şahrut seydunayla şahrutun hikayesi işte birbirini isteyen ama kavuşamayan ayrılığın öbür adı yalnızlık sevipte kavuşamama bende biliyom o duyguyu bilmeseydim bilmek istemezdim ama öğrendim hayat bazen oyun oynuyo işte offffffffff
Alamut kitabında kalenin içinde çağlayan nehir... Fakat şarkılarda Seyduna ile Şahrut'un aşkından bahsederken,hep birbirine aşık iki nehir ele alınır.Seyduna normalde Hasan SABBAH'ın takma ismi olmasına karşın,şarkıdaki Seyduna adlı nehrin nerden geldiğini hala çözmüş deilim.Ama Seydunanın Şahruta söylediği agıtlar ve sarkılar gercekten müthiştir,herkese tavsiye ederim.
'Ey ŞAHRUT; gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm...'
'Hassan Sabah ilginç bir kişiliktir. Ben tarihi seviyorum. Mezopotamya tarihini, Azeri tarihini okumayı seviyorum. O başkaldırı biçimiyle, o işgale karşı mücadale biçimiyle çok ilginç gelmiştir. Şahrud, özünde bir semboldür. Yani Şahrud denilen birisi yoktur. Alamut Kalesi'nin altında geçen bir ırmağın adıdır. Ben sevdiğim kadını bir suya, bir akan suya benzettiğim için akıp durulan bir şeyden ürettiğim için ve hayat veren bir ırmağa benzettiğim için o ismi kullandım. Ve güzel bir aşk öyküsü oldu. Belki de ayrılıklar, ya da acı, ya da büyü sanatsal üretimin temelinde çok önemli bir yer işgal ediyorlar'
'Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğim Cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa beden Artık benim olmalı,benim Yeter yüreğimin bir çift gözünü ateşine rehin verdiğim Ateş artığı değildir karşılığımız Pusatını dağ sisinden alan Firarını mevsimine emanet eden bir namludur bu eşkiya sevda Ki zulasına asılı durur kefenlediği ölümü Ellerinin çeliğine su verilmişti ta Adem'den beri Bilir Ve intihar cürretiyle yoklar yüreğinin tetiğini Güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını Yanacaksa cehennemden beter yanmalı Kim anlarki eşkiyanın sağlamlığını Özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini Kim... Hani ellerine kuşlar inerdi Kardan üşüyen kuşlar Bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ay ŞAHRUT! Üşüyorum ha Aç ellerini .......................................
yitik öyküdür tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan iki yürekte durmadan kanayan seydunayla sahrut. yüreklerinin akarken bıraktığı izi birbirlerinin gözlerinde aradılar yoktu. iki iklim farkıydılar ne zaman göz göze değseler yangın çıkmayacak denli uzaktılar. yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı üçüncü bir kente düşmüş suretleri. ŞAHRUT; gökyüzü geliniydi, yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. bir solukluk rüzgarda bile, usul usul kanardı gelincik bedeni. seyduna; yeryüzü cehennemi ölüm çağırır uçurumlarda sınardı sevdasını. .. yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
iki iklim ayrıldılar 'ya şahrud' dedi seyduna 'gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm, ardına bakma,gözyaşınla vurulursun,su gibi git' şahrudun yüzüne keder mayın gibi durdu, ve zaman gözlerinin su yeşiline kuruldu, hüzün bir buda heykeli gibi çıpılçıplak yüzlerine oturdu.
ve hayat o dur ki; şahrut vardığı denizlerde hala seyduna türküleriyle uyanmakta, seyduna; şahrudun yüzünden kalan masalla yaşlanmakta.
kaçağım,eşkiya aşklar yaşarım durmadan kaşla göz,dağla uçurum arası ...................................... dağbaşlarının teslimiyeti istenir, ya katlim, ya ihametim. bilmezler bir başka yolu olduğunu, yani ben eşkiya her yanı pusu. gözlerindeki dumanlı dağlara sevdam, zülfünde gölgeye sığınmam bundandır o zaman keyif çatarım silah diye sevdanın doruğuna. buzullar erir, nehirler yatak değiştirir sevdalarını ışıklarında yıkarlar sonra da yürekleri seslerinde gürül gürül akarlar ......................... iklim değişir yüzün olur yüreğinden gayrısına sır vermediğim doğrudur kaçaklıktır hadi gel ŞAHRUDUM dağlara gövde verelim göysüm tahtasının altı ol yoksa vuracak beni hasretin bi tenhada, yakışır mı bi kaçağa ecel eliyle ölmek...
Öpüyorsam ayrılığı gözünden Söküyorsam yüreğimi göğsümden Geciyorsam gözlerinin icinden Sana olan sevdamdandır bilesin Geciyorsam bir çiçeğin özünden Sana olan sevdamdandır bilesin.
Meğer ne yanlızız insan olmuşsak Yaprak gibi dalda sesziz solmuşsak Yeri gelmiş acıyda gülmüşsek Sana olan sevdamdandır bilesin Yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek Sana olan sevdamdandır bilesin
-Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun. Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun. Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda.. Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel. Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor İştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda. Delice bir yangın parmaklarının buzulunda Ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli.
Karşılıksız sevebilmekse sevda Gercek seven küle dönmüş her cağda Elim kolum bağlanmışsa kıyında Sana olan sevdamdandır bilesin Sevdunayım gebermişsem kıyında Sana olan sevdamdandır bilesin.
