Kültür Sanat Edebiyat Şiir

sağlık sizce ne demek, sağlık size neyi çağrıştırıyor?

sağlık terimi Işıl Güzelbakan tarafından tarihinde eklendi

  • Şinasi Akay
    Şinasi Akay

    "Bedensel, ruhsal ve toplumsal-sosyal yönlerden tam bir iyilik durumu”
    DSÖ

  • Melek Çelik
    Melek Çelik

    Bedensel ve ruhsal anlamda iyi olmaktır diye biliriz hep, ancak korumak için ne yapıyoruz her zamanki gibi tabi ki hiç bir şey. Umarım değerini biliriz bende dahil olmak üzere bir gün o bizi terketmeden, biz onu kaybetmeden önce çünkü bize bahşedilen en büyük nimet.

  • Vedat Yavuzoğlu
    Vedat Yavuzoğlu

    Para ile sağlığın kıymeti, kaybedilince anlaşılır..

  • Özcan İşler
    Özcan İşler

    Sağlık en büyük mutluluk...

  • Es Elsiyan
    Es Elsiyan

    Gerçekten de çok önemli. Ama nedense birçok insan sağlığının kıymetini bilmiyor ve sağlıklı olduğu için şükürdâr olmuyor.
    Sağlığınızın her zaman kıymetini bilin. Ve sağlığınızı para, mal, mülk vb. şeyler uğruna heba etmeyin.. İsterseniz tüm dünyaya sahip olun, sağlığınız yerinde olmadıktan sonra ne farkeder...
    Unutmayın, herkes bu konuda o kadar da şanslı değil.. Bazı insanlar birçok gece acı çekerek yatıyor. Düşünsenize Sinirleri bozuk yatıp sinirleri bozuk kalkmak. Kesinlikle hayat standartı sağlıklı bir insana oranla daha düşük. Bazıları sağlığı yüzünden bir şeylerden sürekli eksik kalıyor.
    Bazıları nefes almakta güçlük çekiyor, bazıları yürümekte bazıları duymakta bazıları görmekte...daha niceleri sayılır..
    O yüzden bir kere daha kendinizi düşünün. Ve sağlıklı olduğunuz için bir kere daha şükredin.

  • Remzi Ece
    Remzi Ece

    Kolay kolay kıymetini bilmediğimiz şey.

  • Zulmü Alkışlayamam
    Zulmü Alkışlayamam

    Dünyanın en iyi hekimleri Dr. Perhiz, Dr. Sessizlik, Dr. Neşe'dir.

    İngiliz Atasözü

  • Burak Caka
    Burak Caka

    sağlık olsun

  • Melek Dr
    Melek Dr

    sağlık,çok önemli gerçekten..
    3 yıl önce geçirdiğim trafik kazasıyla anladım sağlığın kıymeti,
    ölümden döndüm, 3 gün yogun bakımda kendimi bilmeden yatmışım,kafa içi kanama nedeniyle..
    rabbim tüm hastalara şifa versin...
    bizleride eksik etmesin,
    her bilggimi dogru yerde kullanmayı nasip etsin..amin

  • Tülin Cunbut
    Tülin Cunbut

    geçirdiğim kaza sonucu dikiş atıldığında insan sağlığının ince bir çizgi olduğunu dahda iyi anladım...

  • Vera Kramer
    Vera Kramer

    OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ.(Kanuni Sultan Süleyman)

    Sağlığın önemini anlatan daha güzel bir cümle olabilirmi?

  • Mesut Çelik
    Mesut Çelik

    İnsanoğlu para kazanmak için önce sağlığını harcar, sonra da kaybettiği sağlığını geri kazanmak için parasını.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Cep telefonu kullanırken sol kulağınızı kullanın, çünkü sağ kulak direkt beyni etkiliyor...

  • Dilara Pamukçu
    Dilara Pamukçu

    sağlığımızı koruyalım(-.-) küresel ısınmaya son verelim ve artık şu cigaralarıda denize atmayalım

  • Ece Özdemir
    Ece Özdemir

    En büyük zenginlik... Kaybetmeden kıymetini anlamalıyız... Sonra çok koşarız peşinden... Nazlı bir kelebek gibidir...

  • Yağmur Bulut
    Yağmur Bulut

    Tarih boyunca Selçuklu ve Osmanlı Devleti şifahaneler, bimarhaneler kurmuş bunları tüm insanlığın hizmetine sunmuştur. Öyleki tedavi ve insana yardım konusunda Müslüman ve gayri müslim farkı gözetmeksizin tüm insanlığa hizmet etmişler bunun karşılığında ise hiçbir maddi bedel beklememişler yalnızca Allah rızasını ilke edinmişlerdir. Tarihte yaşanan şu örnek tablo çok ibret vericidir: Türk-İslâm dünyası üzerine düzenlenen Haçlı Seferlerinde Haçlılar çok insan katletmişler çok kan dökmüşler ve her tarafı yakıp yıkmışlar çok fazla zararlar vermişlerdir. Buna rağmen seferler ve savaşlar sonrası yaralı düşen ve ağır durumda olan haçlı askerleri Müslüman hekimlerce savaş alanlarından toplanmış şifahanelerde itina ile tedavi edildikten, iyileştirildikten sonra serbest bırakılmıştır. Bu durum karşısında hayretler içerisinde kalan haçlı askerleri mahcubiyetlerini bildirirken tekrar ülkelerine dönmedikleri gibi bir bölümü İslâm dini ile şereflenmişlerdir.
    Selçuklu ve Osmanlı döneminde çok sayıda şifahane ve bimarhane yaptırılmıştır. Vakıf yoluyla yapılan bu kurumların işletilmesi ve denetlenmesi de vakıf yoluyla olmuştur. Özellikle şifahanelerin yanında kurulan Vakıflar hastalarla ilgilenip tedavilerini yaptırmışlardır. Hastayken çok ilgilenildiği gibi iyi olduktan sonra da hemen hasta taburcu edilmez Vakıf yetkilileri tarafından misafir edilir, bir ihtiyacı olup olmadığı araştırılır, eğer çalışacak durumda değilse bir süre yetecek kadar harçlık tahsis edilir, hatta yol parası dahi verilirdi. Böylece insanlar sosyal hayata kazandırılırken güven ve inanç duygularıda pekiştirilmiş olurdu.

