldı…ve 8 yıldan beri hiçbir olumsuz şey yaşanmadı…. Yıllardır…o mutlu bir genç kadın….
The End…
Eternalflame/30 Eylül 2005 Sevdalinkama ^^Sevda’ya^^ ithaftır….
saçların alev gibi gözlerin rüya gibi güzelsin hayallerde özlemin cennet gibi ne kadar ağlasamda ne kadar dur desemde hayalin dünkü gibi yaşıyor gözlerimde
SEVDA SEVDA unut onu dinsin gönlünde fırtına SEVDA SEVDA değmez ona ağlamaya.......
Yasak bana gözlerini anlamak ellerin bana yasak Ben yinede Her gecenin sabahında özlerdim seni Gözlerindeki parıltı güneşimdi.. Hiç uçmasanda hep yanımda kalsan diye dua ederdim Geceler boyunca tanrıya Gecelerde büyüdü sevdam içimdeki özlemle.., Özlemler hep böyledir işte çoğalır seninle gittiğin her yerde Sen yinede korkusuzca çırp kanatlarını ben düştüğün yerdeyim Benim kanadı kırık özlemim…..
kaybolmuş hayatlarımız geri dönmeyecek yıllarımız var seninle iki ayrı şehrin iki ayrı mezarlığında toprak olmaya mahkum iki ayrı sevda keşke dünyalarımız ayrı olmasaydı seninle iki komşu köyün iki sevdalısı dillere destan bir aşkın iki kahramanı gözden düşen iki damla yaş dilden düşen iki hece ecel geldiğinde SON NEFES olabilseydim seninle...
aşk kelimesi ile aralarındaki münasebetin tam olarak bilinmediği, çeşitli renklerde yaşanıldığını düşündüğümüz ancak sadece 'kara'sından bahsedilen, diğer renklerinin çok da makbul olmadığı bi şiy.
sevda sevginin yürekte hissedildiği fakat yaşam sürecinde bu sıcaklığı sadece yaşanmışlıktan ziyade hayallerde temiz duygularla kaldığı kısmıdır bir anlamda saflık temizlik diye biliriz.
değmeyin feryadıma,figanıma değmeyin... eğer sevda bu demekse, ben vazgeçtim beni sevmeyin... garipliğim kader değil, geçici gülmeyin... bu kışta efkarlıyım...bahara allah kerim...
ateşin içimde, yakar bedenimi,sönmez ne bi kaç damla göz yaşı nede bir sevgi seliyle...köz olmuş dağlar bedenimi sevdanın izi kalır...içimde saklı damgalanmış yüreğim,sevdamın yanığı, dağlanmış yüreğimi iz bırakmış...
senin alev gözlerin eritse şu ruhumu, buz olur keserim yanarken içim... sevdan bir ateş oldu bende, gönlüm bir deli coştu sende... sesin bir uçurum çağırırsa beni, kuş olur uçarım yanarken içim.... saçların rüzgarından savururken gönlümü... sürgün olur göçerim bu diyarlardan... kime dokunur ellerim,kimi görür gözlerim.... ölüm çıkar karşıma yine sen derim... sevdan bir ateş oldu bende, gönlüm bir deli coştu sende...
Ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum geceler hic bitmiyor ben hic uyumuyorum gecemin efkari iniyor perde perde sevdanin hayali vuruyor arada bir icime...
'Hint Okyanusunu seyrettim bu sabah. Okyanuslar üzerine bir çift sözüm var sana: Kıyısından seyredilen okyanus farksızdır Marmara açıklarından Yani demek istediğim:
Okyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyokova, Seyredilmeye gelmez; Okyanus yaşanır.' N.H.R.
Usta'nın da dediği gibi sevda öyle birşeydir ki anlatılmaya gelmez, yaşanılır ...
SEVDALİNKA…..
Kurul odasına girdiği an hala gözlerimin önüne gelir… sene 1997…aylardan nisandı…bahardı…ama o psikiatri koğuşunda yaşayanlar için bahar o kadar uzaktı ki…gelmeyecek gibi…..
