Gönül..bize ait değilmiş, zaten Yunus'ta bunu belirtmiş. Şairden ötedir Yunus, ozandan öte. Tasavvuf ehlindendir. Dost'tan kasıt Cenab-ı Allah'tır. Hadis-i Kudside, "Yere göğe sığmam, mümin kulumun gönlüme sığarım" buyrulmuştur. Burdan yola çıkarak bir insanın gönlünü kırmak hoş bir şey değildir. Gönül, kalp veya yürek nasıl adlandırıyorsanız artık. Hepsi gönle çıkar.. Biri sizin kalbinizi kırar.. hiç bugüne kadar "benim dalağımı kırdı" dememişsinizdir..ya da "benim böbreğimi kırdılar" diyen oldu mu size.? :)) İşte bu yüzdendir ki kırmayalım insanlarımızı, üzmeyelim, yormayalım. Kısacık olan bu dünya hayatında kalp kırmaktansa mutlu edelim kalpleri, yürekleri veya gönülleri.. Sımsıkı sarılın sevdiğinize, ona söyleyin sevdiğinizi bununla da yetinmeyip hissettirin, bakışlarınızla dokunuşlarınız, haliniz, tavrınızla. Gönül yapmak emin olun insanın kendi gönlüne de iyi gelecektir. Mutlu eden mutlu olur.. Ha şu da var karşınızdaki bireyde gönül ve idrak yok ise o kişi yapılacak tek şey arkasından bir tas su dökmek olacaktır, cana geleceğine mala gelsin diyeceksiniz ..mal beyanında bulunurken de onu listeden çıkaracaksınız :)))
Gönlünüzün her daim hoş olması dileklerimle arkadaşlar.
Sevginin kendisi güzel bir büyü zaten. Ve o büyüyü yok eden bizler oluyoruz malesef. Kendimizi tanımıyoruz ki daha karşımızdaki insanı tanıyalım. Ben insanlara güvenmiyorum diyor bazı kişiler. Sen kendine güven ilk önce. Kendine güven ki kendine gelsin ruhun ve düşüncelerin. Kendine güven ki rahat atsın kalbin. Kendine güvenmenin en önemli unsuru da kisi kendini bilecek. Kendisini tanımayan, bilmeyen insan hiç bir şeyi bilemez ve de tanıyamaz. Yunus Emre ne güzel demiş, İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır
Amarna Hanım, şu anda hastanedeyim emin olun insanlara derdimi Türkçe anlatamıyorum. Bir de Babilce beni daha çok yorar, kalsin.... 2023 olmuş nelerle uğraştığımı görseniz halime acırdınız. Beni tanıyanlar bilir. "Ben zor adamım ama zorluk çıkaran biri değilimdir" derim. İnsanlar ne diye bu zor olan dünya da diğer insanlara zorluk çıkarmak için çaba harcar emin olun anlamıyorum.
Yer Hollywood stadyumu, tribünler tıklım tıksız boş:-) Oscar kupasi oyunculuk spor maçında son saniyeler hakem Venüs saatini kontrol etti...Veee lafın gelişine Güneşli Melek güzel bir voleyle topu doksana çaktı:-)))
Çok haklısınız Güneşli Melek Hanım. Bende naçizane bu şekilde takılayım istedim Saygılarımla
Mısır yazınının ölümsüz eserlerinden biri, Ölüler Kitabı’dır. Bu, İsadan önce 1600 yılında başlayan Yeni Krallık sırasında ya da belki daha sonra, mezarlara ve türbelere yerleştirilen çeşitli büyü metinlerinden meydana gelmiş bir derlemedir. Büyülerin amacı, ölülerin ölümsüz olmasına ve kutlu varlığına yardım etmektir.
“SEVGİLİYE BÜYÜ YAPMAK İÇİN ŞİİR
Dinle beni, Re, İkiz Ufkun Şahini, tanrıların babası! Dinleyin beni, yedi Hatorlar, siz kaderin ağını örerken kızıl ipliklerle! İşitin sesimi, göklerin yeryüzünün tüm tanrıları!
Yalvarırım size, Şu güzel kız, anasının öz kızı, peşime düşsün hiç ölmeyecek bir arzuyla, Ardımdan yürüsün otlak arayan inek gibi, bebeğin üstüne düşen dadı gibi, sürüsünü önüne katan sığırtmaç gibi!
Onun bana âşık olmasını sağlamazsanız ömrümün sonu gelmiş demektir yanıp tutuşurum, kül olur giderim.”
Ülkemizde en çok hayali kurulan meslek "oyunculuk" imiş. Bence okuluna gitmeden de gayet başarıyla yapılıyor.. Şöyle bir etrafınıza bakın, göreceksiniz oscarlık oyunculukları...
En popüler oyunlar ise ; mutluluk oyunu, evcilik oyunu, dostluk /arkadaşlık oyunu, inanç oyunu, politika /siyaset oyunu....
Ve dun ki paylaşımınız üzerinde cidden iyice düşünmek gerekiyor Amarna hanım. Ülkelere göre hayali kurulan meslekler konusuna. Eskiden çocuklara (bizlere) sorulduğunda , Ne olacaksın ilerde bakim sen ? Sorusuna verilen cevaplar, Doktor, Öğretmen, Hemşire, Subay , Polis iken şimdi ise oyunculuk. Ve bu oyunculuk sanat için değil, popüler olmak kısa yoldan çok para kazanmak için.
