Kükürde yaşamak eskiden fakirliğin,çaresizliğin kendisi idi.şimdi mutluluğun kendisidir.kükürde yaşamak hayatın kendisidir.Başarlı olmak için kükürde yaşamak gerekir. Neden,çünkü kükürde yaşamak, çıraklık,kalfalık ve ustalık mertebelerini birebir yaşamak demektir.
öncelikle slm lar hikmet sofu bey çok güzel ve özenle muhteşem bilgiler paylaşmışsınız sizi gerçekten canı gönülden tebrik ediyorum saygılar allah a emanet olunuz.
Kükür'de kullanılan sözcüklere iki sözcük daha ilave temek istiyorum. Bu sözcükler daha önce gözümüzden kaçmış. Bu yıl Kurban bayramında duydum. Çoğ / çoğug(ğ) : Toplanın, beraber çömelin, oturun... (Haydi çocuklar çoğuğ bakalım) Öğür: Akran, grup, takım, arkadaş, aynı cinsten canlı topluluğu kalabalığı.. (Malın baya (bir hayli) öğürlü mü (kalabalık mı, sayısı çok mu) ?) 1 Aralık 2010, Hikmet Sofu
Kükür’e gittiğimde evde duvara asılmış dar bir kumaş üzerine, aşağıdan yukarıya doğru sıra ile dikilmiş rengarenk bezden cepler gördüm. Bu ceplerin içerisine çakmak, kav, kibrit, bıçak, yüksük, makara, düğme, kopça, çıtçıt, sakız, hap ve benzeri şeyler konuluyor; üzerine de iğne, çatal iğne, çuvaldız, makas gibi şeyler takılıyor, asılıyordu. Değişik onlarca malzeme konan bu üst üste ceplere cepcebe deniyordu.
KÜKÜR ADININ KÖKÜ
- “Kükreyen: Zehhar Kükreyici: Zehhar Kükür: Muzaharat Muzaharat, Muzeherat = (Zehar) ’dan: Coşku ile yardım etme…” (1) Müzaheret: Yardım etme, arkalama, arka çıkma
- Bu adın kükremekten geldiği sanılıyor. Kükremek Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu manalara geliyor: kükremek:1. Bağırmak. 2. Coşmak, taşkınlık göstermek. 3. Kabarmak, taşmak 4. Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak. 5. Coşkuyla saldırmak 6. Mayalanıp kabarmak 7. Gür bir biçimde yetişmek. 8. Yardımcı olmak. (2)
- Kükür adının buraya yerleşen bir soy-sop adından da gelebileceği düşünülüyor. Aşağıda tarih bölümünde bu konuya kısmen değinildi…
KÜKÜR’ÜN YERİ
KÜKÜR – AŞAĞI KÜKÜR Bu yazıda adı geçen Kükür Köyü Anamur’un kuzeyindedir. (Bayır da denmektedir, Kükür ve Bayır adının araştırılması gereklidir. Kükür ve Bayır adlı Türk boylarından mı kaynaklanmaktadır?) . Anamur’a Kükür’ün mahalleleri 20 – 40 km. mesafededir. Çiçeklice, Kayabaşı, Belensazak, Akbaş, Kızılcakaya, Maşat, Enişbükü, Sazak, Görpe, Asmaca, Bakara, Karadere, Bulu mahalleleri aşağıdan yukarıya Gökçesu çayının kolları etrafında tirkenmiş (sıralanmış) bir köydür. Köy 1970 yılında iki ayrı idari bölgeye ayrılmış olup, Çiçeklice, Kayabaşı, Belensazak, Akbaş mahalleleri Aşağı Kükür; diğer mahalleler de Kükür olarak adlandırılmıştır. Köyün güneyinde Sarıdana, Çataloluk (Bodrum) ve Malaklar, doğusunda Karalarbahşiş ve Güneybahşiş, Çaltıbükü, kuzeyinde Kılıç köyü ve Sığırlık Yaylası, Köklüce Yaylası, Çukurmuğar (Çukur Pınar) Yaylası, Yellice Yaylası -Toros Yaylaları-, batısında Güngören (Teniste) ve Çamlıpınar köyleri bulunur. Kükür komşu köylerden dağlarla ayrılır. Köyün deniz seviyesinden yüksekliği 400- 800 m. arasında, civardaki dağların yüksekliği de 800 - 1.200 m arasındadır. Nüfusu; Aşağı Kükür, 213 kişi (153 seçmen) , Kükür, 480 kişi olmak üzere toplam 693 kişidir.
TARİH
Anamur, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat döneminde, Mübarezeddin Ertokuş Bey tarafından 1225 (1228?) tarihinde fethedilerek Selçuklu Devleti’ne katılmıştır. Bu tarihten itibaren Anamur ve yöresine Türkler yerleştirilmeye başlanmıştır. Kükür / Kükur / Kükürlü / Kükurlu adına Karaman, Konya ve Kütahya’da da rastlanmaktadır. Kükürlüler “konar, göçer Türkmen Yörükanındandır. Anamur’da kendi adlarında bir yöre, köy ve cemaat adı bulunmaktadır.” (3) “İlk dönemlerde, Anamur’da (Anamur’un merkezinde) Türk kesimin nüfusunun fazla olmadığı, daha çok Torosların iç kesimine yerleştikleri, Çukurabanoz, Karaçukur, Kükür, Bodrum, Karaağa ve Kuren yöresinin bunlar arasında olduğu söylenir.” (4) “İç-İl Selçuklular döneminde fethedilmeye başlanmış ve bu fetih Karamanoğulları devrinde tamamlanmıştır. … İç-İl, II. Bayezid devrinde altı yöreye ayrılmıştı: Ermenek, Selinti (bugünkü Gazipaşa) , Gülnar, Silifke, Karı-taş ve Mut. Buradaki Türk halkının mühim bir kısmı tam yerleşik hayat sürmektedir; geri kalanlar da köyleri olmak ve çiftçilik yapmakla beraber, oymak teşkilatını henüz muhafaza etmektedirler. Bunların başlıcaları şunlardır: Boz-Doğan (Silifke’de) , Yıvalı-yahut Yuvalu (Anamur’da) , Oğuz-Hanlu (Selinti ve Anamur’da) , Boz-Kırlu (Taşlık-Silifke’de) , Hoca-Yunuslu (Gülnar’da) , Beğ-Dili (Gülnar’da) , Şamlu (Taşlık-Silifke’de) .” (5)
“İç-İl Osmanlı devrinde, bitmez tükenmez bir insan kaynağı idi. Buradan komşu bölgelere, her asırda göçler vuku bulmuş ve bunlar, muhtelif sebepler ile oralarda zayıf bir duruma düşen Türk nüfusu güçlendirmiştir.” … “Orta Anadolu’daki Koç-Hisar yöresine,” … “Kıbrıs”a ve “Çukur-Ova’ya” (6) Anamur’a Oğuzların Yiva (Yıvalı / Yuva) boyuna mensup Türklerin büyük bir oranda yerleştirildiğini, II. Beyazid zamanında Anamur ve çevresinde en çok Yıvalıların adının geçtiğini görüyoruz: “Büyük Yıva kolu eski Gülnar ile Anamur arasındaki Ak-Saz adlı yörede toplu bir halde yerleşmişlerdir. Küçük-Yıva kolu da yine toplu bir halde Anamur’un kuzey ve batısındaki topraklarda yurt tutmuştur. Bu ikinci kola mensup bazı oymaklar Anamur kasabasına da yerleşmişlerdir.” (7) Yiva; Oğuz’un Üçok’a bağlı Denizhan kolundandır. Yıva; derecesi hepsinden üstün anlamına gelmektedir. Anamur ve çevresinde 1640-1740 yılarında büyük nüfus değişiklikleri olmuş, buraya Anadolu’nun değişik yerlerinden yüzü aşkın oymak ve aşiret getirilerek yerleştirilmiştir. Bu oymakların yerleştikleri yerler genellikle oymak adları ile anılmaktadır. Fikret Kutlay, Anamur kitabında bu oymak ve aşiretlerden 113 tanesinin adını ve Anamur’daki yerleşim yerlerini vermektedir. (8)
Anamur ve civarındaki Türklerin secereleri hakkında Anamur’un yetiştirdiği değerli araştırmacı merhum Cevdet Türkay’ın “Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” kitabı önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
KÜKÜR’DE SÜLALE ADLARI Kültürümüzde etnisite ayrımı yoktur. Ancak birbirimizi tanımak ve anlaşmak için faydalıdır. Hz. Ebubekir (ra) o devirdeki insanların soy ilminde çok iyi bir yere sahipti… Hz. Peygamberin (sas) seceresi -soy ağacı / pak nesli- Hz. İbrahim (as) Peygambere kadar uzanır…
Kükür’de yaptığımız çalışmalar sonucunda tespit edebildiğimiz sülalelerin bazıları şunlardır: Eksikler ve yanlışlar elbette vardır. Hatalarımızı ve eksiklerimizi bildirenler teşekkür eder, gerekli ilgiyi göstereceğimizi şimdiden belirtiriz…
Ahmet Efendiler, Ak Hüseyinler, Akıllılar, Akgocalar, Aknezikler, Altı Parmaklar, Bayramlar, Borazanlar, Bozlar, Buldular, Cüceler, Çalışganlar, Çavışlar, Demirçiler, Ekizler, Fesfesler, Genç Mehmetler, Gök Mahmutlar, Gökmenler, Hafız Kiyalar, Hasan Nizamlar, Hasankiyalar, Hocalar, Höbüller, İmamlar, Kadılar, Kadıoğulları, Kafesler, Kara Mehmetler, Kara Veliler, Keleşler, Geyikçiler, Kiyalar, Goca Hasanlar, Köçekler, Köse İmamlar, Köseler, Mısıllılar, Molla Hasanlar, Molla Mahmutlar, Mustullar, Omarlar, Onbaşılar, Osmanoğulları, Panguduzlar, Pekmezciler, Pörsçüler, Seydiler, Sürüllahlar, Şıhlar, Toklular, Topçular, Yörükler, Zerhoşlar,
Bunlardan; Şıhlar; babam Mahmut Sofu’nun baba (Süleyman) tarafı, Köseler; babaannem (Kiraz / Raziye) tarafıdır. Molla Hasanlar; annem Anış Sofu’nun baba (Hüseyin Gönülalan (Süt)) tarafı, Aknezikler; anneannem (Ayşe Avcı) tarafıdır.
* ŞIHLAR ve KÖSELER Kaynak: Türk Onomastikası, Çin Sedi’nden Viyana Kapılarına Kadar, Bütün Türk Halkları 23 Bin Boy, Oymak ve Oba, L.N.Lezina – A.V. Superanskaya, D.AöBatur’un ilaveleriyle, Selenge Yay. İstanbul-2009 (9)
sayfa: 496 ŞIH: Türkmen – NSAK II, 18 ŞIHLAR I: Türkmen (Ata) – Demidov 1976, 152 ŞIHLAR II, İSIK: Kazak (Bayulı) – Vostrov 1962, 81 ŞIHLAR III: Bkz. Şeyhlar ŞIHLAR IV: Türkmen (Sakar) – Beyoğlu 2000, 287 ŞIHLAR V, ŞIHHAN: Türkmen (Reyhanlı) – Canpolat 2006, 52
Sayfa: 377 KÖSELER I: Türkmen (Atçeken) – Karadeniz, 1995, 206 KÖSELER II: Türkmen (Çepni) – Sevinç, 2008, 62 KÖSELER III: Türkmen (Karakeçili) – Bulduk, 1997, 48 KÖSELER IV: Türkmen (Selmanlu) – Sakin, 2006, 243 KÖSELER V: Azerbaycan Türkleri (Şahseven) – Minorsky, İA, XI, 290 KÖSELER VI: Türkmen (Esrar) – Vinnikov, 1962, 46, şema 3, Türkmen (Ata) – Demidov 1976, 152
(Nasıl Anlaşılacak? Örnek: KÖSELER I: Türkmen (Atçeken) – Karadeniz, 1995, 206 Köseler, kabile adı, Türkmen, boy adı Atçeken, ana boyun adı Karadeniz, yazar adı)
KÜKÜR’DE SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT Köyün bazı mahallelerinde taşımalı eğitimden önce İlkokul vardı (Akbaş, Maşat, Görpe gibi) . Taşımalı eğitimle birlikte bu okullar kapatıldı. Öğrenciler başka köylerdeki okullara (Malaklar Köyü ilköğretim Okulu’na) sabah gidip, akşam geliyorlar. Köyde kahve, bakkal, dükkan, mağaza, işletme türü şeyler yok. İhtiyaçlar Anamur’dan temin ediliyor. Hemen herkesin elektriği, telefonu, televizyonu var. Köye ilk radyo 1965’li yıllarda; ilk yol 1975’li yıllarda, Orman İşletmesinin orman istihsal etmek amacıyla köye değil, köyün etrafındaki dağlara açtığı yolla gelmiş. Daha sonraki yıllarda (1995’li yıllar) Köy Hizmetleri köylülerin daha iyi faydalanabileceği bir yol yapmış. Elektrik 1985’li yıllarda, telefon da 1995’li yıllarda gelmiş. Köy 1960’lı yıllardan itibaren dışarıya, çoğunlukla da Anamur’a göç vermiştir, Anamur’da Kükürlü sayısı bayağı kabarıktır. Bunun sonucunda Kükür’de nüfus azalması olmuş, bazı mahallelerde nüfus iyice azalmış, Görpe mahallesi tamamen boşalmıştır. Köyün okur-yazar oranı yüksektir, yaşlı birkaç kadının dışında hemen herkes okur-yazardır. Nüfusuna oranla oldukça fazla memur çıkarmıştır. Ayrıca yüksek okul, fakülte bitiren bir hayli Kükürlü vardır. Köyde köylüler akşamları birbirlerine akşamlamaya gidip gelirler. Gündüzleri herkes bağda, bahçede, tarlada, dağda bir işle meşgul olur. Bu işlerde erkek ve kadın genellikle beraber çalışırlar.
EKONOMİK HAYAT Kükür dağlık ve ormanlık bir köydür. Ekonomik bakımdan fakirdir.
Tarım Ekilebilecek arazi son derece azdır. Her ailenin 10-30 dönüm kadar bağ bahçe ve ekilebilir arazisi vardır. Bu arazi bir aile için hem çok azdır hem de bu arazinin yarıdan fazlasında kayrak veya por taşların üzerinde5- 20 cm kadar kalınlığında toprak bulunur ve bu toprak çok verimsizdir. Tarla denilebilecek kalınlıkta toprağa sahip taşsız arazi son derece azdır… Eskiden bu arazilerin bir kısmı saban işlemediğinden çükürle (kazma) ekilirdi. 10-20 senedir ekilmeyen bu topraklar şimdilerde çalılıklara ve ormana dönmüş vaziyette. Bu tarlalara buğday, arpa, darı (mısır) , küncü (susam) , yer fıstığı ekilir. 1980’li yıllara kadar kaçak tütün de ekilirdi.
Bahçecilik Kükür’de 1970’li yıllara kadar üzüm, nar, incir ve bademden başka ticareti yapılacak meyve yetiştirilmezdi. Üzüm pek satılmaz, pekmezi yapılır, satılırdı. Bu meyvelerin dışında hemen herkesin tarlasında, bir dut, portakal, ceviz, erik, elma, armut, ayva, şeftali bulunurdu. 2000’li yıllarda ticari amaçlı üzüm ve nar ve şeftali yetiştirilmeye başlandı. Bazı aileler şeftali bahçesi yaptı…
Hayvancılık Kükür’deki her ailenin 1960-70’li yıllara kadar 40-80 kıl keçisi vardı ve her aile yazın yaylaya göçerdi. Bu yıllardan sonra yaylaya göçenler her geçen gün azaldı. 2000’li yıllarda 10-15 ailenin keçileri vardı, 2007 yılında 5 ailenin keçileri var ve bunlar yaz gelince yaylaya göçüyorlar. Kış gelince tekrar Kükür’e dönüyorlar. Bunun yanında birçok ailede iki inek ve bunlara ait dana bulunur.
Geçim Kaynakları Kükürlü’nün geçim kaynakları tarlasında, bahçesinde yetiştirdiği; buğday, arpa, mısır, patates, bakla, fasulye, domates, biber, patlıcan, ülübü, küncü, nar, murt, üzüm, şeftali, erik, elma, yer fıstığı, çilek, portakal, badem, ceviz vb yiyeceklerdir. Bunların çoğu evde tüketilir, çok azı satılır. Yerfıstığı, küncü, nar, badem, ceviz, elma, armut, çilek, üzüm, üzüm pekmezi... satılır. Keçilerden, ineklerden elde edilen süt, peynir evde tüketildiği gibi satılarak da değerlendirilir. Ayrıca eti için ve kurbanlık için çebiç (6-12 aylık keçi yavrusunun erkeği) beslenir ve satılır. Arıcılık yapanlar da vardır, ancak tarım, hayvancılık, arıcılık, ormancılık … hiçbirisi büyük ölçekli düşünülmediğinden birer aile hobisinden ileri gitmemiştir. Orman içlerinde yetişen keçi boynuzu, çırtlık, defne, sumak (kızıl ekşi) , mantar, kuzukulağı, salep gibi şeylerde hem evde tüketilmek, hem de ticari amaçlar için toplanır. Orman işleri de geçim kaynaklarındandır. Köyde bir orman ürünleri kooperatifi olmasına rağmen verimli çalıştırılamamaktadır. Ormancılık sadece Orman İşletmesi’nin damga vurduğu ağaçların kesimi şeklindedir. Orman ürünlerini işleyecek, katma değer yaratacak atölye türü bir işletme yoktur.
