Çağ ışık hızıyla ilerliyor… Yaşlı yerküremizin devinim hareketi hiç bu kadar baş döndürücü olmamıştı. Her yeni gün,yeni sosyal ve politik gelişmelere gebe… İnsanlık, sarıldığı her şeyin kollarının arasında kaybolduğunu gördükçe tanımsız travmalarla sarsılıyor. Savaşlar eskisinden daha acımasız.. Şiddet uygulamak için gerekçe bildirme ihtiyacı duyulmuyor. Hatta doğa bile beklenmedik hareketlerle daha sık şaşırtıyor. Bu dönüşüm çağında değerlerimizin yeniden tanımlanması, kültürel kodlarımızın hatırlanıp geri yerine konulması ihtiyacı, her zaman olduğundan daha şiddetle kendisini hissettiriyor. Tıpkı Avrupa aydınlanmasının yaşandığı çağlarda olduğu gibi yeniden eskiyi hatırlayıp yeniye güzargah belirleme ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Eğer insanlık durup düşünmezse, eğer yeryüzündeki binlerce yıllık yaşamın tecrübesine kulak vermezse, medeniyet dediğimiz şey bilinmedik yollarda kaybolup gidecek. Bu kaygı, bir yolculuğa çıkma gereksinimi doğurdu. Şark söylencelerinde bilim ve hikmeti aramak için ayağına demir çarık giyen, eline asasını alıp yollara düşen kahramanlar vardır ya, öylesi bir amaçla çıkalan, öylesi bir yolculuk bu. Medeniyet denilen bilim ve hikmet sentezine uzanan bu arayışa, Mostar yolculuğu adını verdik. Çünkü Mostar, bizim ezeli yolculuğumuzun durduğu yerdi. Orada durmuş ve batı ile doğunun arasına zarif bir köprü kurmuştuk. Bundan sonra bu köprü üzerinden gelip geçen farklı diller, farklı dinler, farklı cinsler birbirini dinlesin, birbirini anlasın diye…
Dünyanın en güzel kentiydi belki de Mostar; daracık sokakları, taş kesilmiş bir hilali andıran köprüsü ve yemyeşil Neretvası'yla. Şimdi ise binlerce mermiyle delik deşik edilmiş bir şehir. Savaşın acımasızlığı her köşede kendini gösteriyor. Binalar yıkılmış ama Boşnaklar ayakta, insanlar küsmemişler hayata. Yüzlerde buruk bir gülümseme, gözlerde savaşın izleri var. Kentleri ayakta tutanın binalar değil insanlar olduğunun belki de en güzel örneği Mostar.
Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından yapılmıştı 'taş hilal' Mostar Köprüsü. Neretva Nehrinin yeşil suları üzerinde yüzyıllardır izleyenleri büyülüyordu. Savaş(!) sırasında Hırvat topçusunun bombalarına uzun süre dayandı. Mostarlılar tahta kepenkler ve otomobil lastikleri ile korumaya çalıştılar köprülerini. Zorlu doğa koşullarına 426 yıl direnen Mostar Köprüsü, Hırvatların çağdaş silahlarına dayanamadı ve 9 Kasım 1993 sabahı 08.30'da Neretva'nın yeşil sularına gömüldü.'Taş hilali' yüzyıllarca bağrında saklamış olan Mostar tipik bir Osmanlı kenti görünümünde. Bölgenin Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra 1483 yılında kurulmuş. O dönemlerde küçük bir yerleşim yeri olan Mostar, Kanuni tarafından Mimar Hayrettin'e yaptırılan Mostar Köprüsü ile önemli bir şehir halini almış. Neretva Nehrinin iki yakasında Podvelez ve Hum dağlarının eteklerinde kurulmuş olan Mostar, tabii güzellikler içerisine serpilmiş Osmanlı döneminden kalma eserleriyle çok ünlü bir ressamın elinden çıkmış tarihi bir gravür gibi. Bu özelliği nedeniyle 1986 yılında Ağa Han Dünya Mimarlık ödülünü almış. Şehirde Osmanlı döneminden kalan 43 cami ile çok sayıda küçük mescit var.
