Hızır, Orta Asya’da, Anadolu’da yaşayan Türk’ler arasında ölümsüz olduğuna ve darda kalanların yardımına koşan, iyilik, bolluk getiren efsanevi bir kişi olduğuna inanılır.
Halk Hızır’ı bereket, bolluk ve iyliğin temsilcisi olarak düşünür. Hızır’ın halk inancında belli bir kıyafeti, siması, şekli bulunmamaktadır. Ancak yinede halkımız Hızır’ı kır atlı biri veya dilenci kılıklı biri olarak teleffuz ederler.
2019/10/Elazığ ili Baskil ilçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır-Türbesindeki-Resimler Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan Köyünde bulunan Hızır Ziyareti ve Hızır-Sandukası
Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır ziyareti bulunmaktadır. Her yıl bir çok insan ziyarete giderek kurban keser dileklerde bulunurlar.
Hızır, çağrılan her yerde çeşitli kılık, kıyafette ve kimlikte gelebileceğine inanılır. Hızır hakında halk arasında bir çok deyim mevcuttur.
Örnek olarak, sıkışmış bir insana beklenmedik bir anda bir yardım gelmesi halinde “Hızır gibi yetişmek” deyimi kullanılır.
Ekonomik alanda beklediğinden fazla ürün üretilmesi halinde “ Hızır eli değmiş” maşallah çok derler.
Hızır’ın her rast gelen yerde olmadığı, sadece kulun sıkışması halinde gelebileceğini ifade etmek için ise “ kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” ifadesi kullanılır.
Hızır, hiç kimseyle mukayese edilebilecek bir kişilik olmadığı, her an her yerde olabileceği ve ölümsüz olduğuna inanılır. Hızır, hayır dualarında (Hızır yoldaşın ola) sürekli bulunur. Hızır, Sümerlerin Gılgamış destanının büyük kahramanlarından bir olarak görülür.
Halk, Hızır’ın İlyas adında bir kardeşi veya arkadaşı olduğu, Hızır’ın ilyas'la yılda bir defa görüştüğüne inanılır. Hızır ve İlyas’ın görüştüğü gün olarak da baharın başlangıç günü sayılan Rumi takvime göre 23 Nisan, Miladi takvime göre 6 Mayıs günü olduğuna inanılır. Hızır ve İlyas'ın görüştüğü güne Hızır İlyas (Hıdırellez) günü olarak kabul edilir. Halk baharın gelmesini çeşitli etkinliklerle kutlarlar.
Hıdırellez (Hızır İlyas) 04/03/2020 Hızır, Orta Asya’da, Anadolu’da yaşayan Türk’ler arasında ölümsüz olduğuna ve darda kalanların yardımına koşan, iyilik, bolluk getiren efsanevi bir kişi olduğuna inanılır.
Halk Hızır’ı bereket, bolluk ve iyiliğin temsilcisi olarak düşünür. Hızır’ın halk inancında belli bir kıyafeti, siması, şekli bulunmamaktadır. Ancak yinede halkımız Hızır’ı kır atlı biri veya dilenci kılıklı biri olarak telaffuz ederler.
2019/10/Elazığ ili Baskil ilçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır-Türbesindeki-Resimler
Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan Köyünde bulunan Hızır Ziyareti ve Hızır-Sandukası Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır ziyareti bulunmaktadır. Her yıl bir çok insan ziyarete giderek kurban keser dileklerde bulunurlar.
Hızır, çağrılan her yerde çeşitli kılık, kıyafette ve kimlikte gelebileceğine inanılır. Hızır hakında halk arasında bir çok deyim mevcuttur.
Örnek olarak, sıkışmış bir insana beklenmedik bir anda bir yardım gelmesi halinde “Hızır gibi yetişmek” deyimi kullanılır.
Ekonomik alanda beklediğinden fazla ürün üretilmesi halinde “ Hızır eli değmiş” maşallah çok derler.
Hızır’ın her rast gelen yerde olmadığı, sadece kulun sıkışması halinde gelebileceğini ifade etmek için ise “ kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” ifadesi kullanılır.
Hızır, hiç kimseyle mukayese edilebilecek bir kişilik olmadığı, her an her yerde olabileceği ve ölümsüz olduğuna inanılır. Hızır, hayır dualarında (Hızır yoldaşın ola) sürekli bulunur. Hızır, Sümerlerin Gılgamış destanının büyük kahramanlarından bir olarak görülür.
Halk, Hızır’ın İlyas adında bir kardeşi veya arkadşı olduğu, Hızır’ın ilyasla yılda bir defa görüştüğüne inanılır. Hızır ve İlyas’ın görüştüğü gün olarak da baharın başlangıç günü sayılan Rumi takvime göre 23 Nisan, Miladi takvime göre 6 Mayıs günü olduğuna inanılır. Hızır ve İlyas'ın görüştüğü güne Hızır İlyas (Hıdırellez) günü olarak kabul edilir. Halk baharın gelmesini çeşitli etkinliklerle kutlarlar.
Sümerbank (Malatya Bez ve İplik Fabrikası) Kuruluşu 03/03/2020 Sümerbank’ın kuruluşu, büyük sermayeli devlet bankalarına duyulan ihtiyaç sonucu gerçekleşmiştir. Sümerbank’a 3 Haziran 1933 tarihinde 2262 numaralı kanunla kurulmuştur. Sümerbank'ın fınansman desteği ile Kayseri ve Bakırköy fabrikaları 1934, Ereğli 1937 Nisan ayında, Nazilli basma fabrikaları 1937 Ekim ayında faaliyete başlamışlardır. Malatya bez ve iplik fabrikasının temeli 1937’de atılmıştır.
Malatya Bez ve İplik fabrikası, 1939 yılında tamamlanıp, üç milyon Türk Lirası harcanarak işletmeye açılmıştır. Fabrikanın kuruluş yılında Malatya’nın idari yapısı; Arapgir, Hekimhan, Akçadağ, Darende, Pütürge, Besni, Adıyaman ve Kâhta ilçerinden oluşmaktaydı.
Malatya Bez ve İplik Fabrikası 436 bin metre kare arsa üzerine 71 bin metre kare kapalı alan olarak inşa edilmiştir. Fabrika 14 Aralık 1939 günü üretime başlamıştır. Fabrika faaliyete geçtiği tarihte şehrin nüfusu 90.503 kişi idi. Fabrika, bu tarih itibari ile 24 saat, üç vardiya halinde çalışarak 3.500 kişiye istihdam sağlamıştır.
Fabrikanın ham madde ihtiyacı, çevre il, ilçe ve köylerden sağlanması ile ilin tarımında çeşitlilik ve katma değeri yüksek ürünler üretilmesini sağlamıştır.
1938 yılının Haziran ayından itibaren üretilecek ürünlerin pazarlanması, fabrika çalışanlarına hizmet sunmak amacı ile, sosyal tesis yapmak ve çalışanların gerektiğinde finans sorununu çözmek, için bir kooperatif de kurulur. Fabrika çevresinde nüfusun yoğunlaşması ile birlikte halkın eğitim ihtiyacını karşılamak için, Sümer İlkokulu, ortaokulu ve lisesi adı ile okullar açarak eğitime de katkı sunmuştur.
Fabrika, Malatya’nın çevre illerle kara ve demir yolları ile bağlanmasına, fabrikada istihdam edilen teknik personellerle ilin eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesinde lokomotifi görevini üslenmiştir.
Fabrika ürettikleri ürünlerin bir kısmını ihraç etmekle ülke ekonomisine döviz kazandırıyordu. Ürettiği ürünlerin bir kısmını iç piyasaya sunuyordu.
Fabrika, 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe konan “Ekonomik İstikrar Paketi” nin uygulamaya konması ile ülkede başlayan özelleştirme furyasına kurban gider.
Özelleştirme kapsamına alınan fabrika, 1998 yılında yapılan ihalede 11 milyon dolar teklifi az bulunarak ihale iptal edilir. 2003 yılında yapılan ihale ile 6.400.000 ABD Doları bedelle Malatya Girişim Grubu’na satılır. Malatya Pamuklu Sanayii İşletmesinin 27.02.2004 tarihinde, devir işlemi gerçekleşir.
Fabrika’nın arsası üzerine Malatya park AVM, belediye binası, otopark, miting alanı, kültür merkezi ve Oteller yapılmıştır. Sümerbank’da çalışan işçiler için yaptırılan tek katlı konutların bulunduğu arsa belediyeye devredilmiştir. Malatya Belediyesi, 2008 yılında 61.250 metrekaresine yeşil alan olmak üzere, 97.300 metrekaresine Sümer Park (Abdullah Gül) parkı yapılmıştır.
