Egzersiz beden için neyse, okumak da zihin için odur. Çok fazla okumayan bir toplumuz işin doğrusu.Çocukluktan gelen bir okuma alışkanlığı edinememişiz çoğumuz.
Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “OKU” olduğuna göre, okumanın sonu olmamalı. Müslüman herşeyi okumalı, her okuduğunu Kur'an ve akıl süzgecinden geçirerek, kendisine gerekli olabilecek bilgileri almalıdır.
Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “OKU” olduğuna göre, acaba okunması istenen nedir? Ateistlerin dediği gibi, Kur’an sadece kendisinin okunmasını mı istemektedir? Oysa İlk inen sure olan ALAK suresinin ilk ayeti “İKRA=OKU” emri geldiğinde ortada henüz Kur’an-ı Kerim yoktu ve yeni ayet inmekteydi. Futbol yorumcularının sık kullandıkları bir deyim vardır. Oyunu iyi okuyor derler kimi teknik direktörler için. Buradaki oyunu OKU’maktan kasıt nedir? Kur’an-ı Kerim’in “OKU” emride Allah’ın sistemini, düzenini iyi öğren, onu yaşa demek olmasın. Allah’ın koyduğu sistemi iyi öğrenen, çevresindeki bu müthiş ahenkli tabiat kitabını “OKU”makta elbette zorluk çekmeyecektir.
bence okumak yazmayı çağrıştırıyo bir düşünseenize yazılmadan bir şeyi nasıl okuyacaksınız azcık mantıklı olun bence okumak güzeldir ama okuduğuna bağlı okuduğun şey ne olursa olsun güzel se okumak her zamn içn güzeldir hani yani benden tavsiye falan
Pekala olmlu bir terim gibi görünmektedir; yalnız Türkiye'deki durumu pek içaçı değildir.Bizdeki okuma seürveni maalesef paraya endekslendiği için pek verim alınamıyor.Okuma uğrunda mücadele veriyormuş gibi görünen bizler aslında okumak değil de paraya ve onu kazanmaya motive ve konsantre olmuş durumdayız.oysa ekonomik şartlar bizleri bunalım derecesiene getimemiş olsaydı bu terim kanaatimce layık olduğu mevkiye ulaşırdı. Diğer taraftan ekonomik şartlar bir tatafa bırakıp da çıkarcılığın ötesine geçip 'Okumak' teriminin hakkı verilebilir Ama maaalesef an itibariyle istenilen seviyeye ulaşamadık ki daha da aşağılara gidiyoruz gibi geliyor. vesselam
eski zamanların dergahına ve dergaha kabul edilme ritüeline benzeyen eylem.. öyle ki yeri gelir nice vakte, isteğe ve defaatle teşebbüse rağmen metni-kitabı okumaya başlayamazsınız bir türlü de kapıda süklüm püklüm kabul edilmeyi beklersiniz.. yahut defalarca ilk okumasından tezli okumasına dek nicesini yaptığınız, her seferinde öncesinde yakalayamadığınız duyguları düşünceleri yakaladığınız metin-kitap karşısında öncekilerin tamamını bir kenara atacak-bırakacak vakıflığa aynı yerde erersiniz..
eşsiz bir merhem. o büyük korkunun açtığı yaraları sarmak için yazının değişmez kesinliği. pencerenin zorla kabul ettirmek istediği sürekli değişen, hayal meyal seçilebilen görüntü selinden kaçmak için, satırların küçük dönemeçlerinde gözün, güvenilir ve kestirme bir yol bulması belki de her zaman ve herkes için okumak, sadece, dünyanın dizginlenemeden kayıp gidişi tarafından baştan çıkarılmamak ve mahvolmamak için, gözleri bir noktaya dikmekten başka bir şey değildir... ya da bilindiği gibi, karşı konulamaz, aman vermez bir isteğin dürtüsünü ertelemektir, okumak
Biz insanlar, bir yazıyı okurken yalnız onu değil, kendi kendimizi de okuyoruz… Fikirleri ve hayalleri bizimkine uyan yazarları niçin seviyoruz zannediyorsunuz? …
Bir oda resmi görürsek hepimizin gözüne aynı oda gelir. Öyle değil mi?
Fakat bir yazıda okuduğumuz “oda” kelimesinde, herkesin gözünün önüne aynı oda mı gelir?
Elbette ki hayır… Hepimiz farklı bir oda hayal edeceğiz. Peki, ama neden?
'OKUMAK; Herkes uykudayken, güneşin doğuşundaki ihtişamı seyretmek için, seher vakti uyanmaya benzer.' İlim maluma tabidir. Mevcudu, bilinenleri okuyup, bilmeli. Okuyabilmek için se hikmet(hükmün sebebi) sevgisi, hakikat aşkı olmalı. Sürekli kontrol gerekir, bildiklerim ne kadar doğru diyerek, hakikat aşkına. Yıllarca gölgeleri gerçektir diye seyredenler, gerçeği gösterdiğinizde inkar edecektir, ona inanmış olmak adına. Birazcık anlar gibi olsalar da kamaşır gözleri, karanlıktan aydınlığa birden bire çıkan gibi. Zamana ihtiyacı olacağı muhakkak. Bilgiye açık, hür düşünceli ruhların ilkesi, 'Şimdiye kadar elde ettiğim en doğru bu' diye fikrine sahip, 'yarın daha doğrusunu bulursam, mutlaka onu alırım' diyecek kadar da cesur ve özgür olur. 'Bir gezgin, gezip gördüklerini anlatıp yaymaya başlayınca, etrafına toplanan meraklı dinleyicilerin kölesi olur. Artık görmedim, bilmiyorum diyemez. Ancak, öyle yalanlar var ki dilden çok kulaklar sorumludur ondan.' Kimisi öğrenir, bilir, söyler GEZGİN gibi. Kimi de okudukça, deniz suyu içene benzer, susuzluğu artar, hiç içmemiş gibi. Hatta VAHİY-KATİBİ hassasiyetiyle, bir şey eksiltirim ve en önemlisi, birşey katarım diye titrer, hikmet aşkına. İnsanın tabiatında, zamanın elinden tutmak, bildiğini aktarmak vardır. Sohbetlerde konuşur, yazıya, şiire döküp yayar. Aslında gereklidir bu, mecburidir. Biri tane tane söyler, diğeri allı pullu. Uzun sözlerimin kısa anlamı: Bilginin zekatı verilmeli, paylaşılmalı; düğüne OKUmak, düğünümüzü çevremize OKUmak gibi, sorumluluk bilinciyle aleme nizam vermeli. Yoksa 'ıssız eve it buyruk' tur.
Saygıyla, Selam olsun, okuyan ve doğru aktaranlara....
Bir insanın okuyup öğrendikleri ne kadar çok olursa olsun, bunlar hiçbir zaman onu okuyup öğrenmekten alıkoymamalıdır. Gerçek bilim adamları, ekseriyetle sürekli araştırmalarının yanında bildiklerini yetersiz bulan kimseler arasından çıkmıştır.
''Kitap okumayı alışkanlık olarak vermeyen bir eğitim sistemi, soğuk demiri dövüyor gibidir.''
''Öğrencilerine okuma isteği aşılamayan bir öğretmen havada soğuk demir dövüyor demektir.''
Horace Mann
İnsan, doğruyu da yanlışı da okuyarak öğrenir.
Okunmak, okumakdan fazladır.
https://pin.it/4NSBmpf
Egzersiz beden için neyse, okumak da zihin için odur. Çok fazla okumayan bir toplumuz işin doğrusu.Çocukluktan gelen bir okuma alışkanlığı edinememişiz çoğumuz.
kaınatın yaratıcısı yarattıgı kuluna kaınatı oku der .
seni kim okur?
bunu da
sormadım say!
sen yine kendi okurlarını yaratırsın kendince
bol bol kadın
bol bol kadın
sonra okunduğuna kendin bile
inanırsın!
Okuma alışkanlığı olmayan toplumların ömürleri laklak ile geçer..
Kaynağa ulaşmanın yegane yolu
Hakikati arayış.
