once namus kavramını ıyıce ırdeleyıp kesın bı sonuca varıp sonrada orhan pamuk mu sıbel kekılı mı daha namuslu sorusunu once sormak lazım..belkı bu soruların yanıtından sonra orhan pamuga cevap kendılıgınden gelır...
Her yıl Nobel ödüllerinin verildiği İnsan hakları havarisi İsveç'in Kendi içinde yüzyıllardır yaşamakta olan farklı ırklara karşı asimile politikasını araştırın! Şaşıracaksınız.Orhan PAMUK...Şimdi biryerlerine kına yakabilirsin! !
orhan pamuk ülkesine bi iftira atan bunun üzerindende pirim sağlayan birisi.hiç sevmediğim bi kişilik hatta nefret ediyorum onun yazar olduğunada inanmıyorum.ama sadece bi yanından orhan pamuğu takdir ediyorum her ne kadar hakketmesede ülkemize nobel ödülünü getirdi.önemli olanda bu
Son aylarda en çok konuşulan konuların başında romancı Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması geliyordu. Bir asırlık Nobel ödülü tarihinde Türk edebiyatında eser vermiş bir yazar ilk defa böyle büyük bir ödülle mükâfatlandırılıyordu. Bu edebiyatımız için çok büyük bir dönüm noktasıydı. Bizler millet olarak böyle bir başarıya açtık. Durum böyleyken sağdan ve soldan olmak üzere pek çok eleştirmen, gazeteci ve siyaset adamı bu ödülü sorgulayıp durdu. Çok az insan bu ödüle sevindi, pek çok kişi ödülü ve sahibini siyasi buldu. Çünkü ödül kritik bir zaman diliminde verilmişti. Ödülü alan Orhan Pamuk edebiyattan çok, siyasi demeçleriyle sivrilen popüler bir şahsiyetti.
Şubat 2005 tarihinde İsviçre’de yayımlanan Tages-Anzeiger, Basler Zeitung, Berner Zeitung ve Solothurner Tagblatt adlı gazetelere, haftalık ek olarak çıkan Das Magazin dergisine verdiği demeçte ifade ettiği “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü ama hiç kimse bunları konuşmaya cesaret edemiyor.” sözleri Türkiye’de büyük eleştirilere neden olmuştu. Yazar, Kürt sorunu ve Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili bu sözleri yüzünden Türklüğe hakaret suçuyla 6 ay ila 3 yıl hapis istemiyle mahkemeye verildi. Mahkeme dünya çapında büyük ilgi uyandırdı. Orhan Pamuk’a karşı açılan bu dava T.C. Adalet Bakanlığı’nın onayını gerektiriyordu. Bu onay verilmeyince 23 Ocak 2006 tarihinde mahkeme yetkisizlik kararı verdi ve dava düştü.
Yabancı yayın organlarına verilen bu demeçler Orhan Pamuk’un dış dünyadaki popülaritesini artırdıysa da Türkiye’deki konumunu ve şahsiyetini tepetaklak etti. Tam da Fransa’nın sözde Ermeni Soykırımı iddialarının reddinin suç sayılmasına dair kanununun çıktığı gün Pamuk’un Nobel ödülüne layık görülmesi Pamuk’a cephe alanları haklı çıkarır hale getirdi. Bunlar tesadüf müydü, yoksa özellikle yapılan şeyler miydi? Herkes fikrini söyledi, tartışmalar günlerce sürdü. Neticede Orhan Pamuk Nobel ödülünü İsveç kralının elinden aldı. Bu maddi ve manevi açıdan büyük bir ödüldü. Pamuk, ödülü almadan birkaç gün evvel yaptığı Nobel konuşmasında siyasetten uzak duygusal mesajlar verdi.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk’u en çok eleştirenlerden birisi de benim… Çünkü boyundan büyük laflar ediyordu o zamanlar… Tarihçi olmadığı halde tarihten konuşuyor, bilir bilmez ahkâm kesiyor, yanlış bilgi ve mesajlar veriyordu. Onun işi romancılıktı. Biz onun edebiyat üzerine konuşmasını beklerdik her zaman… Fakat bazı kesimler onun şöhretinden yararlanıp içlerinde ukde haline dönüşmüş duyguları tartışmaya açmak istiyordu. Sizin anlayacağınız Orhan Pamuk bazı çevreler tarafından kullanılıyordu.
Pamuk, Nobel Ödülü’nü aldıktan sonra duruldu, siyasi mesajlar vermez oldu. Türkiye’yle, Türk insanıyla barışma yolunu seçti. Artık Türkiye’nin siyasi meselelerini telaffuz etmez oldu; asıl işi olan edebiyata döndü. Sansasyondan uzak demeçler vermeye başladı. Türkiye’yi Türkiye’den görmeye, bu milletin duygularını anlamaya gayret etti. Böyle yapınca Orhan Pamuk’a kanım ısınmaya başladı. Özellikle Nobel’den birkaç gün evvel çok güzel ve duygusal bir konuşma yaptı. Benim de çok muhatap olduğum ‘Niçin yazıyorsunuz? ’ sorusunu irdeledi, çarpıcı ifadelerle yazma gerekçelerini sıraladı. Sözlerinde siyaset değil, duygu ve edebiyat vardı. Pamuk, konuşmasında yazma gerekçelerini söyle sıraladı:
“İçimden geldiği için yazıyorum! Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kâğıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. Yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum.
Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek bir yer varmış ve oraya tıpkı bir rüyadaki gibi bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum.”
