Debussy'den 13 yaş küçük olan Ravel, müziğin temellerini oynatan bu büyük bestecinin önce gölgesinde kalmasına rağmen, ne onun izleyicisi, ne de taklitçisi oldu... Ravel, Debussy'nin hazırladığı ortamda gelişmiş, Liszt'in deneyimleriyle eski klavsencilerin yazış stilini kaynaştırarak piyano şaheserleri yaratmıştır...
16 yaşında konservatuvarda Eugène Anthiome'un sınıfında birincilik ödülü kazandıktan sonra Ravel, bir daha piyanoda egzersiz yapmadığını, ancak yeni bestelerini halk önünde çalmadan önce bunları çalıştığını anlatır... Pek çok eserini ithaf ettiği ve bunların çoğunu ilk kez seslendiren İspanyol piyanist Ricardo Vines (1875 - 1943) , onun teknik eserlerden kaçındığını söyler: 'Küçük elleri nedeniyle oktavları sevmeyen ancak uzun ve çok hareketli parmaklara ve olağanüstü bir başparmağa sahip olan Ravel bu üstünlükleriyle piyano edebiyatının en güç eserlerini, örneğin Gaspard de la Nuit'yi bile çalabiliyordu... Profesyonel standartlarda bir virtüoz olmamasına karşın, piyano konusunda bilmediği hiçbir şey olmadığı bestelerinden açıkça seziliyordu...'
Ravel 1905-1910 yılları arasında, piyano edebiyatını şaheserleriyle zenginleştirdi... Bunların ilki 'Sonatin', ikincisi de Miroirs (Aynalar) adlı beş parça oldu... İlk kez Ricardo Vines tarafından 6 Ocak 1906'da yorumlanan ve her parçası ayrı bir kişiye ithaf edilen bu eserini yazdığı 1905 yılında Ravel, Paris Akademisi'nin Roma Ödülü için açtığı yarışmaya dördüncü kez girmek istemiş, sınava bile alınmamıştı... Diğer yandan Miroirs'ı, Ravel'in Apaşlar diye adlandırılan arkadaş grubu bile tam çözememişti; üstelik bu eser onlara, Apaşlar'ın üyelerine ithaf edildiği halde...
Miroirs'ın 1. Parçası çok hafif (Très léger) olarak yorumlanması istenilen Noctuelles (Pervaneler) , şair Léon-Paul Fargue'nin 'Pervaneler sundurmada uçuşuyor, kirişten kirişe' dizelerinden esinlenilerek bestelendiği için ona ithaf edilmiştir... Zarif, titrek figürlerle ve melodinin kısa fragmanlarıyla yansıtılan bu parçada, olağanüstü akıcılıkla zikzak biçiminde, akşamın alaca karanlığında kör kuşlar gibi şaşırmış, oradan oraya uçuşan pervaneler canlandırılır... Bu arada bu kaprisli ritim parlak bir virtüozluğa yol açar... Sembolik olarak, gece hayaletlerini temsil ettiği belirtilen parçadaki bu yeni stili Ravel, 'Benim davranışlarıma en alışık olan müzikçileri bile çileden çıkardı' diye tanımlamış...
Uzmanlar, çok ağır (Très lent) tempodaki Oiseaux Tristes (Hüzünlü Kuşlar) adlı 2.Parçayı bu dizinin en mükemmeli olarak tanımlar... Miroirs'ı ilk kez yorumlayan Ricardo Vines'e ithaf edilen bu melankolik parçayı, müzik yazarı Emile Vuillermoze'un belirttiğine göre, Ravel bir sabah bir karatavuğun ötüşünü notaya alarak işlemiş; bunun yanında ormanın diğer seslerini de kullanmış: 'En sıcak yaz saatlerinde karanlık ormana sığınmış kuşların sıkıntılı bekleyişi' yansıtılmış... Durağan, dengeli bir havada ani kanat çırpışından ya da kuş sesinden sonra yine o baskılı, melankolik hava...
Paul Sordes'e ithaf edilen 'Une Barque sur l'Océan' (Okyanusta bir kayık) adlı 3.Parçada arpejler yüceltilmiş gibidir... Esnek bir ritimle (d'un rythme souple) çalınması istenen, okyanusta büyük bir ninniyle sallanan kayıkta, Alfred Cortot'nun tanımıyla 'rüzgâr ve dalgalarla değişen fanteziler' yer alır... Gerçekte bu geniş fantezilerin önce zayıf tınılı bas seslerle güçlenmesi, tiz trillerle belirmesi sadece dış görüntü için değil de, sanki tüm okyanusu yansıtmak içindir... Bu koca su kütlesi üstündeki kayık, Ravel'e göre sembolik olarak insanı simgeler...
