Ruhun eğilimi sevgiyse, insan zorunluluğu seyre daldıkça, onun tenini, sertliğini ve metalik soğukluğunu, daha da kendine yaklaştırır, dünyanın güzelliğine daha da çok yaklaşır, Eyübün yaşadığı budur, onun ızdırap içinde bu kadar dürüst olması bundan dolayıdır, çünkü o hakikatini saptırabilecek hiçbir düşünceyi kabul etmez, Tanrı dünyanın güzelliğini ifade etmek için ona yöneldi.
Tevrat'a göre İsmail ,İbrahim'in mirascısı değildir,kurtuluş İshak soyundan gelir.yani israiloğullarından.... Yahudilerin Kur'an' a iman etmemelerinin nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor sanırım ..(Tevrat -Yaratılış -17 'yi okuyun.)
Hristiyanlara göre peygamberlik devam eder , günümüzde de peygamberlik yapanlar vardır , kadın peygamberlerde vardır. Bu durumda İncil de özel bir peygamber müjdelenmez. Islama göre peygamberlik son bulmuştur..fakat ne hikmetse Mesnevi,Risalei nurlar yazılmaya devam etmiştir..bağlılarına göre bunlar Allah katından ,levhi mahfuzdan inmedir.ıddiaları doğru kabul ettiğimizde bu kitaplar kutsaldır.Kutsal kitabın indiği kişide peygamberdir..gelde çık işin içinden..
Her peygamber vazifelidir.Peygamber,vazifeyi bizatihi almaz,kendisi meydana getirir...Peygamber olup da varlıklara evrenin bilgisini nakledecek olan kimse,bu ödevini yerine getirmeden önce yüksek ruhsal yönetici sisteme,bu ödeve talip olduğuna dair beyanda bulunur.
Necip Fazıl, bir gün vapurla Kadıköy’e geçerken, yanına biri yaklaşarak; -“Üstad! Peygambere neden gerek duyuldu? Biz insanlar kendi yolumuzu bulabilirdik” der. Necip Fazıl, ona şu cevabı verir: -“Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçseydin ya karşıya”
Yokluğunda öğrendik bunca günahı. Senli bir çağ,saadet asrıydı. Bu çağ sensiz,rezalet asrı oldu,Ey Muhammed(s.a.v.) Seni bilemedik hakkıyla. Ve bu yüzden hakkıyla sevemedik seni. Ne anamızı,ne babamızı feda edebildik sana. Hatta dünya malımızdan bile geçemedik senin için. Sen ki herşeye değerdin aslında. Sen Nebi'ydin,Sen Resul'dun.
bir çare bulamadım derd-i efganıma içimdeki iştiyak bilmemki yetermi bana ceyhun edip gözyaşlarımı ağlasam da kalbim dayanamaz oldu senin yokluğuna ya Resulallah
ibadet-ü taatımmı eksik bilmem rabbime karşı nedir bu hal nasıl arzederim sana aşkı yaralı bülbül gibi şakı da şakı ruhum bedende durmaz oldu senin hasretinden ya Resulallah
keşke cürmümü istiğfarımla yunsaydım her nameni gönlüme ser levha yapsaydım ibadetimle bir ihtimal rızana kavuşsaydım seni düşününce bedenim titrer yine senin olmayışından ya Resulallah
kalbim bu aht-ü peymanla seni nasıl unutsun unutursam bu damarlardaki demler kurusun sıratta bizi kurtaracak birtek sen olursun ruhumun her zerresinde ve her lahza bir sızı senin şefaatini ümid etmekten ya Resulallah(sallallahu aleyhi vesellem)
Anlamım yoktu.. Hüznümden gayri uğrayanımda Bivefa gözler anlamadı..onlar gençliğime ben ille de yokluğuna hicran dedik.bülbüllerin sesleri sinmedi içime.. Gülizarı görmedi gözlerim yokluğun vardı Sen Yoktun
Hicranın ruhumu titretirken,güneş vurdu nice gönüllere…yüreğimi yakan bu değildi Efendim…yapraklar çekilirken bedenimden,sızlayan acziyetim hicranıma yetişemedi…Gençsin dediler efendim….Güneş var,dediler,bülbül var, Gülizar var Yokluğun vardı efendim Sen Yoktun
Zaman değildi omuzlarımı düşüren Gözyaşımı akıtan vedalar değil efendim…tomurcukluğuma sebep vuslatındı Doğdum Ben vardım da Yokluğun vardı efendim Sen Yoktun
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Bütün nisanları kuşanarak geliyorum gül kokulu iklimine... Kırlangıç türküleri dolanıyor bu dem. Ufuklardan ufuk, çizgilerden çizgi alarak geliyorum kirpiklerinin serin ve derin gölgesine.
