Sevgili Canan değerli eşligin icin tesekkur ederim.
Doga insaniligin yasam formunu olusturan en buyuk deger. Fakat bizler bir turlu dogayi korumasini bilemiyoruz. Canakkale "Papaz Plajinda" 31 Agustos-3 Eylul arasi yapilan Rock festivali aradan dort gun gecmesine ragmen bira siseleri, pet su siseleri her yerdeydi. Rock bir kulturdur. Muzigin bir felsefesidir. . Bu konserlerde izleyici kitlenin hic bir sekilde sahili, ormanlik piknik alani kirletmeye haklari yoktur. Yazik. Gercekten yazik. Dogaya zarar verilecekse boyle festivaller yapilmamalidir.
Sel insanliga zarar verdigi gibi dogada ki mevcut bir cok hayvanin yasam formunu boza biliyor. Geyikli sahilinde, dere yataginin sahile dokuldugu kisimda yuzlerce kaplumbagi tasiyip getirmis....Bu selde vefat eden yurttaslarimizin basi sag olsun.
. Aiskhylos - Zincire Vurulmuş Prometheus . İnsan öğrendikçe başkaldırır. . -Ölüm kaygısından da kurtardım insanları.
+Nasıl bir deva buldun bu derde karşı? -Kör umutlar saldım içlerine. +Yaman bir destek vermişsin insanlara. -Dahası var: Ateşi armağan ettim onlara. +Ne, kızıl ateş ölümlerin eline geçti mi? -Evet, bütün sanatları da öğrenecekler ondan.
Oyun politik bir trajedidir. Zeus bir tirandır ve Zeus'a isyan etme cesaretini gösteren tek kişi Prometheus'tur. Bu girişiminin sonucunda Zeus tarafından korkunç bir cezaya çarptırılır. Prometheus, Zeus gibi tiranlar olduğu sürece acılarının dinmeyeceğini, özgür olamayacağını söyler durur.
30 Agustos Zafer Bayramı yaklaşırken I. Birinci Dünya Savaşın'da savaşan İngiliz donanma gemilerinin isimlerinden bazılarını dile getirmek isterim. Agamemnon (II. Dünya Savaşında Alman denizaltı tarafından batırılacaktır.) köklerini Akha'lara dayandırarak boğazları geçe bilceklerini sanmışlardır. İkinci bir Troya zaferi yaşayacaklarını düşünmüşlerdi.
Canopus Savaş Gemisi, Sirus'dan sonra gökyüzündeki en parlak ikinci yıldızdır ama bu ismi vermeleri bile boğazlara hakim olmalarını sağlayamamıştır.
Mars Savaş Gemisi (savaş tanrısıdır)
Goliath Savaş Gemisi (Muavenet-i Milliye Muhribi tarafından batırıldı)
Birçok mitolojik kavram ve komutan ismimlerini kullanmalarına rağmen Çanakkale boğazını geçilemez olduğunu öğreneceklerdi.
Avrupa'da hiç bir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu'yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar. (General Tawshend)
Homeros'un İlyada’sı mitolojik hikâyeden çok öte bir bilgi kaynağıdır. Gılgamış Destanı, Homeros'un İlyada ve Odysessus'u, Vergilins'in Aeneis'i mutlaka okunması gereken eserlerden biridir. Özellikle aydınlanma çağı ile birlikte büyük devletler kökenini İlyada’ya bağlama ihtiyacı gereği duymuştur. Arkeoloji ve tarih inşa edilen kavramlardır, Bunlar iktidarın ihtiyacı olan hafızayı üretirler.Uygarlık teorilerini oluşturur. Eğer siz bir iktidarsanız bir hafızanızın olması gerekir. Bu yüzdendir ki geçmiş sürekli değişir. İdeolejiler, felsefi yaklaşımlar sürekli değişim içersindedir.
Doğu ve Batı’nın bölünmesi yada medeniyetler çatışmasının ilk atıfı yada temeli bu destana dayanmaktadır. Mitolojik olarak bu görüşün temeli Thetis ile Peleus'la evlenliliklerinin hikayesine dayanmaktadır. Tarihi açıdan baktığımızda Heredot’un Pers-Yunan savaşını antik bir Doğu-Batı çatışmasına bağlaması ve kız kaçırma hikayelerine atıf yapmasıdır. Troya’nın yarattığı kültür dünya insanlık tarihi açısından çok önemlidir. Bu yüzden bir çok kral kimliği Troya dayandırmak istemiştir. Bunun en güzel örneklerinden biri Roma’nın milli şairi olan Vergilius Maro 'Aenis Desta'nını yazarak Roma İmparatorluğu’nun kimliğini oluşturmuştur. Özellikle Sezar soyunun Aeneis’den dile geldiğini ifade etmiştir. Çünkü Aeneis tanrının oğlu olan kaynaktan gelmesi öenmli bir güç göstergesidir.
Pers Kralı Büyük Kiros Troya’yı ziyaret ederek adak adaması, Büyük İskender’in Troya gezmesi ve keşke Homeros gibi arkadaşım olsaydı ve yaptığım işleri yazsaydı demesi. Nerdeyse bütün Roma İmparator'larının Troya gezmesi. Alman İmparatorların ‘Kaiser’ , Rus İmparatorların ‘Çar’ ünvanı almaların temelini İlyada’ya dayandırma isteğidir. İlyada Destanını anlamak Akdeniz Uygarliğinin temel motivasyonunu anlamak demektir. Bütün ideolejilerin arkasinda bu metinler vardir.
Tüm uygarlık tarihinde dünyanın merkezi Akdeniz olmuştur. Akdeniz'de olmayan büyük devletler bile Akdeniz'i Kontrol altına almak istemişlerdir. Bunun en belirgin örneği I. Dünya Savaşı'na katılan ve çanakkalede savaşan İngiliz Donanma gemisine verilen “Agamemnon” isminde bile görebiliriz.
Bir orman yangınından bir çok hayvan kaçarken,yangın böcekleri (melanofil),Ormana doğru gider.
Çünkü yeni yanmış bu ağaçlar,bu böceklerin yumurtalarını bırakmaları için en uygun yerdir. Kilometrelerce uzakta yanan bir ağacı bile fark edebilirler.