Orhan Pamuk bizden biri olmaya başladı sanki.... Nobel konuşmasını, herkesin beklediği gibi İngilizce değil, Türkçe yaptı. Bu tavrını alkışlıyorum. Ben Pamuk’un Nobel aldıktan sonra daha da şımaracağını sanıyordum. Çok şükür ki yanılmışım.
İnsanlar hata yapabilir, belki o da geçmişte yaptığı hataların farkına vardı, bunlardan döndü. Ben böyle olmasını umuyorum. Yaşarsak bunu ilerleyen zamanlarda hep birlikte göreceğiz. Benim, ülkemi seven kimseyle meselem olmaz. Orhan Pamuk bu ülkenin dilini işleyen ve Türkiye’nin adını dünyaya duyuran bir yazardır. Bu açıdan bakarsak Türkiye ona çok şey borçludur. Milyon dolarlarla yapamayacağımız tanıtımı Nobel’i alarak yapmıştır. Pamuk’a dair önyargılarımız yoktur. O, Türkiye’yi sevdiği ölçüde biz de onu seveceğiz.
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk bir kitabında şöyle bir cümle yazmış:
''Imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını
okudu.'
Profesör İlber Ortaylı bu tek cümleyi analiz ediyor:
''Bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. Saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. Camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. Ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur. Bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar, YAPAMAZLAR.'
Orhan PAMUK'A'a açık mektup (Mehmed Niyazi 13 Kasım 2006-)
Saygıdeğer efendim; bildiğiniz üzere belki hiç kimsenin romancılığı sizinki kadar tartışılmamıştır. Kimileri sizi çok satan, fakat okunmayan yazar olarak nitelendirmektedir. Kimileri sadece eseriniz çıkınca ortalığı alabora ettiğinizi ileri sürmektedir. Kimileri dilinizi bozuk, üslubunuzu kekremsi, roman tekniğinizi zayıf bulmaktadır. Kimileri de sizi mükemmel bir romancı kabul etmektedir. Sizin de bildiğiniz gibi sanat eseri olarak romanın da kendine göre ölçüleri vardır; ama bu ölçüler birimlere dayanmamaktadır; güzelliği, zevki, ahengi içerdiği için sübjektif ağırlıklıdır. Aksi takdirde, 'Beyaz Gemi', 'Cemile', 'Gün Olur Asra Bedel' ve benzeri ürünleri insanlığa sunan Cengiz Aytmatov gibi kültür ve sanat adamının Nobel'i alamamasını izah edemeyiz. Kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Nobel ödülünü almanız gerçekten sevindiricidir. Nobel ödülü alınır mı, verilir mi tartışması bir yana, en önemli ödülün sahibi olmanız sizi en az bir yıl dünyanın gündeminde tutacaktır. Gelecek yıl bir başkası alacağı için siz yavaş yavaş listelere yerleşeceksiniz. Bugünlerde söyleyeceğiniz söz çok geniş çevrelerde yankı bulur. Tolstoy, Çehov, Andre Malroux, Proust ve daha pek çok devin giremediği listeye kısa bir süre önce adını yazdıranların şimdilerde esamileri okunmuyor. Dolayısıyla sözlerinin etkisi de azalmıştır. Tabii en büyük temennimiz adınızın ve eserlerinizin hiçbir zaman dillerden düşmemesidir.
Dostoyevski'nin cüretini ne sizden, ne de diğer bir romancıdan beklemeye hakkımız yok. Dostoyevski koyu bir Ortodoks, katıksız bir Rus'tu. Puşkin'in ölümünde, milliyetçiler adına yaptığı konuşmada bir genç heyecandan düşüp bayıldı; bütün Rus milleti sarsıldı. Milliyetçidir gerekçesiyle beynelmilel platformlardan kovulmasına sanatıyla karşı koyabileceğine inandığı için vicdanının sesini dile getirmekten endişe duymadı. Bir vatandaş olarak sizden milletimizi savunmanızı beklemiyorum; zira büyük milletlerin düşmanları da büyük olur. Onlara göğüs germenin kolay olmadığının farkındayım. Fakat gerçeği dile getirmek aydın olmanın birinci şartıdır.
Sözde Ermeni soykırımı konusunda, tarihçilerimiz, gazetecilerimiz ekranlarda konuşurken hiçbir şey söylemediklerini elbette biliyorsunuzdur. Bu konuda hangi şartlarda konuştuğunuzu bilmiyorum; ama gerekli araştırmayı yapmadığınız aşikârdı. İnsanlar hatadan azade değildir; hepimiz yanlış yapıyoruz. Hatada ısrar bağnazlıktır; hatadan dönmek fazilettir. İnsanlığa mal olmuş bir aydına elbette ki bağnazlık yakışmaz. Hatta bağnazlıkta ısrara hakkı yoktur.
