arkadaşların yazdıklarını okuduktan sonra bende de bi yazma hissi oluştu.... yazılanların bi çoğu bir kaçını tenzih ederim hala öğretmenleri hiç ama hiç anlayamadıgımızı anlamayı geçın onlara verdıgımız degerın boyutunu gosterıyor sorarım sıze hayatı boyunca ilk okul oğretmenının adını unutan varmı acep neden bu kin.... yazık
Abraham Lincoln’un, oğlunun öğretmenine yazdığı mektup
(Gerçi Dört mesaj aşağıda kısa kısa alıntılar yapılmış ama tamamı çok güzel gerçekten... Ben de tamamını yazayım dedim)
Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: Her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır.
Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona.
Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...
Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı...
Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...
Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona.
Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma.
Tüm insanları dinlemesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret...
Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını, fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret.
Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, ancak ateş çeliği saflaştırır.
Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.
Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacakır...
Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsen bir bakalım...
Yıllardan beri öğretmenliğin kutsallığı üzerinde nefes tükettik, gene de yaranamadık bir türlü… ‘Arkadaş sizin mesleğiniz Peygamber mesleği, bu onur size yeter’ dedik. Daha da ileri gittik, tanrı mesleği dedik, olmadı, övgüler kesmedi bu bilgi neferlerini! …
Yine bir 24 Kasım’ı yaşıyoruz milletçe… Gün boyu öğretmenler nutuk dinleyecek devletlûlardan… Yıllar evvel söylenen nutuklar cilalanacak, tozu alınacak, süslenip vitrine sürülecek. Övgü yarışında zirveyi kaptırmamak için yarışacak insanlar…
Oysa bu günler, içi boş ve samimiyetten uzak sözlerin havada uçuştuğu bir gün olmamalıdır. Sözün tesiri samimiyetinden ileri gelir. Öğretmenler havanda su dövenlerden usandı, yakalarına kene gibi yapışanları, sırtına binenleri atmaya çalıştıysa da ne yazık ki bugüne kadar bunu başaramadı. Öğretmen laf ebelerini dinlemiyor artık…
Öğretmenliğin önemi ve yüceliği gün gibi aşikârdır. Birilerinin aynı lafları ağzında sakız gibi evirip çevirip yinelemesi bıkkınlıktan başka bir işe yaramaz. Gelin bu güzel günde öğretmenleri övmeyi bırakalım, onları anlamaya çalışalım, yaralarına merhem olalım.
Öğretmenin malzemesi insandır. Genç beyinleri şekillendirir öğretmen… Bu malzeme öyle kolay işlenecek cinsten değil. Büyük ustalık, emek ve maharet gerektirir. Öğretmenin üstün bir donanımda olması zaruridir. Öğretmen bilgi ve görgüsüyle hükmeden insandır.
Günümüzde okullarda bir sürü davranış bozuklukları görülüyor. Öğrenciler eskisi gibi itaatkâr değil. Televizyon, internet ve cep telefonları çocukların yaratılışının sınırlarını zorluyor. Şiddet sıradan bir davranış olarak algılanmaya başlandı. Okullarda kavgasız, gürültüsüz ve küfürsüz gün geçmiyor. Türkiye’nin en büyük ve köklü eğitim kurumları bile içten içe çatırdıyor. Terbiyesizlikler öğrenciler tarafından kayda alınıyor. Öğretmenlere yapılan saygısızlıklar internet ortamında elden ele dolaşıyor.
Bir zamanlar öğretmenler hâkimken bugün mahkûm konumuna düş(ürül) müş… Elleri kolları bağlanmış sanki… Öğretim, eğitimin önüne geçmiş…(Bari onu da becerebilsek) Kimsenin ahlak ve incelik aradığı yok. Bilgi bütün değerlerin fevkinde görülüyor. Varsa yoksa test… Test manyağına döndürdük geleceğimizin teminatı olan gençleri… Buna ailelerin yanlış yönlendirmelerini de ekleyebiliriz. Öğrenciler aileleri tarafından şımartılarak büyütülüyor. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilmiyor.
Öğretmenler sükûneti sağlamakta güçlük çekiyorlar. Genel liseler iflasın eşiğine gelmiş… Mesleki eğitim istenilen düzeyde değil. Okullardaki kalabalık sınıflar kargaşayı daha da körüklüyor. Öğrenmek isteyenler de zaman zaman arkadaşları tarafından engelleniyor. Öğretmen, işini yapabileceği sakin ve hazır bir ortam bulmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor. Eğitimimizin altyapısında ciddi eksiklikler var. Bunlar kısa zamanda giderilmedikçe sorunlara köklü çözümler bulmak mümkün olmayacaktır.
Öğretmenleri en iyi anlayan devlet adamı hiç şüphesiz ki Atatürk’tü. Ondan sonra gelen liderler Atatürk’ün eğitim çizgisini ve öğretmene müspet bakış açısını devam ettiremedi. Atatürk, hayatı boyunca öğretmenleri her zaman muhatap olarak kabul etmiş ve onlarla yakından ilgilenmişti. Fakat günümüzde öğretmenler Çankaya’dan randevu almak bir yana, yanından bile geçemiyorlar. Atatürk’ün öğretmenlere ilişkin şu sözleri onun eğitime ve eğitim neferlerine yaklaşımını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor:
“Dünyanın her yerinde öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer üyeleridir(1923) ”… “Hükümetin en verimli ve en önemli görevi milli eğitim işleridir(1922) ”… “Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim... Benim asıl kişiliğim (niteliğim) öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim(1936) ”… “Eğitimdir ki ulusu özgür; şanlı ve yüksek bir toplum olarak yaşatır(1924) ”… “Gerçek zaferi siz (öğretmenler) kazanıp sürdüreceksiniz(1922) ”… “Eğitim bakanı olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir. Bilim ordusunun değeri siz öğretmenlerin değeri ile ölçülecektir(1923) ”… “Öğretmenler sizin başarınız Cumhuriyet’in başarısı olacaktır(1924) ”… “Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır(1924) ”…”Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister(1924) ”… “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir(1925) ”
Gelin bu yılki öğretmenler gününde kuru övgüleri bir kenara bırakıp öğretmenin kimliğini, görevini ve sosyal statüsünü sorgulayalım. Onların sosyal, siyasal ve iktisadi meselelerine çözümler arayalım. Bilelim ki öğretmenin kafası ne kadar rahatsa öğrencisine o denli faydalı olabilir. Problemler sarmalında debelenen öğretmenden verim beklemek beyhudedir. Ya öğretmenlerin meselelerini masaya yatırıp konuşalım, sorgulayıp çözüm önerileri getirelim veya ‘bu iş bizi aşar’ deyip öğretmenin mevcut hâline ağlayalım. Çünkü gerçekten de öğretmenin ağlanacak hâli vardır. Bazıları bunu görmek istemese de durum bundan ibarettir. Eğitim neferlerinin günlerini kutluyor, onlara, kendilerini anlayacak idareciler ve aydınlık bir gelecek diliyorum.
Eğitimin ve bilginin geçer akçe olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bu altın çağda bilgili ve donanımlı olanlar önde yürüyecek, cehalet bataklığına saplananlar geride kalacaktır. Bunun böyle bilinmesi, tercihlerin ve gayretlerin bu doğrultuda olması gerekir.
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir zaman dilimindeyiz. Teknolojik gelişmeler bilgiye ulaşmayı her zamankinden daha çok kolaylaştırdı ve muhataplarına yaklaştırdı. Bilgisayar teknolojisi ve internet, eğitimin çağdaş ve ileri düzeye erişmesi için atılan atımların en dikkat çekenlerindendir. Fakat bütün bu teknolojik yeniliklere rağmen öğretmenin yerini tutacak bir robot bugüne kadar yapılamadı. Bu amaçla çalışıldıysa da yapılan ruhsuz, duygusuz ve mekanik aletler öğretmenin yerini tutamadı. Çünkü öğretmen sadece bilgi aktaran bir vasıta değil, sevgi, hoşgörü ve şefkat duygularını veren gönül dostudur.
İrfan ordusunun neferleri olan öğretmenler; içinden çıktıkları toplumun kültürünü, tarihini ve tüm değer yargılarını yeni kuşaklara aktarırlar. Karşılarındaki kitleleri ruh ve şuur sahibi fertler olarak görüp onların yüreklerini milli ve manevi değerlerimizle bezerler. Atalarımızı kök, kendilerini gövde, yeni nesilleri dal, yaprak ve çiçek olarak görüp çınarın gelişip serpilmesi için onu düzenli olarak sularlar. Onlar Douglas Malloch’ın şu güzel ve veciz ifadelerini kendilerine şiar edinip elleri altındaki yüreklere nakış nakış işlerler:
“Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol. Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz. Dünyada hepimiz için bir şey var. Yapılacak büyük işler, küçük işler var. Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol. Kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir. Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.”
Öğretmenler öncelikle en iyi olmanın zorlu mücadelesini iç dünyalarında verirler. Daha sonra ellerindeki öğrencileri bir kuyumcu titizliğiyle işleyerek onlara da aynı idealleri yaşatırlar. Karşılarına hangi engel çıkarsa çıksın doğruluk, iyilik ve güzellikten ayrılmazlar. Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmezler. Kovanları fütursuzca sırtlayıp götüren ayı değil, bin bir çiçekten bal alan arı olurlar.
Öğretmenler karanlığı aydınlığa, acıları lezzete, açlıkları doygunluğa, basiretsizliği uyanıklığa, karamsarlığı umuda, cehaleti bilgi ve görgüye tebdil ederler. Onlar kapkaranlık gecemizi ışıtan, yüreklerimizi ısıtan el fenerleridir. Varlıklarının ehemmiyetini ancak gecenin zifiri karanlığında hakkıyla bilir ve anlarız. Onlar yerle gök arasına sinen kara bulutları bahar esintileriyle dağıtırlar. Toprakta kök, kökte ağaç, gövdede dal, dalda çiçek, çiçekte arı, petekte bal olurlar. Şefkat rüzgârlarıyla ufkumuza çöreklenen kapkaranlık bulutları bertaraf ederler.
Hayat onlarla anlamını bulur, aksi halde bir tarafı eksik kalır yaşamın… Yürekleri katıksız şiir doludur onların… Kitapları zihinlerine saksı yapmışlardır. Umutları, sevinçleri ve doyumsuz düşleri ruhlarının gıdası bellemişlerdir. Onlardan almışlardır yaşama, yaşatma ve direnme güçlerini… Gemileri nefret koylarından kaçırıp sevgi limanlarında eğlemişlerdir. Kandil olmuşlardır karanlık gecelerin zifiri suretlerine… Şairin mısralarında söz, yavuklusuna varmayı bekleyenlerin yüreklerinde sevgi ve hülya olmuşlardır.
Öğretmenler balçıktan yaratılmış et yığınından ibaret kulken, zamanın gergefinde işlenip öpülesi el, Ferhat’ın dağları delerken içindeki cesaret ve metanet, Mecnun’un gönlündeki umut, Eyüp’ün parıldayan sabrı olmuşlardır. Nefeslerinde kılıç keskinliğini, kalplerinde hallaç pamuğu yumuşaklığını, zihinlerinde yağmur bereketini taşımışlardır.
Onlar bazen Sinan’ın elinde sihirli bir balyoz, Dede Efendi’nin notalarında tatlı bir nağme, İbn-i Sina’da hayat veren bir neşter olmuşlardır. Kendilerini insanlığın hizmetine ve saadetine adamışlardır. Hal ve hareketleriyle hayata hayat katmışlardır. Bir mum misali erirken etraflarını aydınlatmışlardır. Ne mutlu onların rahle-i tedrisatından geçip hakikat bahçelerinden hakkıyla ve layıkıyla nasiplenenlere! ....24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun güzel insanlar! ...Sizlere olan vefa ve gönül borcunu ödeyebilecek miyiz acaba?
Küçük de olsa, büyük aşkla yaptığınız her iş büyük olur. Sevgili kardeşim Nedim Taktak öğretmek gibi büyük bir işi büyük bir aşkla yapmaya çalışıyor. Böyle olunca, işinin büyüklüğünü ifadeye yeltenmiyorum…
Hatırlayalım ya da hatırlamayalım, her birimizin kalbinin bir yerinde bir öğretmenin sapladığı bir kıymık saklıdır. Canlar okşayan bir kıymık da olabilir bu, can yakıyor da olabilir… Öğretmen cana can katar. Öğretmen cana canan olur.
Nedim öğretmen işte böylesi can alıcı çizgide yürüyor. Meslektaşlarını da bu can alıcı çizgide canla başla yürümeye çağırıyor. Bu çalışmasıyla sadece kendi öğrencilerine değil, meslektaşlarına da yol göstererek başka öğrencilere de eşi bulunmaz bir iyilikte bulunuyor.
İtiraf ediyorum ki, kırkını aşmış bir adam olarak, “Bir öğretmen nasıl olur da kızmaz? ” sorusunu zihnimden silebilmiş değilim. Zira, bizim çocukluğumuzda, öğretmen sanki kızmak için vardı; hatta öğretmen kızdığı kadar öğretmendi. Belki de öğretmenlerimizin suçu değil bu intiba… “Yoksa, öğretmenine söylerim! ” diye korkutan ana babaların şişirdiği bir vehim. Öğretmen olmadım ben; doktor oldum; ama bakın, “Doktor amcan iğne yapar yoksa! ...” diye öcüleştirilmekten kurtulamadım. Öcüleştirilmek hepimizin yazgısı demek ki… Ama benim aklıma “HİÇ KIZMAYAN DOKTOR” çalışması yapmak gelmedi.
Her birimiz hafif ve incinebilir bir kelebek gibiydik öğretmenlerimizin elinde. Onlar çıkardılar bizi kozamızdan, kanatlarımızı onların nezaretinde ve onların nezaketiyle açtık. En çok incinebilir olduğumuz bir demde, belki de alabildiğine incindik, yaralarımızı hâlâ daha yanımızda sürüyoruz.. En ürkek olduğumuz dönemde, belki de korkulara bulandık ve hayattan nasibimiz bu yüzden azaldı. Kimbilir? Öğretmenin yaptığı iyilik ya da kötülük çoğalarak, katlanarak yansır insana… O yüzden, pek nazik bir yerde durur. Bu yüzden Nedim öğretmen pek nazik bir yerde duruyor; pek uzun ve ince bir yürüyüşe başlıyor.
Şimdi inanıyorum ki hiç kızmayan öğretmen olabilir. İnanıyorum ki, ancak hiç kızmayanlar öğretmen olabilir. Eminim ki, bir öğretmen hiç kızmadığı oranda öğretmendir. Şükür ki, bunu da hiç kızmayan bir öğretmenden, Nedim Taktak’tan, öğrendim…
Arzum odur ki, çocuklarım bir öğretmenin gözlerinin içine bakınca, sevinsinler, sevildiklerini bilsinler. İlle de gözlerinin içine bakınca… Eksik olmasın Nedim öğretmenler, çok olsun, bol olsun, kopyalansın, klonlansın, örnek alınsın…
Tanıdığım öğretmenlerin çoğu kaçıktır. Benim için çok değerli olanları da var, ÇÖP KUTUSUNA ACIDIĞIMDAN ÇÖPE BİLE ATMAM diyecek kadar şahsiyetsiz, ayrımcı, cahil, değersiz olanları da var. Öğretmenlere genel bir anlam yüklemek yanlış olur. O değer verdiğim birkaç öğretmenimin ellerini saygıyla öpüyorum...
Ülkeler planlı ve programlı bir eğitim sisteminin gölgesinde kalkınır ve gelişirler. Devlet mekanizmalarındaki aksaklıkların kaynağı da şüphe yok ki veril(mey) en eğitimdir. Gelişmiş ülkelere baktığımızda köklü bir eğitim sistemine sahip olduklarını görüyoruz. Geri kalmış ülkeler ise toplam bütçelerinin ağırlıklı payını eğitime değil, savunmaya ayırırlar. Oysa savaşların ve anlaşmazlıkların kaynağı çoğunlukla cehalettir. Eğer hak, adalet ve başkalarına saygı gibi değerleri bireylere gerektiği şekilde anlatabilseniz herkes hakkına razı olacak; kavgalar, savaşlar ve cinayetler en alt düzeye inecek.
Eğitim deyince akla öncelikle öğretmen gelir. Öğretmenler eğitimin lokomotifidirler. Öğrencilere yol gösteren ve onların yarınlarının yol haritasını çizen öğretmenler, toplumun en dinamik gücüdür. Onları ne kadar güçlü kılarsak eğitim sistemi o kadar güçlü ve mukavemetli olur. Onların zayıflığı ve moral çöküntüsü, verilen eğitimin kalitesini düşürür. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin hiçbir araç öğretmenin yerini tutamayacaktır. Çünkü eğitim biraz da duygu ve isteklendirme işidir. Teknolojinin soğuk metallerinden duygu ve motivasyon sağlamasını bekleyemezsiniz. Onlar ancak seri imalat yaparlar. Oysa eğitimde farklı istek ve becerileri olan kişilerle muhatapsınız. Hepsine ruh yapısını dikkate alarak yaklaşmak zorundasınız. Onun için öğretmen hiçbir zaman önemini ve konumunu kaybetmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenin önemini çok iyi kavrayan liderlerden biriydi. O, Kurtuluş Savaşı’nda bu kesimden azami derecede istifade etmiştir. Devleti kurduktan sonra da eğitim sistemini çağdaş ölçülerle donatmış, öğretmenlerin yetişmesine çok önem vermiştir. O zamana kadar kızların okullaşma oranının çok düşük olduğunu görerek bu kesime el atmış, mevcut oranı çok yukarılara çıkarmıştır. Öğretmenlerin toplumun en itibarlı kesimi olması için canla başla mücadele etmiştir. Hatta her fırsatta öğretmenlerle bir araya gelerek onlarla hasbıhal etmiştir. Bunlardan birisinde 30 Ağustos Zaferi’nden sonra Bursa’da öğretmenlere konuşmuş ve şunları söylemiştir:
“Öğretmen hanımlar, öğretmen beyler! Bugün barış görüşmeleri için Lozan’a davet edildik. Refet Paşa ve küçük bir birliğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve onun gazi ordusunu temsilen İstanbul’dalar… Ve Lloyd George, Başbakanlıktan istifa etti.
Hanımlar, beyler! Bu noktaya kolay gelmedik. Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, yazarlarımız, uğradığımız felâketin bir daha yaşanmaması için o kara günlerin sebeplerini, nasıl kan ve gözyaşı dökerek kurtulduğumuzu, en doğru, en güzel şekilde anlatacaklardır. Bu vesile ile şehitleri tazimle yâd edelim. Kurtuluşa emek vermiş asker sivil, kadın erkek, şehirli köylü, genç yaşlı herkesi minnetle selamlıyorum.
Şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Dünyanın hiç bir kadını, ‘Ben vatanımı kurtarmak için Türk kadınından daha fazla çalıştım’ diyemez. Ama bilelim ki bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Kurtuluşa ancak uygar, çağdaş, bilime, fenne ve insanlığa saygılı, istiklalin değerini ve şerefini bilen, hurafelerden arınmış, aklı ve vicdanı hür bir toplum olduğumuz zaman ulaşabiliriz.
Öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır. Gerçek zaferi, cahilliği yenerek siz kazanacak, siz koruyacaksınız. Çocuklarımızı ve geleceğimizi ellerinize teslim ediyoruz. Çünkü aklınıza ve vicdanınıza güveniyoruz.”
Her insan ilgi ve sevgiyle motive edilir. İltifatın, sevgi ve hoşgörünün açamayacağı kapı yoktur. Atatürk bunu çok iyi bildiği için öğretmenleri sık sık toplamış, onlara değer verdiğini, güvendiğini hâl ve hareketleriyle göstermiştir. Günümüzde böyle yaklaşımlar görülmediği için öğretmenler kendilerini yalnız hissediyorlar. Eskisi gibi istekli ve heyecanlı olamıyorlar. Yöneticilerimiz öğretmenleri unutmadığını, onlara güvendiğini, onlara kıymet verdiğini her fırsatta hissettirmesi şarttır. Para veremiyorsanız bari yürek verin. Çok kere paranın kazandıramayacağı motivasyonu bir çift güzel söz kazandırabilir. Öğretmene ne verirseniz ondan ancak onu alabilirsiniz. Bu kesimi üzmeyelim, sürekli onurlandıralım. Öğretmenler her türlü iltifata lâyıktırlar. Onları çok seviyoruz ve onlara her zaman güveniyoruz. Geleceğimiz emin ellerdedir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Gerçek anlamda bu mesleğin hakkını veren çok az. Ama maşallah hiçbiri bu meslek kutsaldır lafını ağızlarından düşürmüyor. Evet bu meslek kutsaldır ama gerçekten öğretmenlik yapanlar için.
Öğretmen formal eğitim veren kurumlarda öğretimi sağlayan kişidir Öğretmen, okulu, sınıf ortamını canlandıran öğretim için uygun, ilginç ve zevkli bir duruma getiren kişidir. Öğrenciyi, öğrencileri grup içinde birey olarak tanımlayabilen, onun öğrenmesini etkileyen, faktörlerle ilişkisini yorumlayan ve hangi yeterliği en az riskle kazanabileceğini kestirebilen ve bu anlamda getirdiği planı başarıya ulaştırabilen kişidir
en büyük öğretmenimiz peygamberimizdir, sonra arkasından Atatürk gelir, ne mutlu türküm diyene! allahu ekber! (ne alakası varsa, aklıma geldi birden) hohoho yyy
Öğretmen Nedir? Öğretmen, insanı insan olarak yetiştirmeye çalışan bir insan evladıdır.Eğer insana insan gibi davranmıyorsa o öğretmen de değil, insan da değildir. Yetiştirilmek ve yetiştirmek daha sonra gelir. Önemli olan iyi karakter sahibi olmak ve öyle insanlar yetiştirmektir.
ilkokulda okurkene sınıfa girmemesi halinde öğrencileri gün boyu ağlar...
ortaokuldaykene sınıfa girmemesi halinde öğrenciler hem üzülürler hemde boş vakitlerini en eğlenceli haliyle değerlendirirler...
lisedeykene öğretmenin hastalanması için toplu dualara çıkılırki gelmesinde ders boş geçsin diye...
iş hayatına his hayatınındanda bişeyler katan kutsal öğretmenlerimiz. sanırsam başka hiçbi meslekte iş hayatı ile his hayatı harmanlanıp sunulmuyoo.
arkadaşların yazdıklarını okuduktan sonra bende de bi yazma hissi oluştu.... yazılanların bi çoğu bir kaçını tenzih ederim hala öğretmenleri hiç ama hiç anlayamadıgımızı anlamayı geçın onlara verdıgımız degerın boyutunu gosterıyor sorarım sıze hayatı boyunca ilk okul oğretmenının adını unutan varmı acep neden bu kin.... yazık
Abraham Lincoln’un, oğlunun öğretmenine yazdığı mektup
(Gerçi Dört mesaj aşağıda kısa kısa alıntılar yapılmış ama tamamı çok güzel gerçekten... Ben de tamamını yazayım dedim)
Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: Her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır.
Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona.
Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...
Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı...
Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...
Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona.
Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma.
Tüm insanları dinlemesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret...
Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını, fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret.
Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, ancak ateş çeliği saflaştırır.
Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.
Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacakır...
Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsen bir bakalım...
O ne kadar iyi, küçük bir insan, oğlum...
eskiden pırlanta gibi çalışkan laftan anlayan itaatkar ögrenciler vardı,paso döverlerdi.....şimdi bunun diyeti ödeniyor.............ögrencilerin çogu paspal ögretmenleri dövüyorlar.........
'öğretmen kandile benzer, çevresini aydınlatırken kendisi erir..'
önceleri gayet kutsal olan fakat şimdilerde tüm yontulmamışlarında kolayca yapabildiği meslek..herkes öğretmen olabilir ama herkes eğitimci olamaz; -)
ÖĞRETMENİ ANLAMAK YAHUT ÖĞRETMENE AĞLAMAK! ...
M.NİHAT MALKOÇ
Yıllardan beri öğretmenliğin kutsallığı üzerinde nefes tükettik, gene de yaranamadık bir türlü… ‘Arkadaş sizin mesleğiniz Peygamber mesleği, bu onur size yeter’ dedik. Daha da ileri gittik, tanrı mesleği dedik, olmadı, övgüler kesmedi bu bilgi neferlerini! …
Yine bir 24 Kasım’ı yaşıyoruz milletçe… Gün boyu öğretmenler nutuk dinleyecek devletlûlardan… Yıllar evvel söylenen nutuklar cilalanacak, tozu alınacak, süslenip vitrine sürülecek. Övgü yarışında zirveyi kaptırmamak için yarışacak insanlar…
Oysa bu günler, içi boş ve samimiyetten uzak sözlerin havada uçuştuğu bir gün olmamalıdır. Sözün tesiri samimiyetinden ileri gelir. Öğretmenler havanda su dövenlerden usandı, yakalarına kene gibi yapışanları, sırtına binenleri atmaya çalıştıysa da ne yazık ki bugüne kadar bunu başaramadı. Öğretmen laf ebelerini dinlemiyor artık…
Öğretmenliğin önemi ve yüceliği gün gibi aşikârdır. Birilerinin aynı lafları ağzında sakız gibi evirip çevirip yinelemesi bıkkınlıktan başka bir işe yaramaz. Gelin bu güzel günde öğretmenleri övmeyi bırakalım, onları anlamaya çalışalım, yaralarına merhem olalım.
Öğretmenin malzemesi insandır. Genç beyinleri şekillendirir öğretmen… Bu malzeme öyle kolay işlenecek cinsten değil. Büyük ustalık, emek ve maharet gerektirir. Öğretmenin üstün bir donanımda olması zaruridir. Öğretmen bilgi ve görgüsüyle hükmeden insandır.
Günümüzde okullarda bir sürü davranış bozuklukları görülüyor. Öğrenciler eskisi gibi itaatkâr değil. Televizyon, internet ve cep telefonları çocukların yaratılışının sınırlarını zorluyor. Şiddet sıradan bir davranış olarak algılanmaya başlandı. Okullarda kavgasız, gürültüsüz ve küfürsüz gün geçmiyor. Türkiye’nin en büyük ve köklü eğitim kurumları bile içten içe çatırdıyor. Terbiyesizlikler öğrenciler tarafından kayda alınıyor. Öğretmenlere yapılan saygısızlıklar internet ortamında elden ele dolaşıyor.
Bir zamanlar öğretmenler hâkimken bugün mahkûm konumuna düş(ürül) müş… Elleri kolları bağlanmış sanki… Öğretim, eğitimin önüne geçmiş…(Bari onu da becerebilsek) Kimsenin ahlak ve incelik aradığı yok. Bilgi bütün değerlerin fevkinde görülüyor. Varsa yoksa test… Test manyağına döndürdük geleceğimizin teminatı olan gençleri… Buna ailelerin yanlış yönlendirmelerini de ekleyebiliriz. Öğrenciler aileleri tarafından şımartılarak büyütülüyor. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilmiyor.
Öğretmenler sükûneti sağlamakta güçlük çekiyorlar. Genel liseler iflasın eşiğine gelmiş… Mesleki eğitim istenilen düzeyde değil. Okullardaki kalabalık sınıflar kargaşayı daha da körüklüyor. Öğrenmek isteyenler de zaman zaman arkadaşları tarafından engelleniyor. Öğretmen, işini yapabileceği sakin ve hazır bir ortam bulmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor. Eğitimimizin altyapısında ciddi eksiklikler var. Bunlar kısa zamanda giderilmedikçe sorunlara köklü çözümler bulmak mümkün olmayacaktır.
Öğretmenleri en iyi anlayan devlet adamı hiç şüphesiz ki Atatürk’tü. Ondan sonra gelen liderler Atatürk’ün eğitim çizgisini ve öğretmene müspet bakış açısını devam ettiremedi. Atatürk, hayatı boyunca öğretmenleri her zaman muhatap olarak kabul etmiş ve onlarla yakından ilgilenmişti. Fakat günümüzde öğretmenler Çankaya’dan randevu almak bir yana, yanından bile geçemiyorlar. Atatürk’ün öğretmenlere ilişkin şu sözleri onun eğitime ve eğitim neferlerine yaklaşımını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor:
“Dünyanın her yerinde öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer üyeleridir(1923) ”… “Hükümetin en verimli ve en önemli görevi milli eğitim işleridir(1922) ”… “Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim... Benim asıl kişiliğim (niteliğim) öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim(1936) ”… “Eğitimdir ki ulusu özgür; şanlı ve yüksek bir toplum olarak yaşatır(1924) ”… “Gerçek zaferi siz (öğretmenler) kazanıp sürdüreceksiniz(1922) ”… “Eğitim bakanı olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir. Bilim ordusunun değeri siz öğretmenlerin değeri ile ölçülecektir(1923) ”… “Öğretmenler sizin başarınız Cumhuriyet’in başarısı olacaktır(1924) ”… “Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır(1924) ”…”Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister(1924) ”… “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir(1925) ”
Gelin bu yılki öğretmenler gününde kuru övgüleri bir kenara bırakıp öğretmenin kimliğini, görevini ve sosyal statüsünü sorgulayalım. Onların sosyal, siyasal ve iktisadi meselelerine çözümler arayalım. Bilelim ki öğretmenin kafası ne kadar rahatsa öğrencisine o denli faydalı olabilir. Problemler sarmalında debelenen öğretmenden verim beklemek beyhudedir. Ya öğretmenlerin meselelerini masaya yatırıp konuşalım, sorgulayıp çözüm önerileri getirelim veya ‘bu iş bizi aşar’ deyip öğretmenin mevcut hâline ağlayalım. Çünkü gerçekten de öğretmenin ağlanacak hâli vardır. Bazıları bunu görmek istemese de durum bundan ibarettir. Eğitim neferlerinin günlerini kutluyor, onlara, kendilerini anlayacak idareciler ve aydınlık bir gelecek diliyorum.
İRFAN ORDUSU YAHUT ÖĞRETMENLER
M.NİHAT MALKOÇ
Eğitimin ve bilginin geçer akçe olduğu bir çağda yaşıyoruz. Bu altın çağda bilgili ve donanımlı olanlar önde yürüyecek, cehalet bataklığına saplananlar geride kalacaktır. Bunun böyle bilinmesi, tercihlerin ve gayretlerin bu doğrultuda olması gerekir.
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir zaman dilimindeyiz. Teknolojik gelişmeler bilgiye ulaşmayı her zamankinden daha çok kolaylaştırdı ve muhataplarına yaklaştırdı. Bilgisayar teknolojisi ve internet, eğitimin çağdaş ve ileri düzeye erişmesi için atılan atımların en dikkat çekenlerindendir. Fakat bütün bu teknolojik yeniliklere rağmen öğretmenin yerini tutacak bir robot bugüne kadar yapılamadı. Bu amaçla çalışıldıysa da yapılan ruhsuz, duygusuz ve mekanik aletler öğretmenin yerini tutamadı. Çünkü öğretmen sadece bilgi aktaran bir vasıta değil, sevgi, hoşgörü ve şefkat duygularını veren gönül dostudur.
İrfan ordusunun neferleri olan öğretmenler; içinden çıktıkları toplumun kültürünü, tarihini ve tüm değer yargılarını yeni kuşaklara aktarırlar. Karşılarındaki kitleleri ruh ve şuur sahibi fertler olarak görüp onların yüreklerini milli ve manevi değerlerimizle bezerler. Atalarımızı kök, kendilerini gövde, yeni nesilleri dal, yaprak ve çiçek olarak görüp çınarın gelişip serpilmesi için onu düzenli olarak sularlar. Onlar Douglas Malloch’ın şu güzel ve veciz ifadelerini kendilerine şiar edinip elleri altındaki yüreklere nakış nakış işlerler:
“Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol. Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz. Dünyada hepimiz için bir şey var. Yapılacak büyük işler, küçük işler var. Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol. Kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir. Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.”
Öğretmenler öncelikle en iyi olmanın zorlu mücadelesini iç dünyalarında verirler. Daha sonra ellerindeki öğrencileri bir kuyumcu titizliğiyle işleyerek onlara da aynı idealleri yaşatırlar. Karşılarına hangi engel çıkarsa çıksın doğruluk, iyilik ve güzellikten ayrılmazlar. Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmezler. Kovanları fütursuzca sırtlayıp götüren ayı değil, bin bir çiçekten bal alan arı olurlar.
Öğretmenler karanlığı aydınlığa, acıları lezzete, açlıkları doygunluğa, basiretsizliği uyanıklığa, karamsarlığı umuda, cehaleti bilgi ve görgüye tebdil ederler. Onlar kapkaranlık gecemizi ışıtan, yüreklerimizi ısıtan el fenerleridir. Varlıklarının ehemmiyetini ancak gecenin zifiri karanlığında hakkıyla bilir ve anlarız. Onlar yerle gök arasına sinen kara bulutları bahar esintileriyle dağıtırlar. Toprakta kök, kökte ağaç, gövdede dal, dalda çiçek, çiçekte arı, petekte bal olurlar. Şefkat rüzgârlarıyla ufkumuza çöreklenen kapkaranlık bulutları bertaraf ederler.
Hayat onlarla anlamını bulur, aksi halde bir tarafı eksik kalır yaşamın… Yürekleri katıksız şiir doludur onların… Kitapları zihinlerine saksı yapmışlardır. Umutları, sevinçleri ve doyumsuz düşleri ruhlarının gıdası bellemişlerdir. Onlardan almışlardır yaşama, yaşatma ve direnme güçlerini… Gemileri nefret koylarından kaçırıp sevgi limanlarında eğlemişlerdir. Kandil olmuşlardır karanlık gecelerin zifiri suretlerine… Şairin mısralarında söz, yavuklusuna varmayı bekleyenlerin yüreklerinde sevgi ve hülya olmuşlardır.
Öğretmenler balçıktan yaratılmış et yığınından ibaret kulken, zamanın gergefinde işlenip öpülesi el, Ferhat’ın dağları delerken içindeki cesaret ve metanet, Mecnun’un gönlündeki umut, Eyüp’ün parıldayan sabrı olmuşlardır. Nefeslerinde kılıç keskinliğini, kalplerinde hallaç pamuğu yumuşaklığını, zihinlerinde yağmur bereketini taşımışlardır.
Onlar bazen Sinan’ın elinde sihirli bir balyoz, Dede Efendi’nin notalarında tatlı bir nağme, İbn-i Sina’da hayat veren bir neşter olmuşlardır. Kendilerini insanlığın hizmetine ve saadetine adamışlardır. Hal ve hareketleriyle hayata hayat katmışlardır. Bir mum misali erirken etraflarını aydınlatmışlardır. Ne mutlu onların rahle-i tedrisatından geçip hakikat bahçelerinden hakkıyla ve layıkıyla nasiplenenlere! ....24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun güzel insanlar! ...Sizlere olan vefa ve gönül borcunu ödeyebilecek miyiz acaba?
Küçük de olsa, büyük aşkla yaptığınız her iş büyük olur. Sevgili kardeşim Nedim Taktak öğretmek gibi büyük bir işi büyük bir aşkla yapmaya çalışıyor. Böyle olunca, işinin büyüklüğünü ifadeye yeltenmiyorum…
Hatırlayalım ya da hatırlamayalım, her birimizin kalbinin bir yerinde bir öğretmenin sapladığı bir kıymık saklıdır. Canlar okşayan bir kıymık da olabilir bu, can yakıyor da olabilir… Öğretmen cana can katar. Öğretmen cana canan olur.
Nedim öğretmen işte böylesi can alıcı çizgide yürüyor. Meslektaşlarını da bu can alıcı çizgide canla başla yürümeye çağırıyor. Bu çalışmasıyla sadece kendi öğrencilerine değil, meslektaşlarına da yol göstererek başka öğrencilere de eşi bulunmaz bir iyilikte bulunuyor.
İtiraf ediyorum ki, kırkını aşmış bir adam olarak, “Bir öğretmen nasıl olur da kızmaz? ” sorusunu zihnimden silebilmiş değilim. Zira, bizim çocukluğumuzda, öğretmen sanki kızmak için vardı; hatta öğretmen kızdığı kadar öğretmendi. Belki de öğretmenlerimizin suçu değil bu intiba… “Yoksa, öğretmenine söylerim! ” diye korkutan ana babaların şişirdiği bir vehim. Öğretmen olmadım ben; doktor oldum; ama bakın, “Doktor amcan iğne yapar yoksa! ...” diye öcüleştirilmekten kurtulamadım. Öcüleştirilmek hepimizin yazgısı demek ki… Ama benim aklıma “HİÇ KIZMAYAN DOKTOR” çalışması yapmak gelmedi.
Her birimiz hafif ve incinebilir bir kelebek gibiydik öğretmenlerimizin elinde. Onlar çıkardılar bizi kozamızdan, kanatlarımızı onların nezaretinde ve onların nezaketiyle açtık. En çok incinebilir olduğumuz bir demde, belki de alabildiğine incindik, yaralarımızı hâlâ daha yanımızda sürüyoruz.. En ürkek olduğumuz dönemde, belki de korkulara bulandık ve hayattan nasibimiz bu yüzden azaldı. Kimbilir? Öğretmenin yaptığı iyilik ya da kötülük çoğalarak, katlanarak yansır insana… O yüzden, pek nazik bir yerde durur. Bu yüzden Nedim öğretmen pek nazik bir yerde duruyor; pek uzun ve ince bir yürüyüşe başlıyor.
Şimdi inanıyorum ki hiç kızmayan öğretmen olabilir. İnanıyorum ki, ancak hiç kızmayanlar öğretmen olabilir. Eminim ki, bir öğretmen hiç kızmadığı oranda öğretmendir. Şükür ki, bunu da hiç kızmayan bir öğretmenden, Nedim Taktak’tan, öğrendim…
Arzum odur ki, çocuklarım bir öğretmenin gözlerinin içine bakınca, sevinsinler, sevildiklerini bilsinler. İlle de gözlerinin içine bakınca… Eksik olmasın Nedim öğretmenler, çok olsun, bol olsun, kopyalansın, klonlansın, örnek alınsın…
İşini aşkla yapanlara aşk olsun.
Nedim öğretmenim, sana da aşk olsun…
..öğretemeyen...belkide aldığı paraya oranla öğretebilen...
bkz.dershane okul kıyası
bkz.zavallı öğrenciler
bkz.rezil sistem
Tanıdığım öğretmenlerin çoğu kaçıktır. Benim için çok değerli olanları da var, ÇÖP KUTUSUNA ACIDIĞIMDAN ÇÖPE BİLE ATMAM diyecek kadar şahsiyetsiz, ayrımcı, cahil, değersiz olanları da var.
Öğretmenlere genel bir anlam yüklemek yanlış olur.
O değer verdiğim birkaç öğretmenimin ellerini saygıyla öpüyorum...
ayrım yapanlarından nefret ediyorum! ! ! ! !
öğret:bilgili olupta bilgisini aktarmak;
öğretmen:bilgi sahibi olan ve bilgilerini aktaran...vs.
sahip olduğumuz her şeyde çok fazla emeği olan melekler.
öğretmen ile ilgili güzel sözler
EĞİTİM, ÖĞRETMENLER VE ATATÜRK
M.NİHAT MALKOÇ
Ülkeler planlı ve programlı bir eğitim sisteminin gölgesinde kalkınır ve gelişirler. Devlet mekanizmalarındaki aksaklıkların kaynağı da şüphe yok ki veril(mey) en eğitimdir. Gelişmiş ülkelere baktığımızda köklü bir eğitim sistemine sahip olduklarını görüyoruz. Geri kalmış ülkeler ise toplam bütçelerinin ağırlıklı payını eğitime değil, savunmaya ayırırlar. Oysa savaşların ve anlaşmazlıkların kaynağı çoğunlukla cehalettir. Eğer hak, adalet ve başkalarına saygı gibi değerleri bireylere gerektiği şekilde anlatabilseniz herkes hakkına razı olacak; kavgalar, savaşlar ve cinayetler en alt düzeye inecek.
Eğitim deyince akla öncelikle öğretmen gelir. Öğretmenler eğitimin lokomotifidirler. Öğrencilere yol gösteren ve onların yarınlarının yol haritasını çizen öğretmenler, toplumun en dinamik gücüdür. Onları ne kadar güçlü kılarsak eğitim sistemi o kadar güçlü ve mukavemetli olur. Onların zayıflığı ve moral çöküntüsü, verilen eğitimin kalitesini düşürür. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin hiçbir araç öğretmenin yerini tutamayacaktır. Çünkü eğitim biraz da duygu ve isteklendirme işidir. Teknolojinin soğuk metallerinden duygu ve motivasyon sağlamasını bekleyemezsiniz. Onlar ancak seri imalat yaparlar. Oysa eğitimde farklı istek ve becerileri olan kişilerle muhatapsınız. Hepsine ruh yapısını dikkate alarak yaklaşmak zorundasınız. Onun için öğretmen hiçbir zaman önemini ve konumunu kaybetmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenin önemini çok iyi kavrayan liderlerden biriydi. O, Kurtuluş Savaşı’nda bu kesimden azami derecede istifade etmiştir. Devleti kurduktan sonra da eğitim sistemini çağdaş ölçülerle donatmış, öğretmenlerin yetişmesine çok önem vermiştir. O zamana kadar kızların okullaşma oranının çok düşük olduğunu görerek bu kesime el atmış, mevcut oranı çok yukarılara çıkarmıştır. Öğretmenlerin toplumun en itibarlı kesimi olması için canla başla mücadele etmiştir. Hatta her fırsatta öğretmenlerle bir araya gelerek onlarla hasbıhal etmiştir. Bunlardan birisinde 30 Ağustos Zaferi’nden sonra Bursa’da öğretmenlere konuşmuş ve şunları söylemiştir:
“Öğretmen hanımlar, öğretmen beyler!
Bugün barış görüşmeleri için Lozan’a davet edildik.
Refet Paşa ve küçük bir birliğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve onun gazi ordusunu temsilen İstanbul’dalar… Ve Lloyd George, Başbakanlıktan istifa etti.
Hanımlar, beyler!
Bu noktaya kolay gelmedik. Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, yazarlarımız, uğradığımız felâketin bir daha yaşanmaması için o kara günlerin sebeplerini, nasıl kan ve gözyaşı dökerek kurtulduğumuzu, en doğru, en güzel şekilde anlatacaklardır. Bu vesile ile şehitleri tazimle yâd edelim. Kurtuluşa emek vermiş asker sivil, kadın erkek, şehirli köylü, genç yaşlı herkesi minnetle selamlıyorum.
Şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Dünyanın hiç bir kadını, ‘Ben vatanımı kurtarmak için Türk kadınından daha fazla çalıştım’ diyemez. Ama bilelim ki bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Kurtuluşa ancak uygar, çağdaş, bilime, fenne ve insanlığa saygılı, istiklalin değerini ve şerefini bilen, hurafelerden arınmış, aklı ve vicdanı hür bir toplum olduğumuz zaman ulaşabiliriz.
Öğretmenler!
Ordularımızın kazandığı zafer, sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır. Gerçek zaferi, cahilliği yenerek siz kazanacak, siz koruyacaksınız. Çocuklarımızı ve geleceğimizi ellerinize teslim ediyoruz. Çünkü aklınıza ve vicdanınıza güveniyoruz.”
Her insan ilgi ve sevgiyle motive edilir. İltifatın, sevgi ve hoşgörünün açamayacağı kapı yoktur. Atatürk bunu çok iyi bildiği için öğretmenleri sık sık toplamış, onlara değer verdiğini, güvendiğini hâl ve hareketleriyle göstermiştir. Günümüzde böyle yaklaşımlar görülmediği için öğretmenler kendilerini yalnız hissediyorlar. Eskisi gibi istekli ve heyecanlı olamıyorlar. Yöneticilerimiz öğretmenleri unutmadığını, onlara güvendiğini, onlara kıymet verdiğini her fırsatta hissettirmesi şarttır. Para veremiyorsanız bari yürek verin. Çok kere paranın kazandıramayacağı motivasyonu bir çift güzel söz kazandırabilir. Öğretmene ne verirseniz ondan ancak onu alabilirsiniz. Bu kesimi üzmeyelim, sürekli onurlandıralım. Öğretmenler her türlü iltifata lâyıktırlar. Onları çok seviyoruz ve onlara her zaman güveniyoruz. Geleceğimiz emin ellerdedir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Gerçek anlamda bu mesleğin hakkını veren çok az. Ama maşallah hiçbiri bu meslek kutsaldır lafını ağızlarından düşürmüyor. Evet bu meslek kutsaldır ama gerçekten öğretmenlik yapanlar için.
Öğretmen formal eğitim veren kurumlarda öğretimi sağlayan kişidir Öğretmen, okulu, sınıf ortamını canlandıran öğretim için uygun, ilginç ve zevkli bir duruma getiren kişidir. Öğrenciyi, öğrencileri grup içinde birey olarak tanımlayabilen, onun öğrenmesini etkileyen, faktörlerle ilişkisini yorumlayan ve hangi yeterliği en az riskle kazanabileceğini kestirebilen ve bu anlamda getirdiği planı başarıya ulaştırabilen kişidir
eğitim ile öğretim arasındaki temeli sağlaması gereken esas oğlan veya esas kız.
bilgisi derya olmalı ki faideli olsun
boş ise kof nesiller yetiştirir
yüzde doksani egolu,bilgisiz ve ataerkil........okuldan nefret etmemi sagladilar saolsunlar.......istisnalar kaideyi bozmaz....
kâh kayaya şekil veren heykeltraş...kâh kumaşa şekil veren terzi... kâh çiçekleri sulayıp budayan, bir bahçıvandır öğretmen...- ;))
:)
önce öğrenmeyi istemek gerek! ! ! ! ! ! ! ! ! !
hayat öğretiyor
en büyük öğretmenimiz peygamberimizdir, sonra arkasından Atatürk gelir, ne mutlu türküm diyene! allahu ekber! (ne alakası varsa, aklıma geldi birden) hohoho yyy
anne, baba, abi, dost, arkadaş, kaptan...
Öğrencisini etkilemeden öğretmeye kalkanlar, soğuk demiri boş yere döverler...
Öğretmen Nedir?
Öğretmen, insanı insan olarak yetiştirmeye çalışan bir insan evladıdır.Eğer insana insan gibi davranmıyorsa o öğretmen de değil, insan da değildir. Yetiştirilmek ve yetiştirmek daha sonra gelir. Önemli olan iyi karakter sahibi olmak ve öyle insanlar yetiştirmektir.
cehalet + sefalet + kutsallık safsatası = öğretmen
dinle öğretmenim senin elinde
aydınlık günlerin yanan ışığı
sakın verme onu yobaz ellere
canını versen de onu sen taşı...
biliyorum yaşam senin için güç
konuşursan günah düşünürsen suç
seni bekler her an mahkeme yargıç
yılma öğretmenim bitecek birgün....