Namaz,bir bilet.. Ebedi saadete geçiş için bir aracı.
Namaza kul ayakta başlar.Yeryüzünün en kuvvetli,iradeli varlığı olarak. Tekbir getirir,eliyle bütün dünya işlerini geriye iter.Rabbiyle randevusu vardır çünkü.Dünya işini düşünemez. Ardından secdeye kapanır.Yeryüzünün en kuvvetli varlığı Allah'a secde eder.Rabbiyle en yakın olduğu andır. Namazı biter,bu sefer avuçlarını açıp Rabbine dua eder.Sonsuz şey isteme hakkı vardır.Ve bilir ve hareketleriyle gösterir ki dualarına icabet edecek biri var.
islamın şartlarından biri, vukudur ki rabb günlük o kadar çok vakit tayin etmiştir ki Hz. Peygamber Miraç gecesinde beş vakite kadar indirtmiştir ki şimdi kılan kim ki....haftada bir olsaydı yine mırın kırın edilirdi eminim ki
De ki:'benim namazım,ibadetlerim,hayatım ve ölümüm kesinlikle hep o alemlerin Rabb'i olan Allah içindir.'En'am suresi 162.ayette buyurulduğu üzere olmak nasip olsun cümlemize inş.
namaz, insanın O'na yönelişidir. Gecenin bir vakti dahi nefsi emellerinden fedakarlık edip usulca secdeye varıştır. Namaz var olmaktır. Huşu bulmaktır ve o huşunun içinde gözyaşlarına boğulup yalvarmaktır. Namaz şükürdür,namaz bolca zikirdir. Namaz duanın ta kendisidir...
yakınlaşmak... beşeriyet arasında şerefli oluşunun idrakine varmak... kullukla yücelmek ve emsallerinin arasındanki farkını ispat etmek... Ama şuurlu bir hal ile ona tam manası ile teslim olmak....
İbadet, gönüllerde gizlenen, gizlenip kenzen bilinen o ezelî güzellik ve bütün vâridâtların kaynağını, buudlara sığmayan derinlikleriyle bir kere daha fâş eder. Bu itibarladır ki, namazın içinde açıktan açığa bilinen ve net olarak görünen hususlardan daha çok, azamet ve heybet buğulu, kemmiyet ve keyfiyetleri aşan bir his tûfânı ve bir duygu anaforu yaşanır. Namazda, hep söylenemez şeyler beyan ufkumuzu sarar.. ifadesi imkânsız hisler ruhumuza garip bir mûsıkî fısıldar.. gündelik lisana sığmayan engin duyuşlar, düşünüşler benliğimizi işgal eder.. ve maddî aklın, mücerret mantığın sınırlarını aşan gaybûbet renkli bir fetânet, peygamber çizgisindeki meâdî bir düşüncenin kapılarını aralar. Bu açıdan da diyebiliriz ki, kulun namazdan daha büyük bir ibadeti ve namaz içinde köpüren tasavvur ve tahayyüllerden daha sıhhatli ve engin bir hali yoktur.
İnsan ruhunun, duyuş ve sezişleriyle şuhud ve vücudu aşıp gayb noktasına ulaştığı namaz ufku, onu duyan ruhların bütün hasretlerini, hicranlarını ve dâussılalarını söyler. Aynı zamanda kalbin itminânını, insanî duyguların revh u reyhânını, varlığın ezelî serencâmesini, yıldızların yeryüzünü temâşâsını, göklerin sırlarını, ukbânın ışıklarını, cennetin yamaçlarını, yamaçlarda salınan ağaçlarını, ağaçların altında her zaman çağlayan ırmaklarını söyler.. rükünleriyle söyler, içindeki Kurân’la söyler, duâlarla söyler; söyler ve söylediklerini yepyeni bir edâ ve üslupla ruhlarımıza kevserler içiriyor gibi tekrarlar...
Namaz müminin miracı, miraç yolunda ışığı-burağı.. yollardaki inanmış gönüllerin sefinesi-peyki-uçağı.. kurbet ve vuslat yolcusunun ötelere en yakın karargâhı, en son otağı, gaye ile hemhudut en büyük vesilelerden biridir.
