Ben bir MANAV'im ve Eskisehir'liyim. Bu terim bizde Eskisehir'in yerlisi icin kullanilir.Ve bildigim kadariylada Osmanli Imparatorlugu Sogut'te kuruldugundan bu yana yerini ve topragini hic degistirmemis kisilere MANAV deniliyor. Mesela Bulgaristan gocmenlerinede kisaca MACUR denilir.Yani 'muhacir' anlamina gelir.Eskisehir'de bu cok sorulan bir sorudur.Nesin 'Manav'misin','Macur'musun','Tatar'misin'? vs.liste uzayip gider.Bununla ilgili bir olayda anlatmak isterim. Eskisehir Anadolu Universitesinden bir arkadasimin basina gelen birsey :-)) Kendisi bir gun durakta otobus beklerken,yasli bir amcayla muhabbete baslarlar.Yasli amca sorar; 'Oglum,sen nesin manav'misin, macur'mu? ' Arkadas dusunmeye baslar 'Manav,sebze ve meyve satilan yerdir,Acaba macur ne demek diye.Galiba der; Eskisehir'lilerin dilinde bir meslek adi',Amcaya sormakta istemez ve amcaya cevap verir.; Yok Amca'cim ben ne Manav'im nede Macur. Ben Ogrenciyim..... :-))
Osmanlı Devleti’nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı’nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaşatabilmişlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk İnançlarına dayanan ve İslâm’la çatışmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmakta mahir davranmışlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiştekine benzer bir şekilde devam etmektedir.
Taraklı, Göynük ve köylerinde yaşayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleşmiş olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaşayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve başkası tarafından söylenenlere fazlı karşı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, “yedi kez düşünmeden adım atmayan, yavaş davranan, gereksiz tartışmalara girmeyen” temkinli bir insan portresi çizmektedirler [İşsever, 1994: 23-31].
Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan Aşağı Sakarya, Batı Anadolu’da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaşamaktadırlar. Özellikle Aşağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleşmişlerdir. Buralarda kendilerine has yaşam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraşmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taşımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta şehir hayatına geçmiş yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [Yaşa, 1999: 293].
Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290’larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleşmişlerdir. İlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep “manav” denilmektedir ve bu bölgede manav, “yerli Türk” manasında kullanılmaktadır [Yaşa, 1999: 288].
Manav sözcüğünün; Türkistan’daki Kazak-Kırgız ve Sibirya’daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kişi ve boy beyi manasına gelen “manap” ve “manag”dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde “v” sesi olmadığı için “manap”taki “p” ve “manag” daki “g” sesleri yumuşayıp “manav” kelimesini oluşturmuşlardır [Yaşa, 1999: 289].
Çağatay Türklerinde “asilzade” manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi’nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dışında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [Aktaş,2002: 10].
Batı Anadolu’ya ve Taraklı’ya Türklerin ilk yerleşimi 1291’den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde İstanbul Sirkeci’de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük’ten götürülmüş manavlardır [Aktaş, 2002:12].
Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araştırmalar neticesinde İslâmlaştırılmış olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. Konuşma dilindeki ortak birçok kelime davranışlardaki, giyinişlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun işaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleştirilmişlerdir.
Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaşadığı göçmen bulunmadığı Sakarya İli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaşatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuşam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araştırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk İnançlarının gizli olduğu görülebilir.
Manav Türkleri Anadolu� ya 11.y.yılda gelmiş ve yerleşmiş yerleşik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaşıyordu.Yani önceki adı YÖRÜK idi.Bu özelliğini kaybetmemiş Türkler şu an EGE bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamış MANAV bölgeleri; � AKÇAKOCA,GÖYNÜK, MUDURNU, GEYVE, TARAKLI,ZONGULDAK (tamamı) ,YIĞILCA, BİLECİK � dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri başta AKÇAKOCA olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir.İzmit,İzmir,İstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi şehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaş yavaş yozlaştı ve hala yozlaşmaya devam ediyor.Bu sorunu benden başka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca� lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aşiretındendir.Bu köyler 1234 (1.Aleaddin keykubat zamanında) kurlmuştur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beğveren köyüde Oğuz boylarından biridir.Bu beş köy Akçakoca� nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans� ın elinde iken kurulmuştur.
ALİ YETKİN'e ait yazıdır
Ayrıca manav türklerini bir araya toplamaya çalışan bir site vardır: http://www.manavturkleri.tr.cx/
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Sazcı, Türkiye’deki farklı etnik grupların genetik yapılarını araştırdı. Toplanan bulguların incelenmesi sonucunda, Kürtler ile Manavlar’ın genetik yapılarının birbirlerine yakın olduğu ortaya çıktı.
Evet az önce belirttiğim kuşkumu haklı çıkartacak bir habere rastladım. İlginize Mete Bey.
Mete Esin kardeşim elline sağlık. Merağımı kısmen de olsa giderdiğin için. Her ne kadar tam ikna olmamış olsam da(Türk'lük vurgularından dolayı) güzel bir analiz yazısı yazmışsın. Malzgirt te saf değiştiren unsurların Türk olduğu, keza Anadolu da Selçuklu öncesi Türk varlığı resmi tarihte bile addedilmezken buna yapılan göndermeler beni kuşkuda bıraktı.
manavın asıl adı manaptır manav diye birşey yoktur biz kendimize manap denir başkaları bizlere manav der manavlık sonreadan çıkmış bir şeydir bazılıları bizim türk olmadıgımızı idda etmiş olabilir ama etnik araştırmalar ve kafamızın arkasındaki türk egrisi runkarda ve ermenilerde degil sadece türklerde bulunbmaktadır
Manav'ın anlamını ben tam bilmiyorum.Bir arkadaş gurubu arasında tartıştık.Bir grup; göçerliği bırakıp yerleşik düzene geçen,ziraat yapmaya başlayan göçer,diğer grup ta müslümanlığı seçip Anadoluda kalan rum dedi.Hangisi doğru?