Bütün stajer doktorlar seminer salonundaki gibi oturuyorduk..karşımızda profesörün masası ve yanındaki sandalyeye doğru aksak adımlarla yürüyen genç bir kadın…
Gözünde simsiyah gözlükler vardı…..çıkaramıyordu…major depresyondu tanısı…intihar girişiminde bulunmuş..başarısız olmuştu…Birkaç kutu ilacı ölürüm umuduyla en sevdiği bir bardak kolayla başına dikmiş….ama başaramamıştı….bu nedenle nekahat için psikiatriye sevk edilmişti..yeniden intihar girişiminde bulunmasından korkuluyordu…
adı…Sevda….
İsmi gibi…sevda gibi bir kadındı….sarı saçları omuzlarına dökülüyordu…zekasını insanlardan saklamak ister gibi….siyah gözlüklerin arkasına gizlediği yosun yeşili gözleri…binbir yaşanmışlığın önüne perde çekmek ister gibi uzanıyordu güzel gözlerini kapatmak pahasına….
Bebekliğinde çocuk felci geçirmişti..iki damla aşının hayat kurtaracağını bilinmediği zamanlarda doğmuştu…bir ayağı aksıyordu…özürlüydü…
Psikiatri stajına yeni başlamış 5. sınıf bir stajer doktordum….hiçbirşeyin farkındalığını yaşayamayacak kadar toy ve saf….Sevda hanım senin hastan demişlerdi…. anamnezini(semptomlarının hikayesini) sen alacaksın…sınavda sana sorulacak sorulardan biri bu….
Yanına yaklaştığımda başucunda dizi dizi birkaç kitap ve bir büyük şişe kola duruyordu…bütün tezatlığın uyumu içinde uzanmıştı o geniş koğuştaki minik yatağına…
Kendimi tanıtıp onun hakkında bir şeyler öğrenmek istediğimi…yazılarımın ayrıntılı olarak dosyasına ekleneceğini söylediğimde beni ilgiyle dinlemişti…gözlüklerini çıkarmadan…
Sonra tevekkel ve mağrur bir yüz ifadesiyle mutsuzluğunu adımlarına katık ederek benimle beraber psikiatri servisinin parmaklıklarla kaplı(suisid girişimini önlemek için) balkonuna kadar gelmişti…
Doğumda başlamıştı acıları…üç kızkardeşin en büyüğüydü…
Nikahsız(imam nikahlı) bir evliliğin meyvesiydi…
Bebeklik yılları bolluk içinde geçmişti….taa ki çocuk felci geçirdiği o melun seneye kadar…sonra diğer kızkardeşi doğmuştu….bu esnada baba içkiye ve kumara başlamış..kızının önünde diz çöken ve onu prensesler gibi yaşatan baba bir anda bir hapishane kaçkınına dönüşmüştü….
Ağlıyordu…üçüncü kızkardeşi doğduğunda babasının yaşadığı üzüntüyü hatırladığında…
Minik yuvasız bir serçe gibi tık tık atıyordu kalbi o anları yeniden yaşarken…
Sonra babası eve geldiği zamanlarda annesini dövmeye başlamıştı…
Hıçkırıklarının arasında duymaya çalışıyordum sözcükleri..
^^Sonra eve gelişi kabus gibi olmaya başladı Selin hanım…
Sarhos geliyor..önce annemi dövüyordu..ben en büyük oldugum için karşı çıkınca kemerini çıkarıp beni banyoya götürüyor…asıl işkence işte o zaman başlıyordu…
Islak daha fazla acıttığı için duşu açıyor ve beni kemerle dövmeye başlıyordu..beni kurtarmaya çalışan annem bu arada hastanelik oluyordu..^^…
……bazen hıçkırıklarımız biribirine karışıyordu….