Fabrika faaliyette bulunduğu zamanlarda katma değeri yüksek ürünler üretmesi nedeniyle çalışanlarına asgari ücretin bir kaç katı maaş ödemekteydi. Günümüzde AVM’de istihdam edilen sınırlı sayıda çalışan’in büyük bölümü uzun çalışma saatlerine rağmen asgari ücret veya biraz üzeri ücretle çalışıyorlar.
Türkler, İslamiyetten önceki inanışlarında dağların,tepelerin, ağaçların, suların, göllerin ruhunun olduğuna, kutsal olduğuna inanmaktaydılar.
Türk düşüncesinde, inancında Tanrının gökyüzünde olduğu ve dağların Tanrı’ya yaklaşmayı, erişmeyi simgelerdi bundan dolayı dağı kutsal bulurlardı. Kutsal bulunan dağların ziyaret edilmesi ve kurban kesilmesi ile dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlardı.
Türkler müslüman olduktan sonra, bu inançlarını geliştirerek sürdürmüşlerdir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve islamlaşmasında etkin görevler üslenmiş komutanlar, bilim adamları, Horasan erenleri adı verilen nefsinden arınmış, Ahmet Yesevi ekolünden gelen, Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi kişilerin olağanüstü güçlerinin olduğu, keramet sahibi olduklarına inanırlardı. Bu kişilerin öldükten sonrada bu güçlerini devam ettirebileceklerine inanırlardı. Bu inanış kapsamında öldükten sonra anılarını yaşatmak, manevi destek bulabilmek amacı ile yatır, türbe, kümbet, tekke, ziyaret, dede mezarı gibi adlarla anılan yapılar yapara, zaman zaman ziyaretlerine gidere dileklerde bulunurlardı. Genel anlamda “ziyaret” olarak adlandırılan bu yapılarda yatanlar veli, evliya, ermiş, âlim, sofu, seyyid, şeyh, gazi, mübarek, pir, dede, baba, abdal yahut şehit gibi türlü isim ve sıfatları taşıyan, manevi gücü olan kişilerin yattığına inanıyorlardı.
İnsanlar ziyaretlere gitmekteki amaçları, ermiş, doğaüstü gücü olduğuna inandığı kişilerin güçlerinden faydalanmak istemeleridir.
Ziyarete gitmenin farklı bir kültürü vardır. Ziyaret alanı, ziyaretin kutsallığı dikkate alınarak temiz düzgün kıyafetlerle, tüm kalbi ile ziyarete inanarak ve ziyaretin kerametine odaklanarak gidilir. Ziyaret süresince, ziyaret amacı dışında olumsuz bir eylemde bulunulmaz.
Ziyaretçilerin amaçları şu şekilde özetlenebilir:
Hastalıklardan şifa bulmak:
Canlarını, hayvanların ve mallarını görünmez kazalardan korumak.
Yağmur yağmasını sağlamak.
Kısmeti kapalı olan gençlerin kısmetinin açılmasına çare olmak.
İşsizler, iş bulmak, ailevi geçimsizlikten kurtulmak, sınavlarda başarılı olmak, kötü alışkanlıklardan kurtulmak, askere veya herhangi bir nedenle aileden ayrılarak dışarı gidenlerin sağ salim dönmesini sağlamak, amaçlarını gerçekleştirmek için gidilmektedir.
Ziyarete giden insanlar, dileklerinin gerçekleşmesi için çeşitli adakta bulunur, kurbanlar keserlerdi. Ziyaretlerde, kesilen kurbanlar pişirilerek lokma olarak ziyarete gidenlere ve çevresindeki insanlara dağıtırlardı, lokmadan olabildiğince çok kişinin nasiplenmesine gayret gösterilirdi. Ziyarette, dağıtılan lokmalarda ziyaretçilerin doyma amacı güdülmemekte, çok fazla insanın tatması (nasiplenmesi) amaçlanmaktadır. Ziyarette lokma dışında hiç bir malzeme alınmaz, götürülmez, satılmaz ve farklı amaçlar için kullanamazlardı.
Tarihin birinde ilimize bir vali atanmış. İlimiz’de göreve başlar başlamaz, kendisini halka sevdirmek ister, projeler hazırlar uygulamaya koyar. En büyük projesi “demokrat vali” olarak halkın gönlünde yer almak ister.
Bir gün demokrat vali daire amirleri ile toplantı yapar, projelerini anlatır. Demokrat Vali projelerini hayata geçirmek için daire amirlerinden destek ister. Demokrat Vali her daire amirinin kendi kurumlarında toplantı yaparak projelerini anlatmalarını, ilde görev yapan tüm personelin desteğinin mutlaka sağlanmasını buyurur.
Demokrat Vali daire amirleri ile yaptığı toplantıda, konuştuğu her şey, alkışlarla onaylanır. On’larca daire amirinden bir tek itiraz gelmez, hep bir ağızdan emredesiniz efendim, emriniz olur efendim, diye karşılık bulur.
Demokrat Vali daire amirlerini istediği her şeyi yaptırma durumuna getirdiğine inandıktan sonra projesini açıklar.
Demokrat Vali: Arkadaşlar şimdi size projemi açıklıyorum. Her kurumdan yüzde yüz katılım bekliyorum, aksini asla kabul etmem diyor. Biz ilimizde görev yapan memurların maaşında gönüllü olarak yapılacak kesintilerle, ilimizin okul sorununa çözüm bulmak istiyoruz. Bu nedenle her memurdan her ay 20TL. kesinti yapılarak parayı banka hesabına yatırılmasını ve personel listesi ile kesinti listesini valiliğimize göndermenizi rica ediyorum, diye talimat verir.
Arkasından arkadaşlar bu konuda herkesin katılımını mutlaka sağlamanızı rica ediyorum der. Demokrat Vali’nin son söz şu olur “Bu yardım kampanyası kesinlikle gönüllülük esasına dayalıdır, her personel ikna edilmek zorundadır.” Diye konuşmasını tamamlar.
Toplantı biter, daire amirleri, kurumlarına gider, personelleri ile toplantı yaparlar, alınan kararları personellere iletirler. Demokrat Valinin projesi anlatıldıktan sonra mesaj olarak Demokrat Valinin son sözü personellere iletilir. “Bu yardım kampanyası, kesinlikle gönüllülük esasına dayalıdır, her personel ikna edilmek zorundadır.”
Toplantıda projeyi desteklemek istemeyen memurlar çıkar, istenilen yardım toplanamaz. Demokrat Vali bir ay sonra tekrar toplantı yapar, daire amirlerine tekrar seslenir.
Demokrat Vali: Ben demokrat bir insan olarak, vali olarak sizi nasıl ikna ettim ise sizde demokrat bir daire amiri olarak personellerinizi ikna edeceksiniz. Bu kampanya ya yüzde yüz destek sağlayacaksınız.
Kurumlarında, demokrat valinin projesine tam destek sağlayamayan, vali gibi demokrat olamayan daire amirleri, çaresiz eksikleri kendi maaşlarında tamamlamak zorunda kalırlar.
Günümüzde demokrat olamamanın cezası, ikna edilemeyen personelin, yardımını kendi cebinden ödemektir. Her daire amiri demokrat olabilseydi, tüm personel emredersiniz derdi.
Ağalığın, beyliğin, şeyhliğin çok muteber olduğu, savaş döneminde, erkeklerin savaş alanlarında şehit olduğu, köyde erkek nüfusun az olduğu bir dönemde, dul Ayşe kadının oğlu rahmetli olur.
Köy halkı toplanır, Çevre köylerden insanlar cenaze törenine katılmak, cenazeye karşı son görevlerini yapmak için cenaze evine gelirler.
Cenaze yıkanır, musalla taşına konur. İmam cenaze namazını kıldırır, helallik alınır, cenazenin defin işlemi yapılır. Cenaze defnedildikten sonra halk köye dönmeye başlarlarlar.
Merhumun annesi Ayşe kadın, feryat figen eder, ağlar, dövünür. Köylü merhumun annesini teselli etmekte zorlanır.
Cenaze törenine katılan vatandaşlardan Ahmet efendi, merhumun annesine yaklaşarak teselli etmeye çalışır.
-Teyze ağlama ne yapalım, Allah rahmet eylesin, Allah sabırlar versin der.
Ancak kadın ağlamaya devam eder.
-Ahmet efendi, Ayşe kadına yaklaşarak “oğlunu, ağanın mezarının yanına gömdük daha ne istiyorsun.” Diye teselli eder.
Malatya Kent Müzesi 09/02/2020 Malatya Kent Müzesi
19.Yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğundaki kötü gidişi durdurabilmek için bir çok ıslahat çalışmaları yapılmıştır. Osmanlıda ıslahat çalışmalarına öncelikle askeri alanda başlanmıştır.