Mostar, Boşnak dilinde köprü anlamına geliyor. Osmanlının meşhur devlet adamları ailesi Köprülüler de bu kasabadan çıkmış. Mimar Sinan'ın en yetenekli öğrencisi Mimar Hayrettin, kalfalık eseri olarak nitelenen Mostar Köprüsünü 9 ayda bitirmiş. 95 ayak (28.50 metre) yüksekliğinde, 75 ayak (22.50 metre) genişliğinde olan köprü halkın ulaşımını sağlamakla kalmamış şehrin bütün dünyada simgesi olmuş.
Prof. Dr. Hj Kissling de Sanat Dünyamız dergisinde yayınlanan bir yazısında Mostar Köprüsünü şöyle anlatıyor: 'Kuyumcular Çarşısından gelerek nehre ulaşan yolun kenarında becerikli bir lokantacının işlettiği küçük bir bahçe kahvesinde, bütün heybetiyle Mostar Köprüsünü bir kez daha doya doya seyrettim. Projektörlerle aydınlanmış ve ardına yatan karanlık sırtların silueti önünde bir yay gibi uzanan köprü insana Götterdammerun Operasının muhteşem bir sahnesini hatırlatıyordu. Neretva suyunun yüzyıllar boyunca kemirip oyduğu dar ve derin boğazın üzerinde dünyaya meydan okuyan bir yay biçiminde ve akrobatik bir tesir meydana getirerek uzanan köprü bütün statik kanunlarıyla alay eden bir zarafet ve incelik içindeydi.'
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde Mostar Köprüsü şöyle anlatılır; 'Şehrin bir çok cüretli çocukları köprüden aşağı sıçrayıp nehre düşer ve güya bir kuş gibi uçar, her biri bir çeşit perende atarak suya düşer. Kimi başaşağı, kimi bağdaş kurar, kimisi ikişer, üçer birbirini kucaklayarak suya atlarlar ve derhal kenara çıkıp kayalardan yukarı tırmanarak köprü başına gelirler. Köprü üzerindeki vezirler ve ayanlardan ihsanlar alırlar. Bir çok delikanlılar evlerinden ustalarının dükkanlarına yemek götürürken köprü üzerinde gitmeyip başında yemek tablası ve iki elinde sefertası varken ince korkuluk üzerinden seyirtip seyredenlerin yüreklerine heyecanlar salarlar idi.' 1664-1665 yılları arasında Mostar'da bulunan Evliya Çelebi o dönemde Mostar'ın 53 mahalleden meydana geldiğini, 3 bin kırk ev, 350 dükkan 45 cami ve mescit olduğunu kayıtlarında bulundurur.
Kara sabah
Mostar'ın iki yakası arasında bütün statik hesaplarıyla alay edercesine duran Mostar Köprüsü asırlar boyunca karşılaştığı tipilere, fırtınalara, depremlere dayandı ama Hırvatların modern(!) silahlarına dayanamadı ve dünya tarihine 'kara bir gün' olarak geçecek 9 Kasım 1993 sabahı 8.10'da Neretva'nın yeşil sularına gömüldü. Hırvatlar kameralarla saniye saniye görüntüleyip dünya medyasına dağıttılar başarı(!) larını. Şimdi yerinde eğreti bir asma metal köprü var. Estetik yoksulu soğuk halatlar üzerinde geçenler 'böyle bir güzelliğe nasıl kıyılır' diye konuşuyorlar hüzünle.
2004; Mostar yeniden
Binlerce top mermisi ile delik deşik olan Mostar bugünlerde tatlı bir heyecanı yaşıyor. Türkiye ve Unesco'nun önderliğinde başlatılan imar projesi hayata geçiyor. Aslına uygun olarak yapılacak Mostar Köprüsüyle birlikte Mostar şehri de baştan sona tekrar restore edilecek ve proje 2004'te bitirilecek. Mostar'ın imarı projesinin start aldığını söyleyen Belediye Başkanı Saffet Oruçeviç 'Mostar Unesco tarafından koruma altına alınan sekizinci kent. Mostar Köprüsü'nün inşaatı dünyanın en büyük projesi olacak. Dünya Bankası ve Unesco projeyi finanse edecek. 8 milyon dolar gereken köprü inşaatı için 1 milyon dolarlık ilk desteği Türkiye verdi. Bu parayla tamire başlayacağız. Bütün dünya bu projeyi destekliyor. 21. yüzyılın en meşhur inşaatı olacak. Mostar tekrar eski ruhuna kavuşacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin projesini hazırladığı 2004 projesi ile Mostar'ın tamamı restore edilecek' şeklinde konuşuyor. Mostar'ın bazı bölgelerinde halen Hırvatlar yaşıyor. Oruçeviç'e 'Peki Hırvatlar ne düşünüyor, size nasıl bakıyorlar? ' diye soruyoruz. Cevap ilginç: 'Onlar bizi yok etmek istediler ancak şimdi daha güçlüyüz. Bizi kendimize getirdiler. Şimdi onların başları önde, yaptıklarından utanıyorlar.'