Ve istila şeklinde ormana girerler.
Onların sayesinde ilk kuşlar gelir Ormana.
İlk gelen Ağaçkakanlardır.. Çünkü oda ateşin kokusunu almakta ustadır.Yanan ağaçlar,yuvalarını kolayca açmasını sağlar.
Bu yuvalar boşaldığında,kısa süre sonra diğer kuşlarda katılır ormana. Baştankaralar…Sıvacı kuşlar.. maviler…
Külle zenginleşmiştir toprak. Kökler daha güçlüdür. Ve lezzetli..
Bunu bilen memeliler katılır sonra ormana. İlk önce küçükler…Kemirgenler.
Onları takiben sürüngenler… Yılan koyulur yola…
Sonra dal ve yapraklar büyür,diğerleri katılır.
Böyle sürüp gider…
Bu canlılar gelecek yılın ekimini gübre bırakarak yaparlar.
Biz şimdi onlar için kalan ormanlarımıza sahip çıkalım ki ,yanan ormanlarımız hayat bulsun.
"Psyche, gönlünü kimseye kaptırmamaya yemin etmiş, güzelliği dillere destan genç bir kadındır. Güzelliği tanrıçalardan Afrodit'in bile kulağına gitmiş ve onu kıskançlıkla yakıp kavuruyordur. Afrodit için sıradan bir kızın kendisinden güzel olması mümkün değildir. Bu düşüncelerle boğuşan tanrıçanın aklına oğlu gelir. Oğlu Cupid (Aşk tanrısı Eros), kızı okuyla vuracak ve oldukça çirkin bir adama aşık olmasını sağlayacaktır. Bu emir üzerine harekete geçerek kendini Psyche’nin yanında bulan Eros, hiç beklenmedik bir şekilde kızı görür görmez aşık olmuştur. Önce ne yapacağını şaşırır, sonra da ondan vazgeçemeyeceğini anlayarak sihirli bir ormanda gizli bir saraya götürür, kızla kendisine bir yuva kurar. Ancak Psyche onun yüzünü hiç görmemiştir çünkü Eros ona;
''Aşkımızın sırrını kalbinde sakladığın sürece mesut olacaksın, beni görmeden körü körüne sev." demiştir. Bu her ne kadar imkansız olsa da Psyche bunu kabul etmiş ve onu görmeden sevmiştir. Uzun bir süre sadece geceleri karanlıkta yanına gelen sevgilisiyle aşkını yaşamaya çalışır, ancak kız kardeşleriyle görüşene dek! Kardeşleri Psyche’nin anlattıkları karşısında;
”Çirkin ve vahşi görünüşlü olmasa kendini sana gösterirdi. Mutlaka onu görmelisin!” derler. Bunun üzerine bir gece uyuyan sevgilisinin yüzüne bakmak için usulca kalkar Psyche. Sakladığı lambayı yakarak yatağın üstüne tutar ve işte yeryüzünün en güzel delikanlısı duruyordur karşısında; böylesi belki göklerde, ölümsüzler arasında bile yoktur. O esnada lambadan sıçrayan bir damla yağ, delikanlının omzuna düşer. Eros uyanır ve hemen fırlar yataktan, tek kelime bile söylemeden kaçıp gider. Bir ses fısıldar Psyche'nin kulağına: ''Güvenin olmadığı yerde, aşk yaşayamaz.''
Ne yapacağını şaşıran Psyche Afrodit'ten yardım istemeye gider ancak tanrıça öfkelidir. Kızdan kurtulamadığı gibi bir de oğlu ona aşık olmuştur. Bunu kabullenemez ve Psyche’yi emri altında köle gibi çalıştırmaya başlar. Bir gün Psyche'nin yeraltı dünyasından sihirli bir şişeyi ona getirmesini emreder ve onu açmasını yasaklar. Psyche bu görevi yerine getirir fakat merakına yenik düşerek şişeyi açar ve yayılan dumanı soluduğunda ölüm gibi derin, sonsuz bir uykuya dalar. Psyche’nin sonsuz uykuya yattığını duyan Eros ise buna dayanamaz, yola koyulur."
Aşk gördüğünü gözleriyle değil ruhuyla görür Kanatlı Cupid (Eros) resimlerde işte bu yüzden kördür Durup düşünme nedir hiç bilmez aşk Kanadı var, gözü yoktur; bakmadan uçar gider.
-Shakespeare, Bir Yaz Gecesi Rüyası
'Aşk Tanrısının Öpücüğü ile Canlanan Psyche' heykelini tasarlayan Antonio Canova, "Okuma yazma bilmiyorum ama iki aletle taşın üzerine şiir yazabiliyorum" demiş. (Aslında eğitimli bir sanatçıdır.)
Cupid ve Psyche Latince olan bu kelimelerin Türkçe anlamları “Aşk” ve “Ruh” tur. Antonio Canova’nın ‘Cupid’in Öpücüğü ile Yeniden Canlanan Ruh’ eseri özellikle Barok ve Rokoko Sanatı'ndaki aşırı süslemeciliğe karşı tepkinin ortaya konulması kapsamında Neoklasik heykel sanatının başyapıtlarından biridir. Hümanizmden etkilenen heykeltraş bu eserinde Yunan mitolojisindeki iki ana karakterin sevgiyle kucaklaşmasını tasvir etmiştir.
Canova bu heykeli, Romalı yazar Apuleius'un Metamorphoses adlı kitabının dört, beş ve altıncı bölümlerinde yazdığı bir hikâyeden etkilenerek tasarlamıştır. Bu hikâye, Aşk içi içine sığmaz tutkusuyla, Ruh’un tüm güzelliğini ve saflığını ele geçirmesidir. Akıl ve Aşk bir arada bulunmadığı gibi Akıl daima Aşk’a ihanet etmiştir. Bu yüzden bu eserinde Canova'nın Cupid ve Psyche'nin pürüzsüz bedenlerini yaratmadaki hassasiyeti önemlidir. Detaylara gösterdiği özen, onu tarihin en beğenilen heykeltıraşlarından biri yapmıştır. Aşkın narin ve şeffaf yapısını vurgularken Eros’un (cupid) mermer kanatlarını büyülü bir şekilde yontmuş ve ışık vurduğu zaman kanatların mermer değil sanki tülden yapılmış şeffaf ve ışığı geçirgen bir görünüm sunmuştur.