Malatya Kent Müzesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün büstü Padişah 2.Mahmut Osmanlı İmparatorluğunda kökten değişiklik yapabilmiştir.Yeniçeri ocağının kaldırılarak yerine Asakiri Mansuri Muhammadiyye’nin kurulması ile ülke içinde yeni örgütlenmeye gidilmiştir. Bu yeni askeri örgütlenmenin dışında Redif Askeri Teşkilatı (Sonradan gelen,seferberlikte silah altına alınacak birlikleri) oluşturmak için kurulur. Orduda yeniden yapılanma 2. Mahmut döneminde başlatılsada 2.Abdulhamit döneminde devam eder. 1893 yılında Asker alma (Redif Askeri Teşkilatı) binası olarak inşa edilmiştir.
Malatya Kent Müzesi, Mustafa Kemal Atatürk ve subayları Askere alma binasının önünden geçen cadde “Kışla caddesi” olarak anılmaktadır.
Cumhuriyet döneminde Askerlik Şubesi olarak hizmet veren bina 1947 yılında restore edilmiştir.
Malatya Kent Müzesi, 1893 yılında Asker alma (Redif Askeri Teşkilat binası) Malatya Askerlik Şubesi 15.09.1997 yılında ikinci kez restore edilmiştir.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından yeni bir bina yapılması nedeniyle, Malatya Askerlik Şubesi yeni binasına taşınarak, bina 2015 yılında Battalgazi Belediyesine devredildi.
Battalgazi Belediyesi, Kültür ve Turizim Bakanlığının finansal desteği ile günü Kent Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Kent Müzesi 11 mart 2019 günü hizmetine açılmıştır.
Kent Müzesinde, Malatya’yı Cumhuriyet döneminde temsil etmiş milletvekilleri, senatörler, valiler, sanatçılar gibi ünlü şasiyetleri, delilerinin resimlerini görmek bazılarının hayat hikayelerini, bazılarının heykellerini görmek mümkün olkamtadır. Ayrıca bazı sanaat erbabı şahsiyetlerin minyatür heykellerine rastlamak, tarihte ve günümüzde kullanılan üretim araçlarını gözlemlemek mümkün olmaktadır.
Kent Müzesinde, Malatya’nın önde gelen şahsiyetleri, üretim araçları, kullanılan araç ve gereçlerle birlikte tarih yaşatılmıştır.
Kent müzesi, halkımıza tarihimiz hakkında bilgi sahibi olması, tarihi yaşaması gibi bir olanak sunmaktadır
Dedem Mustafa 09/02/2020 Osmanlı İmparatorluğunun düşmanları o kadar kinlenmişlerdir ki hasta adam olarak nitelendirdikleri koca imparatorluğu cepheden cepheye sürüklemekteydiler.
Arguvan 1873 yılında Tahir ismi ile Keban ilçesine bağlanmış. Dedem Mustafa 1881 yılında Keban doğumlu olarak kayıtlara geçmiştir. Kardeşleri: Mehmet (1866), Hasan(1879), Hüseyin (1889), Bektaş (1874)
Bu topraklarda 1912 Balkan Savaşlarından Cumhuriyet kurulana kadar yaklaşık 20 savaş* gerçekleşmiştir.
Dedem Mustafa işte Osmanlı İmparatorluğunun bulunduğu bu şartlarda dünyaya geldi. Beş erkek kardeşten, dördü bir birini takiben askere alındılar. Vatan savunması için gögüslerini siper ettiler. Bir akşam yemeğini beraber yemek yedikten sonra helalleşip ayrıldılar.
Dedem Mustafa o gece Artvin civarında Rusların saldırısına uğrayarak esir düştü. Ruslar dedem Mustafa ve diğer Türk esirlerini Sibirya’ya götürdüler. Sibirya da 7 yıl esir tutulduktan sonra yurda döndüğünü kendisi anlattı.
Diğer kardeşleri Hasan, Hüseyin ve Bektaş’ın 1914 yılında Sarıkamış Harekatında donarak şehit oldukları düşünülmektedir.
Dedem Mustafa anılarında askerin ihtiyaçlarını karşılamak için halktan erzak, elbise, canlı hayvan topladığını ve kendisinin bir koyununu Erzurum yakınlarında tanıdığını söylemiştir.
Dedem Mustafa esaret dönüşünde Arguvan’a bağlı Tatkınık köyünde konaklar ve bir süre sohbet ettikten sonra köyün ileri gelenleri bizim (Ektir) köylülere Mustafa askerden döndü diye haber gönderirler. Haberi alan köylüler Asmaca köyünün Ömerağa mezrasına kadar dedem Mustafa’yı karşılamaya gelirler.
Dedemin üzerinde Rusların verdiği pantolon vardır ve bu durumu halk çok garip karşılar. Köylerde insanlar lakabla anılması doğal olduğu için dedem de arada bir de olsa Pantol Mustafa diye anılır.
Dedem 4 yıl askerlik ve 7 yıl esirlikten sonra köye geldiğinde kendisine ait fazla da bir şeyin kalmadığını görür.
4 yıl askerlik 7 yıl esirlik, bir aileden 3 şehit ve 11 yıllık mücadeleden sonra bu topraklar vatan yapılır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Mersin ziyaretinde yaşadığı anekdot’un aynısı burada da yaşanır.
20 Ocak 1925 tarihli Mersin Ziyareti:
“Atatürk bu ziyaretinde Mersinde Müdafaayı Hukuk Cemiyeti binasına gelirken görkemli bir binayı işaret ederek
-Bu köşk kimin?
-Kirkor’un
-Ya bu koca bina kimin?
-Yorgo’nun,
-Ya şu apartman kimin?
-O da Saloman’un, diye cevap alır.
Atatürk kaşlarını çatarak
–Onlar bunları yaparken siz neredeydiniz? diye sorar.
Bu kez toplanan insanlardan yaşlı bir köylünün sesi duyulur.
-Biz Yemende, Tuna boylarında, Balkanlarda, Kafkaslarda, Çanakkale de savaşıyorduk paşam.
Atatürk daha sonraki hatıralarında “Hayatta cevap veremediğim yegane insan bu ak saçlı ihtiyar olmuştur” der.
Cepheden cepheye koşanların düşman işgalinden kurtardığı topraklardan kendilerine fazla bir şeyin kalmadığı bir kez daha görülür.
Vatan Sağolsun!
İsmail Akbaba Malatya Arguvan Tarlacık Köyü
simgesi ile nitelendirilen kısım: Balkan Savaşı – 1912 Balkan Savaşı – 1913 1911-1912 Trablusgarp Savaşı 1914 I. Dünya Savaşı İngilizler petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15 Ekim 1914’te Bahreyn’i ve 23 Kasım 1914’te Basra’ya saldırdı. 22 Aralık 1914 tarihinde I.Dünya Savaşı sırasında Sarıkamış Harekâtı gerçekleşti.
Irak Cephesi Kutülamare’de 8 aralık 1915’te kuşatılan İngiliz birlikleri, 28 Nisan 1916’da teslim oldu. General Townshend dahil 13.399 esir alındı. 1917 baharında İngilizler, Gazze?ye saldırdı. 1.ve 2. Gazze Muharebeleri yapıldı. Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in 5 Haziran 1916’da isyan etmesi, Filistin Cephesi arkamızdan vrudu. 1917 Suriye cephesinde İngiliz ordularına karşı mücadele verildi. 11 Mart 1917’de İngiliz birlikleri Bağdat girerken Halil Paşa’nın komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat’ı boşalttı. 19 Şubat 1915’den 18 Mart 1915’e Çanakkale Deniz Savaşı başladı. 1918 Nisan: Anzak güçleri Gelibolu’ya çıktı Kuvay-i Milliye ve Kurtuluş Savaşı
22 Haziran 1920’de Yunan saldırısının başladığı sırada, Doğuda da Ermeni saldırıları sürekli artıyordu. Ocak 1919’da İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa İngiliz, Mersin, Osmaniye ve Adana Fransız işgaline uğradı. Batı Cephesi Birinci İnönü Savaşı (6 – 10 Ocak 1921) İnönü Savaşı (23 – 1 Nisan 1921) Eskişehir – Kütahya Savaşları (10 – 24 Temmuz 1921) Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos – 12 Eylül 1921) 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. 27 Ağustos’tan itibaren Türk ordusunun üstünlüğü eline geçirmesi üzerine Yunan kuvvetleri geri çekilmeye başladı. 9 Eylül 1922 de son Yunan askeri denize dökülerek savaş bitti.
