sakarya, istanbul, çile, kaldırımlar, beklenen, bekleyen... inanılmaz derecede güzel şiirleridir...
beklenen
ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar ne de şeytan bir günahı seni beklediğim kadar
geçti istemem artık gelmeni yokluğunda buldum seni bırak vehmimde gölgeni gelme artık neye yarar..
bir de bekleyen vardır ki 'sen kaçan ürkek bir ceylansın dağda, ben peşine düşmüş canavarım, istersen dünyayı çağır imdada, yeryüzünde bir sen bir de ben varım... seni korkutacak geçtiğin yollar, enseni yakacak ateş nefesim...' diye sürer gider...
.vasiyeti: 1- bu vasiyet,çoluk-çoğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade,onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi muhatap tutuyor.başta gerçek türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik,şu kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert, kısaca allah ve resulüne perçinli herkes...onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! eğer üzerilerinde bir hakkım varsa, hesap gününde tek tek sorumludurlar.emanetim,beni seven ve islam davasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese...
2- fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum. bu bahiste bütün eserlerim,her kelime,cümle,mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir.eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz 'allah ve resulü; başka her şey hiç ve batıl' demekten ibarettir.
3- 'büyük doğu yayınları' kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta laubali,dikkatsiz ve ciddiyetsiz,hürmet ve haşyetten mahrum ve ne varsa - isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor,malım olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu,bundan böyle kendi idare, murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlı yorum.inşallah hak bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir,arkamdan gelecekler de bu örneklere göre devam ederler, virgül oynatmaktan bile çekinirler. islama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok denenmiştir- şu cevap verilmelidir: 'koca hz.ömer bile allahın resulünü öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin,derecede ikincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir.hiç ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuş mudur? belki o noktadan bu noktaya gelmekte faziletlerin en büyüğü vardır.' eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu: ilk yazılarımdan birkaçı asla benim değil; sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktan,yani nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...bir kısmını şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirasçılarımın ve manevi mirasçım gençliğin... ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız! en büyük korkularımdan biri,nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.
4-beni,ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi,islami usullerin en incelerine riayetle gömünüz! burada,umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım:1935 yılında,mürşidim ve kurtarıcım esseyyid abdülhakim efendi hazretlerine, bir yazımı okumuştum.bu yazı,kendilerini tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarak,zamanenin bize aykırı,meşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve türk'ün tarih muhasebesini islami tafekkür noktası etrafında çerçeveliyordu. yazıyı ellerine aldılar,kalem istediler ve üstüne öz elleriyle 'altın ile yazılacak yazı'buyurdular.işte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi,bütün eserlerimin tasdiknamesi olarak kefenime iliştirsinler..
5-nasıl,nerede ve ne şekilde öleceğimi allah bilir.fakat imkan aleminde en küçük pay bulundukça,biricik dileğim ankara'da bağlum nahiyesindeki yalçın mezarlıkta,şeyhimin civarına defnedilmektir.elden gelen yapılsın...
6-cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum. fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa,ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum...çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
7-cenazemde,namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! nede,kim olursa olsun,kadın...ve bilhassa,ölü simsarı cinsinden imam! ve 'bid'at' belirtici hiçbirşey! ...başucumda ne nutuk,ne şamata, ne medh,ne şu,ne bu...sadece fatiha ve kur'an...
8-mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...mevlid de istemem! onu,uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! sadece kur'an...
9-şimdi sıra en büyük dileğimde...müslümanlardan,eğer bu davada hizmetim geçtiğine inanan varsa,şunları istiyorum: her ferdin,herhangi bir kifayet hesabına yanaşmaksızın,benim için 'necip fazıl'ın kazaborcuna karşılık' niyeti ile bir günlük (beş vakit) namaz kılması ve yine birgün oruç tutması... mevtanın ardından,onun için kaza namazı şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat hanefilerce de rahmettir. her ferdin,en aşağı yüz tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi...70 bine dolması lazım...bir de,üzerimde hakkı olanların bunu allah rızası için helal etmeleri... ölünceye dek,üzerimdeki allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem dene olacağını,nereye,hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı müslümanlardan bekliyorum. 'şey'en lillah' tabiriyle bana allah için bir şey veriniz! yardımınızı esirgemeyiniz!
