Objeyi göründüğü gibi, süslemeden, takıp-takıştırmadan, tüm hayali duyguları bir kenara atarak yansıtmaktır... Romatizm akımına tepki olarak doğmuştur.
uluslararası ilişkilerde her devletin kendi çıkarını gözetmesiyle mümkün olabilen düzen. devletler çıkarlarını gözetirken rasyonel davranırlar; tüm artıları ve eksileri bir arada düşünüp ona göre hareket ederler. liberalizmde her devletin kendi çıkarını gözetmesi devletler arasında bir armoniye yol açarken,realizmde bu, kaotik bir dünya düzenine yol açmaktadır. devletler üzerinde onlara söz geçirebilecek bir üst otoritenin olmaması devletleri diplomasinin temel aktörü haline getirir. liberalizm in inandığı çok kutupluluk aksine realistler tek kutupluluk un daha dengeli bir dünya düzeni getirdiğini savunurlar. akım, hobbestan ve st. augustine den insan doğasının ne kadar bencil olduğuna dair argümanları almıştır. thucydides tense güç değişimlerinin her zaman savaşa yol açacağı görüşünü almıştır. son olarak machiavelli nin gücün her zaman doğruyu getireceği görüşüyle akımın temel argümanlarını oluşmuştur. edward hallett carr ve hans morgenthau çağdaş temsilcileridir. bu iki göçmen realist,nazilere atıfta bulunarak insan doğasının nasılda kötü olabileceğini ve bu kötülüğün devletler üzerinden nasıl da yürütülebildiğini göstermişlerdir. başkan richard nixon ın danışmanı olan henry kissinger soğuk savaş esnasında yürüttüğü politikalarla abd nin çıkarlarını herşeyin üstünde tutarak günümüzde, akımın pratikteki önemli temsilcilerinden biri olmuştur.
19. yüzyıl ortalarında Fransa'da ortaya çıkmıştır. Hem klasizme, hem de romantizme bir başkaldırıdır. Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmektir...
Varlığın, insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak varolduğunu ileri süren görüş. Realizm bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan idealizmin, kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliğini adlarla sınırlayan adcığın ve ortaçağın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.
Felsefi anlamda iki tür gerçeklikten söz edilebilir. Bunlardan biri şeylerin yapısına, öbürü ise şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı, ikincisinde ise zihinden bağımsız somut, tikel ve görülmediğinde bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir.
İlkçağda kendiliğinden realizm vardı. Kendiliğinden realizmciler “tımarhaneden ya da idealist düşünürlerin okulundan çıkmamış her insan, çevresinde, bilinçten bağımsız bir dünya bulunduğunu bilir” cümlesini savunuyorlardı. Buna göre taşları, toprakları, ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dünya üstünde insan varolmadan önce de vardı. Dünya, milyarlarca yılını bu doğal varlıklarıyla yaşamıştır. Bu realizm anlayışı maddeci felsefenin, bilginin ve bilimin temellerini atmıştır.
Nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ realizminin tohumları antikçağ Yunanlılarınca atılmıştır. Elea öğretisi, Platon ve Aristoteles bu anlamda realizmin kurucularıdır. Bu anlayışlara göre gerçek, bireysel olan değil, tümel olandır. Tümellerse ancak bireysellerde varolabilirler, kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Eşeklik bir tümeldir ve ancak bireysel bir eşekle varolabilir. Gerçek olan, eşekler (bireysellikler) değil, eşeklik (tümel) tir. Çünkü eşekliği ortadan kaldırın, dünyada eşek kalmaz. Eşek, varoluşunu eşekliğe borçludur. Bireysel eşeklerin varoluşları bulunduğu halde varlıkları bulunmamasına karşı, tümel eşekliğin varoluşu yoktur ama varlığı vardır. Gerçek “ bağımlı varoluşu değil, bağımsız varlığı olandır”. Dünyada bulunan bütün bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar, bu yüzden gerçek değildirler. Tümellerse bağımsız varlıklardır, bu yüzden gerçektirler. Bu yüzdendir ki varoluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler, görüntüdürler; varoluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler.
Eleacılık, Platon ve Aristoteles temeline dayanan ortaçağ realizmi bilimsel realizm anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını asıl gerçekliğin, düşünce ürünleri (geneller, tümeller, evrenseller) olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçektirler ve tümel nesneden önce gelir. Bu, şu demektir: eşekler gerçek değildir, eşeklik gerçektir ve eşeklik eşeklerden önce gelir. Bu realizm metafizik kapsam içindedir. Tümelin nesneden önce geldiğini savunan düşünürlerin savları altında, Roma, Katolik kilisesinin evrensellik anlayışı yatar. Bundan başka Hıristiyanlık başta tanrı olmak üzere tümellere dayanır.