Avuntusuzluklarımı, yılgınlıklarımı tüketmek için ceylan gözlü gecenin gizinde, dizlerine kapanmaya geliyorum... Belki bir serenat tutkusudur beni Kerbela’dan, en koyu karanlıklı belalardan kaçarak sana getirten amansız ve zamansız gök yangını. Kardelen kokulu, çiğdem dokulu kanyonlarda çürümüş çığlıklarımın, sessiz ve sedasız iniltileridir belki benim sana gelişim, bütün yüreğimle sana “yar” deyişim. Bilinmezlik koridorlarında bir ışık tufanı gibi, bir sevda volkanı gibi, kara yazgılı bir ölüm fermanı gibi düştün, düşlerini düşürmüş, düş düşkünü yüreğimin kara ölüm ormanlarına...
Bütün nisanlardan nisan çalarak, gururumu buzdağlarına çarparak geliyorum menevşe gözlerinin semtine. Kanatlarımda yarım kalmış türkülerim, kağıtların sinelerinde yarım bırakılmış şiirlerim, cesaret edilememişliklerim, söylenememişliklerim, adam yerine konulmamışlıklarım, sürülmüşlüklerim, şeytana adanmış gecelerde dara çekilmişliklerim, kıyıya vurmuşluklarım var benim. Ve ben gecenin dağdağasını yüreğimin en sarp ve ulu dağlarında dağlayarak, yüreğimi paralayarak, hüzün kulübesinin mahzun duruşlu, mükedder edalı, Yusuf soylu sahibi gibi ağlayarak geliyorum ayaklarının limanlarına...
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Yüzyıl sevdasına büründü bakışlarını tüketen ela gözlerim. Ellerim asırlık helezonlardan yorgun, dudaklarım antik çağ şiirleriyle kanatlı! Ve ben tamamen zamanın ezel kısmına tutunarak, bütün zamanları yüreğimin sevdakar süveydasına katarak düşüyorum ellerinin ebed burcuna. Sürgün düşlerimin maltasında sıraya dizdiğim voltalarımla, nihavend rüyalardaki kırgın ve sitemkar notalarımla, esmer tenli demlerde kıyıya vurulmuş güz bozgunu pusatlarımla geliyorum zaman mekan aşan yanaklarındaki ayva sarısı tüylere.
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! ilan-ı aşklar dökülüyor mısralarımdan. Mısralarımdan kurşun soylu bakışların, elif boylu nakışların akıyor. “Sen” akıyorsun yüreğimin dallarından. Ve deli dolu damlalarımla geliyorum senin gül kokan diyarına...
Kırkikindi yağmurlarımı senin nisanlarında yağdırmak, ölgün ve solgun akşamlarımın bükük boyunlu çocukları olan güftelerimi senin ateşin bestelerinle kanatlandırmak için, yok oluşlarımı senin varlığınla varlığa vardırmak için düşüyorum gönlünün ve gözünün altın bahtlı tahtının vera kokan yollarına. Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Kapama ne olur kapılarını! Kapılarını ne olur kapama! Ne olur kapama kapılarını!
