Manzarasının da maneviyatının da bol olduğu bir mekan... Eyüp Sultan'da dua edip yavaş yavaş tırmandığımız taşlı yoldaki mezarlıkta Necip Fazıl'ın kabristanında Fatiha'mızı okuyup 10-15 m sonra masalardan birine oturup manzaraya karşı çay içip dinlenmek... kısaca 'huzur'...
-siz hiç gün doğumunu izledinizmi Pier Loti'de, günün ilk ışıkları sancıyla doğarken yavaştan, bütün ilahi duyguları bir arada yaşarım orda, sanki derinden bir ney sesi çınlar kulağımda, vuslatı düşünürüm ve aşkı, sonra ölümün soğukluğunu duyarım iliklerime dek, mezarlıkla iç içe oluşundanmıdır nedir, tuhaf bir hüzün ve duygusallık kaplar içimi..En çok da mutluluk ve manevi bir huzur hissi sanırım..Tabiki Pierre Loti'nin o mekanda yaşadığı hazin aşk hikayesi apayrı bir konudur...
mezarlıklar arasından manevi bir havayla dolu çıkarsın yolun sonunda oturur bir yudum çay içerken eşsiz istanbul manzarasıyla ruhunu dinlendirirsin akşam gidilmesi tavsiye edilir ama bana daha kısmet olmadı
gece gitmek lazımdır pier lotiye... karanlık indiğinde daha bir güzel görünür istanbul... mekan* erken saatlerde kapansa da gecenin bir yarısı bile gittiğinizde bekçi arkadaş elinden geldiğince ağarlar sizi hatta çayını bile paylaşır... kısaca çalışanı da manzarası da güzel bir mekandır... şiddetle tavsiye edilir...
asil adi julien viaud olan, bir denizci olarak ilk kez selanik'e oradan istanbul'a gelmis, oryantalist insan. kendisinin des enchantees, aziade gibi romanlari vardir. claude farrere'le* kankadirlar. turkl kadinlariyla dusup kalktigi, istanbul sosyetesince benimsenmesine ragmen * eyupe turk mahallesine yerlesmis, turkmus gibi yapmistir.* ayrica birinci cihan harbinden sonra turkiyeyi kendince savunmaya kalkmistir. ataturkun kendisine turk dostu veya benzeri bir nisan gonderdigi kayitlarda gecer. sonra ikinci dunya savasinin orataya cikmasi, fransizlardan kopusun kesinligi* onu entelijensiya arasinda az populer hatta unutulmus kilmistir. ama yakinda yky'den cikacak bir pierre loti antolojisinden anlayacagimiz uzere her donem seveni olmustur.
Piyer Loti Deniz subaylığı eğitimi gördü. Türkiye'ye gelişi rastlantıdır. Gemisi görevlendirilmişti. Bütün dünyayı dolaştı. Çok genç yaşında dünya çapında ün kazanmış bir roman yazarıydı. Fransız Akademisi'ne seçilmişti. Politikayı sevmiyor, hümanist anlayış sergiliyordu. Güney Doğu Asya'da Fransız politikasını eleştirdiği için geriye çekildi. Genelde hümanisttir. İlke olarak, savaş karşıtıydı. Hiçbir silahlı eyleme katılmadı. Türkiye'ye savaş açtığı için Cihan Savaşı sırasında kendi hükümetini eleştirdi. Hiçbir örgüte bağlı değildi. İnandığı fikir için ölümüne kadar savaştı. İnsan hakları ilkesine dayalı bir savunma yürüttüğünden, Türkler onu 'Büyük Dost' ilan etti, adını İstanbul'daki bir caddeye verdi
152. doğum yılını andığımız yazar Piyer Loti, Osmanlı Devleti'nin parçalanma döneminde ve Kurtuluş Savaşı sırasında, Türk halkını cesaretle savunan tek yabancı olmuştu.