Konuya dair yapacağınız sathi bir incelemeyle şunları göreceksiniz; Ermeni diasporası soykırım iddialarını İngiltere İmparatorluğu'na mal etmeyi göze alamaz; çünkü topraklarında yüz milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nin cumhurbaşkanlığına bu meseleyi mal ederler. Wilson da Genelkurmay Başkanı'nı kalabalık bir heyetle incelemek üzere ülkemize gönderir. Sosyolog, psikolog, antropolog, tarihçilerden oluşan heyet buradan Paris'e giden Ermenilerden incelemeye başlar. Bir Ermeni'ye soykırımın nasıl olduğunu sorunca şu cevabı alırlar: 'Çok feci oldu, ben iki defa katledildim.' İşin magazin boyutunu sezerler. Memleketimize de gelip kısa bir süre önce olayların geçtiği yerleri inceleyerek, Genelkurmay Başkanı soykırım olmadığını belirten ünlü raporunu verir. Bununla tatmin olmayan Ermeniler, baskı yapınca, Amiral Bristol görevlendirilir. O da soykırım yoktur tarzında rapor verir. İstanbul işgal edilir. Soykırımdan suçlu olabilecekler yakalanır, Ziya Gökalp gibiler Malta'dadırlar. İstanbul'da ve Malta'da mahkemeler kurulur. Hepsi beraat eder. Bu olaydan İtalya'da haberdar olan dönemin başbakanı Sait Halim Paşa; 'Milletime leke bırakmam' diyerek muhakeme edilmesi için Cemiyet-i Akvam'a ve Lahey Adalet Divanı'na başvurur. Onlar da muhakemeye gerek olmadığını belirten cevap verirler. Soykırım iddiasını dayandırdıkları İngilizlerin kaleme aldığı kitapta Almanların talimatıyla bu menfur fiili işlediğimiz belirtilmektedir. Yirmili yılların ortalarına doğru İngiliz hükümeti, Almanya'ya bunun bir savaş propagandası olduğunu bildirir. Lütfedip araştırırsanız, bunları, daha pek çoklarını göreceksiniz. İsterseniz adresinize hepsini postalayabilirim.
Sayın Pamuk; romancılığınız tartışılıyor, ama siz bir aydınsınız. Aydın, sorumluluğunu bilen kimse demektir. Bu sorumluluk aileden başlar, içinde yaşanılan toplumdan taşarak insanlığı oluşturan bütün kesimlere ulaşır. Bu gerçeği dile getirirseniz, Türk milliyetçiliğiyle suçlanmanız da mümkün değildir; zira Türklerin de insanlığın bir parçası olduğunu mutlaka kabul edersiniz. Ve sonra bütün bu kararların Hıristiyan devletleri tarafından alınmaları, bir milletin Haçlı zihniyetiyle karşı karşıya olduğunda sizde de şüphe bırakmamış olmalıdır. Bu zihniyet sizi de rahatsız ediyorsa, konuşmanızın tam zamanıdır. Saygılarımla.
O BİR NOBEL SAHBİDİR İStEr KABUL EDİN ister kabul etmeyin.turkiyenin yüz akidir kitablarini okumusum ve seviyorum onu. ayrica o soyledikleri kismen dogrudur bu onun gercekçi oldugunu gosteriyor...
'Orhan Pamuk, artık, ağırlığı eserlerine verecek, ‘oryantalist’ suçlamasını (Hilmi Yavuz’un kulakları çınlasın) haklı çıkaracak işler yapmayacak, spekülatif alanlarda ispat-ı vücut etmeye kalkmayacak.
Bir aydın ve sanatçı olarak elbette düşüncelerini açıklayacak, açıklamalı, ama biz bundan sonra ‘romancı Orhan Pamuk’u konuşmalıyız..
Geçen yıl, ödülü Harold Pinter’a kaptırdığında aynen şunları yazmıştım:
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Jürisi bir gün Türkiye’yi Nobel’le taltif etme gereği duyarsa, ödülü Yaşar Kemal haricinde birine, Mahmut Mutman’ın ifadesiyle, ‘bir kültürü, bir inancı, bir yaşama tarzını, sırf böyle olduğu için hakir görme veya küresel bir sistemin yarattığı eşitsizlikleri, o eşitsizliklerin kurbanlarının sırtına yükleme uyanıklığı’ gösteren ve batı medeniyetinin ‘insanlığın başına gelmiş en iyi şey’ olduğuna inanan bir yazara verecektir.
Bu yazar da, o tarihe kadar daha uygunu çıkmazsa, büyük bir ihtimalle Orhan Pamuk olacaktır.
Buradan, Orhan Pamuk yeteneksiz bir yazardır anlamı çıkarılmamalıdır. Bilakis, çok yetenekli ve başarılı bir yazardır, ama yeteneğiyle katetmesi gereken yolu bence politik duruşu ve yaptığı ilginç çıkışlarla katetmiş, bir anlamda ‘erken doğum’ olmuştur.
Hem kötü bir yazar, hem berbat bir adam olan Salman Rüşdi, Pamuk’tan bahisle, ‘Yaşayan en büyük yazarını mağdur eden bir ülke, nasıl aynı zamanda AB’ye girebilir? ’ buyurmuş, bir anlamda Nobel sürecini hızlandıran beyanatlardan birinin altına imza atmıştı.
Kuşku yok:
Orhan Pamuk iyi bir yazardır.
Türk iktisat tarihine yapılmış ‘derinlemesine yolculuğun’ öyküsü olan ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ hálá aşılamamış bir ‘çağ romanı’dır.
Araya sıkıştırılmış ‘Sessiz Ev’, birincisinden izler taşısa da, resmî ideolojiye, resmî toplum tasavvuruna karşı bir yazarlık tutumunu yansıttığı, ‘bağımsız yazarlık tutumu nedir? ’ sorusuna cevap teşkil ettiği için önemlidir. Türk devrimlerinin, (Emre Kongar’ın çok sevdiği ve çok sık kullandığı ifadeyle) ‘Türk aydınlanması’nın mahiyetini anlamak isteyenler ‘Sessiz Ev’e, dolayısıyla unutulmaz Selahattin Darvınoğlu tiplemesine bakabilirler.
