Suyu mikroplarından arındırmak için kullanılan Klor, bazı diş macunları, deodorant, sabun, losyon, krem ve deterjanlarda bulunan triclosan adlı maddeyle birleşerek çok tehlikeli olabiliyor.
ABD'nin Virginia Teknik Üniversitesi Uzmanları, musluk suyuna katılan klorla ilgili endişe verici bulgulara ulaştı. Uzmanlara göre, klor, diş macunu ve deterjanlardaki triclosan adlı maddeyle temasa geçtiğinde reaksiyona giriyor ve zehirli kloroform gazı oluşuyor. Bu gazın solunması ya da deriden nüfuzu depresyon, karaciğer rahatsızlıkları ve kanser riski ortaya çıkarıyor. İngiltere'de Colgate, Aquafresh, Dentyl ve Sensodyne gibi çok sayıda diş macununun triclosan içerdiği tespit edildi. Triclosan içeren macunlar raflardan indirildi. Dişeti hastalıklarına karşı çok etkili triclosan'ın bulaşık ve el yıkama deterjanlarında da bulunduğu belirlendi. Triclosan adlı kimyasalı içeren ürünleri imal eden firmalar, bu kimyasalın güvenilir olduğunu iddia etseler de, United States Environmental Protection Agency (EPA) (Amerikan Çevre Koruma Vakfı) , onu böcek zehiri olarak kaydetti. Bu bileşimin kimyasal formülü ve molekül yapısı dünyadaki en zehirli kimyasalların bazılarıyla benzer özellikler taşıyor.
Triclosanla ilgili ilk alarm, 2000 yılında İsveç hükümeti, gereksiz yere triclosan kullanımını engellemek istediğinde ortaya çıktı. Bu kimyasal, lağımda, balıkta ve anne sütünde bulununca, İsveç’teki bayiler raflarından bu maddeyi kaldırdılar. Bu tutum İngiliz uzmanları tarafından da desteklendi ve İngiltere’deki ana bayiler bu kimyasaldan kurtulmaya karar verdiler. Triclosanın her gün kullanılan bir madde olması üstünde düşünülmesi gereken bir durum. Triclosanın yaygın kullanımı, bakterinin antibiyotiklere karşı dirençli hale gelmesine ve reçeteli ilaçların bakteriyel enfeksiyonlarla savaşamamasına neden olur diye endişelere sebep olmuştu İsveçli uzmanları asıl endişelendiren, bu maddenin anne sütünde ve çevrede bulunması oldu.
Mehmet ÖZDEMİR Tarım İl Müdürlüğü Kontrol Şube Müdürü Gümüşhane
1-7 OCAK Verem Haftası 7-14 OCAK Beyaz Baston, Körler Haftası 25-31 OCAK Yeşilay Haftası 9 ŞUBAT Dünya Sigarayı Boykot Günü 1-7 MART Yeşilay Haftası 8 MART Dünya Kadınlar Günü 14 MART Tıp Bayramı 15 MART Dünya Tüketiciler Günü 21 MART Dünya Ormancılık Günü 1-7 NİSAN Kanser Haftası 7 NİSAN Dünya Sağlık Günü 7 NİSAN Kalp, Sağlık Haftası 21-28 NİSAN Ebeler Haftası 22 NİSAN Dünya Günü 23 NİSAN Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 29 NİSAN Dünya Nüfus Günü 1 MAYIS İşçi Bayramı 2-8 MAYIS Trafik Haftası / 2 Mayıs Dünya Astım Günü 3 MAYIS Basın Özgürlüğü Günü 12-18 MAYIS Hemşirelik Haftası 14 MAYIS Eczacılık Günü 17 MAYIS Dünya İletişim Günü 31 MAYIS Dünya Sigarasızlık Günü 5 HAZİRAN Dünya Çevre Günü 17 HAZİRAN Uluslararası Silahsızlanma Günü 26 HAZİRAN Birleşmiş Milletler Günü 1 EYLÜL Dünya Barış Günü 8 EYLÜL Uluslararası Okuma Yazma Günü 8 EYLÜL Fizyoterapistler Günü 1-6 EKİM Emzirme Haftası 10 EKİM Dünya Ruh Sağlığı 4 EKİM Hayvanları Koruma Günü 5 EKİM Dünya Çocuk Günü 16 EKİM Dünya Gıda Günü 17 EKİM Dünya Menopoz Günü 29 EKİM Cumhuriyet Bayramı 29-4 EKİM Kızılay Haftası 14 KASIM Dünya Diyabet Günü 20 KASIM Çocuk Hakları Günü 20 KASIM Dünya Sigarayı Bırakma Günü 22 KASIM Diş Hekimliği Günü 1 ARALIK Dünya AIDS Günü 3 ARALIK Dünya Özürlüler Günü 10 ARALIK İnsan Hakları Günü 23 ARALIK Veteriner Hekimler Günü
Babaannelerimizi üşütmeyelim, hastalanmayalım diye yaptığı kış tavsiyeri doktorlardan onay aldı. İşte bir uzmandan önemli kış uyarıları...
Eğer gripseniz anneannenizin dedikleri kulağınıza küpe olsun. Mesela kış aylarında sizi iki-üç kat giydirdiği zamanları hatırlayın. Bir bildiği vardı, zira kat kat giyinmek üşütmeye karşı en iyi, en doğal yöntemlerden biri... Özellikle de kış aylarında soğuk algınlığıyla vücudunuzu hırpalayıp, başka hastalıklara karşı savunmasız kalmamak için... Yine hatırlayın; “Olur olmaz yere hap, ilaç alma” tembihlerini... İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi ve Anadolu Sağlık Merkezi Hastane Enfeksiyonları Kontrol Komitesi Danışmanı Prof. Dr. Semra Çalangu, “Ben vitamin hapı almanızı bile tavsiye etmem. Mesela C vitamini hapları... Bir zararı yok, ama Türkiye bir meyve cenneti. Çeşit çeşit portakal var, mandalina, greyfurt var. Biberi, domatesi var. Böyle hem doğal hem de lezzetli meyveler, sebzeler dururken, vitamin hapı almaya ne gerek var” diyor. Konu vitaminler olunca şunu da eklemeden geçmeyelim; vitamin sadece vücudun bağışıklık sistemini geliştiren bir madde. Yoksa tek başına hastalıkları önlemek ya da iyileştirmek gibi bir etkisi yok. Yani siz gripken, “Bol bol portakal suyu iç, üstüne bir de aspirin, şıp diye geçer” diyenlere kulak asmamak ve hemen bir doktora baş vurup, ilaç kullanmak şart.
Başta grip olmak üzere bulaşıcı hastalıklardan korunmanın bir diğer yolu da temizlik. Mesela kağıt mendil... Sabah cebine iki kağıt mendil koyup, gün boyu bunlara aksırıp tıksırmak, hastalıkların iyileşmesini engeller. Neden mi? Aynı mikrobu tekrar tekrar almaya hizmet eder de ondan. Tüm bunlar, kuşaktan kuşağa geçen, kanıtlanmış önleyici hekimlik uygulamaları aslında. Eğer gripseniz, anneannenizin size tembihlerini hatırlayın. Bir daha o kadar kolay yatağa düşmezsiniz emin olun.
Günde bir büyük bardak portakal suyu tüm C vitamini ihtiyacınızı karşılar * Hocam gripte bulaşma yollarını, klinik belirtileri konuştuk. Aşı dışındaki korunma yollarından da bahsettik... Eksik kalan var mı? Bir de beslenmenin etkisi var. Gripten korunmak için, ‘C vitamini alalım, B vitamini alalım’ deniyor. Tabii ki ikisi de vücut direncini artırabilirler. Ama bilimsel olarak gösterilmiş, kanıtlanmış bir bilgi yoktur ki, C vitamini alanlar gribe yakalanmaz desin.
* Ama gripten yatak döşek yatanlara hep ‘Bol bol C vitamini alın’ denir. Bunda doğruluk payı var değil mi? Tedavi açısından yararı olabilir. Ama, ‘Ben her gün bir tane C vitamini tableti alırsam gribe yakalanmam’ bilgisi doğru değil. Bunu ben, meslektaşlarımızda da, doktor arkadaşlarımızda da görüyorum. Söylenenlerden anlıyorum ki, ‘Günde bir bardak portakal suyu içersen ya da 2 tane portakal yersen, her gün 1 gram C vitamini alırsan gripten korunursun’ diyorlar. Keşke böyle olsa! Ama böyle olsa biz niye aşı olalım? Güzel portakalı da olan bir ülkedeyiz. Yeriz, biter. Ama bunu kanıtlayan bir bilimsel çalışma yok. Buna karşılık insan gribe yakalandıktan sonra vücut direncinin artırılmasında C vitamininin etkinliği var. Bu sadece gribe özgü değil, bütün enfeksiyonlara karşı böyle.
* C vitaminin nasıl bir katkısı var vücudumuza? Damarlarımızı, özellikle mukoza dediğimiz ağız ve burun içersindeki salgı yapan dokularımızı, bir başka deyişle vücudumuza direnç kazandıran dokularımızı yenilemekte, korumakta katkısı var. Yani yeterli C vitamini almayan insanların dişleri çürür, dökülür. Ağız kuruluğu, burun kuruluğu olur. Bu bilinen bir şey ve doğrudur. Demek ki, bunlar olmasın diye yeterli C vitamini alınırsa insanın her türlü solunum yoluyla gelecek mikroba karşı direnci tam olur. Ama ‘Bu kişiler grip olmaz’ demek yanlış.
