Kültür Sanat Edebiyat Şiir

mavi salon sizce ne demek, mavi salon size neyi çağrıştırıyor?

mavi salon terimi Benal Akyürek tarafından tarihinde eklendi

  • Gökhan Dalgıç
    Gökhan Dalgıç

    Herkes nereye gitti, eskilerden kimler var. 2004 lerden 5 lerden :)) ben Nurcu Risale_i_NUR_talebesi Gökhan Dalgıç Said Okur

  • Gökhan Dalgıç
    Gökhan Dalgıç

    Bilâ-sebeb geldim buraya, o zaman bir şeyler yazalım.

    diyor ki , tabibe ders-i tıb vermek fuzulilik amma teşhis-i illete yardım edecek noktalar, hastanın vazifesidir..

    Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri R.a.

  • Aşk Olsun
    Aşk Olsun

    yalnız olduğumuz içi mi okuyoruz okuduğumuz için mi yalnızız.

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    eski ferahlığı kalmamış........

  • Mirii Mirann
    Mirii Mirann

    Anahtar sözcük: Sevgi…

    Artık bütün albenisini yitirmiş, bayağılaşmış ve aşınmış bir sözcük: Sevgi…
    Her yerde aynı bıktırıcı sözcük yineleniyor; her yerde sevgi mağdurları, sevgi kırgınları, sevgi yorgunları ve o mağduriyetlerin, kırgınlıkların, yorgunlukların enkazından beslenen sevgi tüccarları, sevgi ihraççıları…

    Sevgisiz hayatların sahtekâr sevgileri, her gün sevgi adına yeni bir mevziyi daha yağmalıyorlar.Sevgi adına ıslah , sevgi adına ifşa ediyorlar…

    “Öteki”lerin farklılıklarını da “toplum sevgisi” adına, “ahlâk” adına rötuşlayıp, toplumdaki inanç farklılıklarını homojenleştiriyorlar.

    Artık her rezilliğin üstünü sevgiden söz ederek örtüyorlar. Artık her kötülüğün ibresinde sevgiyi de vurgulayan bir yan var.

    Yıllar önce izlediğim “14 Numara” adlı filmin finalinde, aktristin âşığını bıçaklayan psikomanyak, elindeki kanlı bıçakla genelev sokağında bağırıyordu:
    “Seviyoruz laaannn!”

    Hâlâ bu toplumun patolojik sevgileri, bu ülkenin varoşlarından bulvarlarına bir olağan merasim gibi hep aynı uğultuyla yankılanıyor sanki:

    Bankalar müşterilerini, radyo DJ’leri dinleyicilerini, TV spiker ve prodüktörleri izleyicilerini yüzlerini hiç görmeseler de nasılsa çok seviyorlar(!)

    Derin devlet, vatandaş seviyor… Öyle sevgiler var ki, “ıslah” etmek için “infaz” edecek kadar (!)Bazı babalar evlatlarını, komutanlar eratlarını, amirler memurlarını, üstler astlarını; özetle bu ülkede her erk kulunu seviyor: Evire çevire, döve söve…

    Bir yerleri rastgele, içindeki “biz”leri ayırt etmeden bombalayanlar, bir “dava sevgisi” kararlılığını mazaret olarak iliştiriyorlar zalim eylemlerine…

    Gazetelerde sık sık sevgi cinayetleri. Fail: “Aşkım için yaptım, sevgim için” deyince, maktul olmak adeta bir hak oluyor; katil masum oluyordu(!)

    Bazı filmlerde, âşık bir aktör, “Ne yaptımsa aşkım için yaptım” deyince, izleyicinin kolu kanadı kırılıyor ve o yaptığı bütün kötülükler bir anda unutuyor.

    Cinayetle sonuçlanan bazı evliliklerde fail, “sevişerek evlenmiştik,” diye söze giriyor ya da adliye koridorlarında boşanma adayı çiftler, “Biz eskiden birbirimizi çok severdik,” diye söze başlayıp, sonraysa sevgisizliği savunuyorlar.

    Taraftarlar, takım sevgileriyle silahlanıp yollara dökülüyorlar…

    Anahtar sözcük: Sevgi…

    Alkolü seviyorlar; cinnetleri malûm.

    Otomobilleri seviyorlar; katliamları malûm.

    Vatanı seviyorlar; infazları malûm.
    Parayı seviyorlar; “Para için neleri yapıyorlar?” diye sorarak sürdürürsek, bu yazı hiç bitmez. Bu yüzden, “Para için neleri yapmıyorlar?” gibi yanıtsız kalacak bir soruyu yeğleyelim.