Fakat yine de ‘yaşayan en büyük Türk yazarı’ değildir. İsmi en çok duyulan Türk yazarıdır... Bence Yaşar Kemal daha büyüktür; inanmayan ‘Ortadirek’e, ‘Kuşlar da Gitti’ye, ‘Akçasazın Ağaları’ ikilemesine bakabilir.
Zaten yetenekli bir yazar olan Orhan Pamuk son yıllarda işi ‘Batı beğenisi’ne uygun romanlar üretmeye döktü. Nişantaşı’ndan bakarak, tuhaf, egzotik ve bizim de tanımakta güçlük çekeceğimiz bir ülke resmetmeye başladı ve sonunda çok istediği şeye, artık ‘politik bir ödül’ olan Nobel’e ulaştı.
İyi oldu.
Gerçi değerli romancı ve eleştirmen Tahsin Yücel, sürekli ‘zor okunan yazar’ Orhan Pamuk’un adına yaraşır bir romancı olmadığını, ‘kitaplarının tutucu içeriği’ yüzünden bu kadar el üstünde tutulduğunu, Pamuk’u el üstünde tutan çevrelerin aynı kötülüğü vaktiyle Kemal Tahir’in pehlivan tefrikalarını andıran romanlarına da yaptığını yazıp duruyor ama, Orhan Pamuk daha önce Nobel’le taltif edilmiş Naipaul’dan da, Coetzee’den de, Kertesz’den de, hatta Tahsin Yücel’in kendisinden de daha yetenekli, daha başarılı bir yazardır...
Tutuculuk, şayet, bir ideolojiye, bir dine, bir ‘izm’e körü körüne bağlılıksa, Tahsin Yücel gibi kemalist retoriği neredeyse ‘dogmalaştırmış’ bağımsız bilimadamlarını nereye koyacağız? ' 13/10/2006 star Ahmet KEKEÇ
Kılığın kıyafetin sarmadı beni Söylediğin türküler bizim türkümüz değil Başka çeşmelerden doldurmuşsun tasını Yüreğinde nakış yok, acı yok bizden Bulutlar rahmetini kesmeden yavaş yavaş insanlar selâmını esirgemeden Savuş git içimizden...
o türklerden önce kendini düşürdü bikere...tabi ona da türk denirse..hani binlerce dansöz varya buda onlardan biri....bide ödül almış alsın ödülü..nese ermenilerin biz türklere yaptıkları tuzaklar hain saldırıları ya bilmiyorsunuz yada önemsemiyorsunuz...ama onlar sizin atatlarınızı en vahşi şekilde katletti...binevi büyükbüyük annelerinize saldırdı...bugün vatandaşın böyle bişey yapsa kimbilir neyaparsın ki buda bir ermeni acının katlanması lasım ama yok başına illa gelecekk....o orhan pamuk ta benim için vatan hainidir ödül falanmıs sallayın...onuda hakkıyla almadı bence.işin özü şu: o yazdıgı kitap için değil, söylediği söz için aldı o ödülü yada almadı bazı oyunlar sonucu verildi...çünkü bazılarına yaradıı
Para ve ün için yapmayacağı şey yoktur, örnek 'Türkler Ermeni soykırımını işlemişlerdir ve 30000 kürdü öldürmüştür.' demesiyle nobeli almış bulunmakta. u ödülü Eserleri ile mi aldı hayır.
yapılan hakaretlere we soylenen sozlere ınat iyi bir yazar we farkında bir yazar! ! nobeli de haketti helal olsun tüm sıyasetı ideolojısı de kişisel meselesıdır! öyle tek taraftan bakmak cok kolaydır fakat bu insanın bır de yazar kımlıgı war kı muhtesem eserleri war! bence biraz gurur duyn baska kım war Türk dıe dunyada kıtapları bu denli bilinen! oyle bende yazarım bırıne laf atarım dmeekle olmuo! bu ülkede her türlü ideolojıye gırebılen bukelamun yazarlar warken dusunduğu gıbı konusan dawranan biri ancak takdıre sayandır!
Yakında bende Nobel alıcam Türkiye 1 milyon pontus rumu 50 bin süryani 2 milyon kürt 4 milyon ermeni öldürdü nerde öldülüm ah unutum birde bunlar hakında kitap yazmam lazım neyse seneye alırım herkez görür
edebiyatci olmadigini kanitladi.. turk edebiyatinin namusunu temizlemek adina odulu reddetmeli.. etmese de yine de turk evladi.. almak icin bu kadar caba gosterdigi nobeliyle onu da bagrimiza basariz.. kendisi farkinda olmasa da...! !
once namus kavramını ıyıce ırdeleyıp kesın bı sonuca varıp sonrada orhan pamuk mu sıbel kekılı mı daha namuslu sorusunu once sormak lazım..belkı bu soruların yanıtından sonra orhan pamuga cevap kendılıgınden gelır...
Her yıl Nobel ödüllerinin verildiği İnsan hakları havarisi İsveç'in Kendi içinde yüzyıllardır yaşamakta olan farklı ırklara karşı asimile politikasını araştırın! Şaşıracaksınız.Orhan PAMUK...Şimdi biryerlerine kına yakabilirsin! !
orhan pamuk ülkesine bi iftira atan bunun üzerindende pirim sağlayan birisi.hiç sevmediğim bi kişilik hatta nefret ediyorum onun yazar olduğunada inanmıyorum.ama sadece bi yanından orhan pamuğu takdir ediyorum her ne kadar hakketmesede ülkemize nobel ödülünü getirdi.önemli olanda bu
Bence iyi bir yazar. Yazarının ödül almasına kızan bir toplum da, şaşırtıcı.