Fransızlar için Piyer Loti (asıl adıyla Julien Viaud) Fransız Akademisi üyeliğine layık görülmüş, son derece değerli bir romancıdır. Romantik akımın son temsilcilerinden sayılır. Bir özelliği de, 19. yüzyıldaki köklü değişmelere tepki gösteren, uygarlık adına yapılanları eleştirenler arasında, kendisine özgü bir yol göstermesidir: Türk türü doğulu yaşamı. Fransa'nın Atlas Okyanusu sahillerinde küçük bir liman şehrinde son derece basit ve içe kapalı bir aile yaşamından gelen Loti, Paris'in şımarık ve aşırı iddialı bulduğu hayat tarzından hiç hoşlanmıyordu. Nitekim bu yüzden Türkiye'yi severken, Avrupa'yı taklit eden 'Beyoğlu - Pera'nın yabancıları, turistleri ve levantenlerinden nefretini saklamıyordu. Bir bahriye subayı olarak geldiği Türkiye'de fırsat buldukça başına fes, sırtına Türk elbiseleri geçirip sokaklarda dolaşmayı, kahvelerde nargile içmeyi, rastladığı sade insanlarla konuşmayı tercih ediyordu. Bu amaçla Türkçe bile öğrendi.
Türkseverliğin nedenleri Fas'tan İran'a kadar bütün İslam ülkelerini dolaşmış olan yazarın Türkseverliği iki hususa dayanıyordu. Birincisi: 1876'da Selanik'te başlayan ve bir yıl içinde İstanbul'da biten Aziyade'ye aşkıdır. İlk ve ona ününü kazandıran aynı isimdeki romanının bu kahramanı ile harem atmosferi içinde geçirdiği huzur dolu günleri asla unutamamıştır. Orada, Avrupa'da artık kalmadığına inandığı sükunet ve günlük endişelerden kopuşu bulmanın zevkini kitaplarına yansıtmıştır. İlgisi asla Avrupalı bir kesimdeki gibi, haremde cinsellik arayışı değildi. 14 Ocak'ta 150. doğum yılını andığımız Loti'nin Türkseverliğinin ikinci sebebi, ev yaşamının dışında Türklerin, yönettikleri gayrimüslim cemaatlere gösterdikleri hoşgörüydü. Türkler aleyhinde bütün Batı'da yürütülen kötüleme kampanyasının gerçek olmadığına, aralarında yaşayarak tanık olmuştu. Bu sebeple, 'Les Desenchentees = Mutsuz Kadınlar' romanında olduğu gibi, kadınların eşlerini kendilerinin seçememeleri konusunda eleştiriler yöneltse de, temelde Osmanlı'ya toz kondurmuyordu.
Siyasi etkinlikleri Artık yeni roman üretemediği 1910'lu yıllarda, bütün gücünü Türklere yöneltilen aşağılamalar ve haksız suçlamalara karşı çıkmaya verdi. İtalya'nın Libya'ya saldırısını (1911) gazetelere gönderdiği mektuplarla yerdiği gibi, onu izleyen Balkan Savaşı (1912 - 13) sırasında da makaleleriyle bütün Avrupa'nın karşısına tek başına dikildi. Batılıların bildikleri halde yansıtmaktan kaçındıkları bütün Hıristiyan kötülüklerini açık açık ortaya dökmekten kaçınmadı. O kadar ki, 1913'te onun hakkında Cemal Paşa, 'Dünyanın bütün düşmanlık şimşekleri üzerine yönelse kazınmayacak yüce karakterde biridir'; Falih Rıfkı, 'Bence Türk tarihi onun namını aziz Trakya'nın ikinci fatihleri arasında sayacaktır'; Adnan Adıvar ise, 'Türklerin Avrupa'daki az sayıdaki savunucularını manevi yaralarımızı saran bir Kızılay cemiyetine benzetiyor ve Loti'yi onların yüce başkanı sıfatıyla selamlıyorum,' demekten kendilerini alamamışlardır. O yıl Loti'nin İstanbul'u ziyareti, çok önemli bir siyasi olay olmuştu.