Güneşli Melek hanım, Ne güzel bir şiirle gelmişsiniz geceye. Sözleri can alıcı. İmkânsızlıkari anlatsada bir imkan mutlaka vardır diyor fikrimce. Yanar durur bir ateş himalayalarin en zirvesinde Isınmak için bir keşiş bekler .
aşksız geçen günleri, düşmeli ömürlerden akşamın buğulu yoğunluğunda, gözlerinin ormanındayım yine bir suzinak şarkıya kurulmuş bütün saatler günlerdir peşim sıra, susmak bilmiyor ertelenmiş hüzünler dolaşıyor ayaklarıma kantlanıp uçuyor bütün sevinçler
bu şehrin en tenha yeri, kalbimdir şimdi en güzel yeri, çiçekçileri bir demet nergiz aldım sana, getiremedim bugün newroz'du, oturdum hevalno'yu dinledim tenimde bir ateş yandı günboyu
biliyorum, seni sevmek yeni yalnızlıklardır uzayıp giden bir çığlık, ince bir sızıdır yoksa, ömrümce borçlu kalırım aşka seviyorum, seviyorum başka seçeneğim yok yedeğimde yeni acılarım var, öderim diyetini yeni yazgılar bulurum belki, şiirlere vururum kendimi başımı kitaplara yaslarım toplarım şarkılardan yasadışı aşkları, sürerim alanlara
seviyorum başka seçeneğim yok yeter sınama beni...
1. Keops Piramidi – Mısır 2. Babil’in Asma Bahçeleri – Irak 3. Artemis Tapınağı – Türkiye 4. İskenderiye Feneri – Mısır 5. Halikarnas Mozolesi – Türkiye 6. Zeus Heykeli – Yunanistan 7. Rodos Heykeli – Yunanistan
Dünyanın Yeni 7 Harikası
1. Çin Seddi – Çin 2. Petra Antik Kenti – Ürdün 3. Tac Mahal – Hindistan 4. Kurtarıcı İsa Heykeli – Brezilya 5. Chichen Itza – Meksika 6. Machu Picchu – Peru 7. Kolezyum – İtalya
Yağmur insan için ne kadar değerli ise diğer canlıların hayatını idame ettirmesi için gerekli ve elzemdir. Ayılar gibi arıların bir nevi uykuları vardır. Kovan içi aktif dinlenme diyelim. Bahar vuku buluncaya kadar bu döneme girerler. Ama havalar soğumaz yağmur yağmaz ise bu dinlenme gerçekleşmez ve bu durum arıların yaşam süresini kisaltirken kalitesini de düşürür. Kelebek olması için kurtçuğun koza evresini yaşaması gerek. Kış, kış gibi geçmezse kelebekler bundan etkilenir ve populasyonu ne yazık ki azalır. Yani yağmur , kar ve soğuk her şey için olmaz ise olmazdır devamlılık için.
Amarna Allat hanım hocam, Hep siz mi bana ödev vereceksiniz, buyurun size ödev. Bu toplum 700 yıl boyunca ne diye altın kullanmayı bırakmış?
Kafkaslardaki Bu Uygarlık 700 Yıl Altın Kullanmayı Bırakmış
4.500 adet esere yapılan analiz, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yaşamış erken bir toplumun pahalı mücevherlere karşı tavır aldığını gösteriyor.
Dört bin yıl önce dünya üzerindeki en güzel altın parçalar, Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki dağlık topraklarda dolaşan göçebe gruplara aitti. Bu topluluklar geçimlerini sağlamak için hayvan güderken aynı zamanda çoğu toplumdan çok daha önce altın işçiliğinde uzmanlaşmıştılar. Elitleri; altın kadehler, mücevherler ve diğer eserlerle doldurdukları mezarlarında bu pahalı mücevherleri sergilediler. Bu altın zengini topraklara dair haberler ağızdan ağza yayıldı ve uzak diyarlardan bir Yunan miti olan İason ve Altın Post gibi uzun efsaneler doğmasını sağladı. Efsanenin birçok versiyonunda kahraman ve ekibi, günümüzde Kafkas Dağlarında konumlanmış Gürcistan adlı ülke olan Kolhis’teki sihirli bir koçun altın renkli yününü ele geçirmek için tehlikeli bir maceraya atılıyor.
Fakat Scientific Reports adlı dergide yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, bir zamanlar Kafkaslarda altının modası geçmiş ve altın burada 700 yıl boyunca demode olmaya devam etmişti. Arkeologlar tarafından geçtiğimiz 130 yıl boyunca keşfedilen 4.500’den fazla eseri inceleyen bir araştırmacı, altın eşyaların MÖ 1500 ile MÖ 800 yılları arasında bölgenin büyük bir kısmında ender rastlanan bir hale geldiğini gösterdi. Demek ki o dönemde yaşamış yerliler, altının gereksizce şatafatlı olduğunu düşünmüşlerdi.
Çalışmaya dahil olmayan, antik metaller üzerinde uzman olan, Cambridge Üniversitesinden Profesör Marcos Martinón-Torres, “Bu makale önemli çünkü bize, sahip olduğumuz değerlerin evrensel olmadığını hatırlatıyor. Evrensel bir ticaret eşyası olarak kabul etmeye meyilli olduğumuz bir şeyin bile -ki bahsettiğimiz şey altın ve altının cazibesi- yer ve zaman bakımından evrensel olmadığını görüyoruz.” diyor.
Bu değişim, modaya dair kaprislerden çok daha fazlasını yansıtıyor olabilir. Birleşik Krallık’taki Cranfield Üniversitesinden araştırmanın arkasındaki arkeolog olan Nathaniel Erb-Satullo, altına olan ilginin zayıflamasının seçkinlerin statü kaybetmelerinden kaynaklandığını düşünüyor. Belki de sıradan halk, toplumlarının yüzde birlik bir kısmını oluşturanları dışladı ve servetin gösterişli birer belirtisi olan -altın takı gibi- şeyler demode hale geldi. Zenginler ve zenginlikleri alaşağı edildi.