ORHAN PAMUK’U SEVMEYE Mİ BAŞLADIM NE?
M.NİHAT MALKOÇ
Son aylarda en çok konuşulan konuların başında romancı Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması geliyordu. Bir asırlık Nobel ödülü tarihinde Türk edebiyatında eser vermiş bir yazar ilk defa böyle büyük bir ödülle mükâfatlandırılıyordu. Bu edebiyatımız için çok büyük bir dönüm noktasıydı. Bizler millet olarak böyle bir başarıya açtık. Durum böyleyken sağdan ve soldan olmak üzere pek çok eleştirmen, gazeteci ve siyaset adamı bu ödülü sorgulayıp durdu. Çok az insan bu ödüle sevindi, pek çok kişi ödülü ve sahibini siyasi buldu. Çünkü ödül kritik bir zaman diliminde verilmişti. Ödülü alan Orhan Pamuk edebiyattan çok, siyasi demeçleriyle sivrilen popüler bir şahsiyetti.
Şubat 2005 tarihinde İsviçre’de yayımlanan Tages-Anzeiger, Basler Zeitung, Berner Zeitung ve Solothurner Tagblatt adlı gazetelere, haftalık ek olarak çıkan Das Magazin dergisine verdiği demeçte ifade ettiği “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü ama hiç kimse bunları konuşmaya cesaret edemiyor.” sözleri Türkiye’de büyük eleştirilere neden olmuştu. Yazar, Kürt sorunu ve Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili bu sözleri yüzünden Türklüğe hakaret suçuyla 6 ay ila 3 yıl hapis istemiyle mahkemeye verildi. Mahkeme dünya çapında büyük ilgi uyandırdı. Orhan Pamuk’a karşı açılan bu dava T.C. Adalet Bakanlığı’nın onayını gerektiriyordu. Bu onay verilmeyince 23 Ocak 2006 tarihinde mahkeme yetkisizlik kararı verdi ve dava düştü.
Yabancı yayın organlarına verilen bu demeçler Orhan Pamuk’un dış dünyadaki popülaritesini artırdıysa da Türkiye’deki konumunu ve şahsiyetini tepetaklak etti. Tam da Fransa’nın sözde Ermeni Soykırımı iddialarının reddinin suç sayılmasına dair kanununun çıktığı gün Pamuk’un Nobel ödülüne layık görülmesi Pamuk’a cephe alanları haklı çıkarır hale getirdi. Bunlar tesadüf müydü, yoksa özellikle yapılan şeyler miydi? Herkes fikrini söyledi, tartışmalar günlerce sürdü. Neticede Orhan Pamuk Nobel ödülünü İsveç kralının elinden aldı. Bu maddi ve manevi açıdan büyük bir ödüldü. Pamuk, ödülü almadan birkaç gün evvel yaptığı Nobel konuşmasında siyasetten uzak duygusal mesajlar verdi.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk’u en çok eleştirenlerden birisi de benim… Çünkü boyundan büyük laflar ediyordu o zamanlar… Tarihçi olmadığı halde tarihten konuşuyor, bilir bilmez ahkâm kesiyor, yanlış bilgi ve mesajlar veriyordu. Onun işi romancılıktı. Biz onun edebiyat üzerine konuşmasını beklerdik her zaman… Fakat bazı kesimler onun şöhretinden yararlanıp içlerinde ukde haline dönüşmüş duyguları tartışmaya açmak istiyordu. Sizin anlayacağınız Orhan Pamuk bazı çevreler tarafından kullanılıyordu.
Pamuk, Nobel Ödülü’nü aldıktan sonra duruldu, siyasi mesajlar vermez oldu. Türkiye’yle, Türk insanıyla barışma yolunu seçti. Artık Türkiye’nin siyasi meselelerini telaffuz etmez oldu; asıl işi olan edebiyata döndü. Sansasyondan uzak demeçler vermeye başladı. Türkiye’yi Türkiye’den görmeye, bu milletin duygularını anlamaya gayret etti. Böyle yapınca Orhan Pamuk’a kanım ısınmaya başladı. Özellikle Nobel’den birkaç gün evvel çok güzel ve duygusal bir konuşma yaptı. Benim de çok muhatap olduğum ‘Niçin yazıyorsunuz? ’ sorusunu irdeledi, çarpıcı ifadelerle yazma gerekçelerini sıraladı. Sözlerinde siyaset değil, duygu ve edebiyat vardı. Pamuk, konuşmasında yazma gerekçelerini söyle sıraladı:
“İçimden geldiği için yazıyorum! Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kâğıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. Yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum.
Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek bir yer varmış ve oraya tıpkı bir rüyadaki gibi bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum.”
Orhan Pamuk bizden biri olmaya başladı sanki.... Nobel konuşmasını, herkesin beklediği gibi İngilizce değil, Türkçe yaptı. Bu tavrını alkışlıyorum. Ben Pamuk’un Nobel aldıktan sonra daha da şımaracağını sanıyordum. Çok şükür ki yanılmışım.