Sonra hayatı babasının annesini terk edip başka bir kadına kaçmasıyla tamamen dağılmış…dağılmış bir aileyi babasız olarak bir arada tutmaya çalışan annesinin çabalarıyla liseyi bitirebilmişti…
Liseyi bitirdikten sonra özel bir kurs alarak ailesinin gelirine katkı koymaya başlamış…Abanttaki 5 yıldızlı otellerin birinde resepsiyon sorumlusu olarak çalışmaya başlamıştı…bu vesileyle neredeyse bütün devlet büyükleri ve ünlülerin bir çoğuyla birebir muhabbet etmiş ve kısa zamanda mesleğinde yükselmişti….her ay küçük bir meblağı kendine ayırıp gerisini kızkardeşlerine gönderiyordu…bu arada ikinci kızkardeşi Derya da çocuk felci olmuş…hatta daha feci bir şekilde atlattığı için bastonsuz yürüyemez olmuştu…en küçük kızkardeşi Verda ise fidan gibi bir genç kız olmaya başlamıştı…
Her şey yolunda giderken Sevda’nın kitap dolu günlerinin içine genç bir adam adımını atmış…sevmiş sevilmişti…iki genç kendi aralarında sözlenmişler…ama birdenbire bazı beklenmeyen olaylar cereyan etmeye başlamıştı…Sevda’nın ailesine zor yeten gelirine bir ortak daha çıkmış…Sevda aşık olduğu genç adamı hastalıklı bir sevdayla yememiş yedirmiş…giymemiş giydirmiş…sonra da terk edilmiş ve beş parasız bir şekilde dımdızlak ortada kalmıştı….terk edilmenin ve kullanılmış olduğunu fark etmenin acısı küçük yüreğine dar gelmiş ve kendini başucunda birkaç şise ilacı umarsızca içerken bulmuştu….ve işte…burada….bir psikiatri servisinin balkonunda…benim karşımdaydı….
Bu arada işini en iyi şekilde yapmanın sorumluluğunu taşıyan biri olarak mesai saati dışındaki tüm vakitlerimi de Sevda’ya ayırır bulmuştum kendimi….
Annesiyle ve kızkardeşleriyle tanışmış..onlarla da uzun sohbetler yapmıştım…
İş çıkışları kendimi Sevda hanımın başında bulmaya başlamıştım sonra….
^^Empati^^ yapmayı becerememiş olan ben…(Sevda çok sevmeme rağmen benim psikiatri uzmanlığını seçmeme nedenimdir itiraf ediyorum) ….sempati yapar olmuş ve onunla aramda hasta-hekim ilişkisinden öte bir dostluk mevhumu gelişmeye başlamıştı biz farkına bile varmadan…..boş zamanlarımızda başucunda hala okumaya devam ettiği ve ölüme rağmen vaz geçemediği kitaplardan bahsediyor….son sinema filmlerinden dem vuruyor ve kendimizi kültürel bir sohbetin koynuna bırakı bırakıveriyorduk….
Sevda artık gözlüklerini çıkarmış…iri yemyeşil gözleriyle tam da gözlerimin içine bakar olmuştu….Mesai bitimlerinde kolkola girip balkonumuza yürür ve günün değerlendirmesini yapar buluyorduk kendimizi….
Derken…gün gelip çatmış..ayrılık vakti gelmişti…
Stajıma hastane dışında devam etmem gerekiyor ve bu nedenle Sevda’yı başka bir doktor arkadaşa devretmem gerekiyordu…
Sınav zamanı gelip çatmış….psikiatri profesörümüzün odası önünde döktüğümüz terler sonrasında sınava girmeyi başarmış….Sevda’ya duyduğum sevgi bana psikiatriyi sevdirmiş…çok çalışmış..ve stajın en yüksek notunu almıştım….
Sevdayla vedalaşmadık biz….
Vedalaşmak bazen o kadar zordur ki..mümkün olmaz zaten….
Sevdayı sadece kendi ellerimle diğer arkadaşa teslim ettim ve telefonlarımızı adreslerimizi alıp yeniden görüşmek üzere ayrıldık sadece…her fırsatta onu ziyarete gelecektim ki zaten…ayrılık diye bir şey bizim lugatımızda yoktu…..
