Tiyatro hayatın sahnede canlandırılmasıdır bir bakıma…İnsanlık var olduğundan beri tiyatro da var olmuştur.Fakat zamanla değişmiş,başkalaşmış ve her geçen gün gelişmiştir. Türk tiyatrosu Osmanlı’dan günümüze kadar her geçen gün hızla gelişerek bugünlere gelmiştir.Cumhuriyetten evvel,daha çok geleneksel Türk tiyatrosu mevcuttu.Cumhuriyetle beraber tiyatromuzda da diğer alanlarda olduğu gibi batılılaşma açılımları gerçekleşmiştir. Tiyatromuzun bugünlere gelmesinde en büyük katkıyı sağlayanlardan birisi hiç şüphesiz ki Muhsin Ertuğrul’dur. 1927'de, Darülbedayi'nin başına geçen Ertuğrul kısa zamanda tiyatromuzun batıyla bütünleşmesini sağlamıştır. Günümüzde tiyatrolarımızın en büyük meselelerinden birisi yerli oyunların azlığıdır.Türk Milleti çok derin bir kültürel geçmişe sahiptir.Çağlar açıp kapayan bir neslin evlâtlarıyız biz…Fakat gelin görün ki yıllardan beri Batılı yazarların yazmış olduğu oyunlara mahkûm tiyatromuz… Türkiye’de niçin yeterince yerli oyun yazıl(a) mıyor? Yeni yetme bir millet olmadığımıza göre bunun sebeplerini araştırarak nerede hata yaptığımızı gün yüzüne çıkarmalıyız. Konu mu yok yazacak….Bu kadar savaşlar geçirmiş,bu kadar medeniyetler kurmuş bir millet,yazacak konu bulamıyorsa doğru dürüst bir tarihî geçmişi olmayan Amerika gibi milletler ne yapsın? Aksine onlar bu hususta bizden kat kat ilerden gidiyorlar. Bu konu da nerden çıktı diye düşünmüş olabilirsiniz.Biliyorsunuz ki Türk tiyatrosunun önemli oyun yazarlarından birisi olan Recep Bilginer geçtiğimiz günlerde(17 Haziran 2005 Cuma) geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu 83 yaşında iken aramızdan ayrıldı.Gazeteci ve tiyatro yazarıydı O…Kimdi Recep Bilginer? Ne kadar tanıyorduk onu? …Dilerseniz bir hatırlatalım… 1922'de Adana'da doğan Bilginer, İstanbul Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. Gazetecilik mesleğine 1944'te Vatan gazetesinde başlayan Bilginer, Akın ve Tasvir gazeteleriyle Düşünce ve Yeni Çağ adlı dergileri çıkardı. Daha sonra tarihsel konulu oyunlar yazmaya başlayan Bilginer'in pek çok oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu ile Devlet Tiyatroları tarafından sahnelendi. Yunus Emre İlme Hizmet Vakfı Ödülü ile Türk Dil Kurumu Oyun Ödülü sahibi de olan Bilginer, “İsyancılar”, “Sarı Naciye”, “Yunus Emre”, “Mevlâna” adlı oyunlarla “Politikada Bir Sarıçizmeli”, “Hapiste Bir Gazeteci” ve “Zenginler Hükümeti” gibi kitapların yazarıydı. Pek çok oyunu sahnelenmişti Bilginer’in…Bu oyunlardan birisi de “Yunus Emre” adını taşıyordu.Geçtiğimiz yıllarda Trabzon Devlet Tiyatroları Haluk Ongan Sahnesi’nde gösterilmişti.Fakat beğenmemiştim bu oyunu….Adından da anlaşıldığı gibi Yunus Emre’nin hayatını anlatıyordu bu oyun… Bildiğiniz gibi Yunus Emre 13.yüzyılda yaşamış bir mutasavvıftır.Ömrünü Allah yolunca geçirmiştir.Sevgisinin merkezinde hep Allah vardır.Diğer varlıkları da Allah’ın kulu oldukları için sevmiştir.Bunu da “Yaradılanı hoş gör Yaratandan ötürü” dizesiyle dile getirmiştir. Fakat Recep Bilginer yazmış olduğu biyografik tiyatro eserinde Yunus’u tabir caizse tam bir zampara olarak tasvir etmiştir.Oyun boyunca genç ve güzel kızlarla hemhâl etmiştir Yunus’u….Oysa Yunus’un şiirlerindeki aşk Allah aşkıdır.Onu Karacaoğlan gibi mecazî aşklarla meşgul göremezsiniz.