Ben tam bilmiyorum.Bir arkadaş gurubu arasında tartıştık.Bir grup; göçerliği bırakıp yerleşik düzene geçen,ziraat yapmaya başlayan göçer,diğer grup ta müslümanlığı seçip Anadoluda kalan rum dedi.Hangisi doğru?
İlk defa çocukluğumda duydum manav kelimesini, yani etnik bir köken olarak kullanıldığını.. Bugün ısrarla manavlığın ne demek olduğunu ararken bu siteye ve bu sitede yazılanlara rastladım.
Bu konuda araştırma yapan insanların bunu bilmesinde yarar görüyorum. Ankaranın bir ilçesinde büyüdüm. Amcam muhacir yengemle evlendiğinde doğan çocuklarına sorulurdu sen manavmısın muhacirmisin diye. Çocuklara manav denilmesi tembihlenirdi, babanın tarafı yani.. Sonradan sorduğuma göre benim ailemde manavlığın tanımını bilen de pek yoktu.. manavlık, azınlıkların asıl yerlilere verdiği bir tanımdı yani...
Azınlık olup olmadığı şu an tartışılır durumda olan ve kendisinede her hangi bir tanım bulma gereği duymayan türklere dışarıdan gelen insanların verdiği bir tanım....
Manavlık üzerine… (…manav bir ırktır ama en kral türktür) (Türklerin yörüklükten yerleşik hayata geçmesiyle ve daha çok sebze meyve yetiştirip çiftçiliğe yönelmesiyle aldığı isim. Ayrı bir ırk olmasa gerek) Burada, Manav kavramı üzerine söylenenler, hem eksik hem de kısmen yanlıştırlar. Konuya ilişkin aşağıki bilgi bu münasebetle kaleme alınmıştır. Konu, Anadolu Türklüğünün târih ve etnolojisi açısından son derecede ilgi çekicidir. Aynı konu, Anadolu’da özellikle yaşlılar arasında açıklıkla bilinmesine rağmen, konuşulmak ve yazılmaya sıra gelince, belki bir tabu olarak görülüp üzerine gidilmemiştir. Bugün “manav” denildiğinde, Ülke’nin bir ucundan diğerine aynı şey anlaşılmaktadır. Bu şey, bir dükkân veyâ sergide sebze-meyve satan esnafın ta kendisidir. Söz, başka hangi komşu dillerde görülmektedir? denilecekse… Manavis şekli ve bizdeki anlamıyla Yunanca’da vardır. Esâsen bize de oradan geçmiştir. Bunun yanında, yakın bir söyleyiş ve gene bizdeki anlamıyla, belki Arap ve başka Balkan dillerinde de olabilecektir. Söz edilen yerlerin bir zaman Osmanlı toprağı olduğu hatırlanacak olursa, böylesine düşünmek mümkün olmaktadır. Bundan başka, bugün Ege’den Kayseri-Sivas’a (belki daha da doğudaki Fırat’a) varan alanda yaşayan bir kısım vatandaşlarımıza da “Manav” denildiği mâlûmdur! Ya bu ne olabilir? Her iki manav kavramı arasında, etimolojik bir bağ bulunduğu yüzde-yüz gibi görünmektedir. Pekiyi… Acaba manav nedir ve etimolojik gördüğümüz aradaki bağ ne olabilir? İşte, şimdi bunu irdeliyoruz. Geçmiş imparatorluklar arasında, tarihte bugünlere varan derin izler bıraktığı şüphesiz Roma, en geniş sınırlarına ulaştığında Orta Doğu’da Araplarla komşu olmuştu. Araplar, artık bitiştikleri bu komşularına haliyle bir isim vereceklerdi ki, “Rûm” demişlerdi. Arapların ağzındaki Rûm; dili, devleti, ülkesi ve halkıyla tamâmen Roma’yı anlatmaktaydı. Bütün bir İslâm dünyâsında bugün de geçerliğini koruyan Rûmî sözünün kaynağı zâten budur. Şu var ki, Rûm en çok da Anadolu’yu anlatıyordu. Ancak Roma’nın devlet dili Latince’yken, Anadolu’da ve Balkanların bir kısmıyla, Akdeniz’e yakın Sûriye ve Lübnan, Ürdün, Filistin hatta kısmen Mısır ülkelerinde, Roma’dan önce ticâret kolonileriyle buralarda bulunup, derin bir kültür baskısı kurmuş Yunan dili konuşulmaktaydı. Rûm veya Rûmî sözü, buralarda konuşulan Yunanca’ya Arapların verdiği isimdi. Ayrıca, Rûm’a âit olan her şey Araplarca gene Rûmî’ ydi! Biz Türkler ise, böyle uzatılarak söylenen Rûm sözünü dilimize uydurup Rum’a çevirmiştik. Yunanlıların bulunup, dillerinin konuşulduğu alan aslında bu kadarla sınırlı olmayıp çok daha geniş ise de, bu bizim buradaki konumuzun dışına çıkmaktadır. Gelelim Anadolu Rumlarına… Burada Anadolu demekle sözün şimdiki anlamını kastediyoruz. Yoksa… İyonların Anatoliya