Anadolu halkının çok önemli geleneklerinden biride kirveliktir. Kirvelik dini vazifeler gereği erkek çocuklara yapılan sünnetin gerçekleşmesinde önemli bir yeri vardır. Kirvelik: Yerleşik ve kurumsallaşmış özelliği, çocuğun sünneti ile birlikte ve hatta daha önceden başlamış dostlukların, samimiyetlerin pekiştirilmesi arzusunun bir sonucudur. Kirveliğin oluşabilmesi için iki dosttan birinin oğlunun, diğerinin kucağında sünnet olmasını kabul etmesi ile oluşur. Kirvelik “Peygamber Dostluğu” olarak anılır. Kirvenin oturduğu döşşeğe “Peygember Döşşeği” denir. Bu dostluğun ve döşşeğin kutsal olduğuna inanılır. Anadolu’da feodalitenin baskın olduğu bazı bölgelerinde kirvelik iki aile veya iki aşiret arasındaki gerginliklere, çatışmalara son vermek içinde oluşturulan bir gelenektir. Özünde iki aile arasındaki bir sevgiden yakınlaşmadan oluşan bir sosyal olguysa da, geçmişte farklı köylerde, aşiretlerde oluşturan kirvelikle köyleri, aşiretleri, etnik yapıları yöresel olarak bir birine kirvelik bağı ile bağladıkları, dostluklar oluşturulduğu görülmektedir. Kirvelikler babadan oğula geçtiği gibi, yeni kirveliklerde oluşturmak mümkündür. Geleneksel olarak yeni kirvelikler oluşturmak için yapılan teklifler geri çevrilmez, kabul edilir. Kirvelik, sünnet düğününün gerçekleşmesi ile birlikte kirvelik müessesi kurulmuş olur. Özünde kirve, çocuğun manevi babası sayılır. Kirve olan kişiler birbirlerinin çocuklarının manevi babası sayıldıkları için, kirve çocuklarıda manevi kardeş sayılırlar. Manevi kardeş olan kirve çocuklarıda birbirleri ile evlenemezler. İsmail Akbaba Malatya Arguvan Tarlacık Köyü
Şimdi kızıltaşta olmalıydık seninle Uzanıp çimenlerin üstüne Türküler söylemeliydik mavi gökyüzüne Öpüp güneşi alnından sevdiğimizin Sisler aralanınca çekip gitmeliydik sorhunluya Şimdi arguvanda olmalıydık seninle Oturup sevda türkülerinde Yarına kadehler kaldırıp İçimizdeki yangınları söndürmeliydik Soğuk pınarın buğusuna daldırıp ağzımızı Çatlayan ellerimizle hayatı öpmeliydik Gün aydınlanınca çekip gitmeliydik Şimdi dağlarda olmalıydık seninle Sevda türküleri söylemeliydik esen yellere Unutup sılayı,gurbeti, Acıların hasreti içimizi kavuruyor Güneş batınca,çökerse karanlığa Yol alırız aydınlığa şimdi şotikte olmalıydık seninle dağlarını özgürlüğe açan bir güneş gibi uçmalıydık bir çocuk gibi Hayallar dünyasındaki düşlerimizin sarsın bedenlerimizi kirlenmemiş sevgiler,çıkarsız dostluklar
dünyadaki tüm güzel düşler adına çüremeye,kirlenmişliklere dayanmalıydık dağlar sıralanınca karşımızda güneş doğunca çekip gitmeliydik gelincikler gülümserdi dağlarımda sular çağıldar kuşlar öter tomurcaklanır dallar bahar gelmiş dağlarıma gülüşünki kardelene dönüşmüş atmada zamansız bir mevsimin kıyısında savrulmuş bir yaprak gibi anılarımız boynu bükük sümbül gibi bir nergiz açar sevdalarımda büyütürüm seni yüreğimin kıvrımlarında
Şimdi dağlarda olmalıydık seninle Koşarken özgürlüğe,rüzgarlar seni söyler sevdalım. Güneşim sensin baharım sen dağlarım sen
Yapılan tarihi araştırmalarda en eski ve tek kaynak olarak bilinen Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560) Doç. Dr. Refet Yinanci, Yard. Doç. Dr.d Mesut Elibüyük, 1983, 614 S., Gazi Üniversitesi: 31, Gazi Eğitim Fakültesi: 1.Adlı eserde Ektir köyü ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Yine ayni döneme ait 1530 tarihli 1530 Tarihinde Malatya Divrig ve gerger Livalari isimli haritada da komşu köylerle ilgili KARAHÖYÜK- KARAKAYA- ISA-ÇAVUSLU-KISLA- KURSEYIN (Parçikan) -SARSAP- BOYALCA (Boyaca) - ANBARCIK- HASANBADIK (Fethiye) -KARAHISAR (Karababa-Mamahar) ASMACA- SÜLMANI-YI ULYA ve SÜLMANI-YI SÜFLA isimleri ile Yukarı ve Asağı Sülmenli köyleri yer almakta iken Ektir′ le ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ektir köyü 17.yy sonları ve 18.YY ilk yarısında kurulmuş olduğu sanılmaktadır.Köyün arazi yapısı incelendiğinde sonradan kurulduğuna dair ciddi belirtiler bulunmaktadır. Söyle ki köyün arazisi bir bütün değildir arazinin Malatya′ ya doğru uzanan kısmında horun mevki ile Çakmaktaşı mevki arasında 100 metre kadar bir kesintiye uğramış 100 metre ileride köyün tekrar arazisi başlamış ve bu arazi Yukarı Sülmenli köyüne bağlı Adatepe mezrasının altında Çakmaktaşı mevki ile Bazgölü mevki arasında yine 100 metre kadar kesintiye uğramıştır, arazi Baz gölünde tekrar genişleyerek devam etmiştir bu şekilde köyün arazisi 3 ayrı parçadan oluşmaktadır. Bu durumda gösteriyor ki çevre köyler kurulduktan sonra boş kalan araziye daha sonra Ektir köyü yerleşmiştir. Anadolu nun 1000 lerce yıllık tarihi bulunmaktadır. Ektir köyü Anadolu da olduğu için çok eskidir ancak şu anki mevcut bulunan köyün tarihi sanıldığı kadar eski değildir. Ektir halkı çevre köylerin yerleşmelerini tamamladıktan sonra boş bıraktıkları bu arazilere 200-250 yil önce 1700 -1800 yıllarında kuruluşunu tamamlamıştır. kurulduğu yere sonradan gelerek yerleştikleri için, köyün ismi sonradan geldi küçük eklendi, daha sonra ilave edildi anlamına gelen 'Ektir' adını almıştır. Kuruluşunda Elazığ ilinin Keban ilçesine bağlı olan Ektir köyü Cumhuriyet döneminde Malatya′ ya bağlanmıştır. 1954 yılında Arguvan′ in ilçe olması nedeni ile idari olarak Arguvan ilçesine bağlanmıştır Ektir köyünün adı 1965 yılında Tarlacık olarak değiştirilmiştir Ektir halkına ait 1840 tarihli nüfus kayıtları mevcuttur..
Ektir köyü. Cumhuriyetin kurulmasında mutlaka ki Anadolu Türk halkının takdire sayan bir mücadelesi ile yoktan var edilerek yeni bir devlet kurulmuştur. Bu üstün gayret neticesinde Ulu önder M. Kemal Atatürk teşekkür telgrafı da çekmiştir. Ülkenin sıkıntılı olduğu 1914-1920 dönemlerinde ektir köyünden de seferberliğe giden şehit olan ve esir düşen bir çok insanımız bulunmaktadır örnek vermek gerekirse Ektir Köyünden ayni aileden dört kardeş Sarıkamış harekataına katılmış 1914-1915 Sarıkamış harekatında Yusuf Oğlu 1879 doğumlu 49498465694 T.C. Kimlik nolu Hasan AKBABA, Yusuf Oğlu 1874 doğumlu 49492465812 T.C. Kimlik nolu Bektaş AKBABA, Yusuf Oğlu 1889 doğumlu 49489465986 T.C. Kimlik nolu Hüseyin AKBABA şehit olmuşlar ve Yusuf Oğlu 1881 doğumlu 49495465758 T.C. Kimlik nolu Mustafa AKBABA Ruslara esir düşmüş 7 yil esir 4 yil askerlik hizmeti sonunda köyüne dönebilmiştir.
Bu şehitlerin babalarının 1840 tarihli nüfus kayıtları hem bizde hem Türkiye Cumhuriyeti Nüfus kayıtlarında mevcuttur. Alikahyalar (Akbabalar) soyadını taşıyanlar köyün ilk kurucularıdır.