  • Yağmur Bulut
    Yağmur Bulut

    İslâmiyet insana, insan hayatına ve insan sağlığına çok büyük önem vermiştir. Öyleki tarihte tıp alanındaki ilk karantina sistemi Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından Tebük seferi sırasında Şam’daki veba salgını üzerine konulmuştur. Amaç; hastalığın diğer insan ve coğrafyalara yayılmasını önlemektir.

    İslâm tarihinde sağlık hizmetleri alanındaki ilk hareket Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde başlamıştır. Öyleki ilk sağlık merkezi (sağlık çadırı, ocağı) Hendek savaşı sırasında oluşturulmuştur. Yaralıları tedavi etmek için ve askerlere hizmet amaçlı olarak kurulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v) ’in emriyle Rafidetü’l – Ensariye ve Ümmüyetü’l - Caffariye isimli iki hanım tarafından kurulmuştur. Burada hasta ve yaralılar tedavi edilirken ilk tedavi gören ise ok isabetiyle yaralanan Sa’d bin Muaz adlı sahabe olmuştur. İşte bu şekilde İslâm tarihindeki ilk sağlık merkezi oluşturulmuş oldu. Bundan sonra da tarihte yaşayan diğer İslâm ümmetine örnek teşkil etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) ’i örnek alan çok sayıda hükümdar, vezir, paşa, veli, şeyh, derviş ve fertler şifahaneler ve bimarhaneler kurmuş buraları insanlığın hizmetine açmışlardır.

  • Yağmur Bulut
    Yağmur Bulut

    Tarihimizde Kadın ve Sağlık

    Selçuklu dönemi darüşşifalarının vakfiyelerinde, tayin edilen kadınlarda, kadın hastalarla ilgilenen kadın hastabakıcılardan (Nigehban-ı Hastegan) sözedildiği görülmektedir. Yine bu dönemle ilgili kaynaklarda, darüşşifa yöneticiliği yapan hanımların da varlığından sözedilmektedir.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, hanımlar sağlık alanıyla yakından ilgilenmişler, özellikle toplum sağlığı konusunda yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu hizmetlerin başında özellikle, padişah yakınları olan birçok hanım, darüşşifa yapılmasını teşvik ve finanse etmiştir. Bunlardan 1539'da Hafsa Sultan ve 1550'de Hürrem Sultan adına kurulan Manisa ve Haseki darüşşifaları ile 1583'de Nurbanu Sultan'ın kurduğu Topbaşı Bimarhanesi, 1843'de Bezm-i Alem Valide Sultan'ın yaptırdığı Gureba
    hastanesi, 1862'de Sadrazam Kamil Paşa'nın eşi Zeynep Hanım için kurulan Zeynep Kamil Hastanesi padişah yakını olan bu hanımların şefkat eserleridir.Osmanlı hanımlarının sağlık alanına ilgisi, görüldüğü gibi, darüşşifa yaptırmak şeklinde yoğunlaşmış, vakıf yoluyla yapılan bu kurumların işletilmesi de vakıf yoluyla kontrol edilmiştir.
    Osmanlı dönemine ait kaynaklarda; Osmanlı saraylarında, haremlerde, hasta hekimlerine yardımcı olarak alınmış hanımlardan söz edilmektedir. Ayrıca Anadolu'da aşıcı kadınların yer yer dolaşarak küçük çocuklara çiçek aşısı yaptıkları, geleneksel olarak devam ettirilen ebelik hizmetlerinin de varlığından söz edilmektedir. II. Beyazıt devrinde (1481-1512) Galatasaray'da kurulan Enderun mektebi, hastanesinde hasta gençlere bakmak üzere ^^Ana^^ adıyla üç ihtiyar kadın görevlendirilmişti ve bunların başına da ^^Hastalar Ustası^^ denirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nda, hanımların sağlık alanında eğitime tabi tutuldukları ilk alan ebeliktir.Görenek olarak yapılan ebelik uygulamalarının kötü sonuçlarının ortadan kaldırılması düşüncesiyle başlatılan ebelik eğitimi, devamında hastabakıcılık eğitimini ve mücadeleli bir sürecin sonunda da tıp eğitiminin kapılarını hanımlara açmıştır.Uzun süren savaş yılları, imparatorluğun iyice yıpranmasına sebep olmuş, savaşta kaybedilen sağlık personelinin yerini doldurmak üzere talep yeterli olmamış, bu durum üzerine hanımların sağlık hizmetlerinin bütün alanlarında çalışmaları ve eğitilmeleri zorunluluk haline gelmiştir. Bunun hayata geçirilmesinde ve başarılı olunması yolunda; Dr. Asaf Derviş, Dr. Rasim Ferit Talay, Dr. Adnan Adıvar, Dr. Besim Ömer Akalın gibi birçok hekim gayret göstermiştir. Bu hekimlerden Dr. B. Ömer Akalın (1861-1940) 'ın ebelik eğitiminde, hanımların tıp tahsili yapmalarında ve özellikle de Türk hemşirelik tarihinde önemli bir yeri vardır. Hemşirelik eğitiminin sistemli bir şekilde başlamasını (1912) temin etmiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyetinin kurucuları arasındadır.
    Hilal-i Ahmer Cemiyeti, kadınlar kolunun kurulmasından sonra, az zaman içinde, bütün ümitlerin üstünde parlak başarılar göstermiştir. 1914'te üye sayısı onbini aşan dernek üyeleri; sadece cephe gerisinde kurulan seyyar hastanelerde değil, İstanbul'da değişik mahallelerde hanımlar tarafından kurulan ve yönetilen çok sayıda hastanelerde hemşirelik yapmışlardır. Hanımların bu faaliyetleri toplumda olumlu bir etki yaratmış, hanımları mesleğe özendirmek adına çalışmalara girişilmiş, hanımları cephede ve hastanede resmeden suluboya tablo çalışmaları yaptırılmış, pullar bastırılmıştır.Osmanlı İmparatorluğu'nun bu zor dönemlerinin sağlık hizmetleri açısından en büyük özelliği,hanımların dini ve milli hislerle motive edilerek vatan hizmetine çağrılması idi.