    Doğayı seviyorlar; çevre yağmacılığı irkiltici boyutlarda. Dünyamızda iklim dengeleri değişiyor, buzullar eriyor, erozyon sürüyor, ozon tabakası mağdur…

    Ormanları seviyorlar; pikniklere gidiyor, ağaçları yakıp dönüyorlar.

    Çocukları seviyorlar; çalıştırıyor, satıyor, iğfal ediyor ya da sakatlıyorlar…

    Hayvanları seviyorlar; gezegenimizde birçok hayvanın nesli tükenmek üzere. İnsanlığın gereksinimleri için her gün dünyada milyonlarca hayvan boğazlanıyor. Etini yiyemediklerinin sütünü içiyor, sütünü içemediklerinin yumurtasını yiyor, hiçbir işlerine yaramayanların ise ya derilerini yüzüyor ya da kafeslere kapatıyorlar. Karada, denizde, havada ne bulurlarsa hınçla avlıyorlar. Bazı hayvanları ise ehlileştirerek onları doğalarına yabancılaştırılıyorlar; artık papağanlar uçmaz, köpekler havlamaz, kanaryalar ötmez oluyorlar.

    İnsanın insanlıktan çıktığı yetmezmiş gibi, hayvanları da hayvanlıktan çıkarmayı bir maharet sayıyorlar.

    Ölüleri seviyorlar; körler öldüklerinde “badem gözlü” oluyorlar… Ölülerin ardından mevlüt okutuyor, helva dağıtıyor ve ancak cesetleri kutsuyor, onlara türbeler yaptırıyorlar.

    Kadınları seviyorlar. Başlıkla ya da fuhuşla onları bir biçimde satıyorlar. Kadın etinden bir sektör yaratıyorlar. Bazı “manken” orospuların bir geceliğine binlerce dolar ödüyor; fakat sevgi, sevgi onların dünyasında beş para etmiyor. Kimi “delikanlı”lar fuhuş sektöründe “pezevenk”, kimi patron, kimileri ise “sermaye” oluyorlar.

    Bir “cinsel obje”ye indirgenen kadın imgesi, dudakları, göğüsleri, kalçalarıyla reklam, tekstil, hatta otomotiv sektörünün ve medyanın yegâne materyali. Kadın eti, cinsel açlıkların da istismarıyla sistemin teminatlarından biri oluyor giderek.

    Her kentte, mahallede, sokakta aşkı, zarafeti, mutluluğu hiç tatmamış nice kadın, “godu mu oturtan” adamlar tarafından sevgisizliğin kalplerini kemiren kıskacında intihar boğuntularına terk ediliyorlar…

    Analar, yüzlerinde bir çağın matemiyle kayıp evlatlarını soruyorlar.

    Hepimizi bir ana doğurdu ve hepimiz mutlaka bir kadını çok sevdik; ama kadınlar, büyük aşklarında, yaşam ve ekmek kavgalarında, o çaresiz ve anaç acılarında –büyük oranıyla- erkek zulmünün saçaklarından daha kurtulamıyorlar.

    Anahtar sözcük: Sevgi

    Sevgi, artık bir istila mazereti.

    Ne çok sevgisiz sevgi; artık sevgisiz sevgi. İncil’den bir cümleyle, ” Bizim sevgimiz ve bütün insanlığın sevgileri…”

    Herşeye panzehir sevgiler, kurutulmuş sevgiler, satılık sevgiler. Adı çok telaffuz edilen, ama kendisi pek ortalarda görünmeyen sevgi.

    “Bizim sevgimiz ve bütün insanlığın sevgileri.”

    Bu “büyük sevgi” lerin pervasız basıncı, geride yaralı kalpler, parçalanmış hayatlar, mağlup insanlar bırakarak her geçen gün yeni mevziler kazanıyor. Sarsarak, artarak, kırıp dökerek, yok ederek; bayraklarını, inançlarını, uyruklarını ve tüm farklılıklarını birbirlerinin gözüne sokarak seviyorlar…

    Seviyorlar! Acımasız seviyorlar! Sevdiler mi ” Allahına kadar” seviyorlar; ölesiye ve öldüresiye seviyorlar.

    Tekil , öznel, hakiki sevgilere aşina değiller; bu yüzden sevgilerini hep birlikte, adeta toplumsal histeriye dönüştürerek bağıra çağıra duyuruyorlar. hırsla, hınçla ölüm kokan sevgilerini haykırıyorlar: “………….. mezar olacak!”