dedikleri eski Anadolu bu kadar geniş bir alan olmayıp; Ege’den içeriye doğru Orta Anadolu’nun batısı demekti. Anadolu, o zamanki bölgenin Ege’ye göre coğrâfî durumunu anlatmaktaydı.Yani; İyonların (Yunanlıların) Ege’ye yerleşip, yerel halkla karışmaya başladıkları MÖ 1000’lerin İyonya devleti döneminde; Ege’ye göre doğudaki ülke demekti! Pekiyi, kimlerdi bu Rumlar? .. Biz buna, Türklerle başlayan döneme göre cevap verelim. Türk unsurlar, 1071’de, Selçuklular adıyla gene bugünkü coğrafyaya göre Anadolu diyeceğimiz topraklara geldiklerinde, burada belli-başlı üç etnik unsurla bunların dilleri vardı: Fırat yayının dışındaki alanda yaygın olarak yaşayan Rumlar, hemen her alana dağılmış ve azınlıktaki Ermeniler ile güney-doğunun Arapları. Etnik bir birlik-bütünlük sağlayamadıkları gibi, bir kültür dili geliştirememiş Kürtler, bugünkü bölgenin dağlarında gene dağınık durumdaydılar. İyonların kültür potasında erimiş Rumlar, (bunların azı esâsen İyon yani Yunanlılardır) başka hangi topluluklarla karışarak ortaya çıkmışlardır? Anadolu bütününde daha önce yaşamış halkları bilince, bu sorunun da cevâbı son derecede basitleşmektedir. Geçmişte ve günümüzde, bâzı toplumlar (Türk ve Türkiye gibi) adlarını ülkelerine verirlerken, bâzıları da adlarını (İtalya ve İtalyan gibi) ülkelerinden almışlardır. İşte, biz burada bu ikisini birlikte değerlendiriyoruz. Rumların soy analizini yaptığımıza göre de, Fırat yayı içine girmeyeceğiz. Hatti… Evet Hatti! İşte, Anadolu denilip ilk hatırlamamız gereken etnik isim bu olacaktır. Hattilerin, Anadolu’ ya sembol olmuş Hititlerle bir etnik bağları olacağı düşünülmektedir ki, diğer karîneler yanında isim benzerlikleri dikkat çekicidir. Hititleri zâten anıyoruz. Güney-batı Anadolu’da onlara akrabâ Luwi’ler vardır. Hurri, Mitanni, Subar ve Urartular Fırat’ın ötesindedirler. Asur, Akat ve Sümerler gene böyle. Truvalıları, Kastamonu çevresinin Pala’larıyla Sinop dolayından Kaska’ları sayalım. Traklarla akrabâ Bithynialılar, ki Batı Karadeniz kıyısından ve Marmara’nın doğusundan içeriye doğru yaşamışlardır. Onların doğu-güneyinde gene Traklarla akrabâ olan Phrygialılar. Ünlü Herodot, bunların Ermenilerin ataları oldukların yazmaktadır. Phryglerin doğusunda ve onlara akrabâ sanılan Muşkiler. Ege içinden Lydialılar. Balıkesir ve çevresindeki Mysialılar. Ona güneyden komşu Aiolialılar. Kastamonu, Çankırı, Zonguldak ve Sinop dolayında Paphlagonialılar. Eflâni adı bunlardan kalmıştır. Aydın-Muğla çevresi Karialıları ve Lelegler. Antalya-Muğla arasında Likialılar. Burdur-Isparta üstünde Pisidialılar. Adana ve çevresindeki Kilikialılar. Bugün de bilinen yerinde Kappadokialılar. Konya ve Karaman bölgesinde Lykaonialılar. Samsun dolayında Mariandynler. Erzurum dolayında Khalybler, Taokhlar ve Phasisler. Erzurum-Trabzon arasında Skythler. Samsun-Zonguldak arasında yaşayıp İyonların Makron dedikleri. Doğu Karadeniz’deki Kolkhlar. Trabzon’a yakın Drilalar. Giresun-Ordu çevresi halkı Mossynoikoslar. Trabzon’dan öte Moskhoslar. Ordu dolayında Tiberonoslar. Karadeniz’in doğusunda yaşamış Mares halkı. Antalya’da Pamphylialılar. Ankara ve çevresinde Galatlarla, yoğun olarak Ege ve Pontus’taki İyonlar. İyonlar aslında karışık ve dağınık olarak bütün kıyı kesimlerinde bulunmuşlardır. Mûsevî gibi küçük azınlıkları dikkate almamaktayız. Onlar, zâten konumuzun da dışındadırlar. Roma’nın egemen olduğu Anadolu’daki durum, başlangıçta özetle böyleydi. Roma bölünerek, bunun doğusuna şimdi Bizans dediğimiz devlet kurulduğunda, burayı zaman-zaman Araplar ziyârete geldiler! Öyle hemen de dönüp gitmediler. Meselâ, Adıyaman’ın eski adı Hısn-ı Mansur Arapça olarak bu dönemden kalmıştır. Bir de, Balkanlardaki Türkler vardı. Kuman, Uz, Peçenek adlarıyla anılan bu Türkler, Doğu Roma’yı rahat bırakmıyorlardı. Bunlarla