sen beni sevseydin ara bulurdun zülfünün teline bağlar dururdun madem ayrılmakmış senin muradın nie beni ateşlere attın................ derin bir offffffff çektirir bu türkü.................
........ meğer ne yalnızız insan olmuşsak yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak yeri gelmiş acıya da gülmüşsek sana olan sevdamdandır bilesin yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek sana olan sevdamdandır bilesin......
90 lı yılların sonlarıydı sanırım... Kafayı taktığım bir goblen yüzünden kırmızının olmadık bir tonunda ipek nakış ipliği bulmak umuduyla, Zafer çarşısına, meşhur İpekçi Cemal'e gitmiştim.. Çarşıdan içeri girdiğim anda çok güzel bir müziğin sihrine kapıldım.. Bir ege türküsüydü ve bir tenor söylüyordu... Müziğe kitlenerek / sesime gel tarzında / hipnotize olmuş gibi burnumun doğrusuna, kaset-kitap satan dükkanlardan birine daldım... Burada mı çalıyor bu diye sordum.. Evet dediler.. Peki bitane satın alabilirmiyim dedim Elbette deyip bana sevda türküleri adlı o muteşem kasedi verdiler.. Bekir Küçükay'ın gitarla eşlik ettiği şarkıları muhteşem bir tenor, Ömer Yılmaz söylüyordu.. Ankara devlet opera ve balesinde birkaç kez canlı izlemek ayrıcalığına eriştiğim o güzel ses yani.. Türküler çok sevdiğim çok özel türkülerdi.. Ömer Yılmaz inanılmaz güzel yorumluyordu... İstanbul Devlet konservatuvarında öğretim üyesi olan Bekir Küçükay'da gitarıyla mükemmel bir katkıda bulunuyordu...
Ogünden bugüne bu albümün kaset ve CDlerinden kaç tane aldım, kaçtanesini yakın dostlara kaptırıp tekrar yenisini aldım hiç hatırlamıyorum..
Pazar günü televizyonda tembel tembel zap yaparken birden gözüme takıldı.. Ömer Yılmazla ilgili bişeylerin anlatıldığı bir programdı.. Kulak kabartınca öğrendim ki 7 nisanda hemde daha 53 yaşındayken kaybetmişiz onu...:(( haziranda ölmek.... demişti Hasan Hüseyin bir şiirinde...:((nisan haziranı geçer oldu bu bakımdan.....
Ah gideni değil de kalanı bağlar ayrılrılık
Yanar dağlar kadar ,yanlızlıktır yoldaşın artık..
mecnunum leylamı gördüm
bir kerece baktı geçti
ne sordum ne söyledi
kaşlarını yıktı geçti
soramadım bir çift sözü
ay mıydı gün müydü yüzü
sandım ki zühre yıldızı
şavkı beni yaktı geçti
ateşinden duramadım
ben bu sırra eremedim
seher vakti göremedim
yıldız gibi aktı geçit
bilmem hangi burç yıldızı
bu dertler yareler bizi
gamzen okun bazı bazı
yar sineme çaktı geçti
izzeti der ne hikmet iş
uyur iken gördüm bir düş
zülüflerin kemend etmiş
yar boynuma taktı geçti
sen beni sevseydin ara bulurdun
zülfünün teline bağlar dururdun
madem ayrılmakmış senin muradın
nie beni ateşlere attın................
derin bir offffffff çektirir bu türkü.................
tutuver yarim elimden,
tutuşur elim elinden,
çala gönül sazlarını,
bal olup damlar dilinden,
sevda sözleri...
bütün türküler sevda yüklüdür...
........
meğer ne yalnızız insan olmuşsak
yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak
yeri gelmiş acıya da gülmüşsek
sana olan sevdamdandır bilesin
yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek
sana olan sevdamdandır bilesin......
ben yasaklara değil sevdama yenildim
ben yıllara değil yalnızlığa yenildim
ben hayata değil tek sana yenildim
benim sana olan bu sevdaa bitmez
zincirlere vursalar zamanı durdursalar
sırtımdanda vursalar bu sevda bitmez
benim sevdiğim kadar kimse seni sevemez
benden başkahiç kimse uğrunda ölemez
istersen çek git eller kıymet in bilmez
benim sana olan bu sevda bitmez
zincirlere vursalar zamanı durdursalar
toprağada koysalar bu sevda bitmez
90 lı yılların sonlarıydı sanırım... Kafayı taktığım bir goblen yüzünden kırmızının olmadık bir tonunda ipek nakış ipliği bulmak umuduyla, Zafer çarşısına, meşhur İpekçi Cemal'e gitmiştim.. Çarşıdan içeri girdiğim anda çok güzel bir müziğin sihrine kapıldım.. Bir ege türküsüydü ve bir tenor söylüyordu... Müziğe kitlenerek / sesime gel tarzında / hipnotize olmuş gibi burnumun doğrusuna, kaset-kitap satan dükkanlardan birine daldım... Burada mı çalıyor bu diye sordum.. Evet dediler.. Peki bitane satın alabilirmiyim dedim Elbette deyip bana sevda türküleri adlı o muteşem kasedi verdiler..
Bekir Küçükay'ın gitarla eşlik ettiği şarkıları muhteşem bir tenor, Ömer Yılmaz söylüyordu.. Ankara devlet opera ve balesinde birkaç kez canlı izlemek ayrıcalığına eriştiğim o güzel ses yani.. Türküler çok sevdiğim çok özel türkülerdi.. Ömer Yılmaz inanılmaz güzel yorumluyordu... İstanbul Devlet konservatuvarında öğretim üyesi olan Bekir Küçükay'da gitarıyla mükemmel bir katkıda bulunuyordu...
Ogünden bugüne bu albümün kaset ve CDlerinden kaç tane aldım, kaçtanesini yakın dostlara kaptırıp tekrar yenisini aldım hiç hatırlamıyorum..
Pazar günü televizyonda tembel tembel zap yaparken birden gözüme takıldı.. Ömer Yılmazla ilgili bişeylerin anlatıldığı bir programdı.. Kulak kabartınca öğrendim ki 7 nisanda hemde daha 53 yaşındayken kaybetmişiz onu...:((
haziranda ölmek.... demişti Hasan Hüseyin bir şiirinde...:((nisan haziranı geçer oldu bu bakımdan.....