* Ama sonuçta günde 1 gram C vitamini almamız lazım değil mi? Evet. Vücudun solunum yoluyla gelebilecek mikroplara karşı direncini koruyabilmek için günde 1 gram C vitamini almakta yarar var gerçekten. Bu efervesan tabletler şeklinde de olabilir, günde bir bardak portakal suyu şeklinde de olabilir.
HAPLARI ESKİMOLAR, İSKANDİNAVLAR ALSIN * 1 bardak portakal suyunda 1 gram C vitamini var mı? Büyük bir bardakta var...
* Peki C vitamini hap olarak alındığında bir yan etkisi var mı? Hayır. C vitamini vücutta birikmez çünkü. Yani gidip de karaciğerde falan birikip bir yan etki yapmaz. Atılır vücuttan...
* Peki bugünlerde takviye olarak tablet şeklinde de alalım mı? Faydası olur mu? Hayır. Ben hiç önermiyorum. Onu gidip Eskimolara önerelim. Ne bileyim, portakalı olmayan Antartika’daki insanlara önerelim. İskandinavlar alsın. Ama yani Antalyası, Alanyası, Fenikesi bir sürü çeşit portakalı olan bir ülkenin insanı da almasın... Üstelik de bunlar yetmiyormuş gibi durmadan dışarıdan meyve ithal edilen bir ülkede, insanlar C vitaminini niye hap olarak alsın? Doğal yollardan almak mümkünken... Üstelik C vitamini sadece portakalda, limonda, mandalinada değil, domateste, yeşil biberde, kıvırcık salatada, rokada da çok fazla var. Tüm yeşilliklerde C vitamini var.
* Peki doğal yollardan gripten korunmak için başka önerileriniz de var mı? Var tabii... Korunmada bir başka şey de, dinlenmeye dikkat etmek. Bu özellikle çocuklar için çok önemli. Günde 8 saatlik bir uyku gerekiyor. Bizler için de gerekli.
* Prof. Dr. Necdet Üskent ‘İyi bir uyku bağışıklık sistemini güçlendirir’ demişti. T lenfositlerin, yani vücudu dışarıdan gelen saldırılara, özellikle bakteri ve virüslere karşı koruyan bağışıklık hücrelerinin sayısının arttığını söylemişti. Evet. Hakikaten öyle... Bunun dışında giysilerle ilgi de bir küçük notum olacak. Sadece gripten değil, gripal enfeksiyonlardan korunmak için, hava değişimi sırasında ‘Ah cereyanda kaldım, ah soğukta kaldım, ince giymişim üşütmüşüm’ denir ya, işte bunun için biz kış aylarında tek bir kalın giysi yerine üst üste birkaç ince giysi şeklinde giyinilmesini öneriyoruz. Sıcak bir yere girildiği zaman üsttekiler çıkartılsın, soğuğa girildiğinde çıkartılsın. O bakımdan anneannelerimizin üzerlerine kat kat giydikleri yelekler, hırkalar, tek bir kalın giysiden çok daha sağlıklı. Onun dışında tabii ki korunma için aşıyı öneriyoruz.
* Aşıyı yarın konuşacağız. Korunmak için başka ne yapmamız gerekir? Pratik olarak söylemek istediğim şey şu. Çok şükür galoşu kaldırdık hastaneden... Önceleri ‘Galoş olsun, galoş olsun’ dediler. Millet galoşu ayağına bir giyiyor, akşama kadar bir daha çıkarmıyor.
* Bu fırıncıların eline taktıkları eldivenler gibi sanırım... Bütün gün tek bir eldiven ellerinde, parayı da onunla alıyorlar, ekmeği de onunla alıp veriyorlar. Ne anladık hijyenden... Aynen öyle. Her şey eldiven, her şey galoş... Kağıt mendilde de böyle bir durum var. Burnunu sil cebine koy, sil koy... O artık mikrop yuvası bir şey halini alıyor. Kağıt mendil bir kullanımlıktır.
* Sadece bir mi hocam? Hadi iki olsun diyeyim. En azından defalarca kullanmamak lazım. Ama balgam ya da sümkürme ile kirlenmiş bir kağıt artık kullanılmamalıdır. Yoksa insan bir elini kurular, burnunun ucunu siler o tamam. Ama sümkürdünüz mü belli ki içinde cerahat taşıyor artık. O mendil atılmalıdır.
Yeşilay Gebze Şubesi Başkan Yardımcısı Bilal Başkonuş, kokulu kırtasiye malzemeleri ve inşaat malzemeleri hakkında uyarıda bulunarak, çocukların çantalarında ve evlerde adeta birer bomba bulunduğunu söyledi. . Uyuşturucu maddeler konusunda vatandaşların fazla bilgisi olmadığını vurgulayan Başkonuş, 'Uyuşturucu maddeleri az buçuk hepimiz biliyoruz. Ancak bir de günlük yaşamda sürekli kullandıklarımız var. Son yıllarda, 'volatile solvent' veya 'inhalants' olarak ifade edilen benzin, çeşitli yapıştırıcılar, tiner, butan, naftalin, azot oksit gibi uçucu maddeleri, işimiz gereği sürekli kullanmamız gerekebilir. Ama bu maddeleri havadar bir yerde kullanılmalıyız. Bu maddelerin kısa süreli kullanımlarda solunum yoluyla geçmesi halinde ise, muhakeme yeteneğinin azalması, koordinasyon bozukluğu, öksürük, burun ve gözlerde tahriş, kalp atışında artış ve düzensizlik, solunum bozukluğu, boğulma ve sarhoşluk halleri. Uzun süreli kullanımlarda da kilo kaybı, ruhi çöküntü, paranoya, hafıza zayıflığı, beyin, karaciğer ve böbreklerde ciddi hasarlara ve hatta ölümlere bile yol açtığı bilinmektedir. Bu yüzden bu maddeler, göründüğü kadar çok masum değillerdir. Bu maddeleri kesinlikle evlerimizde bulundurmamalıyız' dedi.
Sağlığa zararlı kimyasal maddelerle üretilen kırtasiye malzemelerinin kullanılmamasının da gerektiğinin altını çizen Başkonuş, 'Öğretmen ve öğrencilerimizin sağlıklarının korunması ve çocuklarda daha sonra madde bağımlılığına dönüşebilecek, koklama alışkanlığının önlenmesi için, bütün eğitim kurumlarında, içinde çözücü olarak etilasetat bulunan, beyaz tahta kalemlerinin kullanılmaması gerekmektedir. Ayrıca ithal kalemleri alırken, içinde bu tür uçucu maddelerin bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir. Organik solvenlerle yapılan kırtasiye tipi yapıştırıcıların da kullanılmaması gerekir. Bunun yerine, su bazlı olarak üretilen yapıştırıcıların kullanılması daha sağlıklı olur. Kokulu silgi ve kalem gibi kırtasiye malzemeleri kullanmamaları konusunda, öğretmen ve öğrencilerin daha bilinçli olmaları lazım. Bu nedenle bağımlılığın her türlüsüne çok dikkat etmeliyiz' şeklinde konuştu.
KANADA'da yaşanan talihsiz bir olay ülkede büyük tartışmalara yol açtı. İsmi açıklanmayan 2 aylık bir bebek, fotoğraf makinesinin flaşı nedeniyle kör oldu. Olay, ülkede bomba etkisi yaratırken bilimadamları, bebeğin fotoğrafı çekilirken nelere dikkat edilmesi gerektiğini açıkladı. Bebeklerin uyurken ya da başka yöne bakarken fotoğraflanması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, '8 aylık olmadan bebeğin fotoğrafını flaşla çekmek körlüğe kadar varan sonuçlar doğurur' dedi.
'Zehirli oyuncak ve zararlı madde içeren biberonlar yüzünden gitgide daha fazla çocuk hastalanıyor.Almanya'da gerçekleştirilen bir araştırmada,çocukların ve gençlerin kanlarında zehirli kimyasallar saptanmış.Bu zehirler daha çok yumuşatıcılar,yanmayı önleyen maddeler veya yapay koku maddeleriyle birlikte alınıyor.Küçük bebekler bile tehdit altındalar.Bebek bezleri,biberon ve oyuncaklarda bile zehirli maddeler saptanmış.Bu tür zehirlenmeler,alerji,hormon bozukluğu,lösemi veya davranış bozukluklarına yol açabilmekte.'
'Kamuya açık yerlerde ve tüm kamu kurumlarının tuvaletlerinde ekonomik oldugu için sıvı sabunlar kullanılmakta. Elinizdeki açık yaralara temas ettiğinde %100 cilt kanseri riski taşıdığını ve Ankara Onkoloji Hastanesi'ne yapılan başvurularda son 4 yılda 'Cilt Kanseri' hastalarının sayısının %94 arttığını biliyor musunuz? Özellikle Isveç'ten alınan 'Sterisol' isimli dezenfektan içerikli sıvı sabun bu riski en çok taşıyanlardan. 'Sterol' adıyla pazarlanan bu sıvı dezenfektan sabuna dikkat! Umuma açık yerlerdeki sıvı sabunların hiçbir türünü asla kullanmayınız. Sağlıklı toplum olmak elimizde.' Sezen SAÇAN Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü
AIDS'de erken tanı için yüz binlerce dolarlık cihazlar gerekli. En ucuz test 200 dolar. Harvard'lı Türk doktor Utkan Demirci, sorunu çözen müthiş bir buluş yaptı.İşte o buluş
DÜNYA AYAKLANDI Buluşu ile 'dünyanın kaderini değiştiren 35 bilimadamı' arasına giren Demirci'nin geliştirdiği sistem, 10 cente satılacak. Testi herkes, hem de evinde kendi kendisine yapabilecek.