kâh savaşıp, kâh uzlaşan Roma, uzlaştığında bâzı Türkleri Anadolu’ya yerleştirebiliyordu. Nitekim Selçuklular geldiğinde, Kayseri-Konya arasıyla bunun geniş çevresinde bir hayli Türk vardı. Hattâ bundan öncesi, Malazgirt’te Diyojen’i terk ederek Alparslan’ın saflarında yer tutanlar bu Türklerdi. Türkçeden başka bir dil bilmedikleri hâlde dinleriyle Hıristiyan olan ve kendilerine ayrıca “Karamanlı” dahi denilen bu Türkler bile, Rum sayılmaktaydılar. Türk Karamanlılar, gene Rumluk kavramı içinde Cumhûriyet’ten sonra Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bütün bunların üstüne şunu da eklemek gerekecektir ki, doğu ve batı arasındaki doğal bir köprü olan Anadolu’dan, târih boyunca nice-nice kavimler gelip-geçmişlerdi! İşte… Selçuklular Anadolu’ya girdiklerinde Doğu Roma yani Bizans tebaası bu unsurları, Rum adı altındaki tek bir toplum olarak bulmuştular. Selçuklu ve Osmanlı egemenliğinde geçen ilk birkaç yüz yılda, sebeplerine inmeden ifâde edelim ki, Anadolu’da bireysel, âilece ve bâzen de daha büyük bir toplulukla din değiştirenler görülmüşlerdir. Bu yönde davranış gösterenler yalnız Rumlar olmayıp, Ermeni, Mûsevî ve Karamanlı Türklerde de benzer dönüşler olmuştur. Ancak, bu konudaki büyük sayı Rumlar ve onların arasındaki Karamanlılar adına olandır. Bunun için çok çarpıcı bir örnek Isparta’nın İslâm köyüdür. Peçenek aslından Karamanlıların oturduğu adlarıyla ve dilleriyle tamâmen Türk olan bu köy, 1692’de papazlarıyla birlikte İslâm dinine geçmiştir. Eski inancın kalıntısı kilise artıkları ise, Köy’ün yakınında hâlâ ayaktadırlar! Bir Eskişehirliden dinlediğimize göre, Sivrihisar ilçe merkezinin durumu gene böyle toptandır! Bir başka örnek bundan da ilginç ve çarpıcıdır! Burdur’un Sagalassos denen bir ören yerinde, hâlen de devam eden kazılar yapılmaktadır. Kazı sırasında bulunan mezarlık içindeki iskeletlerin gen analizleriyle, bu kişilerin oradaki köyde yaşayıp kazıda çalışanların ataları oldukları anlaşılmıştır! Köylülerin -ki en az herkes kadar Türktürler- buna tepkisi şöyle olmuştur: Ne yâni, biz şimdi Rum muyuz! ? Konuyu kusursuz anlatabilmek için bu derecede bir ayrıntıya girdik. Sonuç îtibarıyla, bugünün Anadolu’sunda Manav denilen Türkler, yüzyıllar önce ihtidâ eden Rumların torunlarıdırlar! diyeceğiz. Biz bu konuyu tanıştığımız bâzı Manavlarla da görüştük. Şurada anlattığımıza tamâmen katılanlar da olmuştur, bunu ilk olarak bizden duyduklarını söyleyenler de! .. Doğrusu, bu husus da ilgi çekicidir! Öte yandan, Trakya’da Manav diye anılan bir etnik grup olmayıp, Çatalca ve Silivri dolayında yaşayan Patriyotlar vardır ki, bunlar da Manavlarla benzer bir geçmişin torunlarıdırlar. Gene Trakya-Vize’de, yaşlıların Manavlar Mahâllesi dedikleri bir yer bilinir. Burası, Mübâdele öncesinde Rumların oturdukları mâhâlleymiş. Durum şunu göstermektedir ki, yaygın söylenen adları yanında Rumlara bir de Manav denilmekteymiş. Yani, Manav denilenler yalnız Rum’dan dönüp İslâma giren ve artık Türk olanlar değil, Rumlar’ın tamamı olmaktadır. Anadolu veyâ Trakya fark etmeden, bunun böyle olduğu pek bellidir. Ülkemizin Anadolu bölgesinde artık Rum yaşamadığı cihetle, Anadolu yerlisi Türklerden başka Manav denecek kimse de yoktur. Atatürk “Ne mutlu Türküm diyene! ” demiştir. Bunu da, elbette ki lâf olsun diye söylememiştir! Hoş, neyi böyle söylemiştir ve hangi sözü lâf oladır ki! ? Buradan, sebze-meyve satıcısı manavlara gelirsek… Bâzı meslekler vardır ki, günümüzde de bir bölgeyle özdeş olmuşlardır: Kayseri ve ticâret, Karadeniz ve inşaat gibi. Manavlık mesleğinin de, önce daha çok Manav denilen kişilerce yapıldığı sonucunu çıkarmak pekala mümkündür.
Öz Türkçe konuşan yerli toplulukların aldığı bir isimdir. Gelenek ve göreneklerine bağlı Türklerdir.
Tanrı Türk'ü korusun! ...
