ahmet haşim, yabancı saatlerin müslüman halkın hayatını istila edişinden söz ettiği yazısında en çok bir zaman dilimi olarak ‘on iki’yi özlemle anar. ‘ışıkta başlayıp ışıkta biten on iki saatlik, kısa hafif, yaşanması kolay’ günün ardından hayatımıza giren ecnebi yirmi dört saatlik dilimle muallâklaşan belki doğum, evlilik, vefat saatlerine duyulacak vefayı güçleştiren yeni ‘saat’ten müşteki olur. geceyi gündüze katan, bizi fecir âleminden uzak bırakan yirmi dört saatlik güne karşı hatalı, ‘iptidai’ saati özler durur.
‘…”on iki”, solgun yeşil sema altında, ilk yıldıza karşı müezzinin müslümanlara hitap ettiği, sokakların lacivert bir sisle kapandığı, ışıkların yandığı, sinilerin kurulduğu ve yarasaların mahzenlerden çıkıp uçuştuğu o tesirli ve titrek saat değildir. akşam telakkisinden koparak kah öğlenin sıcağında ve kah gece yarılarının karanlığında mevcut olmayan bir zamanı bildiren bu saat, şimdi hayatımızda renksiz ve şaşkın bir noktadır.’
ahmet haşim, yabancı saatlerin müslüman halkın hayatını istila edişinden söz ettiği yazısında en çok bir zaman dilimi olarak ‘on iki’yi özlemle anar. ‘ışıkta başlayıp ışıkta biten on iki saatlik, kısa hafif, yaşanması kolay’ günün ardından hayatımıza giren ecnebi yirmi dört saatlik dilimle muallâklaşan belki doğum, evlilik, vefat saatlerine duyulacak vefayı güçleştiren yeni ‘saat’ten müşteki olur. geceyi gündüze katan, bizi fecir âleminden uzak bırakan yirmi dört saatlik güne karşı hatalı, ‘iptidai’ saati özler durur.
‘…”on iki”, solgun yeşil sema altında, ilk yıldıza karşı müezzinin müslümanlara hitap ettiği, sokakların lacivert bir sisle kapandığı, ışıkların yandığı, sinilerin kurulduğu ve yarasaların mahzenlerden çıkıp uçuştuğu o tesirli ve titrek saat değildir. akşam telakkisinden koparak kah öğlenin sıcağında ve kah gece yarılarının karanlığında mevcut olmayan bir zamanı bildiren bu saat, şimdi hayatımızda renksiz ve şaşkın bir noktadır.’
evet. zamanın içinde kaybolmuşlar var
bknz: senin gibi beni