Müthiş beyin
Türk bilimadamı, 2 hafta süren AIDS testini, sadece 10 cent'lik bir aletle yarım saate indirdi. Müthiş buluş, milyonlarca kişinin hayatını kurtaracak.
Dünyayı değiştiren Türk Amerika'da Harvard Tıp Fakültesi ile Harvard-MİT Sağlık Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü'nde öğretim görevlisi olan Türk bilimadamı Dr. Utkan Demirci (28) , bilim dünyasında yankı yaratan bir buluşa imza attı. Biyoteknoloji alanında adını 'dünyayı değiştirecek 35 bilimadamı' listesine yazdırmayı başaran Demirci, AIDS'e yol açan HIV virüsünün 2 hafta süren teşhis süresini, yeni buluşu ile yarım saate indiriyor. Demirci'nin bulduğu mini alet, kana karışmış HIV virüsünün saldırdığı beyaz kan hücrelerinin çok ucuza ve hızlı bir şekilde tespit edilmesini sağlıyor.
Şimdi de kalbe el attı Gelişmiş ülkelerde testin yapılmasına imkan veren makinenin fiyatı 200 bin dolar civarında. Utkan Demirci'nin portatif ve 'kullan-at' tekniği ile geliştirdiği alet ise sadece 10 cent'e satılıyor. Türk doktorun bu müthiş buluşu sayesinde, az gelişmiş ülkelerde milyonlarca kişinin hayatı kurtulabilecek. Alet, Afrika'da bir dağın tepesinde bile hastalığın tespit edilebilmesine olanak tanıyor. Demirci, AIDS dışında kalp üzerinde de çalışıyor. Yeni hedefi, hücrelerden doku oluşturup, kalp gibi organları bir yazıcı ile sayfa yazarmış gibi yapabilmek.
Roche firmasının ilacını kullanan bazı hastaların öldüğü, bunun üzerine Roche firması yetkilisinin ölüm raporunu değiştirdiği öne sürüldü. Roche'un, kendi ilacını kullanan hasta sayısı ile bu ilaçları veren hastane ve doktor isimlerini takibe aldığı ileri sürüldü.
Roche ilaç şirketi hakkındaki bu iddialar, 'sansürsüz.com' adlı internet sitesinde yayımlandı. Emine Algan imzasıyla çıkan haber şöyle:
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren Roche davasına yeni giden bir dosya, insan sağlığının yıllardır nasıl hiçe sayıldığını bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya koydu. İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, Roche yönetici ve çalışanlarının e-mail yoluyla yaptıkları iç yazışmaları çözdü ve bir raporla mahkemeye gönderdi. E-mail’lerden birinde, vizite raporunda yazan ölüm nedeninin, bir Roche çalışanı tarafından değiştirildiği belirtiliyor.
Çete davasının sanıklarından eski Roche Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Demir’e ait yazışmalardan birinde, çeşitli hastanelerde Roche ilacı kullanan hastaların takibe alındığı ve sonuçların rapor edildiği yer alıyor. Hasta sayısı, hastane ve doktor isimlerinin de bulunduğu yazışmada 6 doktorun katıldığı bir vizite raporu var.
Raporda, “Diyaliz çalışmasında takibimizde olan 2 hasta ex. olmuştur.(*) (Ciddi hipotansiyon şikayetleri olmaktadır.) ” Ardından Gökhan Demir’in ifadeleri geliyor. Demir, bu raporu sakıncalı bulmuş olacak ki şöyle diyor: “CRF’de (vizite raporu) vericinin ölüm nedeni bölümü bulunmaktadır. Bu sayfanın değiştirilmesine ve yeni halinin CRF’lere takılmasına karar verildi. Buna göre X (bir Roche çalışanı) yeni sayfaları Sürat Daktiloya yaptıracak ve elimizdeki dosyalara bu sayfalar takılacak.”
7 HASTA EX, 3’Ü ÇALIŞMA DIŞI
Yazışmalarda yer alan bir başka klinik çalışma raporunda da 22 hastanın tedaviye alındığı, 10 hastanın tedaviyi bıraktığı yazıyor ve neden bıraktıkları şöyle açıklanıyor: “7 hasta ex, 3 hasta çalışma dışı.”
Diyaliz ve kanser hastalarında kullanılan ilaçlardan sorumlu genel müdür yardımcısı Gökhan Demir’in kişisel bilgisayarından aktarılan e-mail’lerde, vizite raporları ayrıntılarıyla yer alıyor. Başka firmaların ilaçlarının da kullanıldığı anlaşılan hastaların izleme raporlarından birinde yine şöyle bir ifade yer alıyor: “Tedavisine yanıt vermeyen ya da relaps gelişmiş olan KHC (kronik hepatit C) hastalarında PegIntron Rib. Kombinasyonu (başka bir firmaya ait ilaç) . Bu çalışmaya da 6 hasta alındı ve 10’a tamamlanacak.”
Takibe alınan hastaların kullandığı ilaçlar nedeniyle mi yoksa başka bir nedenle mi öldüğünü söylemek, sadece bu raporlara bakarak elbette mümkün değil. Ancak bir ilaç firmasının, vizite raporunda hastaların ölüm nedeni yazdığı için bu sayfayı değiştirmesi ve yeni halini, doktorların da oluru ve imzasıyla rapor ettirmesi, açıklanması ve sorgulanması gereken bir durum. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü’nün, yazışmalardaki bu bölümlere yıldız işareti koyarak “çok çok önemli” diye düştüğü not da bu nedenle mahkeme dosyasına girdi.
ŞİFRELER POLİSTEN GİZLENDİ
Roche şirketindeki yasadışı uygulamalara karşı çıkan ve işine son verilen eski Satış İdaresi Müdürü Veysi Mungan ve avukatı Ayhan Erdoğan, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na, polisin raporunu da ekleyerek yeni bir suç duyurusu yapacak.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş’un isteği üzerine Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, 13 Ağustos 2004’te Roche şirketinin merkezine baskın düzenlemiş ve çuvallar dolusu belgeye el koymuştu. Bu belgeler arasında 20 adet yedekleme kartuşu da bulunuyordu. Kartuşların çözülebilmesi uzun zaman aldı. İstanbul’da çözülemeyince Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderildi. Burada da uzun süre çalışıldı ve gerekli programlar bulundu. Ancak bu kez de dosyaların açılması için şifre gerektiği anlaşıldı.
Roche firmasından şifreler istendi, firma bir yıla yakın oyalama taktiği uygulayarak şifreleri vermedi. Sonunda mahkeme kararıyla şifrelere ulaşıldı. İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu başkanlığındaki 10 kişilik ekip bir yıl çalışarak yüzbinlerce e-mail kaydını inceledi. Sonunda suç ve suç unsuru teşkil eden 416 e-mail tespit edildi. Buradaki bilgilerle bir inceleme tutanağı düzenlenerek savcılığa gönderildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın bir sonraki duruşması 22 Aralık’ta yapılacak.
(*) 'Ex olmak', tıp dilinde 'ölmek' anlamında kullanılıyor.
Islak mendilde 'alkol' polemiğine katılan Uni Wipes'in üreticisi Ataman Özbay, 'Alkol masum, bilseniz başka neler kullanılıyor' dedi Özbay kayıtdışına dikkat çekerek şaşırtıcı bir gerçeği ilan etti: Kâğıdı formaldehit ve çamaşır suyuyla ıslatıyorlar. Bu maddeler kanserojen.
Islak mendil markası Uni Wipes'in üreticisi, Ataman Kozmetik'in sahibi Ataman Özbay, alkolsüz ıslak mendil polemiğine yeni bir boyut getirdi. 'Alkol masum, merdivenaltı üreticiler, mendil küflenmesin diye formaldehit ve çamaşır suyuyla ıslatıyorlar. Maliyeti en düşük koruyucu bu çünkü. Anneler de bu ürünü bilmeden bebeklerinde kullanıyor. Bu ürün çocukların en hassas bölgelerinde kullanılıyor. İleride kanserojen etki yapar' dedi. Gümrüklerden Türkiye'ye büyük miktarda atık kağıt girdiğini savunan Özbay, 'Bu kağıtlar ıslak mendil üretiminde kullanılıyor. Hijyenin bu kadar kirlendiği görülmemiştir' diye konuştu.
E128* Red 2G Renklendirici; sentetik kömür katranı; kan hemoglobini ile karışma ihtimali vardır; çocuklar tarafından kullanılması tavsiye edilmiyor; dondurma, puding, meyvalı veya aromalı yoğurt, pişmiş ya da pişmemiş et ürünleri, sucuk, salam, sosis,marmelat ve içeceklerde kullanılır. Pek çok ülkede yasaktır.