Konuşarak da anlaşamıyorduk, susarak da. Ben yazmayı tercih ettim, o hiç okumadı...
Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “OKU” olduğuna göre, okumanın sonu olmamalı.
Müslüman herşeyi okumalı, her okuduğunu Kur'an ve akıl süzgecinden geçirerek, kendisine gerekli olabilecek bilgileri almalıdır.
Okumak, kadar okudununu anlamak ta önemlidir.
KUR’AN-I KERİM’İN İLK EMRİ “OKU”
Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “OKU” olduğuna göre, acaba okunması istenen nedir?
Ateistlerin dediği gibi, Kur’an sadece kendisinin okunmasını mı istemektedir?
Oysa İlk inen sure olan ALAK suresinin ilk ayeti “İKRA=OKU” emri geldiğinde ortada henüz Kur’an-ı Kerim yoktu ve yeni ayet inmekteydi.
Futbol yorumcularının sık kullandıkları bir deyim vardır. Oyunu iyi okuyor derler kimi teknik direktörler için. Buradaki oyunu OKU’maktan kasıt nedir?
Kur’an-ı Kerim’in “OKU” emride Allah’ın sistemini, düzenini iyi öğren, onu yaşa demek olmasın. Allah’ın koyduğu sistemi iyi öğrenen, çevresindeki bu müthiş ahenkli tabiat kitabını “OKU”makta elbette zorluk çekmeyecektir.
sadece kişisel gelişim kitapları
aklımı ve ruhumu bir bakışta
Kitap OKUmak,
Okulda OKUmak,
Oyunu iyi OKUmak
bence okumak yazmayı çağrıştırıyo bir düşünseenize yazılmadan bir şeyi nasıl okuyacaksınız azcık mantıklı olun bence okumak güzeldir ama okuduğuna bağlı okuduğun şey ne olursa olsun güzel se okumak her zamn içn güzeldir hani yani benden tavsiye falan
çalışkan insanların çocuk oyuncağı tembel insanların hayatta en zor yaptıkları iştir
valla ne diyim insanın bilgi kaynağıdır benim öğret menimde böyle bir anket düzenle demişti b site sayesin öğrene biliyorum teşekkür ederim
Pekala olmlu bir terim gibi görünmektedir; yalnız Türkiye'deki durumu pek içaçı değildir.Bizdeki okuma seürveni maalesef paraya endekslendiği için pek verim alınamıyor.Okuma uğrunda mücadele veriyormuş gibi görünen bizler aslında okumak değil de paraya ve onu kazanmaya motive ve konsantre olmuş durumdayız.oysa ekonomik şartlar bizleri bunalım derecesiene getimemiş olsaydı bu terim kanaatimce layık olduğu mevkiye ulaşırdı. Diğer taraftan ekonomik şartlar bir tatafa bırakıp da çıkarcılığın ötesine geçip 'Okumak' teriminin hakkı verilebilir
Ama maaalesef an itibariyle istenilen seviyeye ulaşamadık ki daha da aşağılara gidiyoruz gibi geliyor. vesselam
eski zamanların dergahına ve dergaha kabul edilme ritüeline benzeyen eylem..
öyle ki yeri gelir nice vakte, isteğe ve defaatle teşebbüse rağmen metni-kitabı okumaya başlayamazsınız bir türlü de kapıda süklüm püklüm kabul edilmeyi beklersiniz.. yahut defalarca ilk okumasından tezli okumasına dek nicesini yaptığınız, her seferinde öncesinde yakalayamadığınız duyguları düşünceleri yakaladığınız metin-kitap karşısında öncekilerin tamamını bir kenara atacak-bırakacak vakıflığa aynı yerde erersiniz..
