Kültür Sanat Edebiyat Şiir

okmeydanı sizce ne demek, okmeydanı size neyi çağrıştırıyor?

okmeydanı terimi Melahat Kaya tarafından tarihinde eklendi

  • Düşsel Enfeksiyon
    Düşsel Enfeksiyon

    (hepsi daha önce oldu yine olacak)

    türkiyede devlet şiddet ve ölüm siyasetiyle varlığını yeniden üretir. ayhan yalçınkayanın dediği gibi: felaketi felaketle unutturur. 12 mart'tan bu yana devletin yönetim geleneği hep aynı: şok ve dehşet. öyle bir güç kullan ki, insanlar öfke, nefret ve umutsuzlukla sakatlansın.

    akp=devlet. akp'yle mücadele, devletle mücadele. yasalarla sınırlı olmayan, öldürmeden idare etme gibi bir mantığa sahip olmayan bir güçle silahsız insan toplulukları karşılaştığında sonuç her zaman vahşettir. acaba akp devleti ektiği bu nefret tohumlarının hasadını nasıl ve ne zaman biçecek? herhalde çok uzak olmayan bir gelecekte daha fazla vahşet ve boğazlaşmaya tanık olarak bizzat yaşayacağız. gidişatın vehameti üzerine evvelce çiziktirmiştim. ilk hedefin aleviler olacağını öngörmek zor değil netekim. çünkü bu devletin sünni meşruiyet tabanının konsolidasyonu stratejisinde en önemli öğe, alevi düşmanlığının yaşatılmasıdır.

    türkiye'de önce aleviler öldürülür. biri sinemaya ses bombası atar, alevi pogromu yapılır. elinde balta 20 yıllık komşusunun evine dalıp kesmekten zerre beis duymaz vatandaş. aziz nesin bir konuşması bahane olur, alevi pogromuna kalkışılır, insanlar yakılır. gezi olayları olur, polis seçmece usülüyle nerde yoksul alevi işçi-öğrenci varsa onu bulur öldürür. polisin öldürdüğünün cenazesini kaldırırsın, polis gelir bir aleviyi daha öldürür. bu ülkede aleviler vatandaş değildir. öldürülmeleri caizdir ve suçtan sayılmaz.

    uçurumdan yuvarlanıyoruz. akp polis şiddetini arttırarak kendi pozisyonunu tahkim ediyor. şiddet bir devlet siyaseti. akp icat etmedi bunu. sadece yakın tarihimizde, kürtlere karşı 90'larda yürütülen kontrgerilla operasyonundan bu yana şiddet siyasetini en arsızca uygulayan sivil hükümet olma yönünde hızla ilerliyor. gezide orta sınıflara ve onlarla meydanda buluşan alevi kent yoksullarına saldırınca, kentli ortasınıfa türkiye'de devletin temel nitelikleri (anaysadaki kısım değil. özzz nitelikleri) konusunda özet bir ders geçmiş oldu. hayatında babasından fiske yememiş insanlar, haysiyetlerini, kimliklerini, yurttaş olarak varlıklarını kabul etmeyen, onları bir güvenlik sorunu raddesine indirgeyen meşhuur muktedir refleksiyle böylece tanışmış oldular.

    demem o ki, bundan sonra daha fazla ölüme, daha fazla şiddete ve her yerde şiddetin giderek daha hayasızca haklı gösterilmesine hazır olun. çünkü, bu devlet bir boşlukta meydana gelip geleneklerini yoktan var etmedi. türkiye'de devlet şiddetiyle, başkalarının devlet eliyle öldürülmesiyle en iyi ihtimalle hiç bir sorunu olmayan, daha kötüsü bunu haklı gören ciddi bir nüfus kesimi var. buna bugün eziyeti sırtında ve ruhunda hisseden kesimlerden kimileri de dahil. velhasıl, devlet şiddeti karşısında bu kayıtsızlığın, hatta insan olanın utanacağı raddede sevincin bir tarihi var. kökü çok derinlerde bunun.

    azıcık fukolayalım. teorik olsun: türkiyede yönetim hiç bir zaman biyopolitik, yani yaşamı düzenleme, çoğalmasına yeni alanlar açarak izin verme, her yeni alanı bu sayede kurumsal biçimlerde denetleme anlamında batıcıl olmadı. türkiye tarihi bitmeyen bir yönetim krizi tarihidir. bu nedenle iktidar thanatopolitiktir bizde (çok afilli oldu ya la) . yani ölüm siyaseti. ölümle düzenleme. devletin katlettiği hiç bir birey sadece maktul değildir. muktedirin üzerine konuşacağı, cinayetini bu cinayeti işlemiş olmaklığı üzerinden meşrulaştıracağı politik bir araçtır. her devlet ölüm siyaseti güder, batılı modern devlet romantiği değilim elbette. ama bizdeki istisna rejimidir. bizde normal olan olağanüstüdür (schmitt naber?) bu sadece kültürel bir mesele değil, iktidarın ve toplumun kuruluşuyla ilgili tarihsel, sınıfsal ve siyasi bir mesele. değişecekse politik olarak değişecek. ama artık ben türkiye'de bu devletin normalleşme yoluyla evcilleşebileceğine inanmıyorum. akp'nin de öyle. bu olağanüstü hal koridorundan bir tür pasifizmle de çıkamayız. karşımızda savaş yorgunu ingiltere demokrasisi yok ki bir gandi çıksın kardeşim. karşımızda, şiddeti kendi eliyle üreten, koşullarından tetikçisine kadar hepsini kendi belirleyen bir devlet-olma stratejisi var. akp, ülkenin sünni-türk-ve-hep-haklı ortalamasının 'tek başına' iktidarı olarak bu stratejiye cuk oturdu. ne de olsa aynı duygu dünyasının bir parçası. akp seçmeni de gökten zembille inmedi (kimi yurttaşlarım nereden çıktı bunlar şaşkınlığını 12 yıldır üzerlerinden atamadılar ama) . bu ülkenin yüzde doksanından çoğunun ana babası 12 eylül anayasasına evet demiş. tansu çiller döneminde estirilen teröre gık dememiş. önemli bir kısmının en sık telaffuz ettiği cümle 'oh olsun'. bu ülkede yeni olan akp kafası değil, iktidarın bekçi köpeklerinin sıkça havladıkları iddianın aksine, yeni olan sizsiniz. kendi kederi içinde hasetle boğulmadan, başkalarının kederine tanık olarak, onunla birleşen, kederi haset değil, devlete karşı öfke olarak yaşamayı başaran bu duygudaşlık yeni. bundan sonra daha yeni bir şeyi, yani bu kederi sevince, ortaklığın sevincine dönüştürmek gibi bir yol var önümüzde. fakat bu yolu devletin maaşlı katilleri tutmuş durumda (yazdıkça sinirin yükselmesi - sakin, sakin... yavaş ol) .

    son söz yurttaşlarım, haberler kötü: bu zulüm bitene kadar - o da biterse - daha çooooooooook öleceğiz/öleceksiniz/ölecekler.

    your man in havana'nın yazısını copy paste yaptım