sükutun içinde pembe gülümsemeler yayılsa da yüzümüzde , kelimelerimiz içimizin kor ateşli yollarında yürüyor yalın ayak… sessiz haykırışlarımızla, sükunetin ardındaki büyük savaşın galibi olmadığını biliriz. canı acıyor kelimelerin , kimseye sesini duyuramıyor, çığlık çığlığa sesi kısılıyor… her toparlanıp kendine gelişinde daha kötü düşüyor…
gün ağarırken, tek başıma oturmuşsam henüz daha gözlerimi bir an bile yummamışsam sen yoksan yine, bense yorgun ve yalnızsam hele bir de, bir de canım hasretine kapılmışsam ve gözümde tütüyorsan buram buram
işte o an bir fırtına kopar sanki o an yer yerinden oynar hoyrat bir rüzgar eserken, sallanan gemi misali sallanır durur içimde dünya
son ışıkları sönüyorsa sokakların yeni bir gün giriyorsa penceremden yavaş yavaş sen yoksan yine, bense suskun ve bitkinsem hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam ve yılların hesabını şaşırmışsam
işte o an bir fırtına kopar sanki o an yer yerinden oynar külrengi bir akşam vakti kaybolan renkler misali kaybolur gider gözümde dünya
işte o an bir fırtına kopar sanki o an yer yerinden oynar bir koca çınar dalından savrulan yaprak misali savrulur gider güzelim dünya...
Hello darkness, my old friend, I've come to talk with you again, Because a vision softly creeping, Left its seeds while I was sleeping, And the vision that was planted in my brain Still remains.Within the sound of silence. In restless dreams I walked alone Narrow streets of cobblestone, 'Neath the halo of a street lamp,I turned my collar to the cold and damp When my eyes were stabbed by the flash of a neon light That split the night, and touched the sound of silence.
sükutun içinde pembe gülümsemeler yayılsa da yüzümüzde ,
kelimelerimiz içimizin kor ateşli yollarında yürüyor yalın ayak…
sessiz haykırışlarımızla, sükunetin ardındaki büyük savaşın galibi olmadığını biliriz.
canı acıyor kelimelerin , kimseye sesini duyuramıyor, çığlık çığlığa sesi kısılıyor…
her toparlanıp kendine gelişinde daha kötü düşüyor…
birden çıktım viraneden
koşa koşa indim kumsala
acı acı sövdüm sonra
yüzümü kırbaçlayan rüzgara
insan ruhunun ona acı veren herhangi bir şeyi içsel dünyasında sorgulamasıdır.
gün ağarırken, tek başıma oturmuşsam
henüz daha gözlerimi bir an bile yummamışsam
sen yoksan yine, bense yorgun ve yalnızsam
hele bir de, bir de canım hasretine kapılmışsam
ve gözümde tütüyorsan buram buram
işte o an bir fırtına kopar
sanki o an yer yerinden oynar
hoyrat bir rüzgar eserken,
sallanan gemi misali
sallanır durur içimde dünya
son ışıkları sönüyorsa sokakların
yeni bir gün giriyorsa penceremden yavaş yavaş
sen yoksan yine, bense suskun ve bitkinsem
hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam
ve yılların hesabını şaşırmışsam
işte o an bir fırtına kopar
sanki o an yer yerinden oynar
külrengi bir akşam vakti
kaybolan renkler misali
kaybolur gider gözümde dünya
işte o an bir fırtına kopar
sanki o an yer yerinden oynar
bir koca çınar dalından
savrulan yaprak misali
savrulur gider güzelim dünya...
Hello darkness, my old friend, I've come to talk with you again,
Because a vision softly creeping,
Left its seeds while I was sleeping,
And the vision that was planted in my brain
Still remains.Within the sound of silence.
In restless dreams I walked alone
Narrow streets of cobblestone,
'Neath the halo of a street lamp,I turned my collar to the cold and damp
When my eyes were stabbed by the flash of a neon light
That split the night, and touched the sound of silence.
The Sound of Silence/Paul Simon
''değmeyin feryadıma...''
Ay ay!
Hayat belki de sadece bunun gibi bişey.
Herşey bize tıkılıp kalıyo, yazık bize ya :)
bknz. suskun çığlık