90'lı yılların başında Bosna'da yaşanan savaş, geride binlerce ölünün yanı sıra yurtlarından çıkarılmış, sakat kalmış, ailelerini, evlerini kaybetmiş, acımasızca işkenceye uğratılmış masum insanlar bıraktı. 20. yüzyılın en acımasız katliamlarından birinin yaşandığı Bosna Savaşı'nda tarihi eserler, özellkle Osmanlı'nın bu topraklarda bıraktığı kültürel miras da büyük hasar gördü. Camiler, medreseler, kervansaraylar, çeşmeler, köprüler yerle bir edildi. Osmanlı'nın bu topraklarda bıraktığı en önemli eserlerden biri olan Mostar Köprüsü de savaştan payını almış, Hırvat askerleri tarafından yıkılmıştı. Bosna Savaşı'nın ardından geçen on yıldan sonra bugün tarihi Mostar Köprüsü yeniden inşa ediliyor... Mostar'da yaşayan farklı halkların arasında bir tür manevi köprü olma özelliği de taşıyan bu eserin, Aralık ayında tam olarak kullanıma açılması planlanıyor.
Yerel politikacılar ve halk bu tarihi köprünün yeniden inşa edilmesinin, iki toplum arasında savaşla zarar gören ilişkileri kuvvetlendireceğini umud ediyorlar. Asırlar boyunca Mostar'ın önemli sembollerinden biri olan köprü, Neretva ırmağı üzerinde bulunuyor. Köprü, Mimar Sinan'ın talebelerinden Mimar Hayreddin tarafından 16. yüzyılda on yıl süren çalışmalar sonucunda inşa edilmiş ve 1993'deki savaşta yıkılıncaya kadar da nehrin iki yakasını ve bu iki yakadaki iki toplumu birbirine bağlayan ana araç olmuş.
Köprünün yeniden inşası için, UNESCO tarafından başlatılan proje, Dünya Bankası, Avrupa Bankası ve başta Türkiye olmak üzere İtalya, Hollanda, Hırvatistan gibi ülkelerin bağışları ile yürütüldü. Köprüde kullanılan 1,088 taşın hepsi elle oyuldu ve Avrupa'daki tarihi kaynaklara danışarak, köprü hakkında yapılan arkeolojik çalışmalarla bu teknikler korundu
Balkanlar'da Osmanlı İzleri
Bosna'daki taş köprü Osmanlı'nın Balkanlardaki tek izi değil. Başta Balkanlar olmak üzere Osmanlı idaresi altında kalmış tüm topraklar, Osmanlı'nın mimari eserlerinden oluşan muhteşem eserlerle dolu. Bu eserler, Osmanlı'nın hakimiyeti altına aldığı bölgelere götürdüğü medeniyetin önemli birer işareti. Geçtiğimiz 20. yüzyılda dünyanın en kanlı, en karmaşalı ve en huzursuz bölgelerinden ikisi Balkan Yarımadası ile Ortadoğu oldu. Her iki bölge de büyük savaşlar, iç savaşlar, işgaller, gerilla hareketleri, etnik temizlikler, sürgünler, mülteciler gördü.
Oysa hem Balkan Yarımadası hem de Ortadoğu bir zamanlar böyle değildi. Aksine, her iki bölge de asırlar süren bir istikrar, barış ve huzur dönemi yaşamıştı. Balkanlar'da 19. yüzyıla, Ortadoğu'da ise 20. yüzyıla kadar süren bu istikrarın kaynağı, bu bölgelerdeki adalet ve hoşgörüye dayalı Osmanlı hakimiyetiydi.