Fransız sansürüne karşı Birinci Dünya Savaşı sırasında kendi hükümetini Türkiye'ye savaş ilan ettiği için eleştirmekten geri kalmayan Loti, 1918 sonunda Osmanlı ülkesinin paylaşılma pazarlıkları başlar başlamaz, Türklere haksızlık yapılmakta olduğunu ısrarla tekrar etmeye koyuldu. Fransa'da sansürün hala Türkler lehinde yazı yayınlanmasına izin vermediği bir dönemde, yüksek mevkilerdeki - bazıları bakan - dostlarını kullanarak, açık mektuplarını gazetelere sokturabildi. Yunanlıların, Ermenilerin yaydıkları yanlış istatistikleri sürekli düzeltti. Fransa'nın İngiliz emperyalizminin peşinden gitmesini hep eleştirdi.
Daha 1910'larda kökleşmeye başlayan 'Büyük Dost' lakabı artık sadece onu belirtiyordu. Ankara'da ulusal direnç başlamadan önce, İzmir'in Yunanlılarca işgali üzerine 74 Türk aydınının imzalayarak gönderdikleri mektupta, 'Barış koşullarını saptayanların insafa gelmesi için çağırıda bulunması' istenmiştir. Bu çabaları dolayısıyla büyük bir anma töreni yapılmış hatta Divanyolu'ndaki bir sokağa ismi, Klod Farrer'le birlikte verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da gönderdiği mektubunda ondan, 'Hakların savunucusu ve civanmert yüce Fransız' diye bahseder. Hastalığına rağmen sürdürdüğü kampanyasıyla Türklerin de 'insanlar arasında sayılması gerektiğini' kabul ettiren Loti, Lozan'ı ve cumhuriyetin ilanını göremeden öldü; ama edebi yanından çok, bu insan hakları savunucusu niteliğiyle Türklerin kalbinde taht kurdu
Ömer Seyfettin'in hikayerlerine konu olan ve Osmanlı hayranlığı bizim batı hayranlığımızın tersi bir tarzdadır. Anlatımda ülke insanlarının batıya hayran olmasını algılayadığını ifade eder. Bir o kadar da komik düşünceleri vardır... Yaşlı ninenin evindeki sanduları mezarlık, yağmur suyunun akıntılarını birikmesi için bırakılan leğenlerin içindeki suların Mekke ve Medine'den gelme kutsal sular olduğunu sanır. Ve arkadaşına Osmanlı'nın en gizli ve esrarlı mabetine ulaştığını söyler ve bunu bütün ömür boyunca sır olarak saklayacağını ifade eder.... Bu şekilde devam eden bir hikaye... Bizim batı hayranlığını dış şekilde aramamızın bir örneği olarak düşnülebilir. O da Osmanlı'yı bir sanduka 'da veya duvarda asılı olan potre'de yahut bir nargile de sanır.... Bu onu cezbetmiştir. Bizde de bu şekilde bir batılı hayranlığı mevcuttu uzun zaman...Hala bitmedi...
Manzarasının da maneviyatının da bol olduğu bir mekan... Eyüp Sultan'da dua edip yavaş yavaş tırmandığımız taşlı yoldaki mezarlıkta Necip Fazıl'ın kabristanında Fatiha'mızı okuyup 10-15 m sonra masalardan birine oturup manzaraya karşı çay içip dinlenmek... kısaca 'huzur'...
Muazzam güzellik...
Hiç aklımdan çıkmayacak bir içimlik kahve hatıralarından...