    Bazen sevgilerine merhametsiz bedduâlar iliştiriyorlar:” Seni sevmeyen ölsün!”

    Yetmiyor, faşizanlaştırıyorlar:” Ya sev ya terk et!”

    Hazır Şablon sevgiler tüketiyor ve hep aidiyet öğeleri içeren sevgilerin özneleri oluyorlar. Ötekilere ise çoğu zaman bu dayatma sevgileri reddetmek gibi bir şans tanımıyorlar.

    Hâlâ bu toplumun sevgileri, bu ülkenin varoşlarından bulvarlarına bir olağan merasim gibi hep aynı uğultuyla yankılanıyor sanki: ” Seviyoruz laaannn!”

    Anahtar sözcük: Sevgi dedeim ya, artık bu sözcükten tiksiniyorum! Sarsarak geçiyor bu sevgi, yıkarak artarak, boğarak. Günbegün meşrulaşan bir “sevgi” bu. Öyle hoyrat, öyle örseleyici…

    Anahtar sözcük: Tiksinti!

    Şimdi bir temmuz akşamı, dışarıda güneşin bir güne daha vedasıyla üzerimize kapısı kilitlenen bir cezaevi koğuşunda ter içinde on kişiyiz. Koğuşumuzun kapısının mazgalından, dar pencerelerin demir parmaklıklarından sanki gaipten sesler kulaklarımda uğulduyor; sanki varoşlarından bulvarlarına bütün kentleriyle, kasabalarıyla bir ülke topyekûn üzerime eğilmiş bağırıyor: “Seviyoruz laannn!”

    O an, bir gün yine dışarıda, serviler arasında rüzgârların hafifçe avurtlarımı okşayacağı yıldızı bir yaz gecesi düşüm birden heba oluyor! O an kalbimin sokaklarında sanki kuşlar ölüyor…

    Anahtar sözcük “tiksinti” olunca, yüzümü de tiksintiyle buruşturuyorum. Sonra sol cebimdeki kâğıt mendili çıkarıp alnımdaki ter tanelerini boğuntuyla silerek mırıldanıyorum:

    “Ben sevmiyorum! Hayır sevmiyorum! Siz de beni sevmeyin! Siz, benim sevdiklerimi sevmeyin! Çünkü acıtıyorsunuz, çünkü imha ediyorsunuz!”

    Sonra kalemimi yeniden elime alıp sımsıkı kavrayarak, kırarcasına ve bağırırcasına yazıyorum:

    “Kaçalım sevgili, bu karanlıkta bir şeyimiz yook bizim!”

    (Saray Kapalı Cezaevi, Temmuz 1999)

    Yılmaz Odabaşı?

  • Gökhan Dalgıç
    Gökhan Dalgıç

    Semayı dinle. Nasıl "Yâ Celil-i Zülcemal" diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl "Yâ Cemil-i Zülcelal" diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl "Yâ Rahman, yâ Rezzak" diyorlar. Bahardan sor. Bak nasıl "Yâ Hannan, yâ Rahman, yâ Rahîm, yâ Kerim, yâ Latif, yâ Atûf, yâ Musavvir, yâ Münevvir, yâ Muhsin, yâ Müzeyyin" gibi çok esmayı işiteceksin. Ve insan olan bir insandan sor. Bak nasıl bütün esma-i hüsnayı okuyor ve cebhesinde yazılı. Sen de dikkat etsen okuyabilirsin. Güya kâinat, azîm bir musika-i zikriyedir. En küçük nağme, en gür nağamata karışmakla, haşmetli bir letafet veriyor.

    Sözler Risalesi

  • Gökhan Dalgıç
    Gökhan Dalgıç

    İnsan şu kâinat içinde pek nazik ve nazenin bir çocuğa benzer. Za'fında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret vardır. Çünki o za'fın kuvvetiyle ve aczin kudretiyledir ki, şu mevcudat ona müsahhar olmuş. Eğer insan za'fını anlayıp, kalen, halen, tavren dua etse ve aczini bilip istimdad eylese; o teshirin şükrünü eda ile beraber matlubuna öyle muvaffak olur ve maksadları ona öyle müsahhar olur ki, iktidar-ı zâtîsiyle onun öşr-i mi'şarına muvaffak olamaz. Yalnız bazı vakit lisan-ı hal duasıyla hasıl olan bir matlubunu yanlış olarak kendi iktidarına hamleder. Meselâ: Tavuğun yavrusunun za'fındaki kuvvet, tavuğu arslana saldırtır. Yeni dünyaya gelen arslanın yavrusu, o canavar ve aç arslanı kendine müsahhar edip onu aç bırakıp kendi tok oluyor. İşte cây-ı dikkat, za'ftaki bir kuvvet ve şâyan-ı temaşa bir cilve-i rahmet...