“Bunun tamamıyla düz bir hiyerarşi (alt sınıf ile üst sınıf arasında çok az orta sınıfın yer aldığı ya da hiç orta sınıfın olmadığı hiyerarşi biçimi) olduğunu söylemiyorum.” diye açıklayan Erb-Satullo burada “tek bir insanın idealize edilmesi ile ilgilenmenin bırakılmasını” gördüğünü belirtiyor.
Erb-Satullo’nun çalışması, hazırlıksız bir gözlem olarak başladı. 2010’ların ortasında Gürcistan’daki arkeolojik kazılarda çalışırken artakalan zamanlarında bölgesel müzeleri geziyordu. Bu müzelerdeki enfes altın eserlerden oluşan koleksiyonlara şaşkınlıkla baktığı sırada bu eşyaların yaşlarında bir gariplik olduğunu fark etmeye başladı. Vitrinlerde çoğunlukla MÖ 2500 ila 1500 yıllarında Orta Bronz Çağı sırasında yapılmış “kıymetli erken dönem altınları” sergileniyordu. Ayrıca MÖ 800 ila MÖ 200’den yani Klasik Yunanların bölgeyi keşfettikleri ve İason ve Altın Post efsanesini yaydıkları dönemden kalma eski eserler de sunuluyordu. Fakat Erb-Satullo, bunların arasındaki dönem olan Geç Bronz ve Erken Demir Çağlarından (MÖ 1500-MÖ 800) kalma eserlere çok nadiren rastlandığını gözlemledi.
Gürcistanlı meslektaşlarıyla bu konuyu görüşen Erb-Satullo, diğerlerinin bu belirgin altın boşluğunu üstünkörü bir şekilde not ettiğini ancak kimsenin bunu ciddi anlamda incelemediğini öğrendi. Muhtemelen Geç Bronz ile Erken Demir Çağlarındaki metal eşya yapımcıları da altın işlemişlerdi fakat arkeologlar bunların gömülü olduğu alanları henüz keşfedemedi. Bunların yanı sıra Erb-Satullo’nun kafası, alternatif bir açıklama nedeniyle karışmıştı: Kafkaslardaki topluluklar altına olan tutkularını yaklaşık 1000 yıllık bir süre için kaybetmiş olabilirdiler. Bu bariz boşluğun altın işçiliğinde yaşanan düşüşe işaret edip etmediğini belirlemek isteyen Erb-Satullo, Güney Kafkaslara ait olan ve MÖ 4000 ile MÖ 500 yılları arasına tarihlenen bilinen tüm altın altın eserlerden oluşan bir veri tabanı oluşturmaya karar verdi. Bu, müzelerde sergilenen gösterişli eşyalardan daha fazlasını araştırmak anlamına geliyordu. 2019 yılında Erb-Satullo; günümüz Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ında 1800’lü yıllardan bugüne dek yapılan arkeolojik kazıların yayımlanmış raporlarını taramaya başladı. 2020 yılının sonunda Erb-Satullo’nun veri tabanı 89 arkeolojik alan ile kadehler, figürinler, boncuklar ve muhtemelen uzun zaman önce çürümüş ahşap nesneleri kaplayan altın levha parçalarının da olduğu 4.555 altın objeyi içeriyordu. Erb-Satullo, bu eser sayılarının zaman içinde coğrafi bölgeye göre ve alanın altın madeni yataklarına uzaklığına bağlı olarak nasıl değişiklik gösterdiğini kayda geçirdi.
Erb-Satullo’nun Gürcistan müzelerinin MÖ 1500 ila MÖ 800 yıllarına ait çok az altın eşya barındırdığına dair yaptığı gelişigüzel gözlem, o dönemde altın işçiliğinde yaşanan gerçek azalmayı yansıtıyordu. Özellikle de bu bölgenin kuzeydoğu kısmı olan ve Orta Kura Bölgesi olarak adlandırılan yerde düşüş gerçekleşmişti. MÖ 2500 ila MÖ 1500’e tarihlenen Orta Kura arkeolojik alanlarında 1.209 adet altın eşya bulundu. Fakat yalnızca bir sonraki döneme yani MÖ 1500’den MÖ 800’e dek olan zaman dilimine geçildiğinde altın obje sayısı hızla alçalarak 29’a düşüyordu. Bu durum, arkeologların MÖ 1500 ve MÖ 800 yılları arasından kalma binlerce mezar kazmış olmasına rağmen böyleydi. Bu mezarlar bronzdan, akikten ve diğer materyallerden yapılan değerli eşyalar içeriyordu. Altın ise dikkat çekici bir biçimde nadirdi. Bununla birlikte altın sayısı, bu bölgenin dışındaki (güneyindeki) alanlarda düşüşe geçmiyor, yüksekliğini korumaya devam ediyordu. Orta Kura Bölgesi’ndeki gruplar altın kullanmaktan kaçınırken bu topluluklar mezarlarını altının görkemiyle doldurmaya devam ediyordu.
Avustralya Ulusal Üniversitesinde arkeolog olan ve çalışmanın değerlendirme hakemliği görevini üstlenen Catherine Frieman, “Çalışma, bu bölgedeki bazı insanların süregelen teknoloji ile ilgilenmemeyi veya bu teknolojiyi reddetmeyi seçtiklerini delillendirmek için tonlarca veriyi bir araya getirdi.” diyor.
Bu toplulukların kendilerin önceki kuşaklar, komşu çağdaşlar ve kendilerinin yerel varisleri tarafından kucaklanan bu göz alıcı metali neden dışladıklarını bilmek oldukça zor. Maalesef bu topluluklar, bu değişimi açıklayan hiçbir yazılı kayıt bırakmamışlar; o dönemde Kafkas Bölgesi’nde yazı henüz mevcut değildi.