Balkanlar'da Osmanlı Nizamı
Osmanlı İmparatorluğu Balkan Yarımadasına 15. yüzyılın ikinci yarısında, Ortadoğu'ya ise 16. yüzyılın başlarında egemen oldu. Bu coğrafyalara büyük bir siyasi akıl ile giren Osmanlıların en önemli özelliği ise, bölgede barış ve istikrar kurmaları oldu. Osmanlı bölgedeki halkları son derece toleranslı bir sistemle yönetti. Daha önceden fethettikleri topraklardaki Müslümanları kılıçtan geçiren dönemin diğer yönetimleri gibi davranmadı. Aksine, bu bölgelerdeki halklara din ve vicdanözgürlüğü verdi ve herkesin inancını koruyabileceği, dahası tüm gerekleriyle yaşayabileceği bir sistem kurdu. Hiç bir zaman etnik temizlik, zorla din değiştirtme, asimilasyon gibi politikalara başvurmadı. Bu sistem bugün dahi siyaset bilimciler ve politikacılar tarafından hayranlıkla anılmakta ve örnek olarak gösterilmektedir.
Osmanlı nizamı sayesinde dünyanın karmaşaya açık bölgelerinden biri olan Balkanlar, 19. yüzyıla kadar sürecek olan bir istikrar ve huzura kavuştu. Sırplar, Karadağlılar, Yunanlılar, Bulgarlar, Bosnalılar, Macarlar, Ulahlar, Yahudiler, Çingeneler... Tüm bu Balkan halkları hem kimliklerini koruyarak hem de birbirleriyle çatışmadan barış içinde birarada yaşadılar.
Çünkü Osmanlı İmparatorluğu sadece topraklarını genişletmeyi değil, aynı zamanda fethettiği topraklara 'nizam' getirmeyi hedefleyen bir anlayışa sahipti. Bu anlayışın temelinde ise hiç şüphesiz adaleti, hoşgörüyü, saygıyı, barışseverliği, fedakarlığı emreden Kuran ahlakı vardı.
Bugün Bosna'da yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü, Osmanlı'nın, dönemin diğer yönetimlerinin aksine, fethettiği toprakları imar ettiğinin, düzene soktuğunun en güzel kanıtlarından biridir. Eski Osmanlı köprüsünün tekrar inşa edilmesi bir anlamda Osmanlı'nın adaletine ve nizamına duyulan özlemin de bir göstergesidir.
mostar osmanlını avupaya karşı attığı ince bir tokat
www.mostar.com.tr
Çağ ışık hızıyla ilerliyor… Yaşlı yerküremizin devinim hareketi hiç bu kadar baş döndürücü olmamıştı. Her yeni gün,yeni sosyal ve politik gelişmelere gebe… İnsanlık, sarıldığı her şeyin kollarının arasında kaybolduğunu gördükçe tanımsız travmalarla sarsılıyor. Savaşlar eskisinden daha acımasız.. Şiddet uygulamak için gerekçe bildirme ihtiyacı duyulmuyor. Hatta doğa bile beklenmedik hareketlerle daha sık şaşırtıyor.
Bu dönüşüm çağında değerlerimizin yeniden tanımlanması, kültürel kodlarımızın hatırlanıp geri yerine konulması ihtiyacı, her zaman olduğundan daha şiddetle kendisini hissettiriyor. Tıpkı Avrupa aydınlanmasının yaşandığı çağlarda olduğu gibi yeniden eskiyi hatırlayıp yeniye güzargah belirleme ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Eğer insanlık durup düşünmezse, eğer yeryüzündeki binlerce yıllık yaşamın tecrübesine kulak vermezse, medeniyet dediğimiz şey bilinmedik yollarda kaybolup gidecek.
Bu kaygı, bir yolculuğa çıkma gereksinimi doğurdu. Şark söylencelerinde bilim ve hikmeti aramak için ayağına demir çarık giyen, eline asasını alıp yollara düşen kahramanlar vardır ya, öylesi bir amaçla çıkalan, öylesi bir yolculuk bu. Medeniyet denilen bilim ve hikmet sentezine uzanan bu arayışa, Mostar yolculuğu adını verdik. Çünkü Mostar, bizim ezeli yolculuğumuzun durduğu yerdi. Orada durmuş ve batı ile doğunun arasına zarif bir köprü kurmuştuk. Bundan sonra bu köprü üzerinden gelip geçen farklı diller, farklı dinler, farklı cinsler birbirini dinlesin, birbirini anlasın diye…
www.mostar.com.tr
Taş Hilal'in Öyküsü/Adem Yavuz Aslan
Dünyanın en güzel kentiydi belki de Mostar; daracık sokakları, taş kesilmiş bir hilali andıran köprüsü ve yemyeşil Neretvası'yla. Şimdi ise binlerce mermiyle delik deşik edilmiş bir şehir. Savaşın acımasızlığı her köşede kendini gösteriyor. Binalar yıkılmış ama Boşnaklar ayakta, insanlar küsmemişler hayata. Yüzlerde buruk bir gülümseme, gözlerde savaşın izleri var. Kentleri ayakta tutanın binalar değil insanlar olduğunun belki de en güzel örneği Mostar.
Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından yapılmıştı 'taş hilal' Mostar Köprüsü. Neretva Nehrinin yeşil suları üzerinde yüzyıllardır izleyenleri büyülüyordu. Savaş(!) sırasında Hırvat topçusunun bombalarına uzun süre dayandı. Mostarlılar tahta kepenkler ve otomobil lastikleri ile korumaya çalıştılar köprülerini. Zorlu doğa koşullarına 426 yıl direnen Mostar Köprüsü, Hırvatların çağdaş silahlarına dayanamadı ve 9 Kasım 1993 sabahı 08.30'da Neretva'nın yeşil sularına gömüldü.'Taş hilali' yüzyıllarca bağrında saklamış olan Mostar tipik bir Osmanlı kenti görünümünde. Bölgenin Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra 1483 yılında kurulmuş. O dönemlerde küçük bir yerleşim yeri olan Mostar, Kanuni tarafından Mimar Hayrettin'e yaptırılan Mostar Köprüsü ile önemli bir şehir halini almış. Neretva Nehrinin iki yakasında Podvelez ve Hum dağlarının eteklerinde kurulmuş olan Mostar, tabii güzellikler içerisine serpilmiş Osmanlı döneminden kalma eserleriyle çok ünlü bir ressamın elinden çıkmış tarihi bir gravür gibi. Bu özelliği nedeniyle 1986 yılında Ağa Han Dünya Mimarlık ödülünü almış. Şehirde Osmanlı döneminden kalan 43 cami ile çok sayıda küçük mescit var.
Mostar, Boşnak dilinde köprü anlamına geliyor. Osmanlının meşhur devlet adamları ailesi Köprülüler de bu kasabadan çıkmış. Mimar Sinan'ın en yetenekli öğrencisi Mimar Hayrettin, kalfalık eseri olarak nitelenen Mostar Köprüsünü 9 ayda bitirmiş. 95 ayak (28.50 metre) yüksekliğinde, 75 ayak (22.50 metre) genişliğinde olan köprü halkın ulaşımını sağlamakla kalmamış şehrin bütün dünyada simgesi olmuş.
Prof. Dr. Hj Kissling de Sanat Dünyamız dergisinde yayınlanan bir yazısında Mostar Köprüsünü şöyle anlatıyor: 'Kuyumcular Çarşısından gelerek nehre ulaşan yolun kenarında becerikli bir lokantacının işlettiği küçük bir bahçe kahvesinde, bütün heybetiyle Mostar Köprüsünü bir kez daha doya doya seyrettim. Projektörlerle aydınlanmış ve ardına yatan karanlık sırtların silueti önünde bir yay gibi uzanan köprü insana Götterdammerun Operasının muhteşem bir sahnesini hatırlatıyordu. Neretva suyunun yüzyıllar boyunca kemirip oyduğu dar ve derin boğazın üzerinde dünyaya meydan okuyan bir yay biçiminde ve akrobatik bir tesir meydana getirerek uzanan köprü bütün statik kanunlarıyla alay eden bir zarafet ve incelik içindeydi.'
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde Mostar Köprüsü şöyle anlatılır; 'Şehrin bir çok cüretli çocukları köprüden aşağı sıçrayıp nehre düşer ve güya bir kuş gibi uçar, her biri bir çeşit perende atarak suya düşer. Kimi başaşağı, kimi bağdaş kurar, kimisi ikişer, üçer birbirini kucaklayarak suya atlarlar ve derhal kenara çıkıp kayalardan yukarı tırmanarak köprü başına gelirler. Köprü üzerindeki vezirler ve ayanlardan ihsanlar alırlar. Bir çok delikanlılar evlerinden ustalarının dükkanlarına yemek götürürken köprü üzerinde gitmeyip başında yemek tablası ve iki elinde sefertası varken ince korkuluk üzerinden seyirtip seyredenlerin yüreklerine heyecanlar salarlar idi.' 1664-1665 yılları arasında Mostar'da bulunan Evliya Çelebi o dönemde Mostar'ın 53 mahalleden meydana geldiğini, 3 bin kırk ev, 350 dükkan 45 cami ve mescit olduğunu kayıtlarında bulundurur.