    Sözler Risalesi Bediüzzaman Said Nursi

  • Gökhan Dalgıç
    Gökhan Dalgıç

    Antoloji ölmüş . Eski mahiyeti kalmamış

  • Gökhan Dalgıç
    Gökhan Dalgıç

    Evet, Ey Salon müdavimleri, eskilerden kimler var bakalım :) Ben Risale-i Nur Talebesi. Gökhan Dalgıç Nurcu.

  • Orkun Işık
    Orkun Işık

    .))

  • Ferruh Safak
    Ferruh Safak

    Bir turlu 200.000 mesaj sayisina ulasamayan bolum olmasiyla da ayrica dikkat cekicidir.

    Moderator efendinin elleri dert gormesindir. Ne bulursa siliyor masallah...

  • Ferruh Safak
    Ferruh Safak

    Bir aralar ben de epeyi bir sure mudavimi olmustum. Keyifli anlarim coktur. Ordan tanidiklarim, sevdiklerim, bir seyler paylastiklarim falan da oldu.

    Simdi geldigi noktaya bakiyorum da, dilimden 'Gecmis zaman olur ki' diye baslayan deyim dokuluyor...

  • Ferruh Safak
    Ferruh Safak

    Bu aralar, deyim yerindeyse, yerlerde surunen salondur...

    Kimseler kalmamis.

    Yazik...

  • Düşünmüyorum Yine De Varım
    Düşünmüyorum Yine De Varım

    Yazıyolar işte.

  • serbest kürsüye göre daha ağır başlı olan ve daha ağır başlı üyelerin daha bilgiye yönelik yazılarından oluşan eserli astıkları sayfalar...zamazingolar giripte sıkıldığı için daha işe yarar bi yer kanımca...

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    kampüste 3 tane olduğundan şüphelendiğim salon türü...kırmızıdan küçük olur.

  • Halime Kara
    Halime Kara

    BİSAV'ın nadide ders salonlarndan biri azmı matematik mantığını altüst etmedik ;) hey gidi günler heyy

  • Blue Send Me
    Blue Send Me

    saçma sapan kurallar koydular işte.. kimse kabul etmesinde kendi kendine konuşmasın die işte..

  • Selin Sonsuz
    Selin Sonsuz

    yüzlerce tanımadık yüz...
    kendi kendine konuşanlar diyarı...

  • Cagla Cayir
    Cagla Cayir

    Mavi salon :)
    DAÜ deki en sevdigim yer. Kimler gecmedi ki ordan. isletme binasi RD de..
    Turk Sanat muzigi, piyano dinletileri ve binbir konuda konferanslar paneller.
    Yillar gectikce unutuyor da insan gerci. Kac yil oldu universite biteli? .. Neden daha uzun geliyor sadece iki.
    Kitap Fuarinda gelen kisileri bile hayal meyal hatirliyorum oysa kimler gelmemisti. Muzaffer İzgu, Hincal Uluc, Ayse Kulin, Akgun Akova, Sunay Akin, Ataol Behramoglu,... Orta Asyada Turk dilleri, oyku ustune tartismalar,transandantal meditasyon semineri..
    Burasi da oyle cesitli olur umarim. Serbest kursuden daha agir, konferans salonundan daha akici.

  • Selin Sonsuz
    Selin Sonsuz

    SERBEST KÜRSÜ HAYALİNİN KENDİNİ DÖNÜŞTÜRDÜĞÜ MAVİ SALON…..

    Bir ütopyaydı geçmişi yeniden yaşatmak belki…
    Gene de geçmişi bilmeyen ben bile bir merakla katılmış…galeyana gelmiştim hatta….
    Amaç daha iyiye daha güzele götürmekti bir şeyleri….
    Ama asla kırmak değil…
    Asla ayırt etmek….dışlamak değil….

    Geçmişin geçmişte kaldığını fark etmek Latince bir anatomi kitabını tıpla alakası olmayan birinin okumasına benzerdi…

    Processus spinosi…..Foramen vertebrale…uncus corporis…ligamenta alaria…
    Cruciforme Atlantis…articulatio atlanto axialis…

    Musculus longissimus..humerus…femur…medulla spinalis…umblicus…rectus abdominis…vasa lymphatica superficialis…aponeurosis….