Fakat Erb-Satullo, Bronz Çağı ile Demir Çağı’nde yaşanmış sosyal dönüşümlerin izlerini taşıyan diğer arkeolojik kalıntılardan ipuçları topladı. MÖ 2500 ile MÖ 1500 yılları arasında altın işçiliğinin zirveye ulaştığı dönemde Kafkasların güneyindeki kalıcı yerleşimlere dair kanıtlar seyrekleşiyor. O dönemdeki çoğu topluluk göçebe çobanlardan oluşuyormuş gibi görünüyor. Çapı bir futbol sahası kadar olan ve yüksekliği 9 metreye ulaşabilen tümülüslerde konumlanan mezarlarının boyutları ve içeriklerine bakılırsa bu grupların bazı üyeleri, yüksek statüye ve zenginliğe erişmiş.
“Bu göçebe elitler kesinliklikle zenginlik ile donanmışlar.” diyor Erb-Satullo. “İlk gerçek sosyal hiyerarşi türlerinin bu devasa tümülüslerin belirmesi ile ortaya çıktığını görüyoruz.”
Fakat MÖ 1500 yılı civarında yaşam biçimleri ve tercihler değişti. Daha fazla grup, genelde tepedeki kaleler tarafından korunan köylere yerleşti. Mezarlar, önceki nesillerin devasa tümüslerine kıyasla sadeleşti. Böylelikle altının parlaklığı, Orta Kura Bölgesi’nden neredeyse silinip gitti.
Zanaatkarların doğal altın kaynaklarını tüketmiş olmaları ise pek mümkün görünmüyor. Kafkasların güneyi, bilinen 100’den fazla altın yatağına ev sahipliği yapıyor. Çalışmaya konu olan neredeyse tüm arkeolojik alanlar, Erb-Satullo’nun engebeli arazide yürüyerek yapılacak seyahatin alacağı süreye dair tahminlerine göre bu kaynakların birine ya da birden fazlasına iki günlük yürüyüş mesafesinde yer alıyor. Dahası, Orta Kura Bölgesi’nde verimli ve karmaşık altın işçiliği MÖ ilk bin yılın sonlarına doğru yeniden ortaya çıkıyor. Bölgenin altın sıkıntısı çektiğine dair hiçbir belirti yok.
Bu ipuçları bir araya gelince zenginler sınıfının en muazzam zenginlik gösterişlerini azalttıkları açığa çıkıyor. Sosyal hiyerarşi düzleşmiş olabilir. Ya da belki yüksek statülü bireyler zenginlikleri ile hava atmayı bırakmışlardır. Öyle ya da böyle altına karşı oluşturulan sosyal cephe, Orta Kura Bölgesi sakinlerine özgüydü. Bu bölge dışındaki gruplar ölülerini altın mücevherler ile gömmeye devam etmişlerdi.
Çalışma, Kafkasların da ötesinde metal işçiliği gibi teknoloji ve yeniliklerin global tarihine dair anlayışa katkıda bulunuyor. Toplumun yüzlerce yıl önce geliştirdiği ve benimsediği teknolojiyi terk etmeyi kararlaştırdığı nadir bir örnek sağlıyor. Frieman bu tür olaylara neden ender rastlandığını şöyle açıklıyor: “Yeniliklerin reddedilmesi üzerinde çalışmak oldukça zor. Bir şeyler ‘yapmayan’ insanları incelemek çok zor çünkü ortada bir kanıt olmuyor.”
KAYANKLAR Smithsonian Magazine. 17 Aralık 2021.
Makale: Erb-Satullo, N. (2021). Technological rejection in regions of early gold innovation revealed by geospatial analysis. Sci Rep 11, 20255
Kızıl Tepe şiiri çok güzel, kaleminize sağlık Artaç Bey.. Mardin'e gitmedim, ama tam bir kültürel mozaik olduğunu biliyorum. Kardeşçe yaşayan pek çok millet bir arada. Ve çok sevdiğim Mardinli dostlarım var..
Benim rengim bugün Ebruli.. Barınır içimde, gökkuşağının binbir rengi...
Şiir dünyamın çıkış kapısı, sustuklarımın feryadı, figanı.. gözyaşlarım şiir...tebessümlerim tutamadıklarım şiir.. elimden avucumdan kayıp gidenler kokusunun rengini bilemediğim canlar bende şiir Allah'a duâmdır şiir yalnızlığımdır kalabalıklar içinde boğulduğumda nefestir bana şiir dokunmaya korktuğumdur şiir kanayan yaramdır kabuk tutsa da şiir ben bilinenin bilinmeyen tarafı tarafımı seçtirendir bende şiir
Gönül..bize ait değilmiş, zaten Yunus'ta bunu belirtmiş.
Şairden ötedir Yunus, ozandan öte.
Tasavvuf ehlindendir.
Dost'tan kasıt Cenab-ı Allah'tır. Hadis-i Kudside, "Yere göğe sığmam, mümin kulumun gönlüme sığarım" buyrulmuştur.
Burdan yola çıkarak bir insanın gönlünü kırmak hoş bir şey değildir. Gönül, kalp veya yürek nasıl adlandırıyorsanız artık. Hepsi gönle çıkar..
Biri sizin kalbinizi kırar.. hiç bugüne kadar "benim dalağımı kırdı" dememişsinizdir..ya da "benim böbreğimi kırdılar" diyen oldu mu size.? :))
İşte bu yüzdendir ki kırmayalım insanlarımızı, üzmeyelim, yormayalım.
Kısacık olan bu dünya hayatında kalp kırmaktansa mutlu edelim kalpleri, yürekleri veya gönülleri..
Sımsıkı sarılın sevdiğinize, ona söyleyin sevdiğinizi bununla da yetinmeyip hissettirin, bakışlarınızla dokunuşlarınız, haliniz, tavrınızla.
Gönül yapmak emin olun insanın kendi gönlüne de iyi gelecektir. Mutlu eden mutlu olur..