-siz hiç gün doğumunu izledinizmi Pier Loti'de,
günün ilk ışıkları sancıyla doğarken yavaştan, bütün ilahi duyguları bir arada yaşarım orda, sanki derinden bir ney sesi çınlar kulağımda, vuslatı düşünürüm ve aşkı, sonra ölümün soğukluğunu duyarım iliklerime dek, mezarlıkla iç içe oluşundanmıdır nedir, tuhaf bir hüzün ve duygusallık kaplar içimi..En çok da mutluluk ve manevi bir huzur hissi sanırım..Tabiki Pierre Loti'nin o mekanda yaşadığı hazin aşk hikayesi apayrı bir konudur...
istanbul ayaklarımın altında.
mezarlıklar arasından manevi bir havayla dolu çıkarsın yolun sonunda oturur bir yudum çay içerken eşsiz istanbul manzarasıyla ruhunu dinlendirirsin akşam gidilmesi tavsiye edilir ama bana daha kısmet olmadı
mezarlıkllar olnasaydı bir kadeh şarap ikram edebildeleri ordan daha iyi olurdu
gece gitmek lazımdır pier lotiye... karanlık indiğinde daha bir güzel görünür istanbul...
mekan* erken saatlerde kapansa da gecenin bir yarısı bile gittiğinizde bekçi arkadaş elinden geldiğince ağarlar sizi hatta çayını bile paylaşır... kısaca çalışanı da manzarası da güzel bir mekandır... şiddetle tavsiye edilir...
asil adi julien viaud olan, bir denizci olarak ilk kez selanik'e oradan istanbul'a gelmis, oryantalist insan. kendisinin des enchantees, aziade gibi romanlari vardir. claude farrere'le* kankadirlar. turkl kadinlariyla dusup kalktigi, istanbul sosyetesince benimsenmesine ragmen * eyupe turk mahallesine yerlesmis, turkmus gibi yapmistir.* ayrica birinci cihan harbinden sonra turkiyeyi kendince savunmaya kalkmistir. ataturkun kendisine turk dostu veya benzeri bir nisan gonderdigi kayitlarda gecer. sonra ikinci dunya savasinin orataya cikmasi, fransizlardan kopusun kesinligi* onu entelijensiya arasinda az populer hatta unutulmus kilmistir. ama yakinda yky'den cikacak bir pierre loti antolojisinden anlayacagimiz uzere her donem seveni olmustur.
BİR TARAFIN YAŞAM DİĞERİ ÖLÜM
CANLILIK VE CANSIZLIK
BİRARADA İÇ İÇE
en sevdigim cay bahcesi
mezarlar arası çay bahçesi, güsel manzarası olan yer dicem ama adamın adı bu yaf:]
antolojinin enüştesi! gerçi bugün ben sana küsüm ama aklıma geldi barışınca okursun artık: aaa pierre loti geliyooo :)
Sakın ha aptallık edipte mezarlıkların arasından tırmanmaya kalkmayın.(Denemiş olmakla beraber yapmamanızı şiddetle tavsiye ederim)
Piyer loti'deyim.Bir ben, bir fincan kahvem, elimde kalemim ve bir de ben....
ya ben hep kandırıldım bu istanbulda! ..pierre lotiyi gösterecem sana, otogara nası gitçeeni tarif etçem sana...hepsi yalanmış meyersem:'(
istanbulu çağrıştırıyor.. pierre loti ye ilk gittiğim zamanı..
çay, aşk, istanbul, sevgili, hasret, vuslat, türkü, şiir, n.fazıl, gün doğumu, hüzün, sevinç..........
şu anda olmak istedğim yer...
git otur.. izle.. mükemmel manzara ya... pufy..
manzarası harika,çayı 1 lira.. -idi-
Piyer Loti Deniz subaylığı eğitimi gördü. Türkiye'ye gelişi rastlantıdır. Gemisi görevlendirilmişti. Bütün dünyayı dolaştı. Çok genç yaşında dünya çapında ün kazanmış bir roman yazarıydı. Fransız Akademisi'ne seçilmişti. Politikayı sevmiyor, hümanist anlayış sergiliyordu. Güney Doğu Asya'da Fransız politikasını eleştirdiği için geriye çekildi. Genelde hümanisttir. İlke olarak, savaş karşıtıydı. Hiçbir silahlı eyleme katılmadı. Türkiye'ye savaş açtığı için Cihan Savaşı sırasında kendi hükümetini eleştirdi. Hiçbir örgüte bağlı değildi. İnandığı fikir için ölümüne kadar savaştı. İnsan hakları ilkesine dayalı bir savunma yürüttüğünden, Türkler onu 'Büyük Dost' ilan etti, adını İstanbul'daki bir caddeye verdi
152. doğum yılını andığımız yazar Piyer Loti, Osmanlı Devleti'nin parçalanma döneminde ve Kurtuluş Savaşı sırasında, Türk halkını cesaretle savunan tek yabancı olmuştu.