SU DURUMU Gökcesu Çayı Kükür’ün adı belli suyudur. Kükür Ormanları -Gökcesu Bölgesi Ormanları- adını bu çaydan alır. Gökcesu Çayı, Kükür’ün yaylalarından, dağlarından, mahallelerinden gelen dere ve goyaklardaki sulardan beslenir. Uncu, Çaltılıyalak ve Üğü Deliğini geçtikten sonra Kükür sınırlarından çıkar; Gercebahşiş ve Güneybahşiş köylerinin sınırını çizerek Dragonda Çayıyla birleştikten sonra Akdeniz’e ulaşır. 1970 yıllarına kadar kış ayları Gökcesu’nun suları çok bollaşırdı. Yaz aylarında da çayda bir değirmen döndürüm su bulunurdu. Gökcesu üzerinde iki tane de değirmen vardı. Gökcesu’da yaz ve kış bol miktarda sazan balığı ve yılan balığı bulunurdu. Kükürlüler bu çayda kışın dinamitle, yazın elleriyle balık avlarlardı… Akbaş Mahallesi ekeneklerinden Değirmen bölgesindeki su büyük bir kayanın içinden çıkardı. Bu su 1990 yıllarında kaynağından alınarak Anamur’a içme suyu olarak götürüldü. Aynı tarihlerden bugüne kadar dağlardaki kaynak suları -pınarlar- kaynaklarından hortumlara alınarak Kükür’de veya başka köylerde içme suyu veya sulama suyu olarak kullanılmaya başladı. Su bakımından Anamur’un en şanslı köylerinden olan Kükür bu kuralsız ve uygunsuz su alma sebebiyle su bakımından gittikçe fakirleşmektedir.
KÜKÜR ORMANLARI Kükür kızıl çam ormanlarıyla meşhurdur, bu ormanlar “Gökçesu Ormanları” olarak adlandırılmıştır. Orman İşletmesi her yıl metrelerce istihsal yapmaktadır. Yüksek yerlerinde karaçama da rastlanır. Kükür ormanlarında çamın dışında sedir, ladin, ardıç, andız, pelit (meşe) , piladan (çınar) , karaağaç, tahın ağaçları da vardır. Ormanların arasında maki türü ağaççıklardan; sandal, defne, murt, sumak, sakızlak, piynar, alıç, ağıçi, söğüt, hayıt, havaza, şimşir, kesme, zeytin, tesbi; çalılıklardan da borcak, keven, karağan, sütleğen, sincan, böğürtlen, karğı, sazlık vb. rastlanır.
Katran (Sedir) Türkiye’de özellikle Toros Dağlarında yetişen sedir ağacına Kükür’ün kuzeyinde ve Kükür’ün Sığırlık Yaylası, Çukur Pınar Yaylası ve Yellice Yaylasında rastlanır. Toros Dağlarında bin 600 yıllık (1.600 yaşında) sedir ağaçlarının olduğu söylenmektedir. Sedirin çamdan farklı bir ağaçtır. Işığı çok sever, gençliğinde yarı gölgeye dayanırsa da aslında gölgeyi sevmez, ışık ağacıdır. Kuraklığa dayanıklıdır, kerestesi sağlam ve çok kıymetlidir. Sedir ağaçları korumaya alınmıştır. Bu yaylalarda ladin, ardıç ve andız ağaçları da bulunur. Sedirle ladin ağacını ayırmak bazen zor olabilir. Bunun kolay bir yöntemi; ladinin yaprakları yassı, sedirin yaprakları yuvarlaktır. Sedirin yaprağı iki parmağımız arasında yuvarlanır, ladininki yuvarlanmaz.
Ardıç Ardıç da sedir, ladin, çam gibi yaz kış yapraklarını dökmeyen, asırlarca ömür süren, Kükür’ün yayla kesimlerinde rastlanan, güzel kokulu ve kerestesi çok dayanıklı bir ağaçtır. Kerestesine evlerde, konaklarda, medreselerde, kervansaraylarda direk, mobilya ve temel olarak rastlanır. Kozalakları ilaç sanayiinde de kullanılır. Ömürleri 300-400 sene kadardır. Ardıç üremesi çok zor bir ağaçtır. Tohumlarının toprağa düşmesiyle ya da dalından bir parçanın -çelikleme yapılması- dikilmesiyle çoğalmaz. Çoğalması için ardıç tohumlarını ardıç kuşları -cırrık kuşu- yemeli, bu tohumların kabukları ardıç kuşlarının midesindeki enzimlerle etkileşim sonucu açılmalı ve kabuklarından ayrılan bu tohumlar ardıç kuşunun gübresi ile uygun bir ortama düşmeli ve çimlenerek, fidan haline gelmelidir.
Andız Ardıç’tan kozalak yapısı ile ayrılır. Karstik arazilerde 900-1200 m. yükseklikte rastlanır. Tomurcukları yumurta, yapraklar da iğne biçiminde ve uçları batıcıdır. Olgun kozalak oldukça büyük ve etlidir, kozalak pulları odunlaşmış sert muhafaza içerisinde saklıdır, etli kısmında şeker bulunmaktadır, etli kısım buruk tadındadır. Kozalaklarından pekmez kaynatılır, pestil yapılır… Andızdan tesbih imal edilir.
YABANİ HAYVANLAR Kükür dağlarında geyik, ayı, kurt, domuz, sırtlan, sansar, tilki, çakal, kirpi, porsuk, tavşan, keklik, karatavuk, körtavuk, karga, alakarga, gübbük, kartal, şahin, güvercin, kara kuzgun, sarıkuş, serçe, kırlangıç, baykuş, sincap, baltabaş, yılan, kertenkele, fare, akrep, bukelemun, kablumbağa gibi hayvanlar yaşarlar. Gökçesu çayında 1970’li yıllarda bol miktarda sazan balığı ve yılan balığı bulunurdu. Bu balıklar dinamitle veya elle avlanırdı. 2000’li balık nesli neredeyse tükenmiştir. Çay, dere ve sulu yerlerde su yılanı, kurbağa, yengeç gibi hayvanlar vardır. Bunların dışında onlarca börtü-böcek tarlalarda, ormanlarda ve dağlarda yaşamını sürdürürler.
Geyik (Dağ Keçisi) Eskiden Kükür köyünün içerisinde de rahatlıkla rastlanan geyik ve ayı ne yazıkki 1950’li yıllardan itibaren köyün uzaklarına çekilmişlerdir. 2000’li yıllarda ayı neredeyse yok olmuştur. Sığırlık, Çukur Pınar, Yellice yaylalarındaki dağlarda köylülerin geyik dedikleri boynuzları çatalsız dağ keçilerine rahatlıkla rastlanır ve 3-5 kişilik sürüler halinde yaşarlar. Etleri çok lezzetli olduğundan avcılar rahat bırakmazlar. Dağ keçileri son derece ürkek ve çeviktirler, çıkılamayacak kayalara tırmanırlar, iyi sıçrarlar. Sayıları son yıllarda iyice azalmıştır. 2000’li yıllardan itibaren korumaya alınmışlardır, avlanma yasağı vardır. Sayıları son yıllarda yok denecek kadar azalan diğer bir hayvan türü de kurt ve ayıdır.
“KÜKÜR SOFRASI”NDAN SEÇMELER
Döğme Darı (mısır) , hafifce nemlendirilir. Dibekte kepertilecek derecede dövülür. Kurutulduktan sonra kepekleri, tozları yellenir. Pişirilmeden önce akşamdan ıslatılır. Haşlanır, tuzlanır, tere yağlanır ve isteğe göre et sulu, ayranlı, yoğurtlu, sütlü servis yapılır. En çok düğünlerde yapılır.
Maş Çorbası Baklagiller familyasından, bitkisi fasulyeye, taneleri mercimeğe benzer. Çok lezzetli çorbalar yapılır.
Palize Pekmez ve un karıştırılıp pişirilir, üzerine kızarmış tere yağ dökülür, soğuk olarak servis yapılır.
Kar Hoşafı Özellikle yaz aylarında yaylaların gün görmemiş, yel değmemiş kar deliklerinde (mağaralarda) kalan karlar kesilerek çıkartılır. Düğünlerde, bayramlarda, toplantılarda, kaşıkla incecik sıyrılarak kar taneleri haline getirilir, pekmezle karıştırılır. Ortaklaşa hep beraber leğen veya tepsiden yenilebileceği gibi sahınlara (tabak) konularak servis de yapılabilir.
Heleş İncirler toplanırken patlayan, çatlayan, hasar görenlerin içi açılarak borcak üzerine serilerek güneşte kurutulur (buna kakaç - içi açılmadan kurutulan incirlere de top- denir) . Üzümler pekmez kaynatılırken pekmez belirli bir kıvama geldiğinde içerisine kakaçlar atılır ve çok hafif ateşte kazanın dibi yanmadan pişirilir. Kazanın dibi yanmasın diye sık sık kösükle karıştırılır. Piştikten sonra soğumaya bırakılır, soğurken de kazanın dibi tutmasın diye karıştırmaya devam edilir. Soğuduktan sonra saklama kaplarına yerleştirilir. İstenildiğinde servis yapılır. Heleş kalori değeri çok yüksek bir yiyecektir.
Heleş Kızartması Heleş, kızartılmış (eritilmiş) tere yağda iyice karıştırılarak ısıtılır ve servis yapılır. Yanında da bir tas soğuk ayran varsa, deme keyfe…
Doğramaç Kurumuş, katılaşmış bazlama (ekmek) veya yufka; süt, ayran, yoğurt veya pekmez içine elle kırılarak doğranır, karıştırılır. Ekmek yumuşayınca servis yapılır.
Ekmek Kızartması Kızartılmış tere yağlı, salçalı, domatesli kaynamış su içerisine; kurumuş, katılaşmış bazlama veya yufka elle kırılarak doğranır, karıştırılır. Ekmek yumuşayınca servis yapılır.
Samsıra Küncü (susam) pekmezle pişirilir. Katılaşmanın olabilmesi için küncü bolca konur. Pişme işlemi tamamlanınca şekilli kaplara dökülerek soğumaya bırakılır. Soğuduktan sonra kesilerek servis yapılır. Yer fıstığının da samsırası yapılır.
Batırık Özellikle yaz aylarında sıkça yapılır. Yapanlar komşularını da davet eder. Bu arada sohbet koyulaşır, dertler ortaya dökülür, çözüm üretilsin, üretilmesin insanlar rahatlar… İnce öğütülmüş bulgurla, ince küçük küçük doğranmış soğan azıcık su ile iyice yoğrulur. Kavrulduktan sonra incecik dövülmüş veya çekilmiş yer fıstığı bolca ilave edilir, bir miktar tuz ve kırmızı biber, maydanoz, varsa salça ve ince doğranmış olgun domatesler bulgurun içerisine eklenir. İçerisine azar azar su katılarak yeniden iyice yoğrulur. Yenebilecek kıvama gelince sıkma yapılarak servis yapılabileceği gibi, içerisine domates, salatalık, acur (bir tür salatalık) , limon katılır. Çorba kıvamında bolca sulandırılır, içine buz atılarak servis yapılır. İsteyenlere acı biber ilave edilir.
Saç Kebabı Küçük kuşbaşı doğranmış etler saçta kızartılmış tere yağla pişirilir, yenecek kıvama gelmeden üzerine soğan domates, biber, tuz ve pul biber eklenir. Bu arada yanmaması için ara sıra karıştırılır. Yenecek kıvama gelince servis yapılır. Servis saçta yapılabilir.
Pekmez Kükür’de pekmez üzümden kaynatılır. Dut pekmezi pek yapılmaz. Pekmez kaynatmak için üzümler toplanır. Üzüm bağları asma denilen türden 3-20 metrelik ağaçlara tırmanan tefeklerdir. Cinsi yemeklik satış için pek uygun değildir. Toplanan üzümler kandile yığılır. Üzerine çıkılarak güzelce çiğnenir. Üzümün şırası kandilin altından bulunan oluktan alınarak kazanlara doldurulur. Kazanlara doldurulan şıralar killi toprak veya meşe külü ile kestirilir (Kazanın içerisine damızlık olarak kül veya toprak atılır ve karıştırılır. Bu sırada kestirilen şıradan kestirildiğine dair bir ses gelir) . Kestirilen kazanların altı yakılarak kaynamaya bırakılır. Şıra bir iki kez kaynayınca ateşten indirilir ve soğumaya bırakılır. Aradan geçen 5-6 saat içerisinde soğuyan kazanın dibine kül veya toprak iyice çökelmiştir. Çökelen kısım karıştırılmadan üstten şıra yavaşça başka bir kazana aktarılarak yeniden kaynatılır. Bu kaynama safhası pekmez safhasıdır. Kuvvetli ateşte şıra pekmez oluncaya kadar kaynatılır.
Şıkşıkı Pekmez için alınan şıradan geri kalan kazanın dibindeki topraklı veya küllü şıra bir kıl (yün) çuvala doldurularak yüksekçe bir yere asılır ve şıranın topraktan süzülüp iyice ayrılması sağlanır. Ayrılan bu şıraya küllüaltı denir. Küllüaltı da aynen pekmez kaynatmakta olduğu gibi kaynatılır. Bu daha koyu kıvamlı bir pekmez haline getirilir ve şıkşıkı diye adlandırılır. Pekmez göre biraz daha koyu kıvamlı ve daha lezzetlidir.
KÜKÜR’DEN BİRKAÇ HİKAYE
Ev “Yaz gününün ürüğ(n) süz evi, Güz gününün ürüğ(n) süz evi, Zemherinin yorgansız evi Ev hesabına alınmaz.”
Okul İnşaatı “Gum çeke çeke oldu Goca Boz’un depesi, Gum çekerken düştü eşeklerin gebesi, Okul inşaatını sorarsan Şıh Mahmud’u Okul inşaatının ebesi.”
Ala Keklik Hikayesi “Bir adamın iki garısı varmış bir de gafeste ala kekliği varmış. Garılar gomşuya lafa gitmişler. Kedi de iyice acıkmış ve gafesdeki ala kekliğin kafasını koparıp afiyetle yemiş. Adam eve gelince bakmış ki kekliği cansız, kafasız gafesde ölmüş yatıyor. Tüfeği aldığı gibi kedinin üzerine yürümüş. Kedi işin ciddiyetini görünce; -Ağam duuur. Ben bir diyeyim, dığla beni ondan sonra ne yaparsan yap demiş. Adam da; -Söyle bakalım ala kedi, demiş. Ala kedi de; -“Mıhlı’dan Sazağ’a keklik indirir kekliğim Ağalar duyarda selam göndürür kekliğim Gendi güççük ünü büyük kekliğim Gak guburak, gak guburak kekliğim Ala kedinin ala kekliği yemek evvelden karı, garıların biri gittiyse biri bekleseydi barı, dönersem s.ç.r.m tüfeğinin çakmağının daşına, sabah sabah hasret galdım abılamın tuzsuz aşına, mırrrrrkkkk” demiş, bir ok gibi fırlayıp kendini kapıdan dışarı atmış.”
Yetmiş Bin Minare Eski zamanların birinde Kükürlü’nün biri İstanbul’a yerleşerek, evlenmiş. O zaman “Anamur Yolları” adlı keskin virajlı yollar yokmuş. Gemilerle gidilip-geliniyormuş. Adam eşini uzun uğraşlardan sonra Kükür’ü ziyaret etmeye razı etmiş. “Yazlığımızın adı Dandan’dır, Dandan. Minaresini sorarsan 70 bin çamdan. Temmuzun gününde, her bir dalına müezzinler oturmuş, Kur’an okur.” Laflarıyla reklamı yapılan Kükür’ü görmek için kadıncağız en sonunda razı olmuş. Çıkmışlar yola, uzun ve insanın içini dışına çıkaran dalgalı bir deniz yolculuğundan sonra Anamur’a inmişler. Bir katıra binmişler, Kükür’ün yolunu tutmuşlar. Beş-altı saat orman içinde yol aldıktan sonra dağların arasında Kükür gözükmüş. Adam eşine; ağaçlar içerisinde sağda solda birkaç tane evi göstererek; “Hanım, işte bizim köy! ..” deyince, kadın şaşkına dönmüş. Minareleri, müezzinleri sormaya, bağırıp, çağırmaya başlamış. Adam da, çam ağaçlarını ve ağaçlarda ötüşen ağustos böceklerini göstererek; “Hanım! İşte 70 bin minare, işte 70 binlerce müezzin.” demiş. (Dandan: Kayabaşı ve Belensazak Mahalleleri’nin ekeneği, yazlığı.)
Es Koç Yiğidin Bağrına Pehlivan yapılı bir Kükürlü ağustos sıcağında öğlene dek kan ter içinde çalışmış. Katran gölgesine bağdaş kurup tere yağda kızartılmış heleşi katık yaparak, buz gibi ayranla karnını bir güzel doyurmuş. Heleşin verdiği enerjiyle terlemeye başlamış, göğsünden birkaç düğme açarak rüzgara karşı dönüp, katran’a yaslanmış ve “es koç yiğidin bağrına eees es! ” diyerek terli göğsünü yele vermiş. Bir müddet sonra da yelin serinliğinde uyuyakalmış. Yayla havası bu ya hiç belli olmaz, uyandığında göğsündeki kıllarda terlerin kırağıya dönüştüğünü görünce; “bulmuşsun koç yiğidi kırağı çalarsın mübarek! ” demiş.