İnsanlar hata yapabilir, belki o da geçmişte yaptığı hataların farkına vardı, bunlardan döndü. Ben böyle olmasını umuyorum. Yaşarsak bunu ilerleyen zamanlarda hep birlikte göreceğiz. Benim, ülkemi seven kimseyle meselem olmaz. Orhan Pamuk bu ülkenin dilini işleyen ve Türkiye’nin adını dünyaya duyuran bir yazardır. Bu açıdan bakarsak Türkiye ona çok şey borçludur. Milyon dolarlarla yapamayacağımız tanıtımı Nobel’i alarak yapmıştır. Pamuk’a dair önyargılarımız yoktur. O, Türkiye’yi sevdiği ölçüde biz de onu seveceğiz.
meğer her şeyin sebebi babasının bavuluymuş
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk bir kitabında şöyle bir cümle yazmış:
''Imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını
okudu.'
Profesör İlber Ortaylı bu tek cümleyi analiz ediyor:
''Bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. Saat ayrı, vakit ayrı
bir kavramdır. Camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır.
Ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur. Bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar,
YAPAMAZLAR.'
Satılmış şimdi yeni bir kıvırma yolu buldu
ORHAN PAMUK o ÜDÜLÜ HAKketi....kim ne dese desin türkiyenin bir numarali romancisi ve edebiyacisidir...catlayin.
isveçte yaptığı konuşmadan sonra dedemin, hakkındaki tüm fikirlerini değiştirerek tapmaya başladığı, acilen birkaç kitabını sipariş ettiği yazar.
kişiliğini veya ne düşündüğünü bilmiyorum ama büyük bi yazar oldugunu evet biliyorum.
Sata sata nereye kadar değermiydi bir avuç avrupalı nın alkışları için.
Orhan PAMUK'A'a açık mektup (Mehmed Niyazi 13 Kasım 2006-)
Saygıdeğer efendim; bildiğiniz üzere belki hiç kimsenin romancılığı sizinki kadar tartışılmamıştır. Kimileri sizi çok satan, fakat okunmayan yazar olarak nitelendirmektedir.
Kimileri sadece eseriniz çıkınca ortalığı alabora ettiğinizi ileri sürmektedir. Kimileri dilinizi bozuk, üslubunuzu kekremsi, roman tekniğinizi zayıf bulmaktadır. Kimileri de sizi mükemmel bir romancı kabul etmektedir. Sizin de bildiğiniz gibi sanat eseri olarak romanın da kendine göre ölçüleri vardır; ama bu ölçüler birimlere dayanmamaktadır; güzelliği, zevki, ahengi içerdiği için sübjektif ağırlıklıdır. Aksi takdirde, 'Beyaz Gemi', 'Cemile', 'Gün Olur Asra Bedel' ve benzeri ürünleri insanlığa sunan Cengiz Aytmatov gibi kültür ve sanat adamının Nobel'i alamamasını izah edemeyiz. Kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Nobel ödülünü almanız gerçekten sevindiricidir.
Nobel ödülü alınır mı, verilir mi tartışması bir yana, en önemli ödülün sahibi olmanız sizi en az bir yıl dünyanın gündeminde tutacaktır. Gelecek yıl bir başkası alacağı için siz yavaş yavaş listelere yerleşeceksiniz. Bugünlerde söyleyeceğiniz söz çok geniş çevrelerde yankı bulur. Tolstoy, Çehov, Andre Malroux, Proust ve daha pek çok devin giremediği listeye kısa bir süre önce adını yazdıranların şimdilerde esamileri okunmuyor. Dolayısıyla sözlerinin etkisi de azalmıştır. Tabii en büyük temennimiz adınızın ve eserlerinizin hiçbir zaman dillerden düşmemesidir.
Dostoyevski'nin cüretini ne sizden, ne de diğer bir romancıdan beklemeye hakkımız yok. Dostoyevski koyu bir Ortodoks, katıksız bir Rus'tu. Puşkin'in ölümünde, milliyetçiler adına yaptığı konuşmada bir genç heyecandan düşüp bayıldı; bütün Rus milleti sarsıldı. Milliyetçidir gerekçesiyle beynelmilel platformlardan kovulmasına sanatıyla karşı koyabileceğine inandığı için vicdanının sesini dile getirmekten endişe duymadı. Bir vatandaş olarak sizden milletimizi savunmanızı beklemiyorum; zira büyük milletlerin düşmanları da büyük olur. Onlara göğüs germenin kolay olmadığının farkındayım. Fakat gerçeği dile getirmek aydın olmanın birinci şartıdır.
Sözde Ermeni soykırımı konusunda, tarihçilerimiz, gazetecilerimiz ekranlarda konuşurken hiçbir şey söylemediklerini elbette biliyorsunuzdur. Bu konuda hangi şartlarda konuştuğunuzu bilmiyorum; ama gerekli araştırmayı yapmadığınız aşikârdı. İnsanlar hatadan azade değildir; hepimiz yanlış yapıyoruz. Hatada ısrar bağnazlıktır; hatadan dönmek fazilettir. İnsanlığa mal olmuş bir aydına elbette ki bağnazlık yakışmaz. Hatta bağnazlıkta ısrara hakkı yoktur.