Canova, tema olarak Metamorphoses’dan etkilenirken görsel olarakda Herculaneum antik kenti ziyareti sırasında Cupid ve Psyche heykelini yaratmak için orada bulunan bir Roma resminden etkilenmiştir. Yoğun duygular barındıran kucaklaşma formunda heykelin vermek istediği genel duygu ise şefkat olmuştur.
Psikoloji literatüründe Psyche; ruhu simgelemektedir. Bu nedenle psikoloji, uzun yıllar boyunca ‘Pysche’nin bilimi’ olarak nitelenmiştir. Psike Jung’a göre, bilinçli ya da bilinçdışı tüm duygu ve davranışları içermektedir. Psikoloji terimide Psyche den gelmektedir.
sevgide (aşkta) iyilik başlı başına kâr etmiyor ne yazık ki.! ve Dostoyevski'nin o sözü gelir aklıma.. İyi adamlar yalnızlıktan ölüyor, İyi kadınlar ise kötü adamların balkonundan gökyüzüne bakarken…
Eros'u bir iç çamaşırı markası yaptığımızdan beri kıçımızda..ne aşk kaldı ne sevgi dünyada.. malesef sevgiye kıçını dönen insanlar yada kıçı kadar değer vemeyen mahluklar olduğu sürece... ne leyla olacak artık ne de mecnun hikayelerde.. Yazık.!!!
Çünkü kisi, Ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir. 'Tek doğruyu buldum' değil, 'Bir dogruyu buldum' deyin. 'Ruha giden yolu buldum' değil, 'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin. Çünkü ruh, her yolda yürür. Ruh, ne bir çizgi üzerinde yürür; Ne de dümdüz büyür. Ruh, sayısız taç yapraklari olan Bir lotus çiçegi gibi açilir.'
Ne Balkanlar kaldı konuşulacak ne Mezopotamya . Sümerler yazılarının arasında muamma... Aztek, Maya ve İnka'lar çay molasında. Binlerce insanımızı kaybettik , kaybettiklerimizin 4 katı yaralı. Yıkılan yasamlar , hayaller , umutlar..... Hz.Nuh'a karışmam, susuz bir tufan bu gemiside yok binilip kurtulanacak. :-(
Acı, her renge bürünür bana göre.. Çünkü beynimiz, acıyı renklere göre kodlayabilir..
Sevgilinin verdiği KIRMIZI güldedir mesela acı, gün gelip de onunla ayrı düşünce anlarsın. Aşkla bakmış, bulutları yorgan yapmış bir çift SİYAH gözdedir acı, artık göremez olduğunda anlar insan bunu. Veda busesi bıraktığın PEMBE bir dudaktadır acı mesela...
Aynı denize huzurla bakmışsanız elele, gün gelir o denizin MAVİsindedir acı, tek başına izleyince anlaşılır... Gecenin KARAsındadır, yıldız yorgan altında huzurlu olduğun anları özlerken.. TURUNCU bir yazda, altın SARIsı güneştedir acı bazen, sıcağa rağmen üşüdüğünde anlar insan..
Bir elmanın YEŞİLinde, bir karış toprağın KAHVERENGİndedir acı, emeğinin karşılığını alamadığında mesela... Havanın GRİndesir acı, BEYAZ bir örtüdedir ölümü düşününce...
Acı hem her yerde, her renkte.. Hem de sığmaz hiçbir şeye..
Bir şey var aramızda Senin bakışından belli Benim yanan yüzümden. Dalıveriyoruz arada bir. İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki, Gülüşerek başlıyoruz söze.
Bir şey var aramızda Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek. Fakat ne kadar saklasak nafile Bir şey var aramızda, Senin gözlerinde ışıldıyor, Benim dilimin ucunda.
Merhabalar Güneşli Melek hanım, Şiir güzeldi paylaşım için teşekkürler. Sevmeyi bilmiyoruz belkide ,fikrimce Ya da çok güzel seviyoruz akıllı bir delice .
Gelelim sorunuzun cevabına; Bende acının rengi: BEYAZ .
Ey acılara tat veren güzellik! Yüreğimize hoşgeldin Geldin de ; Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi Artık ister dolu yağsın ömrümüze İsterse kar, Biz ki, bildikten sonra sevmeyi Bütün sabahlar Acı renginde olsa ne çıkar...
Adnan Yücel
Merhabalar
Her yerde soğuk hava hüküm sürerken, dışındaki soğuğu, içindeki yakıcı acıya taşıyan kimler var kimbilir...
Bu güzel şiirden yola çıkarak soru/yorum ;
Acının bir rengi olsaydı, sizce hangisi olurdu? Neden?
Selam Pax'lılar, yağmurlu, karlı, karla karışık yağmurlu ve de soğuk bir kasaba gününden hepinize selam. Kış nihayet geldi :))) şubatın 3'ünde. Gerçi tüm Türkiye o halde.. sizin yaşamsal faaliyetlerinizi sürdürdüğünüz yerlerde durum nasıl? yüreğinizin gamzesinde bir tebessümünüz her daim olsun
Tac Mahal, hiç kuşkusuz dünyanın en güzel yapılarından biri… Bir kocanın eşine olan ölümsüz aşkını anlatan çok özel bir mekan. Sanırım bu kusursuz güzelliğinin ötesinde onu böylesine özel yapan şey, arkasında yatan bu büyük aşk hikayesi… Aynı zamanda dünyanın en pahalı sevgisi de denilebilir..
Hindistan’da uzun yıllar hüküm süren Babür İmparatorluğu’nun hükümdarı Şah Cihan, Tac Mahal’i eşi Mümtaz Mahal için yaptırır.