Ha şu da var karşınızdaki bireyde gönül ve idrak yok ise o kişi yapılacak tek şey arkasından bir tas su dökmek olacaktır, cana geleceğine mala gelsin diyeceksiniz ..mal beyanında bulunurken de onu listeden çıkaracaksınız :)))
Gönlünüzün her daim hoş olması dileklerimle arkadaşlar.
Sevginin kendisi güzel bir büyü zaten.
Ve o büyüyü yok eden bizler oluyoruz malesef.
Kendimizi tanımıyoruz ki daha karşımızdaki insanı tanıyalım.
Ben insanlara güvenmiyorum diyor bazı kişiler.
Sen kendine güven ilk önce.
Kendine güven ki kendine gelsin ruhun ve düşüncelerin.
Kendine güven ki rahat atsın kalbin.
Kendine güvenmenin en önemli unsuru da kisi kendini bilecek.
Kendisini tanımayan, bilmeyen insan hiç bir şeyi bilemez ve de tanıyamaz.
Yunus Emre ne güzel demiş,
İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır
Amarna Hanım, şu anda hastanedeyim emin olun insanlara derdimi Türkçe anlatamıyorum. Bir de Babilce beni daha çok yorar, kalsin....
2023 olmuş nelerle uğraştığımı görseniz halime acırdınız.
Beni tanıyanlar bilir.
"Ben zor adamım ama zorluk çıkaran biri değilimdir" derim. İnsanlar ne diye bu zor olan dünya da diğer insanlara zorluk çıkarmak için çaba harcar emin olun anlamıyorum.
Sevgiliye dair büyü:-)))
Bu enteresanmış.
Öylesine denecek söz BÜYÜDE GEL ÇOCUK:-) olur.
Yer Hollywood stadyumu, tribünler tıklım tıksız boş:-)
Oscar kupasi oyunculuk spor maçında son saniyeler hakem Venüs saatini kontrol etti...Veee lafın gelişine Güneşli Melek güzel bir voleyle topu doksana çaktı:-)))
Çok haklısınız Güneşli Melek Hanım.
Bende naçizane bu şekilde takılayım istedim
Saygılarımla
Mezopotamya'dan haberler...
Mısır yazınının ölümsüz eserlerinden biri, Ölüler Kitabı’dır. Bu, İsadan önce 1600 yılında başlayan Yeni Krallık sırasında ya da belki daha sonra, mezarlara ve türbelere yerleştirilen çeşitli büyü metinlerinden meydana gelmiş bir derlemedir. Büyülerin amacı, ölülerin ölümsüz olmasına ve kutlu varlığına yardım etmektir.
“SEVGİLİYE BÜYÜ YAPMAK İÇİN ŞİİR
Dinle beni, Re, İkiz Ufkun Şahini, tanrıların babası!
Dinleyin beni, yedi Hatorlar, siz kaderin ağını örerken kızıl ipliklerle!
İşitin sesimi, göklerin yeryüzünün tüm tanrıları!
Yalvarırım size,
Şu güzel kız, anasının öz kızı, peşime düşsün hiç ölmeyecek bir arzuyla,
Ardımdan yürüsün otlak arayan inek gibi, bebeğin üstüne düşen dadı gibi, sürüsünü önüne katan sığırtmaç gibi!
Onun bana âşık olmasını sağlamazsanız ömrümün sonu gelmiş demektir yanıp tutuşurum, kül olur giderim.”
Böyle bir sevmek görülmemiştir :))
Merhabalar PAX sakinleri :)
Ülkemizde en çok hayali kurulan meslek "oyunculuk" imiş. Bence okuluna gitmeden de gayet başarıyla yapılıyor.. Şöyle bir etrafınıza bakın, göreceksiniz oscarlık oyunculukları...
En popüler oyunlar ise ; mutluluk oyunu, evcilik oyunu, dostluk /arkadaşlık oyunu, inanç oyunu, politika /siyaset oyunu....
Mutlu günler :)
Ve dun ki paylaşımınız üzerinde cidden iyice düşünmek gerekiyor Amarna hanım.
Ülkelere göre hayali kurulan meslekler konusuna.
Eskiden çocuklara (bizlere) sorulduğunda ,
Ne olacaksın ilerde bakim sen ?
Sorusuna verilen cevaplar,
Doktor, Öğretmen, Hemşire, Subay , Polis iken şimdi ise oyunculuk.
Ve bu oyunculuk sanat için değil, popüler olmak kısa yoldan çok para kazanmak için.
Günaydınlar Pax Amarna sakinleri,
Gününüz ferah , huzurlu , keyifli ve sağlık dolu olsun.
İzmir sabahından herkese günaydınlar.
Şimdi yolculuk vaktidir.
Güzel, huzurlu bir gün ve hafta diliyorum hepinize arkadaşlar.
Güneşli Melek hanım,
Ne güzel bir şiirle gelmişsiniz geceye.
Sözleri can alıcı.
İmkânsızlıkari anlatsada bir imkan mutlaka vardır diyor fikrimce.
Yanar durur bir ateş himalayalarin en zirvesinde
Isınmak için bir keşiş bekler .
Suzinak
aşksız geçen günleri, düşmeli ömürlerden
akşamın buğulu yoğunluğunda,
gözlerinin ormanındayım yine
bir suzinak şarkıya kurulmuş bütün saatler
günlerdir peşim sıra, susmak bilmiyor
ertelenmiş hüzünler dolaşıyor ayaklarıma
kantlanıp uçuyor bütün sevinçler
bu şehrin en tenha yeri, kalbimdir şimdi
en güzel yeri, çiçekçileri
bir demet nergiz aldım sana, getiremedim
bugün newroz'du, oturdum hevalno'yu dinledim
tenimde bir ateş yandı günboyu
biliyorum, seni sevmek yeni yalnızlıklardır
uzayıp giden bir çığlık, ince bir sızıdır
yoksa, ömrümce borçlu kalırım aşka
seviyorum, seviyorum başka seçeneğim yok
yedeğimde yeni acılarım var, öderim diyetini
yeni yazgılar bulurum belki, şiirlere vururum kendimi
başımı kitaplara yaslarım
toplarım şarkılardan yasadışı aşkları,
sürerim alanlara
seviyorum
başka seçeneğim yok
yeter sınama beni...