    Özellikle Milli Mücadele yıllarında hasta bakımında ve tedavisinde gönüllü olan hanımlar, gayretleri ve fedakarlıkları ile faziletin, inancın ve çalışkanlığın sembolleri olmuşlardır. Dr. B. Ömer Akalın'ın ifadesi ile; merhamet ve kalp hassasiyetinin temsilcisi olan hanımlar bu dönemin ümit ışığı olmuşlar ve onlarla birlikte hastanelerin çehresi aydınlanmıştı. Dönemin şairlerine de ilham kaynağı olan bu hanımlara duyulan saygı ve içtenlik dolu duyguları Mehmet Emin Yurdakul şu dizelerle ifade etmiştir:
    ^^Sizler veda eylediniz her sevimli güzel yere;
    Gülü feda eylediniz o zehirli dikenlere
    Kardeşlerin acıları sizin yaslı gönlünüzde;
    Yaraların sancıları sanki sizin göğsünüzde
    Siz feryatlar dinlersiniz dünya gülüp haykırırken;
    Ölümlerin önünde sargıları bağlayan siz;
    Cenazeler üzerinde matemlerde ağlayan siz
    Yara sarmak, can kurtarmak... Bu ne iyi ve güzel iş,
    Kullarına Cenabı Hak bundan büyük aşk vermemiş. ^^

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    SAMSUN (İHA) - Özellikle otel, havaalanı, işyerleri gibi toplu kullanım yerlerindeki alafranga tuvaletlerin, cinsel yolla bulaşan hastalıkların yaygınlaşmasında büyük etkisinin bulunduğu belirtildi.

    Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Öğretim Üyesi, Samsun İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri ve AIDS Savaşım Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Günaydın, asrın korkulu vebası AIDS başta olmak üzere cinsel yolla bulaşan 40'a yakın hastalık bulunduğunu hatırlatarak, bu hastalıkların insandan insana cinsel temas dışında da geçtiğini kaydetti. Günaydın, 'Bunlardan biri de alafranga tuvaletlerdir' dedi.

    2005 yılından itibaren Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede cinsel yolla bulaşan hastalıkların hızla yaygınlaştığını vurgulayan Günaydın, 'Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak için öncelikle tek eşlilik önemli. Ama bu da yetmiyor, temizlik de çok önemli. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar sadece cinsel temasla geçmiyor. Herhangi bir hastalığı bulunan kişinin kullandığı alafranga tuvaleti kullanan hasta olmayan bir kişi de, bu hastalığa yakalanabilir. Alafranga tuvaletlerden uzak durulmalıdır' diye konuştu.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Emulgatörler

    İstenen ölçüde birbiri içinde dağılmayan sıvı ve hamur şeklinde bulunan maddelerin karışımını sağlayabilmek için Emülsiyon yapıcı katkı maddeleri kullanılır.

    İki tip Emulsiyon vardır:

    1 – Yağ içinde su Emulsiyonu: Tereyağı

    2 – Su içinde yağ Emulsiyonu: Süt

    Öyle malzemeler vardır ki bunlar bir Emulsiyon’ un oluşumunu kolaylaştırırlar veya karışımı önlerler.

    Emulsiyonlar istikrarsız yapılardır, bu sebeple kendiliğinden oluşmazlar. Bir emulsiyonu oluşturmak için gerekli enerji girişinin çalkalama, karıştırma, püskürtme ve homojenleştiriciler ile sağlanması gerekir.

    Bunlara Emulsiyon yapıcılar veya Emulgatörler denir. Bazı gıda maddeleri Emulsiyon formlarında hazırlanır. Mesela margarin, Mayonez gibi.

    Genellikle yağlı ve balmumlu, tozumsu maddelerdir. Bunlar emülsiyon’ un oluşumunu temin ederler ve emulsiyonu dayanıklı hale getirirler.

    Açık anlamıyla yüzeysel aktif bağlantıları sağlarlar (nemlendiricidirler) , bunlar karışmayan iki maddeyi (yağ/su) temas yüzeyinde koyulaştırırlar ve sınırlayıcı alanın gerginliğini indirgeyerek dağılma imkanını mümkün kılar.(Emulsiyonlar Suspansiyonlar ve köpükler) bu oluşumun meydana gelmesini sağlayan sebep, aynı molekülde buluşan Lipofil (yağlı maddeler) ve Hidrofil (sulu Maddeler) gruplarıdır.

    Gıda Emulgatörleri için ana maddeler nebat ve hayvan yağlarından elde edilen yağ asidi ve bunların tuzları, ayrıca gliserin ve de diğer tabii yenilir yağ asitleri ve bunların tuzları, sodyum hidratlar ve poli-oksi bileşimleridir. E322 Lesitin, E470 Mono ve digliserid ve E495 e kadar isimleri geçen katkı maddeleri homojenleştirici, stabilizatör, emülsiyon yapıcı,yani Emülgatör olarak kullanılan katkı maddeleridir. (Homojenleştiriciler, Stabilizatörler)

    Emulgatörler sadece gıda sektöründe kullanılmazlar. Krem, Losyon ve deterjan gibi kozmetik ürünlerin ve ilaçların üretiminde de kullanılmaktadırlar.

    Çok sayıda hammaddeler, çok değişik Emulgatör’ün imalini sağlar. Ayrıca karıştırılarak, kullanılma gayesine en uygun şekilde uygulanabilir. Günümüzün, dondurma, margarin, çikolata ekmek, pasta ve benzeri gıdaların yapımında gerekli olan kalite standardı, ancak Emülgatörlerin kullanımıyla sağlanabilmektedir.Bunlar klasik fonksiyonları yanında pek çok yiyecek maddelerinin özellikleri açısından da etkendirler.