İsmail AKBABA (10.04.2008)
Tarlacık köyünün ekonomisi
Tarlacık köyü yerleşim yeri iklim şartları ve yer yüzü şekli itibarı ile Arguvan ilçesinin tam bir parçası olarak gözlemlenmektedir. Bu özelliğiyle ekonomisinin de, Arguvan ekonomisinden bir farklılık gözlenmemektedir. Tarlacık köyü Arguvan ilçesinin güneyinde yer almakta olup arazi yapısı olarak dalgalı bir yapıya sahiptir. Köy arazi şekli olarak dağlardan uzak ancak yüksek bir yerde kurulması nedeni ile arazisini sulayacak akarsuyu bulunmamaktadır. Araziyi sulayacak kaynak veya akarsu olmadığı için kuru tarım yapılmaktadır. Başlıca yetiştirilen ürünler; arpa, buğday ve ihtiyaç kadar nohut, mercimek gibi tarım ürünleridir. Tarlacık köyünde, tarımda kullanılan üretim araçlarının ilkel aletlerle yapıldığı dönemlerde çok miktarda küçük ve büyük baş hayvan beslenirdi. Ancak tarım üretim araçlarının modernleşmesi üretim alanında hayvanların kullanılmasından vazgeçilmesiyle birlikte köyde yetiştirilen hayvan sayısında bir azalma olmuştur. Kışların soğuk ve kar yağışının fazla olduğu 1980 ve önceki yıllarda yeraltı suları bol olarak bulunmaktaydı. Yeraltı sularının fazlalığından dolayı köy halkı cesaretlenerek ilimizde kayısı üretiminin sıçrama yapması da göz önüne alınarak bol miktarda köyde su kuyuları açılmış ve kayısı dikimi gerçekleştirilmiştir. Ancak son zamanlarda ülkemizde kendini gösteren genel bir kuraklık yer altı sularının çekilmesine neden olmuştur. Köyde kısa bir süre çok iyi ve kaliteli kayısı üretimi yapan halk kısa sürede yer altı sularının çekilmesi ve gerekli sulamanın yapılamaması sonucu kayısı bahçelerinin kurumasına engel olamamıştır. Bu nedeniyle diklen birçok kayısı bahçelerini kesmek zorunda kalmışlardır. Bu durumda alternatif üretim olarak halk büyük baş hayvan üretimine tekrar yönelmeye başlamış ellerinde bulundurdukları yerli sığırları damızlık süt ve et verimi yüksek kaliteli sığırlarla değiştirme yoluna gitmeye başlamış bir çok aile küçük çaplı süt ve et sığırı besiciliği yapmaya başlamışlardır. Köyün ekonomisi geleneksel olarak arpa ve buğday ekimi yapılmaktadır. Ürettiği arpa ve buğdayın bir kısmını satmakta bir kısmını da süt ve besi sığırcılığı yaparak değerlendirmektedir..
02/05/2008 İsmail AKBABA
Tarlacık Köyün Sorunları ve Çözüm Yolları. (İsmail Akbaba)
Anadolu da tüm köylerin bir çok sorunu olduğu gibi köyümüzün de ulaşım, su okul sağlık hizmetleri gibi bir çok sorunu bulunmaktadir.
Hızla gelişen küreselleşen dünyada büyük sermayelerin baskısı altında kalan Küçük köylerin artık kendi kendine yetmesi kendi sorunlarını tek başına çözme imkanı bulunmamaktadır. Köylerin okul, sağlık, ulaşım, barınma, kültürel ihtiyaçları bulunmaktadır asgari ihtiyaçlarının giderilmesi için aynı yörede, aynı kültürü paylaşan birbirine yakın köylerin sorunlarının çözümlerinin ortak olduğunu görmeleri, inanmaları ve çözümü birlikte aramaları gerekmektedir. Küçük yerleşim birimlerinin dünyadaki gelişmelerden kopmamalari için devletten azami ölçüde destek almaları gerekmektedir.
Köyümüz ve çevresinde din, dil, ırk, gelenek, görenek ve tarih birliği bulunan Asaği Sülmenli, Yukarı Sülmenli köyleri ile sorunlarının ortak çözüleceğine inanmak bu köylerin resmiyette birlikteliğini sağlamak ve bunu takiben Arguvan ilçe merkezine mahalle olarak bağlanması ile devletten yardım alma olanakları yaratılmış olur.
Köylerin içme suyu, kanalizasyon, temizlik sorunları Arguvan belediyesine devredilebilir. Köyleri birleşmesi ile devletten sağlık ocaği talebi oluşabilir ve bu sorunun devlet tarafından çözülmesi sağlanabilir. Yukari Sülmenli de bulunan Ilköğretim okuluna ek bina yapma gerektiğinde lise yapma veya yaptırma olanağı sağlanabilir. Ulaşım konusunda şu an günde bir araçla sağlanan ulaşım günün çesitli saatlerinde birkaç defa belli saatlerde ulaşım sağlanma imkanına kavuşulabilir.Köylerin içme su ihtiyacı tam olarak devletin, belediyenin hizmetleri kapsamında olduğundan bu sorun kısa sürede çözülebilir. Üç köyün birleşmesi ve Arguvan ilçesi ile bütünleşmesi bu köylerin üretmiş oldukları çesitli ürünleri değerlendirme olanaklarına kavuşturabilir. Bu birleşmeden Arguvan Belediyesinin nüfusu bir miktar artacaği için belediyenin Devletten ve iller bankasından alacağı katkı ve yardım miktarı artacak ve dolayısı ile toplu bir kalkınma ve yardımlaşma söz konusu olacaktır. Bu birleşmeden Arguvan belediyesi hiçbir zarar görmeyeceği gibi belediye gelirlerinde ve çaliştırılan personel sayısında artış olacaktır. Sonuçta birleşmeye katkı sunan herkes kazançlı çıkacaktır.
Doğası güzel,insanları canayakın ve dürüst.Gelenek ,göreneklerine bağlı,dili sade Türkiyede örnek köylerimizden biri.
Gurbette yasayan bir malatyalı olarak; o köyü bilmesemde
Toprakları hasret ve özlemden başka çağrışım yapmıyor bana
Hıdırellez (Hızır İlyas)
Hızır, Orta Asya’da, Anadolu’da yaşayan Türk’ler arasında ölümsüz olduğuna ve darda kalanların yardımına koşan, iyilik, bolluk getiren efsanevi bir kişi olduğuna inanılır.
Halk Hızır’ı bereket, bolluk ve iyliğin temsilcisi olarak düşünür. Hızır’ın halk inancında belli bir kıyafeti, siması, şekli bulunmamaktadır. Ancak yinede halkımız Hızır’ı kır atlı biri veya dilenci kılıklı biri olarak teleffuz ederler.
2019/10/Elazığ ili Baskil ilçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır-Türbesindeki-Resimler
Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan Köyünde bulunan Hızır Ziyareti ve Hızır-Sandukası
Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır ziyareti bulunmaktadır. Her yıl bir çok insan ziyarete giderek kurban keser dileklerde bulunurlar.
Hızır, çağrılan her yerde çeşitli kılık, kıyafette ve kimlikte gelebileceğine inanılır. Hızır hakında halk arasında bir çok deyim mevcuttur.
Örnek olarak, sıkışmış bir insana beklenmedik bir anda bir yardım gelmesi halinde “Hızır gibi yetişmek” deyimi kullanılır.
Ekonomik alanda beklediğinden fazla ürün üretilmesi halinde “ Hızır eli değmiş” maşallah çok derler.
Hızır’ın her rast gelen yerde olmadığı, sadece kulun sıkışması halinde gelebileceğini ifade etmek için ise “ kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” ifadesi kullanılır.
Hızır, hiç kimseyle mukayese edilebilecek bir kişilik olmadığı, her an her yerde olabileceği ve ölümsüz olduğuna inanılır. Hızır, hayır dualarında (Hızır yoldaşın ola) sürekli bulunur. Hızır, Sümerlerin Gılgamış destanının büyük kahramanlarından bir olarak görülür.
Halk, Hızır’ın İlyas adında bir kardeşi veya arkadaşı olduğu, Hızır’ın ilyas'la yılda bir defa görüştüğüne inanılır. Hızır ve İlyas’ın görüştüğü gün olarak da baharın başlangıç günü sayılan Rumi takvime göre 23 Nisan, Miladi takvime göre 6 Mayıs günü olduğuna inanılır. Hızır ve İlyas'ın görüştüğü güne Hızır İlyas (Hıdırellez) günü olarak kabul edilir. Halk baharın gelmesini çeşitli etkinliklerle kutlarlar.
İsmail Akbaba
Hıdırellez (Hızır İlyas)
04/03/2020
Hızır, Orta Asya’da, Anadolu’da yaşayan Türk’ler arasında ölümsüz olduğuna ve darda kalanların yardımına koşan, iyilik, bolluk getiren efsanevi bir kişi olduğuna inanılır.