A. Hicri İzgören
Keşke şimdi de yazsa herkes şiir.
Hem de tüm Türkiye.
Pax'lilar uyuyor bu pazar anlaşıldı. :-)
İyi günler herkese
İyi günler Pax Amarna sakinleri,
Şu saate kadar nasıl geçti gününüz bilmem , bundan sonrasında güzel geçsin inşallah..
Güneşli Melek hanım,
Bence yeni listede 1 tane harika eksik.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle...
Dünyanın Eski 7 Harikası
1. Keops Piramidi – Mısır
2. Babil’in Asma Bahçeleri – Irak
3. Artemis Tapınağı – Türkiye
4. İskenderiye Feneri – Mısır
5. Halikarnas Mozolesi – Türkiye
6. Zeus Heykeli – Yunanistan
7. Rodos Heykeli – Yunanistan
Dünyanın Yeni 7 Harikası
1. Çin Seddi – Çin
2. Petra Antik Kenti – Ürdün
3. Tac Mahal – Hindistan
4. Kurtarıcı İsa Heykeli – Brezilya
5. Chichen Itza – Meksika
6. Machu Picchu – Peru
7. Kolezyum – İtalya
Günlerden cuma , akşama tasarım için pc başına çökmez isem izleriz Gece Yarısı Paris'i :-)
Teşekkür ederim tavsiye için ayrıca
Tebrikler Amarna Allat,
Tarihçi bir akademisyen gibi paylaşmış olduğunuz açıklamayı okudum.
Teşekkür ederim .
Yağmur insan için ne kadar değerli ise diğer canlıların hayatını idame ettirmesi için gerekli ve elzemdir.
Ayılar gibi arıların bir nevi uykuları vardır. Kovan içi aktif dinlenme diyelim. Bahar vuku buluncaya kadar bu döneme girerler. Ama havalar soğumaz yağmur yağmaz ise bu dinlenme gerçekleşmez ve bu durum arıların yaşam süresini kisaltirken kalitesini de düşürür.
Kelebek olması için kurtçuğun koza evresini yaşaması gerek. Kış, kış gibi geçmezse kelebekler bundan etkilenir ve populasyonu ne yazık ki azalır.
Yani yağmur , kar ve soğuk her şey için olmaz ise olmazdır devamlılık için.
Yağmurlu bir kasaba sabahından herkese günaydınlar arkadaşlar.
Özlemişiz yagmuru , yıkanıyor tabiat. Toprak bayram ediyor nebatla birlikte .
Amarna Allat hanım hocam,
Hep siz mi bana ödev vereceksiniz, buyurun size ödev.
Bu toplum 700 yıl boyunca ne diye altın kullanmayı bırakmış?
Kafkaslardaki Bu Uygarlık 700 Yıl Altın Kullanmayı Bırakmış
4.500 adet esere yapılan analiz, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yaşamış erken bir toplumun pahalı mücevherlere karşı tavır aldığını gösteriyor.
Dört bin yıl önce dünya üzerindeki en güzel altın parçalar, Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki dağlık topraklarda dolaşan göçebe gruplara aitti. Bu topluluklar geçimlerini sağlamak için hayvan güderken aynı zamanda çoğu toplumdan çok daha önce altın işçiliğinde uzmanlaşmıştılar. Elitleri; altın kadehler, mücevherler ve diğer eserlerle doldurdukları mezarlarında bu pahalı mücevherleri sergilediler. Bu altın zengini topraklara dair haberler ağızdan ağza yayıldı ve uzak diyarlardan bir Yunan miti olan İason ve Altın Post gibi uzun efsaneler doğmasını sağladı. Efsanenin birçok versiyonunda kahraman ve ekibi, günümüzde Kafkas Dağlarında konumlanmış Gürcistan adlı ülke olan Kolhis’teki sihirli bir koçun altın renkli yününü ele geçirmek için tehlikeli bir maceraya atılıyor.
Fakat Scientific Reports adlı dergide yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, bir zamanlar Kafkaslarda altının modası geçmiş ve altın burada 700 yıl boyunca demode olmaya devam etmişti. Arkeologlar tarafından geçtiğimiz 130 yıl boyunca keşfedilen 4.500’den fazla eseri inceleyen bir araştırmacı, altın eşyaların MÖ 1500 ile MÖ 800 yılları arasında bölgenin büyük bir kısmında ender rastlanan bir hale geldiğini gösterdi. Demek ki o dönemde yaşamış yerliler, altının gereksizce şatafatlı olduğunu düşünmüşlerdi.
Çalışmaya dahil olmayan, antik metaller üzerinde uzman olan, Cambridge Üniversitesinden Profesör Marcos Martinón-Torres, “Bu makale önemli çünkü bize, sahip olduğumuz değerlerin evrensel olmadığını hatırlatıyor. Evrensel bir ticaret eşyası olarak kabul etmeye meyilli olduğumuz bir şeyin bile -ki bahsettiğimiz şey altın ve altının cazibesi- yer ve zaman bakımından evrensel olmadığını görüyoruz.” diyor.