Kıyamet gününde, ak alınlı, aydın bakışlı; secde ve abdest uzuvlarındaki emarelerle öndekilerden de önde; elleri, yüzleri tertemiz, vicdanları göktekilerin iç âlemleri kadar nezih olmanın yolu da yine namaz ve namaz öncesi amellerden geçer. Aynı zamanda, Allah’a yakınlığın ayrı bir ünvanı da sayılan ve çok farklı derinlikleri bulunan bu namaz ibadetine; kulluk düşüncesine kilitlenip ömrünü Hakk karşısında geçirme mânâsına “ribat” da diyebiliriz.
Namaza Hazırlık
Mescide doğru yürüyüş, yol mülâhazası, abdestle gerçekleştirilen ilk gerilim ve akordasyon hep birer kıvama erme cehdi sayılabilirler. Ezan, âdeta harem dairesine alınma daveti, ruhumuzun derinliklerinde bizi konsantrasyona hazırlayan ledünnî bir ses ve duygularımız üzerine inip-kalkan bir mızrap gibidir. Her gün tekerrür ettiğinden kulaklarımız ona alışmış olsa da, düz mantığımız ona karşı bir kanıksama hissetse de, ezan, her zaman ötelerle aramızdaki tepelerin arkasından tıpkı bir ay gibi birdenbire zuhur eder.. yıldırımlar gibi gürler ve bir anda arzî olan nazarlarımızı semâya çevirir.. ve derken her yanda şadırvanlar gibi ince ince çağlayan, şelâleler gibi ihtişamla coşan yepyeni ilâhî bir fasıl başlar.. ve başlar-başlamaz da ruhlarımıza dünyanın en enfes, en çarpıcı ve en diriltici mûsıkîsini boşaltır. Onunla da kalmaz, bizi çağrışımların atlas iklimine çeker ve gönüllerimize aydınlık çağların büyülerini fısıldar. Zaman üstülüğe açık hayallerimizi, tarihin değişik dönemeçlerinde kaybettiğimiz şeyleri bulup, getirip iâde etmekle coşturur.. ve her defasında bize taptaze bir demet ses, bir demet şiir, bir demet âhenk bahşeder. Biz, ezanı her zaman, bir mûsıkî banyosu alıyormuşçasına bütün benliğimizle duyar ve her duyuşumuzda, bilemediğimiz bir büyü ile bir başka tat, bir başka letâfet, bir başka hazza uyanırız. Bu duyuş ve bu seziş çok defa bizde, bir sihirli helezonla göklere doğru yükseliyor veya bir balonla çok yukarıda dolaşıyormuş gibi bir his uyarır. Hele bir de ezan, usûlüne uygun ve vicdanın sesi, soluğu olarak icrâ ediliyorsa.. göklerin nûra gark olduğu, ruh-i revân-ı Muhammedî’nin şehbal açtığı ve lisan-ı Ahmedî’nin arz u semâyı çınlattığı ezan dakikaları ne nurlu ve hislidir! İnsan o dakikalarda rûhunun derinliklerine inip vicdanını dinleyebilse, ne keşfedilmedik mânâların içine aktığını ve kendi derinliklerinde ne çağrışımların kaynaştığını duyacaktır!
Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş, bu işaretler Rasalül1ah (s.a.) 'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi, Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli, gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür o1arak, günümüze kadar devam etmiştir.
Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde:
'...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, rızaya ulaşasın.' buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce, gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk' ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir.
Bakara Süresinin 238 inci 'namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin' mealindeki Ayet-i kerimede 'namazlar' anlamındaki 'salâvat' kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. 'İki' ye tesniye denir ve 'iki namaz' sözü 'salateyn' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki, ayetteki 'salavat' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de 'orta namaz' var. Çünkü matuf, matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple 'orta namaz', 'namazlar' ifadesine dahil olmadığı gibi, her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için, üç namazın arasında yer alacak bir namaza 'orta namaz' denilmesi de mümkün değildir. O halde, ayetteki 'salavat' kelimesi, en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır.
Hüd süresinin 114'üncü ayetinde ise, 'Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl...' buyurulmaktadır.