Tın Kabacık Kükür’de, birkaç tane masal bulunmaktadır. Ancak televizyonla birlikte bu masallar kuşaktan kuşağa aktarılmaz olmuştur. Bu masalları tamamen unutulmadan araştırmacılarımızın derlemeleri zaruridir. “Tın gabacık gabacık beni aldatan bobacık” bu masallardan biridir.
Zaman Tahmini Ülker yıldızı çıkınca ekin biçilir ve yaylaya göçülür. Kuyruklu yıldız çıkınca oğlak yarılır, üzüm sıkılır, yayladan sehile göçülür. Beğ Yıldızı: İncir beği zamanı ortaya çıkar.
Kurt Ağzı Bağlamak Sabah dağa otlamaya çıkan dana, inek, keçi, eşek gibi hayvanlar akşam eve gelmezlerse kurtların yemesi tehlikesine karşı ya bıçağa dua okunur ve bıçağı ağzı kapatılır, böylece “kurt ağzı bağlama” işlemi yapılmış olur. Diğer bir kurt ağzı bağlama işlemi de şöyledir: Besmele çekildikten sonra, tavayı ocakta sallayıp çevirerek üç defa; “Hümman garı, Humman goca ya sür getir, ya bekle otur” denir sonra da tava ocağa kapatılır. Tavanın kenarları külle iyice örtülür. Sabaha kadar bu şekilde kalır. (Acaba bu hangi kültürden, inançtan, nereden gelmektedir?)
Hıçkırık Tedavisi Kükür’de hıçkırık tutan birisine; - Saç ayağının bacağı kaç? Diye sorulur. Hıçkırık tutan da; - Üç Der. Bu soru ve cevap birkaç kez tekrarlanır. Hıçkırık geçer (! ?)
Kurşun Dökme Nazar değdiğinden şüphe edilen hastalar, belirli insanlar tarafından kurşun dökülerek iyileştirmeye çalışır. Bu kurşun dökme işini herkes yapmaz. Bunlar el almış insanlardır. Kurşun dökerken “el benim elim değil, Fatma annemizin eli, Teslime ebemizin eli” diye bir dua ile ateşte üzerinde tavada sıvı hale gelen kurşun soğuk suya dökülür. (Acaba bu hangi kültürden, inançtan, nereden gelmektedir?)
Yılancık Kıyma
KÜKÜR’DE KONUŞULAN LAF’LARDAN SEÇTİKLERİMİZ Kükür’de Anamur ve çevre ilçelerde olduğu gibi bazı söyleyiş tarzları var. Bazı sözcüklerin söylenişinde ağızdan çıkan harf g, ğ, k, n harflerinden herhangi birisi değil bunlara yakın, bunların arasında bir ses olarak çıkar. Örnek olarak; geg(ğ/n) , g(k) abak, işog(ğ/n) sun, doşag(ğ/n) ı gibi.
Aba: Abla, ceket Ağa: Abi Ağdırmak: yukarıya doğru sürmek, tırmandırmak, zora koşmak. Ağı: Zakkum Ağıl: Keçi, koyun gibi küçük baş hayvanların toplandığı etrafı çitli bölge. Ağıllamak: Keçileri, koyunları ağıla koymak. Ağız:Yavrulayan hayvanların ilk sütü. Ağlamak: Hayvanların toprağa yatarak sağa sola yuvarlanması. Ağmak: Tırmanmak, yokuşa doğru yürümek. Akbak / akbacık: Bembeyaz. Ala: Karışık renkli. Alağabak: Karga büyüklüğünde ala bir kuş. Anıtlamak: Elle vuracakmış gibi yapmak, el kaldırmak. Avıktırmak: Av için alıştırmak, eğitmek, birisini kandırmak. Avkalamak: Hafifçe dövmek, çamaşırı ovalayıp, çitileyerek yıkamak. Avlağı: Hayvanlara saman, yem verilen yer. Aydaş: Zayıf, cılız. Babıç / pabuç: Ayakkabı Bağcak:Yünden veya kıldan örülen yassı ip. Baltabaş: Başının üzerinde boynuz biçiminde tüyler olan bir kuş. Bark: Ev Belik: Bölünmüş, kadınların saç örgüleri Beg / ben: Bir şeyin ilk olgunlaşan meyvesi. İncire beg (n) düştü. Saçlarına beg (ak) düştü. Bıçkı: Testere Bıngıldak: Bebeklerin tepesindeki yumuşak, sertleşmemiş yer. Bireğidi: Alel acele Biseğil: Biraz, bir miktar. Bişşek:Yannıkta yoğurdu ayran yapmaya yarayan daire şeklinde üzeri delikli ve ortasından uzunca bir sap takılan alet. Bitili: Bitişik, yapışık. Boğça:İçine çamaşır vb. konulan kumaş, bez. Boşanmak: Bağlı hayvanların ipinin çözülmesi, ağılanmış hayvanların ağılı yararak dışarı çıkması. Boyunduruk: Çift sürecek hayvanların boyunlarına takılıp sabanın bağlandığı ağaçtan bir alet. Boz: Boz renk Böğet: Dere ve çay yataklarındaki derin çukurlar. Börtlemek / börtlenmek: Haşlamak / haşlanmak. Buymak: Çok üşümek, donmak. Buzalamak: İneğin yavru yapması. Bükme: Ekmek yapılırken içine bazı malzemelerin konularak ikiye katlanıp pişirilmiş hali, börek Bünğüldemek: Suyun kaynaması hareketi gibi hareketler. Canavar: Kurt, böcü (kastedilen kurt yırtıcı köpek büyüklüğündeki kurt) Cebcebe: Bezden üst üste dizilmiş ceplerden oluşan, ceplerine ve üzerine çakmak, kibrit, iğne, çuvaldız, düğme vb. malzemelerin konulduğu bez parçası. Cıllımak: Oyun bozanlık yapmak, vazgeçmek, caymak, döneklik etmek, mızıkçılık yapmak. Cımbar: Dokuma tezgahında dokunanı kenarlardan germek için kullanılan demirden iri çuvaldız gibi alet. Cıngırtlak: Bir çeşit tahtarevelli. Cınnı: Biraz Cıvgın / cıvdırmak: Şımarık / şımarmak, kafayı oynatmak, dellenmek. Cinifiri: Cin gibi, şeytan gibi, fırıldaklı. Cirk: Kirli, pis. Cöğürtlen / cörtlen: Damda ki saçak oluğundan akan güçlü yağmur suyu. Cömbertlek: Takla Curculak: Sırılsıklam Cübcük: Meyvenin sapı, üzüm salkımının tanesiz kısmı. Cüleke: Ufak, küçük. Cüllütmek. Ucundan azıcık kesmek, koparmak. Çamış: Dik kafalı, şımarık Çan: Sürüdeki hayvanlardan bir kısmına takılan ve sürünün nereye gittiğini yarayan zil. Çarağ: Sürekli su altında kalan toprak, tarla. Çarık: Çiğ gönden yapılan ayakkabı. Çat: Bir şeyin tam ortası Çebiç: Erkek keçi yavrusu, bir yaşında Çelegi: Saçak Çenğildemek: Çene çalmak, homurdanmak. Çevlik: Keçilerin, oğlakların etrafındaki çitli bölge ağıl. Çıkla: Sadece, yalnızca. Çıkı/çıkın: Bir beze, kumaşa sarılıp bağlanmış şey. Çıkmış: Kirli çamaşır. Çıkrık: Kıl, yün eğirmekte kullanılan ağaçtan bir alet. Çılgıç: İncecik dal. Çılıkmak: Ürküp dağılmak. Çıllangıç:Ağustos böceği. Çınga: Kıvılcım Çıngışmak: Karıncalanmak Çıplanmak: Soyunmak Çıtlık: En fazla 3-4 m. boyunda olan sakızlak ağacı ve meyvesi. Çiğin: Omuz Çilemek: Serpiştirmek Çilenti: Hafif yağmur atıştırması. Çimmek:Yıkanmak Çingil: Üzüm salkımı Çintmek: İncecik doğramak Çivlik:Üstü ve üç tarafı kapalı önünde peki kapısı olan hayvan barınağı. Çomça:Ağaçtan yapılmış büyük kepçe. Çonmak: Bir şeyin başına üşüşmek. Çöğdürmek: Küçük çişi yapmak. Çömek: Kesilen ağacın yerde kalan kısmı. Çörküldetmek: Neşeli sohbet etmek, hoş sohbet yapmak. Çul: Keçi kılından dokunup halı yerine kullanılan sergi. Çulfalık: Kilim, seccade vb. dokunan tezgah. Çükür: Kazma Dalağan: Isırgan kedi, köpek Dalamak: Isırmak Dam: Ev Dambaş: Evin başı Darı:Mısır Davar: Keçi, koyun sürüsü Dayfallamak: Fenalaşmak, şaşırmak. Devlikesi gün: Ertesi gün. Denğilmek: Yatıp, uzanmak. Deşirmek: Elle toplamak, koparmak. Dıkım: Ekmek parçası Diyren: Sap saçmaya yarayan ucu iki çatal ağaç Dingildemek: Sallanmak Dişemek: Çocuklarda 7. yaşlarda dişlerin dökülüp, yenilenmesi. Ditmek: Bir şeyi liflerine ayırmak, inceltmek Divan: Tahtadan yapılan sedir. Domuşmak: Somurtup kalmak. Doşağı: Eski, yıpranmış. Dönek: Sudaki anafor, suyun dönüp durduğu yer, sözünde durmayan. Döşeme: Bir şeyin istif edildiği, döşendiği yer. Durmaçlamak: Çocuğu sırta bağcakla bağlamak. Düğdü: Keser balta gibi şeylerin çivi çakmaya yarayan tarafı, dağın tepesi. Düğe: İki yaşındaki dişi dana Düğen: Altında çakmak taşları çakılı olan, sapları saman yapmakta kullanılan alet. Düşünceme: Endişe, tedirginlik. Ebe: Anneanne, babaanne, doğumda yardımcı olan kadın. Eftik / eftiklemek: İki yemek arasında atıştırılan yiyecekler / bir şeyle oyalanmak, vakit geçirmek. Eğirtmeç: Kıl veya yünden ince ip yapmak için kullanılan üç parçalı bir alet. Eğirmek: Kıl, yün ve pamuk liflerinin birbirine ulayarak ip yapmak Eğleşmek: Konaklamak, oturmak, ikamet etmek. Eğrik: Hayvanların gölgelendiği yer. Ekenek: Ekilip-biçilen yer, tarla. El: Oba, yabancı. Elleğem: Herhalde Emmi: Amca Endeği / endeğirde / endöyle: O / orada / öyle, o şekilde. Engücü: Mutlaka, muhakkak. Erez: Buğday tarlalarında yetişen arpaya benzer zehirli yabani bitki. Esgi: Eskimiş çamaşır, eski kumaş parçası. Esik: Eksik, tam dolu olmayan, iki tepe arasında yükseltisi tepelerden daha az olan kısım. Eyef: Boyundurukla saban okunu birleştirmeye yarayan halka. Eyfenimek: Hafiflemek Fartıldamak: Sağa sola çarpmak, aniden kötü karşılık vermek. Feldirdemek: Titremek Ferdağısı: Sonra. (Ferdağısı gün: Sonraki gün) Ferik: İlk kez yumurtlamaya başlayan genç tavuk. Fıcırık: Ezik Fıcırığı çıkmış: Ezilmiş, mahvolmuş. Fıçı: Sıvı şeyleri taşımada kullanılan ağaçtan yapılma kab. Fışkarmak: Sürgün vermek, domurmak. Fıymak: Atmak Fıyyık: Parmaklar ağza götürülerek çıkarılan güçlü ıslık. Ficilemek: Kıpırdamak, yaramazlık yapmak. Firt: Tam olgunlaşmamış, taneleri yetilmemiş yer fıstığı. Fışada düşmek: Aniden kötü tepki vermek. Fitire: Tahılların filizi. Gabala: Sayıp, ölçmeden yapılan pazarlık alışverişi. Gabarık: Mancılla incir arası, olgunlaşması yaklaşmış incir. Gabış: Boynuzsuz hayvan. Gağırtmak: Bir şeyi kaldıraç kolu vasıtasıyla zorlamak. Gakaç: İncirin içi açılarak kurutulmuş hali. Gakdırmak: İtmek Galak: Mavi gözlü, gök (gökyüzü) gözlü. Gamıtmak: Bön bön bakmak, içine kapanmak. Gandak: Büyük çukur, çok su veya içki içen. Gapısa: Bahçe, tarla kapısı. Gara bere: Çarpma nedeniyle vücutta oluşan morluk. Garabatak: Suyun altında yüzme. Garaküreleme: Kabaca, el yordamıyla, hesaplamadan. Garçada düşmek: Birden bire gürültü çıkarmak. Garda: Kardeş Gark ol: Yok ol, öl (beddua) Garmak: Karıştırmak. Gatık: Yemek, aş. Gav: Çakmak ve çakmak taşı yardımıyla oluşan kıvılcımı ateşlemeye yarayan mantar. Gavırga: Kavrulmuş çerez. Gavız: İçi boş taneler. Gavlamak: Derinin veya bir şeyin kabuğunun soyulması Gayıl olmak: Razı olmak Gebermek: Ölmek Gedevet: Yel, hafif rüzgar. Geğ / gen: Nadasa bırakılmış tarla. Gel düğüş / Gebişga: Sığırları yönlendirmek için kullanılan bir söz. Gel get: Gel, buraya gel. Genef: Tuvalet Gepirede: Aniden Geriz: Ağaçtan yapılma üstü açık, geniş ve uzun su oluğu. Keş: Çökelek Gevcelemek: Agızda bir şeyi uzun süre evirip, çevirmek, asıl konuya bir türlü gelmemek. Kevki: Su kapağından yapılıp maşrafa yerine kullanılır. Geyeğisilik: Dere kenarlarında çamaşır yıkanan yer. Gıçma: Tekme Gındırmak: Kapı veya pencereyi aralık bırakmak, aralamak. Gırçmak: Kesmek Gırklık: Koyunları keçileri tıraş etmeye yarayan makas. Gıtmır: Cimri Gıymık: İncecik ağaç parçaları. Gici / gicimik: Kaşıntı Golağ: Palanın eşek, at, katıra belinden bağlanmasına yarayan yünden yapılmış yassı ve geniş ip. Golasar: Büyük iki kişilik el teseteresi Gompil: Patates Gora: Anahtar Goyak: Küçük dere Göğnek: Bezden, ketenden yapılma atlet. Gömbeklemek: Karpuzun üzerinde küçük bir delik açarak olgun olup olmadığını kontrol etmek. Gönen etmek: Ekilmeden önce tarlayı tava getirmek için sulamak. Görpe:Yeni doğmuş keçi, koyun yavrusu. Gösüre: Bıçak vb. şeyleri keskinleştirmeye yarayan taş parçası. Gözleği: Gözetleme yeri. Gözlerini belertmek: Gözlerini çevirmek; ne yapıyorsun, dikkatli ol anlamında bakmak. Guldur: Kasık fıtığı Gunnamak: At, eşek gibi tek tırnaklıların vb. yavru yapması. Guplu / gupluca: Küçük kazan Gurk tavuk: Kuluçkaya yatması gereken tavuk. Gusgun (paldım) : Palanın hayvanın üzerinde durmasını sağlamak amacıyla kuyruk altından geçen yan ipleri. Guşluk: Sabahla öğle arasındaki zaman dilimi. Guz: Serin, kuytu Guzlamak: Keçi veya koyunun yavrulaması, “keçiler guzladı”. Gübbük: İlkbaharda gübbük diye öten baharın habercisi göçmen bir kuş. Gübüç: Bir tür ısırgan küçük sinek. Gübük: Kardeş Gücün: Zorlukla, güçlükle. Güdük: Kısa Güdül: Ağaçtan oyulmuş silindir şeklinde içine un, yemiş konulan kap. Güğüm: Bakırdan büyük su kabı. Gümürdemek: Kızgın kızgın söylenmek. Günde: Her gün Güzleği / güzlek: Güz aylarında kalınan yer. Hangıra / hangırda / hangöyle: Nere? / nerede? / ne şekilde, nasıl? Harar: Kıldan dokunan, saman taşımakta kullanılan büyük çuval. Havar: Sebzeler. Hayat: Evin önünde, üstü açık olup, oturulup, sohbet edilen yer. Hayıt: En fazla 3-4 m. boyunda olan, sulak yerleri seven gövdesi ve dalları yarılarak sepet yapılan bir ağaççık. Hebil: Bir tür sarmaşık çeşidi. Hebire: Devamlı Heleş: Kakacın pekmezle pişirilmesiyle elde edilen koyu kıvamlı incir reçeli. Helke: Silindir şeklinde, bakırdan yapılmış kova. Helmekin etmek: Hamle yapmak, almak için saldırmak. Heye: Evet, öyle. Hobuç: Çocuğu sırtta bağcakla bağlayarak taşıma Hombili: Çocuğu omuza bindirerek taşıma Höflenmek: Ürpermek, şüphelenmek, korkmak. Huldi: Büyük kazan Hülbük: Çaydanlık, ıbrık gibi şeylerin ucu. Hüyyük: Islık Ikbala: Ne çıkarsa bahtıma, kadere kısmet. Ildız:Yıldız Ilıkmak: İmrenmek Imık: Ilık Ismarıç: Sipariş Istar: Çul, kilim, seccade dokumaya yarayan tezgah. Ivga: Telaş İğinmek: Ikınmak İğrenmek: Bıkmak, usanmak İktiba: En önce, ilk önce. İlağat: Ağaçtan yapılma ortasından tutulan iki kenarında daire bulunan pamuk, kıl veya yünü tel tel ayırmakta kullanılan bir alet. İlan:Yılan