Bu değişim, modaya dair kaprislerden çok daha fazlasını yansıtıyor olabilir. Birleşik Krallık’taki Cranfield Üniversitesinden araştırmanın arkasındaki arkeolog olan Nathaniel Erb-Satullo, altına olan ilginin zayıflamasının seçkinlerin statü kaybetmelerinden kaynaklandığını düşünüyor. Belki de sıradan halk, toplumlarının yüzde birlik bir kısmını oluşturanları dışladı ve servetin gösterişli birer belirtisi olan -altın takı gibi- şeyler demode hale geldi. Zenginler ve zenginlikleri alaşağı edildi.
“Bunun tamamıyla düz bir hiyerarşi (alt sınıf ile üst sınıf arasında çok az orta sınıfın yer aldığı ya da hiç orta sınıfın olmadığı hiyerarşi biçimi) olduğunu söylemiyorum.” diye açıklayan Erb-Satullo burada “tek bir insanın idealize edilmesi ile ilgilenmenin bırakılmasını” gördüğünü belirtiyor.
Erb-Satullo’nun çalışması, hazırlıksız bir gözlem olarak başladı. 2010’ların ortasında Gürcistan’daki arkeolojik kazılarda çalışırken artakalan zamanlarında bölgesel müzeleri geziyordu. Bu müzelerdeki enfes altın eserlerden oluşan koleksiyonlara şaşkınlıkla baktığı sırada bu eşyaların yaşlarında bir gariplik olduğunu fark etmeye başladı. Vitrinlerde çoğunlukla MÖ 2500 ila 1500 yıllarında Orta Bronz Çağı sırasında yapılmış “kıymetli erken dönem altınları” sergileniyordu. Ayrıca MÖ 800 ila MÖ 200’den yani Klasik Yunanların bölgeyi keşfettikleri ve İason ve Altın Post efsanesini yaydıkları dönemden kalma eski eserler de sunuluyordu. Fakat Erb-Satullo, bunların arasındaki dönem olan Geç Bronz ve Erken Demir Çağlarından (MÖ 1500-MÖ 800) kalma eserlere çok nadiren rastlandığını gözlemledi.
Gürcistanlı meslektaşlarıyla bu konuyu görüşen Erb-Satullo, diğerlerinin bu belirgin altın boşluğunu üstünkörü bir şekilde not ettiğini ancak kimsenin bunu ciddi anlamda incelemediğini öğrendi. Muhtemelen Geç Bronz ile Erken Demir Çağlarındaki metal eşya yapımcıları da altın işlemişlerdi fakat arkeologlar bunların gömülü olduğu alanları henüz keşfedemedi. Bunların yanı sıra Erb-Satullo’nun kafası, alternatif bir açıklama nedeniyle karışmıştı: Kafkaslardaki topluluklar altına olan tutkularını yaklaşık 1000 yıllık bir süre için kaybetmiş olabilirdiler.
Bu bariz boşluğun altın işçiliğinde yaşanan düşüşe işaret edip etmediğini belirlemek isteyen Erb-Satullo, Güney Kafkaslara ait olan ve MÖ 4000 ile MÖ 500 yılları arasına tarihlenen bilinen tüm altın altın eserlerden oluşan bir veri tabanı oluşturmaya karar verdi. Bu, müzelerde sergilenen gösterişli eşyalardan daha fazlasını araştırmak anlamına geliyordu. 2019 yılında Erb-Satullo; günümüz Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ında 1800’lü yıllardan bugüne dek yapılan arkeolojik kazıların yayımlanmış raporlarını taramaya başladı. 2020 yılının sonunda Erb-Satullo’nun veri tabanı 89 arkeolojik alan ile kadehler, figürinler, boncuklar ve muhtemelen uzun zaman önce çürümüş ahşap nesneleri kaplayan altın levha parçalarının da olduğu 4.555 altın objeyi içeriyordu. Erb-Satullo, bu eser sayılarının zaman içinde coğrafi bölgeye göre ve alanın altın madeni yataklarına uzaklığına bağlı olarak nasıl değişiklik gösterdiğini kayda geçirdi.
Erb-Satullo’nun Gürcistan müzelerinin MÖ 1500 ila MÖ 800 yıllarına ait çok az altın eşya barındırdığına dair yaptığı gelişigüzel gözlem, o dönemde altın işçiliğinde yaşanan gerçek azalmayı yansıtıyordu. Özellikle de bu bölgenin kuzeydoğu kısmı olan ve Orta Kura Bölgesi olarak adlandırılan yerde düşüş gerçekleşmişti. MÖ 2500 ila MÖ 1500’e tarihlenen Orta Kura arkeolojik alanlarında 1.209 adet altın eşya bulundu. Fakat yalnızca bir sonraki döneme yani MÖ 1500’den MÖ 800’e dek olan zaman dilimine geçildiğinde altın obje sayısı hızla alçalarak 29’a düşüyordu. Bu durum, arkeologların MÖ 1500 ve MÖ 800 yılları arasından kalma binlerce mezar kazmış olmasına rağmen böyleydi. Bu mezarlar bronzdan, akikten ve diğer materyallerden yapılan değerli eşyalar içeriyordu. Altın ise dikkat çekici bir biçimde nadirdi. Bununla birlikte altın sayısı, bu bölgenin dışındaki (güneyindeki) alanlarda düşüşe geçmiyor, yüksekliğini korumaya devam ediyordu. Orta Kura Bölgesi’ndeki gruplar altın kullanmaktan kaçınırken bu topluluklar mezarlarını altının görkemiyle doldurmaya devam ediyordu.
Avustralya Ulusal Üniversitesinde arkeolog olan ve çalışmanın değerlendirme hakemliği görevini üstlenen Catherine Frieman, “Çalışma, bu bölgedeki bazı insanların süregelen teknoloji ile ilgilenmemeyi veya bu teknolojiyi reddetmeyi seçtiklerini delillendirmek için tonlarca veriyi bir araya getirdi.” diyor.