Ben bir MANAV'im ve Eskisehir'liyim. Bu terim bizde Eskisehir'in yerlisi icin kullanilir.Ve bildigim kadariylada Osmanli Imparatorlugu Sogut'te kuruldugundan bu yana yerini ve topragini hic degistirmemis kisilere MANAV deniliyor. Mesela Bulgaristan gocmenlerinede kisaca MACUR denilir.Yani 'muhacir' anlamina gelir.Eskisehir'de bu cok sorulan bir sorudur.Nesin 'Manav'misin','Macur'musun','Tatar'misin'? vs.liste uzayip gider.Bununla ilgili bir olayda anlatmak isterim. Eskisehir Anadolu Universitesinden bir arkadasimin basina gelen birsey :-)) Kendisi bir gun durakta otobus beklerken,yasli bir amcayla muhabbete baslarlar.Yasli amca sorar; 'Oglum,sen nesin manav'misin, macur'mu? ' Arkadas dusunmeye baslar 'Manav,sebze ve meyve satilan yerdir,Acaba macur ne demek diye.Galiba der; Eskisehir'lilerin dilinde bir meslek adi',Amcaya sormakta istemez ve amcaya cevap verir.; Yok Amca'cim ben ne Manav'im nede Macur. Ben Ogrenciyim..... :-))
valla manavlar benim bildigim yörügün köylüsüdür
bide sakaryanın yerlisi derler
ama manavlara ait bi forum var bildigim kadarıyla
www.manavforum.tr.cx
yahu ne yazdınız bu kadar..manav demek meyva demek meyva demek sağlık demek..ayrıca manav demek meyva demek meyva demek çilek demek..çilek demek o biliyo:=) (=
Halil İbrahim YAVUZ'a ait yüksek lisans tezinden alınmıştır:
http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm
Osmanlı Devleti’nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı’nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaşatabilmişlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk İnançlarına dayanan ve İslâm’la çatışmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmakta mahir davranmışlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiştekine benzer bir şekilde devam etmektedir.
Taraklı, Göynük ve köylerinde yaşayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleşmiş olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaşayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve başkası tarafından söylenenlere fazlı karşı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, “yedi kez düşünmeden adım atmayan, yavaş davranan, gereksiz tartışmalara girmeyen” temkinli bir insan portresi çizmektedirler [İşsever, 1994: 23-31].
Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan Aşağı Sakarya, Batı Anadolu’da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine yaşamaktadırlar. Özellikle Aşağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleşmişlerdir. Buralarda kendilerine has yaşam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraşmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taşımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta şehir hayatına geçmiş yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [Yaşa, 1999: 293].
Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290’larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleşmişlerdir. İlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep “manav” denilmektedir ve bu bölgede manav, “yerli Türk” manasında kullanılmaktadır [Yaşa, 1999: 288].
Manav sözcüğünün; Türkistan’daki Kazak-Kırgız ve Sibirya’daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kişi ve boy beyi manasına gelen “manap” ve “manag”dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde “v” sesi olmadığı için “manap”taki “p” ve “manag” daki “g” sesleri yumuşayıp “manav” kelimesini oluşturmuşlardır [Yaşa, 1999: 289].
Çağatay Türklerinde “asilzade” manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi’nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dışında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [Aktaş,2002: 10].
Batı Anadolu’ya ve Taraklı’ya Türklerin ilk yerleşimi 1291’den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde İstanbul Sirkeci’de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük’ten götürülmüş manavlardır [Aktaş, 2002:12].
Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araştırmalar neticesinde İslâmlaştırılmış olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. Konuşma dilindeki ortak birçok kelime davranışlardaki, giyinişlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun işaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleştirilmişlerdir.
Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaşadığı göçmen bulunmadığı Sakarya İli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaşatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuşam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araştırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk İnançlarının gizli olduğu görülebilir.
MANAV TÜRKLERİ
Manav Türkleri Anadolu� ya 11.y.yılda gelmiş ve yerleşmiş yerleşik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaşıyordu.Yani önceki adı YÖRÜK idi.Bu özelliğini kaybetmemiş Türkler şu an EGE bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamış MANAV bölgeleri; � AKÇAKOCA,GÖYNÜK, MUDURNU, GEYVE, TARAKLI,ZONGULDAK (tamamı) ,YIĞILCA, BİLECİK � dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri başta AKÇAKOCA olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit etmektedir.İzmit,İzmir,İstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi şehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaş yavaş yozlaştı ve hala yozlaşmaya devam ediyor.Bu sorunu benden başka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca� lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aşiretındendir.Bu köyler 1234 (1.Aleaddin keykubat zamanında) kurlmuştur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beğveren köyüde Oğuz boylarından biridir.Bu beş köy Akçakoca� nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans� ın elinde iken kurulmuştur.
ALİ YETKİN'e ait yazıdır
Ayrıca manav türklerini bir araya toplamaya çalışan bir site vardır:
http://www.manavturkleri.tr.cx/
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Sazcı, Türkiye’deki farklı etnik grupların genetik yapılarını araştırdı.
Toplanan bulguların incelenmesi sonucunda, Kürtler ile Manavlar’ın genetik yapılarının birbirlerine yakın olduğu ortaya çıktı.
Evet az önce belirttiğim kuşkumu haklı çıkartacak bir habere rastladım.
İlginize Mete Bey.
Mete Esin kardeşim elline sağlık. Merağımı kısmen de olsa giderdiğin için. Her ne kadar tam ikna olmamış olsam da(Türk'lük vurgularından dolayı) güzel bir analiz yazısı yazmışsın. Malzgirt te saf değiştiren unsurların Türk olduğu, keza Anadolu da Selçuklu öncesi Türk varlığı resmi tarihte bile addedilmezken buna yapılan göndermeler beni kuşkuda bıraktı.
manavın asıl adı manaptır manav diye birşey yoktur biz kendimize manap denir başkaları bizlere manav der manavlık sonreadan çıkmış bir şeydir bazılıları bizim türk olmadıgımızı idda etmiş olabilir ama etnik araştırmalar ve kafamızın arkasındaki türk egrisi runkarda ve ermenilerde degil sadece türklerde bulunbmaktadır
www.manavturkleri.tr.cx
Manav'ın anlamını ben tam bilmiyorum.Bir arkadaş gurubu arasında tartıştık.Bir grup; göçerliği bırakıp yerleşik düzene geçen,ziraat yapmaya başlayan göçer,diğer grup ta müslümanlığı seçip Anadoluda kalan rum dedi.Hangisi doğru?