İlenç: Beddua İlenmek: Beddua etmek. İleri: Geçenlerde, geçen gün. İli: Ilık İn: Mağara İni:Kocanın küçük kardeşi. İntizar: Zulüm karşısında yapılan beddua. İskeliç: Küçük çükür (kazma) İşam: Çam Keğiş: Mısır koçanının taneleri alınınca kalan kısmı, üzüm sıkılınca kalan posa. İşoğsuğ: Kolay gelsin, hayırlı işler. İzalamak: Eziyet çekmek, uğraşıp durmak. İzirap: Utanma. Kakılı: Çok, bol miktarda, gereğinden fazla. Kaklık: Kayalar üzerinde su biriken çukur. Kef: Kaynayan şeyin üzerine çıkan parçacıklar, kabuklar. Keh: Kenar, sırt Kekre: Tatlanmamış, koruk, tadı buruk. Kel: Kötü, başında saç olmayan. Kepenek: Yün veya kılın su ile ıslatılıp teperek yapılan, yağmur geçirmeyen çoban abası. Kertmek: Bıçak vb. şeyle çentik açarak yapılan işaret Kesene: Düğünden önce geline götürülen hediyeler. Kestek: Etine dolgun, kısa boylu. Ketez: Kasnak Ketir: Dağın ağaçsız kayalık kısmı. Kıraç: Sulama imkanı olmayan tarla. Kokana: Pis kadın Kömbe: Hamuru sıcak küle gömerek pişirilen ekmek. Kösmek: Uzatmak, yere yatırmak, bir yere yatay yerleştirmek. Köşek: Deve yavrusu Havıt: Deve palanı Küncü: Susam Kürpmek: Düşmek, kapaklanmak, sendelemek. Kürümek: Sıyırmak Kürütmek: Bir olay karşısında sessiz kalmak, içine kapanmak, soğuktan üşüyerek hareketsiz kalmak. Küymek: Beklemek, ayak uydurmak, ertelemek. lamakta kullanılan ağaçtan yapılma ince, uzun alet. Lavgar: Geveze, lüzumsuz konuşan. Löbbük: ilkbahar mevsiminde ağı veya çamın budaksız kısmından kabuğunun hortum şeklinde çıkarılması, bundan yapılan oyuncak süfek.. Mala: Tanesi samanından ayrılmamış buğday, arpa yığını. Malamat: Rezil Mancıl: Olmamış, ham incir. Mandal: Taraça şeklindeki küçük tarla. Mardağıl: Çok küçük taneli üzüm. Yabani küçük taneli üzüm. Mecirefe: ”T” şeklinde sapı uzun ağaçtan yapılmış tarla sulamada kullanılan alet. Mekiş: Çene. Mekmen: Meyilli arazilerdeki, yolardaki tabii basamaklar, engeller. Mısmıl: Tertemiz, esaslı, sağlam. Muğar: Pınar Musandıra: Yüklük Muştu: Müjde Müheri: Ocak ve baca Namazlağı: Seccade Nem: Bilmiyorum, ne bileyim. Nindeğ: Ne edeceksin? Ne yapacaksın? Ninnik: Bebek Oba: El, yabancı, bizden olmayan. Ocunmak: Korkmak, ürkmek, çekinmek, sinmek. Oğlak: Keçi yavrusu Otlu esgi: Bir ucu yanmış odun. Oyn / hoyn: Birisini çağırırken kullanılan ünlem. Oyuk: Delik, oyulmuş. Öndüğün: Dünden önceki gün. Örken: Eşek, katır veya ata yük yükletmekte kullanılan uzun yün veya kıldan ip. Örümek / örütmek: Geceleyin bir şeyler yemek / geceleyin koyun, keçi orlatmak. Ötüyüz: Öte taraf, öbür yüz, diğer yüz. Övelemek / övcellemek: Ovalamak, buruşturmak Özeme: Yün, kıl yumağı. Pahıl gibi: Beklenmedik bir anda, aniden. Palan: Eşek semeri Pardı: Balta ile yarılmış tahta. Pasaf: Palavra, saçma sapan, yalan. Pataz: Avuç Peketmek: Peki yapmak. Peki: Ağaç dalları, sırık, çalı, diken vb. ile bir yere yapılan set, engel. Pelit / gara pelit / ger pelit: Meşe Pelize: Un ve pekmezden yapılan peltemsi tatlı. Peşkir: Havlu Piladan: Çınar Pise: Çam, katran vb çıralı ağaçların yakılması ile elde edilen pekmez kıvamındaki reçine. Pisğirik: Hapşırık. Pusarık: Havanın sis veya nem nedeniyle bulanıklığı. Püfürmek / pufurmak: Üfleyerek şişirmek. Pür: Çam, sedir, ladin, andız ağaçlarının iğne şeklindeki yaprakları. Saban: Çift sürmekte kullanılan ağaçtan alet. Saksak: Şekerli şeylerin yapışkanlığı. Sap: Dövülmemiş buğday yığını. Sarp: Yokuş, zor, güç. Say: Tahta gibi yassı kaya parçası. Sayacak / Sacayağı: Üzerine tencere, saç gibi şeyler konulan üç ayaklı demirden bir alet. Seğirtmek: Koşmak. Sele:Büyük sepet Sıdmak: Erimek, sızmak. Sığmak: Bir şeyin bir yere yerleştirilmesi, sığdırmak. Sımkırtmak: Suyunu çıkarmak, ağlamak. Sındı: Makas Sıracalı: Aksi, uyumsuz, ters. Sırık: Uzun, ince ağaç. Sicim: Kıldan veya yünden ince ip Sifin / sifin gibi: Serin yel / yel gibi, çok hızlı. Siftimek: Mısır tanelerini keğişinden ayırmak, sıyırmak Siğişmek: Düğümün kördüğüm halini alması. Singiliyesice: Singil singil singildeyesice: Beddua etmek için kullanılır. Soruşmak: Susamak, buruşmak, solmak. Söbü: Uzunca olan. Söfe / söfen: Sepet iskeleti / Yuvarlak kalın kazık. Sömek: Mısır koçanı. Stil: Helkenin küçüğü. Sübek: Bebeğin, beşikte küçük çişini üzerine bulaştırmadan yapmasını sağlayan kamıştan bir düzenek. Sümkürmek: Burnu temizlemek. Sümürmek: Suyu, çayı, ayranı vb. höpürdeterek içmek; bitirmek. Sündürmek: Uzatmak Sürgü: Sürülen tarladaki tezekleri ezmek ve tarlanın üst kısmını düzgün hale getirmek için kullanılan ağaçtan bir alet. Süymek: Uzamak, sürgünün vermek. Şapşak: Boyunsuz su kabağı. Şelek: Şaşı. Şendeği / şenderde / şendöyle: Şu / şurada / şu şekilde. Şiplemek: Alel acele, eğreti yapılan dikiş. Şişenkele: Kertenkele Şorda: Şurada Tahra: Odun, ağaç, çalı kesmekte kullanılan ucu hafif eğri kesği. Takıldamak: Gürlemek, bağırmak, ses çıkarmak. “Hava her takıldadığında yağmaz.” Taklamak: İkiye ayrılmak, çatlayarak kopmak, çatlamak, sinirden bir hoş olmak. Taknaştırmak: Düzenlemek, borçları bitirmek. Talvar: Kazıklar üzerine kurulan üstü güneş geçirmez şekilde yapraklı dallarla kapatılmış yazlık. Tarak: Dağlardaki birbirine paralel insan veya hayvan yolları. Tefekkele: Sonucunun ne olacağı tahmin edilemeyen bir iş yapma, sonuç olumlu da olumsuz da çıkabilir, ıkbala. Tehlemek: Takip etmek, dikkat etmek, nişan almak. Tehne: Tenha Tehnel: Defne Tesbi: En fazla 3-4 metre boyunda tesbih tanesi büyüklüğünde meyveleri olan, meyveleri zehirli bir ağaççık. Tetir: Leke Tevek / tefek: Ağaçlara tırmanan üzüm bağı, asma. Tevgende: İşsiz, avare, aylak, boş gezen. Tıkmak / tıkmaklamak: Gaga / gagalamak. Tımlı: Küçük bıçak. Tingede düşmek: Bir şeye aniden içerlemek, negatif tepki vermek Tirkenmek: Ard arda sıraya dizilmek. Toklu: Erkek koyun yavrusu. Top: Kurutulmuş incir. Topuç: Yuvarlakça, yuvarlak. Tor: Ürkek, çevresine ısınmamış. Toru: Çam fidanı, çam. Tosbağı: Kaplumbağa Tosun: 2 yaşındaki erkek dana Tüğlemek: Hoplamak, zıplamak. Tütsü: Bir şeyin yanarak duman çıkarması. Tüy: Kıl, yün taneleri. Uluk: Pis, beceriksiz, tertipsiz. Us: Akıl Uslu: Akıllı, terbiyeli. Ülübü: Böğrülce Ürüg: Ayran Ütmek: Birisini kandırmak, aldatmak, bir şeyi ızgara yapmak, ateşte tüylerini yakmak. Vayvalamat: Hengame, kargaşa, tartışma, kavga, Vazada: Bir anda, birden bire. Vergin: Meyve veren. Yaba: Ağaçtan yapılmış yemek çatalı şeklinde harman savurmaya yarayan alet. Yağır: Saçsız baş. Yalak: Çukur Yalamık: İlkbaharda kopğun zamanında çam ağaçlarının kabuğunun içindeki sulu kısım. Yannık: İşlenmiş içine yoğurt, pekmez, ayran, su konulan keçi, koyun yada dananın tüysüz derisi, tulum. Yay / yayın: Yaz mevsimi Yaymak: Oldurmak “ayran yaymak”:Yoğurdu ayran yapmak. Yazmış: Yavru yapabilecek yaşa gelmiş keçi. Yekdirmek: Topallamak. Yel: Rüzgar Yetğin / Yetilmiş: Olgun, yeterli / olgunlaşmış. Yeyinti: Hayvanlara verilen yiyecek, saman, yem. Yeyni: Hafif Yiğir yiğir kokmak: Çok kötü kokmak. Yirmek: Bıçakla kesik açmak Yuka: Sığ, derin olmayan, ince. Yumak: Kıl veya yünden ip topu. Yuvak: Toprak damın başındaki çatlakları siviştirmeye (kaynaştırmaya) yarayan silindir şeklindeki ağaç veya taş alet. Yümek: Yıkamak Zağada: Aniden, birdenbire, bir anda. Zambır: Kırmız, sarı renkte iri eşek arısı. Zavrak / zavrağı: Pencere Zevle / zevleği: Boyunduruğu öküzün boynuna bağ Zığarmak: Dayatmak, denileni yapmamak. Zıkırtı: Sızlanma, şikayetlenme, mızırdama, söylenme. Zıravat gibi: Uzun boylu, dimdik. Zıybıncak: Kaydırak, kaygan. Zıypma: Kayma Zilgit: İşsiz, güçsüz, kendine hayrı olmayan, avare, aylak.
TEŞEKKÜR Bu incelemeye sayfalarını açan Çınar dergisine, Çınar’ın Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sayın Aykut Edibali’ye sonsuz teşekkürler… Bu çalışmada yardımcı olan Kükür Köyü’nden Mahmut, Anış, Şeref ve Ekrem Sofu’ya, Kiraz ve Mustafa Biberci’ye, Ahmet Avcı’ya, Ali Kar’a ve Sümer Şenol’a çok teşekkürler.
(*) Bu yazı Çınar dergisinin 145. sayı (2007) ve 146 sayılarında (2008) Cepcebe adıyla yayınlanmıştır. Yayından sonra birkaç küçük ilave yapılmıştır.
DİPNOTLAR 1- Tarama Dergisi (s.1117) T.D.T.C.Kurulu – Ankara - 1942 2- Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Türk Dil Kurumu TÜRKÇE SÖZLÜK, 2 K – Z Yeni Baskı; Türk Tarih Kurumu Basım Evi – Ankara - 1988 3- Anamur Ötüken – Roma; Fikret Kutlay, sayfa: 52 4- Anamur Ötüken – Roma; sayfa: 69 5- Oğuzlar, Prof. Dr. Faruk Sümer; Oğuzlar (Türkmenler) , Tarihleri - Boy Teşkilatı – Destanları; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı – İstanbul – 1992, sayfa 148 6- Oğuzlar, sayfa 148 7- Oğuzlar, sayfa 267 8- Anamur Ötüken-Roma; sayfa 35-68 9- Türk Onomastikası, Çin Sedi’nden Viyana Kapılarına Kadar, Bütün Türk Halkları 23 Bin Boy, Oymak ve Oba, L.N.Lezina – A.V. Superanskaya, D.AöBatur’un ilaveleriyle, Selenge Yay. İstanbul-2009, sayfa 377, 495
KAYNAKÇA 1- Cevdet Türkay; Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler; İşaret Yayınları - İstanbul, ikinci baskı, eylül 2005 2- Fikret Kutlay; ANAMUR Ötüken-Roma; ? ; ? 3- Gazi Mert; Anamur; Ezgi Yayıncılık-Ankara, 1991 4- L.N.Lezina – A.V. Superanskaya, D.AöBatur’un ilaveleriyle,Türk Onomastikası, Çin Sedi’nden Viyana Kapılarına Kadar, Bütün Türk Halkları 23 Bin Boy, Oymak ve Oba, Selenge Yay. İstanbul-2009 5- Prof. Dr. Faruk Sümer; Oğuzlar (Türkmenler) , Tarihleri - Boy Teşkilatı – Destanları; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı – İstanbul - 1992 6- Tarama Dergisi (s.1117) T.D.T.C.Kurulu – Ankara - 1942 7- Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Türk Dil Kurumu TÜRKÇE SÖZLÜK, 2 K – Z Yeni Baskı; Türk Tarih Kurumu Basım Evi – Ankara – 1988 8- Yörükler, Prof. Dr. Mehmet Eröz; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul-1991
EKLER
KÜKÜR SÖZCÜĞÜNE TDK SÖZLÜĞÜNDE YER VERİLMESİ İSTEĞİ
TÜRK DİL KURUMU [email protected] Türk Dil Kurumu Başkanlığına Mersin, Anamur, Aşağı Kükür köyündenim. TDK'nın çalışmalarını takip ediyor ve başarılar diliyorum. Sözlükte “kükür” sözcüğünü bulamadım. “kükür” sözcüğüyle ilgili bir dergide yayınlanan 'ÇINAR DEGİSİ 145. SAYI' yazıdan kısa bir bölümünü dikkatinize sunuyor ve KÜKÜR sözcüğüne TDK sözlüğünde doğrusu ne ise yer verilmesini istiyorum. Selamlar. Başarılı Çalışmalar… [email protected] 21.01.2008 Hikmet Sofu (Not: 2009 yılından itibaren yukarıdaki ileti (mail) adresini kullanmıyorum, kullandığım adres: [email protected]) … KÜKÜR ADININ KÖKÜ - “Kükreyen: Zehhar Kükreyici: Zehhar Kükür: Muzaharat Muzaharat, Muzeherat = (Zehar) ’dan: Coşku ile yardım etme…” (1) Müzaheret: Yardım etme, arkalama, arka çıkma
Bu adın kükremekten geldiği sanılıyor. Kükür adının buraya yerleşen bir soy-sop adından da gelebileceği düşünülüyor. Kükremek Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu manalara geliyor: kükremek: 1. Bağırmak. 2. Coşmak, taşkınlık göstermek. 3. Kabarmak, taşmak 4. Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak. 5. Coşkuyla saldırmak 6. Mayalanıp kabarmak 7. Gür bir biçimde yetişmek. 8. Yardımcı olmak. …
Türk Dil Kurumu Başkanlığının Cevabi Yazısı katki [[email protected]] Hikmet Sofu [[email protected] 23.Oca.2008 07:42 RE: kükür sözcüğü Öneriniz ilgili kurullarda değerlendirilecektir. Dilimiz Türkçe’ye ve Kurumumuza gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz. TÜRK DİL KURUMU
Türk Dil Kurumuna Teşekkür Cevabımız Türk Dil Kurumu Başkanlığına, kükür sözcüğü ile ilgili 21 Ocak tarihli yazımı değerlendirmeye aldığınızı bildirdiğiniz 23 Ocak 2008 tarihli yazınızı aldım. Çok teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Selamlar. Allah'a emanet olunuz. 23.01.2008 Hikmet Sofu
Kükürde yaşamak eskiden fakirliğin,çaresizliğin kendisi idi.şimdi mutluluğun kendisidir.kükürde yaşamak hayatın kendisidir.Başarlı olmak için kükürde yaşamak gerekir. Neden,çünkü kükürde yaşamak, çıraklık,kalfalık ve ustalık mertebelerini birebir yaşamak demektir.
öncelikle slm lar hikmet sofu bey çok güzel ve özenle muhteşem bilgiler paylaşmışsınız sizi gerçekten canı gönülden tebrik ediyorum saygılar allah a emanet olunuz.
Kükür'de kullanılan sözcüklere iki sözcük daha ilave temek istiyorum. Bu sözcükler daha önce gözümüzden kaçmış. Bu yıl Kurban bayramında duydum.
Çoğ / çoğug(ğ) : Toplanın, beraber çömelin, oturun... (Haydi çocuklar çoğuğ bakalım)
Öğür: Akran, grup, takım, arkadaş, aynı cinsten canlı topluluğu kalabalığı.. (Malın baya (bir hayli) öğürlü mü (kalabalık mı, sayısı çok mu) ?)