Fransızlar için Piyer Loti (asıl adıyla Julien Viaud) Fransız Akademisi üyeliğine layık görülmüş, son derece değerli bir romancıdır. Romantik akımın son temsilcilerinden sayılır. Bir özelliği de, 19. yüzyıldaki köklü değişmelere tepki gösteren, uygarlık adına yapılanları eleştirenler arasında, kendisine özgü bir yol göstermesidir: Türk türü doğulu yaşamı. Fransa'nın Atlas Okyanusu sahillerinde küçük bir liman şehrinde son derece basit ve içe kapalı bir aile yaşamından gelen Loti, Paris'in şımarık ve aşırı iddialı bulduğu hayat tarzından hiç hoşlanmıyordu. Nitekim bu yüzden Türkiye'yi severken, Avrupa'yı taklit eden 'Beyoğlu - Pera'nın yabancıları, turistleri ve levantenlerinden nefretini saklamıyordu. Bir bahriye subayı olarak geldiği Türkiye'de fırsat buldukça başına fes, sırtına Türk elbiseleri geçirip sokaklarda dolaşmayı, kahvelerde nargile içmeyi, rastladığı sade insanlarla konuşmayı tercih ediyordu. Bu amaçla Türkçe bile öğrendi.
Türkseverliğin nedenleri
Fas'tan İran'a kadar bütün İslam ülkelerini dolaşmış olan yazarın Türkseverliği iki hususa dayanıyordu.
Birincisi: 1876'da Selanik'te başlayan ve bir yıl içinde İstanbul'da biten Aziyade'ye aşkıdır. İlk ve ona ününü kazandıran aynı isimdeki romanının bu kahramanı ile harem atmosferi içinde geçirdiği huzur dolu günleri asla unutamamıştır. Orada, Avrupa'da artık kalmadığına inandığı sükunet ve günlük endişelerden kopuşu bulmanın zevkini kitaplarına yansıtmıştır. İlgisi asla Avrupalı bir kesimdeki gibi, haremde cinsellik arayışı değildi. 14 Ocak'ta 150. doğum yılını andığımız Loti'nin Türkseverliğinin ikinci sebebi, ev yaşamının dışında Türklerin, yönettikleri gayrimüslim cemaatlere gösterdikleri hoşgörüydü. Türkler aleyhinde bütün Batı'da yürütülen kötüleme kampanyasının gerçek olmadığına, aralarında yaşayarak tanık olmuştu. Bu sebeple, 'Les Desenchentees = Mutsuz Kadınlar' romanında olduğu gibi, kadınların eşlerini kendilerinin seçememeleri konusunda eleştiriler yöneltse de, temelde Osmanlı'ya toz kondurmuyordu.
Siyasi etkinlikleri
Artık yeni roman üretemediği 1910'lu yıllarda, bütün gücünü Türklere yöneltilen aşağılamalar ve haksız suçlamalara karşı çıkmaya verdi. İtalya'nın Libya'ya saldırısını (1911) gazetelere gönderdiği mektuplarla yerdiği gibi, onu izleyen Balkan Savaşı (1912 - 13) sırasında da makaleleriyle bütün Avrupa'nın karşısına tek başına dikildi. Batılıların bildikleri halde yansıtmaktan kaçındıkları bütün Hıristiyan kötülüklerini açık açık ortaya dökmekten kaçınmadı. O kadar ki, 1913'te onun hakkında Cemal Paşa, 'Dünyanın bütün düşmanlık şimşekleri üzerine yönelse kazınmayacak yüce karakterde biridir'; Falih Rıfkı, 'Bence Türk tarihi onun namını aziz Trakya'nın ikinci fatihleri arasında sayacaktır'; Adnan Adıvar ise, 'Türklerin Avrupa'daki az sayıdaki savunucularını manevi yaralarımızı saran bir Kızılay cemiyetine benzetiyor ve Loti'yi onların yüce başkanı sıfatıyla selamlıyorum,' demekten kendilerini alamamışlardır. O yıl Loti'nin İstanbul'u ziyareti, çok önemli bir siyasi olay olmuştu.