Şah Cihan aslında Türk soyundan gelen Babür İmparatorluğu’nun en önemli hükümdarlarından biri. Onun döneninde imparatorluk en görkemli dönemini yaşar ve kendisine “dünyanın hükümdarı” anlamına gelen “şah cihan” ismi verilir. Şah Cihan, 1612 yılında Persli bir ailenin kızı olan Ercumend Banu Begüm ile evlenir. Şah Cihan o kadar sever ki eşini ona Mümtaz Mahal (sarayın tek sahibi/seçilmişi) ismini verir. Çift, büyük bir aşkla birbirlerine bağlıdır. Şahın askeri seferlerinde bile birbirinden ayrılmazlar.
Şah, karısına o kadar güvenir ki, devletin mührünü bile kendisine verir. 1631 yılına gelindiğinde hamile olmasına rağmen Burhanpur seferinde şaha eşlik eden Mümtaz Mahal 14. çocuklarının doğumunu yaparken hayatını kaybeder. Henüz 40 yaşında bile değildir.
Şah Cihan eşinin ölümüyle yıkılır. Gözlerden uzak bir yıl boyunca yas tutar. Acılar içerisinde yaşayan Şah, sevgisinin göstergesi olarak bu anıt mezarı yaptırarak teselli bulmaya çalışır.
Şah, tüm aşkını ve servetini bu binanın yapımına harcar.1631 yılında yapımına başlanan binada mükemmel bir simetri vardır. Renkler, formlar, malzemeler arasında hiyerarşik bir geçiş takip edilir. Mümtaz Mahal’in cennette yaşayacağı mekanı temsil ettiğine inanılan bahçenin tasarımı ise buna yakışır şekilde göz alıcıdır.
Binanın yapımı neredeyse 20 yıl sürer. Türbenin olduğu ana binanın bir yanında cami diğer yanında ise misafirhane vardır. Kırmızı tuğladan yapılmış giriş kapıları ise bu muhteşem yapıyı tamamlar.
Tac Mahal’in beyaz rengi ona başka güzellik katar. Günün her saati farklı bir renge bürünen bina, sabah saatlerinde altın rengindeyken, ay ışığında bembeyaz olur. Gün batımlarında pembeden sarıya boyanır.
Tac Mahal, yeni dünyanın yedi harikasından biri olarak ihtişamını korur..
Levla Hikayesi, güzel dostum, her daim yanımda olan, yılların yıpratamadığı arkadaşlığını benden esirgemeyen güzel insanım. Şarkı paylaşmışsın dün gece lakin çıkmıştım . hem dinleyemedim hemde bu yorumu yazamadım. Teşekkür ederim paylaşım için. Kendine iyi davran.
Ninova denilen şehir Musul'un yakınlarında bir şehir , Babil'de günümüzdeki El Hilla kasabasıdır Irak'taki. Aralarında yaklaşık 500 km var. Yani bu tez burada biraz sarsıntı geçirir :) Strabon dayı da Amasya'lı olup dünyanın ilk coğrafyacısıdır . 20 yy da çekilmiş bir resim var kayıtlarda asma bahçelerine istinaden. yıkılmış duvarları ile bahçenin yerinde yeller esiyor tabi. İyonyalı Heredot'un bu bölgeleri gezmiş olması da kanıt sağlıyor..lakin yine de muallak ta kalan bir şey BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ.. işin özünde yine bir aşk ve hasret mevcut burası garanti :)
Mezopotamya çölünün ortasında, çok kuru ve susuz bir yerde hüküm sürmekte olan Babil Krallığı’nın başarı hikayesi denilebilir ‘Babil’in Asma Bahçeleri’ için. Öyle bir başarı hikayesi ki teraslı bahçelerden tutun, günümüz teknolojisinde yapımı mümkün olmayan, kurak topraklarda su kaynağı olmadan bir çok farklı bitki türünün yetiştirilmesine kadar uzanmış ve eski dünyanın 7 harikası içine girmeyi hak etmiştir.
Babil’in Asma Bahçeleri MÖ 605 yılında 43 sene Babil krallığı yapmış olan Nebukadnezar tarafından inşa edilmiştir. Nebukadnezar bu yapıyı sıla hasreti çeken, Mezopotamya’nın sıcak ve düz ortamından bunalıma girmiş karısı Semiramis için yaptırmıştır. Bundan dolayı bazı kaynaklarda Babil’in asma bahçelerine Semiramis’in asma bahçeleri olarak da rastlamak mümkündür. Karısının şehrinin, yapay halini yapmayı başarmış kral; bahçede birçok yapay dağlar, yeşillikler, teraslı bahçeler, akan sular gibi yapılara yer vermiş ve çok kısa bir sürede inşa edilmesini sağlamıştır.
Babil’in Asma Bahçeleri günümüzde varlığını sürdürmemektedir, kesin konumları ve neden yok olduklarına dair sır perdesi hala aralanamadı. Kimse, Babil’in Asma Bahçeleri’ne ne olduğunu ya da gerçekten var olup olmadıklarını bilmiyor.
Bütün bunlara rağmen eski dünyanın 7 harikası içinde anılan bu bahçeler "büyülü" olabilir mi Amarna?
Sevgili Canan değerli eşligin icin tesekkur ederim.
Doga insaniligin yasam formunu olusturan en buyuk deger. Fakat bizler bir turlu dogayi korumasini bilemiyoruz. Canakkale "Papaz Plajinda" 31 Agustos-3 Eylul arasi yapilan Rock festivali aradan dort gun gecmesine ragmen bira siseleri, pet su siseleri her yerdeydi. Rock bir kulturdur. Muzigin bir felsefesidir.
. Bu konserlerde izleyici kitlenin hic bir sekilde sahili, ormanlik piknik alani kirletmeye haklari yoktur. Yazik. Gercekten yazik. Dogaya zarar verilecekse boyle festivaller yapilmamalidir.
https://konserlist.com/zeytinli-rock-festivali-31-agustos-2023-karnaval-park-canakkale/
Sel insanliga zarar verdigi gibi dogada ki mevcut bir cok hayvanin yasam formunu boza biliyor. Geyikli sahilinde, dere yataginin sahile dokuldugu kisimda yuzlerce kaplumbagi tasiyip getirmis....Bu selde vefat eden yurttaslarimizin basi sag olsun.
.