10-allahı,allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! hele düşmanlarını! ..olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!
11-beni de allah ve resul aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız
benliğimi sarınca bütün şiirlerin.. oturup düşünür oldum tüm dizelerin.. karanlıkta parlayan,ışıldayan gözlerin.. bir mıh gibi çakıldı; satırların,sözlerin..!
oturup ağlasamda geri gelmez o yürek.. bu davanın yoluna; sen gibi ADAM gerek.. MEVLAM nasip etsede; rüyamızda bir görsek.. adam gibi adamdın; cennet mekan KISAKÜREK..!
Icimdeki idraki ayaga kaldiran ve icimdeki uslanmaz arsiz 'ben-in' inislerini ve cikislarini belirten her düsünce fikir hal hareket ruh halime anlam katan bu essiz sair Necip Fazil Kisakürek, hayatimda kücüklügümden beri nezdimde yer etmis ve duygu yüklü essiz bir sahsiyetdir. En cok sevdigim siirleri ve sözlerinden bazilarini sizlerle paylasmak isterim:
'Surda bir gedik actik, mukaddes mi mukaddes; Ey kahbe rüzgar, artik ne yandan esersen es...'
'Ellerime uzanan dudaklari tepeyim; Allah diyen gel seni ayagindan öpeyim'
'Dügümlenirken uzun yollarin ufukta ucu bugünde gelmedi hasretle beklenen yolcu.'
'Lugat, bir isim ver bana halimden; Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvaplarım, tutun elimden; Aynalar söyleyin bana, ben kimim? ' (Cile siirinden)
(Hatali türkcemden dolayi daha dogrusu kötü türkcemden dolayi affiniza ve hos görünüzü dilerim)
Dilerim her aniniz her bakisiniz bir hayir ve güzellik olur, daim olun, gül olun, sag olun, var olun....
Not.: Ayriyeten editörlere görevlerinden dolayida tesekkürlerimi arz eder kolayliklar dilerim...
anlam: Necip Fazıl Kısakürek demek üstat demek şiir demek türkçe demek o gelmiş geçmiş en üstün şairlerden biri kaçmamış korkmamış inandığı yolda devamlı yürümüş onun her mısrasında sayfalar dolusu anlam var huzur var kurtuluş var eğer şairliğe özenenler varsa sanatını sır saklayarak devam ettirmeli okuyanları düşündürmeli toplumu kendi seviyesine çıkarmalı şair toplumun seviyesine inmez çünkü o milletini yüceltmek için var onun her sözünde ilham var yüce rabbimizin türk milletine vermiş olduğu büyük bir nimet necip fazıl bir kere marifeti kendinde arayanlardan şair olmaz ancak hokkabaz olur şair her kalıpta şiir yazabilmeli belli bir kalıpta şiir yazıp sadece kafiye uydurmak deildir şairlik içi boş anlam ve değer taşımayan mısraları dizdirerek dörtlükler oluşturmak deildir şiir.
Bir idamlık Ali vardi, asıldı, Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasildı Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
(N.F.K. - Zindandan Mehmed'e mektup'tan bir bölüm)
İlla bu kamplaşma neden? Sevip sevmeme beğenip beğenmeme ayrı şeylerdir, tahammül etmek ayrı şeydir. Nazım Hikme'te bizim, Necip Fazıl'da, Her İkiside bu toprağın yani Anadolu'nun çocuklarıdır. Herkesi sevmek zorunda değiliz, ama herkesin duygu, düşünce ve fikirlerine saygı göstermek zorundayız.
necip fazıl kısakürek hiç bir şey ve her şey dir.eski solcudur. kaldırımlar şiirini dinlemenizi tavsiye ederim yiğit tekin de okumuş ve muhteşem yorumlamış izlesene de var dinleyin derim
Değerli şair,yazar ve fikir adamı.. Şayet şovenist milliyetçilik ve teokratik devlet ideali gibi takıntıları olmasaydı eminim ki eserleri dünyada bestseller olmuştu..Maalesef evrensel açıdan olaylara bakmamasıyla kendine yazık etmiş.. Allah rahmet eylesin..