1 Aralık 2010, Hikmet Sofu
Hikmet SOFU
KÜKÜR KÖYÜ
(Kükür – Aşağı Kükür)
CEPCEBE (*)
Kükür’e gittiğimde evde duvara asılmış dar bir kumaş üzerine, aşağıdan yukarıya doğru sıra ile dikilmiş rengarenk bezden cepler gördüm. Bu ceplerin içerisine çakmak, kav, kibrit, bıçak, yüksük, makara, düğme, kopça, çıtçıt, sakız, hap ve benzeri şeyler konuluyor; üzerine de iğne, çatal iğne, çuvaldız, makas gibi şeyler takılıyor, asılıyordu. Değişik onlarca malzeme konan bu üst üste ceplere cepcebe deniyordu.
KÜKÜR ADININ KÖKÜ
- “Kükreyen: Zehhar
Kükreyici: Zehhar
Kükür: Muzaharat
Muzaharat, Muzeherat = (Zehar) ’dan: Coşku ile yardım etme…” (1)
Müzaheret: Yardım etme, arkalama, arka çıkma
- Kü kökünden gelme, kü: Ses, şan, şöhret, ün, gösteriş.
- Bu adın kükremekten geldiği sanılıyor.
Kükremek Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu manalara geliyor:
kükremek:1. Bağırmak. 2. Coşmak, taşkınlık göstermek. 3. Kabarmak, taşmak 4. Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak. 5. Coşkuyla saldırmak 6. Mayalanıp kabarmak 7. Gür bir biçimde yetişmek. 8. Yardımcı olmak. (2)
- Kükür adının buraya yerleşen bir soy-sop adından da gelebileceği düşünülüyor. Aşağıda tarih bölümünde bu konuya kısmen değinildi…
KÜKÜR’ÜN YERİ
KÜKÜR – AŞAĞI KÜKÜR
Bu yazıda adı geçen Kükür Köyü Anamur’un kuzeyindedir. (Bayır da denmektedir, Kükür ve Bayır adının araştırılması gereklidir. Kükür ve Bayır adlı Türk boylarından mı kaynaklanmaktadır?) .
Anamur’a Kükür’ün mahalleleri 20 – 40 km. mesafededir. Çiçeklice, Kayabaşı, Belensazak, Akbaş, Kızılcakaya, Maşat, Enişbükü, Sazak, Görpe, Asmaca, Bakara, Karadere, Bulu mahalleleri aşağıdan yukarıya Gökçesu çayının kolları etrafında tirkenmiş (sıralanmış) bir köydür.
Köy 1970 yılında iki ayrı idari bölgeye ayrılmış olup, Çiçeklice, Kayabaşı, Belensazak, Akbaş mahalleleri Aşağı Kükür; diğer mahalleler de Kükür olarak adlandırılmıştır.
Köyün güneyinde Sarıdana, Çataloluk (Bodrum) ve Malaklar, doğusunda Karalarbahşiş ve Güneybahşiş, Çaltıbükü, kuzeyinde Kılıç köyü ve Sığırlık Yaylası, Köklüce Yaylası, Çukurmuğar (Çukur Pınar) Yaylası, Yellice Yaylası -Toros Yaylaları-, batısında Güngören (Teniste) ve Çamlıpınar köyleri bulunur. Kükür komşu köylerden dağlarla ayrılır.
Köyün deniz seviyesinden yüksekliği 400- 800 m. arasında, civardaki dağların yüksekliği de 800 - 1.200 m arasındadır.
Nüfusu; Aşağı Kükür, 213 kişi (153 seçmen) , Kükür, 480 kişi olmak üzere toplam 693 kişidir.
TARİH
Anamur, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat döneminde, Mübarezeddin Ertokuş Bey tarafından 1225 (1228?) tarihinde fethedilerek Selçuklu Devleti’ne katılmıştır. Bu tarihten itibaren Anamur ve yöresine Türkler yerleştirilmeye başlanmıştır.
Kükür / Kükur / Kükürlü / Kükurlu adına Karaman, Konya ve Kütahya’da da rastlanmaktadır. Kükürlüler “konar, göçer Türkmen Yörükanındandır. Anamur’da kendi adlarında bir yöre, köy ve cemaat adı bulunmaktadır.” (3)
“İlk dönemlerde, Anamur’da (Anamur’un merkezinde) Türk kesimin nüfusunun fazla olmadığı, daha çok Torosların iç kesimine yerleştikleri, Çukurabanoz, Karaçukur, Kükür, Bodrum, Karaağa ve Kuren yöresinin bunlar arasında olduğu söylenir.” (4)
“İç-İl Selçuklular döneminde fethedilmeye başlanmış ve bu fetih Karamanoğulları devrinde tamamlanmıştır.
…
İç-İl, II. Bayezid devrinde altı yöreye ayrılmıştı: Ermenek, Selinti (bugünkü Gazipaşa) , Gülnar, Silifke, Karı-taş ve Mut. Buradaki Türk halkının mühim bir kısmı tam yerleşik hayat sürmektedir; geri kalanlar da köyleri olmak ve çiftçilik yapmakla beraber, oymak teşkilatını henüz muhafaza etmektedirler. Bunların başlıcaları şunlardır: Boz-Doğan (Silifke’de) , Yıvalı-yahut Yuvalu (Anamur’da) , Oğuz-Hanlu (Selinti ve Anamur’da) , Boz-Kırlu (Taşlık-Silifke’de) , Hoca-Yunuslu (Gülnar’da) , Beğ-Dili (Gülnar’da) , Şamlu (Taşlık-Silifke’de) .” (5)
“İç-İl Osmanlı devrinde, bitmez tükenmez bir insan kaynağı idi. Buradan komşu bölgelere, her asırda göçler vuku bulmuş ve bunlar, muhtelif sebepler ile oralarda zayıf bir duruma düşen Türk nüfusu güçlendirmiştir.” … “Orta Anadolu’daki Koç-Hisar yöresine,” … “Kıbrıs”a ve “Çukur-Ova’ya” (6)
Anamur’a Oğuzların Yiva (Yıvalı / Yuva) boyuna mensup Türklerin büyük bir oranda yerleştirildiğini, II. Beyazid zamanında Anamur ve çevresinde en çok Yıvalıların adının geçtiğini görüyoruz:
“Büyük Yıva kolu eski Gülnar ile Anamur arasındaki Ak-Saz adlı yörede toplu bir halde yerleşmişlerdir. Küçük-Yıva kolu da yine toplu bir halde Anamur’un kuzey ve batısındaki topraklarda yurt tutmuştur. Bu ikinci kola mensup bazı oymaklar Anamur kasabasına da yerleşmişlerdir.” (7)
Yiva; Oğuz’un Üçok’a bağlı Denizhan kolundandır. Yıva; derecesi hepsinden üstün anlamına gelmektedir.
Anamur ve çevresinde 1640-1740 yılarında büyük nüfus değişiklikleri olmuş, buraya Anadolu’nun değişik yerlerinden yüzü aşkın oymak ve aşiret getirilerek yerleştirilmiştir. Bu oymakların yerleştikleri yerler genellikle oymak adları ile anılmaktadır.
Fikret Kutlay, Anamur kitabında bu oymak ve aşiretlerden 113 tanesinin adını ve Anamur’daki yerleşim yerlerini vermektedir. (8)
Anamur ve civarındaki Türklerin secereleri hakkında Anamur’un yetiştirdiği değerli araştırmacı merhum Cevdet Türkay’ın “Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” kitabı önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
KÜKÜR’DE SÜLALE ADLARI
Kültürümüzde etnisite ayrımı yoktur. Ancak birbirimizi tanımak ve anlaşmak için faydalıdır. Hz. Ebubekir (ra) o devirdeki insanların soy ilminde çok iyi bir yere sahipti…
Hz. Peygamberin (sas) seceresi -soy ağacı / pak nesli- Hz. İbrahim (as) Peygambere kadar uzanır…
Kükür’de yaptığımız çalışmalar sonucunda tespit edebildiğimiz sülalelerin bazıları şunlardır:
Eksikler ve yanlışlar elbette vardır. Hatalarımızı ve eksiklerimizi bildirenler teşekkür eder, gerekli ilgiyi göstereceğimizi şimdiden belirtiriz…
Ahmet Efendiler,
Ak Hüseyinler,
Akıllılar,
Akgocalar,
Aknezikler,
Altı Parmaklar,
Bayramlar,
Borazanlar,
Bozlar,
Buldular,
Cüceler,
Çalışganlar,
Çavışlar,
Demirçiler,
Ekizler,
Fesfesler,
Genç Mehmetler,
Gök Mahmutlar,
Gökmenler,
Hafız Kiyalar,
Hasan Nizamlar,
Hasankiyalar,
Hocalar,
Höbüller,
İmamlar,
Kadılar,
Kadıoğulları,
Kafesler,
Kara Mehmetler,
Kara Veliler,
Keleşler,
Geyikçiler,
Kiyalar,
Goca Hasanlar,
Köçekler,
Köse İmamlar,
Köseler,
Mısıllılar,
Molla Hasanlar,
Molla Mahmutlar,
Mustullar,
Omarlar,
Onbaşılar,
Osmanoğulları,
Panguduzlar,
Pekmezciler,
Pörsçüler,
Seydiler,
Sürüllahlar,
Şıhlar,
Toklular,
Topçular,
Yörükler,
Zerhoşlar,
Bunlardan;
Şıhlar; babam Mahmut Sofu’nun baba (Süleyman) tarafı, Köseler; babaannem (Kiraz / Raziye) tarafıdır.
Molla Hasanlar; annem Anış Sofu’nun baba (Hüseyin Gönülalan (Süt)) tarafı, Aknezikler; anneannem (Ayşe Avcı) tarafıdır.
* ŞIHLAR ve KÖSELER
Kaynak: Türk Onomastikası, Çin Sedi’nden Viyana Kapılarına Kadar, Bütün Türk Halkları 23 Bin Boy, Oymak ve Oba, L.N.Lezina – A.V. Superanskaya, D.AöBatur’un ilaveleriyle, Selenge Yay. İstanbul-2009 (9)
sayfa: 496
ŞIH: Türkmen – NSAK II, 18
ŞIHLAR I: Türkmen (Ata) – Demidov 1976, 152
ŞIHLAR II, İSIK: Kazak (Bayulı) – Vostrov 1962, 81
ŞIHLAR III: Bkz. Şeyhlar
ŞIHLAR IV: Türkmen (Sakar) – Beyoğlu 2000, 287
ŞIHLAR V, ŞIHHAN: Türkmen (Reyhanlı) – Canpolat 2006, 52
sayfa: 495
ŞEYHLAR, ŞİHLAR: (Kazak) (Bayulı) –Aristov 1896, 394
Sayfa: 377
KÖSELER I: Türkmen (Atçeken) – Karadeniz, 1995, 206
KÖSELER II: Türkmen (Çepni) – Sevinç, 2008, 62
KÖSELER III: Türkmen (Karakeçili) – Bulduk, 1997, 48
KÖSELER IV: Türkmen (Selmanlu) – Sakin, 2006, 243
KÖSELER V: Azerbaycan Türkleri (Şahseven) – Minorsky, İA, XI, 290
KÖSELER VI: Türkmen (Esrar) – Vinnikov, 1962, 46, şema 3, Türkmen (Ata) – Demidov 1976, 152
(Nasıl Anlaşılacak?
Örnek: KÖSELER I: Türkmen (Atçeken) – Karadeniz, 1995, 206
Köseler, kabile adı,
Türkmen, boy adı
Atçeken, ana boyun adı
Karadeniz, yazar adı)
KÜKÜR’DE SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT
Köyün bazı mahallelerinde taşımalı eğitimden önce İlkokul vardı (Akbaş, Maşat, Görpe gibi) . Taşımalı eğitimle birlikte bu okullar kapatıldı. Öğrenciler başka köylerdeki okullara (Malaklar Köyü ilköğretim Okulu’na) sabah gidip, akşam geliyorlar. Köyde kahve, bakkal, dükkan, mağaza, işletme türü şeyler yok. İhtiyaçlar Anamur’dan temin ediliyor.
Hemen herkesin elektriği, telefonu, televizyonu var. Köye ilk radyo 1965’li yıllarda; ilk yol 1975’li yıllarda, Orman İşletmesinin orman istihsal etmek amacıyla köye değil, köyün etrafındaki dağlara açtığı yolla gelmiş. Daha sonraki yıllarda (1995’li yıllar) Köy Hizmetleri köylülerin daha iyi faydalanabileceği bir yol yapmış. Elektrik 1985’li yıllarda, telefon da 1995’li yıllarda gelmiş.
Köy 1960’lı yıllardan itibaren dışarıya, çoğunlukla da Anamur’a göç vermiştir, Anamur’da Kükürlü sayısı bayağı kabarıktır. Bunun sonucunda Kükür’de nüfus azalması olmuş, bazı mahallelerde nüfus iyice azalmış, Görpe mahallesi tamamen boşalmıştır.
Köyün okur-yazar oranı yüksektir, yaşlı birkaç kadının dışında hemen herkes okur-yazardır. Nüfusuna oranla oldukça fazla memur çıkarmıştır. Ayrıca yüksek okul, fakülte bitiren bir hayli Kükürlü vardır.
Köyde köylüler akşamları birbirlerine akşamlamaya gidip gelirler.
Gündüzleri herkes bağda, bahçede, tarlada, dağda bir işle meşgul olur. Bu işlerde erkek ve kadın genellikle beraber çalışırlar.
EKONOMİK HAYAT
Kükür dağlık ve ormanlık bir köydür. Ekonomik bakımdan fakirdir.
Tarım
Ekilebilecek arazi son derece azdır. Her ailenin 10-30 dönüm kadar bağ bahçe ve ekilebilir arazisi vardır. Bu arazi bir aile için hem çok azdır hem de bu arazinin yarıdan fazlasında kayrak veya por taşların üzerinde5- 20 cm kadar kalınlığında toprak bulunur ve bu toprak çok verimsizdir. Tarla denilebilecek kalınlıkta toprağa sahip taşsız arazi son derece azdır… Eskiden bu arazilerin bir kısmı saban işlemediğinden çükürle (kazma) ekilirdi. 10-20 senedir ekilmeyen bu topraklar şimdilerde çalılıklara ve ormana dönmüş vaziyette.
Bu tarlalara buğday, arpa, darı (mısır) , küncü (susam) , yer fıstığı ekilir. 1980’li yıllara kadar kaçak tütün de ekilirdi.
Bahçecilik
Kükür’de 1970’li yıllara kadar üzüm, nar, incir ve bademden başka ticareti yapılacak meyve yetiştirilmezdi. Üzüm pek satılmaz, pekmezi yapılır, satılırdı.
Bu meyvelerin dışında hemen herkesin tarlasında, bir dut, portakal, ceviz, erik, elma, armut, ayva, şeftali bulunurdu.
2000’li yıllarda ticari amaçlı üzüm ve nar ve şeftali yetiştirilmeye başlandı. Bazı aileler şeftali bahçesi yaptı…
Hayvancılık
Kükür’deki her ailenin 1960-70’li yıllara kadar 40-80 kıl keçisi vardı ve her aile yazın yaylaya göçerdi. Bu yıllardan sonra yaylaya göçenler her geçen gün azaldı. 2000’li yıllarda 10-15 ailenin keçileri vardı, 2007 yılında 5 ailenin keçileri var ve bunlar yaz gelince yaylaya göçüyorlar. Kış gelince tekrar Kükür’e dönüyorlar.
Bunun yanında birçok ailede iki inek ve bunlara ait dana bulunur.
Geçim Kaynakları
Kükürlü’nün geçim kaynakları tarlasında, bahçesinde yetiştirdiği; buğday, arpa, mısır, patates, bakla, fasulye, domates, biber, patlıcan, ülübü, küncü, nar, murt, üzüm, şeftali, erik, elma, yer fıstığı, çilek, portakal, badem, ceviz vb yiyeceklerdir.
Bunların çoğu evde tüketilir, çok azı satılır. Yerfıstığı, küncü, nar, badem, ceviz, elma, armut, çilek, üzüm, üzüm pekmezi... satılır.
Keçilerden, ineklerden elde edilen süt, peynir evde tüketildiği gibi satılarak da değerlendirilir. Ayrıca eti için ve kurbanlık için çebiç (6-12 aylık keçi yavrusunun erkeği) beslenir ve satılır.
Arıcılık yapanlar da vardır, ancak tarım, hayvancılık, arıcılık, ormancılık … hiçbirisi büyük ölçekli düşünülmediğinden birer aile hobisinden ileri gitmemiştir.
Orman içlerinde yetişen keçi boynuzu, çırtlık, defne, sumak (kızıl ekşi) , mantar, kuzukulağı, salep gibi şeylerde hem evde tüketilmek, hem de ticari amaçlar için toplanır.
Orman işleri de geçim kaynaklarındandır. Köyde bir orman ürünleri kooperatifi olmasına rağmen verimli çalıştırılamamaktadır. Ormancılık sadece Orman İşletmesi’nin damga vurduğu ağaçların kesimi şeklindedir. Orman ürünlerini işleyecek, katma değer yaratacak atölye türü bir işletme yoktur.
SU DURUMU
Gökcesu Çayı
Kükür’ün adı belli suyudur. Kükür Ormanları -Gökcesu Bölgesi Ormanları- adını bu çaydan alır. Gökcesu Çayı, Kükür’ün yaylalarından, dağlarından, mahallelerinden gelen dere ve goyaklardaki sulardan beslenir. Uncu, Çaltılıyalak ve Üğü Deliğini geçtikten sonra Kükür sınırlarından çıkar; Gercebahşiş ve Güneybahşiş köylerinin sınırını çizerek Dragonda Çayıyla birleştikten sonra Akdeniz’e ulaşır.
