atlas yürekli ve nur yüzlü, güzel bir kulluk, uykulu gözlerle de olsa, bir okyanusa bir denizin gösterdiği ilk mutlak razı olma ve teslimiyetle başlar… takva kokulu bir turuncu güle, muhabbete kanayan bir kızıl gülün yankı vermesi gibi… dingin bir uykudan, şafakların söküşünde hayırlı sabahlar, hayırlı vakitler; günaydın diyerek evrene uyanmak, ölmeden önce ölenlerin, hayatta oluşlarına bir teşekkürüdür…
dünyanın saldırılarına maruz kalıp, yara almış, kan kaybeden her sine; haline bir çare ve yol yordam arayışına girmek için, her an ve her nefeste ölüm tehdidi altında bulunduğu farkındalığından çok, muhatap kılındığı ve her kulun kendine özgü teması içinde bulunduğu, o okyanus ve deniz muhabbeti ihsanına teveccüh göstermesi ve bu muhabbetin mutlak vuslata dek geçecek vaktin, muvakkat ayrılığın en tesirli bir müsekkini olduğu bilinmelidir… bir sınav niteliğindeki soruyla başlayan o kadim çağrının sesindeki merhameti mütemadiyen hatırda tutabilmektir kulluk…
kavgası bitmek bilmeyecek bir ulu sevdanın, dertlerine tanı konması ve derman arayışının yolu, o yolu deneyimlemiş bilgelerin tespit ve tavsiyelerine kulak vermekle başlayacak olsa bile, karar anları; daima kişiye özel ve bu anlamda terzi işi kılınmıştır… şu kadar ki, her kul bağlı bulunduğu o muhabbet kaynağına karışabilecek kirliliklere ve vücut iklimi afiyetini fesada uğratabilecek dışsal unsurlara karşı, kuduz ve tetanos aşıları tedbirleri ve benlik eczalarını kullanımda ya da güvenlik ihlalleri ve yaşam hırpalanışlarına kapı açmakta hürdür ve hal endişelerinin ve varlık belirsizliklerinin gri alanlarında duyulan endişelere özür beyan etmenin erdemi bir kulda ifa kabiliyeti kazandığında, hangi deniz okyanusuna maşuk olmaz; ve bir okyanusun bu deniz muhabbetine yankı vermemesinin, bütün dikeyleri yatay hale getirecek bir varoluş öyküsünün inkârı olacağı da izahtan varestedir…
ve sen bir yudum suyla niyetlenmiş, susuzluktan içi yangın yeri maşuk; çekip gittin gurbetinden sılana, hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi, sunamam sana bir cam kâse dolusu su şimdi, ki iç okyanus gözlerimin hayalini kana kana ki, dualarım, içini daha da kanatacak, bir kızıl gonca gül gibi…,
oysa meşk, dudaklarındaki esrarlı cigarayla, özerkti dünyadan/ başına buyruk ihtilâl adımlarıyla, yürüdü; onun gök kubbesine, ve ama evet, dünyanın öyle usta elleri vardı ki, ve öyle güzel dikmişti ki herkesin göğünü kendine/ kimseye, bir başkasının göğündeki turnayı sevmek, hakkını tanımıyordu…;
oysa mey, dudaklarındaki esrarlı cigarayla özerkti dünyadan ve başına buyruk ihtilâl adımlarıyla; yürüdü, onun gök kubbesine, bir izmariti çiğner gibi, bir leşi tepeler gibi, bastı başına, kutupları ve ekvatoruna kadar, kirli postalarının izini bırakarak, had bildirdi atmosferine, ah;
öyle çok seviyorum ki seni, öyle çok, sensin benim gökyüzüm ve süreyya yıldızım, yön duygum, iç görüm…,
ne diyordum; /ve, çaldı dünyanın makasını /ve, kesti sevdalı parmaklarıyla /ve, söktü iplikleri…;
öyle çok seviyorum ki seni, öyle çok; sensin benim güzel ve zarif turnam, ve yoktu, zahirin ne çizgisi, /ne sınırı, ne de minimal bir raconu, ah;
kanarız ki biz birbirine yeryüzü ve gökyüzü, akarız ki birbirine…, ve kanarsın; sen, bende bakan okyanus gözlerime, ve bir hekim tebessümüne ben de…;
SU, kendine sırdaş arıyordu]Önce buluta verdi sırrını.]Ağır geldi sır buluta.]Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.]Sonra göle gitti su.]Ona anlattı derdini.]Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp,]dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için,]zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa]çıkıyordu.*]]Sonra nehre verdi su sırrını.]Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti.]Dereye verdi.]Dere biraz daha yavaş olsada nehirden,]oda götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze..]Çağlayanlar, şelaleler,akarsular..]Hepsi kayboluyordu bir anda.]Sonra bir gün su takip etti dereyi.]Dereye, okyanusa kavuşunca farketti su,]bütün sırlarının akarsularla,]çağlayanlarla, ırmaklarla...]okyanusa taşındığını.*]]Karar verdi su.]Sırrını okyanusa verecekti.]Öyle de yaptı zaten.]Tüm sırlarını okyanusa verdi.]Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu.]Ne taştı okyanus,]ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını,]ne de kurudu....]]Geçen karşılaştık suyla.]Bir bardaktaydı.]Suskundu.]Çok uğraştım konuşturamadım.]Ben, tam giderken 'Dur! ' dedi su.]Durdum! ]]Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma! ]Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını]yakarlar,]utandırırlar....' dedi.
