Kültür Sanat Edebiyat Şiir

mehmet akif ersoy sizce ne demek, mehmet akif ersoy size neyi çağrıştırıyor?

mehmet akif ersoy terimi Barış Çalışkan tarafından tarihinde eklendi

  • Mm
    Mm

    gerisini kitaptan okuyun..hepsini yazamam dimi...

  • Mm
    Mm

    -babn olsaydı da görseydi, işin vardı
    -neyi
    -çektiğin murdarı
    -sevmezdi evet böyle şeyi
    -neydi rahmetlide lakin o temizlik, vay vay
    azıcık benzemiş olsaydı mahdumuda
    -ay
    şu babam dan nerem eksik hadi göster bakayım
    -ama hiddetleneceksen ne suyum var ne sayım
    yok eğer mum gibi dostdoğru cevap istersen
    babanın kestiği tırnak bile olamazsın sen
    -ne nezaketli beyan..hey gidi mum, tıpkı odun
    -böyle hiddetleneceksen neye razı oldun
    -oldu ama bu kadar doğrunun olmaz ki tadı
    selamun aleyküm behey kör kadı
    seni çok sözlü dedin yetmedi etkdir ettin
    yine az geld
    -hayır söylemedim, söylettin
    -başladın şimdi tahkire kızılmazmı hoca?
    -zuppelik yok
    -o ne ben züppemiyim
    -oldukça..
    -vakıa çok severim her ne desen aldırmam
    bu fakat hazmolunur parça değil..pir ol imamma
    -sen de pir ol
    -ama kızdım
    -ne tuhaf şeysin be
    bir sözümden kızıyorsun
    -kime derler züppe
    -sana derler

    ...

    -bizde az çok pala sürttük
    -sana cahil demedik
    yalınız züppe dedik..bak yine baktın dik dik

    ...

    -ya siyasi mi nesin? kendine bir meslek ayır
    -şairim
    -olmaz olaydın..o ne yüzler karası
    bence dünyadaki işsizlerin en maskarsı
    -affedersin onu
    -imkanı yok etmem ne demek
    şiire meslek diye oğlum verilir miydi emek
    ah vaktiyle gelip bir danışaydın kösene
    senin oluştu bugün belki kırk altı sene
    -ama hırpaladın be şşiri
    -evet hırpaladım
    çünkü erkep değilim bende mürekkep yaladım
    ben de tarih okudum alemi az çok bilirim
    şuara dendi mi birden bire oynar sinirim
    iyi gün dostu herifler o ne yardakçı güruh
    o ne müstekreh aramlar hani bakmak mekruh
    dalkavukluktaki idamanları sermayeleri
    onlar azdırdı evet başlıca pespayeleri
    bu sıkılmazlara medh et diye mangır sunarak
    ne erazil adam oluş oku tarihede bak
    edebiyata edepsizliği onlar soktu
    yoks adin namına ahlak taarruz yoktu

    ...

    -beni söyletme neelr var daha
    -tekmilleyi ver..
    sade pek sövme ki peygamberimiz şiiri sever
    -vakıa inne min eş şi'ri...büyük bir nimet
    dikakt etsen yine sevdikleri lakin hikmet
    ben ki attar ile sadi yi okur hem severim
    başka vadiyi tutmuşlara ancak söverim
    hem senin şi're müdafi çıkışın manasız
    sana şair diyen oğlum seni gördüm yalnız..

    not:inne min eşşi'ri:öyle şiir vardır ki hikmettir, öyle beyan vardır ki sihirdir....