Aiskhylos - Zincire Vurulmuş Prometheus
.
İnsan öğrendikçe başkaldırır.
.
-Ölüm kaygısından da kurtardım insanları.
+Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?
-Kör umutlar saldım içlerine.
+Yaman bir destek vermişsin insanlara.
-Dahası var: Ateşi armağan ettim onlara.
+Ne, kızıl ateş ölümlerin eline geçti mi?
-Evet, bütün sanatları da öğrenecekler ondan.
Oyun politik bir trajedidir. Zeus bir tirandır ve Zeus'a isyan etme cesaretini gösteren tek kişi Prometheus'tur. Bu girişiminin sonucunda Zeus tarafından korkunç bir cezaya çarptırılır. Prometheus, Zeus gibi tiranlar olduğu sürece acılarının dinmeyeceğini, özgür olamayacağını söyler durur.
30 Agustos Zafer Bayramı yaklaşırken I. Birinci Dünya Savaşın'da savaşan İngiliz donanma gemilerinin isimlerinden bazılarını dile getirmek isterim. Agamemnon (II. Dünya Savaşında Alman denizaltı tarafından batırılacaktır.) köklerini Akha'lara dayandırarak boğazları geçe bilceklerini sanmışlardır. İkinci bir Troya zaferi yaşayacaklarını düşünmüşlerdi.
Canopus Savaş Gemisi, Sirus'dan sonra gökyüzündeki en parlak ikinci yıldızdır ama bu ismi vermeleri bile boğazlara hakim olmalarını sağlayamamıştır.
Mars Savaş Gemisi (savaş tanrısıdır)
Goliath Savaş Gemisi (Muavenet-i Milliye Muhribi tarafından batırıldı)
Birçok mitolojik kavram ve komutan ismimlerini kullanmalarına rağmen Çanakkale boğazını geçilemez olduğunu öğreneceklerdi.
Avrupa'da hiç bir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu'yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.
(General Tawshend)
Homeros'un İlyada’sı mitolojik hikâyeden çok öte bir bilgi kaynağıdır. Gılgamış Destanı, Homeros'un İlyada ve Odysessus'u, Vergilins'in Aeneis'i mutlaka okunması gereken eserlerden biridir. Özellikle aydınlanma çağı ile birlikte büyük devletler kökenini İlyada’ya bağlama ihtiyacı gereği duymuştur. Arkeoloji ve tarih inşa edilen kavramlardır, Bunlar iktidarın ihtiyacı olan hafızayı üretirler.Uygarlık teorilerini oluşturur. Eğer siz bir iktidarsanız bir hafızanızın olması gerekir. Bu yüzdendir ki geçmiş sürekli değişir. İdeolejiler, felsefi yaklaşımlar sürekli değişim içersindedir.
Doğu ve Batı’nın bölünmesi yada medeniyetler çatışmasının ilk atıfı yada temeli bu destana dayanmaktadır. Mitolojik olarak bu görüşün temeli Thetis ile Peleus'la evlenliliklerinin hikayesine dayanmaktadır. Tarihi açıdan baktığımızda Heredot’un Pers-Yunan savaşını antik bir Doğu-Batı çatışmasına bağlaması ve kız kaçırma hikayelerine atıf yapmasıdır. Troya’nın yarattığı kültür dünya insanlık tarihi açısından çok önemlidir. Bu yüzden bir çok kral kimliği Troya dayandırmak istemiştir. Bunun en güzel örneklerinden biri Roma’nın milli şairi olan Vergilius Maro 'Aenis Desta'nını yazarak Roma İmparatorluğu’nun kimliğini oluşturmuştur. Özellikle Sezar soyunun Aeneis’den dile geldiğini ifade etmiştir. Çünkü Aeneis tanrının oğlu olan kaynaktan gelmesi öenmli bir güç göstergesidir.
Pers Kralı Büyük Kiros Troya’yı ziyaret ederek adak adaması, Büyük İskender’in Troya gezmesi ve keşke Homeros gibi arkadaşım olsaydı ve yaptığım işleri yazsaydı demesi. Nerdeyse bütün Roma İmparator'larının Troya gezmesi. Alman İmparatorların ‘Kaiser’ , Rus İmparatorların ‘Çar’ ünvanı almaların temelini İlyada’ya dayandırma isteğidir. İlyada Destanını anlamak Akdeniz Uygarliğinin temel motivasyonunu anlamak demektir. Bütün ideolejilerin arkasinda bu metinler vardir.
Tüm uygarlık tarihinde dünyanın merkezi Akdeniz olmuştur. Akdeniz'de olmayan büyük devletler bile Akdeniz'i Kontrol altına almak istemişlerdir. Bunun en belirgin örneği I. Dünya Savaşı'na katılan ve çanakkalede savaşan İngiliz Donanma gemisine verilen “Agamemnon” isminde bile görebiliriz.
Ateşten Doğan Orman.
Bir orman yangınından bir çok hayvan kaçarken,yangın böcekleri (melanofil),Ormana doğru gider.
Çünkü yeni yanmış bu ağaçlar,bu böceklerin yumurtalarını bırakmaları için en uygun yerdir.
Kilometrelerce uzakta yanan bir ağacı bile fark edebilirler.
Ve istila şeklinde ormana girerler.
Onların sayesinde ilk kuşlar gelir Ormana.
İlk gelen Ağaçkakanlardır..
Çünkü oda ateşin kokusunu almakta ustadır.Yanan ağaçlar,yuvalarını kolayca açmasını sağlar.
Bu yuvalar boşaldığında,kısa süre sonra diğer kuşlarda katılır ormana.
Baştankaralar…Sıvacı kuşlar.. maviler…
Külle zenginleşmiştir toprak.
Kökler daha güçlüdür.
Ve lezzetli..
Bunu bilen memeliler katılır sonra ormana.
İlk önce küçükler…Kemirgenler.
Onları takiben sürüngenler…
Yılan koyulur yola…
Sonra dal ve yapraklar büyür,diğerleri katılır.
Böyle sürüp gider…
Bu canlılar gelecek yılın ekimini gübre bırakarak yaparlar.