Konuya dair yapacağınız sathi bir incelemeyle şunları göreceksiniz; Ermeni diasporası soykırım iddialarını İngiltere İmparatorluğu'na mal etmeyi göze alamaz; çünkü topraklarında yüz milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nin cumhurbaşkanlığına bu meseleyi mal ederler. Wilson da Genelkurmay Başkanı'nı kalabalık bir heyetle incelemek üzere ülkemize gönderir. Sosyolog, psikolog, antropolog, tarihçilerden oluşan heyet buradan Paris'e giden Ermenilerden incelemeye başlar. Bir Ermeni'ye soykırımın nasıl olduğunu sorunca şu cevabı alırlar: 'Çok feci oldu, ben iki defa katledildim.' İşin magazin boyutunu sezerler. Memleketimize de gelip kısa bir süre önce olayların geçtiği yerleri inceleyerek, Genelkurmay Başkanı soykırım olmadığını belirten ünlü raporunu verir. Bununla tatmin olmayan Ermeniler, baskı yapınca, Amiral Bristol görevlendirilir. O da soykırım yoktur tarzında rapor verir. İstanbul işgal edilir. Soykırımdan suçlu olabilecekler yakalanır, Ziya Gökalp gibiler Malta'dadırlar. İstanbul'da ve Malta'da mahkemeler kurulur. Hepsi beraat eder. Bu olaydan İtalya'da haberdar olan dönemin başbakanı Sait Halim Paşa; 'Milletime leke bırakmam' diyerek muhakeme edilmesi için Cemiyet-i Akvam'a ve Lahey Adalet Divanı'na başvurur. Onlar da muhakemeye gerek olmadığını belirten cevap verirler. Soykırım iddiasını dayandırdıkları İngilizlerin kaleme aldığı kitapta Almanların talimatıyla bu menfur fiili işlediğimiz belirtilmektedir. Yirmili yılların ortalarına doğru İngiliz hükümeti, Almanya'ya bunun bir savaş propagandası olduğunu bildirir. Lütfedip araştırırsanız, bunları, daha pek çoklarını göreceksiniz. İsterseniz adresinize hepsini postalayabilirim.
Sayın Pamuk; romancılığınız tartışılıyor, ama siz bir aydınsınız. Aydın, sorumluluğunu bilen kimse demektir. Bu sorumluluk aileden başlar, içinde yaşanılan toplumdan taşarak insanlığı oluşturan bütün kesimlere ulaşır. Bu gerçeği dile getirirseniz, Türk milliyetçiliğiyle suçlanmanız da mümkün değildir; zira Türklerin de insanlığın bir parçası olduğunu mutlaka kabul edersiniz. Ve sonra bütün bu kararların Hıristiyan devletleri tarafından alınmaları, bir milletin Haçlı zihniyetiyle karşı karşıya olduğunda sizde de şüphe bırakmamış olmalıdır. Bu zihniyet sizi de rahatsız ediyorsa, konuşmanızın tam zamanıdır. Saygılarımla.
O BİR NOBEL SAHBİDİR İStEr KABUL EDİN ister kabul etmeyin.turkiyenin yüz akidir kitablarini okumusum ve seviyorum onu. ayrica o soyledikleri kismen dogrudur bu onun gercekçi oldugunu gosteriyor...
Para için neler yapıldığının güzel örneklerindendir
'Orhan Pamuk, artık, ağırlığı eserlerine verecek, ‘oryantalist’ suçlamasını (Hilmi Yavuz’un kulakları çınlasın) haklı çıkaracak işler yapmayacak, spekülatif alanlarda ispat-ı vücut etmeye kalkmayacak.
Bir aydın ve sanatçı olarak elbette düşüncelerini açıklayacak, açıklamalı, ama biz bundan sonra ‘romancı Orhan Pamuk’u konuşmalıyız..
Geçen yıl, ödülü Harold Pinter’a kaptırdığında aynen şunları yazmıştım:
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Jürisi bir gün Türkiye’yi Nobel’le taltif etme gereği duyarsa, ödülü Yaşar Kemal haricinde birine, Mahmut Mutman’ın ifadesiyle, ‘bir kültürü, bir inancı, bir yaşama tarzını, sırf böyle olduğu için hakir görme veya küresel bir sistemin yarattığı eşitsizlikleri, o eşitsizliklerin kurbanlarının sırtına yükleme uyanıklığı’ gösteren ve batı medeniyetinin ‘insanlığın başına gelmiş en iyi şey’ olduğuna inanan bir yazara verecektir.
Bu yazar da, o tarihe kadar daha uygunu çıkmazsa, büyük bir ihtimalle Orhan Pamuk olacaktır.
Buradan, Orhan Pamuk yeteneksiz bir yazardır anlamı çıkarılmamalıdır. Bilakis, çok yetenekli ve başarılı bir yazardır, ama yeteneğiyle katetmesi gereken yolu bence politik duruşu ve yaptığı ilginç çıkışlarla katetmiş, bir anlamda ‘erken doğum’ olmuştur.
Hem kötü bir yazar, hem berbat bir adam olan Salman Rüşdi, Pamuk’tan bahisle, ‘Yaşayan en büyük yazarını mağdur eden bir ülke, nasıl aynı zamanda AB’ye girebilir? ’ buyurmuş, bir anlamda Nobel sürecini hızlandıran beyanatlardan birinin altına imza atmıştı.
Kuşku yok:
Orhan Pamuk iyi bir yazardır.
Türk iktisat tarihine yapılmış ‘derinlemesine yolculuğun’ öyküsü olan ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ hálá aşılamamış bir ‘çağ romanı’dır.
Araya sıkıştırılmış ‘Sessiz Ev’, birincisinden izler taşısa da, resmî ideolojiye, resmî toplum tasavvuruna karşı bir yazarlık tutumunu yansıttığı, ‘bağımsız yazarlık tutumu nedir? ’ sorusuna cevap teşkil ettiği için önemlidir. Türk devrimlerinin, (Emre Kongar’ın çok sevdiği ve çok sık kullandığı ifadeyle) ‘Türk aydınlanması’nın mahiyetini anlamak isteyenler ‘Sessiz Ev’e, dolayısıyla unutulmaz Selahattin Darvınoğlu tiplemesine bakabilirler.