peygamber o bizim ışıgımız o bitmeyen umudumuz o bizlerin aşkı sevgilisi o bize ne sonunda şefaat edecek kişi o benim peygamberim canım kurban onun bastıgı toprağa
1400 küsür sene önceydi.sen geldin.ben elçiyim dedin. O sizden şunu şunu yapamanızı istiyor yaparsanız karşılığı şu yapmazsanız karşılığı şu dedin.Sana öyle inananlar olduki; söylediklerini harfiyen yerine getirdiler yaptıklarını aynen yaptılar. bir namaz esnasında sol ayagındaki çorabını çıkartmıştın selam verdiğinde arkanda bulunan herkesin çorabını çıkarttığını gördün neden çıkarttıklarını sorduğunda senin yaptığın bir şeyi yapmadığımızda helak olmaktan korktuk dediler Sen ise bana Cibril geldi çorabımda necaset olduğunu söyledi onun için çıkarttım dedin.Onlar sana böyle itaat etti. aradan seneler geçti bizlerde duyduk yaptıklarını ve inandık yapmaya çalışıyoruz şimdi. hadislerini naklediyoruz: biri benden Beni Süleym,Rial,Zekvan,Useyye,Murdar kabilelerine ettiğin bedduayı duymuş benden duyduğuna mı inanmamış yoksa ettiğin bedduayı sana mı yakıştıramamış sordum kendisine bana biz 'gönül adamı'yız dedi.... ne demek gönül adamı: merhametli ve şevkatliymiş bu insanlara beddua etmek yerine onlara gönülle yaklaşıp doğru yola ulaştıralım mı demek istiyor senden dahamı merhametli daha mı şevkatliymiş? hiç kuran mı okumamış 'Ebu Leheb’in iki eli kurusun, kurudu da! ' ey nebi şevkatide,merhametide,öfkeyide,gazabıda,namazıda,zekatıda, savaşıda, barışıda,hayatıda,ölümüde, duayıda,bedduayıda senden öğrendik Allah sana benzemeyi nasip etsin!
Ruhun eğilimi sevgiyse, insan zorunluluğu seyre daldıkça, onun tenini, sertliğini ve metalik soğukluğunu, daha da
kendine yaklaştırır, dünyanın güzelliğine daha da çok yaklaşır, Eyübün yaşadığı budur, onun ızdırap içinde bu kadar dürüst olması bundan dolayıdır, çünkü o hakikatini saptırabilecek hiçbir düşünceyi kabul etmez, Tanrı dünyanın güzelliğini ifade etmek için ona yöneldi.
Simone WEİL, Fransız Mistik Filozof, 1943
Peygamber güzeldir
Tevrat'a göre İsmail ,İbrahim'in mirascısı değildir,kurtuluş İshak soyundan gelir.yani israiloğullarından....
Yahudilerin Kur'an' a iman etmemelerinin nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor sanırım ..(Tevrat -Yaratılış -17 'yi okuyun.)
Hristiyanlara göre peygamberlik devam eder , günümüzde de peygamberlik yapanlar vardır , kadın peygamberlerde vardır.
Bu durumda İncil de özel bir peygamber müjdelenmez.
Islama göre peygamberlik son bulmuştur..fakat ne hikmetse Mesnevi,Risalei nurlar yazılmaya devam etmiştir..bağlılarına göre bunlar Allah katından ,levhi mahfuzdan inmedir.ıddiaları doğru kabul ettiğimizde bu kitaplar kutsaldır.Kutsal kitabın indiği kişide peygamberdir..gelde çık işin içinden..
Gülümseyen bir çehre, ama kederli,
Saygılı ama dimdik,
Mütevazı ama vakarlı,
Yorgun ama kararlı.
Ali Akyüz
Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz
(cahit zarifoğlu)
zarifoğlu da güzel içerdi bu zıkkımı..
sen güzel bakıyorsun
allah a açılacağım
götürsene mektubumu..
@..
'Et-Tıbbu'n Nebevi-Peygamberce tıp.
Asırlar sonrasında sevilen tek kul sensin...
..ve gelecek her asra..sevgili olan sensin..
Sevgili peygamberim seni çook.. seviyorum...
Kapattım gözlerimi..elini.. öpüyorum...
Her peygamber vazifelidir.Peygamber,vazifeyi bizatihi almaz,kendisi meydana getirir...Peygamber olup da varlıklara evrenin bilgisini nakledecek olan kimse,bu ödevini yerine getirmeden önce yüksek ruhsal yönetici sisteme,bu ödeve talip olduğuna dair beyanda bulunur.