Miroirs'ın en tanınmış bölümü ise Alborada del Gracioso'dur... Soytarının - ya da saray soytarısının - sabah şarkısı olarak dilimize çevirebileceğimiz bu oldukça canlı (Assez vif) tempoda ve 6/8'lik ölçüdeki parçada Ravel piyanistlere oyun oynamış, ancak Scarbo'nun aşabileceği güçlükte bir piyano partisi bestelemiş ve bunu, müzikolog ve yazar Michel Dmitri Calvocoressi'ye ithaf etmiştir... Eski İspanyol komedilerinin soytarısını, İspanya'nın kuzey batı bölgesi Galicia'ya özgü bir serenadı, Alborado'yu yansıtırken Ravel'in İspanyol stilini ciddi mi, yoksa şaka yapar gibi mi aldığı güçlükle sezilir... Ravel'in 1912'de orkestrasyonunu yaparak daha çok tanınmasını sağladığı parçayı bazı uzmanlar, gitar ve kastanyeti taklit eden tınıları, soytarının zarif çıngırak seslerinin güçlü ton tekrarlarını, üçlü ya da beşli aralıklı glissando'larıyla gelişimini Liszt'in Mefisto Valsi'nin İspanyol versiyonuna benzetirler... Ancak orta bölmedeki bir resitatifle dinlenme olanağı verilen parçada sert, karanlık, gizemli tınılar güçlü, adeta ısırıcı staccato'larla, fışkırır gibi akan arpejlerle işlenirken ana tema aralıklarla belirsiz gibi duyurulur... Çok yönlü bir yan tema ise türlü maskeler takarak belirir...
5. Parça 'La Vallée des Cloches' (Çanlar Vadisi) Ravel'in ilk öğrencisi, sonra da sadık dostu olan Maurice Delage'a ithaf edilmiştir... Çok ağır (Trés lent) tempodaki parçada da tuşe nüansları ilgi çeker... Gizemli armoni böylece, bu farklılıklarla her yöne doğru gelişebilir, çanın doğal titreşimlerinden oluşan melodinin büyümesi sağlanır...
Kendine asik olmus. Cok yakisikli bir delikanliymis. Birazda havali Bir perinin askini red ettikten sonra o peri onu cezanlandirmis ve bir gölde kendini gördükten sonra asik olmus.. Ama Bir peri ona aciyip onu nergis ciegine dönüstürmüs diye anlatiliyor.. Genelde günümüzde kendine begenen erkeklere denir sanki dünya yakisiklisi sanarlar kendilerini... Sen bir narzissin diye :))
Narcissus u bilirsiniz; Öyle heybetli ve güzelmiş ki, bakmaya doyamazmış kendine... Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik burnunu, dar kalçalarını, kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran... Bir gün ırmak kenarında gezinirken, sudaki yansımasına ilişmiş gözü... uzanıp, iyice bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendini, dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş.
herkeslerin aşık olduğu çok güzel bir peri kızı vardır ismi Ekho....bu hatun kişi bir gün ortalıkta salınırken avlanan bir er kişi görür..Narkissos adındaki bu avcı pek de yakışıklıdır üstelik..neyse uzatmayalım..ilk görüşte aşk... Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermez, peri kızının yanından uzaklaşır.... Ekho bu durum karşısında günden güne erir ve kara sevda ile içine kapanarak ölür.... bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.... olimpos dağında oturan ota çöpe maydonaz tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler.... gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir.... buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür.... O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir.... belliki egoları fazlaca kabarır o anda......yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur....o ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü....o şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir.... öldüktensonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. Narkissos su da sürekli kendine bakarak öldüğü için bu çiçek de boynu bükük şekilde durur...
Efsaneye göre,Narkissos güzel bir delikanlıymış.Bir gün gölde kendini görüp hayran kalmış.Bu ikinci varlığını elde edemeyince sararıp solmuş,nergis çiçeği olmuş...
...
Debussy'den 13 yaş küçük olan Ravel, müziğin temellerini oynatan bu büyük bestecinin önce gölgesinde kalmasına rağmen, ne onun izleyicisi, ne de taklitçisi oldu... Ravel, Debussy'nin hazırladığı ortamda gelişmiş, Liszt'in deneyimleriyle eski klavsencilerin yazış stilini kaynaştırarak piyano şaheserleri yaratmıştır...