Semt pazarlarında ucuza satılan et ürünleri 'sahte.' Salamda et yerine nişasta, tavuk derisi, zar ve kan var
Pazarda kilosu 3-4 milyon liraya satılan sucuk, salam ve sosis gibi gıdalarda korkunç sahtekârlık. Üretim tarihi yok, hangi firmanın nerede ürettiği belli değil. Ambalaja sonradan yapıştırılan etiketlerdeki bilgiler sahte.
İÇLERİNDE BİR GRAM BİLE GERÇEK ET YOK SABAH, pazarlarda satılan 'çok ucuz' salamı Hıfzıssıhha'da tahlil ettirdi. İşte sonuç: 'İçinde bol nişasta, tavuğun derisi ile kemik uçlarındaki et kırpıntısı, kasapta bile kullanılmayan kanlı et kısımları ve zar, bol baharatla tuz var.'
SAĞLIĞA ZARARI DAHA SONRA ORTAYA ÇIKAR UZMANLAR uyarıyor: 'Sadece ekmek yemek bile bu ürünlerden daha sağlıklı. Bunlar böbrek ve karaciğeri tahrip eder. Etkisi 5- 10 yıl içinde çıkar. Deli danadan kuş gribine birçok hastalığı yayar.'
***
Sahte gıda pazara girdi
İstanbul'daki semt pazarlarında salam, sucuk, sosis, kaşar peyniri gibi ürünler 1 milyon liraya satılıyor. Ancak et yerine tavuk derisi, sığır eti zarı ile üretilen bu ürünler insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor.
İstanbul'daki semt pazarlarında sosis, salam ve sucuk diye tüketiciye sağlıksız ürünler satılıyor. Marketlerde Beşler, Maret, Pınar gibi markaların salamları kilosu 20 ila 25 milyon lira arasında değişirken, kilosu 4 milyon lira olan salamlar semt pazarlarında yok satıyor. Aynı şekilde markette tanınmış markalı sucuğun kilosu 20 milyon lira ama semt pazarında kilosu 3 milyon liradan sucuk bulmak mümkün. Fiyatlar arasındaki bu derece yüksek farklar ister istemez satılan gıdaların 'gerçek' olup olmadığını akıllara getiriyor. Gerçekten de SABAH'ın semt pazarından satın alarak İstanbul Belediyesi Hıfzıssıhha Müdürlüğü'nde inceleme yaptırdığı ürünlerin adeta 'sanal' olduğunu ortaya çıkardı. Tahlil sonucunda salamdaki nişasta oranı normalin çok üstünde bulunurken, içinde kullanılan piliç etinin tavuk derisi, dana etinin ise etin en kanlı bölümleri olduğu belirlendi. Salamın Türk Gıda Kodeksi Et Ürünleri tebliğine uygun olmadığı ortaya çıktı.
AMBALAJDAN BELLİ OLUR GERÇEKTEN de Yenibosna, Esenler, Bağcılar, Avcılar, Gaziosmanpaşa gibi semtlerin pazarlarında satılan hiçbir besin değeri olmayan et ürünleri, tüketiciye ulaşıyor. Zaten gıda yetkililerine göre etin kilosu 11 ila 14 milyon lira arasında değişirken, pazarda ila 1.5 milyon liraya satılan salam, sosis ve sucuklarda 'yenilebilir et' olması mümkün değil. Salam, sosis ve sucukların ambalajları üzerinde üretim ve son kullanma tarihleri yazmıyor. Ambalajlar üzerine sonradan yapıştırılan etiketlerde bu bilgilere yer veriliyor. Fındık ezmesi, çikolata ve tahin helvalarının ambalajları üzerinde ise üretim yerinin adresi veya son kullanma tarihiyle ilgili herhangi bir bilgi yok.
SALAM YERİNE EKMEK YİYİN PAZARLARDA satılan bu 'merdivenaltı üretim' salamları tahlil eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hıfzıssıhha Müdürü Muhsin Öztürk, salamın içindekiler bölümünde yazan 'Dana kavram yağı, dana eti, piliç eti ve patates nişastası' ibaresini SABAH'a yorumladı: 'Bu tip ürünlerin tahlillerini sık sık yaptığımız için bu salamın yapılmasında kullanılan etler hiç sağlıklı değil. Piliç eti dediği şey tavuğun derisi ve kemiklerinin ucundaki yumuşak et kırpıntıları. Dana eti denilen şey ise kırmızı etin kasaplarda kullanılmayan kanlı et kısımları ve zar. Üretici bunun içine baharat ve tuzu basarak mikrop üremesini engelliyor. Bu, tüketiciyi tamamen aldatmak demek. Vatandaşın sahte et ürünleri yerine ekmek yemesi hem daha çok besleyici hem de daha sağlıklı. Çünkü bu ürünün hiçbir besin değeri yok.'
KARACİĞER DÜŞMANI ÖZTÜRK, bu salamın içinde yazılan maddelerin vücudun süzgeci görevindeki böbrek ve karaciğeri tahrip edeceğini belirterek, 'Bunun etkileri hemen değil, 5-10 yıl içinde çıkıyor. Deli danadan tutun da kuş gribine kadar birçok hastalığın salam, sucuk ve sosis gibi besinlerle yayıldığı görülüyor' diye konuştu.
harvard üniversitesi öğretim üyesi prof. dr. gökhan hotamışlıgil, obezite ve şeker hastalığına sebep olan geni buldu. goethe üniversitesi cerrahlarından prof. dr. tayfun aybek, kalp krizini önceden haber veren 'çip' geliştirdi. gaziantep üniversitesi plastik cerrahi başkanı doç. mehmet mutaf'ın dudak yarığı konusunda geliştirdiği ameliyat tekniği, fransa'da 'en başarılı teknik' kabul edildi. finlandiya kuopio üniversitesi biyokimya bölümü öğretim üyesi doç. dr. neva Çiftçioğlu, böbrek taşlarına 'nanobakteri' adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığını kanıtladı. arkansas üniversitesi Çocuk elektrofizyolojisi bölümü başkanı doç. volkan tuzcu, çocukların kalp ritim bozuklukluğunu ışın kullanmadan tedavi eden yöntem geliştirdi. amerikan nature dergisi, türk doktor murat digiçaylıoğlu'nun 'beyin kanamasından sonra hücrelerin ölmesini önleyen buluşu'nu duyurdu. harvard üniversitesi tıp fakültesi'nde araştırmalarını sürdüren dr. hande özdinler, bugüne kadar işlevi bilinmeyen prion isimli proteinin beyin hücrelerinin yenilenmesi açısından önemini ortaya koydu. houston methodist hastanesi sindirim hastalıkları tıbbi direktörü prof. dr. atilla ertan, 'abd'nin en seçkin 10 hekimi' arasına girdi. istanbul 70'inci yıl fizik tedavi ve rehabilitasyon eğitim araştırma hastanesi cerrahlarından dr. cengiz türkmen, ameliyat sonrasında kırılmayı ve ağrıyı önleyen 'omurlararası sabitleyici' geliştirdi. memphis üniversitesi öğretim üyesi prof. dr. semahat demir, abd'de bilim-sağlık ödülü'ne layık görüldü. cornell üniversitesi kısırlık merkezi öğretim üyesi prof. dr. kutluk oktay, kadınların menopozdan sonra da çocuk sahibi olabilmesini sağlayan bir yöntem geliştirdi. columbia üniversitesi kardiyoloji direktörü prof. dr. mehmet öz'ün yazdığı 'you: the owners manuel' isimli kitap, abd'de piyasaya çıktığı gün harry potter ve da vinci şifresi'ni geride bırakarak, 350 bin adet sattı.
24 Temmuz da geçirdiğim trafik kazasından sonra ne demek olduğunu çok iyi anladım.2 ay hiç kalkmadan yatmak sağa sola dönememek berbat bir duygu hele birde tekrar yürüyemeyeceğinizi düşünüp kahrolmak oooffff Allahıma çok şükür eski sağlığıma kavuştum ama insan o haldeyken yaşamın değerini çok iyi anlıyor ve kim dost kim düşman belli oluyor. Allahıma şükrediyorum ve kimseyi sağlığından etmesin diye dua ediyorum.
MUSLUK SUYUNDAKİ KLOR, DİŞ MACUNU, DEODERANT, SABUN, LOSYON, KREM VE DETERJANLARDA KULLANILAN TRİCLOSANLA BİRLEŞTİĞİNDE ÖLÜMCÜL OLABİLİYOR!
Suyu mikroplarından arındırmak için kullanılan Klor, bazı diş macunları, deodorant, sabun, losyon, krem ve deterjanlarda bulunan triclosan adlı maddeyle birleşerek çok tehlikeli olabiliyor.
ABD'nin Virginia Teknik Üniversitesi Uzmanları, musluk suyuna katılan klorla ilgili endişe verici bulgulara ulaştı. Uzmanlara göre, klor, diş macunu ve deterjanlardaki triclosan adlı maddeyle temasa geçtiğinde reaksiyona giriyor ve zehirli kloroform gazı oluşuyor. Bu gazın solunması ya da deriden nüfuzu depresyon, karaciğer rahatsızlıkları ve kanser riski ortaya çıkarıyor.