Kara sabah
Mostar'ın iki yakası arasında bütün statik hesaplarıyla alay edercesine duran Mostar Köprüsü asırlar boyunca karşılaştığı tipilere, fırtınalara, depremlere dayandı ama Hırvatların modern(!) silahlarına dayanamadı ve dünya tarihine 'kara bir gün' olarak geçecek 9 Kasım 1993 sabahı 8.10'da Neretva'nın yeşil sularına gömüldü. Hırvatlar kameralarla saniye saniye görüntüleyip dünya medyasına dağıttılar başarı(!) larını. Şimdi yerinde eğreti bir asma metal köprü var. Estetik yoksulu soğuk halatlar üzerinde geçenler 'böyle bir güzelliğe nasıl kıyılır' diye konuşuyorlar hüzünle.
2004; Mostar yeniden
Binlerce top mermisi ile delik deşik olan Mostar bugünlerde tatlı bir heyecanı yaşıyor. Türkiye ve Unesco'nun önderliğinde başlatılan imar projesi hayata geçiyor. Aslına uygun olarak yapılacak Mostar Köprüsüyle birlikte Mostar şehri de baştan sona tekrar restore edilecek ve proje 2004'te bitirilecek. Mostar'ın imarı projesinin start aldığını söyleyen Belediye Başkanı Saffet Oruçeviç 'Mostar Unesco tarafından koruma altına alınan sekizinci kent. Mostar Köprüsü'nün inşaatı dünyanın en büyük projesi olacak. Dünya Bankası ve Unesco projeyi finanse edecek. 8 milyon dolar gereken köprü inşaatı için 1 milyon dolarlık ilk desteği Türkiye verdi. Bu parayla tamire başlayacağız. Bütün dünya bu projeyi destekliyor. 21. yüzyılın en meşhur inşaatı olacak. Mostar tekrar eski ruhuna kavuşacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin projesini hazırladığı 2004 projesi ile Mostar'ın tamamı restore edilecek' şeklinde konuşuyor. Mostar'ın bazı bölgelerinde halen Hırvatlar yaşıyor. Oruçeviç'e 'Peki Hırvatlar ne düşünüyor, size nasıl bakıyorlar? ' diye soruyoruz. Cevap ilginç: 'Onlar bizi yok etmek istediler ancak şimdi daha güçlüyüz. Bizi kendimize getirdiler. Şimdi onların başları önde, yaptıklarından utanıyorlar.'
http://arsiv.aksiyon.com.tr/arsiv/188/pages/dosyalar/dos5.html
90'lı yılların başında Bosna'da yaşanan savaş, geride binlerce ölünün yanı sıra yurtlarından çıkarılmış, sakat kalmış, ailelerini, evlerini kaybetmiş, acımasızca işkenceye uğratılmış masum insanlar bıraktı. 20. yüzyılın en acımasız katliamlarından birinin yaşandığı Bosna Savaşı'nda tarihi eserler, özellkle Osmanlı'nın bu topraklarda bıraktığı kültürel miras da büyük hasar gördü. Camiler, medreseler, kervansaraylar, çeşmeler, köprüler yerle bir edildi. Osmanlı'nın bu topraklarda bıraktığı en önemli eserlerden biri olan Mostar Köprüsü de savaştan payını almış, Hırvat askerleri tarafından yıkılmıştı. Bosna Savaşı'nın ardından geçen on yıldan sonra bugün tarihi Mostar Köprüsü yeniden inşa ediliyor... Mostar'da yaşayan farklı halkların arasında bir tür manevi köprü olma özelliği de taşıyan bu eserin, Aralık ayında tam olarak kullanıma açılması planlanıyor.
Yerel politikacılar ve halk bu tarihi köprünün yeniden inşa edilmesinin, iki toplum arasında savaşla zarar gören ilişkileri kuvvetlendireceğini umud ediyorlar. Asırlar boyunca Mostar'ın önemli sembollerinden biri olan köprü, Neretva ırmağı üzerinde bulunuyor. Köprü, Mimar Sinan'ın talebelerinden Mimar Hayreddin tarafından 16. yüzyılda on yıl süren çalışmalar sonucunda inşa edilmiş ve 1993'deki savaşta yıkılıncaya kadar da nehrin iki yakasını ve bu iki yakadaki iki toplumu birbirine bağlayan ana araç olmuş.