15 günü geçmişti Sevda’yı görmeyeli…ama biliyordum…taburcu olmamıştı daha…
Asansörü çıkarken onu yeniden görebilmenin mutluluğuyla içim umut dolu çıkıyordum psikiatri servisine…
Yerinde yoktu…
Odası değişmişti….
Karşı koridorda ne işi olurdu Sevda’nın….orası EKT tarafı değil miydi….? ?
Dehşetle büyüdü gözbebeklerim….
Sevda ben ayrıldığım günden sonra gittikçe kötüleşmiş ve sonunda yeniden intihar girişiminde bulunmuştu….bunu gören doktorlar yeniden kurulu toplamış ve EKT kararı çıkmıştı Sevda için….
Elektrokonvulzif terapi sadece major depresyonda iyileşme umudu olmayanlara yapılırdı…
Vücudun muhtelif yerlerine elektrodlar yerleştirilir…daha çabuk ve etkin iyileşme sağlamak için vücuda ama özellikle beyine küçük bir elektrik tedavisi verilirdi…dışardan görenler için(ben dahil) hastaya işkence yapılırmış gibi bir görüntü çizer…oysaki güncel ve çok başarılı tedavi yöntemlerinden birini oluştururdu….tek yan etkisi olan amnezi nedeniyle hasta geçmişine dair bazı ayrıntıları unuturdu….
Odaya girdiğimde EKTden yeni çıkmıştı Sevda….
Gözlerim dolu dolu…
Kendine yeni gelmeye başlamıştı…
Beni görür görmez…annesine kavuşmuş minik bir bebek gibi sarıldı ellerime….
*Selin….kurtar beni…
beni sadece sen kurtarabilirsin….
Bak hastanenin hemen karşısında ziraat fakültesi var…
Bana ordan tarım ilacı bulabilirsin…bu sefer başarabilirim…
Bana yardım et…..bana yardım et….*…sayıklıyordu….
Bense…tamam diyordum..gözlerimden yaşların yuvarlanmasına engel olamadan…
^^tamam güzelim..
her şey yoluna girecek..
seni bir daha hiç bırakmayacağım…
iyileşeceksin...iyileşmelisin…
başarabilirsin….^^
*Selin…tarım ilacı…karşıdaki ziraat fakültesi..gözlerim açılmıyor Selin…
…...uyuya kalmıştı….
Hemen her gün ziyaret etmeye başladım Sevda’yı…o günden sonra…
Ailesini arayıp ona daha fazla destek olmaları gerektiğini söyledim….aile desteği olmadan başaramazdı…
Bir ayı bulmadan eski günlerimize dönmüştük…
Ona telkinlerde bulunuyordum…
^^Bak güzelim…sen iyileşip çıkınca biz artık balkonda değil..bir cafede yapacağız muhabbetlerimizi…seni mutlaka ziyarete gelecegim evine…hatta yatıya bile kalacağım..bak ne güzel olacak..göreceksin..artık beraber gidecegiz sinemaya…bütün kötü şeyler geride kaldı…artık yeni bir hayat başlıyor…güzel bir hayat…..^^
Sevda…
SEVDALİNKA…..
Bir aya kalmadan taburcu oldu…
EKT nedeniyle hayatında babası dahil bütün kötü ayrıntıları unuttu…
Adanada devlet bankalarından birinde göreve başladı….
Selinle Sevda dedikleri gibi görüşmeye devam ettiler…cafe muhabbetleri..beraber sinema sefaları…öylece devam etti..
Selin çoğu zaman Sevdalarda yatıya kaldı…sabaha kadar bıdı bıdı muhabbet ettikleri oldu…sohbetlerin sonu gelmedi…
Sevda Seline 5 yıldızlı otel günlerinden kalan turpu desen desen kesmeyi ve tırtıklı limon yapmayı öğretti….