Halk Hızır’ı bereket, bolluk ve iyiliğin temsilcisi olarak düşünür. Hızır’ın halk inancında belli bir kıyafeti, siması, şekli bulunmamaktadır. Ancak yinede halkımız Hızır’ı kır atlı biri veya dilenci kılıklı biri olarak telaffuz ederler.
2019/10/Elazığ ili Baskil ilçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır-Türbesindeki-Resimler
Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan Köyünde bulunan Hızır Ziyareti ve Hızır-Sandukası
Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan köyünde Hızır ziyareti bulunmaktadır. Her yıl bir çok insan ziyarete giderek kurban keser dileklerde bulunurlar.
Hızır, çağrılan her yerde çeşitli kılık, kıyafette ve kimlikte gelebileceğine inanılır. Hızır hakında halk arasında bir çok deyim mevcuttur.
Örnek olarak, sıkışmış bir insana beklenmedik bir anda bir yardım gelmesi halinde “Hızır gibi yetişmek” deyimi kullanılır.
Ekonomik alanda beklediğinden fazla ürün üretilmesi halinde “ Hızır eli değmiş” maşallah çok derler.
Hızır’ın her rast gelen yerde olmadığı, sadece kulun sıkışması halinde gelebileceğini ifade etmek için ise “ kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” ifadesi kullanılır.
Hızır, hiç kimseyle mukayese edilebilecek bir kişilik olmadığı, her an her yerde olabileceği ve ölümsüz olduğuna inanılır. Hızır, hayır dualarında (Hızır yoldaşın ola) sürekli bulunur. Hızır, Sümerlerin Gılgamış destanının büyük kahramanlarından bir olarak görülür.
Halk, Hızır’ın İlyas adında bir kardeşi veya arkadşı olduğu, Hızır’ın ilyasla yılda bir defa görüştüğüne inanılır. Hızır ve İlyas’ın görüştüğü gün olarak da baharın başlangıç günü sayılan Rumi takvime göre 23 Nisan, Miladi takvime göre 6 Mayıs günü olduğuna inanılır. Hızır ve İlyas'ın görüştüğü güne Hızır İlyas (Hıdırellez) günü olarak kabul edilir. Halk baharın gelmesini çeşitli etkinliklerle kutlarlar.
Yayımlanan kategori: Makaleler
İsmail Akbaba
Sümerbank (Malatya Bez ve İplik Fabrikası) Kuruluşu
03/03/2020
Sümerbank’ın kuruluşu, büyük sermayeli devlet bankalarına duyulan ihtiyaç sonucu gerçekleşmiştir. Sümerbank’a 3 Haziran 1933 tarihinde 2262 numaralı kanunla kurulmuştur. Sümerbank'ın fınansman desteği ile Kayseri ve Bakırköy fabrikaları 1934, Ereğli 1937 Nisan ayında, Nazilli basma fabrikaları 1937 Ekim ayında faaliyete başlamışlardır. Malatya bez ve iplik fabrikasının temeli 1937’de atılmıştır.
Malatya Bez ve İplik fabrikası, 1939 yılında tamamlanıp, üç milyon Türk Lirası harcanarak işletmeye açılmıştır. Fabrikanın kuruluş yılında Malatya’nın idari yapısı; Arapgir, Hekimhan, Akçadağ, Darende, Pütürge, Besni, Adıyaman ve Kâhta ilçerinden oluşmaktaydı.
Malatya Bez ve İplik Fabrikası 436 bin metre kare arsa üzerine 71 bin metre kare kapalı alan olarak inşa edilmiştir. Fabrika 14 Aralık 1939 günü üretime başlamıştır. Fabrika faaliyete geçtiği tarihte şehrin nüfusu 90.503 kişi idi. Fabrika, bu tarih itibari ile 24 saat, üç vardiya halinde çalışarak 3.500 kişiye istihdam sağlamıştır.
Fabrikanın ham madde ihtiyacı, çevre il, ilçe ve köylerden sağlanması ile ilin tarımında çeşitlilik ve katma değeri yüksek ürünler üretilmesini sağlamıştır.
1938 yılının Haziran ayından itibaren üretilecek ürünlerin pazarlanması, fabrika çalışanlarına hizmet sunmak amacı ile, sosyal tesis yapmak ve çalışanların gerektiğinde finans sorununu çözmek, için bir kooperatif de kurulur. Fabrika çevresinde nüfusun yoğunlaşması ile birlikte halkın eğitim ihtiyacını karşılamak için, Sümer İlkokulu, ortaokulu ve lisesi adı ile okullar açarak eğitime de katkı sunmuştur.
Fabrika, Malatya’nın çevre illerle kara ve demir yolları ile bağlanmasına, fabrikada istihdam edilen teknik personellerle ilin eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesinde lokomotifi görevini üslenmiştir.
Fabrika ürettikleri ürünlerin bir kısmını ihraç etmekle ülke ekonomisine döviz kazandırıyordu. Ürettiği ürünlerin bir kısmını iç piyasaya sunuyordu.
Fabrika, 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe konan “Ekonomik İstikrar Paketi” nin uygulamaya konması ile ülkede başlayan özelleştirme furyasına kurban gider.
Özelleştirme kapsamına alınan fabrika, 1998 yılında yapılan ihalede 11 milyon dolar teklifi az bulunarak ihale iptal edilir. 2003 yılında yapılan ihale ile 6.400.000 ABD Doları bedelle Malatya Girişim Grubu’na satılır. Malatya Pamuklu Sanayii İşletmesinin 27.02.2004 tarihinde, devir işlemi gerçekleşir.
Fabrika’nın arsası üzerine Malatya park AVM, belediye binası, otopark, miting alanı, kültür merkezi ve Oteller yapılmıştır. Sümerbank’da çalışan işçiler için yaptırılan tek katlı konutların bulunduğu arsa belediyeye devredilmiştir. Malatya Belediyesi, 2008 yılında 61.250 metrekaresine yeşil alan olmak üzere, 97.300 metrekaresine Sümer Park (Abdullah Gül) parkı yapılmıştır.
Fabrika faaliyette bulunduğu zamanlarda katma değeri yüksek ürünler üretmesi nedeniyle çalışanlarına asgari ücretin bir kaç katı maaş ödemekteydi. Günümüzde AVM’de istihdam edilen sınırlı sayıda çalışan’in büyük bölümü uzun çalışma saatlerine rağmen asgari ücret veya biraz üzeri ücretle çalışıyorlar.
Yayımlanan kategori: Makaleler
İsmail Akbaba
Türklerde Ziyaret Kültürü
Türkler, İslamiyetten önceki inanışlarında dağların,tepelerin, ağaçların, suların, göllerin ruhunun olduğuna, kutsal olduğuna inanmaktaydılar.
Türk düşüncesinde, inancında Tanrının gökyüzünde olduğu ve dağların Tanrı’ya yaklaşmayı, erişmeyi simgelerdi bundan dolayı dağı kutsal bulurlardı. Kutsal bulunan dağların ziyaret edilmesi ve kurban kesilmesi ile dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlardı.
Türkler müslüman olduktan sonra, bu inançlarını geliştirerek sürdürmüşlerdir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve islamlaşmasında etkin görevler üslenmiş komutanlar, bilim adamları, Horasan erenleri adı verilen nefsinden arınmış, Ahmet Yesevi ekolünden gelen, Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi kişilerin olağanüstü güçlerinin olduğu, keramet sahibi olduklarına inanırlardı. Bu kişilerin öldükten sonrada bu güçlerini devam ettirebileceklerine inanırlardı. Bu inanış kapsamında öldükten sonra anılarını yaşatmak, manevi destek bulabilmek amacı ile yatır, türbe, kümbet, tekke, ziyaret, dede mezarı gibi adlarla anılan yapılar yapara, zaman zaman ziyaretlerine gidere dileklerde bulunurlardı. Genel anlamda “ziyaret” olarak adlandırılan bu yapılarda yatanlar veli, evliya, ermiş, âlim, sofu, seyyid, şeyh, gazi, mübarek, pir, dede, baba, abdal yahut şehit gibi türlü isim ve sıfatları taşıyan, manevi gücü olan kişilerin yattığına inanıyorlardı.
İnsanlar ziyaretlere gitmekteki amaçları, ermiş, doğaüstü gücü olduğuna inandığı kişilerin güçlerinden faydalanmak istemeleridir.
Ziyarete gitmenin farklı bir kültürü vardır. Ziyaret alanı, ziyaretin kutsallığı dikkate alınarak temiz düzgün kıyafetlerle, tüm kalbi ile ziyarete inanarak ve ziyaretin kerametine odaklanarak gidilir. Ziyaret süresince, ziyaret amacı dışında olumsuz bir eylemde bulunulmaz.
Ziyaretçilerin amaçları şu şekilde özetlenebilir:
Hastalıklardan şifa bulmak:
Canlarını, hayvanların ve mallarını görünmez kazalardan korumak.