şahrut seydunayla şahrutun hikayesi işte birbirini isteyen ama kavuşamayan ayrılığın öbür adı yalnızlık sevipte kavuşamama bende biliyom o duyguyu bilmeseydim bilmek istemezdim ama öğrendim hayat bazen oyun oynuyo işte offffffffff
Alamut Kalesinde cennet bahcelerinin içinden gecen nehir..................
Seyduna Türkülerinden de hatırlayabiliriz.....
Alamut kitabında kalenin içinde çağlayan nehir...
Fakat şarkılarda Seyduna ile Şahrut'un aşkından bahsederken,hep birbirine aşık iki nehir ele alınır.Seyduna normalde Hasan SABBAH'ın takma ismi olmasına karşın,şarkıdaki Seyduna adlı nehrin nerden geldiğini hala çözmüş deilim.Ama Seydunanın Şahruta söylediği agıtlar ve sarkılar gercekten müthiştir,herkese tavsiye ederim.
'Ey ŞAHRUT; gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm...'
'Hassan Sabah ilginç bir kişiliktir. Ben tarihi seviyorum. Mezopotamya tarihini, Azeri tarihini okumayı seviyorum. O başkaldırı biçimiyle, o işgale karşı mücadale biçimiyle çok ilginç gelmiştir. Şahrud, özünde bir semboldür. Yani Şahrud denilen birisi yoktur. Alamut Kalesi'nin altında geçen bir ırmağın adıdır. Ben sevdiğim kadını bir suya, bir akan suya benzettiğim için akıp durulan bir şeyden ürettiğim için ve hayat veren bir ırmağa benzettiğim için o ismi kullandım. Ve güzel bir aşk öyküsü oldu. Belki de ayrılıklar, ya da acı, ya da büyü sanatsal üretimin temelinde çok önemli bir yer işgal ediyorlar'
t.b.
'Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğim
Cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa beden
Artık benim olmalı,benim
Yeter yüreğimin bir çift gözünü ateşine rehin verdiğim
Ateş artığı değildir karşılığımız
Pusatını dağ sisinden alan
Firarını mevsimine emanet eden bir namludur bu eşkiya sevda
Ki zulasına asılı durur kefenlediği ölümü
Ellerinin çeliğine su verilmişti ta Adem'den beri
Bilir
Ve intihar cürretiyle yoklar yüreğinin tetiğini
Güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını
Yanacaksa cehennemden beter yanmalı
Kim anlarki eşkiyanın sağlamlığını
Özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini
Kim...
Hani ellerine kuşlar inerdi
Kardan üşüyen kuşlar
Bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ay ŞAHRUT!
Üşüyorum ha
Aç ellerini
.......................................
alamut kalesi diye bir kitap vardı orda nehir ismi
alamut kalesinin yanında bütün azametiyle akan ona kardeş olan su
alamut-seyduna-şahrut ve hasan sabah
yitik öyküdür
tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
iki yürekte durmadan kanayan
seydunayla sahrut.
yüreklerinin akarken bıraktığı izi birbirlerinin gözlerinde aradılar yoktu.
iki iklim farkıydılar
ne zaman göz göze değseler yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
üçüncü bir kente düşmüş suretleri.
ŞAHRUT; gökyüzü geliniydi,
yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
bir solukluk rüzgarda bile,
usul usul kanardı gelincik bedeni.
seyduna; yeryüzü cehennemi
ölüm çağırır uçurumlarda sınardı sevdasını.
..
yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı
onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
iki iklim ayrıldılar
'ya şahrud' dedi seyduna
'gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm,
ardına bakma,gözyaşınla vurulursun,su gibi git'
şahrudun yüzüne keder mayın gibi durdu,
ve zaman gözlerinin su yeşiline kuruldu,
hüzün bir buda heykeli gibi çıpılçıplak yüzlerine oturdu.
ve hayat o dur ki;
şahrut vardığı denizlerde hala seyduna türküleriyle uyanmakta,
seyduna; şahrudun yüzünden kalan masalla yaşlanmakta.
kaçağım,eşkiya aşklar yaşarım durmadan
kaşla göz,dağla uçurum arası
......................................
dağbaşlarının teslimiyeti istenir,
ya katlim,
ya ihametim.
bilmezler bir başka yolu olduğunu,
yani ben eşkiya
her yanı pusu.
gözlerindeki dumanlı dağlara sevdam,
zülfünde gölgeye sığınmam bundandır
o zaman keyif çatarım silah diye sevdanın doruğuna.
buzullar erir, nehirler yatak değiştirir
sevdalarını ışıklarında yıkarlar
sonra da yürekleri seslerinde gürül gürül akarlar
.........................
iklim değişir yüzün olur
yüreğinden gayrısına sır vermediğim doğrudur
kaçaklıktır
hadi gel ŞAHRUDUM dağlara gövde verelim
göysüm tahtasının altı ol
yoksa vuracak beni hasretin bi tenhada,
yakışır mı bi kaçağa ecel eliyle ölmek...
Öpüyorsam ayrılığı gözünden
Söküyorsam yüreğimi göğsümden
Geciyorsam gözlerinin icinden
Sana olan sevdamdandır bilesin
Geciyorsam bir çiçeğin özünden
Sana olan sevdamdandır bilesin.
Meğer ne yanlızız insan olmuşsak
Yaprak gibi dalda sesziz solmuşsak
Yeri gelmiş acıyda gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
Yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
-Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun.
Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat
Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun.
Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda..
Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel.
Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
İştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk
Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda.
Delice bir yangın parmaklarının buzulunda
Ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli.
Karşılıksız sevebilmekse sevda
Gercek seven küle dönmüş her cağda
Elim kolum bağlanmışsa kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin
Sevdunayım gebermişsem kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin.