aynı çıkmazlara fıroydda da rastlanır, kendi çocukluk psikozlarını tüm insanlığın her an takındığı genel ruh haliymiş gibi algılatmaya çalışması ve avrupalının bu ateşli insan sayıklamasına benzer bu kopuk kopuk sanrıları alıp oradan yürümesi ve insanlığı adeta belli bir şeye ve tek şeye hapsetmeye çalışmaları çok komik. parçayla uğraşırken bütünü kaçıran, görünenle uğraşıp ardındaki gerçeği özü ıskalayan bir indirgemecilik, ateşli hali ya da ağrıyı hastalığın kendisi sanıp asıl hastalığı kaçıran bir mantık. sonuçta ne olmuştur koskoca fıroyd yani bu gün türk üniversitelerinde psikolojiyle uğraşmış sanki tek insanmış gibi öğretileri amentü bellenmiş fıroyd gerçekte aslında psikolojiye psikanaliz yöntemini hediye etmiş bir psikologdan başka bir şey değildir. ha o yöntem de bu gün bir hoş seda kadar algılanmaktadır artık yani bilimselliği bile tartışmalıdır.
batının insanı anlama çabasında başarısız kaldığı tıkandığı noktanın adıdır niçi. kendi buhranlarından yola çıkarak tüm insanlığın buhranlı olduğunu baştan kabul etmesi onun en büyük çıkmazıydı ve sona varamayacağı ve yolunun bir çıkmaz sokakta nihayetleneceği daha baştan bellidir. batının dağ fare doğurdu gerçeğinin başka bir güzel örneğidir.
Nietzsche 'Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir Tanrı'ya nasıl mal edilebilir? ' düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur..
Ve Niçe'nin en sevdiğim özelliklerinden biri, yazarlar bir şeyi anlatabilmek için sayfalarca anlam yoğunluğu hat seviyede olan kitaplar yazar. Niçe bunun tam tersine benimsediği şeylerden biri de, herkezin bişeyleri başkalarına aktarabilmek için sayfalar dolusu yazdığı şeyi sadece 10 kelimede söylemektir.. ..Kısa ve Öz....
Bir akışın düşünürü; göllenmeyen, yosun tutmayan, setleri yıkıp geçen, her boyutda akan.'Sert yeller gibi yaşamak isteriz onların üzerinde, kartallara komşu, güneşe komşu: işte böyle yaşar sert yeller'
Esnafı ziyaret eden kaymakam bir köşede uzanmış yatan bir yaşlıya yaklaşır,adam pejmürde bir şekilde şarap içmektedir.napıyorsun burda diye sorar kaymakam adama,yanıt kısa ve nettir hiç.kaymakam sinirlenir ne demek hiç,bir amacın yok mu senin der.adam yine hiç deyince kaymakam sinirlenir ve ilerlerken adam seslenir,ben size bir soru sorayım.kaymakam döner ve sor der.siz napıyorsunuz:ben kaymakamım der,tamam da amacın ne der adam.,kaymakam,vali olacağım bir süre sonra der.peki ya sonra diye devam eder adam,milletvekili olacağım emeklilikten sonra,peki ya sonra,başbakan belki de cumhurbaşkanı der kaymakam,soru devam eder ya sonra? daha ne olsun hiç işte sonrası var mı daha bunun der kaymakam,adam gülümser, bak işte senin olmak istediğin yerdeyim ben zaten,hiçim
kovalamaktan, aramaktan yorulduğumdan beri bulmayı öğrendim. yukseldikce ucma bilmeyenlere daha kucuk gorunmemiz kacinilmazdir. en kof ceviz dahi kırılmak istiyor. insanlar daha en güzel bayramlarını nasıl kutlayacaklarını öğrenmediler. gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı,ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım,bence de en seçilesi anlamsızlık olurdu.
Şebnem Ferah ın söz ve bestedeki başarısı tartışılamaz ama kıskanılabilir ya da muzurluklara malzeme yapılabilir :) Bazı kişilerin şebonun 'perdeler' albümünden 'korkarak yaşıyorsan' adlı şarkının sözleri altına 'friedrich nietzsche' imzasını koyup başlattığı bir e-mail saçmalığının büyümesi ile başlayan ve bu maili okuyan insanların bu sözleri friedrich nietzsche'nin sevgilisi salome'ye gönderdiği bir mektuptan alıntı olduğuna inanmasıyla yayılan asılsız bir bilgidir...
pek cogumuz sıradanlıkdan pek hosnut kalırız ve bunu degıstırmek ıcın elımızden gelen bır cok seyı yapmayız.kendı sıradanlıgından bıkan bır nıhılıst bı cok kotu seye sebep oldu ama onu yanlıs anladılar...
Şimdi elimden şişeye uzanmasını rica ediyorum, itaat ediyor. Yolu bildiğinden, gözlerimi açamam artık gerek yok. Serin cam dudaklarıma değiyor. Ağzıma burnuma keskin bir koku doluyor. Gökyüzü mor bir şimşekle sarsılıyor, bende mi, benim dışımda mı, bilemiyorum. Dilim sıvı billurdan tadıyor, daha çok istiyor, lütfen, küçük bir yudum... Gırtlağımdan parıldayarak akan bir sızıntı... Yastıkların üzerine devriliyorum, derine, daha derine. Artık yağmur yağmıyor, sessizlik geri geldi. Uçsuz bucaksız, ışığın ağdığı uzaklarda süzülüyorum, sayılamayacak kadar çok yıldızın ortasında, tıpkı onlar gibi kendi sonsuz yörüngemde yavaş yavaş dönerek süzülüyorum. Sevinç, altın sevinç, gel artık diyorum. İçimde bir şey gülümsemeye başlıyor ve yıldızlar yanıp sönerek karşılık veriyorlar. Gökyüzündeki ışıkların yansıdığı camdan bir denizde süzülüyorum. Etrafta yıldızların dans ettiği bir kayıkta tatlı tatlı sallanıyorum. Sevinç, altın sevinç, gel, sen ölümün habercisi, en gizli, en tatlı ilk tadı. Son rüyam başladı ve ruhum bana gülümsüyor. Gümüşsü, hafif bir balık şimdi kayığım, açıklara doğru süzülüyor....
Belki de Nietzsche haklıydı, Belki de gerçek yoktu hiçbir şeyde. Ya da gerçekte hiçbir şey yoktu.
Hiçbir şey gerçek değildi Yahut tek gerçek hiçlikti. Hiççiliğin hiçbir değeri yoktu, Gerçekçiliğinse hiçbir zaman değeri olmamıştı.
Gerçekler hiçbir zaman, hiçbir koşulda Tam gerçek olamıyordu. Kesinlikle gerçek olan hiçbir şey yoktu, Gerçekte kesin olan hiçbir şeyin olmadığı gibi...
Sanırım hiçlik tek gerçeklikti... _Ki bunu kabul etmek; 'Hiçbir şey yok.' yerine ' Hiçbir şey var.' demeye benzer...
Hiç kimse hiçliğin ne olduğunu gerçekten bilmiyordu, Ama gerçeğin ne olduğunu da hiç bilen yoktu.
Evet, Nietzsche haklıydı Belki de gerçekte gerçek diye bir şey yoktu.
... ne diyor kadinlara yaklasirken kirbacinizi hazir tutun... adamin gözünü nasil korkuttuysak.... n'diyim koca filozofu bile deli etmisiniz ya bravo bize :))))
öyle bir hayat yaşıyorum ki, cenneti de gördüm, cehennemi de öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de. bazılari seyrederken hayatı en önden, kendime bir sahne buldum oynadım. öyle bir rol vermişler ki, okudum okudum anlamadım. kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime, sonra dedim ki ' söz ver kendine ' denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin, sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin, uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin. öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım öyle çok değerliymiş ki zaman, hep acele etmem bundan,anladım...
Dünya bana bir Tanrı`nın buluşu ve rüyasıymış gibi görünüyor. Dünya canı sıkılmış bir Tanrı`nın gözleri önündeki boyalı buharlara benziyor. İyi ve Kötü, mutluluk ve acı, ve sen, ve ben, benim için bir yaratıcının gözlerinin önündeki boyalı buharlardır. Yaratıcı gözlerini kendi üstünden çekmek istiyordu ve dünyayı yarattı. Acı çeken birisi için gözlerini kendi acısından başka bir yere çevirebilmek baş döndürücü bir mutluluktur. Yoldaşlar arar yaratıcı ve hasat arkadaşları: Çünkü ona göre herşey olgun hasat için. Ama yüz orağı yok onun: Bu yüzden yolar başakları öfkeli öfkeli. Yoldaşlar arar yaratıcı, oraklarını bilemesini bilen yoldaşlar. Yıkıcılar denecek onlara, iyi ile kötüyü hor görenler denecek. Hasatçılar ve şenlik edenler onlar halbuki. Kendi gibi yaratıcılar arıyor Zerdüşt, hasat arkadaşları ve şenlik arkadaşları arıyor: Sürülerle, çobanlarla, cesetlerle işi ne Zerdüştün! Ve sen benim ilk yoldaşım, hoşçakal! Ağacının kovuğuna güzelce gömdüm seni, güzelce sakladım seni kurtlardan. Ama veda ediyorum şimdi sana, zira vakit erişti. Bir seherle öbür seher arası yeni bir gerçek ayan oldu bana.
Okuma alışkanlığı edinememiş yurdum gençliğinin, bir iki kitapla yahut ön ve arka kapak okuyarak yahut (bknz: salak) arkadaşlarından duyduğu; bir iki anlamadığı cümle karşısında yücelttiğini sandığı, hayranlık duyduğu, ama niyesini bilmediği, olmayan bir akım...
aklımın nakliyesiydi asıl taşıyıcıları yoran, cümlesindeki yoğunluğu atlayıp, aforizma denen cümlelerle kısa yoldan entel dantel olma sevdası.
türk gençliğinin çağ atlamasına sebeb roman dizisi (en geriden)
takılın kafanıza göre ben tuvalete gidiyorum, derinleşmem lazım...felsefesi
'Yığından biri olmak istemeyen kimse, onu ortadan kaldırmalı ve kendi vicdanının sesini dinlemelidir.Vicdanı ona şöyle seslenir: 'Sen kendin ol şu anda sen yalnızca yığından biri olan görüntü, bir sözde insansın.....'
aynı çıkmazlara fıroydda da rastlanır, kendi çocukluk psikozlarını tüm insanlığın her an takındığı genel ruh haliymiş gibi algılatmaya çalışması ve avrupalının bu ateşli insan sayıklamasına benzer bu kopuk kopuk sanrıları alıp oradan yürümesi ve insanlığı adeta belli bir şeye ve tek şeye hapsetmeye çalışmaları çok komik. parçayla uğraşırken bütünü kaçıran, görünenle uğraşıp ardındaki gerçeği özü ıskalayan bir indirgemecilik, ateşli hali ya da ağrıyı hastalığın kendisi sanıp asıl hastalığı kaçıran bir mantık. sonuçta ne olmuştur koskoca fıroyd yani bu gün türk üniversitelerinde psikolojiyle uğraşmış sanki tek insanmış gibi öğretileri amentü bellenmiş fıroyd gerçekte aslında psikolojiye psikanaliz yöntemini hediye etmiş bir psikologdan başka bir şey değildir. ha o yöntem de bu gün bir hoş seda kadar algılanmaktadır artık yani bilimselliği bile tartışmalıdır.
batının insanı anlama çabasında başarısız kaldığı tıkandığı noktanın adıdır niçi. kendi buhranlarından yola çıkarak tüm insanlığın buhranlı olduğunu baştan kabul etmesi onun en büyük çıkmazıydı ve sona varamayacağı ve yolunun bir çıkmaz sokakta nihayetleneceği daha baştan bellidir. batının dağ fare doğurdu gerçeğinin başka bir güzel örneğidir.
Nietzsche 'Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir Tanrı'ya nasıl mal edilebilir? ' düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur..
Ve Niçe'nin en sevdiğim özelliklerinden biri, yazarlar bir şeyi anlatabilmek için sayfalarca anlam yoğunluğu hat seviyede olan kitaplar yazar. Niçe bunun tam tersine benimsediği şeylerden biri de, herkezin bişeyleri başkalarına aktarabilmek için sayfalar dolusu yazdığı şeyi sadece 10 kelimede söylemektir..
..Kısa ve Öz....
kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini; önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?
Bir akışın düşünürü; göllenmeyen, yosun tutmayan, setleri yıkıp geçen, her boyutda akan.'Sert yeller gibi yaşamak isteriz onların üzerinde, kartallara komşu, güneşe komşu: işte böyle yaşar sert yeller'
Esnafı ziyaret eden kaymakam bir köşede uzanmış yatan bir yaşlıya yaklaşır,adam pejmürde bir şekilde şarap içmektedir.napıyorsun burda diye sorar kaymakam adama,yanıt kısa ve nettir hiç.kaymakam sinirlenir ne demek hiç,bir amacın yok mu senin der.adam yine hiç deyince kaymakam sinirlenir ve ilerlerken adam seslenir,ben size bir soru sorayım.kaymakam döner ve sor der.siz napıyorsunuz:ben kaymakamım der,tamam da amacın ne der adam.,kaymakam,vali olacağım bir süre sonra der.peki ya sonra diye devam eder adam,milletvekili olacağım emeklilikten sonra,peki ya sonra,başbakan belki de cumhurbaşkanı der kaymakam,soru devam eder ya sonra? daha ne olsun hiç işte sonrası var mı daha bunun der kaymakam,adam gülümser, bak işte senin olmak istediğin yerdeyim ben zaten,hiçim
kovalamaktan, aramaktan yorulduğumdan beri bulmayı öğrendim.
yukseldikce ucma bilmeyenlere daha kucuk gorunmemiz kacinilmazdir.
en kof ceviz dahi kırılmak istiyor.
insanlar daha en güzel bayramlarını nasıl kutlayacaklarını
öğrenmediler.
gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı,ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım,bence de en seçilesi anlamsızlık olurdu.
Şebnem Ferah ın söz ve bestedeki başarısı tartışılamaz ama kıskanılabilir ya da muzurluklara malzeme yapılabilir :) Bazı kişilerin şebonun 'perdeler' albümünden 'korkarak yaşıyorsan' adlı şarkının sözleri altına 'friedrich nietzsche' imzasını koyup başlattığı bir e-mail saçmalığının büyümesi ile başlayan ve bu maili okuyan insanların bu sözleri friedrich nietzsche'nin sevgilisi salome'ye gönderdiği bir mektuptan alıntı olduğuna inanmasıyla yayılan asılsız bir bilgidir...
öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım...
öyle çok değerliymiş ki zaman
hep acele etmem bundan, anladım...
pek cogumuz sıradanlıkdan pek hosnut kalırız ve bunu degıstırmek ıcın elımızden gelen bır cok seyı yapmayız.kendı sıradanlıgından bıkan bır nıhılıst bı cok kotu seye sebep oldu ama onu yanlıs anladılar...
'Kendin alabileceğin hakkı, sana vermelerine müsade etme! '
Friedrich Nietzsche
'bır genc beyın, kendısı gıbı duşunenlere kendısınden farklı düsü
nenlerden fazla saygı gostermesını ogretmek suretıyle bozulur...'
nıetzsche.....
'düşünceler duygularımızın gölgesidir,ama herzaman daha karanlık,daha boş ve daha sade...'
Bir Ölüm Anı
Şimdi elimden şişeye uzanmasını rica ediyorum, itaat ediyor. Yolu bildiğinden, gözlerimi açamam artık gerek yok. Serin cam dudaklarıma değiyor. Ağzıma burnuma keskin bir koku doluyor. Gökyüzü mor bir şimşekle sarsılıyor, bende mi, benim dışımda mı, bilemiyorum. Dilim sıvı billurdan tadıyor, daha çok istiyor, lütfen, küçük bir yudum... Gırtlağımdan parıldayarak akan bir sızıntı... Yastıkların üzerine devriliyorum, derine, daha derine.
Artık yağmur yağmıyor, sessizlik geri geldi. Uçsuz bucaksız, ışığın ağdığı uzaklarda süzülüyorum, sayılamayacak kadar çok yıldızın ortasında, tıpkı onlar gibi kendi sonsuz yörüngemde yavaş yavaş dönerek süzülüyorum.
Sevinç, altın sevinç, gel artık diyorum. İçimde bir şey gülümsemeye başlıyor ve yıldızlar yanıp sönerek karşılık veriyorlar. Gökyüzündeki ışıkların yansıdığı camdan bir denizde süzülüyorum. Etrafta yıldızların dans ettiği bir kayıkta tatlı tatlı sallanıyorum.
Sevinç, altın sevinç, gel, sen ölümün habercisi, en gizli, en tatlı ilk tadı. Son rüyam başladı ve ruhum bana gülümsüyor.
Gümüşsü, hafif bir balık şimdi kayığım, açıklara doğru süzülüyor....
HİÇ
Belki de Nietzsche haklıydı,
Belki de gerçek yoktu hiçbir şeyde.
Ya da gerçekte hiçbir şey yoktu.
Hiçbir şey gerçek değildi
Yahut tek gerçek hiçlikti.
Hiççiliğin hiçbir değeri yoktu,
Gerçekçiliğinse hiçbir zaman değeri olmamıştı.
Gerçekler hiçbir zaman, hiçbir koşulda
Tam gerçek olamıyordu.
Kesinlikle gerçek olan hiçbir şey yoktu,
Gerçekte kesin olan hiçbir şeyin olmadığı gibi...
Sanırım hiçlik tek gerçeklikti...
_Ki bunu kabul etmek;
'Hiçbir şey yok.' yerine
' Hiçbir şey var.' demeye benzer...
Hiç kimse hiçliğin ne olduğunu gerçekten bilmiyordu,
Ama gerçeğin ne olduğunu da hiç bilen yoktu.
Evet, Nietzsche haklıydı
Belki de gerçekte gerçek diye bir şey yoktu.
'Bazıları kendi zincirlerini çözemezken,
başkalarını azad ederler'
'kötülük insanın en büyük gücüdür ' diyen bir felsefik yaklaşım işte
şu nietzsche adlı muhterem pür-nihilist deildir. sıkıldım yaw üç isim bilip herşeyi bildiini iddia edenlerden
... ne diyor kadinlara yaklasirken kirbacinizi hazir tutun...
adamin gözünü nasil korkuttuysak....
n'diyim
koca filozofu bile deli etmisiniz ya bravo bize :))))
berbat bir yaşamım oldu bari felsefe yaptım diyeyimde millet beni bişey sansın dan çıktığından ciddi şüphelerim var bunun:P
öyle bir hayat yaşıyorum ki,
cenneti de gördüm, cehennemi de
öyle bir aşk yaşadım ki
tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
bazılari seyrederken hayatı en önden,
kendime bir sahne buldum oynadım.
öyle bir rol vermişler ki,
okudum okudum anlamadım.
kendi kendime konuştum bazen evimde,
hem kızdım hem güldüm halime,
sonra dedim ki ' söz ver kendine '
denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
öyle çok değerliymiş ki zaman,
hep acele etmem bundan,anladım...
Dünya bana bir Tanrı`nın buluşu ve rüyasıymış gibi görünüyor. Dünya canı sıkılmış bir Tanrı`nın gözleri önündeki boyalı buharlara benziyor. İyi ve Kötü, mutluluk ve acı, ve sen, ve ben, benim için bir yaratıcının gözlerinin önündeki boyalı buharlardır. Yaratıcı gözlerini kendi üstünden çekmek istiyordu ve dünyayı yarattı. Acı çeken birisi için gözlerini kendi acısından başka bir yere çevirebilmek baş döndürücü bir mutluluktur.
Yoldaşlar arar yaratıcı ve hasat arkadaşları: Çünkü ona göre herşey olgun hasat için. Ama yüz orağı yok onun: Bu yüzden yolar başakları öfkeli öfkeli. Yoldaşlar arar yaratıcı, oraklarını bilemesini bilen yoldaşlar. Yıkıcılar denecek onlara, iyi ile kötüyü hor görenler denecek. Hasatçılar ve şenlik edenler onlar halbuki. Kendi gibi yaratıcılar arıyor Zerdüşt, hasat arkadaşları ve şenlik arkadaşları arıyor: Sürülerle, çobanlarla, cesetlerle işi ne Zerdüştün! Ve sen benim ilk yoldaşım, hoşçakal! Ağacının kovuğuna güzelce gömdüm seni, güzelce sakladım seni kurtlardan. Ama veda ediyorum şimdi sana, zira vakit erişti. Bir seherle öbür seher arası yeni bir gerçek ayan oldu bana.
Bazı şeyleri yarım bileceğine, bir şey bilme daha iyi.
NİETZSCHE
Kısaca, HİÇ...
kör beyinlere sağlam bir muhalefet...
Nietzche şöyle diyordu: Tanrı ölmüştür.
Ben de şöyle diyorum: Nietzche ölmüştür.
çok eğlendirir
güldürür
bilmeceler yazmıştır...
Okuma alışkanlığı edinememiş yurdum gençliğinin, bir iki kitapla yahut ön ve arka kapak okuyarak yahut (bknz: salak) arkadaşlarından duyduğu; bir iki anlamadığı cümle karşısında yücelttiğini sandığı, hayranlık duyduğu, ama niyesini bilmediği, olmayan bir akım...
aklımın nakliyesiydi asıl taşıyıcıları yoran, cümlesindeki yoğunluğu atlayıp, aforizma denen cümlelerle kısa yoldan entel dantel olma sevdası.
türk gençliğinin çağ atlamasına sebeb roman dizisi (en geriden)
takılın kafanıza göre ben tuvalete gidiyorum, derinleşmem lazım...felsefesi
'Yığından biri olmak istemeyen kimse, onu ortadan kaldırmalı ve kendi vicdanının sesini dinlemelidir.Vicdanı ona şöyle seslenir: 'Sen kendin ol şu anda sen yalnızca yığından biri olan görüntü, bir sözde insansın.....'
Bir acı beni öldürmüyorsa güçlendirir.
NİETZSCHE
Birini sevmek barbarlıktır. Çünkü bunu diğerlerini harcayarak yapıyor. Tanrı sevgisi de öyle.
Yüksek insanı yüksek insan yapan, yüksek duygularının şiddeti değil de süresidir.
Kadınlar büyülemeyi unuttukları ölçüde nefret etmeyi öğrenirler.
Ahlaksız olay yoktur, yalnızca olayların ahlaksal yorumu vardır.
Sonunda insan arzularını sever, arzuladıklarını değil.