    Pleura mediastinalis…nodi lymphatici…cordis…prominentia laringea…
    Bronchus principalis dextra-sinistra….symphisis pubis…vesica urinaria….os cuneiforme…os naviculare…

    ***^^Ürperirsin ya üşüyünce
    Ellerin titrer korktuğunda bir şeyden

    Gözlerini kaparsın düşününce
    İç çekersin,aklına geçmiş gelince

    Bir zamanlar böyleymişim demek dersin
    Dersin ve kendine gülersin

    Geçmiş kapanan bir kapıdır ardından
    Artık geri dönemezsin^^***

    Güzel bir hayaldi….evet…ama ulaşılmazdı….geçmiş….geçmişti çünkü….
    Artık bugün vardı…
    Hayatın modifiye oluşu gibi kaçınılmazdı bugünü dejenere bir halde yaşamak…
    Bütün üstadlar vakti zamanında buna dönüp dönüp vaz geçin bu kısır döngünün hayalinden diye boşuna çırpınmışlardı….Altın çağ geçmişti…bronz çağ da öyle….Kali Yuga zamanıydı artık…..

    Ama mavi salonla….
    Ama mavi salonsuz…
    Bu duymak istemediğimiz…hatta duyma ihtimalinde kulaklarımızı kapadığımız gerçekti….Ama ne yazık ki doğruydu….

    Artık bir çıkar yol yoktu…
    Kötünün iyisiyle yetinmeye çalışıp….
    Moderatör için de aynı şeyi düşünüp…ne yapalım madem böyle diyerek idare edip……
    Kendimizi aynı kaosun içine terk edip yuvarlanıp gitme zamanıydı kapıyı çalan….

    Kapıyı açansa…değişen …dönüşen…bizim ta kendimizdi…
    Hani ne değişmişti mavi salon açılınca…? ? ?
    Sadece sayı azalmıştı belki…uğruna savaştığımız şey buydu…
    Belki de bir serbest kürsü maketi yaratmıştık sadece….
    Minyatürize edip bir şeyleri…sıkıştırmıştık mavi salona…ama kürsüdeki ve konferans salonundaki aynı şeyleri….

    Geçmiş…güzeldi belki..…

    Ama geçmişe dönmek….
    Özlemden öte bir şey değildi…..

    Eternalflame/11 Ocak 2004

    ***Eternalflame…Geçmiş/1993

  • Selin Sonsuz
    Selin Sonsuz

    Maviyi çok severim...

    Seninle uzaktan yakından alakası yok mavi salon...

    Ben maviye sevdalıydım sen doğmadan önce de....

    Sen yokken...
    Benim saçlarımı altın sarısı kumsallarıma vuran yakamozların mavisi tarardı...
    Parlayan gökyüzünün ışınlarını saçtığı mavi gökyüzü okşardı yanaklarımı....

    İşte ben bu yüzden karı hiç sevmem sevgili mavi salon...
    Ankarayı sevmediğim gibi...geceleri yazın olsa bile yıldızların binaların arasına saklandığı bu sisli şehri...

    Ankarada karda iki seksen düşüp kuyruk sokumu kemiğimi kırdığım günden beri...içimi hüzün kaplar kar yağdığında....fobivari bir güdüyle korkarım kayıp düşmekten ve biryerlerimi kırmaktan...
    yollar kapanır...
    ve nereye gittiğini unuttuğum dolmuşlara binmek zorunda kalırım karlı günlerde....
    arabanın her yeri buz tutar.... alkol enjekte ederek açmaya çalışırım kapıları ve kilitleri....
    ^^komik bir durum vesselam^^...halimi gören gülmekten ölebilir....:=)))

    Ve ben mavi salon...
    her yeni doğan güne maviye sevdalı uyanırım...
    her mutsuz oluşumda...
    küçük bir liman lokantasında oldies dinleyerek şarabımı yudumlarken hayal ederim kendimi...

    denizin sesini dinler...
    avunurum...

    Hayallerimdeki bu mavinin umuduyla yaşamaya çalışır divane gönlüm...
    Fısıltılar kulaklarımda...
    Bir gün herşeyin güzel olacağını söylerler...

    Ve ben alev alev yanan yüreğimi...
    Her sabah maviyle söndürürüm.....

  • Selin Sonsuz
    Selin Sonsuz

    fakirin ekmeği umut....

    yeni umut kapısı...^^mavi salon^^.....:=))

  • Tarhan Tekelioglu
    Tarhan Tekelioglu

    mavi salon ismi tamamen cengiz ekrem teymur beyin fikri

  • Tarhan Tekelioglu
    Tarhan Tekelioglu

    mavi mantigin rengiymis...