Yağmur yağmasını sağlamak.
Kısmeti kapalı olan gençlerin kısmetinin açılmasına çare olmak.
İşsizler, iş bulmak, ailevi geçimsizlikten kurtulmak, sınavlarda başarılı olmak, kötü alışkanlıklardan kurtulmak, askere veya herhangi bir nedenle aileden ayrılarak dışarı gidenlerin sağ salim dönmesini sağlamak, amaçlarını gerçekleştirmek için gidilmektedir.
Ziyarete giden insanlar, dileklerinin gerçekleşmesi için çeşitli adakta bulunur, kurbanlar keserlerdi. Ziyaretlerde, kesilen kurbanlar pişirilerek lokma olarak ziyarete gidenlere ve çevresindeki insanlara dağıtırlardı, lokmadan olabildiğince çok kişinin nasiplenmesine gayret gösterilirdi. Ziyarette, dağıtılan lokmalarda ziyaretçilerin doyma amacı güdülmemekte, çok fazla insanın tatması (nasiplenmesi) amaçlanmaktadır. Ziyarette lokma dışında hiç bir malzeme alınmaz, götürülmez, satılmaz ve farklı amaçlar için kullanamazlardı.
Demokrat Vali
Tarihin birinde ilimize bir vali atanmış. İlimiz’de göreve başlar başlamaz, kendisini halka sevdirmek ister, projeler hazırlar uygulamaya koyar. En büyük projesi “demokrat vali” olarak halkın gönlünde yer almak ister.
Bir gün demokrat vali daire amirleri ile toplantı yapar, projelerini anlatır. Demokrat Vali projelerini hayata geçirmek için daire amirlerinden destek ister. Demokrat Vali her daire amirinin kendi kurumlarında toplantı yaparak projelerini anlatmalarını, ilde görev yapan tüm personelin desteğinin mutlaka sağlanmasını buyurur.
Demokrat Vali daire amirleri ile yaptığı toplantıda, konuştuğu her şey, alkışlarla onaylanır. On’larca daire amirinden bir tek itiraz gelmez, hep bir ağızdan emredesiniz efendim, emriniz olur efendim, diye karşılık bulur.
Demokrat Vali daire amirlerini istediği her şeyi yaptırma durumuna getirdiğine inandıktan sonra projesini açıklar.
Demokrat Vali: Arkadaşlar şimdi size projemi açıklıyorum. Her kurumdan yüzde yüz katılım bekliyorum, aksini asla kabul etmem diyor. Biz ilimizde görev yapan memurların maaşında gönüllü olarak yapılacak kesintilerle, ilimizin okul sorununa çözüm bulmak istiyoruz. Bu nedenle her memurdan her ay 20TL. kesinti yapılarak parayı banka hesabına yatırılmasını ve personel listesi ile kesinti listesini valiliğimize göndermenizi rica ediyorum, diye talimat verir.
Arkasından arkadaşlar bu konuda herkesin katılımını mutlaka sağlamanızı rica ediyorum der. Demokrat Vali’nin son söz şu olur “Bu yardım kampanyası kesinlikle gönüllülük esasına dayalıdır, her personel ikna edilmek zorundadır.” Diye konuşmasını tamamlar.
Toplantı biter, daire amirleri, kurumlarına gider, personelleri ile toplantı yaparlar, alınan kararları personellere iletirler. Demokrat Valinin projesi anlatıldıktan sonra mesaj olarak Demokrat Valinin son sözü personellere iletilir. “Bu yardım kampanyası, kesinlikle gönüllülük esasına dayalıdır, her personel ikna edilmek zorundadır.”
Toplantıda projeyi desteklemek istemeyen memurlar çıkar, istenilen yardım toplanamaz. Demokrat Vali bir ay sonra tekrar toplantı yapar, daire amirlerine tekrar seslenir.
Demokrat Vali: Ben demokrat bir insan olarak, vali olarak sizi nasıl ikna ettim ise sizde demokrat bir daire amiri olarak personellerinizi ikna edeceksiniz. Bu kampanya ya yüzde yüz destek sağlayacaksınız.
Kurumlarında, demokrat valinin projesine tam destek sağlayamayan, vali gibi demokrat olamayan daire amirleri, çaresiz eksikleri kendi maaşlarında tamamlamak zorunda kalırlar.
Günümüzde demokrat olamamanın cezası, ikna edilemeyen personelin, yardımını kendi cebinden ödemektir. Her daire amiri demokrat olabilseydi, tüm personel emredersiniz derdi.
Günümüz insanının demokrat anlayışı işte böyle.
İsmail Akbaba
Arguvan Tarlacık Köyü
Oğlunu Ağanın Mezarının Yanına Gömdük
Ağalığın, beyliğin, şeyhliğin çok muteber olduğu, savaş döneminde, erkeklerin savaş alanlarında şehit olduğu, köyde erkek nüfusun az olduğu bir dönemde, dul Ayşe kadının oğlu rahmetli olur.
Köy halkı toplanır, Çevre köylerden insanlar cenaze törenine katılmak, cenazeye karşı son görevlerini yapmak için cenaze evine gelirler.
Cenaze yıkanır, musalla taşına konur. İmam cenaze namazını kıldırır, helallik alınır, cenazenin defin işlemi yapılır. Cenaze defnedildikten sonra halk köye dönmeye başlarlarlar.
Merhumun annesi Ayşe kadın, feryat figen eder, ağlar, dövünür. Köylü merhumun annesini teselli etmekte zorlanır.
Cenaze törenine katılan vatandaşlardan Ahmet efendi, merhumun annesine yaklaşarak teselli etmeye çalışır.
-Teyze ağlama ne yapalım, Allah rahmet eylesin, Allah sabırlar versin der.
Ancak kadın ağlamaya devam eder.
-Ahmet efendi, Ayşe kadına yaklaşarak “oğlunu, ağanın mezarının yanına gömdük daha ne istiyorsun.” Diye teselli eder.
İsmail Akbaba
Arguvan Tarlacık Köyü
Malatya Kent Müzesi
09/02/2020
Malatya Kent Müzesi
19.Yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğundaki kötü gidişi durdurabilmek için bir çok ıslahat çalışmaları yapılmıştır. Osmanlıda ıslahat çalışmalarına öncelikle askeri alanda başlanmıştır.
Malatya Kent Müzesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün büstü
Padişah 2.Mahmut Osmanlı İmparatorluğunda kökten değişiklik yapabilmiştir.Yeniçeri ocağının kaldırılarak yerine Asakiri Mansuri Muhammadiyye’nin kurulması ile ülke içinde yeni örgütlenmeye gidilmiştir. Bu yeni askeri örgütlenmenin dışında Redif Askeri Teşkilatı (Sonradan gelen,seferberlikte silah altına alınacak birlikleri) oluşturmak için kurulur. Orduda yeniden yapılanma 2. Mahmut döneminde başlatılsada 2.Abdulhamit döneminde devam eder. 1893 yılında Asker alma (Redif Askeri Teşkilatı) binası olarak inşa edilmiştir.
Malatya Kent Müzesi, Mustafa Kemal Atatürk ve subayları
Askere alma binasının önünden geçen cadde “Kışla caddesi” olarak anılmaktadır.
Cumhuriyet döneminde Askerlik Şubesi olarak hizmet veren bina 1947 yılında restore edilmiştir.
Malatya Kent Müzesi, 1893 yılında Asker alma (Redif Askeri Teşkilat binası)
Malatya Askerlik Şubesi 15.09.1997 yılında ikinci kez restore edilmiştir.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından yeni bir bina yapılması nedeniyle, Malatya Askerlik Şubesi yeni binasına taşınarak, bina 2015 yılında Battalgazi Belediyesine devredildi.
Battalgazi Belediyesi, Kültür ve Turizim Bakanlığının finansal desteği ile günü Kent Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Kent Müzesi 11 mart 2019 günü hizmetine açılmıştır.
Kent Müzesinde, Malatya’yı Cumhuriyet döneminde temsil etmiş milletvekilleri, senatörler, valiler, sanatçılar gibi ünlü şasiyetleri, delilerinin resimlerini görmek bazılarının hayat hikayelerini, bazılarının heykellerini görmek mümkün olkamtadır. Ayrıca bazı sanaat erbabı şahsiyetlerin minyatür heykellerine rastlamak, tarihte ve günümüzde kullanılan üretim araçlarını gözlemlemek mümkün olmaktadır.
Kent Müzesinde, Malatya’nın önde gelen şahsiyetleri, üretim araçları, kullanılan araç ve gereçlerle birlikte tarih yaşatılmıştır.