Bir dönem aileyle ufak tefek sorunlardan dolayı Sevda kayseride aynı bankaya tayin yaptırdı…Selin Sevdayı ziyaret etmek için kayseriye gidip mantı bile yedi…(bir kaşıga kırk taneyi sığdırmaya çalıştı,olmadı) hatta ailesine götürmek üzere ilk kayseri pastırmasını da ordan aldı..öğrenci bütçesine göre çok pahalıydı…. :)
Sonra Sevda icq’dan mavi gözlü bir genç adamla tanıştı….antalyada görüştüler..kısa zaman sonra o güzel kalpli genç adam Sevda’yı ailesinden istedi…evlendiler…Sevda düğünlerine icabet etti….hatta ısrarlara dayanamıyarak göbek bile attı…
hemen akabinde Sevda antalyaya tayin oldu…eşiyle beraber mutlu yaşamaya başladılar….aşkları sonsuza doğru giderken bir meyve verdi….
Masmavi deniz gözlü dünya güzeli bir oğulları oldu….Kemal…
Sevda iş bağlantılarını kullanarak oğlunun eğitimi için ankaraya tayin yaptırdı….
Şimdi…
Sevda birkaç yıldır ankarada…bu arada aktif yaşamayı çok seven ve altın gibi bir kalbe sahip olan Sevda çocuk esirgeme kurumunda koruyucu anne oldu…sonra ordaki çocukların aşkına onları kendi bankasının kreşine ücretsiz olarak yazdırmak ve eğitim almalarını sağlamak için müdüre kadar çıkıp birçok kişiyi karşısına alarak bunu başardı…
Sevda artık her sabah oğluşunu mavişini de alıp çocuk esirgeme kurumuna ugruyor…ordaki 20 kadar çocuğu servisle alıp bankanın kreşine götürüyor…
Kemal dahil bütün çocuklar orada Sevda sayesinde İngilizce…Drama ve Bale dersi bile alabiliyorlar….hatta bilgisayar dersi bile….
Çocuklar onu Sevda Öğretmenim diye çağırıyorlar…
Sevda ve Selin mi? ? ....hala haftada biriki kez görüşüyorlar…
Selin nöbetleri dışındaki zamanlarını oğluşunu ve en sevdiği arkadaşlarından biri olan Sevda’yı görmekle geçiriyor….
Sevda mı…
Kötü günler geride kaldı…ve 8 yıldan beri hiçbir olumsuz şey yaşanmadı….
Yıllardır…o mutlu bir genç kadın….
The End…
Eternalflame/30 Eylül 2005
Sevdalinkama ^^Sevda’ya^^ ithaftır….
saçların alev gibi gözlerin rüya gibi
güzelsin hayallerde özlemin cennet gibi
ne kadar ağlasamda ne kadar dur desemde
hayalin dünkü gibi yaşıyor gözlerimde
SEVDA SEVDA
unut onu dinsin gönlünde fırtına
SEVDA SEVDA
değmez ona ağlamaya.......
demirel...valla aklıma başka bişi gelmedi gelende iğrenç idare ediverin artıkın......................:P
Bence sevda, Adıyaman menzil köyündeki mübarek insanı çağırıştırıyor.öyle bi sevdaki anlatılmaz ancak yaşanır arkadaşlar...........
Yasak bana gözlerini anlamak ellerin bana yasak
Ben yinede Her gecenin sabahında özlerdim seni
Gözlerindeki parıltı güneşimdi..
Hiç uçmasanda hep yanımda kalsan diye dua ederdim
Geceler boyunca tanrıya
Gecelerde büyüdü sevdam içimdeki özlemle..,
Özlemler hep böyledir işte çoğalır seninle gittiğin her yerde
Sen yinede korkusuzca çırp kanatlarını ben düştüğün yerdeyim
Benim kanadı kırık özlemim…..
kaybolmuş hayatlarımız geri dönmeyecek yıllarımız var seninle iki ayrı şehrin iki ayrı mezarlığında toprak olmaya mahkum iki ayrı sevda keşke dünyalarımız ayrı olmasaydı seninle iki komşu köyün iki sevdalısı dillere destan bir aşkın iki kahramanı gözden düşen iki damla yaş dilden düşen iki hece ecel geldiğinde SON NEFES olabilseydim seninle...
aşk kelimesi ile aralarındaki münasebetin tam olarak bilinmediği, çeşitli renklerde yaşanıldığını düşündüğümüz ancak sadece 'kara'sından bahsedilen, diğer renklerinin çok da makbul olmadığı bi şiy.