Ortaçağ düşünürlerinin bir kısmı da tümeller sorununa mantık açısından yaklaştılar. Nesnelerin yapıları ya da ortak özleri duyulur nesnelerde var olmaları açısından, zihninde var olmaları açısından ve kendi içlerinde varolmaları açısından üçlü bir bakışla ele alınmaya başlamıştır. Bu farklı yaklaşımlar içinde, şeylerin yapısı ya da özü, yalnızca zihinde varolan tümeller anlayışının gelişmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Bu yaklaşımı benimseyen görüşler ılımlı realizm adıyla nitelendirilir.
Descartes “düşünüyorum öyleyse varım” ile, yöntemli düşünmenin düşüncenin kendisinden kaynaklandığını göstererek, düşüncenin dışındaki maddi bir dünyaya felsefi olarak nasıl ulaşılabileceği sorununu gündeme getirdi. Böylece Descartes ve yarım yüzyıl sonra John Locke, duyumların dışsal bir kaynağı olduğunu kabul ettiler. Cambridge Platoncuları ise duyulur nesnelerin dışsal varlığını kabul etmekle birlikte, yeni-Platoncu bir anlayışla bilgi nesnelerine daha fazla ağırlık verdiler. 18. yüzyılda Berkeley bilginin dışında duyulur bir dünyanın var olamayacağını ileri sürerken, David Hume ile bilen özne de ortadan kalktı.
20. yüzyılın başlarında filozoflar, realizmin kendi düşünce sistemleri çerçevesinde Kantçı öznelciliğin ve genel olarak idealizmin karşıtı olarak kullandılar. Yeni-realizm ile bilinebilir nesnelerin bağımsızlığı savunulurken, bilme edimi içinde, monist bir yaklaşımla bilginin içeriğinin bilinen nesne ile sayısal açıdan eşit olduğu ileri sürüldü. Eleştirisel realizm yeni-realizmin bu monist tutumuna epistemolojik bir yaklaşımla karşı çıktı ve bilme ediminin nesnesi ile gerçek nesnenin, algılanma anında sayısal açıdan iki ayrı şey olduğunu ileri sürdü.
varligin insan bilincinden bagimsiz ve nesnel olarak var oldugunu ileri suren gorus.
REAL MADRİD. GALLACTİCOS TEAM!
Realizm gerçekçiliktir...
Objeyi göründüğü gibi, süslemeden, takıp-takıştırmadan,
tüm hayali duyguları bir kenara atarak yansıtmaktır...
Romatizm akımına tepki olarak doğmuştur.
uluslararası ilişkilerde her devletin kendi çıkarını gözetmesiyle mümkün olabilen düzen. devletler çıkarlarını gözetirken rasyonel davranırlar; tüm artıları ve eksileri bir arada düşünüp ona göre hareket ederler. liberalizmde her devletin kendi çıkarını gözetmesi devletler arasında bir armoniye yol açarken,realizmde bu, kaotik bir dünya düzenine yol açmaktadır. devletler üzerinde onlara söz geçirebilecek bir üst otoritenin olmaması devletleri diplomasinin temel aktörü haline getirir. liberalizm in inandığı çok kutupluluk aksine realistler tek kutupluluk un daha dengeli bir dünya düzeni getirdiğini savunurlar. akım, hobbestan ve st. augustine den insan doğasının ne kadar bencil olduğuna dair argümanları almıştır. thucydides tense güç değişimlerinin her zaman savaşa yol açacağı görüşünü almıştır. son olarak machiavelli nin gücün her zaman doğruyu getireceği görüşüyle akımın temel argümanlarını oluşmuştur.
edward hallett carr ve hans morgenthau çağdaş temsilcileridir. bu iki göçmen realist,nazilere atıfta bulunarak insan doğasının nasılda kötü olabileceğini ve bu kötülüğün devletler üzerinden nasıl da yürütülebildiğini göstermişlerdir. başkan richard nixon ın danışmanı olan henry kissinger soğuk savaş esnasında yürüttüğü politikalarla abd nin çıkarlarını herşeyin üstünde tutarak günümüzde, akımın pratikteki önemli temsilcilerinden biri olmuştur.
Sozluk anlami, gercekciliktir...
19. yüzyıl ortalarında Fransa'da ortaya çıkmıştır. Hem klasizme, hem de romantizme bir başkaldırıdır. Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmektir...
Realizm Nedir?
Varlığın, insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak varolduğunu ileri süren görüş. Realizm bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan idealizmin, kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliğini adlarla sınırlayan adcığın ve ortaçağın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.
Felsefi anlamda iki tür gerçeklikten söz edilebilir. Bunlardan biri şeylerin yapısına, öbürü ise şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı, ikincisinde ise zihinden bağımsız somut, tikel ve görülmediğinde bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir.
İlkçağda kendiliğinden realizm vardı. Kendiliğinden realizmciler “tımarhaneden ya da idealist düşünürlerin okulundan çıkmamış her insan, çevresinde, bilinçten bağımsız bir dünya bulunduğunu bilir” cümlesini savunuyorlardı. Buna göre taşları, toprakları, ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dünya üstünde insan varolmadan önce de vardı. Dünya, milyarlarca yılını bu doğal varlıklarıyla yaşamıştır. Bu realizm anlayışı maddeci felsefenin, bilginin ve bilimin temellerini atmıştır.
Nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ realizminin tohumları antikçağ Yunanlılarınca atılmıştır. Elea öğretisi, Platon ve Aristoteles bu anlamda realizmin kurucularıdır. Bu anlayışlara göre gerçek, bireysel olan değil, tümel olandır. Tümellerse ancak bireysellerde varolabilirler, kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Eşeklik bir tümeldir ve ancak bireysel bir eşekle varolabilir. Gerçek olan, eşekler (bireysellikler) değil, eşeklik (tümel) tir. Çünkü eşekliği ortadan kaldırın, dünyada eşek kalmaz. Eşek, varoluşunu eşekliğe borçludur. Bireysel eşeklerin varoluşları bulunduğu halde varlıkları bulunmamasına karşı, tümel eşekliğin varoluşu yoktur ama varlığı vardır. Gerçek “ bağımlı varoluşu değil, bağımsız varlığı olandır”. Dünyada bulunan bütün bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar, bu yüzden gerçek değildirler. Tümellerse bağımsız varlıklardır, bu yüzden gerçektirler. Bu yüzdendir ki varoluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler, görüntüdürler; varoluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler.
Eleacılık, Platon ve Aristoteles temeline dayanan ortaçağ realizmi bilimsel realizm anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını asıl gerçekliğin, düşünce ürünleri (geneller, tümeller, evrenseller) olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçektirler ve tümel nesneden önce gelir. Bu, şu demektir: eşekler gerçek değildir, eşeklik gerçektir ve eşeklik eşeklerden önce gelir. Bu realizm metafizik kapsam içindedir. Tümelin nesneden önce geldiğini savunan düşünürlerin savları altında, Roma, Katolik kilisesinin evrensellik anlayışı yatar. Bundan başka Hıristiyanlık başta tanrı olmak üzere tümellere dayanır.
Ortaçağ düşünürlerinin bir kısmı da tümeller sorununa mantık açısından yaklaştılar. Nesnelerin yapıları ya da ortak özleri duyulur nesnelerde var olmaları açısından, zihninde var olmaları açısından ve kendi içlerinde varolmaları açısından üçlü bir bakışla ele alınmaya başlamıştır. Bu farklı yaklaşımlar içinde, şeylerin yapısı ya da özü, yalnızca zihinde varolan tümeller anlayışının gelişmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Bu yaklaşımı benimseyen görüşler ılımlı realizm adıyla nitelendirilir.
Descartes “düşünüyorum öyleyse varım” ile, yöntemli düşünmenin düşüncenin kendisinden kaynaklandığını göstererek, düşüncenin dışındaki maddi bir dünyaya felsefi olarak nasıl ulaşılabileceği sorununu gündeme getirdi. Böylece Descartes ve yarım yüzyıl sonra John Locke, duyumların dışsal bir kaynağı olduğunu kabul ettiler. Cambridge Platoncuları ise duyulur nesnelerin dışsal varlığını kabul etmekle birlikte, yeni-Platoncu bir anlayışla bilgi nesnelerine daha fazla ağırlık verdiler. 18. yüzyılda Berkeley bilginin dışında duyulur bir dünyanın var olamayacağını ileri sürerken, David Hume ile bilen özne de ortadan kalktı.
20. yüzyılın başlarında filozoflar, realizmin kendi düşünce sistemleri çerçevesinde Kantçı öznelciliğin ve genel olarak idealizmin karşıtı olarak kullandılar. Yeni-realizm ile bilinebilir nesnelerin bağımsızlığı savunulurken, bilme edimi içinde, monist bir yaklaşımla bilginin içeriğinin bilinen nesne ile sayısal açıdan eşit olduğu ileri sürüldü. Eleştirisel realizm yeni-realizmin bu monist tutumuna epistemolojik bir yaklaşımla karşı çıktı ve bilme ediminin nesnesi ile gerçek nesnenin, algılanma anında sayısal açıdan iki ayrı şey olduğunu ileri sürdü.
PATİ[email protected]
HARAMİ[email protected]
realizm gercekcilik demekt.r. kurucusu da flaburt tır.
Acaip iyi derecede bir uygulayıcısıyımdır, nerdeysen realizm benim ilen bir defa daha doğmuştur...
gerçekçilik
Realizm hakkında gelen bilgi
BENCE REALİZM GERÇEKİÇLİKTİR.
walla bence gerçekçilik demek ne diim şimdi! ! ! Keşke herkes gerçekçi olsa ne güzel olur ama nerdeee....
Picasso'nun bilmedii şey, yoksa bizmi bilmiyoduk? neyse :))
Kadınlar üzerinde kötü bi etkisi olan -izm...
Öyle kötü ki Romantizmmişş Fenteziymiş.. yalan oluyor..
gerçekçilik.pozitivizmle karıştırılmamalıdır.