Kücük yasta sorular soruyorsunuz: 'Her sey ne', 'varlik nedir' gibi. Sonra arastiriyorsunuz, okuyorsunuz... Dini kitaplar, tasavvuf ve Leibniz'e rastliyorsunuz. Sonra Spinoza, derken felsefenin içine cekilmeye basliyorsunuz. Sonra bir gün Zerdüst'üne rastliyorsun Nietzsche'nin küçük bir Anadolu kentinde. Size birkaç gün icin verilen kitabı yaziyor ve ezberliyorsunuz. Bu arada Nicolai Hartmann'la ontoloji ve o zamanlar cevrilmis bazı metinlerle, mesela 'Hic üzerine, Metafiziknedir? ' gibi, Heidegger'le karsilasyorsunuz. Ve bir gün Yüksek Kaldirim'dan asagi inerken elinizdeki kitap Ekonomi Politigin Elestirisine Katki ve onun önsözünü okuyorsunuz. İste orada bir seyler oluyor ve nihayet neden düsündüğünüz gibi düsündügünüzü anlamaya basliyorsunuz. Ve Karl Marx, Devgenc, Paris... Zamandan sonra, kötümser bir devrimci... Ve sitüasyonistlerle karsilasma, yani kendi etigini kendin kurma... Gündelik yasamda, ilkenle ilkelenmek cok önemli oldu hep benim içcn. Sıiatlanmamak, etiketsizlik... Vaneighem'le, Debord'la, Baudrillard'la karsilasmalar... Daha sonra diger okumalar. Hala... okuyorum
'Benim müfekkirem de,kendimi göstermeden,dışımda ne olup ne bittiğini rahatça görebilmek için sokulduğum ve çardak nev'inden bir hücre değil miydi? Evet dışımda bulunan herhangi bir nesneye bakarken 'Görmek şuurum' benimle onun arasına giriyor; onun kenarlarını incecik bir zeka zırhiyle çevreliyerek,bana onun maddesine doğrudan doğruya dokunabilmek imkanını veriyordu.Kızdırılmış ve beyaz ateş haline girmiş bir cismi ıslak bir şeye yaklaştırdığımız zaman bu şeyin etrafında hasıl olan nemli buhar tabakasının,o ateşli cismin yakıcı temasına mani oluşu gibi,benim gördüğüm 'Nesne' de ona elimi dokundurmazdan evvel,sanki,bir buğu haline inkilap edip dağılıveriyordu.Bir kitap okurken şuurumun,bu okuduğum şeylere muvazi olarak,açıp serdiği bir alacalı perde üstünde,birbirine hiç benzemiyen ve benliğimin derinliklerindeki en saklı meyelanlardan,arzulardan,gözlerim önünde duran bahçenin ta öbür ucundaki ufkun harici görünüşlerine kadar her biri başka bir hedef,başka bir mahiyet gösteren haller arasında,bana en çok yakın başlıca halet,öbürlerine hükmeden daima hareketli his,okuduğum kitabın güzelliğine; felsefi zenginliğine inancım ve bunları (hangi kitap olursa olsun) kendime maletmek arzu ve iştiyakımdı.' M.Proust
Kücük yasta sorular soruyorsunuz: 'Her sey ne', 'varlik nedir' gibi. Sonra arastiriyorsunuz, okuyorsunuz... Dini kitaplar, tasavvuf ve Leibniz'e rastliyorsunuz. Sonra Spinoza, derken felsefenin içine cekilmeye basliyorsunuz. Sonra bir gün Zerdüst'üne rastliyorsun Nietzsche'nin küçük bir Anadolu kentinde. Size birkaç gün icin verilen kitabı yaziyor ve ezberliyorsunuz. Bu arada Nicolai Hartmann'la ontoloji ve o zamanlar cevrilmis bazı metinlerle, mesela 'Hic üzerine, Metafiziknedir? ' gibi, Heidegger'le karsilasyorsunuz. Ve bir gün Yüksek Kaldirim'dan asagi inerken elinizdeki kitap Ekonomi Politigin Elestirisine Katki ve onun önsözünü okuyorsunuz. İste orada bir seyler oluyor ve nihayet neden düsündüğünüz gibi düsündügünüzü anlamaya basliyorsunuz. Ve Karl Marx, Devgenc, Paris... Zamandan sonra, kötümser bir devrimci... Ve sitüasyonistlerle karsilasma, yani kendi etigini kendin kurma... Gündelik yasamda, ilkenle ilkelenmek cok önemli oldu hep benim içcn. Sıiatlanmamak, etiketsizlik... Vaneighem'le, Debord'la, Baudrillard'la karsilasmalar... Daha sonra diger okumalar. Hala... okuyorum
'Benim müfekkirem de,kendimi göstermeden,dışımda ne olup ne bittiğini rahatça görebilmek için sokulduğum ve çardak nev'inden bir hücre değil miydi? Evet dışımda bulunan herhangi bir nesneye bakarken 'Görmek şuurum' benimle onun arasına giriyor; onun kenarlarını incecik bir zeka zırhiyle çevreliyerek,bana onun maddesine doğrudan doğruya dokunabilmek imkanını veriyordu.Kızdırılmış ve beyaz ateş haline girmiş bir cismi ıslak bir şeye yaklaştırdığımız zaman bu şeyin etrafında hasıl olan nemli buhar tabakasının,o ateşli cismin yakıcı temasına mani oluşu gibi,benim gördüğüm 'Nesne' de ona elimi dokundurmazdan evvel,sanki,bir buğu haline inkilap edip dağılıveriyordu.Bir kitap okurken şuurumun,bu okuduğum şeylere muvazi olarak,açıp serdiği bir alacalı perde üstünde,birbirine hiç benzemiyen ve benliğimin derinliklerindeki en saklı meyelanlardan,arzulardan,gözlerim önünde duran bahçenin ta öbür ucundaki ufkun harici görünüşlerine kadar her biri başka bir hedef,başka bir mahiyet gösteren haller arasında,bana en çok yakın başlıca halet,öbürlerine hükmeden daima hareketli his,okuduğum kitabın güzelliğine; felsefi zenginliğine inancım ve bunları (hangi kitap olursa olsun) kendime maletmek arzu ve iştiyakımdı.' M.Proust
yaşamayı unutmadan...
her daim.