    Hayvan köken’li olanlar için dikkatli olmamız gerekir. Genellikle bu katkı maddeleri, ülkemize ithal edilmektedir. Üretici ülkelerde ise üretimde kullanılan hammaddeler domuz ve dinimizce yenmesi haram olan hayvanlardan elde edilebilmektedir. En iyisi, gerek üretici firmaların, gerek ithalatçıların bitkisel olanını ithal etmeleridir.Tüketici kardeşlerimiz de bu hususa dikkat ederek, sorgulayarak seçimlerini yapmalıdırlar.

    Bilinen Uygulama Alanları:

    1 – Yağlar (yemek yağları) , pasta yapımında kullanılan özel yağlar.
    2 - Mayonezler. Salata sosları. Krema yağları.
    3 – Etler ve etle yapılan malzemeler. Hazır çorbalar
    4 – Süt ürünleri.
    5 – Dondurma.
    6 – Ekmek, pasta ve bisküviler.
    7 – Nişastalı yiyecekler. Krem şantiler, pudingler
    8 – Tatlılar.
    9 – Kozmetik ve ilaç üretimi

  • Sevim Gitar
    Sevim Gitar

    İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını kaybederler sonra sağlıklarını kazanmak için paralarını.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü (AICR) , 2007’ye sağlıklı bir başlangıç yapmanız için, vücudu kanser, kalp krizi, Alzheimer ve diyabet gibi ciddi rahatsızlıklara karşı koruyan besinlerin listesini açıkladı. İşte Amerika’nın en iyi uzmanlarının hazırladığı besin reçetesi:

    Kalbi koruyor
    BADEM: Her gün, bir çay fincanın yarısını dolduracak miktarda, yani 30 gram badem yemeyi ihmal etmeyin. Omega-3 asitli yağları açısından oldukça zengin bir besin olan badem, kandaki kötü kolesterol (LDL) oranını yüzde 4.4 oranında düşürüyor. Badem böylece damar tıkanıklıklarını önleyerek, dolaşım sisteminin düzenli olarak çalışmasını sağlıyor; kalbi koruyor.

    Diyabeti önlüyor
    KAHVE: Günde iki fincan kahve, özellikle orta yaşlardan sonra görülen Parkinson ve Tip-2 diyabete karşı vücudu koruyor. Kahvede bulunan kafein maddesi, diyabete yakalanma riskini yüzde 35 azaltıyor. Ayrıca ağrı kesici özelliği de bulunuyor. Ancak kahveyi mutlaka kalsiyum deposu olan sütle için. Böylece kafeinin kemikleri zayıflatmasını engellemiş olursunuz.

    Sinirleri rahatlatıyor
    TARÇIN: Her yemekten sonra içinde bir miktar tarçın bulunan bir tatlı yemeyi unutmayın. Tatlı yemek istemiyorsanız, küçük bir çay kaşığı dolusu tarçını doğrudan suya ekleyerek içebilirsiniz. Tarçın kan şekerini düzenliyor, ayrıca sinir sistemini rahatlatıyor. Öte yandan köri baharatının içinde bulunan Tumerik adlı maddenin eklem iltihabını ve romatizmayı önlediğini unutmayın.

    Patatesi haşlayın
    PATATES: Antioksidanlar yönünden çok zengin. Amerikan Tarım Dairesi’ne göre en yararlı 100 besinler arasında 17’nci sırada yer alıyor. Akciğer kanseri, diyabet ve kalp krizine karşı koruyor. Ancak patatesi kızartmak yerine, yağsız bir şekilde haşladıktan veya fırında pişirdekten sonra yemeyi tercih edin.

    Kaslar için faydalı
    SEBZE ÇORBASI: Doyurucu ancak kalorisiz bir yiyecek olduğu için özellikle kilo vermek isteyenlerin bir numaralı tercihi. Ayrıca, özellike sebze çorbası sodyum bakımından zengin. Bir kase sebze çorbasında 500 miligram sodyum bulunuyor. Sodyum, sinir sistemi ve kasların düzenli olarak çalışmasını sağlıyor. Ayrıca vücuttaki sıvı miktarının dengesini düzenliyor. Ancak günde 1500 miligramdan fazla sodyum tansiyon ve kalp rahatsızlıkları konusunda tam bir ters etki yaratıyor.

    Kansere karşı birebir
    ZEYTİNYAĞI: Zeytinyağı kanser riskini azaltıyor. Günde 25 ml. zeytinyağı alanların idrarlarında, hücrelere zarar veren ’8oxodG’adlı maddenin seviyesinin azaldığını ortaya çıkardı. Zeytinyağı kanserin yanısıra iyi kolesterol (HDL) oranın artmasını sağlayarak kalbi koruyor. 1 çorba kaşığı zeytin yağında 120 kalori bulunuyor. Bu nedenle günde 6 çorba kaşığını geçmeyin.

    Kanseri engelliyor
    ÇAY: Siyah veya yeşil olsun, çayın her türü kanser riskinin azaltılmasında etkili bir rol oynuyor. Çay, kadınlarda rahim kanserine yakalanma riskini yüzde 50 azaltıyor. Göğüs kanseri içinse bu oran yüzde 60’a kadar çıkıyor. Çay ayrıca Alzheimer ve kalp krizine karşı vücudu koruyor.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Sağlık bulayım diye hemen herkesin tükettiği bitkisel çayların bilinçsiz kullanım halinde hayatınızı karartabileceğini biliyor muydunuz?
    Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Leyla İyilikçi, bitkisel ilaçların bazılarının, ameliyatlardan birkaç gün önce alınması halinde, hastayı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakabildiğini söyledi.

    Ekinezya bitkisinin cerrahi yaklaşımdan mümkün olduğunca erken kesilmesini öneren Doç. Dr. İyilikçi, bu ürünün kullanılması halinde hastanın tedaviye ve ilaçlara geç yanıt verebileceği uyarısında bulundu. Sarımsağın kan basıncını ve kolesterolü düşürdüğünü kaydeden İyilikçi, bu ürünün de cerrahiden en az bir hafta önce kesilmesi gerektiğini ifade etti.