Allah'a yakın kişi.'ELÇİ'
Bir oğulun Tanrı'ya sunulmasından,bir çok ülkede idam cezasının kaldırıldığı günlere geldik...
şizofrenik....
Tek başına seyehat etmek tehlikelidir...
ilk acıyla donatılmış nur...!
herbiri yaşadığı dönemin yönetimine isyan etmişti aslında
Necip Fazıl, bir gün vapurla Kadıköy’e geçerken, yanına biri yaklaşarak;
-“Üstad! Peygambere neden gerek duyuldu? Biz insanlar kendi yolumuzu bulabilirdik” der.
Necip Fazıl, ona şu cevabı verir:
-“Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçseydin ya karşıya”
KAİNATIN EFENDİSİ,GÖNÜLLERİN SULTANI..........
vuslat anı ah ne zaman...SEVGİLİ EY SEVGİLİ EN SEVGİLİ...
ÖZLÜYORUZ SENİ.Aşkına dayanamaz bu yürek.
Bekliyoruz SULTANIM kavuşmayı... bekliyoruz SULTANIM....
HALA ÜMMETİN MİYİZ?
Ey alemlerin Nur'u..!
Yetimler yetimi,öksüzler öksüzü.
Sen,Rahman'ın övülmüşüsün.
Sen emsal-i merhametsin.
Bizlere örnek,bizlere kandilsin.
Cenab-ı Mevla'nın talebesi Sen'sin.
Sen'sin gönüller sultanı.
Alemlerin ışığı Sensin,Ey Resul...!
Yokluğunda öğrendik bunca günahı.
Senli bir çağ,saadet asrıydı.
Bu çağ sensiz,rezalet asrı oldu,Ey Muhammed(s.a.v.)
Seni bilemedik hakkıyla.
Ve bu yüzden hakkıyla sevemedik seni.
Ne anamızı,ne babamızı feda edebildik sana.
Hatta dünya malımızdan bile geçemedik senin için.
Sen ki herşeye değerdin aslında.
Sen Nebi'ydin,Sen Resul'dun.
kalbim dayanmaz oldu
bir çare bulamadım derd-i efganıma
içimdeki iştiyak bilmemki yetermi bana
ceyhun edip gözyaşlarımı ağlasam da
kalbim dayanamaz oldu
senin yokluğuna ya Resulallah
ibadet-ü taatımmı eksik bilmem rabbime karşı
nedir bu hal nasıl arzederim sana aşkı
yaralı bülbül gibi şakı da şakı
ruhum bedende durmaz oldu
senin hasretinden ya Resulallah
keşke cürmümü istiğfarımla yunsaydım
her nameni gönlüme ser levha yapsaydım
ibadetimle bir ihtimal rızana kavuşsaydım
seni düşününce bedenim titrer
yine senin olmayışından ya Resulallah
kalbim bu aht-ü peymanla seni nasıl unutsun
unutursam bu damarlardaki demler kurusun
sıratta bizi kurtaracak birtek sen olursun
ruhumun her zerresinde ve her lahza bir sızı
senin şefaatini ümid etmekten ya Resulallah(sallallahu aleyhi vesellem)
Abdullah Demir
----------
öyle bir Sevda ki...
öyle bir sevdaya düssem ki dostlar,
Ben Sevdama, Sevdam da bana nâr gelse..
Askin atesinde kaynasa yüregim,
Ben Gönlüme, Gönlüm de bana kor gelse...
Allah sevmis, ben sevdim, ismi dillerde,
Sevgisi yüreklerde, hem gönüllerde,
Adini unutursam gurbet ellerde,
Ben Gurbete, Gurbet de bana zor gelse...
Dalsam ve kaybolsam tatli hülyalarda,
Baliklar gibi yüzsem ben Deryalarda,
´´ O `` nu (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) anmadan yasanan dünyalarda,
Ben Aleme, Alem de bana dar gelse...
Geç kalmışlığım
Geldiğimde yoktun..
Anlamım yoktu..