    şu

  • Mm
    Mm

    vay hocam..var gözümün nuru efendimbuyurun
    hangi rüzgardır atan sizleri....lutfen oturun
    mütehassirdik efendim ne inayet ne kerem
    öpmedik afffediniz...
    -çok yaşa..lakin..veremem.
    -bütün istanbul un ağzında gezen elelriniz
    bize naz etmezse olamaz mı efendim veriniz
    -döktüğün dilelre bittim seni çok sözlü seni

    ....

    hoca rahmetliye bak oğlun abak hey gidi hey
    -amam tekdir ediyorsun, canım ilkin adamı
    bir selam ver bakalım böyle selamsızdan mı
    -selamün aleyküm-aleyküm selam
    barıştık yüzün gülsün artık imam
    -hele dur öfkemi tekmilliyeyim
    -tekmille
    zaten eksik bir o kalmıştı:hüdayı sille
    -sanki dövsem ne yaparsın, hocayız birz döveriz
    gül biter aşk ile vurduk mu
    -inandım caiz
    -pek cılız çıktı bu caiz demek imanın yok
    -dayak amentüye girdiyse benim karnım tok

  • Mm
    Mm

    asımın kim olduğunud ayazmamışım..o da köse imamın oğlu....

  • Mm
    Mm

    kaçırmışım...ek bilgi..emin: hocazadenin oğlu...

  • Mm
    Mm

    böyle şeyleri sevmem ama sevgili folteri kıramadım...bi şeyler yazayım dedim...

    asım safahatın altıncı kitabıdır...uzun bir manzum hikaye daha doğrusu bir diyalogtan ibarettir...tamamın ayakın bir bölümü hocazade ve köse imam arasında geçer...(hocazade, mehmet akif temsil eder...köse imamda tahir efendi(akif in babası -babası için şöyled er....babm fatih müderrislerinden ipekli hoca tahir efendi merhumdur ki benim hem babam hem hocamdır(canım babamı hatırladım-kendisi de öyledir..babam ve hocamdır-) ne biliyorsam kendisinden öğrendim....) nin talebesi olan ve akif in hayatta en sevdiği arkadaşlarından ali şevki efendidir...ve şiirde akl-ı selim, sezgi ve hayat tecrübesi olan halkı temsil etmektedir...)

    arada ve sonda emin nin ve asım ın kısa konuşmaları vardır....yer yer fıkralar, hatıralar, manzum hikayelerle zenginleşen asım ın bazı yerlerinde dini, mistik ve milli karakterde lirik parçalar bulunur...

    diyaloglar, birinci dünya savaşı sırasında çanakkale savaşlarının hemen arkasından, hocazadenin evine gelen köse imamın iki hususta (komşusunda geçen aile faciasıile oğlu asımım ın taşkınlıkları) ona danışması çerçevesinde geçmektedir....bu vesile ile v ebir takım çağrışımlarla başka vak'alar anlatılır...(aile müessesi sarsılmıştır..köylünün sihhati ve ahlakı bitmiştir...millet basiretsiz ve kötü idarecilerin elindedir...) birbirini anlamıyan eski ve yeni nesil, halk ve idareciler mektep ve medrese ikiliği aradaki uçurumu derinleştirmekteir...eski nesli temsil eden köse imamm kötümser görünür.akif i hocazade ise yeise düşmez ümitliidr...ona göre şark ve islam dünyası bu bedbinlikten, uyşukluktan kurtulmalı ve kurtulacaktır...

    diyaloğun sonlarına doğru asım ın ve onun neslinin nasıl savaştan savaşa kahramanca koştukları tasvir edilir...ve çanakkale şehitleri için yazılmış şiir okunur....kitap yazılmış şiir okunur...v ekitap asım ve arkadaşlarının avrupanın ilmini ve tekniğini almak için yola çıkma kararı ile biter...

    (safahatın en çok sevdiğim ve en çok okuduğum bölümüdür...-geçnken deli kanlı çağlarımda karşılıklı ne çok okurduk arkadaşlarla...ezbere bilirim dermişim-büyük bir bölümünü-okumanız tavsiye edilir...)

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    Bir gün dostlarına:
    - Ne mutlu ki bana Peygamberimizin yaşında öleceğim!
    Dedi ve altmış üç yaşında irtihal etti...

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    Haya Sıyrılmış İnmiş


    Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde
    Ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde
    Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul
    Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul
    Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş
    Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş

    Mehmet Akif Ersoy

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    'Medeniyet dediğin açmak ise bedeni,
    O zaman hayvanlar hepimizden medeni.'