Biz şimdi onlar için kalan ormanlarımıza sahip çıkalım ki ,yanan ormanlarımız hayat bulsun.
En küçük canlının desteğini unutmadan
Asu Mansur
Sevgili Canan degerli paylasimin icin tesekkur ederim.
Tıkandi Baba'ya Necip Fazıl Kısakürerk'den bir alinti ile eslik etmek isterim
Verirler "ben acizim, kudret senin" dedikçe...
Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe..!
"Suyun güzel ruhları, bizi insanların sevgisizliğinden uzak tutun.
Ateşin güçlü ruhları, lütfen ocağa geri dönün.
Sizi orada neşeyle karşılacağım."
Orman yanginlari...Doga ana seni koruyamadigimiz icin uzgunuz.
Tum dualarimiz Canakkale icin...
Bazen insanoğlu içindeki sessizliği dinlemeli ve kendi sesini bulmalı.
Psyche ve Eros'un Hikayesi
"Psyche, gönlünü kimseye kaptırmamaya yemin etmiş, güzelliği dillere destan genç bir kadındır. Güzelliği tanrıçalardan Afrodit'in bile kulağına gitmiş ve onu kıskançlıkla yakıp kavuruyordur. Afrodit için sıradan bir kızın kendisinden güzel olması mümkün değildir. Bu düşüncelerle boğuşan tanrıçanın aklına oğlu gelir. Oğlu Cupid (Aşk tanrısı Eros), kızı okuyla vuracak ve oldukça çirkin bir adama aşık olmasını sağlayacaktır. Bu emir üzerine harekete geçerek kendini Psyche’nin yanında bulan Eros, hiç beklenmedik bir şekilde kızı görür görmez aşık olmuştur. Önce ne yapacağını şaşırır, sonra da ondan vazgeçemeyeceğini anlayarak sihirli bir ormanda gizli bir saraya götürür, kızla kendisine bir yuva kurar. Ancak Psyche onun yüzünü hiç görmemiştir çünkü Eros ona;
''Aşkımızın sırrını kalbinde sakladığın sürece mesut olacaksın, beni görmeden körü körüne sev." demiştir. Bu her ne kadar imkansız olsa da Psyche bunu kabul etmiş ve onu görmeden sevmiştir. Uzun bir süre sadece geceleri karanlıkta yanına gelen sevgilisiyle aşkını yaşamaya çalışır, ancak kız kardeşleriyle görüşene dek! Kardeşleri Psyche’nin anlattıkları karşısında;
”Çirkin ve vahşi görünüşlü olmasa kendini sana gösterirdi. Mutlaka onu görmelisin!” derler. Bunun üzerine bir gece uyuyan sevgilisinin yüzüne bakmak için usulca kalkar Psyche. Sakladığı lambayı yakarak yatağın üstüne tutar ve işte yeryüzünün en güzel delikanlısı duruyordur karşısında; böylesi belki göklerde, ölümsüzler arasında bile yoktur. O esnada lambadan sıçrayan bir damla yağ, delikanlının omzuna düşer. Eros uyanır ve hemen fırlar yataktan, tek kelime bile söylemeden kaçıp gider. Bir ses fısıldar Psyche'nin kulağına: ''Güvenin olmadığı yerde, aşk yaşayamaz.''
Ne yapacağını şaşıran Psyche Afrodit'ten yardım istemeye gider ancak tanrıça öfkelidir. Kızdan kurtulamadığı gibi bir de oğlu ona aşık olmuştur. Bunu kabullenemez ve Psyche’yi emri altında köle gibi çalıştırmaya başlar. Bir gün Psyche'nin yeraltı dünyasından sihirli bir şişeyi ona getirmesini emreder ve onu açmasını yasaklar. Psyche bu görevi yerine getirir fakat merakına yenik düşerek şişeyi açar ve yayılan dumanı soluduğunda ölüm gibi derin, sonsuz bir uykuya dalar. Psyche’nin sonsuz uykuya yattığını duyan Eros ise buna dayanamaz, yola koyulur."
https://bubisanat.com/posts/psyche-ve-eros
Aşk gördüğünü gözleriyle değil ruhuyla görür
Kanatlı Cupid (Eros) resimlerde işte bu yüzden kördür
Durup düşünme nedir hiç bilmez aşk
Kanadı var, gözü yoktur; bakmadan uçar gider.
-Shakespeare, Bir Yaz Gecesi Rüyası
'Aşk Tanrısının Öpücüğü ile Canlanan Psyche' heykelini tasarlayan Antonio Canova, "Okuma yazma bilmiyorum ama iki aletle taşın üzerine şiir yazabiliyorum" demiş. (Aslında eğitimli bir sanatçıdır.)
Cupid ve Psyche Latince olan bu kelimelerin Türkçe anlamları “Aşk” ve “Ruh” tur. Antonio Canova’nın ‘Cupid’in Öpücüğü ile Yeniden Canlanan Ruh’ eseri özellikle Barok ve Rokoko Sanatı'ndaki aşırı süslemeciliğe karşı tepkinin ortaya konulması kapsamında Neoklasik heykel sanatının başyapıtlarından biridir. Hümanizmden etkilenen heykeltraş bu eserinde Yunan mitolojisindeki iki ana karakterin sevgiyle kucaklaşmasını tasvir etmiştir.
Canova bu heykeli, Romalı yazar Apuleius'un Metamorphoses adlı kitabının dört, beş ve altıncı bölümlerinde yazdığı bir hikâyeden etkilenerek tasarlamıştır. Bu hikâye, Aşk içi içine sığmaz tutkusuyla, Ruh’un tüm güzelliğini ve saflığını ele geçirmesidir. Akıl ve Aşk bir arada bulunmadığı gibi Akıl daima Aşk’a ihanet etmiştir. Bu yüzden bu eserinde Canova'nın Cupid ve Psyche'nin pürüzsüz bedenlerini yaratmadaki hassasiyeti önemlidir. Detaylara gösterdiği özen, onu tarihin en beğenilen heykeltıraşlarından biri yapmıştır. Aşkın narin ve şeffaf yapısını vurgularken Eros’un (cupid) mermer kanatlarını büyülü bir şekilde yontmuş ve ışık vurduğu zaman kanatların mermer değil sanki tülden yapılmış şeffaf ve ışığı geçirgen bir görünüm sunmuştur.