eşsiz bir merhem. o büyük korkunun açtığı yaraları sarmak için yazının değişmez kesinliği. pencerenin zorla kabul ettirmek istediği sürekli değişen, hayal meyal seçilebilen görüntü selinden kaçmak için, satırların küçük dönemeçlerinde gözün, güvenilir ve kestirme bir yol bulması
belki de her zaman ve herkes için okumak, sadece, dünyanın dizginlenemeden kayıp gidişi tarafından baştan çıkarılmamak ve mahvolmamak için, gözleri bir noktaya dikmekten başka bir şey değildir... ya da bilindiği gibi, karşı konulamaz, aman vermez bir isteğin dürtüsünü ertelemektir, okumak
sen demiştin okumak
ben ise yazmak derken
ben okudum ben yazdım
anladım ki yalnızdım
bunun bide tersi vardır
bknz.o güselim fantastik kitapları okuyamamak
okumak insanın için çok önemlidir.kelime dağarcığınız gelişir.bilginiz görgünüz kültürünüz artar
okumak egitici bir eylemdir
Biz insanlar, bir yazıyı okurken yalnız onu değil, kendi kendimizi de okuyoruz… Fikirleri ve hayalleri bizimkine uyan yazarları niçin seviyoruz zannediyorsunuz? …
Bir oda resmi görürsek hepimizin gözüne aynı oda gelir. Öyle değil mi?
Fakat bir yazıda okuduğumuz “oda” kelimesinde, herkesin gözünün önüne aynı oda mı gelir?
Elbette ki hayır…
Hepimiz farklı bir oda hayal edeceğiz. Peki, ama neden?
Çünkü o 'bizim' hayalimiz de ondan…
'OKUMAK; Herkes uykudayken,
güneşin doğuşundaki ihtişamı seyretmek için, seher vakti uyanmaya benzer.'
İlim maluma tabidir. Mevcudu, bilinenleri okuyup, bilmeli.
Okuyabilmek için se hikmet(hükmün sebebi) sevgisi, hakikat aşkı olmalı.
Sürekli kontrol gerekir, bildiklerim ne kadar doğru diyerek, hakikat aşkına.
Yıllarca gölgeleri gerçektir diye seyredenler,
gerçeği gösterdiğinizde inkar edecektir, ona inanmış olmak adına.
Birazcık anlar gibi olsalar da kamaşır gözleri,
karanlıktan aydınlığa birden bire çıkan gibi.
Zamana ihtiyacı olacağı muhakkak.
Bilgiye açık, hür düşünceli ruhların ilkesi,
'Şimdiye kadar elde ettiğim en doğru bu' diye fikrine sahip,
'yarın daha doğrusunu bulursam, mutlaka onu alırım'
diyecek kadar da cesur ve özgür olur.
'Bir gezgin, gezip gördüklerini anlatıp yaymaya başlayınca,
etrafına toplanan meraklı dinleyicilerin kölesi olur.
Artık görmedim, bilmiyorum diyemez.
Ancak,
öyle yalanlar var ki dilden çok kulaklar sorumludur ondan.'
Kimisi öğrenir, bilir, söyler GEZGİN gibi.
Kimi de okudukça, deniz suyu içene benzer, susuzluğu artar, hiç içmemiş gibi.
Hatta VAHİY-KATİBİ hassasiyetiyle, bir şey eksiltirim ve en önemlisi,
birşey katarım diye titrer, hikmet aşkına.
İnsanın tabiatında, zamanın elinden tutmak, bildiğini aktarmak vardır.
Sohbetlerde konuşur, yazıya, şiire döküp yayar.
Aslında gereklidir bu, mecburidir.
Biri tane tane söyler, diğeri allı pullu.
Uzun sözlerimin kısa anlamı:
Bilginin zekatı verilmeli, paylaşılmalı;
düğüne OKUmak, düğünümüzü çevremize OKUmak gibi,
sorumluluk bilinciyle aleme nizam vermeli.
Yoksa 'ıssız eve it buyruk' tur.
Saygıyla,
Selam olsun,
okuyan ve doğru aktaranlara....
01:45 19.07.2006 Yalnız1Kurt
Bir insanın okuyup öğrendikleri ne kadar çok olursa olsun, bunlar hiçbir zaman onu okuyup öğrenmekten alıkoymamalıdır. Gerçek bilim adamları, ekseriyetle sürekli araştırmalarının yanında bildiklerini yetersiz bulan kimseler arasından çıkmıştır.