Ben tam bilmiyorum.Bir arkadaş gurubu arasında tartıştık.Bir grup; göçerliği bırakıp yerleşik düzene geçen,ziraat yapmaya başlayan göçer,diğer grup ta müslümanlığı seçip Anadoluda kalan rum dedi.Hangisi doğru?
bende asıl yerli türk diye biliyorum
İlk defa çocukluğumda duydum manav kelimesini, yani etnik bir köken olarak kullanıldığını.. Bugün ısrarla manavlığın ne demek olduğunu ararken bu siteye ve bu sitede yazılanlara rastladım.
Bu konuda araştırma yapan insanların bunu bilmesinde yarar görüyorum. Ankaranın bir ilçesinde büyüdüm. Amcam muhacir yengemle evlendiğinde doğan çocuklarına sorulurdu sen manavmısın muhacirmisin diye. Çocuklara manav denilmesi tembihlenirdi, babanın tarafı yani.. Sonradan sorduğuma göre benim ailemde manavlığın tanımını bilen de pek yoktu.. manavlık, azınlıkların asıl yerlilere verdiği bir tanımdı yani...
Azınlık olup olmadığı şu an tartışılır durumda olan ve kendisinede her hangi bir tanım bulma gereği duymayan türklere dışarıdan gelen insanların verdiği bir tanım....
serin_ce
nedir bölümü
Manavlık üzerine…
(…manav bir ırktır ama en kral türktür) (Türklerin yörüklükten yerleşik hayata geçmesiyle ve daha çok sebze meyve yetiştirip çiftçiliğe yönelmesiyle aldığı isim. Ayrı bir ırk olmasa gerek)
Burada, Manav kavramı üzerine söylenenler, hem eksik hem de kısmen yanlıştırlar. Konuya ilişkin aşağıki bilgi bu münasebetle kaleme alınmıştır. Konu, Anadolu Türklüğünün târih ve etnolojisi açısından son derecede ilgi çekicidir. Aynı konu, Anadolu’da özellikle yaşlılar arasında açıklıkla bilinmesine rağmen, konuşulmak ve yazılmaya sıra gelince, belki bir tabu olarak görülüp üzerine gidilmemiştir.
Bugün “manav” denildiğinde, Ülke’nin bir ucundan diğerine aynı şey anlaşılmaktadır. Bu şey, bir dükkân veyâ sergide sebze-meyve satan esnafın ta kendisidir. Söz, başka hangi komşu dillerde görülmektedir? denilecekse… Manavis şekli ve bizdeki anlamıyla Yunanca’da vardır. Esâsen bize de oradan geçmiştir. Bunun yanında, yakın bir söyleyiş ve gene bizdeki anlamıyla, belki Arap ve başka Balkan dillerinde de olabilecektir. Söz edilen yerlerin bir zaman Osmanlı toprağı olduğu hatırlanacak olursa, böylesine düşünmek mümkün olmaktadır.
Bundan başka, bugün Ege’den Kayseri-Sivas’a (belki daha da doğudaki Fırat’a) varan alanda yaşayan bir kısım vatandaşlarımıza da “Manav” denildiği mâlûmdur! Ya bu ne olabilir? Her iki manav kavramı arasında, etimolojik bir bağ bulunduğu yüzde-yüz gibi görünmektedir. Pekiyi… Acaba manav nedir ve etimolojik gördüğümüz aradaki bağ ne olabilir? İşte, şimdi bunu irdeliyoruz.
Geçmiş imparatorluklar arasında, tarihte bugünlere varan derin izler bıraktığı şüphesiz Roma, en geniş sınırlarına ulaştığında Orta Doğu’da Araplarla komşu olmuştu. Araplar, artık bitiştikleri bu komşularına haliyle bir isim vereceklerdi ki, “Rûm” demişlerdi. Arapların ağzındaki Rûm; dili, devleti, ülkesi ve halkıyla tamâmen Roma’yı anlatmaktaydı. Bütün bir İslâm dünyâsında bugün de geçerliğini koruyan Rûmî sözünün kaynağı zâten budur. Şu var ki, Rûm en çok da Anadolu’yu anlatıyordu. Ancak Roma’nın devlet dili Latince’yken, Anadolu’da ve Balkanların bir kısmıyla, Akdeniz’e yakın Sûriye ve Lübnan, Ürdün, Filistin hatta kısmen Mısır ülkelerinde, Roma’dan önce ticâret kolonileriyle buralarda bulunup, derin bir kültür baskısı kurmuş Yunan dili konuşulmaktaydı. Rûm veya Rûmî sözü, buralarda konuşulan Yunanca’ya Arapların verdiği isimdi. Ayrıca, Rûm’a âit olan her şey Araplarca gene Rûmî’ ydi! Biz Türkler ise, böyle uzatılarak söylenen Rûm sözünü dilimize uydurup Rum’a çevirmiştik.
Yunanlıların bulunup, dillerinin konuşulduğu alan aslında bu kadarla sınırlı olmayıp çok daha geniş ise de, bu bizim buradaki konumuzun dışına çıkmaktadır.