Hüznümden gayri uğrayanımda
Bivefa gözler anlamadı..onlar gençliğime ben ille de yokluğuna hicran dedik.bülbüllerin sesleri sinmedi içime..
Gülizarı görmedi gözlerim yokluğun vardı
Sen
Yoktun
Hicranın ruhumu titretirken,güneş vurdu nice gönüllere…yüreğimi yakan bu değildi Efendim…yapraklar çekilirken bedenimden,sızlayan acziyetim hicranıma yetişemedi…Gençsin dediler efendim….Güneş var,dediler,bülbül var,
Gülizar var
Yokluğun vardı efendim
Sen
Yoktun
Zaman değildi omuzlarımı düşüren
Gözyaşımı akıtan vedalar değil efendim…tomurcukluğuma sebep vuslatındı
Doğdum
Ben vardım da
Yokluğun vardı efendim
Sen
Yoktun
***...KIRKiKiNDi MAKAMI...***
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Bütün nisanları kuşanarak geliyorum gül kokulu iklimine...
Kırlangıç türküleri dolanıyor bu dem. Ufuklardan ufuk, çizgilerden çizgi alarak geliyorum kirpiklerinin serin ve derin gölgesine.
Avuntusuzluklarımı, yılgınlıklarımı tüketmek için ceylan gözlü gecenin gizinde, dizlerine kapanmaya geliyorum...
Belki bir serenat tutkusudur beni Kerbela’dan, en koyu karanlıklı belalardan kaçarak sana getirten amansız ve zamansız gök yangını. Kardelen kokulu, çiğdem dokulu kanyonlarda çürümüş çığlıklarımın, sessiz ve sedasız iniltileridir belki benim sana gelişim, bütün yüreğimle sana “yar” deyişim. Bilinmezlik koridorlarında bir ışık tufanı gibi, bir sevda volkanı gibi, kara yazgılı bir ölüm fermanı gibi düştün, düşlerini düşürmüş, düş düşkünü yüreğimin kara ölüm ormanlarına...
Bütün nisanlardan nisan çalarak, gururumu buzdağlarına çarparak geliyorum menevşe gözlerinin semtine. Kanatlarımda yarım kalmış türkülerim, kağıtların sinelerinde yarım bırakılmış şiirlerim, cesaret edilememişliklerim, söylenememişliklerim, adam yerine konulmamışlıklarım, sürülmüşlüklerim, şeytana adanmış gecelerde dara çekilmişliklerim, kıyıya vurmuşluklarım var benim. Ve ben gecenin dağdağasını yüreğimin en sarp ve ulu dağlarında dağlayarak, yüreğimi paralayarak, hüzün kulübesinin mahzun duruşlu, mükedder edalı, Yusuf soylu sahibi gibi ağlayarak geliyorum ayaklarının limanlarına...
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Yüzyıl sevdasına büründü bakışlarını tüketen ela gözlerim. Ellerim asırlık helezonlardan yorgun, dudaklarım antik çağ şiirleriyle kanatlı! Ve ben tamamen zamanın ezel kısmına tutunarak, bütün zamanları yüreğimin sevdakar süveydasına katarak düşüyorum ellerinin ebed burcuna. Sürgün düşlerimin maltasında sıraya dizdiğim voltalarımla, nihavend rüyalardaki kırgın ve sitemkar notalarımla, esmer tenli demlerde kıyıya vurulmuş güz bozgunu pusatlarımla geliyorum zaman mekan aşan yanaklarındaki ayva sarısı tüylere.
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! ilan-ı aşklar dökülüyor mısralarımdan. Mısralarımdan kurşun soylu bakışların, elif boylu nakışların akıyor. “Sen” akıyorsun yüreğimin dallarından. Ve deli dolu damlalarımla geliyorum senin gül kokan diyarına...
Kırkikindi yağmurlarımı senin nisanlarında yağdırmak, ölgün ve solgun akşamlarımın bükük boyunlu çocukları olan güftelerimi senin ateşin bestelerinle kanatlandırmak için, yok oluşlarımı senin varlığınla varlığa vardırmak için düşüyorum gönlünün ve gözünün altın bahtlı tahtının vera kokan yollarına.