İngiltere'de Colgate, Aquafresh, Dentyl ve Sensodyne gibi çok sayıda diş macununun triclosan içerdiği tespit edildi. Triclosan içeren macunlar raflardan indirildi. Dişeti hastalıklarına karşı çok etkili triclosan'ın bulaşık ve el yıkama deterjanlarında da bulunduğu belirlendi. Triclosan adlı kimyasalı içeren ürünleri imal eden firmalar, bu kimyasalın güvenilir olduğunu iddia etseler de, United States Environmental Protection Agency (EPA) (Amerikan Çevre Koruma Vakfı) , onu böcek zehiri olarak kaydetti. Bu bileşimin kimyasal formülü ve molekül yapısı dünyadaki en zehirli kimyasalların bazılarıyla benzer özellikler taşıyor.
Triclosanla ilgili ilk alarm, 2000 yılında İsveç hükümeti, gereksiz yere triclosan kullanımını engellemek istediğinde ortaya çıktı. Bu kimyasal, lağımda, balıkta ve anne sütünde bulununca, İsveç’teki bayiler raflarından bu maddeyi kaldırdılar. Bu tutum İngiliz uzmanları tarafından da desteklendi ve İngiltere’deki ana bayiler bu kimyasaldan kurtulmaya karar verdiler. Triclosanın her gün kullanılan bir madde olması üstünde düşünülmesi gereken bir durum. Triclosanın yaygın kullanımı, bakterinin antibiyotiklere karşı dirençli hale gelmesine ve reçeteli ilaçların bakteriyel enfeksiyonlarla savaşamamasına neden olur diye endişelere sebep olmuştu İsveçli uzmanları asıl endişelendiren, bu maddenin anne sütünde ve çevrede bulunması oldu.
Mehmet ÖZDEMİR
Tarım İl Müdürlüğü
Kontrol Şube Müdürü
Gümüşhane
tek başına anlamını açıklayamayacağımız kelime
1-7 OCAK Verem Haftası
7-14 OCAK Beyaz Baston, Körler Haftası
25-31 OCAK Yeşilay Haftası
9 ŞUBAT Dünya Sigarayı Boykot Günü
1-7 MART Yeşilay Haftası
8 MART Dünya Kadınlar Günü
14 MART Tıp Bayramı
15 MART Dünya Tüketiciler Günü
21 MART Dünya Ormancılık Günü
1-7 NİSAN Kanser Haftası
7 NİSAN Dünya Sağlık Günü
7 NİSAN Kalp, Sağlık Haftası
21-28 NİSAN Ebeler Haftası
22 NİSAN Dünya Günü
23 NİSAN Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
29 NİSAN Dünya Nüfus Günü
1 MAYIS İşçi Bayramı
2-8 MAYIS Trafik Haftası / 2 Mayıs Dünya Astım Günü
3 MAYIS Basın Özgürlüğü Günü
12-18 MAYIS Hemşirelik Haftası
14 MAYIS Eczacılık Günü
17 MAYIS Dünya İletişim Günü
31 MAYIS Dünya Sigarasızlık Günü
5 HAZİRAN Dünya Çevre Günü
17 HAZİRAN Uluslararası Silahsızlanma Günü
26 HAZİRAN Birleşmiş Milletler Günü
1 EYLÜL Dünya Barış Günü
8 EYLÜL Uluslararası Okuma Yazma Günü
8 EYLÜL Fizyoterapistler Günü
1-6 EKİM Emzirme Haftası
10 EKİM Dünya Ruh Sağlığı
4 EKİM Hayvanları Koruma Günü
5 EKİM Dünya Çocuk Günü
16 EKİM Dünya Gıda Günü
17 EKİM Dünya Menopoz Günü
29 EKİM Cumhuriyet Bayramı
29-4 EKİM Kızılay Haftası
14 KASIM Dünya Diyabet Günü
20 KASIM Çocuk Hakları Günü
20 KASIM Dünya Sigarayı Bırakma Günü
22 KASIM Diş Hekimliği Günü
1 ARALIK Dünya AIDS Günü
3 ARALIK Dünya Özürlüler Günü
10 ARALIK İnsan Hakları Günü
23 ARALIK Veteriner Hekimler Günü
Babaannelerimizi üşütmeyelim, hastalanmayalım diye yaptığı kış tavsiyeri doktorlardan onay aldı. İşte bir uzmandan önemli kış uyarıları...
Eğer gripseniz anneannenizin dedikleri kulağınıza küpe olsun. Mesela kış aylarında sizi iki-üç kat giydirdiği zamanları hatırlayın. Bir bildiği vardı, zira kat kat giyinmek üşütmeye karşı en iyi, en doğal yöntemlerden biri... Özellikle de kış aylarında soğuk algınlığıyla vücudunuzu hırpalayıp, başka hastalıklara karşı savunmasız kalmamak için... Yine hatırlayın; “Olur olmaz yere hap, ilaç alma” tembihlerini... İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi ve Anadolu Sağlık Merkezi Hastane Enfeksiyonları Kontrol Komitesi Danışmanı Prof. Dr. Semra Çalangu, “Ben vitamin hapı almanızı bile tavsiye etmem. Mesela C vitamini hapları... Bir zararı yok, ama Türkiye bir meyve cenneti. Çeşit çeşit portakal var, mandalina, greyfurt var. Biberi, domatesi var. Böyle hem doğal hem de lezzetli meyveler, sebzeler dururken, vitamin hapı almaya ne gerek var” diyor. Konu vitaminler olunca şunu da eklemeden geçmeyelim; vitamin sadece vücudun bağışıklık sistemini geliştiren bir madde. Yoksa tek başına hastalıkları önlemek ya da iyileştirmek gibi bir etkisi yok. Yani siz gripken, “Bol bol portakal suyu iç, üstüne bir de aspirin, şıp diye geçer” diyenlere kulak asmamak ve hemen bir doktora baş vurup, ilaç kullanmak şart.
Başta grip olmak üzere bulaşıcı hastalıklardan korunmanın bir diğer yolu da temizlik. Mesela kağıt mendil... Sabah cebine iki kağıt mendil koyup, gün boyu bunlara aksırıp tıksırmak, hastalıkların iyileşmesini engeller. Neden mi? Aynı mikrobu tekrar tekrar almaya hizmet eder de ondan. Tüm bunlar, kuşaktan kuşağa geçen, kanıtlanmış önleyici hekimlik uygulamaları aslında. Eğer gripseniz, anneannenizin size tembihlerini hatırlayın. Bir daha o kadar kolay yatağa düşmezsiniz emin olun.
Günde bir büyük bardak portakal suyu tüm C vitamini ihtiyacınızı karşılar
* Hocam gripte bulaşma yollarını, klinik belirtileri konuştuk. Aşı dışındaki korunma yollarından da bahsettik... Eksik kalan var mı?
Bir de beslenmenin etkisi var. Gripten korunmak için, ‘C vitamini alalım, B vitamini alalım’ deniyor. Tabii ki ikisi de vücut direncini artırabilirler. Ama bilimsel olarak gösterilmiş, kanıtlanmış bir bilgi yoktur ki, C vitamini alanlar gribe yakalanmaz desin.
* Ama gripten yatak döşek yatanlara hep ‘Bol bol C vitamini alın’ denir. Bunda doğruluk payı var değil mi?
Tedavi açısından yararı olabilir. Ama, ‘Ben her gün bir tane C vitamini tableti alırsam gribe yakalanmam’ bilgisi doğru değil. Bunu ben, meslektaşlarımızda da, doktor arkadaşlarımızda da görüyorum. Söylenenlerden anlıyorum ki, ‘Günde bir bardak portakal suyu içersen ya da 2 tane portakal yersen, her gün 1 gram C vitamini alırsan gripten korunursun’ diyorlar. Keşke böyle olsa! Ama böyle olsa biz niye aşı olalım? Güzel portakalı da olan bir ülkedeyiz. Yeriz, biter. Ama bunu kanıtlayan bir bilimsel çalışma yok. Buna karşılık insan gribe yakalandıktan sonra vücut direncinin artırılmasında C vitamininin etkinliği var. Bu sadece gribe özgü değil, bütün enfeksiyonlara karşı böyle.
* C vitaminin nasıl bir katkısı var vücudumuza?
Damarlarımızı, özellikle mukoza dediğimiz ağız ve burun içersindeki salgı yapan dokularımızı, bir başka deyişle vücudumuza direnç kazandıran dokularımızı yenilemekte, korumakta katkısı var. Yani yeterli C vitamini almayan insanların dişleri çürür, dökülür. Ağız kuruluğu, burun kuruluğu olur. Bu bilinen bir şey ve doğrudur. Demek ki, bunlar olmasın diye yeterli C vitamini alınırsa insanın her türlü solunum yoluyla gelecek mikroba karşı direnci tam olur. Ama ‘Bu kişiler grip olmaz’ demek yanlış.
* Ama sonuçta günde 1 gram C vitamini almamız lazım değil mi?
Evet. Vücudun solunum yoluyla gelebilecek mikroplara karşı direncini koruyabilmek için günde 1 gram C vitamini almakta yarar var gerçekten. Bu efervesan tabletler şeklinde de olabilir, günde bir bardak portakal suyu şeklinde de olabilir.
HAPLARI ESKİMOLAR, İSKANDİNAVLAR ALSIN
* 1 bardak portakal suyunda 1 gram C vitamini var mı?