16 yaşında konservatuvarda Eugène Anthiome'un sınıfında birincilik ödülü kazandıktan sonra Ravel, bir daha piyanoda egzersiz yapmadığını, ancak yeni bestelerini halk önünde çalmadan önce bunları çalıştığını anlatır... Pek çok eserini ithaf ettiği ve bunların çoğunu ilk kez seslendiren İspanyol piyanist Ricardo Vines (1875 - 1943) , onun teknik eserlerden kaçındığını söyler: 'Küçük elleri nedeniyle oktavları sevmeyen ancak uzun ve çok hareketli parmaklara ve olağanüstü bir başparmağa sahip olan Ravel bu üstünlükleriyle piyano edebiyatının en güç eserlerini, örneğin Gaspard de la Nuit'yi bile çalabiliyordu... Profesyonel standartlarda bir virtüoz olmamasına karşın, piyano konusunda bilmediği hiçbir şey olmadığı bestelerinden açıkça seziliyordu...'
Ravel 1905-1910 yılları arasında, piyano edebiyatını şaheserleriyle zenginleştirdi... Bunların ilki 'Sonatin', ikincisi de Miroirs (Aynalar) adlı beş parça oldu... İlk kez Ricardo Vines tarafından 6 Ocak 1906'da yorumlanan ve her parçası ayrı bir kişiye ithaf edilen bu eserini yazdığı 1905 yılında Ravel, Paris Akademisi'nin Roma Ödülü için açtığı yarışmaya dördüncü kez girmek istemiş, sınava bile alınmamıştı... Diğer yandan Miroirs'ı, Ravel'in Apaşlar diye adlandırılan arkadaş grubu bile tam çözememişti; üstelik bu eser onlara, Apaşlar'ın üyelerine ithaf edildiği halde...
Miroirs'ın 1. Parçası çok hafif (Très léger) olarak yorumlanması istenilen Noctuelles (Pervaneler) , şair Léon-Paul Fargue'nin 'Pervaneler sundurmada uçuşuyor, kirişten kirişe' dizelerinden esinlenilerek bestelendiği için ona ithaf edilmiştir... Zarif, titrek figürlerle ve melodinin kısa fragmanlarıyla yansıtılan bu parçada, olağanüstü akıcılıkla zikzak biçiminde, akşamın alaca karanlığında kör kuşlar gibi şaşırmış, oradan oraya uçuşan pervaneler canlandırılır... Bu arada bu kaprisli ritim parlak bir virtüozluğa yol açar... Sembolik olarak, gece hayaletlerini temsil ettiği belirtilen parçadaki bu yeni stili Ravel, 'Benim davranışlarıma en alışık olan müzikçileri bile çileden çıkardı' diye tanımlamış...
Uzmanlar, çok ağır (Très lent) tempodaki Oiseaux Tristes (Hüzünlü Kuşlar) adlı 2.Parçayı bu dizinin en mükemmeli olarak tanımlar... Miroirs'ı ilk kez yorumlayan Ricardo Vines'e ithaf edilen bu melankolik parçayı, müzik yazarı Emile Vuillermoze'un belirttiğine göre, Ravel bir sabah bir karatavuğun ötüşünü notaya alarak işlemiş; bunun yanında ormanın diğer seslerini de kullanmış: 'En sıcak yaz saatlerinde karanlık ormana sığınmış kuşların sıkıntılı bekleyişi' yansıtılmış... Durağan, dengeli bir havada ani kanat çırpışından ya da kuş sesinden sonra yine o baskılı, melankolik hava...
Paul Sordes'e ithaf edilen 'Une Barque sur l'Océan' (Okyanusta bir kayık) adlı 3.Parçada arpejler yüceltilmiş gibidir... Esnek bir ritimle (d'un rythme souple) çalınması istenen, okyanusta büyük bir ninniyle sallanan kayıkta, Alfred Cortot'nun tanımıyla 'rüzgâr ve dalgalarla değişen fanteziler' yer alır... Gerçekte bu geniş fantezilerin önce zayıf tınılı bas seslerle güçlenmesi, tiz trillerle belirmesi sadece dış görüntü için değil de, sanki tüm okyanusu yansıtmak içindir... Bu koca su kütlesi üstündeki kayık, Ravel'e göre sembolik olarak insanı simgeler...