Köprünün yeniden inşası için, UNESCO tarafından başlatılan proje, Dünya Bankası, Avrupa Bankası ve başta Türkiye olmak üzere İtalya, Hollanda, Hırvatistan gibi ülkelerin bağışları ile yürütüldü. Köprüde kullanılan 1,088 taşın hepsi elle oyuldu ve Avrupa'daki tarihi kaynaklara danışarak, köprü hakkında yapılan arkeolojik çalışmalarla bu teknikler korundu
Balkanlar'da Osmanlı İzleri
Bosna'daki taş köprü Osmanlı'nın Balkanlardaki tek izi değil. Başta Balkanlar olmak üzere Osmanlı idaresi altında kalmış tüm topraklar, Osmanlı'nın mimari eserlerinden oluşan muhteşem eserlerle dolu. Bu eserler, Osmanlı'nın hakimiyeti altına aldığı bölgelere götürdüğü medeniyetin önemli birer işareti. Geçtiğimiz 20. yüzyılda dünyanın en kanlı, en karmaşalı ve en huzursuz bölgelerinden ikisi Balkan Yarımadası ile Ortadoğu oldu. Her iki bölge de büyük savaşlar, iç savaşlar, işgaller, gerilla hareketleri, etnik temizlikler, sürgünler, mülteciler gördü.
Oysa hem Balkan Yarımadası hem de Ortadoğu bir zamanlar böyle değildi. Aksine, her iki bölge de asırlar süren bir istikrar, barış ve huzur dönemi yaşamıştı. Balkanlar'da 19. yüzyıla, Ortadoğu'da ise 20. yüzyıla kadar süren bu istikrarın kaynağı, bu bölgelerdeki adalet ve hoşgörüye dayalı Osmanlı hakimiyetiydi.
Balkanlar'da Osmanlı Nizamı
Osmanlı İmparatorluğu Balkan Yarımadasına 15. yüzyılın ikinci yarısında, Ortadoğu'ya ise 16. yüzyılın başlarında egemen oldu. Bu coğrafyalara büyük bir siyasi akıl ile giren Osmanlıların en önemli özelliği ise, bölgede barış ve istikrar kurmaları oldu. Osmanlı bölgedeki halkları son derece toleranslı bir sistemle yönetti. Daha önceden fethettikleri topraklardaki Müslümanları kılıçtan geçiren dönemin diğer yönetimleri gibi davranmadı. Aksine, bu bölgelerdeki halklara din ve vicdanözgürlüğü verdi ve herkesin inancını koruyabileceği, dahası tüm gerekleriyle yaşayabileceği bir sistem kurdu. Hiç bir zaman etnik temizlik, zorla din değiştirtme, asimilasyon gibi politikalara başvurmadı. Bu sistem bugün dahi siyaset bilimciler ve politikacılar tarafından hayranlıkla anılmakta ve örnek olarak gösterilmektedir.
Osmanlı nizamı sayesinde dünyanın karmaşaya açık bölgelerinden biri olan Balkanlar, 19. yüzyıla kadar sürecek olan bir istikrar ve huzura kavuştu. Sırplar, Karadağlılar, Yunanlılar, Bulgarlar, Bosnalılar, Macarlar, Ulahlar, Yahudiler, Çingeneler... Tüm bu Balkan halkları hem kimliklerini koruyarak hem de birbirleriyle çatışmadan barış içinde birarada yaşadılar.
Çünkü Osmanlı İmparatorluğu sadece topraklarını genişletmeyi değil, aynı zamanda fethettiği topraklara 'nizam' getirmeyi hedefleyen bir anlayışa sahipti. Bu anlayışın temelinde ise hiç şüphesiz adaleti, hoşgörüyü, saygıyı, barışseverliği, fedakarlığı emreden Kuran ahlakı vardı.
Bugün Bosna'da yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü, Osmanlı'nın, dönemin diğer yönetimlerinin aksine, fethettiği toprakları imar ettiğinin, düzene soktuğunun en güzel kanıtlarından biridir. Eski Osmanlı köprüsünün tekrar inşa edilmesi bir anlamda Osmanlı'nın adaletine ve nizamına duyulan özlemin de bir göstergesidir.
http://www.harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/1634
köprü