    M. Akif Ersoy

  • Mm
    Mm

    tekrar okudumda aşağıdaki şiiri bayağı yanlış yazmışım...(bu hız beni helak edecek) düzeltiyorum....

    bana sor sevgili kaari sana ben söyliyeyim
    ne hüviyette karşında duran şu eş'arım
    bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri
    ne tasannu biliirm çünkü ne sanatkarım
    şi'r için gözyaşı derler onu bilemem yalnız
    aczimin giryesidir bence bütün asarım

    ağlarım, ağlatamam, hissederim söyliyemem
    dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım

    oku şayet sana bir hisili yürek lazımsa
    oku zira onu yazdım iki söz yazdımsa...


    kaari:okuyucu
    eş'ar:şiirler
    tasannu:aşırı süslerle yapmacılığa kaçma
    girye:gözyaşı
    asar.eserler

  • Yunus Emrah Bulut
    Yunus Emrah Bulut

    merhum, yasadigini yazmistir ve bu bakimdan en hasbi sairlerimizdendir...o tasannu' yani yapmacik nedir bilmez...muhakkak ki o muthis bir enkazin, dumani bile yanan bir yanginin, temeli basli basina bir saray olan bir harabenin kan aglayan bulbulu idi...ama hep sasarim, ben su rahat denizinde ye's yani umitsizlik icinde her dem bunalmisimdir da O cile pazarinda, namus pazarinda hep umitten ve azimden bahsetmistir...ah elimizde olsa da O'nu zamanin edip(!) lerinin gozunun onune sahsiyet abidesi diye dikebilseydik...

  • Mm
    Mm

    ve deli üfürmelerinden uzak..çok uzak....

  • Mm
    Mm

    bir hisli yürek..bir hisli şair...

  • Mm
    Mm

    ban sor sevgili kaari sanaben söyliyeyim
    ne hüviyette karşında duran şu eşarım
    bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri
    ne tasannu biliirm çünkü ne sanatkarım
    şi'r için gözyaşı derler onu bilemem yalnız
    aczimin giryesidir bence bütün arım

    ağalarım, ağlatamam, hissederim söyliyemem
    dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım

    oku şayet sana bir hisili yürek lazımsa
    oku zira onu yazdım iki söz yazdımsa...

  • Mm
    Mm

    akif deyince aklıma gelen ilk şiir..paylşacağım...(silinmezse tabii)

  • Mm
    Mm

    olmaz ya tabi..biri insan biri hayvan

  • Mm
    Mm

    asımın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek
    işte çiğnetmedi namusunu çiğnetmiyecek...

  • Tarhan Tekelioglu
    Tarhan Tekelioglu

    asim'in nesli'nden maksad nedir?
    bir bilen araniyor...
    etimolojik olarak seyttirecek kul yok mu?

  • Pelin Taş
    Pelin Taş

    BÜLBÜL

    -Basri Bey oğlumuza-

    Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
    Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
    Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
    Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
    Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
    Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
    Muhîtin hâli 'insâniyyet'in timsâlidir, sandım;
    Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!

    Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
    Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
    0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
    Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
    Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
    Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!

    -Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
    Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
    0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
    Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
    Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
    Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
    Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
    Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
    Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
    Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
    Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
    Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
    Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
    Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
    Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
    Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
    Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
    Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
    Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
    SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
    Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
    Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
    Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
    O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
    Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
    Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
    Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
    Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
    Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
    Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
    Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
    Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)




    [Safahât, Yedinci Kitap]


    (*) Bu şiir yazılırken Yunan istilâsı altındaki topraklarımız
    hususiyle Bursa'ya dair elîm haberler geliyordu;
    tetkikine de imkân yoktu.