1970 yıllarına kadar kış ayları Gökcesu’nun suları çok bollaşırdı. Yaz aylarında da çayda bir değirmen döndürüm su bulunurdu.
Gökcesu üzerinde iki tane de değirmen vardı.
Gökcesu’da yaz ve kış bol miktarda sazan balığı ve yılan balığı bulunurdu. Kükürlüler bu çayda kışın dinamitle, yazın elleriyle balık avlarlardı…
Akbaş Mahallesi ekeneklerinden Değirmen bölgesindeki su büyük bir kayanın içinden çıkardı.
Bu su 1990 yıllarında kaynağından alınarak Anamur’a içme suyu olarak götürüldü. Aynı tarihlerden bugüne kadar dağlardaki kaynak suları -pınarlar- kaynaklarından hortumlara alınarak Kükür’de veya başka köylerde içme suyu veya sulama suyu olarak kullanılmaya başladı.
Su bakımından Anamur’un en şanslı köylerinden olan Kükür bu kuralsız ve uygunsuz su alma sebebiyle su bakımından gittikçe fakirleşmektedir.
KÜKÜR ORMANLARI
Kükür kızıl çam ormanlarıyla meşhurdur, bu ormanlar “Gökçesu Ormanları” olarak adlandırılmıştır. Orman İşletmesi her yıl metrelerce istihsal yapmaktadır. Yüksek yerlerinde karaçama da rastlanır.
Kükür ormanlarında çamın dışında sedir, ladin, ardıç, andız, pelit (meşe) , piladan (çınar) , karaağaç, tahın ağaçları da vardır.
Ormanların arasında maki türü ağaççıklardan; sandal, defne, murt, sumak, sakızlak, piynar, alıç, ağıçi, söğüt, hayıt, havaza, şimşir, kesme, zeytin, tesbi; çalılıklardan da borcak, keven, karağan, sütleğen, sincan, böğürtlen, karğı, sazlık vb. rastlanır.
Katran (Sedir)
Türkiye’de özellikle Toros Dağlarında yetişen sedir ağacına Kükür’ün kuzeyinde ve Kükür’ün Sığırlık Yaylası, Çukur Pınar Yaylası ve Yellice Yaylasında rastlanır. Toros Dağlarında bin 600 yıllık (1.600 yaşında) sedir ağaçlarının olduğu söylenmektedir.
Sedirin çamdan farklı bir ağaçtır. Işığı çok sever, gençliğinde yarı gölgeye dayanırsa da aslında gölgeyi sevmez, ışık ağacıdır. Kuraklığa dayanıklıdır, kerestesi sağlam ve çok kıymetlidir. Sedir ağaçları korumaya alınmıştır.
Bu yaylalarda ladin, ardıç ve andız ağaçları da bulunur. Sedirle ladin ağacını ayırmak bazen zor olabilir. Bunun kolay bir yöntemi; ladinin yaprakları yassı, sedirin yaprakları yuvarlaktır. Sedirin yaprağı iki parmağımız arasında yuvarlanır, ladininki yuvarlanmaz.
Ardıç
Ardıç da sedir, ladin, çam gibi yaz kış yapraklarını dökmeyen, asırlarca ömür süren, Kükür’ün yayla kesimlerinde rastlanan, güzel kokulu ve kerestesi çok dayanıklı bir ağaçtır. Kerestesine evlerde, konaklarda, medreselerde, kervansaraylarda direk, mobilya ve temel olarak rastlanır. Kozalakları ilaç sanayiinde de kullanılır. Ömürleri 300-400 sene kadardır.
Ardıç üremesi çok zor bir ağaçtır. Tohumlarının toprağa düşmesiyle ya da dalından bir parçanın -çelikleme yapılması- dikilmesiyle çoğalmaz. Çoğalması için ardıç tohumlarını ardıç kuşları -cırrık kuşu- yemeli, bu tohumların kabukları ardıç kuşlarının midesindeki enzimlerle etkileşim sonucu açılmalı ve kabuklarından ayrılan bu tohumlar ardıç kuşunun gübresi ile uygun bir ortama düşmeli ve çimlenerek, fidan haline gelmelidir.
Andız
Ardıç’tan kozalak yapısı ile ayrılır. Karstik arazilerde 900-1200 m. yükseklikte rastlanır. Tomurcukları yumurta, yapraklar da iğne biçiminde ve uçları batıcıdır.
Olgun kozalak oldukça büyük ve etlidir, kozalak pulları odunlaşmış sert muhafaza içerisinde saklıdır, etli kısmında şeker bulunmaktadır, etli kısım buruk tadındadır.
Kozalaklarından pekmez kaynatılır, pestil yapılır…
Andızdan tesbih imal edilir.
YABANİ HAYVANLAR
Kükür dağlarında geyik, ayı, kurt, domuz, sırtlan, sansar, tilki, çakal, kirpi, porsuk, tavşan, keklik, karatavuk, körtavuk, karga, alakarga, gübbük, kartal, şahin, güvercin, kara kuzgun, sarıkuş, serçe, kırlangıç, baykuş, sincap, baltabaş, yılan, kertenkele, fare, akrep, bukelemun, kablumbağa gibi hayvanlar yaşarlar. Gökçesu çayında 1970’li yıllarda bol miktarda sazan balığı ve yılan balığı bulunurdu. Bu balıklar dinamitle veya elle avlanırdı. 2000’li balık nesli neredeyse tükenmiştir. Çay, dere ve sulu yerlerde su yılanı, kurbağa, yengeç gibi hayvanlar vardır. Bunların dışında onlarca börtü-böcek tarlalarda, ormanlarda ve dağlarda yaşamını sürdürürler.
Geyik (Dağ Keçisi)
Eskiden Kükür köyünün içerisinde de rahatlıkla rastlanan geyik ve ayı ne yazıkki 1950’li yıllardan itibaren köyün uzaklarına çekilmişlerdir. 2000’li yıllarda ayı neredeyse yok olmuştur.
Sığırlık, Çukur Pınar, Yellice yaylalarındaki dağlarda köylülerin geyik dedikleri boynuzları çatalsız dağ keçilerine rahatlıkla rastlanır ve 3-5 kişilik sürüler halinde yaşarlar. Etleri çok lezzetli olduğundan avcılar rahat bırakmazlar. Dağ keçileri son derece ürkek ve çeviktirler, çıkılamayacak kayalara tırmanırlar, iyi sıçrarlar. Sayıları son yıllarda iyice azalmıştır. 2000’li yıllardan itibaren korumaya alınmışlardır, avlanma yasağı vardır.
Sayıları son yıllarda yok denecek kadar azalan diğer bir hayvan türü de kurt ve ayıdır.
“KÜKÜR SOFRASI”NDAN SEÇMELER
Döğme
Darı (mısır) , hafifce nemlendirilir. Dibekte kepertilecek derecede dövülür. Kurutulduktan sonra kepekleri, tozları yellenir. Pişirilmeden önce akşamdan ıslatılır. Haşlanır, tuzlanır, tere yağlanır ve isteğe göre et sulu, ayranlı, yoğurtlu, sütlü servis yapılır. En çok düğünlerde yapılır.
Maş Çorbası
Baklagiller familyasından, bitkisi fasulyeye, taneleri mercimeğe benzer. Çok lezzetli çorbalar yapılır.
Palize
Pekmez ve un karıştırılıp pişirilir, üzerine kızarmış tere yağ dökülür, soğuk olarak servis yapılır.
Kar Hoşafı
Özellikle yaz aylarında yaylaların gün görmemiş, yel değmemiş kar deliklerinde (mağaralarda) kalan karlar kesilerek çıkartılır. Düğünlerde, bayramlarda, toplantılarda, kaşıkla incecik sıyrılarak kar taneleri haline getirilir, pekmezle karıştırılır. Ortaklaşa hep beraber leğen veya tepsiden yenilebileceği gibi sahınlara (tabak) konularak servis de yapılabilir.
Heleş
İncirler toplanırken patlayan, çatlayan, hasar görenlerin içi açılarak borcak üzerine serilerek güneşte kurutulur (buna kakaç - içi açılmadan kurutulan incirlere de top- denir) . Üzümler pekmez kaynatılırken pekmez belirli bir kıvama geldiğinde içerisine kakaçlar atılır ve çok hafif ateşte kazanın dibi yanmadan pişirilir. Kazanın dibi yanmasın diye sık sık kösükle karıştırılır. Piştikten sonra soğumaya bırakılır, soğurken de kazanın dibi tutmasın diye karıştırmaya devam edilir. Soğuduktan sonra saklama kaplarına yerleştirilir. İstenildiğinde servis yapılır. Heleş kalori değeri çok yüksek bir yiyecektir.
Heleş Kızartması
Heleş, kızartılmış (eritilmiş) tere yağda iyice karıştırılarak ısıtılır ve servis yapılır. Yanında da bir tas soğuk ayran varsa, deme keyfe…
Doğramaç
Kurumuş, katılaşmış bazlama (ekmek) veya yufka; süt, ayran, yoğurt veya pekmez içine elle kırılarak doğranır, karıştırılır. Ekmek yumuşayınca servis yapılır.
Ekmek Kızartması
Kızartılmış tere yağlı, salçalı, domatesli kaynamış su içerisine; kurumuş, katılaşmış bazlama veya yufka elle kırılarak doğranır, karıştırılır. Ekmek yumuşayınca servis yapılır.
Samsıra
Küncü (susam) pekmezle pişirilir. Katılaşmanın olabilmesi için küncü bolca konur. Pişme işlemi tamamlanınca şekilli kaplara dökülerek soğumaya bırakılır. Soğuduktan sonra kesilerek servis yapılır. Yer fıstığının da samsırası yapılır.
Batırık
Özellikle yaz aylarında sıkça yapılır. Yapanlar komşularını da davet eder. Bu arada sohbet koyulaşır, dertler ortaya dökülür, çözüm üretilsin, üretilmesin insanlar rahatlar…
İnce öğütülmüş bulgurla, ince küçük küçük doğranmış soğan azıcık su ile iyice yoğrulur. Kavrulduktan sonra incecik dövülmüş veya çekilmiş yer fıstığı bolca ilave edilir, bir miktar tuz ve kırmızı biber, maydanoz, varsa salça ve ince doğranmış olgun domatesler bulgurun içerisine eklenir. İçerisine azar azar su katılarak yeniden iyice yoğrulur.
Yenebilecek kıvama gelince sıkma yapılarak servis yapılabileceği gibi, içerisine domates, salatalık, acur (bir tür salatalık) , limon katılır. Çorba kıvamında bolca sulandırılır, içine buz atılarak servis yapılır. İsteyenlere acı biber ilave edilir.
Saç Kebabı
Küçük kuşbaşı doğranmış etler saçta kızartılmış tere yağla pişirilir, yenecek kıvama gelmeden üzerine soğan domates, biber, tuz ve pul biber eklenir. Bu arada yanmaması için ara sıra karıştırılır. Yenecek kıvama gelince servis yapılır. Servis saçta yapılabilir.
Pekmez
Kükür’de pekmez üzümden kaynatılır. Dut pekmezi pek yapılmaz.
Pekmez kaynatmak için üzümler toplanır. Üzüm bağları asma denilen türden 3-20 metrelik ağaçlara tırmanan tefeklerdir. Cinsi yemeklik satış için pek uygun değildir.
Toplanan üzümler kandile yığılır. Üzerine çıkılarak güzelce çiğnenir. Üzümün şırası kandilin altından bulunan oluktan alınarak kazanlara doldurulur.
Kazanlara doldurulan şıralar killi toprak veya meşe külü ile kestirilir (Kazanın içerisine damızlık olarak kül veya toprak atılır ve karıştırılır. Bu sırada kestirilen şıradan kestirildiğine dair bir ses gelir) .
Kestirilen kazanların altı yakılarak kaynamaya bırakılır. Şıra bir iki kez kaynayınca ateşten indirilir ve soğumaya bırakılır.
Aradan geçen 5-6 saat içerisinde soğuyan kazanın dibine kül veya toprak iyice çökelmiştir. Çökelen kısım karıştırılmadan üstten şıra yavaşça başka bir kazana aktarılarak yeniden kaynatılır. Bu kaynama safhası pekmez safhasıdır. Kuvvetli ateşte şıra pekmez oluncaya kadar kaynatılır.
Şıkşıkı
Pekmez için alınan şıradan geri kalan kazanın dibindeki topraklı veya küllü şıra bir kıl (yün) çuvala doldurularak yüksekçe bir yere asılır ve şıranın topraktan süzülüp iyice ayrılması sağlanır.
Ayrılan bu şıraya küllüaltı denir. Küllüaltı da aynen pekmez kaynatmakta olduğu gibi kaynatılır. Bu daha koyu kıvamlı bir pekmez haline getirilir ve şıkşıkı diye adlandırılır. Pekmez göre biraz daha koyu kıvamlı ve daha lezzetlidir.
KÜKÜR’DEN BİRKAÇ HİKAYE
Ev
“Yaz gününün ürüğ(n) süz evi,
Güz gününün ürüğ(n) süz evi,
Zemherinin yorgansız evi
Ev hesabına alınmaz.”
Okul İnşaatı
“Gum çeke çeke oldu Goca Boz’un depesi,
Gum çekerken düştü eşeklerin gebesi,
Okul inşaatını sorarsan Şıh Mahmud’u
Okul inşaatının ebesi.”
Ala Keklik Hikayesi
“Bir adamın iki garısı varmış bir de gafeste ala kekliği varmış. Garılar gomşuya lafa gitmişler. Kedi de iyice acıkmış ve gafesdeki ala kekliğin kafasını koparıp afiyetle yemiş. Adam eve gelince bakmış ki kekliği cansız, kafasız gafesde ölmüş yatıyor. Tüfeği aldığı gibi kedinin üzerine yürümüş. Kedi işin ciddiyetini görünce;
-Ağam duuur. Ben bir diyeyim, dığla beni ondan sonra ne yaparsan yap demiş.
Adam da;
-Söyle bakalım ala kedi, demiş.
Ala kedi de;
-“Mıhlı’dan Sazağ’a keklik indirir kekliğim
Ağalar duyarda selam göndürür kekliğim
Gendi güççük ünü büyük kekliğim
Gak guburak, gak guburak kekliğim
Ala kedinin ala kekliği yemek evvelden karı,
garıların biri gittiyse biri bekleseydi barı,
dönersem s.ç.r.m tüfeğinin çakmağının daşına,
sabah sabah hasret galdım abılamın tuzsuz aşına,
mırrrrrkkkk”
demiş, bir ok gibi fırlayıp kendini kapıdan dışarı atmış.”
Yetmiş Bin Minare
Eski zamanların birinde Kükürlü’nün biri İstanbul’a yerleşerek, evlenmiş. O zaman “Anamur Yolları” adlı keskin virajlı yollar yokmuş. Gemilerle gidilip-geliniyormuş. Adam eşini uzun uğraşlardan sonra Kükür’ü ziyaret etmeye razı etmiş.
“Yazlığımızın adı Dandan’dır, Dandan. Minaresini sorarsan 70 bin çamdan. Temmuzun gününde, her bir dalına müezzinler oturmuş, Kur’an okur.” Laflarıyla reklamı yapılan Kükür’ü görmek için kadıncağız en sonunda razı olmuş.
Çıkmışlar yola, uzun ve insanın içini dışına çıkaran dalgalı bir deniz yolculuğundan sonra Anamur’a inmişler. Bir katıra binmişler, Kükür’ün yolunu tutmuşlar. Beş-altı saat orman içinde yol aldıktan sonra dağların arasında Kükür gözükmüş.
Adam eşine; ağaçlar içerisinde sağda solda birkaç tane evi göstererek; “Hanım, işte bizim köy! ..” deyince, kadın şaşkına dönmüş. Minareleri, müezzinleri sormaya, bağırıp, çağırmaya başlamış.
Adam da, çam ağaçlarını ve ağaçlarda ötüşen ağustos böceklerini göstererek; “Hanım! İşte 70 bin minare, işte 70 binlerce müezzin.” demiş. (Dandan: Kayabaşı ve Belensazak Mahalleleri’nin ekeneği, yazlığı.)
Es Koç Yiğidin Bağrına
Pehlivan yapılı bir Kükürlü ağustos sıcağında öğlene dek kan ter içinde çalışmış. Katran gölgesine bağdaş kurup tere yağda kızartılmış heleşi katık yaparak, buz gibi ayranla karnını bir güzel doyurmuş.
Heleşin verdiği enerjiyle terlemeye başlamış, göğsünden birkaç düğme açarak rüzgara karşı dönüp, katran’a yaslanmış ve “es koç yiğidin bağrına eees es! ” diyerek terli göğsünü yele vermiş. Bir müddet sonra da yelin serinliğinde uyuyakalmış.
Yayla havası bu ya hiç belli olmaz, uyandığında göğsündeki kıllarda terlerin kırağıya dönüştüğünü görünce; “bulmuşsun koç yiğidi kırağı çalarsın mübarek! ” demiş.
Tın Kabacık
Kükür’de, birkaç tane masal bulunmaktadır. Ancak televizyonla birlikte bu masallar kuşaktan kuşağa aktarılmaz olmuştur. Bu masalları tamamen unutulmadan araştırmacılarımızın derlemeleri zaruridir. “Tın gabacık gabacık beni aldatan bobacık” bu masallardan biridir.
