Nasipsiz Dayak Bile Yenmez ! “Eski zamanlarda, Semerkand’da bir semerci ustası, oğluyla beraber hem semer yapar, hem de eskiyen semerleri tamir eder, baba-oğul hayatlarını böylece devam ettirir, giderlermiş. Semerci ustası, mesleğinin alametlerinden olacak ki; çalışırken üzerinde oturduğu koltuğunu da semerden yapmış. Bu semerin gizli bir bölmesini de para kasası olarak kullanmaktaymış. Fakat semerde kasa olduğunu oğlu bile bilmezmiş. Gel zaman, git zaman, çalışılır, kazanılır, paralar bu kasada biriktirilirmiş. Olacak bu ya, baba tüccarın bir aylığına Semerkand’dan ayrılması icap etmiş. Depodaki semerleri ve dükkânı oğluna emanet etmiş baba tüccar. Seyahate çıkmadan önce de oğluna, kendi kullandığı semerin asla satılmamasını sıkı sıkı tembihlemiş. Babası yokken oğul, babasının tembihlediği semerin haricindeki bütün semerleri satmış. Fakat bir akşam, yolcunun biri gelmiş ve semer almak istemiş. Adamın ısrarlarına dayanamayan oğul, biraz da kâr ederim düşüncesiyle 10 akçe olan semeri 30 akçeye satıvermiş. Baba tüccar, seyahatten döndüğünde semerden yapma koltuğunun olmadığını görünce koltuğunun nerede olduğunu sormuş. Oğul, satmak zorunda kaldığını, ama üç katı kâr ettiğini heyecanla söyleyince, babası şaşkına dönmüş. Kimseye bir şey söylemese de için için yanmaya başlayan baba, işi gücü bırakmış, Semerkand, Buhara, gezmedik yer, uğramadık han bırakmamış; ama ne çare ki semerini bulamamış. Tüccarın kaç ay, kaç yıl gezdiği bilinmez. Ama yorulduğu belli ki şu beyit dökülmüş dilinden: Dizimde kalmadı takat nasip arayı arayı, Dolandırdı bizi kısmet, Semerkand’ı, Buhara’yı. Semeri bulamayacağına kanaat getiren baba, eve dönerek işe koyulmuş. Semer satmaya ve tamir etmeye devam etmiş. Gel zaman, git zaman, bir semer eskitecek kadar vakit geçmiş… Bir gün, bir adam semer tamir ettirmek için dükkâna gelmiş. Tüccar, yıllar önce kaybettiği semerini tanımış; ama hiç belli etmemiş. Semer sahibine, ‘Bu semer çok eskimiş, ben size yeni bir semer vereyim; bu bende kalsın’ deyip semeri geri almak istemiş. Bu duruma çok sevinen semer sahibi, yeni semeri alıp gitmiş. Hemen semerini kontrol eden tüccar, parasını yerinde görünce sevinmiş ve şu beyti mırıldanmış: Ne lazımdır sana gezmek Semerkand’ı, Buhara’yı, Sana taksim olan kısmet gelir arayı arayı.” FısıltıHABERLERİ
deli sizsiniz böyle bir çağda akıllı kaldığınız için. ben sizin akla hayale sığmayan yanınızım siz ki dünyayı üstünüze giyseniz yine de açıkta kalırsınız çünkü gözleriniz dipsiz bir ambar sanki. ah siz, mezarlıklar müdür olsanız bundan daha iyi bir koyup hiç almasanız bir tohum gibi kendinizi toprağa.
Evet...Nasipten öteye yol yok...)) Bazen gönül, başka şeyler arzu etse de...Olmuyor... Sen istediğin kadar çabala...Anlaşılamayınca, yapılacak bir şey yok...Hayatın cilvesi bu...)) Nasipse gelir yemenden, Nasip değilse ne gelir elden...)))
Nasipsiz Dayak Bile Yenmez !
“Eski zamanlarda,
Semerkand’da bir semerci ustası, oğluyla beraber hem semer yapar, hem de
eskiyen semerleri tamir eder, baba-oğul hayatlarını böylece devam ettirir,
giderlermiş.