şimdi ismi sevda olan arkadaşlar alınacaklar ama;
geçimlerini vucutlarını satarak kazanan kadınların bolca tercih ettikleri takma isim
kumların üstünde su varsa: sevgi
yoksa: sevda
kuyuda su varsa: ümit
yoksa: sevda
bardakta su varsa: hayat
yoksa: sevda
nedense SEVDA susuzluğu çağrıştırdı bu an bana!
sevda sevginin yürekte hissedildiği fakat yaşam sürecinde bu sıcaklığı sadece yaşanmışlıktan ziyade hayallerde temiz duygularla kaldığı kısmıdır bir anlamda saflık temizlik diye biliriz.
sevdadandır....sevdadandır dedi annem aldırma,aldırma gel yanıma...
Ne sarayda ne handa...
Bir zalim ocağında sevdam ağlıyor...
Ne gam ölsem uğrunda...
Beni zehir zemberek diller dağlıyor...
değmeyin feryadıma,figanıma değmeyin...
eğer sevda bu demekse, ben vazgeçtim beni sevmeyin...
garipliğim kader değil, geçici gülmeyin...
bu kışta efkarlıyım...bahara allah kerim...
sevdan bir ateş oldu bende...
gönlüm bir deli coştu senle...
ateşin içimde, yakar bedenimi,sönmez ne bi kaç damla göz yaşı nede bir sevgi seliyle...köz olmuş dağlar bedenimi sevdanın izi kalır...içimde saklı damgalanmış yüreğim,sevdamın yanığı, dağlanmış yüreğimi iz bırakmış...
senin alev gözlerin eritse şu ruhumu,
buz olur keserim yanarken içim...
sevdan bir ateş oldu bende,
gönlüm bir deli coştu sende...
sesin bir uçurum çağırırsa beni, kuş olur uçarım yanarken içim....
saçların rüzgarından savururken gönlümü...
sürgün olur göçerim bu diyarlardan...
kime dokunur ellerim,kimi görür gözlerim....
ölüm çıkar karşıma yine sen derim...
sevdan bir ateş oldu bende,
gönlüm bir deli coştu sende...
memleketim...
Günde yüz kez görebilmez ol bit-i rana beni
Neylesin bir demde bin şekle boyar sevda beni...
Cafer Çelebi
Ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum
geceler hic bitmiyor ben hic uyumuyorum
gecemin efkari iniyor perde perde
sevdanin hayali vuruyor arada bir icime...
Bir duru sözle gönül alana
Bir kuru dalla çiçekle gelene
Gitti gidiyor yaralı yüreğim
Gitti gidiyor kanadından tut
A benim gözleri görmeyenim
A benim kadrimi bilmeyenim
A benim hasreti dinmeyenim
Beni elinle ellere gönderme
Ah anam garip anam
Ne sarayda ne handa
Bir zalim ocağında sevdam ağlıyor
Ne gam ölsem uğrunda
Beni zehir zemberek diller dağlıyor
her sevdanın dili yalnızca iki kişiliktir! ! !
Sevda, her insanın başına bir kez de olsa konan; konması gereken Anka kuşu, ki ömründe bir kere olsun sevmeyen insan, en talihsiz insandır.
Yasanmali...
'Ne dedin SEEN'
' CaAaAAT! ! ! '
yani Sevda Demirel aklıma geliyo :)))
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
'Hint Okyanusunu seyrettim bu sabah.
Okyanuslar üzerine bir çift sözüm var sana:
Kıyısından seyredilen okyanus farksızdır Marmara açıklarından
Yani demek istediğim:
Okyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyokova,
Seyredilmeye gelmez;
Okyanus yaşanır.' N.H.R.
Usta'nın da dediği gibi sevda öyle birşeydir ki anlatılmaya gelmez, yaşanılır ...