Gelelim Anadolu Rumlarına… Burada Anadolu demekle sözün şimdiki anlamını kastediyoruz. Yoksa… İyonların Anatoliya dedikleri eski Anadolu bu kadar geniş bir alan olmayıp; Ege’den içeriye doğru Orta Anadolu’nun batısı demekti. Anadolu, o zamanki bölgenin Ege’ye göre coğrâfî durumunu anlatmaktaydı.Yani; İyonların (Yunanlıların) Ege’ye yerleşip, yerel halkla karışmaya başladıkları MÖ 1000’lerin İyonya devleti döneminde; Ege’ye göre doğudaki ülke demekti!
Pekiyi, kimlerdi bu Rumlar? .. Biz buna, Türklerle başlayan döneme göre cevap verelim. Türk unsurlar, 1071’de, Selçuklular adıyla gene bugünkü coğrafyaya göre Anadolu diyeceğimiz topraklara geldiklerinde, burada belli-başlı üç etnik unsurla bunların dilleri vardı: Fırat yayının dışındaki alanda yaygın olarak yaşayan Rumlar, hemen her alana dağılmış ve azınlıktaki Ermeniler ile güney-doğunun Arapları. Etnik bir birlik-bütünlük sağlayamadıkları gibi, bir kültür dili geliştirememiş Kürtler, bugünkü bölgenin dağlarında gene dağınık durumdaydılar. İyonların kültür potasında erimiş Rumlar, (bunların azı esâsen İyon yani Yunanlılardır) başka hangi topluluklarla karışarak ortaya çıkmışlardır? Anadolu bütününde daha önce yaşamış halkları bilince, bu sorunun da cevâbı son derecede basitleşmektedir.
Geçmişte ve günümüzde, bâzı toplumlar (Türk ve Türkiye gibi) adlarını ülkelerine verirlerken, bâzıları da adlarını (İtalya ve İtalyan gibi) ülkelerinden almışlardır. İşte, biz burada bu ikisini birlikte değerlendiriyoruz. Rumların soy analizini yaptığımıza göre de, Fırat yayı içine girmeyeceğiz. Hatti… Evet Hatti! İşte, Anadolu denilip ilk hatırlamamız gereken etnik isim bu olacaktır. Hattilerin, Anadolu’
ya sembol olmuş Hititlerle bir etnik bağları olacağı düşünülmektedir ki, diğer karîneler yanında isim benzerlikleri dikkat çekicidir. Hititleri zâten anıyoruz. Güney-batı Anadolu’da onlara akrabâ Luwi’ler vardır. Hurri, Mitanni, Subar ve Urartular Fırat’ın ötesindedirler. Asur, Akat ve Sümerler gene böyle. Truvalıları, Kastamonu çevresinin Pala’larıyla Sinop dolayından Kaska’ları sayalım. Traklarla akrabâ Bithynialılar, ki Batı Karadeniz kıyısından ve Marmara’nın doğusundan içeriye doğru yaşamışlardır. Onların doğu-güneyinde gene Traklarla akrabâ olan Phrygialılar. Ünlü Herodot, bunların Ermenilerin ataları oldukların yazmaktadır. Phryglerin doğusunda ve onlara akrabâ sanılan Muşkiler. Ege içinden Lydialılar. Balıkesir ve çevresindeki Mysialılar. Ona güneyden komşu Aiolialılar. Kastamonu, Çankırı, Zonguldak ve Sinop dolayında Paphlagonialılar. Eflâni adı bunlardan kalmıştır. Aydın-Muğla çevresi Karialıları ve Lelegler. Antalya-Muğla arasında Likialılar. Burdur-Isparta üstünde Pisidialılar. Adana ve çevresindeki Kilikialılar. Bugün de bilinen yerinde Kappadokialılar. Konya ve Karaman bölgesinde Lykaonialılar. Samsun dolayında Mariandynler. Erzurum dolayında Khalybler, Taokhlar ve Phasisler. Erzurum-Trabzon arasında Skythler. Samsun-Zonguldak arasında yaşayıp İyonların Makron dedikleri. Doğu Karadeniz’deki Kolkhlar. Trabzon’a yakın Drilalar. Giresun-Ordu çevresi halkı Mossynoikoslar. Trabzon’dan öte Moskhoslar. Ordu dolayında Tiberonoslar. Karadeniz’in doğusunda yaşamış Mares halkı. Antalya’da Pamphylialılar. Ankara ve çevresinde Galatlarla, yoğun olarak Ege ve Pontus’taki İyonlar. İyonlar aslında karışık ve dağınık olarak bütün kıyı kesimlerinde bulunmuşlardır. Mûsevî gibi küçük azınlıkları dikkate almamaktayız. Onlar, zâten konumuzun da dışındadırlar.
Roma’nın egemen olduğu Anadolu’daki durum, başlangıçta özetle böyleydi. Roma bölünerek, bunun doğusuna şimdi Bizans dediğimiz devlet kurulduğunda, burayı zaman-zaman Araplar ziyârete geldiler! Öyle hemen de dönüp gitmediler. Meselâ, Adıyaman’ın eski adı Hısn-ı Mansur Arapça olarak bu dönemden kalmıştır. Bir de, Balkanlardaki Türkler vardı. Kuman, Uz, Peçenek adlarıyla anılan bu Türkler, Doğu Roma’yı rahat bırakmıyorlardı. Bunlarla kâh savaşıp, kâh uzlaşan Roma, uzlaştığında bâzı Türkleri Anadolu’ya yerleştirebiliyordu. Nitekim Selçuklular geldiğinde, Kayseri-Konya arasıyla bunun geniş çevresinde bir hayli Türk vardı. Hattâ bundan öncesi, Malazgirt’te Diyojen’i terk ederek Alparslan’ın saflarında yer tutanlar bu Türklerdi. Türkçeden başka bir dil bilmedikleri hâlde dinleriyle Hıristiyan olan ve kendilerine ayrıca “Karamanlı” dahi denilen bu Türkler bile, Rum sayılmaktaydılar. Türk Karamanlılar, gene Rumluk kavramı içinde Cumhûriyet’ten sonra Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bütün bunların üstüne şunu da eklemek gerekecektir ki, doğu ve batı arasındaki doğal bir köprü olan Anadolu’dan, târih boyunca nice-nice kavimler gelip-geçmişlerdi!