Canova, tema olarak Metamorphoses’dan etkilenirken görsel olarakda Herculaneum antik kenti ziyareti sırasında Cupid ve Psyche heykelini yaratmak için orada bulunan bir Roma resminden etkilenmiştir. Yoğun duygular barındıran kucaklaşma formunda heykelin vermek istediği genel duygu ise şefkat olmuştur.
Psikoloji literatüründe Psyche; ruhu simgelemektedir. Bu nedenle psikoloji, uzun yıllar boyunca ‘Pysche’nin bilimi’ olarak nitelenmiştir. Psike Jung’a göre, bilinçli ya da bilinçdışı tüm duygu ve davranışları içermektedir. Psikoloji terimide Psyche den gelmektedir.
Özlemek bir oyunsa, bu oyunu oynamanın kaçıncı perdesindeyiz ey insan hiç düşündün mü?
Siyah da beyazın zıttıdır ama yanına en çok o yakışır..
Özlem olmasa insanlar birbirinin kıymetini bilir miydi?
Teşekkür ederim Amarna güzel cevabın için.
Geceyi yine özlemler yıkıyor.
Eve geç geldim Amarna yeni bakıyorum paylaşımına.
Dinleyeceğim şimdi teşekkür ederim.
sevgide (aşkta) iyilik başlı başına kâr etmiyor ne yazık ki.!
ve Dostoyevski'nin o sözü gelir aklıma..
İyi adamlar yalnızlıktan ölüyor, İyi kadınlar ise kötü adamların balkonundan gökyüzüne bakarken…
Eros'u bir iç çamaşırı markası yaptığımızdan beri kıçımızda..ne aşk kaldı ne sevgi dünyada..
malesef sevgiye kıçını dönen insanlar yada kıçı kadar değer vemeyen mahluklar olduğu sürece...
ne leyla olacak artık ne de mecnun hikayelerde..
Yazık.!!!
Çünkü kisi,
Ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir.
'Tek doğruyu buldum' değil,
'Bir dogruyu buldum' deyin.
'Ruha giden yolu buldum' değil,
'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin.
Çünkü ruh, her yolda yürür.
Ruh, ne bir çizgi üzerinde yürür;
Ne de dümdüz büyür.
Ruh, sayısız taç yapraklari olan
Bir lotus çiçegi gibi açilir.'
Halil Cibran
Amarna :)
"Kitap, yazılardan anıtlardan üstündür,
Dört yanı sımsıkı örtülü gömütlerden de...
İnsan çürür gider, ceset toprak olur,
Ölümün kucağına düşer yakınlarının hepsi...
Ama kitabı, dillere gönüllere
Destan olur da unutturmaz onu,
Sapasağlam köşklerden üstündür kitap,
Tapınaktaki taş sütunlardan üstündür."
Bu bir Eski Mısır şiiri:
"modern" çağlarda bile tazeliğini yitirmeyen "antik" bir şiir.
Ehramların şiiri, evet; ama günümüzde yazılmış gibi: dipdiri!
Mezopotamya'dan sevgiler :)
Ne Balkanlar kaldı konuşulacak ne Mezopotamya . Sümerler yazılarının arasında muamma... Aztek, Maya ve İnka'lar çay molasında.
Binlerce insanımızı kaybettik , kaybettiklerimizin 4 katı yaralı. Yıkılan yasamlar , hayaller , umutlar.....
Hz.Nuh'a karışmam, susuz bir tufan bu gemiside yok binilip kurtulanacak. :-(
Günaydınlar pax sakinleri,
Hepinize mutluluk renklerinden oluşan güzel bir pazar günü diliyorum.
Acı, her renge bürünür bana göre..
Çünkü beynimiz, acıyı renklere göre kodlayabilir..
Sevgilinin verdiği KIRMIZI güldedir mesela acı, gün gelip de onunla ayrı düşünce anlarsın. Aşkla bakmış, bulutları yorgan yapmış bir çift SİYAH gözdedir acı, artık göremez olduğunda anlar insan bunu.
Veda busesi bıraktığın PEMBE bir dudaktadır acı mesela...
Aynı denize huzurla bakmışsanız elele, gün gelir o denizin MAVİsindedir acı, tek başına izleyince anlaşılır... Gecenin KARAsındadır, yıldız yorgan altında huzurlu olduğun anları özlerken.. TURUNCU bir yazda, altın SARIsı güneştedir acı bazen, sıcağa rağmen üşüdüğünde anlar insan..
Bir elmanın YEŞİLinde, bir karış toprağın KAHVERENGİndedir acı, emeğinin karşılığını alamadığında mesela...
Havanın GRİndesir acı, BEYAZ bir örtüdedir ölümü düşününce...
Acı hem her yerde, her renkte..
Hem de sığmaz hiçbir şeye..
BİRİSİ
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir.
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda.
Nahit Ulvi AKGÜN
Merhabalar Güneşli Melek hanım,
Şiir güzeldi paylaşım için teşekkürler.
Sevmeyi bilmiyoruz belkide ,fikrimce
Ya da çok güzel seviyoruz akıllı bir delice .
Gelelim sorunuzun cevabına;
Bende acının rengi: BEYAZ .
Ey acılara tat veren güzellik!
Yüreğimize hoşgeldin
Geldin de ;
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi
Artık ister dolu yağsın ömrümüze
İsterse kar,
Biz ki, bildikten sonra sevmeyi
Bütün sabahlar
Acı renginde olsa ne çıkar...
Adnan Yücel
Merhabalar
Her yerde soğuk hava hüküm sürerken, dışındaki soğuğu, içindeki yakıcı acıya taşıyan kimler var kimbilir...
Bu güzel şiirden yola çıkarak soru/yorum ;
Acının bir rengi olsaydı, sizce hangisi olurdu?
Neden?
Selam Pax'lılar,
yağmurlu, karlı, karla karışık yağmurlu ve de soğuk bir kasaba gününden hepinize selam.
Kış nihayet geldi :))) şubatın 3'ünde.