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım.
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...
“...Nasıl, nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir. En büyük korkularımdan biri, nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.
Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz!
Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum. Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum... Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede, kim olursa olsun, kadın... Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! (üstadın bu sözü bana Türkan Saylanın cenazesindeki amin efektini kullanan şakşakçı imamı hatırlattı ne hikmetse :) ..) Ve 'bid'at' belirtici hiçbirşey! ...
Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne medh, ne şu, ne bu... Sadece Fatiha ve Kur'an...
Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak... Mevlid de istemem! Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an...
Allah’ı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını! ...
Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!
Beni de Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız! ”...
- Her şeyde bir tükeniş, her oluşta bir bitiş;
Gökten ses: Ölümsüzler kafilesine yetiş!
Şiir sanatına uzak olanların anlata anlata bitiremediği insan. Şairmiş(!) ... Öyle diyor bizim şairler(!)
Mezarlıklar arasındaki yoldan Piyerloti'ye çıkarken, usta şairin kabri farkedilir.
sakarya, istanbul, çile, kaldırımlar, beklenen, bekleyen... inanılmaz derecede güzel şiirleridir...
beklenen
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti istemem artık gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar..
bir de bekleyen vardır ki 'sen kaçan ürkek bir ceylansın dağda, ben peşine düşmüş canavarım, istersen dünyayı çağır imdada, yeryüzünde bir sen bir de ben varım... seni korkutacak geçtiğin yollar, enseni yakacak ateş nefesim...' diye sürer gider...
.vasiyeti:
1- bu vasiyet,çoluk-çoğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade,onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi muhatap tutuyor.başta gerçek türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik,şu kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert, kısaca allah ve resulüne perçinli herkes...onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! eğer üzerilerinde bir hakkım varsa, hesap gününde tek tek sorumludurlar.emanetim,beni seven ve islam davasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese...
2- fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum. bu bahiste bütün eserlerim,her kelime,cümle,mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir.eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz 'allah ve resulü; başka her şey hiç ve batıl' demekten ibarettir.
3- 'büyük doğu yayınları' kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta laubali,dikkatsiz ve ciddiyetsiz,hürmet ve haşyetten mahrum ve ne varsa - isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor,malım olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu,bundan böyle kendi idare, murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlı yorum.inşallah hak bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir,arkamdan gelecekler de bu örneklere göre devam ederler, virgül oynatmaktan bile çekinirler. islama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok denenmiştir- şu cevap verilmelidir: 'koca hz.ömer bile allahın resulünü öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin,derecede ikincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir.hiç ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuş mudur? belki o noktadan bu noktaya gelmekte faziletlerin en büyüğü vardır.' eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu: ilk yazılarımdan birkaçı asla benim değil; sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktan,yani nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...bir kısmını şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirasçılarımın ve manevi mirasçım gençliğin...
ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız!
en büyük korkularımdan biri,nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.
4-beni,ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi,islami usullerin en incelerine riayetle gömünüz!
burada,umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım:1935 yılında,mürşidim ve kurtarıcım esseyyid abdülhakim efendi hazretlerine, bir yazımı okumuştum.bu yazı,kendilerini tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarak,zamanenin bize aykırı,meşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve türk'ün tarih muhasebesini islami tafekkür noktası etrafında çerçeveliyordu.
yazıyı ellerine aldılar,kalem istediler ve üstüne öz elleriyle 'altın ile yazılacak yazı'buyurdular.işte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi,bütün eserlerimin tasdiknamesi olarak kefenime iliştirsinler..
5-nasıl,nerede ve ne şekilde öleceğimi allah bilir.fakat imkan aleminde en küçük pay bulundukça,biricik dileğim ankara'da bağlum nahiyesindeki yalçın mezarlıkta,şeyhimin civarına defnedilmektir.elden gelen yapılsın...