insan kendi denizinin serin sularına değil hiç farkında olmadan bir okyanusun maviliklerine dalarda bu enginlik karşısında kıyısızlığına mekan arar..okayanus maviye çağrı..açıl enginlere ruh ol..
okyanus anakaraları birbirinden ayıran engin deniz demektir. ama bana coşkun sabahın okyanus adlı parçasını çağrıştırıyo yani; OKYANUS MU İKİ ŞEHRİN ARASI KAÇ SAATLİK YOL Kİ ŞUNUN ŞURASI O VERDİĞİN ÜMİTLERİN SÜRESİ HER NEDENSE BİTMEK NEDİR BİLMİYOR
atlas yürekli ve nur yüzlü, güzel bir kulluk, uykulu gözlerle de olsa, bir okyanusa bir denizin gösterdiği ilk mutlak razı olma ve teslimiyetle başlar… takva kokulu bir turuncu güle, muhabbete kanayan bir kızıl gülün yankı vermesi gibi… dingin bir uykudan, şafakların söküşünde hayırlı sabahlar, hayırlı vakitler; günaydın diyerek evrene uyanmak, ölmeden önce ölenlerin, hayatta oluşlarına bir teşekkürüdür…
dünyanın saldırılarına maruz kalıp, yara almış, kan kaybeden her sine; haline bir çare ve yol yordam arayışına girmek için, her an ve her nefeste ölüm tehdidi altında bulunduğu farkındalığından çok, muhatap kılındığı ve her kulun kendine özgü teması içinde bulunduğu, o okyanus ve deniz muhabbeti ihsanına teveccüh göstermesi ve bu muhabbetin mutlak vuslata dek geçecek vaktin, muvakkat ayrılığın en tesirli bir müsekkini olduğu bilinmelidir… bir sınav niteliğindeki soruyla başlayan o kadim çağrının sesindeki merhameti mütemadiyen hatırda tutabilmektir kulluk…
kavgası bitmek bilmeyecek bir ulu sevdanın, dertlerine tanı konması ve derman arayışının yolu, o yolu deneyimlemiş bilgelerin tespit ve tavsiyelerine kulak vermekle başlayacak olsa bile, karar anları; daima kişiye özel ve bu anlamda terzi işi kılınmıştır… şu kadar ki, her kul bağlı bulunduğu o muhabbet kaynağına karışabilecek kirliliklere ve vücut iklimi afiyetini fesada uğratabilecek dışsal unsurlara karşı, kuduz ve tetanos aşıları tedbirleri ve benlik eczalarını kullanımda ya da güvenlik ihlalleri ve yaşam hırpalanışlarına kapı açmakta hürdür ve hal endişelerinin ve varlık belirsizliklerinin gri alanlarında duyulan endişelere özür beyan etmenin erdemi bir kulda ifa kabiliyeti kazandığında, hangi deniz okyanusuna maşuk olmaz; ve bir okyanusun bu deniz muhabbetine yankı vermemesinin, bütün dikeyleri yatay hale getirecek bir varoluş öyküsünün inkârı olacağı da izahtan varestedir…
ve sen bir yudum suyla niyetlenmiş,
susuzluktan içi yangın yeri maşuk;
çekip gittin gurbetinden sılana,
hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi,
sunamam sana bir cam kâse dolusu su şimdi,
ki iç okyanus gözlerimin hayalini kana kana ki,
dualarım,
içini daha da kanatacak,
bir kızıl gonca gül gibi…,
oysa meşk,
dudaklarındaki
esrarlı cigarayla,
özerkti dünyadan/
başına buyruk ihtilâl adımlarıyla,
yürüdü;
onun gök kubbesine,
ve ama evet,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
ve öyle güzel dikmişti ki
herkesin göğünü kendine/
kimseye,
bir başkasının göğündeki
turnayı sevmek,
hakkını tanımıyordu…;
oysa mey,
dudaklarındaki
esrarlı cigarayla
özerkti dünyadan
ve başına buyruk ihtilâl adımlarıyla;
yürüdü,
onun gök kubbesine,
bir izmariti çiğner gibi,
bir leşi tepeler gibi,
bastı başına,
kutupları ve ekvatoruna kadar,
kirli postalarının izini bırakarak,
had bildirdi atmosferine,
ah;
öyle çok seviyorum ki seni,
öyle çok,
sensin benim gökyüzüm
ve süreyya yıldızım,
yön duygum,
iç görüm…,
ne diyordum;
/ve,
çaldı dünyanın makasını
/ve,
kesti sevdalı parmaklarıyla
/ve,
söktü iplikleri…;
öyle çok seviyorum ki seni,
öyle çok;
sensin benim güzel ve zarif turnam,
ve yoktu,
zahirin ne çizgisi,
/ne sınırı,
ne de minimal bir raconu,
ah;
kanarız ki biz birbirine yeryüzü ve gökyüzü,
akarız ki birbirine…,
ve kanarsın;
sen, bende bakan okyanus gözlerime,
ve bir hekim tebessümüne
ben de…;
ah sevgili marjinalim,
boğuluyo/rum,
ki rotasız gemi,
ma/ss/mavi ummanına
atıyor demir…,
ah;
.