Miroirs'ın en tanınmış bölümü ise Alborada del Gracioso'dur... Soytarının - ya da saray soytarısının - sabah şarkısı olarak dilimize çevirebileceğimiz bu oldukça canlı (Assez vif) tempoda ve 6/8'lik ölçüdeki parçada Ravel piyanistlere oyun oynamış, ancak Scarbo'nun aşabileceği güçlükte bir piyano partisi bestelemiş ve bunu, müzikolog ve yazar Michel Dmitri Calvocoressi'ye ithaf etmiştir... Eski İspanyol komedilerinin soytarısını, İspanya'nın kuzey batı bölgesi Galicia'ya özgü bir serenadı, Alborado'yu yansıtırken Ravel'in İspanyol stilini ciddi mi, yoksa şaka yapar gibi mi aldığı güçlükle sezilir... Ravel'in 1912'de orkestrasyonunu yaparak daha çok tanınmasını sağladığı parçayı bazı uzmanlar, gitar ve kastanyeti taklit eden tınıları, soytarının zarif çıngırak seslerinin güçlü ton tekrarlarını, üçlü ya da beşli aralıklı glissando'larıyla gelişimini Liszt'in Mefisto Valsi'nin İspanyol versiyonuna benzetirler... Ancak orta bölmedeki bir resitatifle dinlenme olanağı verilen parçada sert, karanlık, gizemli tınılar güçlü, adeta ısırıcı staccato'larla, fışkırır gibi akan arpejlerle işlenirken ana tema aralıklarla belirsiz gibi duyurulur... Çok yönlü bir yan tema ise türlü maskeler takarak belirir...
5. Parça 'La Vallée des Cloches' (Çanlar Vadisi) Ravel'in ilk öğrencisi, sonra da sadık dostu olan Maurice Delage'a ithaf edilmiştir... Çok ağır (Trés lent) tempodaki parçada da tuşe nüansları ilgi çeker... Gizemli armoni böylece, bu farklılıklarla her yöne doğru gelişebilir, çanın doğal titreşimlerinden oluşan melodinin büyümesi sağlanır...
Caravaggio...
Kendine asik olmus. Cok yakisikli bir delikanliymis. Birazda havali Bir perinin askini red ettikten sonra o peri onu cezanlandirmis ve bir gölde kendini gördükten sonra asik olmus..
Ama Bir peri ona aciyip onu nergis ciegine dönüstürmüs diye anlatiliyor..
Genelde günümüzde kendine begenen erkeklere denir sanki dünya yakisiklisi sanarlar kendilerini...
Sen bir narzissin diye :))
Narcissus u bilirsiniz;
Öyle heybetli ve güzelmiş ki, bakmaya doyamazmış kendine... Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik burnunu, dar kalçalarını, kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran... Bir gün ırmak kenarında gezinirken, sudaki yansımasına ilişmiş gözü... uzanıp, iyice bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendini, dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş.
Narcissus, nergis olmuş.
efsaneye göre:
herkeslerin aşık olduğu çok güzel bir peri kızı vardır ismi Ekho....bu hatun kişi bir gün ortalıkta salınırken avlanan bir er kişi görür..Narkissos adındaki bu avcı pek de yakışıklıdır üstelik..neyse uzatmayalım..ilk görüşte aşk... Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermez, peri kızının yanından uzaklaşır.... Ekho bu durum karşısında günden güne erir ve kara sevda ile içine kapanarak ölür.... bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür....
olimpos dağında oturan ota çöpe maydonaz tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler.... gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir.... buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür.... O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir.... belliki egoları fazlaca kabarır o anda......yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur....o ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü....o şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir.... öldüktensonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.
Narkissos su da sürekli kendine bakarak öldüğü için bu çiçek de boynu bükük şekilde durur...
yazıcının notu: buldun mu belanı Narkissos... :))
Efsaneye göre,Narkissos güzel bir delikanlıymış.Bir gün gölde kendini görüp hayran kalmış.Bu ikinci varlığını elde edemeyince sararıp solmuş,nergis çiçeği olmuş...
Ulaşılamayanın adı.
Sarı hüznü anımsatsa da..
Neşe saçan bir çiçek..Kokusu da muhteşem...
nergis demek ben demek :)) yine beni çağrıştırıyor :)
narsisizm...
Artık isim oldu.
Narcissus
yunan mitolojisine göre tanrı zeusun güzelliği yaratmak için örnek aldığı güzellik...narkaus diye mi yazılıyodu ne...