  • Pelin Taş
    Pelin Taş

    1873 yılında İstanbul'da doğdu,27 Aralık 1936 yılında aynı kentte öldü. Babası, Fatih Camii medrese hocalarından Arnavut İpek'li Tahir Efendi'dir. Ortaöğrenimini Fatih Merkez Rüşdiyesi'nde ve Mekteb-i Mülkiye İdadisi'nde gördü, bir yandan da Fatih Camisi'ndeki derslere giderek Arapça ve Farsça öğrendi. Ortaöğrenimini bitirdiği yıl, yeni açılan Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'ne girdi, dört yıl süren öğrenimi sonunda baytarlık (veterinerlik) bölümünü birincilikle bitirdi (1893) . Ziraat Bakanlığı'na memur olarak girdi, dört yıl kadar Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'da görev yaptı. Bir süre sonra, ek görev olarak, Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'nde kitabet dersleri (1906) verdi.1908'den sonra, arkadaşı Eşref Edip ile birlikte Sırat-ı Müstakim (1908) ve daha sonra Sebil'ür-Reşad (1912) dergilerini çıkardı; bu yıllarda, resmi görevi olan Umur-i Baytariye Müdür Muavinliğinde çalışırken Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisliğine atandı (1908) . Balkan Savaşı'ndan sonra Umur-i Baytariye şubesindeki görevinden (1913) , ardından Darülfünun'daki (1914) görevinden ayrıldı. Meşrutiyet'in ilk döneminde, Ziya Gökalp'in öncülüğüyle başlayan 'Türkçülük' akımına karşı, Mısırlı bilgin Muhammed Abduh'un (1849-1905) etkisiyle, 'İslâm birliği' görüşünü benimsedi. Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür-Reşad'da yayımladığı makaleler, şiirler, çeviriler ve Fatih, Şehzadebaşı, Süleymaniye, Beyazıt camilerinde verdiği vaazlarla (1912) bu ülküyü yaymaya çalıştı. Birinci Dünya Savaşı içinde İtilaf Devletleri'ne karşı Ortadoğu'da bir İslâm Birliği kurma siyaseti güden Almanya'nın çağrısı üzerine, Harbiye Nezareti'ne bağlı 'Teşkilat-ı Mahsusa' tarafından Berlin'e gönderildi (1914) , burada Almanlar'ın eline esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kamplarda incelemelerde bulundu. Dönüşünde yine birkaç ay kadar da Arabistan'a yollandı, savaş yılları içinde 'Bâb ül Meşihat'e bağlı olarak kurulan 'Dâr ül-Hikmet il-İslâmiye' başkatipliğine atandı (1918) . Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayı Milliye'den yana davranış ve yazılarından dolayı, Dâr ül-Hikmet il-İslâmiye'deki görevinden atıldı (1920) . Anadolu'ya geçerek Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Burdur Milletvekili olarak görev yaptı (1920-1923): Konya ayaklanmasını önlemek, halka öğüt vermek için Konya'ya gönderildi. Oradan Kastamonu'ya geçti, Nasrullah Camisi'nde Sevr Antlaşması'nın iç yüzünü, Kurtuluş Savaşı'nın niteliğini anlatan coşkulu bir vaaz verdi, bu vaaz Diyarbakır'da basılarak (1921) bütün vilayetlere ve cephelere dağıtıldı. Yaşamının bu döneminde 'İstiklâl Marşı'nı yazdı (1921) . Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra İstanbul'a döndü; çağdaş ve uygar yeni Türkiye'nin kurulması için zorunlu görülen siyasal ve toplumsal devinim ve devrimleri, kendi inanç ve ülküsüne aykırı gördüğü için Türkiye'den ayrıldı. Mısır'a gitti, Hilvan'a yerleşti, Kahire'deki Câmi-ül Mısriyye' adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliğine bulundu (1925-1936) , bu gönüllü sürgün döneminde siroz hastalığına tutuldu; sağaltım için döndüğü İstanbul'da öldü.

    Türk edebiyatında 'toplum için sanat' akımının başlıca temsilcilerinden biridir. Halka seslenen, yalın, halkın söyleyiş özelliklerini koruyan, konusu günlük ya da siyasal olaylardan alınmış, gerçekçi ve gözleme dayalı, aruz ölçüsü ile lirik-epik, lirik-didaktik şiirler yazdı.