    Doç. Dr. İyilikçi, ördek ayağı, baldırıkara, gümüş kayısı gibi ürünlerin cerrahi müdahaleden 5 gün önce, gingseng gibi ürünlerin ise en az 36 saat önce kullanımımın kesilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

    Doç. Dr. İyilikçi, herbal ürünlerle ilgili şu bilgileri verdi:

    'Tarçın, yaşlılığın getirdiği hasarları önlemektedir. Kan şekerini düşürür. Meyan kökü, ameliyat öncesi kan basıncı artışı, aritmiye neden olur. Operasyon sırasında EKG değişiklikleri ortaya çıkabilir. Birçok ilacın metabolizmasını değiştirebilir. Isırgan otu, ülkemizde oldukça sık bulunan tohum, kök veya yaprak çayı şeklinde tüketilmektedir. İdrar artırıcı, ödem çözücü, demir eksikliğini gidermek, anemiyi önleyici, prostat büyümesine karşı kullanılır. Ağır kalp ve böbrek hastalıklarında diüretik etkisi nedeniyle elektrolit değişikliklerine neden olabilir. Yeşil çay, antioksidan, kolesterol ve yağ asitlerini düşürür. Kilo kaybı, kan basıncı ve kan şekerini düşürebilir'

  • Edaa
    Edaa

    Dostum,
    evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,
    İşin varsa bir sıfır daha koymalısın,
    İş seninse üç sıfır daha koymalısın,
    İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,
    Araban varsa bir sıfır,
    Yazlığın varsa bir sıfır daha,
    Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi...
    Ancak, Sağlığın varsa bir koyarsın başına, bütün
    sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır. Yoksa
    sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere...'

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    İstanbul'da, aralarında hipermarketlerin de bulunduğu çeşitli satış noktalarından alınan 127 hazır kıyma örneğinde yapılan incelemede, muhafaza koşullarına göre yüzde 75'inin, zehirlenme etkenleri açısından yüzde 38'inin uygunsuz olduğu belirlendi.

    İstanbul Perakendeci Kasaplar Esnaf Odası, Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği ve Tüketiciler Birliği tarafından hazırlanan 'Gözümün Önünde Kıymamı Hazırlayan Kasabımı Geri İstiyorum' projesi çerçevesinde yapılan inceleme, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinde basın toplantısıyla açıklandı.

    Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Başkanı Dr. Can Demir, satışı yasak olan 'hazır' ya da 'dökme' tabir edilen kıymanın ne kadar sağlıklı olduğunu sivil inisiyatif olarak incelemek amacıyla bu projeyi başlattıklarını ve destek istedikleri belediyelerden kendilerine yanıt veren Bağcılar, Bahçelievler, Bayrampaşa, Beşiktaş, Güngören, Kartal, Maltepe, Üsküdar, Tuzla ve Zeytinburnu belediyeleriyle birlikte çalıştıklarını söyledi.

    Belediye ekipleriyle birlikte Mayıs ayında söz konusu ilçelerden 127 noktadan hazır kıyma örneği topladıklarını anlatan Demir, bu örneklerin yüzde 50'sinin marketlerin et satış reyonlarından, kalan yüzde 50'nin de kasap olarak hizmet veren yerlerden alındığını belirtti.

    Demir, örneklerin İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı Laboratuvarı'nda incelendiğini kaydederek, 'Bu sonuçlara göre hazır kıymanın, muhafaza koşulları bakımından yüzde 75, hastalık ve zehirlenme etkenleri bakımından yüzde 38 oranında uygun olmadığı ortaya çıkmıştır. Ulaşılan sonuçlar ürkütücü olup, hazır kıymanın canımıza kıydığını ortaya koymaktadır' dedi.

    ÇOCUKLARDA BÖBREK İFLASI TEHLİKESİ

    Can Demir, e-koli bakterisi açısından yapılan incelemede de bu kıymaların yüzde 38,6'sının e-koli analizlerinin uygun olmadığının görüldüğünü belirterek, bu bakterideki bazı toksinlerin çocuklarda böbreklerin iflasına ve diyaliz tedavisine neden olan tehlikeli sonuçlar doğurduğunu vurguladı. Demir, 'Sonra dikkat ediyorsunuz çocuklar hastalanıyor. Her yerde artarak diyaliz merkezleri açılışları yapılıyor' diye konuştu.

    Dana kıyması olarak satılan hazır kıymalarda yapılan incelemelerde domuz ve at etine rastlanmadığını, ancak kemik, tavuk ve koyun etine rastlandığını vurgulayan Demir, 'Hazır kıymaların yüzde 46'sı uygunsuz ortamlarda satılıyor. Bunların içinde devasa marketler de var. Kıymanın rengini güzel göstermek için havuç karıştırıyorlar. Tavuk derisi katıyorlar. Tavuğun derisi yüzde 85 oranında bakteri üreten yeridir' dedi.

    Demir, tüketicinin hazır kıyma yerine, kendi gözü önünde makineden çekilen kıymayı tercih etmesi tavsiyesinde bulundu.

    İstanbul Perakendeci Kasaplar Esnaf Odası Başkanı Bilgin Şahin de sığır etinin kilosunun 10 YTL'den aşağı olamayacağını, ancak piyasada dana kıyma adı altında 7 YTL'ye kıyma satıldığını, bunların içine kemik, tavuk sakatatı, derisi katılmadan bu fiyata satılmalarının mümkün olamayacağını anlattı.

    OKUL KANTİNLERİ

    Şahin, özellikle okul kantinlerinin kilosu 2-3 YTL'den aldığı hazır hamburger köftelerinde büyük tehlike bulunduğuna ve bu kantinlerin hiçbir denetime tabi olmadığına da dikkati çekti.

    Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz de hazır kıymanın satışı yasak olmasına rağmen hala marketlerde satılmasının denetim eksikliğinden kaynaklandığını ve bunun tek sorumlusunun Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olduğunu savundu.

    Deniz, gelecek hafta Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını, ürünlerini inceledikleri büyük marketlerin de hazır kıyma satışını durdurmaması halinde isimlerini açıklamaya başlayacaklarını kaydetti.

    Bülent Deniz, 10 milyonluk İstanbul'da sadece 12 veteriner hekimle tüm bu kıyma satış noktalarını denetlemenin mümkün olmadığını, bu konuda yetkileri alınan belediyelerin, karşılarında bu tür kıymaların satışının yapılmasına rağmen hiçbir şey yapamadıklarını sözlerine ekledi.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Yabancı tohumlarla patates kanser oldu, tütünler sinek illetine tutuldu. Şimdi de yegane besinlerimizden buğdayın tohumları çürüyor. Bu da yetmezmiş gibi var olan önemli su kaynaklarımızdan Fırat ve Dicle’nin yönetimini AB istiyor. İşte Ahmet Atalık'la çarpıcı röportaj. iyibilgi özel

    Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık'ın iyibilgi'ye yaptığı özel açıklamalar:

    AB, Türkiye’ye Fırat ve Dicle’yi AB yönetiminin oluşturduğu bir komisyonla yönetmeyi teklif etti!
    Su kaynakları kuruyacak ama sulama ihtiyacı artacak. Bu da bir kaosa neden olacak.
    En önemli besin kaynağımız buğdayın dışarıdan gelmesi ile gıda güvenliğimiz ve güvencemiz tehdit altında olacak.
    Dış ülkeler istediği zaman, besin göndermeyi keserek ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler
    Türkiye’nin dış bağımlılığının olmadığı yegane besin ürünlerinden biri olan buğday üretimi tehlikede. Temel besin kaynağımız buğday konusunda dışa bağımlı olmak, besin güvenliğimiz ve güvencemizi tehlikeye atacak. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin dün verdiği demeçte yaşanan kuraklık nedeniyle buğday tohumlarının çürümeye başladığını belirtti. 'Buğday rekoltesi giderek düşecek, ekmek zamları katlanacak' diyen Yetkin 2006 yılında, 2005 yılına göre buğday fiyatlarının yüzde 25 arttığını hatırlattı. Buğdayda 9.5 milyon hektar alanın yüzde 13'ünün sulanabildiğini söyleyen Yetkin, “Kuraklık sürerse çiftçi yeni sezon için bir kez daha tohum atmak zorunda kalacak, ancak birçok üretici yeniden tohumluk, gübre, mazot parası veremeyeceği için üretimden çekilecek” şeklinde konuştu.

    Türkiye’nin kendi kendine yetebildiği en önemli besin ürünlerinden buğdayın üretiminde düşüş ve fiyatındaki artış neler getirecek? Bu düşüşü sadece küresel ısınmayla açıklayabilir miyiz? Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık iyibilgi okurları için çarpıcı açıklamalarda bulundu:

    Fırat ve Dicle'nin yönetimini AB istedi

    Hastalıklı buğday tohumlarının patates ve tütün örneğinde olduğu gibi ülkemize sokulmuş olacağına dikkat çeken Atalık, küresel ısınma ve bozuk tohumlarla tarım sektörünün felakete sürüklediğini anlattı. Su kaynaklarımız da gittikçe azalıyor diyen Atalık, 2004 yılında gerçekleşen ve basına yansımayan bir gerçeği iyibilgi okurlarıyla paylaştı: “AB, Türkiye’ye Fırat ve Dicle’yi AB yönetiminin oluşturduğu bir komisyonla yönetmeyi teklif etti! ”

    Topraklarımız tuzlanıyor, tuzda tohum yeşermiyor

    'Türkiye’deki göllerin suyu azaldı, birçoğu da kurumak üzere' diyen Ahmet Atalık, “Su kaynaklarımızla beraber tarımımız da ölüyor” diye konuştu. Türkiye’deki toprakların giderek tuzlandığına dikkat çeken Atalık, 'Tuzlanan topraklarda tohum yanıyor, çimlenmiyor. Ot dahi bitmiyor' dedi. Türkiye’nin doğusu 4-5 derece, batısı ise 3-4 derece ısınacak diyen Atalık, “Su kaynakları kuruyacak ama sulama ihtiyacı artacak. Bu da bir kaosa neden olacak. Bu kaos ile suların içmede mi, tarım da mı kullanılması gerektiği dahi tartışma konusu olacak” öngörüsünde bulundu.

    Gıda güvenliğimiz tehlikede

    Buğday tohumlarının çürümesini ve üretiminin azalmasını yorumlayan Ahmet Atalık, şunları kaydetti:

    “Buğday konusunda dışa bağımlı hale gelirsek bu bir felaket. Biz ekmek yemeyince duramayız. Gençler bugün makarna ve pilav bağımlısı. Buğdaysız karnımız dahi doymaz. Aynı zamanda buğday çocukların gelişimi için de çok önemli. Buğday konusunda dışa bağımlı hale gelmek çok tehlikeli. Bizim en önemli besin kaynağımızın dışarıdan gelmesi ile gıda güvenliğimiz ve güvencemiz tehdit altında olacak”.

    Patates, yabancı tohumla kanser oldu

    Bu konuda patates ve tütün üretimini örnek veren Ahmet Atalık, “Yurt dışından gelen tohumlarla istenilen hastalık yollanabiliyor. Bugün çok ciddi bir tarım sorunumuz olan ve ancak tarlayı 30 yıl boş bırakarak iyileştirebileceğimiz patates, kanser ve tütün tohumlarıyla Akdeniz sineği başımıza bela oldu” dedi. Atalık, birkaç yıla kadar ülkemizde patatesin yenilemeyecek duruma geleceğini sözlerine ekledi.

    Ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler

    Tarımda dışa bağımlılığın yaratacağı felaketleri anlatmayı sürdüren Ahmet Atalık, “Dış ülkeler istediği zaman, besin göndermeyi keserek ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler.“ uyarısında bulundu. Yurtdışından gelen buğday tohumlarının ülke ekolojisine uyum sağlayamayacağını anlatan Ahmet Atalık, çürüyen buğday tohumlarının yurt dışından gelen sağlıksız ve ülke ekolojisine uymayan tohumlar olabileceğini düşündüğünü aktardı. Atalık’ın bu şüphesindeki argümanları ise, ülkemizde buğday tohumlarının sadece % 25’nin sertifikalı olması ve laboratuarlarda incelendiği söylenen patates ve tütün tohumlarının hastalıklı çıkması. Aynı zamanda İspanya’dan getirilen zeytin fidanlarının ülkemiz ekolojisiyle uyum sağlamayarak, zarara neden olması.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Dünya genelinde görülen akciğer kanseri vakalarının yüzde 15'ine neden olduğu belirtilen radon g azına karşı evlerin sürekli havalandırılması gerekiyor.
    Açıklama, Selçuk Üniversitesi (SÜ) Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu'dan geldi.

    Günümüzde sağlık açısından büyük tehlike olarak insanların karşısında duran radon gazının çok fazla bilinmediğini ifade eden Uslu, 'Radon gazı uranyum ve toryum gibi elementlerin doğada kurşun gibi elementlere dönüşürken ortaya çıkar. Bu gaz doğada kendiliğinden oluşur' dedi.

    Radon gazının bugün dünyada en önemli kanser riski olarak görüldüğünü dile getiren Uslu, 'Dünya genelinde görülen akciğer kanseri vakalarının yüzde 15'inin nedeni olarak gösterilen radon gazı yüzünden her yıl birçok insan ölüyor. Havadaki radon gazı yağmur yağdığı zaman toprağın içine oradan da evlerin çatlak duvarlarından içeri birikiyor. Radon bu şekilde evlere hapsoluyor. Özellikle kış aylarında havalandırılmayan evlerde önemli oranda radon gazı bulunuyor' diye konuştu.

    Sigarayla daha aktif hale geliyor

    Uslu, evlerde biriken bu gazın sigara içilmesiyle aktif hale geldiğini ve solunarak ciğerlere alındığını belirterek, bu durumda zararın daha büyük boyutlara ulaştığını anlattı.

    Evlerini düzenli şekilde havalandırmayan kişilerin alfa radyasyona maruz kaldığını ifade eden Uslu, 'Sigarayla evin içinde havada askıda kalan gazı dışarı çıkarmıyoruz. Kış aylarında bir de pencerelere hiç hava almayacak şekilde izolasyon yapıp tehlikenin boyutunu artırıyoruz. Evlerdeki gizli tehlike olarak görülen ve akciğer kanserine yol açan radon gazından tek kurtuluş yolu havalandırmadır. Düzenli havalandırılan evlerde bu risk yok denecek kadar azalıyor' dedi.

    Röntgenlerdeki x ışınlarına göre 20 kat fazla oranda insan sağlığını etkileyen bu gaza karşı özellikle bodrum katlarda oturanların dikkat etmesi ve ölçüm yaptırmasını öneren Uslu, 'Radon gazı genellikle bodrum katlardaki evlerde birikiyor. Küçük bir ücretle Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bu ölçümü yapıyor' ifadesini kullandı.

    Radon gazı deprem habercisi olabilir

    Selçuk Üniversitesi'ne radon gazı ölçüm cihazı alınacağını ve Konya'da evlerde ücretsiz radon ölçümü yapacaklarını ifade eden Uslu, yoğun olarak görülen evlerin sahiplerine önerilerde bulunacaklarını belirtti.

    Bu gazın depremi önceden bildirebildiğini dile getiren Uslu, 'Bu gaz depremin indikatörü olarak biliniyor. Yani, gaz bir çeşit deprem ajanı. Yeraltındaki fay hareketleri sonucu açığa radon gazı çıkıyor. Bu çıkış önceden tespit edilebilirse deprem önceden tahmin edilebilir. Bu konuda Selçuk Üniversitesinde de cihaz geldikten sonra bazı çalışmalarımız olacak. Bu gazın belki de en iyi yönü bu olacak' dedi.

    Uslu, ayrıca radon gazına karşı kömür madenleri ile kaplıcalarda da ölçüm yapılması gerektiğini, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yapılan araştırmalarda bazı kaplıcalarda yoğun radon gazı bulunduğunu sözlerine ekledi.

  • Ahmet Demir
    Ahmet Demir

    sağlık hasta olmamaya çağrıştırıyor.Tasanınn az olduğu, kafanın rahat olduğunu çağrıştırıyor.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Atık yağlar sabun, hayvan yemi ve yemek olarak tüketiliyor

    Kanserojen etkili atık yemeklik yağların, sabun, yem ve yemekte tekrar kullanıldığı öne sürüldü. Biyodizel üretmek için atık yağ toplayan şirketle yemek firmalarının atık yağları yeniden kullandığını ya da merdivenaltı yemek firmalarına sattığını iddia etti. Yemek sanayicileriyse topu 'kayıtdışı' işyerlerine atarak 'İhbar edin, aramızdaki çürük yumurtaları ayıklayalım' diyor.
    Atık yağdan biyodizel üretme lisansı alan üç şirketten biri de Ezici Yağ Sanayi Biyodizel ve Enerji Üretimi Pazarlama A.Ş. oldu. Ama şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ezici karanlık bir tablo çiziyor: Türkiye'de yılda 1.5 milyon ton bitkisel yağ kullanılıyor. Bu hesaba göre yılda 350 bin ton atık yağ çıkması gerek. Oysa yağ toplama lisansı olan 10 firma geçen yıl 1200, bu yılsa 1400 ton atık yağ toplayabildi.