Fransız sansürüne karşı
Birinci Dünya Savaşı sırasında kendi hükümetini Türkiye'ye savaş ilan ettiği için eleştirmekten geri kalmayan Loti, 1918 sonunda Osmanlı ülkesinin paylaşılma pazarlıkları başlar başlamaz, Türklere haksızlık yapılmakta olduğunu ısrarla tekrar etmeye koyuldu. Fransa'da sansürün hala Türkler lehinde yazı yayınlanmasına izin vermediği bir dönemde, yüksek mevkilerdeki - bazıları bakan - dostlarını kullanarak, açık mektuplarını gazetelere sokturabildi. Yunanlıların, Ermenilerin yaydıkları yanlış istatistikleri sürekli düzeltti. Fransa'nın İngiliz emperyalizminin peşinden gitmesini hep eleştirdi.
Daha 1910'larda kökleşmeye başlayan 'Büyük Dost' lakabı artık sadece onu belirtiyordu. Ankara'da ulusal direnç başlamadan önce, İzmir'in Yunanlılarca işgali üzerine 74 Türk aydınının imzalayarak gönderdikleri mektupta, 'Barış koşullarını saptayanların insafa gelmesi için çağırıda bulunması' istenmiştir. Bu çabaları dolayısıyla büyük bir anma töreni yapılmış hatta Divanyolu'ndaki bir sokağa ismi, Klod Farrer'le birlikte verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da gönderdiği mektubunda ondan, 'Hakların savunucusu ve civanmert yüce Fransız' diye bahseder.
Hastalığına rağmen sürdürdüğü kampanyasıyla Türklerin de 'insanlar arasında sayılması gerektiğini' kabul ettiren Loti, Lozan'ı ve cumhuriyetin ilanını göremeden öldü; ama edebi yanından çok, bu insan hakları savunucusu niteliğiyle Türklerin kalbinde taht kurdu
eyüpün yukarısına çıkarsanız mezarlık ve haliç manzaralı eşsiz bir yer..
Ömer Seyfettin'in hikayerlerine konu olan ve Osmanlı hayranlığı bizim batı hayranlığımızın tersi bir tarzdadır. Anlatımda ülke insanlarının batıya hayran olmasını algılayadığını ifade eder. Bir o kadar da komik düşünceleri vardır...
Yaşlı ninenin evindeki sanduları mezarlık, yağmur suyunun akıntılarını birikmesi için bırakılan leğenlerin içindeki suların Mekke ve Medine'den gelme kutsal sular olduğunu sanır. Ve arkadaşına Osmanlı'nın en gizli ve esrarlı mabetine ulaştığını söyler ve bunu bütün ömür boyunca sır olarak saklayacağını ifade eder.... Bu şekilde devam eden bir hikaye...
Bizim batı hayranlığını dış şekilde aramamızın bir örneği olarak düşnülebilir. O da Osmanlı'yı bir sanduka 'da veya duvarda asılı olan potre'de yahut bir nargile de sanır.... Bu onu cezbetmiştir.
Bizde de bu şekilde bir batılı hayranlığı mevcuttu uzun zaman...Hala bitmedi...
Pierre Loti (1850-1923) : ünlü fransiz yazari. Osmanli Devletini ve Istanbul'u sevmesiyle ünlü romani olan Aziyade'yi yazdi.
istanbulda bir cadde...