6-cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum.
fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa,ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum...çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
7-cenazemde,namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! nede,kim olursa olsun,kadın...ve bilhassa,ölü simsarı cinsinden imam! ve 'bid'at' belirtici hiçbirşey! ...başucumda ne nutuk,ne şamata, ne medh,ne şu,ne bu...sadece fatiha ve kur'an...
8-mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...mevlid de istemem!
onu,uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız!
sadece kur'an...
9-şimdi sıra en büyük dileğimde...müslümanlardan,eğer bu davada hizmetim geçtiğine inanan varsa,şunları istiyorum: her ferdin,herhangi bir kifayet hesabına yanaşmaksızın,benim için 'necip fazıl'ın kazaborcuna karşılık' niyeti ile bir günlük (beş vakit) namaz kılması ve yine birgün oruç tutması... mevtanın ardından,onun için kaza namazı şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat hanefilerce de rahmettir.
her ferdin,en aşağı yüz tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi...70 bine dolması lazım...bir de,üzerimde hakkı olanların bunu allah rızası için helal etmeleri...
ölünceye dek,üzerimdeki allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem dene olacağını,nereye,hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı müslümanlardan bekliyorum.
'şey'en lillah' tabiriyle bana allah için bir şey veriniz! yardımınızı
esirgemeyiniz!
10-allahı,allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! hele düşmanlarını! ..olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!
11-beni de allah ve resul aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız
nazım hikmet'le ilgili yaptığı yorumlardan ötürü kendisini sevmiyorum
benliğimi sarınca bütün şiirlerin..
oturup düşünür oldum tüm dizelerin..
karanlıkta parlayan,ışıldayan gözlerin..
bir mıh gibi çakıldı; satırların,sözlerin..!
oturup ağlasamda geri gelmez o yürek..
bu davanın yoluna; sen gibi ADAM gerek..
MEVLAM nasip etsede; rüyamızda bir görsek..
adam gibi adamdın; cennet mekan KISAKÜREK..!
.... Esasen cok önemli ve asil soruyu cevaplamamisim af edersiniz...
NECİP FAZIL KISAKÜREK sizce ne demek,
NECİP FAZIL KISAKÜREK size neyi çağrıştırıyor?
-] Necip Fazil Kisakürek benim icin ruh gidasi demek...
Onun ismi sahsen bende huzuru, düsündürücü ders alinan aciyi ve kederi göstermektedir...
Tesekkürler....
Icimdeki idraki ayaga kaldiran ve icimdeki uslanmaz arsiz 'ben-in' inislerini ve cikislarini belirten her düsünce fikir hal hareket ruh halime anlam katan bu essiz sair Necip Fazil Kisakürek, hayatimda kücüklügümden beri nezdimde yer etmis ve duygu yüklü essiz bir sahsiyetdir.
En cok sevdigim siirleri ve sözlerinden bazilarini sizlerle paylasmak isterim:
'Surda bir gedik actik, mukaddes mi mukaddes;
Ey kahbe rüzgar, artik ne yandan esersen es...'
'Ellerime uzanan dudaklari tepeyim;
Allah diyen gel seni ayagindan öpeyim'
'Dügümlenirken uzun yollarin ufukta ucu bugünde gelmedi hasretle beklenen yolcu.'
'Lugat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim? ' (Cile siirinden)
(Hatali türkcemden dolayi daha dogrusu kötü türkcemden dolayi affiniza ve hos görünüzü dilerim)
Dilerim her aniniz her bakisiniz bir hayir ve güzellik olur, daim olun, gül olun, sag olun, var olun....
Not.: Ayriyeten editörlere görevlerinden dolayida tesekkürlerimi arz eder kolayliklar dilerim...
üstadım... seni nasıl anlatabilirim kelimelerle.... bu mümkün degil... mekanın cennet olsun inşallah
...
Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye
Toprağında bir taş olur, beklerim...