    Bir de form çilesi!
    Ezici 'Firmalar atmaları gereken kızartmalık yağları ya tekrar yemeklerde kullanıyor ya kanalizasyona döküyor ya da merdiven altı yemek üreten firmalara satıyor. Örneğin tulumba tatlısı kızartılırken kullanılan yağlar tenekesi 7 YTL'den satılıyor' dedi.
    Ezici'ye göre atık yağı ücretsiz olarak toplayan firmalara vermek yerine, üç kuruşa da olsa satarak para kazanmak isteyen firmalar olduğu gibi, işin bürokrasisinden sıkılanlar da var. Yemek firmalarının her atık yağ çıkışında belediyelerden 5 YTL'ye form alıp doldurmak zorunda olduğunu belirten Ezici, bu uygulamanın kaldırılmasını, atık yağ denetimlerinin de sıklaştırılmasını istedi.


    Veriyor ama ne kadarını?
    Yemek firmalarının ruhsat alabilmesi için mutlaka atık yağ toplayan şirketlerle sözleşme yapması gerekiyor. Ama bu bile çıkan atık yağların tamamının toplanmasına yetmiyor. Palmiye Biyoenerji San. ve Ticaret Ltd. Şti'nin çevre mühendisi Derya Dizman'a göre süreç şöyle işliyor:
    '2.5 yıldır atık yağ topluyoruz. 700'ü aşkın yemek şirketiyle sözleşmemiz var. Bin noktadan yağ almamız lazım. Ama firmalar atık yağları, atık değil, hâlâ ürün olarak görüyor. Örneğin, bir ton atık yağının 200 kilosunu bize verirse, kalanını da kilosu 10 YKr'den 70 YKr'ye kadar satabiliyor.'


    Ah bu KDV'ler
    İstanbul'da da yemek üreten şirketlerin ruhsat alabilmesi için atık yağ toplama konusunda lisanslı yedi firmadan birisiyle anlaşması gerekiyor. İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği Başkanı Hüseyin Bozdağ, üyelerine kefil: 'Üyelerimizin atık yağları tekrar kullanmadıkları konusunda kefiliz. Ama sektörde kayıt dışı fazla. İşçiye verilen yemekle lüks lokantalardaki yemeğe aynı KDV uygulanıyor. Yüksek KDV kayıt dışılığı teşvik ediyor. Fiyatı 3 YTL'nin altındaki tabldot, insan sağlığı açısından risk taşıyordur.'
    Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu (YESİDEF) Başkanı Necat Aydın, kamu kurumlarının ihalelerinde kişi başına ortalama yemek bedelinin 1.65-2 YTL olduğunu vurgulayarak uyardı: 'Ekmeğiyle suyuyla 2 YTL'ye yemek olmaz. Demek ki belki de bu yağlar oraya gidiyordur.'


    Kanser riski var
    Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Murat Tuncer'e göre yağlarla ilgili tehlike büyük. Kızartmalarda defalarca kullanılan yağların kanserojen etkisi konusunda ciddi tespitler var. Kızartmalık yağların, yanmayla ortaya çıkan kanserojen maddeler nedeniyle iki kezden fazla kullanılmaması gerekiyor.


    Evlerdeki yağ da toplanacak!
    Atık yemeklik yağlar etkin çevre politikası olan tüm ülkelerde önemli bir sorun olarak görülüyor. Çünkü atık yağların yemeklerde veya yemlerde tekrar tekrar kullanılması insan sağlığını tehdit ediyor. Atık yağların kanalizasyona gitmesiyse, bu yağlarla beslenen mikroskopik canlıların sayısında patlama yarattığı ve ekolojik dengeyi bozduğu için tehlikeli. Çevre Bakanlığı bu yüzden nisan ayında bir yönetmelik çıkardı. Yönetmelikle toplu yemek üretimi yapan yerlerde çıkan atık yağların 'doğaya atılması, yakılması, doğrudan veya dolaylı olarak yemeklik yağlara katılması, doğrudan yakıt olarak kullanılması' yasaklandı. Yemek firmalarının bu yağları lisanslı olarak toplayıp bertaraf edecek veya biyodizele çevirecek şirketlere vermesi gündeme geldi. Atık yağların kontrolü de belediyelere bırakıldı. Türkiye 2008 yılında, tıpkı Avrupa'da olduğu gibi, 'evlerden çıkan atık yağları da' toplamayı hedefliyor.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Lütfen 15 Ekim ile 15 Mayıs tarihleri arasında salatalık, domates, patlıcan, biber, kabak, çilek vs gibi yaz SEBZE ve MEYVELERİ yemeyiniz, çocuklarınıza yedirmeyiniz. Çünkü bu tarihler arasında satın alacağınız bu gıdaların hiçbiri doğal ortamlarda, tarlalarda, güneş ışığında ve doğal gübrelerle yetiştirilmiyorlar.

    Genetik yapısı ile oynanmış tohumlarla,
    Hızlı büyümesi için aşırı miktarda kullanılan hormonlarla,
    Böceklerden korunmak için kullanılan tarım ilaçlarıyla,
    yetiştirilen bu ürünler, çabuk bozulmasın, raftaki ömrü uzun olsun diye de erkenden toplanıp sandıklanıyor ve size sunuluyor. Vitamin ve mineralleri de eksilmiş olarak sizlere sunulmaktadırlar.

    Tüm bu doğal olmayan koşullarda yetişen sebze ve meyveler kanser riskini %70 artırmaktadır. İşin en acı tarafı hamile bir anne doğal olmayan, sera ürünü bu meyve ve sebzeleri yediği zaman beraberlerinde aldığı bu hormonlar ve tarım ilaçları doğrudan anne karnındaki bebeğine de geçebilmektedir. Yine emziren annelerden, anne sütü ile bu tarım ilaçlarının bebeğine de geçtiği bir çok bilimsel araştırmalarda gösterilmiştir.

    Hem kansorejen hem de pahalı olan bu meyve ve sebzeler yerine kışın yetişen ve vitamin ve mineral bakımdan zengin olan ıspanak, pırasa, karnıbahar, lahana, kereviz, yerelması, elma, nar, ayva, portakal, mandalina gibi kış sebze ve meyveleri tercih ediniz. Bu şekilde hem sağlıklı olursunuz hem de kanserden korunmuş olursunuz.