...
.....
içinden böyle bir okyanus geçen göz yok,
ondandır iç sesime dayanamayışım ve
yüz\süz dönüşlerim aşk…,
ah\ ciğerime bir akasya ek n'olur...
ki çöpe atan dost olsun tek,
ona yazılmış çileli dizeleri…,
ah;
.....
...
.
okyanus'ahiç dokunmadım.gerçi oda bana dokunmadı.
Mavi balinaların çıkardığı ses bütün okyanusa yayılırmış...
Hayal etmek bile zor... (:
...
Bu gezegen açıkça Okyanus olmasına karşın, ona yerküre adını vermek ne kadar isabetsiz bir karardır. Arthur C.Clarke
Okyanus ötesinden bir ses; Bizim çocuklar başardı.O günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı.
bır zamanlar.. sir site.. site de bir mükemmellık... 4-5 yıldır sesını dahı duyamadığım.. özlenen bir şey...
SU, kendine sırdaş arıyordu]Önce buluta verdi sırrını.]Ağır geldi sır buluta.]Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.]Sonra göle gitti su.]Ona anlattı derdini.]Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp,]dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için,]zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa]çıkıyordu.*]]Sonra nehre verdi su sırrını.]Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti.]Dereye verdi.]Dere biraz daha yavaş olsada nehirden,]oda götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze..]Çağlayanlar, şelaleler,akarsular..]Hepsi kayboluyordu bir anda.]Sonra bir gün su takip etti dereyi.]Dereye, okyanusa kavuşunca farketti su,]bütün sırlarının akarsularla,]çağlayanlarla, ırmaklarla...]okyanusa taşındığını.*]]Karar verdi su.]Sırrını okyanusa verecekti.]Öyle de yaptı zaten.]Tüm sırlarını okyanusa verdi.]Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu.]Ne taştı okyanus,]ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını,]ne de kurudu....]]Geçen karşılaştık suyla.]Bir bardaktaydı.]Suskundu.]Çok uğraştım konuşturamadım.]Ben, tam giderken 'Dur! ' dedi su.]Durdum! ]]Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma! ]Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını]yakarlar,]utandırırlar....' dedi.
insan kendi denizinin serin sularına değil hiç farkında olmadan bir okyanusun maviliklerine dalarda bu enginlik karşısında kıyısızlığına mekan arar..okayanus maviye çağrı..açıl enginlere ruh ol..
sevdadır.
bi Coşkun Sabah şarkısının adı
okyanus anakaraları birbirinden ayıran engin deniz demektir. ama bana coşkun sabahın okyanus adlı parçasını çağrıştırıyo
yani; OKYANUS MU İKİ ŞEHRİN ARASI
KAÇ SAATLİK YOL Kİ ŞUNUN ŞURASI
O VERDİĞİN ÜMİTLERİN SÜRESİ
HER NEDENSE BİTMEK NEDİR BİLMİYOR
'okeanos'.. Eski Yunancada 'dünyanın etrafını saran sonsuz deniz' anlamında kullanılıyordu..
sonsuzluk, güven ve huzur ;))
Gavvas-ı bahr-ı aşkım
korkutucu müthiş güç....
okyanusun dibine inelim biraz da...
manzaradaki ayrıntılara dolanırdı zihnim
gözlerim
ipince bir çizgi gibi
okyanusunu arardı ufukta
derinlik ancak güvensizlik
ADA'nın alt edemediği su kütlesi...
psikologlara göre
okyanus
deniz resimleri
ana rahmine dönme isteği anlamına geliyormuş
derinlik korkum var
ama yüzerim derinlerde
okyanus olsun da mavi olsun yeşil olsun fark etmez
.......
?
Okyanusta kuruyorum,Anlatılmaz kuru yorum,Yorum içinde yorumun,Yorumunu kuruyorum
I WAS DROWNED IN THE OCEAN........
Senin yüreğinmiş...
Yokluğu şiir olan senin...
OKYANUS, türkçe sözlü alternatif rock yapan bir müzik grubudur. Son derece iyi şarkıları olan sıkı bir gruptur.
www.okyanus.info
büyyük sucul ekosistem...bi kıtadan tek farkı substratı ;)
sonsuz düş gibi...
özlem gibi...
bogulmak...