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Kapama ne olur kapılarını! Kapılarını ne olur kapama! Ne olur kapama kapılarını!
Sevgili!
En sevgili!
Ey sevgili!
peygamber
o bizim ışıgımız o bitmeyen umudumuz o bizlerin aşkı sevgilisi
o bize ne sonunda şefaat edecek kişi o benim peygamberim canım kurban onun bastıgı toprağa
ismini bile duyduğunda insanın içini huzur kaplar,,güzel nebi..
PEYGANBER NE DEMEK
VAHİY NE DEMEK
KUTSAL KİTAP NE DEMEK
PEYGANBERLERE NİÇİN İNANIRIZ
İNANMASSAK OLMAZMI
PEYGANBERLER KANDİLERİNE GELEN VAHİLERE İLAVE YAPABİLİRMİ
NİÇİN ALLAH İNSANLARDAN PEYGANBER SEÇMİŞTİR
PEYDANBERLERİN SIFATLARI NELERDİR
YÜZ SAYFA HANGİ PEYGANBERLERE KAÇAR SAYFA VERİLMİŞTİR.
Taifte taş kalmasın
Develer işkembesiz doğsun!
1400 küsür sene önceydi.sen geldin.ben elçiyim dedin.
O sizden şunu şunu yapamanızı istiyor yaparsanız karşılığı şu
yapmazsanız karşılığı şu dedin.Sana öyle inananlar olduki; söylediklerini
harfiyen yerine getirdiler yaptıklarını aynen yaptılar.
bir namaz esnasında sol ayagındaki çorabını çıkartmıştın
selam verdiğinde arkanda bulunan herkesin çorabını çıkarttığını gördün
neden çıkarttıklarını sorduğunda senin yaptığın bir şeyi yapmadığımızda
helak olmaktan korktuk dediler Sen ise bana Cibril geldi çorabımda necaset olduğunu söyledi
onun için çıkarttım dedin.Onlar sana böyle itaat etti.
aradan seneler geçti bizlerde duyduk yaptıklarını ve inandık
yapmaya çalışıyoruz şimdi.
hadislerini naklediyoruz: biri benden Beni Süleym,Rial,Zekvan,Useyye,Murdar kabilelerine
ettiğin bedduayı duymuş
benden duyduğuna mı inanmamış
yoksa ettiğin bedduayı sana mı yakıştıramamış
sordum kendisine
bana biz 'gönül adamı'yız dedi....
ne demek gönül adamı: merhametli ve şevkatliymiş bu insanlara beddua etmek yerine
onlara gönülle yaklaşıp doğru yola ulaştıralım mı demek istiyor
senden dahamı merhametli daha mı şevkatliymiş?
hiç kuran mı okumamış
'Ebu Leheb’in iki eli kurusun, kurudu da! '
ey nebi şevkatide,merhametide,öfkeyide,gazabıda,namazıda,zekatıda,
savaşıda, barışıda,hayatıda,ölümüde, duayıda,bedduayıda senden öğrendik
Allah sana benzemeyi nasip etsin!
Diri diri kızlarını toprağa gömen insanlara dur diyen..
Mazlumun yanında, zalimin karşısında olan...
Elindeki hiç düşünmeden, ' acaba ben ne ile yetineceğim ' diye düşünmeyip veren....
İnsanlar gelen bütün eza ve cefalara karşı sabredip, düşmanına bile beddua etmeyen...
Düşmanlarının bile kendisine ' El-emin' deyip, ahlak olarak karalayamadıklarından dolayı acz içine düşmelerine sebep...
ve daha burada sayamadığım nice özelliklere sahip, ayağının tozu olamayacağımız ' Mübarek' insanlar...
3007....Gözler arıyor Seni.......................................(peygamberim gönül erim)
Gözler arar Rasul'ü,
Merhamet denizinde,
Ne güzel gülsün rasul,
Tüm gözler üzerinde.
En mükemmel yaşantı,
Bulunur sünnetinde,
Birleşir tüm mü-minler,
Eşsiz merhametinde.
Ahmet Yazıcıoğlu