Büyük bir bardakta var...
* Peki C vitamini hap olarak alındığında bir yan etkisi var mı?
Hayır. C vitamini vücutta birikmez çünkü. Yani gidip de karaciğerde falan birikip bir yan etki yapmaz. Atılır vücuttan...
* Peki bugünlerde takviye olarak tablet şeklinde de alalım mı? Faydası olur mu?
Hayır. Ben hiç önermiyorum. Onu gidip Eskimolara önerelim. Ne bileyim, portakalı olmayan Antartika’daki insanlara önerelim. İskandinavlar alsın. Ama yani Antalyası, Alanyası, Fenikesi bir sürü çeşit portakalı olan bir ülkenin insanı da almasın... Üstelik de bunlar yetmiyormuş gibi durmadan dışarıdan meyve ithal edilen bir ülkede, insanlar C vitaminini niye hap olarak alsın? Doğal yollardan almak mümkünken... Üstelik C vitamini sadece portakalda, limonda, mandalinada değil, domateste, yeşil biberde, kıvırcık salatada, rokada da çok fazla var. Tüm yeşilliklerde C vitamini var.
* Peki doğal yollardan gripten korunmak için başka önerileriniz de var mı?
Var tabii... Korunmada bir başka şey de, dinlenmeye dikkat etmek. Bu özellikle çocuklar için çok önemli. Günde 8 saatlik bir uyku gerekiyor. Bizler için de gerekli.
* Prof. Dr. Necdet Üskent ‘İyi bir uyku bağışıklık sistemini güçlendirir’ demişti. T lenfositlerin, yani vücudu dışarıdan gelen saldırılara, özellikle bakteri ve virüslere karşı koruyan bağışıklık hücrelerinin sayısının arttığını söylemişti.
Evet. Hakikaten öyle... Bunun dışında giysilerle ilgi de bir küçük notum olacak. Sadece gripten değil, gripal enfeksiyonlardan korunmak için, hava değişimi sırasında ‘Ah cereyanda kaldım, ah soğukta kaldım, ince giymişim üşütmüşüm’ denir ya, işte bunun için biz kış aylarında tek bir kalın giysi yerine üst üste birkaç ince giysi şeklinde giyinilmesini öneriyoruz. Sıcak bir yere girildiği zaman üsttekiler çıkartılsın, soğuğa girildiğinde çıkartılsın. O bakımdan anneannelerimizin üzerlerine kat kat giydikleri yelekler, hırkalar, tek bir kalın giysiden çok daha sağlıklı. Onun dışında tabii ki korunma için aşıyı öneriyoruz.
* Aşıyı yarın konuşacağız. Korunmak için başka ne yapmamız gerekir?
Pratik olarak söylemek istediğim şey şu. Çok şükür galoşu kaldırdık hastaneden... Önceleri ‘Galoş olsun, galoş olsun’ dediler. Millet galoşu ayağına bir giyiyor, akşama kadar bir daha çıkarmıyor.
* Bu fırıncıların eline taktıkları eldivenler gibi sanırım... Bütün gün tek bir eldiven ellerinde, parayı da onunla alıyorlar, ekmeği de onunla alıp veriyorlar. Ne anladık hijyenden...
Aynen öyle. Her şey eldiven, her şey galoş... Kağıt mendilde de böyle bir durum var. Burnunu sil cebine koy, sil koy... O artık mikrop yuvası bir şey halini alıyor. Kağıt mendil bir kullanımlıktır.
* Sadece bir mi hocam?
Hadi iki olsun diyeyim. En azından defalarca kullanmamak lazım. Ama balgam ya da sümkürme ile kirlenmiş bir kağıt artık kullanılmamalıdır. Yoksa insan bir elini kurular, burnunun ucunu siler o tamam. Ama sümkürdünüz mü belli ki içinde cerahat taşıyor artık. O mendil atılmalıdır.
Yeşilay Gebze Şubesi Başkan Yardımcısı Bilal Başkonuş, kokulu kırtasiye malzemeleri ve inşaat malzemeleri hakkında uyarıda bulunarak, çocukların çantalarında ve evlerde adeta birer bomba bulunduğunu söyledi.
.
Uyuşturucu maddeler konusunda vatandaşların fazla bilgisi olmadığını vurgulayan Başkonuş, 'Uyuşturucu maddeleri az buçuk hepimiz biliyoruz. Ancak bir de günlük yaşamda sürekli kullandıklarımız var. Son yıllarda, 'volatile solvent' veya 'inhalants' olarak ifade edilen benzin, çeşitli yapıştırıcılar, tiner, butan, naftalin, azot oksit gibi uçucu maddeleri, işimiz gereği sürekli kullanmamız gerekebilir. Ama bu maddeleri havadar bir yerde kullanılmalıyız. Bu maddelerin kısa süreli kullanımlarda solunum yoluyla geçmesi halinde ise, muhakeme yeteneğinin azalması, koordinasyon bozukluğu, öksürük, burun ve gözlerde tahriş, kalp atışında artış ve düzensizlik, solunum bozukluğu, boğulma ve sarhoşluk halleri. Uzun süreli kullanımlarda da kilo kaybı, ruhi çöküntü, paranoya, hafıza zayıflığı, beyin, karaciğer ve böbreklerde ciddi hasarlara ve hatta ölümlere bile yol açtığı bilinmektedir. Bu yüzden bu maddeler, göründüğü kadar çok masum değillerdir. Bu maddeleri kesinlikle evlerimizde bulundurmamalıyız' dedi.
Sağlığa zararlı kimyasal maddelerle üretilen kırtasiye malzemelerinin kullanılmamasının da gerektiğinin altını çizen Başkonuş, 'Öğretmen ve öğrencilerimizin sağlıklarının korunması ve çocuklarda daha sonra madde bağımlılığına dönüşebilecek, koklama alışkanlığının önlenmesi için, bütün eğitim kurumlarında, içinde çözücü olarak etilasetat bulunan, beyaz tahta kalemlerinin kullanılmaması gerekmektedir. Ayrıca ithal kalemleri alırken, içinde bu tür uçucu maddelerin bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir. Organik solvenlerle yapılan kırtasiye tipi yapıştırıcıların da kullanılmaması gerekir. Bunun yerine, su bazlı olarak üretilen yapıştırıcıların kullanılması daha sağlıklı olur. Kokulu silgi ve kalem gibi kırtasiye malzemeleri kullanmamaları konusunda, öğretmen ve öğrencilerin daha bilinçli olmaları lazım. Bu nedenle bağımlılığın her türlüsüne çok dikkat etmeliyiz' şeklinde konuştu.
KANADA'da yaşanan talihsiz bir olay ülkede büyük tartışmalara yol açtı. İsmi açıklanmayan 2 aylık bir bebek, fotoğraf makinesinin flaşı nedeniyle kör oldu. Olay, ülkede bomba etkisi yaratırken bilimadamları, bebeğin fotoğrafı çekilirken nelere dikkat edilmesi gerektiğini açıkladı. Bebeklerin uyurken ya da başka yöne bakarken fotoğraflanması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, '8 aylık olmadan bebeğin fotoğrafını flaşla çekmek körlüğe kadar varan sonuçlar doğurur' dedi.
'Zehirli oyuncak ve zararlı madde içeren biberonlar yüzünden gitgide daha fazla çocuk hastalanıyor.Almanya'da gerçekleştirilen bir araştırmada,çocukların ve gençlerin kanlarında zehirli kimyasallar saptanmış.Bu zehirler daha çok yumuşatıcılar,yanmayı önleyen maddeler veya yapay koku maddeleriyle birlikte alınıyor.Küçük bebekler bile tehdit altındalar.Bebek bezleri,biberon ve oyuncaklarda bile zehirli maddeler saptanmış.Bu tür zehirlenmeler,alerji,hormon bozukluğu,lösemi veya davranış bozukluklarına yol açabilmekte.'
'Kamuya açık yerlerde ve tüm kamu kurumlarının tuvaletlerinde ekonomik oldugu için sıvı sabunlar kullanılmakta. Elinizdeki açık yaralara temas ettiğinde %100 cilt kanseri riski taşıdığını ve Ankara Onkoloji Hastanesi'ne yapılan başvurularda son 4 yılda 'Cilt Kanseri' hastalarının sayısının %94 arttığını biliyor musunuz?
Özellikle Isveç'ten alınan 'Sterisol' isimli dezenfektan içerikli sıvı sabun bu riski en çok taşıyanlardan. 'Sterol' adıyla pazarlanan bu sıvı dezenfektan sabuna dikkat! Umuma açık yerlerdeki sıvı sabunların hiçbir türünü asla kullanmayınız. Sağlıklı toplum olmak elimizde.'
Sezen SAÇAN
Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü
8/10/2006 - Müthiş Beyinli Türk
AIDS'de erken tanı için yüz binlerce dolarlık cihazlar gerekli. En ucuz test 200 dolar. Harvard'lı Türk doktor Utkan Demirci, sorunu çözen müthiş bir buluş yaptı.İşte o buluş
DÜNYA AYAKLANDI
Buluşu ile 'dünyanın kaderini değiştiren 35 bilimadamı' arasına giren Demirci'nin geliştirdiği sistem, 10 cente satılacak. Testi herkes, hem de evinde kendi kendisine yapabilecek.