İşte… Selçuklular Anadolu’ya girdiklerinde Doğu Roma yani Bizans tebaası bu unsurları, Rum adı altındaki tek bir toplum olarak bulmuştular. Selçuklu ve Osmanlı egemenliğinde geçen ilk birkaç yüz yılda, sebeplerine inmeden ifâde edelim ki, Anadolu’da bireysel, âilece ve bâzen de daha büyük bir toplulukla din değiştirenler görülmüşlerdir. Bu yönde davranış gösterenler yalnız Rumlar olmayıp, Ermeni, Mûsevî ve Karamanlı Türklerde de benzer dönüşler olmuştur. Ancak, bu konudaki büyük sayı Rumlar ve onların arasındaki Karamanlılar adına olandır. Bunun için çok çarpıcı bir örnek Isparta’nın İslâm köyüdür. Peçenek aslından Karamanlıların oturduğu adlarıyla ve dilleriyle tamâmen Türk olan bu köy, 1692’de papazlarıyla birlikte İslâm dinine geçmiştir. Eski inancın kalıntısı kilise artıkları ise, Köy’ün yakınında hâlâ ayaktadırlar! Bir Eskişehirliden dinlediğimize göre, Sivrihisar ilçe merkezinin durumu gene böyle toptandır! Bir başka örnek bundan da ilginç ve çarpıcıdır! Burdur’un Sagalassos denen bir ören yerinde, hâlen de devam eden kazılar yapılmaktadır. Kazı sırasında bulunan mezarlık içindeki iskeletlerin gen analizleriyle, bu kişilerin oradaki köyde yaşayıp kazıda çalışanların ataları oldukları anlaşılmıştır! Köylülerin -ki en az herkes kadar Türktürler- buna tepkisi şöyle olmuştur: Ne yâni, biz şimdi Rum muyuz! ?
Konuyu kusursuz anlatabilmek için bu derecede bir ayrıntıya girdik. Sonuç îtibarıyla, bugünün Anadolu’sunda Manav denilen Türkler, yüzyıllar önce ihtidâ eden Rumların torunlarıdırlar! diyeceğiz. Biz bu konuyu tanıştığımız bâzı Manavlarla da görüştük. Şurada anlattığımıza tamâmen katılanlar da olmuştur, bunu ilk olarak bizden duyduklarını söyleyenler de! .. Doğrusu, bu husus da ilgi çekicidir!
Öte yandan, Trakya’da Manav diye anılan bir etnik grup olmayıp, Çatalca ve Silivri dolayında yaşayan Patriyotlar vardır ki, bunlar da Manavlarla benzer bir geçmişin torunlarıdırlar. Gene Trakya-Vize’de, yaşlıların Manavlar Mahâllesi dedikleri bir yer bilinir. Burası, Mübâdele öncesinde Rumların oturdukları mâhâlleymiş. Durum şunu göstermektedir ki, yaygın söylenen adları yanında Rumlara bir de Manav denilmekteymiş. Yani, Manav denilenler yalnız Rum’dan dönüp İslâma giren ve artık Türk olanlar değil, Rumlar’ın tamamı olmaktadır. Anadolu veyâ Trakya fark etmeden, bunun böyle olduğu pek bellidir. Ülkemizin Anadolu bölgesinde artık Rum yaşamadığı cihetle, Anadolu yerlisi Türklerden başka Manav denecek kimse de yoktur.
Atatürk “Ne mutlu Türküm diyene! ” demiştir. Bunu da, elbette ki lâf olsun diye söylememiştir! Hoş, neyi böyle söylemiştir ve hangi sözü lâf oladır ki! ?
Buradan, sebze-meyve satıcısı manavlara gelirsek… Bâzı meslekler vardır ki, günümüzde de bir bölgeyle özdeş olmuşlardır: Kayseri ve ticâret, Karadeniz ve inşaat gibi. Manavlık mesleğinin de, önce daha çok Manav denilen kişilerce yapıldığı sonucunu çıkarmak pekala mümkündür.
Mete Esin
çürükçü..
*taze fasülye ne kadar?
**5 ytl
*hayırdır amca, içine küçük altın da mı koycaksın :)
**yok kızım.kılçıklarını ayırıp getirene,1 ytl geri vereceğim :)
Türklerin yörüklükten yerleşik hayata geçmesiyle ve daha çok sebze meyve yetiştirip çiftçiliğe yönelmesiyle aldığı isim.Ayrı bir ırk olmasa gerek
manav bir ırktır ama en kral türktur
Kırmızı dudakların, kiraz yanakların ve de badem gözlerin zırvasıyla şiir yazan şahıslar.
DEV EKRAN LİG TV İZLENEBİLEN BİR MEKAN
ayriyetten
SEBZE VE MEYVE SATAN YERLEREDE DENİLEBİLMEKTEDİR...
erkek avcılığı..afrikada yygın bi spor dur............:P
gidip manavı mı kaldırsamm? ? yok daha geçen gün yaptım o işi.adam cin gibi beni görmesin her sabah karşısında..açımmmmmmm:S