Zaman Tahmini
Ülker yıldızı çıkınca ekin biçilir ve yaylaya göçülür.
Kuyruklu yıldız çıkınca oğlak yarılır, üzüm sıkılır, yayladan sehile göçülür.
Beğ Yıldızı: İncir beği zamanı ortaya çıkar.
Kurt Ağzı Bağlamak
Sabah dağa otlamaya çıkan dana, inek, keçi, eşek gibi hayvanlar akşam eve gelmezlerse kurtların yemesi tehlikesine karşı ya bıçağa dua okunur ve bıçağı ağzı kapatılır, böylece “kurt ağzı bağlama” işlemi yapılmış olur.
Diğer bir kurt ağzı bağlama işlemi de şöyledir: Besmele çekildikten sonra, tavayı ocakta sallayıp çevirerek üç defa; “Hümman garı, Humman goca ya sür getir, ya bekle otur” denir sonra da tava ocağa kapatılır. Tavanın kenarları külle iyice örtülür. Sabaha kadar bu şekilde kalır. (Acaba bu hangi kültürden, inançtan, nereden gelmektedir?)
Hıçkırık Tedavisi
Kükür’de hıçkırık tutan birisine;
- Saç ayağının bacağı kaç?
Diye sorulur. Hıçkırık tutan da;
- Üç
Der.
Bu soru ve cevap birkaç kez tekrarlanır. Hıçkırık geçer (! ?)
Kurşun Dökme
Nazar değdiğinden şüphe edilen hastalar, belirli insanlar tarafından kurşun dökülerek iyileştirmeye çalışır.
Bu kurşun dökme işini herkes yapmaz. Bunlar el almış insanlardır. Kurşun dökerken “el benim elim değil, Fatma annemizin eli, Teslime ebemizin eli” diye bir dua ile ateşte üzerinde tavada sıvı hale gelen kurşun soğuk suya dökülür. (Acaba bu hangi kültürden, inançtan, nereden gelmektedir?)
Yılancık Kıyma
KÜKÜR’DE KONUŞULAN LAF’LARDAN SEÇTİKLERİMİZ
Kükür’de Anamur ve çevre ilçelerde olduğu gibi bazı söyleyiş tarzları var. Bazı sözcüklerin söylenişinde ağızdan çıkan harf g, ğ, k, n harflerinden herhangi birisi değil bunlara yakın, bunların arasında bir ses olarak çıkar. Örnek olarak; geg(ğ/n) , g(k) abak, işog(ğ/n) sun, doşag(ğ/n) ı gibi.
Aba: Abla, ceket
Ağa: Abi
Ağdırmak: yukarıya doğru sürmek, tırmandırmak, zora koşmak.
Ağı: Zakkum
Ağıl: Keçi, koyun gibi küçük baş hayvanların toplandığı etrafı çitli bölge.
Ağıllamak: Keçileri, koyunları ağıla koymak.
Ağız:Yavrulayan hayvanların ilk sütü.
Ağlamak: Hayvanların toprağa yatarak sağa sola yuvarlanması.
Ağmak: Tırmanmak, yokuşa doğru yürümek.
Akbak / akbacık: Bembeyaz.
Ala: Karışık renkli.
Alağabak: Karga büyüklüğünde ala bir kuş.
Anıtlamak: Elle vuracakmış gibi yapmak, el kaldırmak.
Avıktırmak: Av için alıştırmak, eğitmek, birisini kandırmak.
Avkalamak: Hafifçe dövmek, çamaşırı ovalayıp, çitileyerek yıkamak.
Avlağı: Hayvanlara saman, yem verilen yer.
Aydaş: Zayıf, cılız.
Babıç / pabuç: Ayakkabı
Bağcak:Yünden veya kıldan örülen yassı ip.
Baltabaş: Başının üzerinde boynuz biçiminde tüyler olan bir kuş.
Bark: Ev
Belik: Bölünmüş, kadınların saç örgüleri
Beg / ben: Bir şeyin ilk olgunlaşan meyvesi. İncire beg (n) düştü. Saçlarına beg (ak) düştü.
Bıçkı: Testere
Bıngıldak: Bebeklerin tepesindeki yumuşak, sertleşmemiş yer.
Bireğidi: Alel acele
Biseğil: Biraz, bir miktar.
Bişşek:Yannıkta yoğurdu ayran yapmaya yarayan daire şeklinde üzeri delikli ve ortasından uzunca bir sap takılan alet.
Bitili: Bitişik, yapışık.
Boğça:İçine çamaşır vb. konulan kumaş, bez.
Boşanmak: Bağlı hayvanların ipinin çözülmesi, ağılanmış hayvanların ağılı yararak dışarı çıkması.
Boyunduruk: Çift sürecek hayvanların boyunlarına takılıp sabanın bağlandığı ağaçtan bir alet.
Boz: Boz renk
Böğet: Dere ve çay yataklarındaki derin çukurlar.
Börtlemek / börtlenmek: Haşlamak / haşlanmak.
Buymak: Çok üşümek, donmak.
Buzalamak: İneğin yavru yapması.
Bükme: Ekmek yapılırken içine bazı malzemelerin konularak ikiye katlanıp pişirilmiş hali, börek
Bünğüldemek: Suyun kaynaması hareketi gibi hareketler.
Canavar: Kurt, böcü (kastedilen kurt yırtıcı köpek büyüklüğündeki kurt)
Cebcebe: Bezden üst üste dizilmiş ceplerden oluşan, ceplerine ve üzerine çakmak, kibrit, iğne, çuvaldız, düğme vb. malzemelerin konulduğu bez parçası.
Cıllımak: Oyun bozanlık yapmak, vazgeçmek, caymak, döneklik etmek, mızıkçılık yapmak.
Cımbar: Dokuma tezgahında dokunanı kenarlardan germek için kullanılan demirden iri çuvaldız gibi alet.
Cıngırtlak: Bir çeşit tahtarevelli.
Cınnı: Biraz
Cıvgın / cıvdırmak: Şımarık / şımarmak, kafayı oynatmak, dellenmek.
Cinifiri: Cin gibi, şeytan gibi, fırıldaklı.
Cirk: Kirli, pis.
Cöğürtlen / cörtlen: Damda ki saçak oluğundan akan güçlü yağmur suyu.
Cömbertlek: Takla
Curculak: Sırılsıklam
Cübcük: Meyvenin sapı, üzüm salkımının tanesiz kısmı.
Cüleke: Ufak, küçük.
Cüllütmek. Ucundan azıcık kesmek, koparmak.
Çamış: Dik kafalı, şımarık
Çan: Sürüdeki hayvanlardan bir kısmına takılan ve sürünün nereye gittiğini yarayan zil.
Çarağ: Sürekli su altında kalan toprak, tarla.
Çarık: Çiğ gönden yapılan ayakkabı.
Çat: Bir şeyin tam ortası
Çebiç: Erkek keçi yavrusu, bir yaşında
Çelegi: Saçak
Çenğildemek: Çene çalmak, homurdanmak.
Çevlik: Keçilerin, oğlakların etrafındaki çitli bölge ağıl.
Çıkla: Sadece, yalnızca.
Çıkı/çıkın: Bir beze, kumaşa sarılıp bağlanmış şey.
Çıkmış: Kirli çamaşır.
Çıkrık: Kıl, yün eğirmekte kullanılan ağaçtan bir alet.
Çılgıç: İncecik dal.
Çılıkmak: Ürküp dağılmak.
Çıllangıç:Ağustos böceği.
Çınga: Kıvılcım
Çıngışmak: Karıncalanmak
Çıplanmak: Soyunmak
Çıtlık: En fazla 3-4 m. boyunda olan sakızlak ağacı ve meyvesi.
Çiğin: Omuz
Çilemek: Serpiştirmek
Çilenti: Hafif yağmur atıştırması.
Çimmek:Yıkanmak
Çingil: Üzüm salkımı
Çintmek: İncecik doğramak
Çivlik:Üstü ve üç tarafı kapalı önünde peki kapısı olan hayvan barınağı.
Çomça:Ağaçtan yapılmış büyük kepçe.
Çonmak: Bir şeyin başına üşüşmek.
Çöğdürmek: Küçük çişi yapmak.
Çömek: Kesilen ağacın yerde kalan kısmı.
Çörküldetmek: Neşeli sohbet etmek, hoş sohbet yapmak.
Çul: Keçi kılından dokunup halı yerine kullanılan sergi.
Çulfalık: Kilim, seccade vb. dokunan tezgah.
Çükür: Kazma
Dalağan: Isırgan kedi, köpek
Dalamak: Isırmak
Dam: Ev
Dambaş: Evin başı
Darı:Mısır
Davar: Keçi, koyun sürüsü
Dayfallamak: Fenalaşmak, şaşırmak.
Devlikesi gün: Ertesi gün.
Denğilmek: Yatıp, uzanmak.
Deşirmek: Elle toplamak, koparmak.
Dıkım: Ekmek parçası
Diyren: Sap saçmaya yarayan ucu iki çatal ağaç
Dingildemek: Sallanmak
Dişemek: Çocuklarda 7. yaşlarda dişlerin dökülüp, yenilenmesi.
Ditmek: Bir şeyi liflerine ayırmak, inceltmek
Divan: Tahtadan yapılan sedir.
Domuşmak: Somurtup kalmak.
Doşağı: Eski, yıpranmış.
Dönek: Sudaki anafor, suyun dönüp durduğu yer, sözünde durmayan.
Döşeme: Bir şeyin istif edildiği, döşendiği yer.
Durmaçlamak: Çocuğu sırta bağcakla bağlamak.
Düğdü: Keser balta gibi şeylerin çivi çakmaya yarayan tarafı, dağın tepesi.
Düğe: İki yaşındaki dişi dana
Düğen: Altında çakmak taşları çakılı olan, sapları saman yapmakta kullanılan alet.
Düşünceme: Endişe, tedirginlik.
Ebe: Anneanne, babaanne, doğumda yardımcı olan kadın.
Eftik / eftiklemek: İki yemek arasında atıştırılan yiyecekler / bir şeyle oyalanmak, vakit geçirmek.
Eğirtmeç: Kıl veya yünden ince ip yapmak için kullanılan üç parçalı bir alet.
Eğirmek: Kıl, yün ve pamuk liflerinin birbirine ulayarak ip yapmak
Eğleşmek: Konaklamak, oturmak, ikamet etmek.
Eğrik: Hayvanların gölgelendiği yer.
Ekenek: Ekilip-biçilen yer, tarla.
El: Oba, yabancı.
Elleğem: Herhalde
Emmi: Amca
Endeği / endeğirde / endöyle: O / orada / öyle, o şekilde.
Engücü: Mutlaka, muhakkak.
Erez: Buğday tarlalarında yetişen arpaya benzer zehirli yabani bitki.
Esgi: Eskimiş çamaşır, eski kumaş parçası.
Esik: Eksik, tam dolu olmayan, iki tepe arasında yükseltisi tepelerden daha az olan kısım.
Eyef: Boyundurukla saban okunu birleştirmeye yarayan halka.
Eyfenimek: Hafiflemek
Fartıldamak: Sağa sola çarpmak, aniden kötü karşılık vermek.
Feldirdemek: Titremek
Ferdağısı: Sonra. (Ferdağısı gün: Sonraki gün)
Ferik: İlk kez yumurtlamaya başlayan genç tavuk.
Fıcırık: Ezik
Fıcırığı çıkmış: Ezilmiş, mahvolmuş.
Fıçı: Sıvı şeyleri taşımada kullanılan ağaçtan yapılma kab.
Fışkarmak: Sürgün vermek, domurmak.
Fıymak: Atmak
Fıyyık: Parmaklar ağza götürülerek çıkarılan güçlü ıslık.
Ficilemek: Kıpırdamak, yaramazlık yapmak.
Firt: Tam olgunlaşmamış, taneleri yetilmemiş yer fıstığı.
Fışada düşmek: Aniden kötü tepki vermek.
Fitire: Tahılların filizi.
Gabala: Sayıp, ölçmeden yapılan pazarlık alışverişi.
Gabarık: Mancılla incir arası, olgunlaşması yaklaşmış incir.
Gabış: Boynuzsuz hayvan.
Gağırtmak: Bir şeyi kaldıraç kolu vasıtasıyla zorlamak.
Gakaç: İncirin içi açılarak kurutulmuş hali.
Gakdırmak: İtmek
Galak: Mavi gözlü, gök (gökyüzü) gözlü.
Gamıtmak: Bön bön bakmak, içine kapanmak.
Gandak: Büyük çukur, çok su veya içki içen.
Gapısa: Bahçe, tarla kapısı.
Gara bere: Çarpma nedeniyle vücutta oluşan morluk.
Garabatak: Suyun altında yüzme.
Garaküreleme: Kabaca, el yordamıyla, hesaplamadan.
Garçada düşmek: Birden bire gürültü çıkarmak.
Garda: Kardeş
Gark ol: Yok ol, öl (beddua)
Garmak: Karıştırmak.
Gatık: Yemek, aş.
Gav: Çakmak ve çakmak taşı yardımıyla oluşan kıvılcımı ateşlemeye yarayan mantar.
Gavırga: Kavrulmuş çerez.
Gavız: İçi boş taneler.
Gavlamak: Derinin veya bir şeyin kabuğunun soyulması
Gayıl olmak: Razı olmak
Gebermek: Ölmek
Gedevet: Yel, hafif rüzgar.
Geğ / gen: Nadasa bırakılmış tarla.
Gel düğüş / Gebişga: Sığırları yönlendirmek için kullanılan bir söz.
Gel get: Gel, buraya gel.
Genef: Tuvalet
Gepirede: Aniden
Geriz: Ağaçtan yapılma üstü açık, geniş ve uzun su oluğu.
Keş: Çökelek
Gevcelemek: Agızda bir şeyi uzun süre evirip, çevirmek, asıl konuya bir türlü gelmemek.
Kevki: Su kapağından yapılıp maşrafa yerine kullanılır.
Geyeğisilik: Dere kenarlarında çamaşır yıkanan yer.
Gıçma: Tekme
Gındırmak: Kapı veya pencereyi aralık bırakmak, aralamak.
Gırçmak: Kesmek
Gırklık: Koyunları keçileri tıraş etmeye yarayan makas.
Gıtmır: Cimri
Gıymık: İncecik ağaç parçaları.
Gici / gicimik: Kaşıntı
Golağ: Palanın eşek, at, katıra belinden bağlanmasına yarayan yünden yapılmış yassı ve geniş ip.
Golasar: Büyük iki kişilik el teseteresi
Gompil: Patates
Gora: Anahtar
Goyak: Küçük dere
Göğnek: Bezden, ketenden yapılma atlet.
Gömbeklemek: Karpuzun üzerinde küçük bir delik açarak olgun olup olmadığını kontrol etmek.
Gönen etmek: Ekilmeden önce tarlayı tava getirmek için sulamak.
Görpe:Yeni doğmuş keçi, koyun yavrusu.
Gösüre: Bıçak vb. şeyleri keskinleştirmeye yarayan taş parçası.
Gözleği: Gözetleme yeri.
Gözlerini belertmek: Gözlerini çevirmek; ne yapıyorsun, dikkatli ol anlamında bakmak.
Guldur: Kasık fıtığı
Gunnamak: At, eşek gibi tek tırnaklıların vb. yavru yapması.
Guplu / gupluca: Küçük kazan
Gurk tavuk: Kuluçkaya yatması gereken tavuk.
Gusgun (paldım) : Palanın hayvanın üzerinde durmasını sağlamak amacıyla kuyruk altından geçen yan ipleri.
Guşluk: Sabahla öğle arasındaki zaman dilimi.
Guz: Serin, kuytu
Guzlamak: Keçi veya koyunun yavrulaması, “keçiler guzladı”.
Gübbük: İlkbaharda gübbük diye öten baharın habercisi göçmen bir kuş.
Gübüç: Bir tür ısırgan küçük sinek.
Gübük: Kardeş
Gücün: Zorlukla, güçlükle.
Güdük: Kısa
Güdül: Ağaçtan oyulmuş silindir şeklinde içine un, yemiş konulan kap.
Güğüm: Bakırdan büyük su kabı.
Gümürdemek: Kızgın kızgın söylenmek.
Günde: Her gün
Güzleği / güzlek: Güz aylarında kalınan yer.
Hangıra / hangırda / hangöyle: Nere? / nerede? / ne şekilde, nasıl?
Harar: Kıldan dokunan, saman taşımakta kullanılan büyük çuval.
Havar: Sebzeler.
Hayat: Evin önünde, üstü açık olup, oturulup, sohbet edilen yer.
Hayıt: En fazla 3-4 m. boyunda olan, sulak yerleri seven gövdesi ve dalları yarılarak sepet yapılan bir ağaççık.
Hebil: Bir tür sarmaşık çeşidi.
Hebire: Devamlı
Heleş: Kakacın pekmezle pişirilmesiyle elde edilen koyu kıvamlı incir reçeli.
Helke: Silindir şeklinde, bakırdan yapılmış kova.
Helmekin etmek: Hamle yapmak, almak için saldırmak.
Heye: Evet, öyle.
Hobuç: Çocuğu sırtta bağcakla bağlayarak taşıma
Hombili: Çocuğu omuza bindirerek taşıma
Höflenmek: Ürpermek, şüphelenmek, korkmak.
Huldi: Büyük kazan
Hülbük: Çaydanlık, ıbrık gibi şeylerin ucu.
Hüyyük: Islık
Ikbala: Ne çıkarsa bahtıma, kadere kısmet.