...
anlam: Necip Fazıl Kısakürek demek üstat demek şiir demek türkçe demek o gelmiş geçmiş en üstün şairlerden biri kaçmamış korkmamış inandığı yolda devamlı yürümüş onun her mısrasında sayfalar dolusu anlam var huzur var kurtuluş var eğer şairliğe özenenler varsa sanatını sır saklayarak devam ettirmeli okuyanları düşündürmeli toplumu kendi seviyesine çıkarmalı şair toplumun seviyesine inmez çünkü o milletini yüceltmek için var onun her sözünde ilham var yüce rabbimizin türk milletine vermiş olduğu büyük bir nimet necip fazıl bir kere marifeti kendinde arayanlardan şair olmaz ancak hokkabaz olur şair her kalıpta şiir yazabilmeli belli bir kalıpta şiir yazıp sadece kafiye uydurmak deildir şairlik içi boş anlam ve değer taşımayan mısraları dizdirerek dörtlükler oluşturmak deildir şiir.
mihenk taşı ve düğümlenmiş seslerin haykırışı
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölü mezarı
Ne şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar.
Akşamı getiren sesleri dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin.
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin.
Bir idamlık Ali vardi, asıldı,
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasildı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
(N.F.K. - Zindandan Mehmed'e mektup'tan bir bölüm)
İlla bu kamplaşma neden?
Sevip sevmeme beğenip beğenmeme ayrı şeylerdir,
tahammül etmek ayrı şeydir.
Nazım Hikme'te bizim, Necip Fazıl'da,
Her İkiside bu toprağın yani Anadolu'nun çocuklarıdır.
Herkesi sevmek zorunda değiliz,
ama herkesin duygu, düşünce ve fikirlerine saygı göstermek zorundayız.
necip fazıl kısakürek hiç bir şey ve her şey dir.eski solcudur. kaldırımlar şiirini dinlemenizi tavsiye ederim yiğit tekin de okumuş ve muhteşem yorumlamış izlesene de var dinleyin derim
Değerli şair,yazar ve fikir adamı.. Şayet şovenist milliyetçilik ve teokratik devlet ideali gibi takıntıları olmasaydı eminim ki eserleri dünyada bestseller olmuştu..Maalesef evrensel açıdan olaylara bakmamasıyla kendine yazık etmiş.. Allah rahmet eylesin..
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret...
Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım.
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek üstadın vasiyeti..
“...Nasıl, nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir. En büyük korkularımdan biri, nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.
Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz!
Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum. Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum... Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...
Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede, kim olursa olsun, kadın... Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! (üstadın bu sözü bana Türkan Saylanın cenazesindeki amin efektini kullanan şakşakçı imamı hatırlattı ne hikmetse :) ..)
Ve 'bid'at' belirtici hiçbirşey! ...
Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne medh, ne şu, ne bu... Sadece Fatiha ve Kur'an...
Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak... Mevlid de istemem! Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an...
Allah’ı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını! ...
Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!
Beni de Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız! ”...
Vefat yıldönümü, Nur içinde yat şiirlerin sultanı...
Zamanın çarkları sizi yürütüyor, zamanın çarkları beni öğütüyor.
BEKLENEN
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
N.F.K. (1937)
ALLAH DERİM
Sırtımda taşınmaz yükü göklerin;
Herkes koşar, zıplar, ben yürüyemem!
İsterseniz hayat aşını verin;
Sayılı nimetler bal olsa yemem!
Ey akıl, nasıl da delinmez küfen?
Ebedî oluşun urbası kefen!
Kursa da boşluğa asma köprü, fen,
Allah derim, başka hiçbir şey demem!
N.F.K. (1973)
Zaman insanları değil armutları olgunlaştırır..
Şiirlerini okuduğumda, bütün şiir anlayışımın değiştiği, şiiri yeniden keşfetmeme neden olan büyük şair...
Adamım benim.
Bu kadar ilginç bir fikri mizaç, bu kadar müessir bir belagat zor bulunur.
Bir derya Necip Fazıl,
Üstad, daha ne olsun. Nur içinde yatsın