Gerçi tüm Türkiye o halde..
sizin yaşamsal faaliyetlerinizi sürdürdüğünüz yerlerde durum nasıl?
yüreğinizin gamzesinde bir tebessümünüz her daim olsun
TAC MAHAL: ÖLÜMSÜZ BİR AŞKIN HİKAYESİ
Tac Mahal, hiç kuşkusuz dünyanın en güzel yapılarından biri… Bir kocanın eşine olan ölümsüz aşkını anlatan çok özel bir mekan. Sanırım bu kusursuz güzelliğinin ötesinde onu böylesine özel yapan şey, arkasında yatan bu büyük aşk hikayesi… Aynı zamanda dünyanın en pahalı sevgisi de denilebilir..
Hindistan’da uzun yıllar hüküm süren Babür İmparatorluğu’nun hükümdarı Şah Cihan, Tac Mahal’i eşi Mümtaz Mahal için yaptırır.
Şah Cihan aslında Türk soyundan gelen Babür İmparatorluğu’nun en önemli hükümdarlarından biri. Onun döneninde imparatorluk en görkemli dönemini yaşar ve kendisine “dünyanın hükümdarı” anlamına gelen “şah cihan” ismi verilir. Şah Cihan, 1612 yılında Persli bir ailenin kızı olan Ercumend Banu Begüm ile evlenir. Şah Cihan o kadar sever ki eşini ona Mümtaz Mahal (sarayın tek sahibi/seçilmişi) ismini verir. Çift, büyük bir aşkla birbirlerine bağlıdır. Şahın askeri seferlerinde bile birbirinden ayrılmazlar.
Şah, karısına o kadar güvenir ki, devletin mührünü bile kendisine verir. 1631 yılına gelindiğinde hamile olmasına rağmen Burhanpur seferinde şaha eşlik eden Mümtaz Mahal 14. çocuklarının doğumunu yaparken hayatını kaybeder. Henüz 40 yaşında bile değildir.
Şah Cihan eşinin ölümüyle yıkılır. Gözlerden uzak bir yıl boyunca yas tutar. Acılar içerisinde yaşayan Şah, sevgisinin göstergesi olarak bu anıt mezarı yaptırarak teselli bulmaya çalışır.
Şah, tüm aşkını ve servetini bu binanın yapımına harcar.1631 yılında yapımına başlanan binada mükemmel bir simetri vardır. Renkler, formlar, malzemeler arasında hiyerarşik bir geçiş takip edilir. Mümtaz Mahal’in cennette yaşayacağı mekanı temsil ettiğine inanılan bahçenin tasarımı ise buna yakışır şekilde göz alıcıdır.
Binanın yapımı neredeyse 20 yıl sürer. Türbenin olduğu ana binanın bir yanında cami diğer yanında ise misafirhane vardır. Kırmızı tuğladan yapılmış giriş kapıları ise bu muhteşem yapıyı tamamlar.
Tac Mahal’in beyaz rengi ona başka güzellik katar. Günün her saati farklı bir renge bürünen bina, sabah saatlerinde altın rengindeyken, ay ışığında bembeyaz olur. Gün batımlarında pembeden sarıya boyanır.
Tac Mahal, yeni dünyanın yedi harikasından biri olarak ihtişamını korur..
Levla Hikayesi, güzel dostum, her daim yanımda olan, yılların yıpratamadığı arkadaşlığını benden esirgemeyen güzel insanım.
Şarkı paylaşmışsın dün gece lakin çıkmıştım .
hem dinleyemedim hemde bu yorumu yazamadım.
Teşekkür ederim paylaşım için.
Kendine iyi davran.
Ninova denilen şehir Musul'un yakınlarında bir şehir , Babil'de günümüzdeki El Hilla kasabasıdır Irak'taki. Aralarında yaklaşık 500 km var. Yani bu tez burada biraz sarsıntı geçirir :)
Strabon dayı da Amasya'lı olup dünyanın ilk coğrafyacısıdır .
20 yy da çekilmiş bir resim var kayıtlarda asma bahçelerine istinaden. yıkılmış duvarları ile bahçenin yerinde yeller esiyor tabi.
İyonyalı Heredot'un bu bölgeleri gezmiş olması da kanıt sağlıyor..lakin yine de muallak ta kalan bir şey BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ..
işin özünde yine bir aşk ve hasret mevcut burası garanti :)
Babil'in Asma Bahçeleri
Mezopotamya çölünün ortasında, çok kuru ve susuz bir yerde hüküm sürmekte olan Babil Krallığı’nın başarı hikayesi denilebilir ‘Babil’in Asma Bahçeleri’ için. Öyle bir başarı hikayesi ki teraslı bahçelerden tutun, günümüz teknolojisinde yapımı mümkün olmayan, kurak topraklarda su kaynağı olmadan bir çok farklı bitki türünün yetiştirilmesine kadar uzanmış ve eski dünyanın 7 harikası içine girmeyi hak etmiştir.
Babil’in Asma Bahçeleri MÖ 605 yılında 43 sene Babil krallığı yapmış olan Nebukadnezar tarafından inşa edilmiştir. Nebukadnezar bu yapıyı sıla hasreti çeken, Mezopotamya’nın sıcak ve düz ortamından bunalıma girmiş karısı Semiramis için yaptırmıştır. Bundan dolayı bazı kaynaklarda Babil’in asma bahçelerine Semiramis’in asma bahçeleri olarak da rastlamak mümkündür. Karısının şehrinin, yapay halini yapmayı başarmış kral; bahçede birçok yapay dağlar, yeşillikler, teraslı bahçeler, akan sular gibi yapılara yer vermiş ve çok kısa bir sürede inşa edilmesini sağlamıştır.
Babil’in Asma Bahçeleri günümüzde varlığını sürdürmemektedir, kesin konumları ve neden yok olduklarına dair sır perdesi hala aralanamadı.
Kimse, Babil’in Asma Bahçeleri’ne ne olduğunu ya da gerçekten var olup olmadıklarını bilmiyor.
Bütün bunlara rağmen eski dünyanın 7 harikası içinde anılan bu bahçeler "büyülü" olabilir mi Amarna?
:))