Müthiş beyin
Türk bilimadamı, 2 hafta süren AIDS testini, sadece 10 cent'lik bir aletle yarım saate indirdi. Müthiş buluş, milyonlarca kişinin hayatını kurtaracak.
Dünyayı değiştiren Türk
Amerika'da Harvard Tıp Fakültesi ile Harvard-MİT Sağlık Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü'nde öğretim görevlisi olan Türk bilimadamı Dr. Utkan Demirci (28) , bilim dünyasında yankı yaratan bir buluşa imza attı. Biyoteknoloji alanında adını 'dünyayı değiştirecek 35 bilimadamı' listesine yazdırmayı başaran Demirci, AIDS'e yol açan HIV virüsünün 2 hafta süren teşhis süresini, yeni buluşu ile yarım saate indiriyor. Demirci'nin bulduğu mini alet, kana karışmış HIV virüsünün saldırdığı beyaz kan hücrelerinin çok ucuza ve hızlı bir şekilde tespit edilmesini sağlıyor.
Şimdi de kalbe el attı
Gelişmiş ülkelerde testin yapılmasına imkan veren makinenin fiyatı 200 bin dolar civarında. Utkan Demirci'nin portatif ve 'kullan-at' tekniği ile geliştirdiği alet ise sadece 10 cent'e satılıyor. Türk doktorun bu müthiş buluşu sayesinde, az gelişmiş ülkelerde milyonlarca kişinin hayatı kurtulabilecek. Alet, Afrika'da bir dağın tepesinde bile hastalığın tespit edilebilmesine olanak tanıyor. Demirci, AIDS dışında kalp üzerinde de çalışıyor. Yeni hedefi, hücrelerden doku oluşturup, kalp gibi organları bir yazıcı ile sayfa yazarmış gibi yapabilmek.
6/10/2006 - Roche İlaçları Ölüm Skandalı
Roche firmasının ilacını kullanan bazı hastaların öldüğü, bunun üzerine Roche firması yetkilisinin ölüm raporunu değiştirdiği öne sürüldü.
Roche'un, kendi ilacını kullanan hasta sayısı ile bu ilaçları veren hastane ve doktor isimlerini takibe aldığı ileri sürüldü.
Roche ilaç şirketi hakkındaki bu iddialar, 'sansürsüz.com' adlı internet sitesinde yayımlandı. Emine Algan imzasıyla çıkan haber şöyle:
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren Roche davasına yeni giden bir dosya, insan sağlığının yıllardır nasıl hiçe sayıldığını bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya koydu. İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, Roche yönetici ve çalışanlarının e-mail yoluyla yaptıkları iç yazışmaları çözdü ve bir raporla mahkemeye gönderdi. E-mail’lerden birinde, vizite raporunda yazan ölüm nedeninin, bir Roche çalışanı tarafından değiştirildiği belirtiliyor.
Çete davasının sanıklarından eski Roche Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Demir’e ait yazışmalardan birinde, çeşitli hastanelerde Roche ilacı kullanan hastaların takibe alındığı ve sonuçların rapor edildiği yer alıyor. Hasta sayısı, hastane ve doktor isimlerinin de bulunduğu yazışmada 6 doktorun katıldığı bir vizite raporu var.
Raporda, “Diyaliz çalışmasında takibimizde olan 2 hasta ex. olmuştur.(*) (Ciddi hipotansiyon şikayetleri olmaktadır.) ” Ardından Gökhan Demir’in ifadeleri geliyor. Demir, bu raporu sakıncalı bulmuş olacak ki şöyle diyor: “CRF’de (vizite raporu) vericinin ölüm nedeni bölümü bulunmaktadır. Bu sayfanın değiştirilmesine ve yeni halinin CRF’lere takılmasına karar verildi. Buna göre X (bir Roche çalışanı) yeni sayfaları Sürat Daktiloya yaptıracak ve elimizdeki dosyalara bu sayfalar takılacak.”
7 HASTA EX, 3’Ü ÇALIŞMA DIŞI
Yazışmalarda yer alan bir başka klinik çalışma raporunda da 22 hastanın tedaviye alındığı, 10 hastanın tedaviyi bıraktığı yazıyor ve neden bıraktıkları şöyle açıklanıyor: “7 hasta ex, 3 hasta çalışma dışı.”
Diyaliz ve kanser hastalarında kullanılan ilaçlardan sorumlu genel müdür yardımcısı Gökhan Demir’in kişisel bilgisayarından aktarılan e-mail’lerde, vizite raporları ayrıntılarıyla yer alıyor. Başka firmaların ilaçlarının da kullanıldığı anlaşılan hastaların izleme raporlarından birinde yine şöyle bir ifade yer alıyor: “Tedavisine yanıt vermeyen ya da relaps gelişmiş olan KHC (kronik hepatit C) hastalarında PegIntron Rib. Kombinasyonu (başka bir firmaya ait ilaç) . Bu çalışmaya da 6 hasta alındı ve 10’a tamamlanacak.”
Takibe alınan hastaların kullandığı ilaçlar nedeniyle mi yoksa başka bir nedenle mi öldüğünü söylemek, sadece bu raporlara bakarak elbette mümkün değil. Ancak bir ilaç firmasının, vizite raporunda hastaların ölüm nedeni yazdığı için bu sayfayı değiştirmesi ve yeni halini, doktorların da oluru ve imzasıyla rapor ettirmesi, açıklanması ve sorgulanması gereken bir durum. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü’nün, yazışmalardaki bu bölümlere yıldız işareti koyarak “çok çok önemli” diye düştüğü not da bu nedenle mahkeme dosyasına girdi.
ŞİFRELER POLİSTEN GİZLENDİ
Roche şirketindeki yasadışı uygulamalara karşı çıkan ve işine son verilen eski Satış İdaresi Müdürü Veysi Mungan ve avukatı Ayhan Erdoğan, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na, polisin raporunu da ekleyerek yeni bir suç duyurusu yapacak.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş’un isteği üzerine Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, 13 Ağustos 2004’te Roche şirketinin merkezine baskın düzenlemiş ve çuvallar dolusu belgeye el koymuştu. Bu belgeler arasında 20 adet yedekleme kartuşu da bulunuyordu. Kartuşların çözülebilmesi uzun zaman aldı. İstanbul’da çözülemeyince Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderildi. Burada da uzun süre çalışıldı ve gerekli programlar bulundu. Ancak bu kez de dosyaların açılması için şifre gerektiği anlaşıldı.
Roche firmasından şifreler istendi, firma bir yıla yakın oyalama taktiği uygulayarak şifreleri vermedi. Sonunda mahkeme kararıyla şifrelere ulaşıldı. İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu başkanlığındaki 10 kişilik ekip bir yıl çalışarak yüzbinlerce e-mail kaydını inceledi. Sonunda suç ve suç unsuru teşkil eden 416 e-mail tespit edildi. Buradaki bilgilerle bir inceleme tutanağı düzenlenerek savcılığa gönderildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın bir sonraki duruşması 22 Aralık’ta yapılacak.
(*) 'Ex olmak', tıp dilinde 'ölmek' anlamında kullanılıyor.
Islak mendilde 'alkol' polemiğine katılan Uni Wipes'in üreticisi Ataman Özbay, 'Alkol masum, bilseniz başka neler kullanılıyor' dedi Özbay kayıtdışına dikkat çekerek şaşırtıcı bir gerçeği ilan etti: Kâğıdı formaldehit ve çamaşır suyuyla ıslatıyorlar. Bu maddeler kanserojen.
Islak mendil markası Uni Wipes'in üreticisi, Ataman Kozmetik'in sahibi Ataman Özbay, alkolsüz ıslak mendil polemiğine yeni bir boyut getirdi. 'Alkol masum, merdivenaltı üreticiler, mendil küflenmesin diye formaldehit ve çamaşır suyuyla ıslatıyorlar. Maliyeti en düşük koruyucu bu çünkü. Anneler de bu ürünü bilmeden bebeklerinde kullanıyor. Bu ürün çocukların en hassas bölgelerinde kullanılıyor. İleride kanserojen etki yapar' dedi. Gümrüklerden Türkiye'ye büyük miktarda atık kağıt girdiğini savunan Özbay, 'Bu kağıtlar ıslak mendil üretiminde kullanılıyor. Hijyenin bu kadar kirlendiği görülmemiştir' diye konuştu.
türkiye'de....sağlık = para
bknz...
özelde diş çekimi............ortalama 50 ytl
devlet hast. diş çekimi.....ortalama 35ytl
ne devletmiş yahuuuu.! !
sağlık bilgisi neden gereklidir amaçlarıyla birlikte
E128* Red 2G Renklendirici; sentetik kömür katranı; kan hemoglobini ile karışma ihtimali vardır; çocuklar tarafından kullanılması tavsiye edilmiyor; dondurma, puding, meyvalı veya aromalı yoğurt, pişmiş ya da pişmemiş et ürünleri, sucuk, salam, sosis,marmelat ve içeceklerde kullanılır. Pek çok ülkede yasaktır.
Semt pazarlarında ucuza satılan et ürünleri 'sahte.' Salamda et yerine nişasta, tavuk derisi, zar ve kan var
Pazarda kilosu 3-4 milyon liraya satılan sucuk, salam ve sosis gibi gıdalarda korkunç sahtekârlık. Üretim tarihi yok, hangi firmanın nerede ürettiği belli değil. Ambalaja sonradan yapıştırılan etiketlerdeki bilgiler sahte.