Fakat yine de ‘yaşayan en büyük Türk yazarı’ değildir. İsmi en çok duyulan Türk yazarıdır... Bence Yaşar Kemal daha büyüktür; inanmayan ‘Ortadirek’e, ‘Kuşlar da Gitti’ye, ‘Akçasazın Ağaları’ ikilemesine bakabilir.
Zaten yetenekli bir yazar olan Orhan Pamuk son yıllarda işi ‘Batı beğenisi’ne uygun romanlar üretmeye döktü. Nişantaşı’ndan bakarak, tuhaf, egzotik ve bizim de tanımakta güçlük çekeceğimiz bir ülke resmetmeye başladı ve sonunda çok istediği şeye, artık ‘politik bir ödül’ olan Nobel’e ulaştı.
İyi oldu.
Gerçi değerli romancı ve eleştirmen Tahsin Yücel, sürekli ‘zor okunan yazar’ Orhan Pamuk’un adına yaraşır bir romancı olmadığını, ‘kitaplarının tutucu içeriği’ yüzünden bu kadar el üstünde tutulduğunu, Pamuk’u el üstünde tutan çevrelerin aynı kötülüğü vaktiyle Kemal Tahir’in pehlivan tefrikalarını andıran romanlarına da yaptığını yazıp duruyor ama, Orhan Pamuk daha önce Nobel’le taltif edilmiş Naipaul’dan da, Coetzee’den de, Kertesz’den de, hatta Tahsin Yücel’in kendisinden de daha yetenekli, daha başarılı bir yazardır...
Tutuculuk, şayet, bir ideolojiye, bir dine, bir ‘izm’e körü körüne bağlılıksa, Tahsin Yücel gibi kemalist retoriği neredeyse ‘dogmalaştırmış’ bağımsız bilimadamlarını nereye koyacağız? '
13/10/2006 star Ahmet KEKEÇ
pamuk gibi oğlan
Satılmış
bir yerde bir ermenimi ölmüş
kim öldürmüş :))))))))))))))))))
Kılığın kıyafetin sarmadı beni
Söylediğin türküler bizim türkümüz değil
Başka çeşmelerden doldurmuşsun tasını
Yüreğinde nakış yok, acı yok bizden
Bulutlar rahmetini kesmeden yavaş yavaş
insanlar selâmını esirgemeden
Savuş git içimizden...
Yavuz Bülent Bakiler
fazla söze ne hâcet.
o türklerden önce kendini düşürdü bikere...tabi ona da türk denirse..hani binlerce dansöz varya buda onlardan biri....bide ödül almış alsın ödülü..nese ermenilerin biz türklere yaptıkları tuzaklar hain saldırıları ya bilmiyorsunuz yada önemsemiyorsunuz...ama onlar sizin atatlarınızı en vahşi şekilde katletti...binevi büyükbüyük annelerinize saldırdı...bugün vatandaşın böyle bişey yapsa kimbilir neyaparsın ki buda bir ermeni acının katlanması lasım ama yok başına illa gelecekk....o orhan pamuk ta benim için vatan hainidir ödül falanmıs sallayın...onuda hakkıyla almadı bence.işin özü şu: o yazdıgı kitap için değil, söylediği söz için aldı o ödülü yada almadı bazı oyunlar sonucu verildi...çünkü bazılarına yaradıı
fazlaca popüler olmasından,anlayan anlamayan herkesin diline sakız olmasından dolayı tepkisel olarak elim kitaplarına gitmiyor...
edebiyat dünyasının hülya avşarı..
nobel'i ne pamuk ne yün haketti nobel'i hak eden 19 kişi.....(onaylamayan 19 kişi)
Para ve ün için yapmayacağı şey yoktur, örnek 'Türkler Ermeni soykırımını işlemişlerdir ve 30000 kürdü öldürmüştür.' demesiyle nobeli almış bulunmakta. u ödülü Eserleri ile mi aldı hayır.
yapılan hakaretlere we soylenen sozlere ınat iyi bir yazar we farkında bir yazar! ! nobeli de haketti helal olsun tüm sıyasetı ideolojısı de kişisel meselesıdır! öyle tek taraftan bakmak cok kolaydır fakat bu insanın bır de yazar kımlıgı war kı muhtesem eserleri war! bence biraz gurur duyn baska kım war Türk dıe dunyada kıtapları bu denli bilinen! oyle bende yazarım bırıne laf atarım dmeekle olmuo! bu ülkede her türlü ideolojıye gırebılen bukelamun yazarlar warken dusunduğu gıbı konusan dawranan biri ancak takdıre sayandır!
orhan yamuk, yamuk insancık. yumşak basiretsiz zavalı
Yakında bende Nobel alıcam Türkiye 1 milyon pontus rumu 50 bin süryani 2 milyon kürt 4 milyon ermeni öldürdü nerde öldülüm ah unutum birde bunlar hakında kitap yazmam lazım neyse seneye alırım herkez görür
Sadece daha popüler olabilmek için vatanını satan insan bozuntusu
edebiyatci olmadigini kanitladi.. turk edebiyatinin namusunu temizlemek adina odulu reddetmeli.. etmese de yine de turk evladi.. almak icin bu kadar caba gosterdigi nobeliyle onu da bagrimiza basariz.. kendisi farkinda olmasa da...! !