.
Ayet-i celilede 'gündüze yakın saatler' anlamındaki 'zülef' kelimesi, 'zülfe' nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki, bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde, (akşam, yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka Nisa, 4/103. Hud, 11/114; İsra, 17/78; Rum, 30/17-18; Nur, 24/36; Kaf, 50/39-40; Dehr (İns8n) , 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu mücmel ifade ve işaretler, Rasulüllah (s.8.) , in söz ve uygulamalar ile açıklanmış, onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla 'Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının ilmi hiç bir değeri yoktur.
namazsız ezan,, ezansız namaz::: insan doğduğunda kulağına ezan okunur ama namaz kılınmaz... öldüğünde namazı kılınır ama ezan okunmaz... doğduğunda okunan ezan öldüğünde kılınacak cenaze namazının ezanıdır. ezan ve namaz arasında geçen bir ömür...
Namaz Müminin Miracıdır... Namazda insan Rabbinin huzuruna çıkar ona secde eder ve o an duyduğu huzuru dünyada hiç bir şeyde elde edemez..Namaz insanı bir çok kötülükten korur gerçek anlamda namaz kılan kişi kendini günahlardan korur ayrıca Nefsimizin terbiyesindede Namazın çok önemli bir yeri vardır...kısacası Namazın insana bir çok faydası olduğu bir gerçektir..
dua.
tapınma
Namaz,bir bilet..
Ebedi saadete geçiş için bir aracı.
Namaza kul ayakta başlar.Yeryüzünün en kuvvetli,iradeli varlığı olarak.
Tekbir getirir,eliyle bütün dünya işlerini geriye iter.Rabbiyle randevusu vardır çünkü.Dünya işini düşünemez.
Ardından secdeye kapanır.Yeryüzünün en kuvvetli varlığı Allah'a secde eder.Rabbiyle en yakın olduğu andır.
Namazı biter,bu sefer avuçlarını açıp Rabbine dua eder.Sonsuz şey isteme hakkı vardır.Ve bilir ve hareketleriyle gösterir ki dualarına icabet edecek biri var.
namaz herşey demek... Allah ömrümün her anınında namaz kılmayı, kılmayan insanlar hakkındaki garip düşüncelerimin devamını nasip ettirsin..
kavuşamadığım
islamın şartlarından biri, vukudur ki rabb günlük o kadar çok vakit tayin etmiştir ki Hz. Peygamber Miraç gecesinde beş vakite kadar indirtmiştir ki şimdi kılan kim ki....haftada bir olsaydı yine mırın kırın edilirdi eminim ki
De ki:'benim namazım,ibadetlerim,hayatım ve ölümüm kesinlikle hep o alemlerin Rabb'i olan Allah içindir.'En'am suresi 162.ayette buyurulduğu üzere olmak nasip olsun cümlemize inş.
sancıma ilaç...
dinin direği...
Tiklayayim su kapiyi!
vakti geldi.
randevu
namaz, insanın O'na yönelişidir. Gecenin bir vakti dahi nefsi emellerinden fedakarlık edip usulca secdeye varıştır. Namaz var olmaktır. Huşu bulmaktır ve o huşunun içinde gözyaşlarına boğulup yalvarmaktır. Namaz şükürdür,namaz bolca zikirdir. Namaz duanın ta kendisidir...
Namaz bütün zaman ve mekanın kifayetini yitirdiği an! Allah'ın karşısında durulduğu an! Namaz insanın adem olduğu an
affet beni diyebilmenin büyüklüğü.
Ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir der Said Nursi..
harika bi sey.. namaz tüm belalari defeder..Rabbim ayirmasin..ve herkese nasip etsin...
yakınlaşmak...
beşeriyet arasında şerefli oluşunun idrakine varmak...
kullukla yücelmek ve emsallerinin arasındanki farkını ispat etmek...
Ama şuurlu bir hal ile ona tam manası ile teslim olmak....