Çünkü o bir veli âşıktır.Başka türlü davranması da mümkün değildir. Oyunun ilerleyen bölümlerinde de Yunus Emre’yi Batılı mânâda insanı putlaştıracak derecede kutsayan bir hümanist olarak sunmuştur tiyatro severlere…Bu bir bakış açısıdır elbette.Fakat bu bakış açısı gösteriyor ki Bilginer Yunus’u ya hakkıyla tanıyamamış ya da fikrine alet etmiştir. Recep Bilginer,yazdığı kıymetli eserlerle yerli oyun boşluğunu dolduran bir kalemdi.Hakikaten yerli eser hususunda çok büyük boşluklar var tiyatro sahasında….Bu millet yabancı oyun seyretmekten bıktı artık…İçimiz dışımız Shakespeare ve Moliere oldu. “On İkinci Gece”, “Cimri”…Hep aynı şeyler….Sıktı bizi,cendereye soktu…Tamam bu oyunların kalitesine diyeceğimiz yok.Fakat hep de aynı aş ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne koyulmaz ki….Meselâ Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” adlı oyunu çocukluğumdan beri oynanır durur.Nerdeyse benden yaşlı bir oyun….Ezberledik satır satır… Recep Bilginer’in aramızdan ayrılması tiyatromuz için çok mühim bir kayıp….Kaliteli yerli oyun kıtlığının hat safhaya ulaştığı bu zaman diliminde ona çok ihtiyacımız olacak.Fakat onu takip edecek yeni isimler,bu boşluğu doldurmak için gayret sarfedecektir.Büyük devletlerde gidenlerin yerini dolduracak isimlerin olması kaçınılmazdır.Aksi takdir de o devletin ve milletin büyüklüğü kuru bir sözden öteye gidemez.Recep Bilginer aramızdan ayrılsa da bugüne kadar yazmış olduğu oyunlar,bundan sonra da oynanmaya devam edecektir.O oyunlar oynandıkça da Recep Bilginer sevenlerinin yüreğinde yaşayacaktır.
TİYATRO YAZARLARININ DUAYENİ: RECEP BİLGİNER
M.NİHAT MALKOÇ
Tiyatro hayatın sahnede canlandırılmasıdır bir bakıma…İnsanlık var olduğundan beri tiyatro da var olmuştur.Fakat zamanla değişmiş,başkalaşmış ve her geçen gün gelişmiştir.
Türk tiyatrosu Osmanlı’dan günümüze kadar her geçen gün hızla gelişerek bugünlere gelmiştir.Cumhuriyetten evvel,daha çok geleneksel Türk tiyatrosu mevcuttu.Cumhuriyetle beraber tiyatromuzda da diğer alanlarda olduğu gibi batılılaşma açılımları gerçekleşmiştir.
Tiyatromuzun bugünlere gelmesinde en büyük katkıyı sağlayanlardan birisi hiç şüphesiz ki Muhsin Ertuğrul’dur. 1927'de, Darülbedayi'nin başına geçen Ertuğrul kısa zamanda tiyatromuzun batıyla bütünleşmesini sağlamıştır.
Günümüzde tiyatrolarımızın en büyük meselelerinden birisi yerli oyunların azlığıdır.Türk Milleti çok derin bir kültürel geçmişe sahiptir.Çağlar açıp kapayan bir neslin evlâtlarıyız biz…Fakat gelin görün ki yıllardan beri Batılı yazarların yazmış olduğu oyunlara mahkûm tiyatromuz…
Türkiye’de niçin yeterince yerli oyun yazıl(a) mıyor? Yeni yetme bir millet olmadığımıza göre bunun sebeplerini araştırarak nerede hata yaptığımızı gün yüzüne çıkarmalıyız.
Konu mu yok yazacak….Bu kadar savaşlar geçirmiş,bu kadar medeniyetler kurmuş bir millet,yazacak konu bulamıyorsa doğru dürüst bir tarihî geçmişi olmayan Amerika gibi milletler ne yapsın? Aksine onlar bu hususta bizden kat kat ilerden gidiyorlar.