Ildız:Yıldız
Ilıkmak: İmrenmek
Imık: Ilık
Ismarıç: Sipariş
Istar: Çul, kilim, seccade dokumaya yarayan tezgah.
Ivga: Telaş
İğinmek: Ikınmak
İğrenmek: Bıkmak, usanmak
İktiba: En önce, ilk önce.
İlağat: Ağaçtan yapılma ortasından tutulan iki kenarında daire bulunan pamuk, kıl veya yünü tel tel ayırmakta kullanılan bir alet.
İlan:Yılan
İlenç: Beddua
İlenmek: Beddua etmek.
İleri: Geçenlerde, geçen gün.
İli: Ilık
İn: Mağara
İni:Kocanın küçük kardeşi.
İntizar: Zulüm karşısında yapılan beddua.
İskeliç: Küçük çükür (kazma)
İşam: Çam
Keğiş: Mısır koçanının taneleri alınınca kalan kısmı, üzüm sıkılınca kalan posa.
İşoğsuğ: Kolay gelsin, hayırlı işler.
İzalamak: Eziyet çekmek, uğraşıp durmak.
İzirap: Utanma.
Kakılı: Çok, bol miktarda, gereğinden fazla.
Kaklık: Kayalar üzerinde su biriken çukur.
Kef: Kaynayan şeyin üzerine çıkan parçacıklar, kabuklar.
Keh: Kenar, sırt
Kekre: Tatlanmamış, koruk, tadı buruk.
Kel: Kötü, başında saç olmayan.
Kepenek: Yün veya kılın su ile ıslatılıp teperek yapılan, yağmur geçirmeyen çoban abası.
Kertmek: Bıçak vb. şeyle çentik açarak yapılan işaret
Kesene: Düğünden önce geline götürülen hediyeler.
Kestek: Etine dolgun, kısa boylu.
Ketez: Kasnak
Ketir: Dağın ağaçsız kayalık kısmı.
Kıraç: Sulama imkanı olmayan tarla.
Kokana: Pis kadın
Kömbe: Hamuru sıcak küle gömerek pişirilen ekmek.
Kösmek: Uzatmak, yere yatırmak, bir yere yatay yerleştirmek.
Köşek: Deve yavrusu
Havıt: Deve palanı
Küncü: Susam
Kürpmek: Düşmek, kapaklanmak, sendelemek.
Kürümek: Sıyırmak
Kürütmek: Bir olay karşısında sessiz kalmak, içine kapanmak, soğuktan üşüyerek hareketsiz kalmak.
Küymek: Beklemek, ayak uydurmak, ertelemek.
lamakta kullanılan ağaçtan yapılma ince, uzun alet.
Lavgar: Geveze, lüzumsuz konuşan.
Löbbük: ilkbahar mevsiminde ağı veya çamın budaksız kısmından kabuğunun hortum şeklinde çıkarılması, bundan yapılan oyuncak süfek..
Mala: Tanesi samanından ayrılmamış buğday, arpa yığını.
Malamat: Rezil
Mancıl: Olmamış, ham incir.
Mandal: Taraça şeklindeki küçük tarla.
Mardağıl: Çok küçük taneli üzüm. Yabani küçük taneli üzüm.
Mecirefe: ”T” şeklinde sapı uzun ağaçtan yapılmış tarla sulamada kullanılan alet.
Mekiş: Çene.
Mekmen: Meyilli arazilerdeki, yolardaki tabii basamaklar, engeller.
Mısmıl: Tertemiz, esaslı, sağlam.
Muğar: Pınar
Musandıra: Yüklük
Muştu: Müjde
Müheri: Ocak ve baca
Namazlağı: Seccade
Nem: Bilmiyorum, ne bileyim.
Nindeğ: Ne edeceksin? Ne yapacaksın?
Ninnik: Bebek
Oba: El, yabancı, bizden olmayan.
Ocunmak: Korkmak, ürkmek, çekinmek, sinmek.
Oğlak: Keçi yavrusu
Otlu esgi: Bir ucu yanmış odun.
Oyn / hoyn: Birisini çağırırken kullanılan ünlem.
Oyuk: Delik, oyulmuş.
Öndüğün: Dünden önceki gün.
Örken: Eşek, katır veya ata yük yükletmekte kullanılan uzun yün veya kıldan ip.
Örümek / örütmek: Geceleyin bir şeyler yemek / geceleyin koyun, keçi orlatmak.
Ötüyüz: Öte taraf, öbür yüz, diğer yüz.
Övelemek / övcellemek: Ovalamak, buruşturmak
Özeme: Yün, kıl yumağı.
Pahıl gibi: Beklenmedik bir anda, aniden.
Palan: Eşek semeri
Pardı: Balta ile yarılmış tahta.
Pasaf: Palavra, saçma sapan, yalan.
Pataz: Avuç
Peketmek: Peki yapmak.
Peki: Ağaç dalları, sırık, çalı, diken vb. ile bir yere yapılan set, engel.
Pelit / gara pelit / ger pelit: Meşe
Pelize: Un ve pekmezden yapılan peltemsi tatlı.
Peşkir: Havlu
Piladan: Çınar
Pise: Çam, katran vb çıralı ağaçların yakılması ile elde edilen pekmez kıvamındaki reçine.
Pisğirik: Hapşırık.
Pusarık: Havanın sis veya nem nedeniyle bulanıklığı.
Püfürmek / pufurmak: Üfleyerek şişirmek.
Pür: Çam, sedir, ladin, andız ağaçlarının iğne şeklindeki yaprakları.
Saban: Çift sürmekte kullanılan ağaçtan alet.
Saksak: Şekerli şeylerin yapışkanlığı.
Sap: Dövülmemiş buğday yığını.
Sarp: Yokuş, zor, güç.
Say: Tahta gibi yassı kaya parçası.
Sayacak / Sacayağı: Üzerine tencere, saç gibi şeyler konulan üç ayaklı demirden bir alet.
Seğirtmek: Koşmak.
Sele:Büyük sepet
Sıdmak: Erimek, sızmak.
Sığmak: Bir şeyin bir yere yerleştirilmesi, sığdırmak.
Sımkırtmak: Suyunu çıkarmak, ağlamak.
Sındı: Makas
Sıracalı: Aksi, uyumsuz, ters.
Sırık: Uzun, ince ağaç.
Sicim: Kıldan veya yünden ince ip
Sifin / sifin gibi: Serin yel / yel gibi, çok hızlı.
Siftimek: Mısır tanelerini keğişinden ayırmak, sıyırmak
Siğişmek: Düğümün kördüğüm halini alması.
Singiliyesice: Singil singil singildeyesice: Beddua etmek için kullanılır.
Soruşmak: Susamak, buruşmak, solmak.
Söbü: Uzunca olan.
Söfe / söfen: Sepet iskeleti / Yuvarlak kalın kazık.
Sömek: Mısır koçanı.
Stil: Helkenin küçüğü.
Sübek: Bebeğin, beşikte küçük çişini üzerine bulaştırmadan yapmasını sağlayan kamıştan bir düzenek.
Sümkürmek: Burnu temizlemek.
Sümürmek: Suyu, çayı, ayranı vb. höpürdeterek içmek; bitirmek.
Sündürmek: Uzatmak
Sürgü: Sürülen tarladaki tezekleri ezmek ve tarlanın üst kısmını düzgün hale getirmek için kullanılan ağaçtan bir alet.
Süymek: Uzamak, sürgünün vermek.
Şapşak: Boyunsuz su kabağı.
Şelek: Şaşı.
Şendeği / şenderde / şendöyle: Şu / şurada / şu şekilde.
Şiplemek: Alel acele, eğreti yapılan dikiş.
Şişenkele: Kertenkele
Şorda: Şurada
Tahra: Odun, ağaç, çalı kesmekte kullanılan ucu hafif eğri kesği.
Takıldamak: Gürlemek, bağırmak, ses çıkarmak. “Hava her takıldadığında yağmaz.”
Taklamak: İkiye ayrılmak, çatlayarak kopmak, çatlamak, sinirden bir hoş olmak.
Taknaştırmak: Düzenlemek, borçları bitirmek.
Talvar: Kazıklar üzerine kurulan üstü güneş geçirmez şekilde yapraklı dallarla kapatılmış yazlık.
Tarak: Dağlardaki birbirine paralel insan veya hayvan yolları.
Tefekkele: Sonucunun ne olacağı tahmin edilemeyen bir iş yapma, sonuç olumlu da olumsuz da çıkabilir, ıkbala.
Tehlemek: Takip etmek, dikkat etmek, nişan almak.
Tehne: Tenha
Tehnel: Defne
Tesbi: En fazla 3-4 metre boyunda tesbih tanesi büyüklüğünde meyveleri olan, meyveleri zehirli bir ağaççık.
Tetir: Leke
Tevek / tefek: Ağaçlara tırmanan üzüm bağı, asma.
Tevgende: İşsiz, avare, aylak, boş gezen.
Tıkmak / tıkmaklamak: Gaga / gagalamak.
Tımlı: Küçük bıçak.
Tingede düşmek: Bir şeye aniden içerlemek, negatif tepki vermek
Tirkenmek: Ard arda sıraya dizilmek.
Toklu: Erkek koyun yavrusu.
Top: Kurutulmuş incir.
Topuç: Yuvarlakça, yuvarlak.
Tor: Ürkek, çevresine ısınmamış.
Toru: Çam fidanı, çam.
Tosbağı: Kaplumbağa
Tosun: 2 yaşındaki erkek dana
Tüğlemek: Hoplamak, zıplamak.
Tütsü: Bir şeyin yanarak duman çıkarması.
Tüy: Kıl, yün taneleri.
Uluk: Pis, beceriksiz, tertipsiz.
Us: Akıl
Uslu: Akıllı, terbiyeli.
Ülübü: Böğrülce
Ürüg: Ayran
Ütmek: Birisini kandırmak, aldatmak, bir şeyi ızgara yapmak, ateşte tüylerini yakmak.
Vayvalamat: Hengame, kargaşa, tartışma, kavga,
Vazada: Bir anda, birden bire.
Vergin: Meyve veren.
Yaba: Ağaçtan yapılmış yemek çatalı şeklinde harman savurmaya yarayan alet.
Yağır: Saçsız baş.
Yalak: Çukur
Yalamık: İlkbaharda kopğun zamanında çam ağaçlarının kabuğunun içindeki sulu kısım.
Yannık: İşlenmiş içine yoğurt, pekmez, ayran, su konulan keçi, koyun yada dananın tüysüz derisi, tulum.
Yay / yayın: Yaz mevsimi
Yaymak: Oldurmak “ayran yaymak”:Yoğurdu ayran yapmak.
Yazmış: Yavru yapabilecek yaşa gelmiş keçi.
Yekdirmek: Topallamak.
Yel: Rüzgar
Yetğin / Yetilmiş: Olgun, yeterli / olgunlaşmış.
Yeyinti: Hayvanlara verilen yiyecek, saman, yem.
Yeyni: Hafif
Yiğir yiğir kokmak: Çok kötü kokmak.
Yirmek: Bıçakla kesik açmak
Yuka: Sığ, derin olmayan, ince.
Yumak: Kıl veya yünden ip topu.
Yuvak: Toprak damın başındaki çatlakları siviştirmeye (kaynaştırmaya) yarayan silindir şeklindeki ağaç veya taş alet.
Yümek: Yıkamak
Zağada: Aniden, birdenbire, bir anda.
Zambır: Kırmız, sarı renkte iri eşek arısı.
Zavrak / zavrağı: Pencere
Zevle / zevleği: Boyunduruğu öküzün boynuna bağ
Zığarmak: Dayatmak, denileni yapmamak.
Zıkırtı: Sızlanma, şikayetlenme, mızırdama, söylenme.
Zıravat gibi: Uzun boylu, dimdik.
Zıybıncak: Kaydırak, kaygan.
Zıypma: Kayma
Zilgit: İşsiz, güçsüz, kendine hayrı olmayan, avare, aylak.
TEŞEKKÜR
Bu incelemeye sayfalarını açan Çınar dergisine, Çınar’ın Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sayın Aykut Edibali’ye sonsuz teşekkürler…
Bu çalışmada yardımcı olan Kükür Köyü’nden Mahmut, Anış, Şeref ve Ekrem Sofu’ya, Kiraz ve Mustafa Biberci’ye, Ahmet Avcı’ya, Ali Kar’a ve Sümer Şenol’a çok teşekkürler.
(*) Bu yazı Çınar dergisinin 145. sayı (2007) ve 146 sayılarında (2008) Cepcebe adıyla yayınlanmıştır. Yayından sonra birkaç küçük ilave yapılmıştır.
DİPNOTLAR
1- Tarama Dergisi (s.1117) T.D.T.C.Kurulu – Ankara - 1942
2- Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Türk Dil Kurumu TÜRKÇE SÖZLÜK, 2 K – Z Yeni Baskı; Türk Tarih Kurumu Basım Evi – Ankara - 1988
3- Anamur Ötüken – Roma; Fikret Kutlay, sayfa: 52
4- Anamur Ötüken – Roma; sayfa: 69
5- Oğuzlar, Prof. Dr. Faruk Sümer; Oğuzlar (Türkmenler) , Tarihleri - Boy Teşkilatı – Destanları; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı – İstanbul – 1992, sayfa 148
6- Oğuzlar, sayfa 148
7- Oğuzlar, sayfa 267
8- Anamur Ötüken-Roma; sayfa 35-68
9- Türk Onomastikası, Çin Sedi’nden Viyana Kapılarına Kadar, Bütün Türk Halkları 23 Bin Boy, Oymak ve Oba, L.N.Lezina – A.V. Superanskaya, D.AöBatur’un ilaveleriyle, Selenge Yay. İstanbul-2009, sayfa 377, 495
KAYNAKÇA
1- Cevdet Türkay; Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler; İşaret Yayınları - İstanbul, ikinci baskı, eylül 2005
2- Fikret Kutlay; ANAMUR Ötüken-Roma; ? ; ?
3- Gazi Mert; Anamur; Ezgi Yayıncılık-Ankara, 1991
4- L.N.Lezina – A.V. Superanskaya, D.AöBatur’un ilaveleriyle,Türk Onomastikası, Çin Sedi’nden Viyana Kapılarına Kadar, Bütün Türk Halkları 23 Bin Boy, Oymak ve Oba, Selenge Yay. İstanbul-2009
5- Prof. Dr. Faruk Sümer; Oğuzlar (Türkmenler) , Tarihleri - Boy Teşkilatı – Destanları; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı – İstanbul - 1992
6- Tarama Dergisi (s.1117) T.D.T.C.Kurulu – Ankara - 1942
7- Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Türk Dil Kurumu TÜRKÇE SÖZLÜK, 2 K – Z Yeni Baskı; Türk Tarih Kurumu Basım Evi – Ankara – 1988
8- Yörükler, Prof. Dr. Mehmet Eröz; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul-1991
EKLER
KÜKÜR SÖZCÜĞÜNE TDK SÖZLÜĞÜNDE YER VERİLMESİ İSTEĞİ
TÜRK DİL KURUMU
[email protected]
Türk Dil Kurumu Başkanlığına
Mersin, Anamur, Aşağı Kükür köyündenim.
TDK'nın çalışmalarını takip ediyor ve başarılar diliyorum.
Sözlükte “kükür” sözcüğünü bulamadım.
“kükür” sözcüğüyle ilgili bir dergide yayınlanan 'ÇINAR DEGİSİ 145. SAYI' yazıdan kısa bir bölümünü dikkatinize sunuyor ve KÜKÜR sözcüğüne TDK sözlüğünde doğrusu ne ise yer verilmesini istiyorum.
Selamlar. Başarılı Çalışmalar…
[email protected]
21.01.2008 Hikmet Sofu
(Not: 2009 yılından itibaren yukarıdaki ileti (mail) adresini kullanmıyorum, kullandığım adres: [email protected])
…
KÜKÜR ADININ KÖKÜ
- “Kükreyen: Zehhar
Kükreyici: Zehhar
Kükür: Muzaharat
Muzaharat, Muzeherat = (Zehar) ’dan: Coşku ile yardım etme…” (1)
Müzaheret: Yardım etme, arkalama, arka çıkma
- Kü kökünden gelme, kü: Ses, şan, şöhret, ün, gösteriş.
Bu adın kükremekten geldiği sanılıyor. Kükür adının buraya yerleşen bir soy-sop adından da gelebileceği düşünülüyor. Kükremek Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu manalara geliyor:
kükremek: 1. Bağırmak. 2. Coşmak, taşkınlık göstermek. 3. Kabarmak, taşmak 4. Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak. 5. Coşkuyla saldırmak 6. Mayalanıp kabarmak 7. Gür bir biçimde yetişmek. 8. Yardımcı olmak.
…
Türk Dil Kurumu Başkanlığının Cevabi Yazısı
katki [[email protected]]
Hikmet Sofu [[email protected]
23.Oca.2008 07:42
RE: kükür sözcüğü
Öneriniz ilgili kurullarda değerlendirilecektir.
Dilimiz Türkçe’ye ve Kurumumuza gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz.
TÜRK DİL KURUMU
Türk Dil Kurumuna Teşekkür Cevabımız
Türk Dil Kurumu Başkanlığına,
kükür sözcüğü ile ilgili 21 Ocak tarihli yazımı değerlendirmeye aldığınızı bildirdiğiniz 23 Ocak 2008 tarihli yazınızı aldım.
Çok teşekkür ederim.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Selamlar. Allah'a emanet olunuz.
23.01.2008 Hikmet Sofu