Namazda Yaşanan Manevi Duygular
İbadet, gönüllerde gizlenen, gizlenip kenzen bilinen o ezelî güzellik ve bütün vâridâtların kaynağını, buudlara sığmayan derinlikleriyle bir kere daha fâş eder. Bu itibarladır ki, namazın içinde açıktan açığa bilinen ve net olarak görünen hususlardan daha çok, azamet ve heybet buğulu, kemmiyet ve keyfiyetleri aşan bir his tûfânı ve bir duygu anaforu yaşanır. Namazda, hep söylenemez şeyler beyan ufkumuzu sarar.. ifadesi imkânsız hisler ruhumuza garip bir mûsıkî fısıldar.. gündelik lisana sığmayan engin duyuşlar, düşünüşler benliğimizi işgal eder.. ve maddî aklın, mücerret mantığın sınırlarını aşan gaybûbet renkli bir fetânet, peygamber çizgisindeki meâdî bir düşüncenin kapılarını aralar. Bu açıdan da diyebiliriz ki, kulun namazdan daha büyük bir ibadeti ve namaz içinde köpüren tasavvur ve tahayyüllerden daha sıhhatli ve engin bir hali yoktur.
İnsan ruhunun, duyuş ve sezişleriyle şuhud ve vücudu aşıp gayb noktasına ulaştığı namaz ufku, onu duyan ruhların bütün hasretlerini, hicranlarını ve dâussılalarını söyler. Aynı zamanda kalbin itminânını, insanî duyguların revh u reyhânını, varlığın ezelî serencâmesini, yıldızların yeryüzünü temâşâsını, göklerin sırlarını, ukbânın ışıklarını, cennetin yamaçlarını, yamaçlarda salınan ağaçlarını, ağaçların altında her zaman çağlayan ırmaklarını söyler.. rükünleriyle söyler, içindeki Kurân’la söyler, duâlarla söyler; söyler ve söylediklerini yepyeni bir edâ ve üslupla ruhlarımıza kevserler içiriyor gibi tekrarlar...
http://www.tr.fgulen.com
Namazın Genel Tarifi
Namaz müminin miracı, miraç yolunda ışığı-burağı.. yollardaki inanmış gönüllerin sefinesi-peyki-uçağı.. kurbet ve vuslat yolcusunun ötelere en yakın karargâhı, en son otağı, gaye ile hemhudut en büyük vesilelerden biridir.
Kıyamet gününde, ak alınlı, aydın bakışlı; secde ve abdest uzuvlarındaki emarelerle öndekilerden de önde; elleri, yüzleri tertemiz, vicdanları göktekilerin iç âlemleri kadar nezih olmanın yolu da yine namaz ve namaz öncesi amellerden geçer. Aynı zamanda, Allah’a yakınlığın ayrı bir ünvanı da sayılan ve çok farklı derinlikleri bulunan bu namaz ibadetine; kulluk düşüncesine kilitlenip ömrünü Hakk karşısında geçirme mânâsına “ribat” da diyebiliriz.
Namaza Hazırlık
Mescide doğru yürüyüş, yol mülâhazası, abdestle gerçekleştirilen ilk gerilim ve akordasyon hep birer kıvama erme cehdi sayılabilirler. Ezan, âdeta harem dairesine alınma daveti, ruhumuzun derinliklerinde bizi konsantrasyona hazırlayan ledünnî bir ses ve duygularımız üzerine inip-kalkan bir mızrap gibidir. Her gün tekerrür ettiğinden kulaklarımız ona alışmış olsa da, düz mantığımız ona karşı bir kanıksama hissetse de, ezan, her zaman ötelerle aramızdaki tepelerin arkasından tıpkı bir ay gibi birdenbire zuhur eder.. yıldırımlar gibi gürler ve bir anda arzî olan nazarlarımızı semâya çevirir.. ve derken her yanda şadırvanlar gibi ince ince çağlayan, şelâleler gibi ihtişamla coşan yepyeni ilâhî bir fasıl başlar.. ve başlar-başlamaz da ruhlarımıza dünyanın en enfes, en çarpıcı ve en diriltici mûsıkîsini boşaltır. Onunla da kalmaz, bizi çağrışımların atlas iklimine çeker ve gönüllerimize aydınlık çağların büyülerini fısıldar. Zaman üstülüğe açık hayallerimizi, tarihin değişik dönemeçlerinde kaybettiğimiz şeyleri bulup, getirip iâde etmekle coşturur.. ve her defasında bize taptaze bir demet ses, bir demet şiir, bir demet âhenk bahşeder. Biz, ezanı her zaman, bir mûsıkî banyosu alıyormuşçasına bütün benliğimizle duyar ve her duyuşumuzda, bilemediğimiz bir büyü ile bir başka tat, bir başka letâfet, bir başka hazza uyanırız. Bu duyuş ve bu seziş çok defa bizde, bir sihirli helezonla göklere doğru yükseliyor veya bir balonla çok yukarıda dolaşıyormuş gibi bir his uyarır. Hele bir de ezan, usûlüne uygun ve vicdanın sesi, soluğu olarak icrâ ediliyorsa.. göklerin nûra gark olduğu, ruh-i revân-ı Muhammedî’nin şehbal açtığı ve lisan-ı Ahmedî’nin arz u semâyı çınlattığı ezan dakikaları ne nurlu ve hislidir! İnsan o dakikalarda rûhunun derinliklerine inip vicdanını dinleyebilse, ne keşfedilmedik mânâların içine aktığını ve kendi derinliklerinde ne çağrışımların kaynaştığını duyacaktır!