Semerci ustası,
mesleğinin alametlerinden olacak ki; çalışırken üzerinde oturduğu koltuğunu da
semerden yapmış.
Bu semerin gizli bir
bölmesini de para kasası olarak kullanmaktaymış. Fakat semerde kasa olduğunu
oğlu bile bilmezmiş.
Gel zaman, git zaman,
çalışılır, kazanılır, paralar bu kasada biriktirilirmiş. Olacak bu ya, baba
tüccarın bir aylığına Semerkand’dan ayrılması icap etmiş. Depodaki semerleri ve
dükkânı oğluna emanet etmiş baba tüccar. Seyahate çıkmadan önce de oğluna,
kendi kullandığı semerin asla satılmamasını sıkı sıkı tembihlemiş. Babası
yokken oğul, babasının tembihlediği semerin haricindeki bütün semerleri satmış.
Fakat bir akşam,
yolcunun biri gelmiş ve semer almak istemiş. Adamın ısrarlarına dayanamayan
oğul, biraz da kâr ederim düşüncesiyle 10 akçe olan semeri 30 akçeye
satıvermiş.
Baba tüccar,
seyahatten döndüğünde semerden yapma koltuğunun olmadığını görünce koltuğunun
nerede olduğunu sormuş. Oğul, satmak zorunda kaldığını, ama üç katı kâr
ettiğini heyecanla söyleyince, babası şaşkına dönmüş. Kimseye bir şey söylemese
de için için yanmaya başlayan baba, işi gücü bırakmış, Semerkand, Buhara,
gezmedik yer, uğramadık han bırakmamış; ama ne çare ki semerini bulamamış.
Tüccarın kaç ay, kaç
yıl gezdiği bilinmez. Ama yorulduğu belli ki şu beyit dökülmüş dilinden:
Dizimde kalmadı takat nasip arayı arayı,
Dolandırdı bizi kısmet, Semerkand’ı, Buhara’yı.
Semeri bulamayacağına
kanaat getiren baba, eve dönerek işe koyulmuş. Semer satmaya ve tamir etmeye
devam etmiş.
Gel zaman, git zaman,
bir semer eskitecek kadar vakit geçmiş…
Bir gün, bir adam
semer tamir ettirmek için dükkâna gelmiş. Tüccar, yıllar önce kaybettiği
semerini tanımış; ama hiç belli etmemiş.
Semer sahibine,
‘Bu
semer çok eskimiş, ben size yeni bir semer vereyim; bu bende kalsın’ deyip
semeri geri almak istemiş.
Bu duruma çok sevinen
semer sahibi, yeni semeri alıp gitmiş. Hemen semerini kontrol eden tüccar,
parasını yerinde görünce sevinmiş ve şu beyti mırıldanmış:
Ne lazımdır sana gezmek Semerkand’ı, Buhara’yı,
Sana taksim olan kısmet gelir arayı arayı.”
FısıltıHABERLERİ
'Nasibin farkında olmak, o da ayrı bir nasip'
S.Tuncer
Yaşamı boyunca herkes birini bulur ama 'birbirini' bulmak çok az insana nasip olur.
deli sizsiniz böyle bir çağda
akıllı kaldığınız için.
ben sizin
akla hayale sığmayan yanınızım
siz ki dünyayı üstünüze giyseniz
yine de açıkta kalırsınız çünkü gözleriniz
dipsiz bir ambar sanki.
ah siz,
mezarlıklar müdür olsanız bundan daha iyi
bir koyup hiç almasanız bir tohum gibi
kendinizi toprağa.
___ İ. Tenekeci
Evet...Nasipten öteye yol yok...))
Bazen gönül, başka şeyler arzu etse de...Olmuyor... Sen istediğin kadar çabala...Anlaşılamayınca, yapılacak bir şey yok...Hayatın cilvesi bu...))
Nasipse gelir yemenden, Nasip değilse ne gelir elden...)))