İÇLERİNDE BİR GRAM BİLE GERÇEK ET YOK
SABAH, pazarlarda satılan 'çok ucuz' salamı Hıfzıssıhha'da tahlil ettirdi. İşte sonuç: 'İçinde bol nişasta, tavuğun derisi ile kemik uçlarındaki et kırpıntısı, kasapta bile kullanılmayan kanlı et kısımları ve zar, bol baharatla tuz var.'
SAĞLIĞA ZARARI DAHA SONRA ORTAYA ÇIKAR
UZMANLAR uyarıyor: 'Sadece ekmek yemek bile bu ürünlerden daha sağlıklı. Bunlar böbrek ve karaciğeri tahrip eder. Etkisi 5- 10 yıl içinde çıkar. Deli danadan kuş gribine birçok hastalığı yayar.'
***
Sahte gıda pazara girdi
İstanbul'daki semt pazarlarında salam, sucuk, sosis, kaşar peyniri gibi ürünler 1 milyon liraya satılıyor. Ancak et yerine tavuk derisi, sığır eti zarı ile üretilen bu ürünler insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor.
İstanbul'daki semt pazarlarında sosis, salam ve sucuk diye tüketiciye sağlıksız ürünler satılıyor. Marketlerde Beşler, Maret, Pınar gibi markaların salamları kilosu 20 ila 25 milyon lira arasında değişirken, kilosu 4 milyon lira olan salamlar semt pazarlarında yok satıyor. Aynı şekilde markette tanınmış markalı sucuğun kilosu 20 milyon lira ama semt pazarında kilosu 3 milyon liradan sucuk bulmak mümkün. Fiyatlar arasındaki bu derece yüksek farklar ister istemez satılan gıdaların 'gerçek' olup olmadığını akıllara getiriyor. Gerçekten de SABAH'ın semt pazarından satın alarak İstanbul Belediyesi Hıfzıssıhha Müdürlüğü'nde inceleme yaptırdığı ürünlerin adeta 'sanal' olduğunu ortaya çıkardı. Tahlil sonucunda salamdaki nişasta oranı normalin çok üstünde bulunurken, içinde kullanılan piliç etinin tavuk derisi, dana etinin ise etin en kanlı bölümleri olduğu belirlendi. Salamın Türk Gıda Kodeksi Et Ürünleri tebliğine uygun olmadığı ortaya çıktı.
AMBALAJDAN BELLİ OLUR
GERÇEKTEN de Yenibosna, Esenler, Bağcılar, Avcılar, Gaziosmanpaşa gibi semtlerin pazarlarında satılan hiçbir besin değeri olmayan et ürünleri, tüketiciye ulaşıyor. Zaten gıda yetkililerine göre etin kilosu 11 ila 14 milyon lira arasında değişirken, pazarda ila 1.5 milyon liraya satılan salam, sosis ve sucuklarda 'yenilebilir et' olması mümkün değil. Salam, sosis ve sucukların ambalajları üzerinde üretim ve son kullanma tarihleri yazmıyor. Ambalajlar üzerine sonradan yapıştırılan etiketlerde bu bilgilere yer veriliyor. Fındık ezmesi, çikolata ve tahin helvalarının ambalajları üzerinde ise üretim yerinin adresi veya son kullanma tarihiyle ilgili herhangi bir bilgi yok.
SALAM YERİNE EKMEK YİYİN
PAZARLARDA satılan bu 'merdivenaltı üretim' salamları tahlil eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hıfzıssıhha Müdürü Muhsin Öztürk, salamın içindekiler bölümünde yazan 'Dana kavram yağı, dana eti, piliç eti ve patates nişastası' ibaresini SABAH'a yorumladı: 'Bu tip ürünlerin tahlillerini sık sık yaptığımız için bu salamın yapılmasında kullanılan etler hiç sağlıklı değil. Piliç eti dediği şey tavuğun derisi ve kemiklerinin ucundaki yumuşak et kırpıntıları. Dana eti denilen şey ise kırmızı etin kasaplarda kullanılmayan kanlı et kısımları ve zar. Üretici bunun içine baharat ve tuzu basarak mikrop üremesini engelliyor. Bu, tüketiciyi tamamen aldatmak demek. Vatandaşın sahte et ürünleri yerine ekmek yemesi hem daha çok besleyici hem de daha sağlıklı. Çünkü bu ürünün hiçbir besin değeri yok.'
KARACİĞER DÜŞMANI
ÖZTÜRK, bu salamın içinde yazılan maddelerin vücudun süzgeci görevindeki böbrek ve karaciğeri tahrip edeceğini belirterek, 'Bunun etkileri hemen değil, 5-10 yıl içinde çıkıyor. Deli danadan tutun da kuş gribine kadar birçok hastalığın salam, sucuk ve sosis gibi besinlerle yayıldığı görülüyor' diye konuştu.
harvard üniversitesi öğretim üyesi prof. dr. gökhan hotamışlıgil,
obezite ve şeker hastalığına sebep olan geni buldu.
goethe üniversitesi cerrahlarından prof. dr. tayfun aybek, kalp
krizini önceden haber veren 'çip' geliştirdi.
gaziantep üniversitesi plastik cerrahi başkanı doç. mehmet mutaf'ın
dudak yarığı konusunda geliştirdiği ameliyat tekniği, fransa'da 'en
başarılı teknik' kabul edildi.
finlandiya kuopio üniversitesi biyokimya bölümü öğretim üyesi doç. dr.
neva Çiftçioğlu, böbrek taşlarına 'nanobakteri' adı verilen bir
mikroorganizmanın yol açtığını kanıtladı.
arkansas üniversitesi Çocuk elektrofizyolojisi bölümü başkanı doç.
volkan tuzcu, çocukların kalp ritim bozuklukluğunu ışın kullanmadan
tedavi eden yöntem geliştirdi.
amerikan nature dergisi, türk doktor murat digiçaylıoğlu'nun 'beyin
kanamasından sonra hücrelerin ölmesini önleyen buluşu'nu duyurdu.
harvard üniversitesi tıp fakültesi'nde araştırmalarını sürdüren dr.
hande özdinler, bugüne kadar işlevi bilinmeyen prion isimli proteinin
beyin hücrelerinin yenilenmesi açısından önemini ortaya koydu.
houston methodist hastanesi sindirim hastalıkları tıbbi direktörü
prof. dr. atilla ertan, 'abd'nin en seçkin 10 hekimi' arasına girdi.
istanbul 70'inci yıl fizik tedavi ve rehabilitasyon eğitim araştırma
hastanesi cerrahlarından dr. cengiz türkmen, ameliyat sonrasında
kırılmayı ve ağrıyı önleyen 'omurlararası sabitleyici' geliştirdi.
memphis üniversitesi öğretim üyesi prof. dr. semahat demir, abd'de
bilim-sağlık ödülü'ne layık görüldü.
cornell üniversitesi kısırlık merkezi öğretim üyesi prof. dr. kutluk
oktay, kadınların menopozdan sonra da çocuk sahibi olabilmesini
sağlayan bir yöntem geliştirdi.
columbia üniversitesi kardiyoloji direktörü prof. dr. mehmet öz'ün
yazdığı 'you: the owners manuel' isimli kitap, abd'de piyasaya çıktığı
gün harry potter ve da vinci şifresi'ni geride bırakarak, 350 bin adet
sattı.
TÜRKİYE CUMHURİYET'İNİN SAĞLIK BAKANI, ''keneden korunmak için pantolon paçalarını çoraba sokun' DEDİ.
Kişinin bedenen ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması.
Arkadaşlar Tinnitus (Kulak Çınlaması) şikayeti olan varsa karşılıklı konuşalım.
kimse yaşlanmasa tüm sevdiklerim hep saglıklı olsa
yaşamayı :)
bu akşam bi kere daha anladım ki gibisi yokmuş hakkaten sağlığınıza dikkat! !
bende sıze soruyorum zaten kardesım yaww! ! !
insanı hasta eden şey.
tutturulmuş kıvam
24 Temmuz da geçirdiğim trafik kazasından sonra ne demek olduğunu çok iyi anladım.2 ay hiç kalkmadan yatmak sağa sola dönememek berbat bir duygu hele birde tekrar yürüyemeyeceğinizi düşünüp kahrolmak oooffff Allahıma çok şükür eski sağlığıma kavuştum ama insan o haldeyken yaşamın değerini çok iyi anlıyor ve kim dost kim düşman belli oluyor.
Allahıma şükrediyorum ve kimseyi sağlığından etmesin diye dua ediyorum.
Bilmedik zevk-i visalin,çekmeyince firkatin
Olmayınca hasta,kadrin bilmez adem sıhhatin
Canların oyununa
Uyanık dudaklara
Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
...
Geri gelen sağlığa
yokluğunda değeri anlaşılıyor
Sağlık zıtların sulhüdür; aralarında savaşın başlamasını da ölüm bil!
Mevlana
Halk içinde muteber bir nesen yok devlet gibi
Olmaya devlet Cihan da bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan Süleyman Han
insanoğlu için olmazsa olmaz olan gercek ve tek sey