http://www.tr.fgulen.com
Herkese bahsedilmeyen bir lutf...
''Sen cikinca aradan, kalir seni yaradan''
Hakk´a rabt-i kalb edebilmek..
Masivaya veda..
Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş, bu işaretler Rasalül1ah (s.a.) 'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi, Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli, gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür o1arak, günümüze kadar devam etmiştir.
Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde:
'...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, rızaya ulaşasın.' buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce, gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk' ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir.
Bakara Süresinin 238 inci 'namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin' mealindeki Ayet-i kerimede 'namazlar' anlamındaki 'salâvat' kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. 'İki' ye tesniye denir ve 'iki namaz' sözü 'salateyn' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki, ayetteki 'salavat' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de 'orta namaz' var. Çünkü matuf, matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple 'orta namaz', 'namazlar' ifadesine dahil olmadığı gibi, her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için, üç namazın arasında yer alacak bir namaza 'orta namaz' denilmesi de mümkün değildir. O halde, ayetteki 'salavat' kelimesi, en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır.
Hüd süresinin 114'üncü ayetinde ise, 'Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl...' buyurulmaktadır.
.
Ayet-i celilede 'gündüze yakın saatler' anlamındaki 'zülef' kelimesi, 'zülfe' nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki, bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde, (akşam, yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka Nisa, 4/103. Hud, 11/114; İsra, 17/78; Rum, 30/17-18; Nur, 24/36; Kaf, 50/39-40; Dehr (İns8n) , 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu mücmel ifade ve işaretler, Rasulüllah (s.8.) , in söz ve uygulamalar ile açıklanmış, onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla 'Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının ilmi hiç bir değeri yoktur.
namazsız ezan,, ezansız namaz::: insan doğduğunda kulağına ezan okunur ama namaz kılınmaz... öldüğünde namazı kılınır ama ezan okunmaz... doğduğunda okunan ezan öldüğünde kılınacak cenaze namazının ezanıdır. ezan ve namaz arasında geçen bir ömür...
müslümanın cevabını bir türlü veremediği tek şey.... neden namaz kılmıyosun? şeyyyyyyyyyy........
'Namz yarama ilaç,yanık yerime merhem,
Onsuz ebedi hayat benim olsa istemem.'
Bir şadırvan ki ses verir ses alır
Ve suyundan melekler abdest alır...
A. Nihat Asya
Namaz Müminin Miracıdır... Namazda insan Rabbinin huzuruna çıkar ona secde eder ve o an duyduğu huzuru dünyada hiç bir şeyde elde edemez..Namaz insanı bir çok kötülükten korur gerçek anlamda namaz kılan kişi kendini günahlardan korur ayrıca Nefsimizin terbiyesindede Namazın çok önemli bir yeri vardır...kısacası Namazın insana bir çok faydası olduğu bir gerçektir..