Bu konu da nerden çıktı diye düşünmüş olabilirsiniz.Biliyorsunuz ki Türk tiyatrosunun önemli oyun yazarlarından birisi olan Recep Bilginer geçtiğimiz günlerde(17 Haziran 2005 Cuma) geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu 83 yaşında iken aramızdan ayrıldı.Gazeteci ve tiyatro yazarıydı O…Kimdi Recep Bilginer? Ne kadar tanıyorduk onu? …Dilerseniz bir hatırlatalım…
1922'de Adana'da doğan Bilginer, İstanbul Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. Gazetecilik mesleğine 1944'te Vatan gazetesinde başlayan Bilginer, Akın ve Tasvir gazeteleriyle Düşünce ve Yeni Çağ adlı dergileri çıkardı. Daha sonra tarihsel konulu oyunlar yazmaya başlayan Bilginer'in pek çok oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu ile Devlet Tiyatroları tarafından sahnelendi. Yunus Emre İlme Hizmet Vakfı Ödülü ile Türk Dil Kurumu Oyun Ödülü sahibi de olan Bilginer, “İsyancılar”, “Sarı Naciye”, “Yunus Emre”, “Mevlâna” adlı oyunlarla “Politikada Bir Sarıçizmeli”, “Hapiste Bir Gazeteci” ve “Zenginler Hükümeti” gibi kitapların yazarıydı.
Pek çok oyunu sahnelenmişti Bilginer’in…Bu oyunlardan birisi de “Yunus Emre” adını taşıyordu.Geçtiğimiz yıllarda Trabzon Devlet Tiyatroları Haluk Ongan Sahnesi’nde gösterilmişti.Fakat beğenmemiştim bu oyunu….Adından da anlaşıldığı gibi Yunus Emre’nin hayatını anlatıyordu bu oyun…
Bildiğiniz gibi Yunus Emre 13.yüzyılda yaşamış bir mutasavvıftır.Ömrünü Allah yolunca geçirmiştir.Sevgisinin merkezinde hep Allah vardır.Diğer varlıkları da Allah’ın kulu oldukları için sevmiştir.Bunu da “Yaradılanı hoş gör Yaratandan ötürü” dizesiyle dile getirmiştir.
Fakat Recep Bilginer yazmış olduğu biyografik tiyatro eserinde Yunus’u tabir caizse tam bir zampara olarak tasvir etmiştir.Oyun boyunca genç ve güzel kızlarla hemhâl etmiştir Yunus’u….Oysa Yunus’un şiirlerindeki aşk Allah aşkıdır.Onu Karacaoğlan gibi mecazî aşklarla meşgul göremezsiniz.Çünkü o bir veli âşıktır.Başka türlü davranması da mümkün değildir.
Oyunun ilerleyen bölümlerinde de Yunus Emre’yi Batılı mânâda insanı putlaştıracak derecede kutsayan bir hümanist olarak sunmuştur tiyatro severlere…Bu bir bakış açısıdır elbette.Fakat bu bakış açısı gösteriyor ki Bilginer Yunus’u ya hakkıyla tanıyamamış ya da fikrine alet etmiştir.
Recep Bilginer,yazdığı kıymetli eserlerle yerli oyun boşluğunu dolduran bir kalemdi.Hakikaten yerli eser hususunda çok büyük boşluklar var tiyatro sahasında….Bu millet yabancı oyun seyretmekten bıktı artık…İçimiz dışımız Shakespeare ve Moliere oldu. “On İkinci Gece”, “Cimri”…Hep aynı şeyler….Sıktı bizi,cendereye soktu…Tamam bu oyunların kalitesine diyeceğimiz yok.Fakat hep de aynı aş ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne koyulmaz ki….Meselâ Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” adlı oyunu çocukluğumdan beri oynanır durur.Nerdeyse benden yaşlı bir oyun….Ezberledik satır satır…
Recep Bilginer’in aramızdan ayrılması tiyatromuz için çok mühim bir kayıp….Kaliteli yerli oyun kıtlığının hat safhaya ulaştığı bu zaman diliminde ona çok ihtiyacımız olacak.Fakat onu takip edecek yeni isimler,bu boşluğu doldurmak için gayret sarfedecektir.Büyük devletlerde gidenlerin yerini dolduracak isimlerin olması kaçınılmazdır.Aksi takdir de o devletin ve milletin büyüklüğü kuru bir sözden öteye gidemez.Recep Bilginer aramızdan ayrılsa da bugüne kadar yazmış olduğu oyunlar,bundan sonra da oynanmaya devam edecektir.O oyunlar oynandıkça da Recep Bilginer sevenlerinin yüreğinde yaşayacaktır.