Bu toplulukların kendilerin önceki kuşaklar, komşu çağdaşlar ve kendilerinin yerel varisleri tarafından kucaklanan bu göz alıcı metali neden dışladıklarını bilmek oldukça zor. Maalesef bu topluluklar, bu değişimi açıklayan hiçbir yazılı kayıt bırakmamışlar; o dönemde Kafkas Bölgesi’nde yazı henüz mevcut değildi.
Fakat Erb-Satullo, Bronz Çağı ile Demir Çağı’nde yaşanmış sosyal dönüşümlerin izlerini taşıyan diğer arkeolojik kalıntılardan ipuçları topladı. MÖ 2500 ile MÖ 1500 yılları arasında altın işçiliğinin zirveye ulaştığı dönemde Kafkasların güneyindeki kalıcı yerleşimlere dair kanıtlar seyrekleşiyor. O dönemdeki çoğu topluluk göçebe çobanlardan oluşuyormuş gibi görünüyor. Çapı bir futbol sahası kadar olan ve yüksekliği 9 metreye ulaşabilen tümülüslerde konumlanan mezarlarının boyutları ve içeriklerine bakılırsa bu grupların bazı üyeleri, yüksek statüye ve zenginliğe erişmiş.
“Bu göçebe elitler kesinliklikle zenginlik ile donanmışlar.” diyor Erb-Satullo. “İlk gerçek sosyal hiyerarşi türlerinin bu devasa tümülüslerin belirmesi ile ortaya çıktığını görüyoruz.”
Fakat MÖ 1500 yılı civarında yaşam biçimleri ve tercihler değişti. Daha fazla grup, genelde tepedeki kaleler tarafından korunan köylere yerleşti. Mezarlar, önceki nesillerin devasa tümüslerine kıyasla sadeleşti. Böylelikle altının parlaklığı, Orta Kura Bölgesi’nden neredeyse silinip gitti.
Zanaatkarların doğal altın kaynaklarını tüketmiş olmaları ise pek mümkün görünmüyor. Kafkasların güneyi, bilinen 100’den fazla altın yatağına ev sahipliği yapıyor. Çalışmaya konu olan neredeyse tüm arkeolojik alanlar, Erb-Satullo’nun engebeli arazide yürüyerek yapılacak seyahatin alacağı süreye dair tahminlerine göre bu kaynakların birine ya da birden fazlasına iki günlük yürüyüş mesafesinde yer alıyor. Dahası, Orta Kura Bölgesi’nde verimli ve karmaşık altın işçiliği MÖ ilk bin yılın sonlarına doğru yeniden ortaya çıkıyor. Bölgenin altın sıkıntısı çektiğine dair hiçbir belirti yok.
Bu ipuçları bir araya gelince zenginler sınıfının en muazzam zenginlik gösterişlerini azalttıkları açığa çıkıyor. Sosyal hiyerarşi düzleşmiş olabilir. Ya da belki yüksek statülü bireyler zenginlikleri ile hava atmayı bırakmışlardır. Öyle ya da böyle altına karşı oluşturulan sosyal cephe, Orta Kura Bölgesi sakinlerine özgüydü. Bu bölge dışındaki gruplar ölülerini altın mücevherler ile gömmeye devam etmişlerdi.
Çalışma, Kafkasların da ötesinde metal işçiliği gibi teknoloji ve yeniliklerin global tarihine dair anlayışa katkıda bulunuyor. Toplumun yüzlerce yıl önce geliştirdiği ve benimsediği teknolojiyi terk etmeyi kararlaştırdığı nadir bir örnek sağlıyor. Frieman bu tür olaylara neden ender rastlandığını şöyle açıklıyor: “Yeniliklerin reddedilmesi üzerinde çalışmak oldukça zor. Bir şeyler ‘yapmayan’ insanları incelemek çok zor çünkü ortada bir kanıt olmuyor.”
KAYANKLAR
Smithsonian Magazine. 17 Aralık 2021.
Makale: Erb-Satullo, N. (2021). Technological rejection in regions of early gold innovation revealed by geospatial analysis. Sci Rep 11, 20255
Yüreğinizden dilinize dökülen dualarınız kabul olsun inşallah, sizin hayrınıza ise.
Selamet, huzur ve sağlıcakla kalın Pax Amarna insanları
Size de günaydınlar ve de iyi günler Amarna hanım.
Güneşli Melek hanım,
Teşekkür ederim. Gitmek nasip olur inşallah bir gün. Çok güzel bir ülke gerçekten Türkiye'm. Her yeri ayrı güzel ayrı bir dünya.
Hallac'a sebep renginizi de belli etmişsiniz. Ebruli.
Renkleriniz hiç solmasın.
Günaydınnn :))
Kızıl Tepe şiiri çok güzel, kaleminize sağlık Artaç Bey..
Mardin'e gitmedim, ama tam bir kültürel mozaik olduğunu biliyorum. Kardeşçe yaşayan pek çok millet bir arada.
Ve çok sevdiğim Mardinli dostlarım var..
Benim rengim bugün Ebruli..
Barınır içimde, gökkuşağının binbir rengi...
Gününüz güzel, dualarınız kabul olsun..
Günaydınlar Pax Amarna,
Gününüz güzel ve aydın,
Regaip kandiliniz mübarek olsun.
Şiir dünyamın çıkış kapısı,
sustuklarımın feryadı, figanı..
gözyaşlarım şiir...tebessümlerim
tutamadıklarım şiir.. elimden avucumdan kayıp gidenler
kokusunun rengini bilemediğim canlar bende şiir
Allah'a duâmdır şiir
yalnızlığımdır
kalabalıklar içinde boğulduğumda nefestir bana şiir
dokunmaya korktuğumdur şiir
kanayan yaramdır kabuk tutsa da şiir
ben bilinenin bilinmeyen tarafı
tarafımı seçtirendir bende şiir