Kent müzesi, halkımıza tarihimiz hakkında bilgi sahibi olması, tarihi yaşaması gibi bir olanak sunmaktadır
Yayımlanan kategori: Makaleler
İsmail Akbaba
Malatya Arguvan Tarlacık Köyü
Dedem Mustafa
09/02/2020
Osmanlı İmparatorluğunun düşmanları o kadar kinlenmişlerdir ki hasta adam olarak nitelendirdikleri koca imparatorluğu cepheden cepheye sürüklemekteydiler.
Arguvan 1873 yılında Tahir ismi ile Keban ilçesine bağlanmış. Dedem Mustafa 1881 yılında Keban doğumlu olarak kayıtlara geçmiştir. Kardeşleri: Mehmet (1866), Hasan(1879), Hüseyin (1889), Bektaş (1874)
Bu topraklarda 1912 Balkan Savaşlarından Cumhuriyet kurulana kadar yaklaşık 20 savaş* gerçekleşmiştir.
Dedem Mustafa işte Osmanlı İmparatorluğunun bulunduğu bu şartlarda dünyaya geldi. Beş erkek kardeşten, dördü bir birini takiben askere alındılar. Vatan savunması için gögüslerini siper ettiler. Bir akşam yemeğini beraber yemek yedikten sonra helalleşip ayrıldılar.
Dedem Mustafa o gece Artvin civarında Rusların saldırısına uğrayarak esir düştü. Ruslar dedem Mustafa ve diğer Türk esirlerini Sibirya’ya götürdüler. Sibirya da 7 yıl esir tutulduktan sonra yurda döndüğünü kendisi anlattı.
Diğer kardeşleri Hasan, Hüseyin ve Bektaş’ın 1914 yılında Sarıkamış Harekatında donarak şehit oldukları düşünülmektedir.
Dedem Mustafa anılarında askerin ihtiyaçlarını karşılamak için halktan erzak, elbise, canlı hayvan topladığını ve kendisinin bir koyununu Erzurum yakınlarında tanıdığını söylemiştir.
Dedem Mustafa esaret dönüşünde Arguvan’a bağlı Tatkınık köyünde konaklar ve bir süre sohbet ettikten sonra köyün ileri gelenleri bizim (Ektir) köylülere Mustafa askerden döndü diye haber gönderirler. Haberi alan köylüler Asmaca köyünün Ömerağa mezrasına kadar dedem Mustafa’yı karşılamaya gelirler.
Dedemin üzerinde Rusların verdiği pantolon vardır ve bu durumu halk çok garip karşılar. Köylerde insanlar lakabla anılması doğal olduğu için dedem de arada bir de olsa Pantol Mustafa diye anılır.
Dedem 4 yıl askerlik ve 7 yıl esirlikten sonra köye geldiğinde kendisine ait fazla da bir şeyin kalmadığını görür.
4 yıl askerlik 7 yıl esirlik, bir aileden 3 şehit ve 11 yıllık mücadeleden sonra bu topraklar vatan yapılır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Mersin ziyaretinde yaşadığı anekdot’un aynısı burada da yaşanır.
20 Ocak 1925 tarihli Mersin Ziyareti:
“Atatürk bu ziyaretinde Mersinde Müdafaayı Hukuk Cemiyeti binasına gelirken görkemli bir binayı işaret ederek
-Bu köşk kimin?
-Kirkor’un
-Ya bu koca bina kimin?
-Yorgo’nun,
-Ya şu apartman kimin?
-O da Saloman’un, diye cevap alır.
Atatürk kaşlarını çatarak
–Onlar bunları yaparken siz neredeydiniz? diye sorar.
Bu kez toplanan insanlardan yaşlı bir köylünün sesi duyulur.
-Biz Yemende, Tuna boylarında, Balkanlarda, Kafkaslarda, Çanakkale de savaşıyorduk paşam.
Atatürk daha sonraki hatıralarında “Hayatta cevap veremediğim yegane insan bu ak saçlı ihtiyar olmuştur” der.
Cepheden cepheye koşanların düşman işgalinden kurtardığı topraklardan kendilerine fazla bir şeyin kalmadığı bir kez daha görülür.
Vatan Sağolsun!
İsmail Akbaba
Malatya Arguvan Tarlacık Köyü
simgesi ile nitelendirilen kısım:
Balkan Savaşı – 1912
Balkan Savaşı – 1913
1911-1912 Trablusgarp Savaşı
1914 I. Dünya Savaşı
İngilizler petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15 Ekim 1914’te Bahreyn’i ve 23 Kasım 1914’te Basra’ya saldırdı.
22 Aralık 1914 tarihinde I.Dünya Savaşı sırasında Sarıkamış Harekâtı gerçekleşti.
Irak Cephesi Kutülamare’de 8 aralık 1915’te kuşatılan İngiliz birlikleri, 28 Nisan 1916’da teslim oldu. General Townshend dahil 13.399 esir alındı.
1917 baharında İngilizler, Gazze?ye saldırdı. 1.ve 2. Gazze Muharebeleri yapıldı.
Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in 5 Haziran 1916’da isyan etmesi, Filistin Cephesi arkamızdan vrudu.
1917 Suriye cephesinde İngiliz ordularına karşı mücadele verildi.
11 Mart 1917’de İngiliz birlikleri Bağdat girerken Halil Paşa’nın komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat’ı boşalttı.
19 Şubat 1915’den 18 Mart 1915’e Çanakkale Deniz Savaşı başladı.
1918 Nisan: Anzak güçleri Gelibolu’ya çıktı
Kuvay-i Milliye ve Kurtuluş Savaşı
22 Haziran 1920’de Yunan saldırısının başladığı sırada, Doğuda da Ermeni saldırıları sürekli artıyordu.
Ocak 1919’da İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa İngiliz, Mersin, Osmaniye ve Adana Fransız işgaline uğradı.
Batı Cephesi Birinci İnönü Savaşı (6 – 10 Ocak 1921)
İnönü Savaşı (23 – 1 Nisan 1921)
Eskişehir – Kütahya Savaşları (10 – 24 Temmuz 1921)
Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos – 12 Eylül 1921)
26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. 27 Ağustos’tan itibaren Türk ordusunun üstünlüğü eline geçirmesi üzerine Yunan kuvvetleri geri çekilmeye başladı. 9 Eylül 1922 de son Yunan askeri denize dökülerek savaş bitti.
Kirvelik Müessesi
Anadolu halkının çok önemli geleneklerinden biride kirveliktir. Kirvelik dini vazifeler gereği erkek çocuklara yapılan sünnetin gerçekleşmesinde önemli bir yeri vardır.
Kirvelik: Yerleşik ve kurumsallaşmış özelliği, çocuğun sünneti ile birlikte ve hatta daha önceden başlamış dostlukların, samimiyetlerin pekiştirilmesi arzusunun bir sonucudur. Kirveliğin oluşabilmesi için iki dosttan birinin oğlunun, diğerinin kucağında sünnet olmasını kabul etmesi ile oluşur. Kirvelik “Peygamber Dostluğu” olarak anılır. Kirvenin oturduğu döşşeğe “Peygember Döşşeği” denir. Bu dostluğun ve döşşeğin kutsal olduğuna inanılır.
Anadolu’da feodalitenin baskın olduğu bazı bölgelerinde kirvelik iki aile veya iki aşiret arasındaki gerginliklere, çatışmalara son vermek içinde oluşturulan bir gelenektir. Özünde iki aile arasındaki bir sevgiden yakınlaşmadan oluşan bir sosyal olguysa da, geçmişte farklı köylerde, aşiretlerde oluşturan kirvelikle köyleri, aşiretleri, etnik yapıları yöresel olarak bir birine kirvelik bağı ile bağladıkları, dostluklar oluşturulduğu görülmektedir. Kirvelikler babadan oğula geçtiği gibi, yeni kirveliklerde oluşturmak mümkündür. Geleneksel olarak yeni kirvelikler oluşturmak için yapılan teklifler geri çevrilmez, kabul edilir. Kirvelik, sünnet düğününün gerçekleşmesi ile birlikte kirvelik müessesi kurulmuş olur.
Özünde kirve, çocuğun manevi babası sayılır. Kirve olan kişiler birbirlerinin çocuklarının manevi babası sayıldıkları için, kirve çocuklarıda manevi kardeş sayılırlar. Manevi kardeş olan kirve çocuklarıda birbirleri ile evlenemezler.
İsmail Akbaba
Malatya Arguvan Tarlacık Köyü
KÖYÜN İLK KURULUŞUNDA OLAN SÜLALELERİ ...HANELARİ YAZARSANIZ İYİ OLUR.TEŞEKKÜRLER..
Yüreğim arguvanda Kaldı
Şimdi kızıltaşta olmalıydık seninle
Uzanıp çimenlerin üstüne
Türküler söylemeliydik mavi gökyüzüne
Öpüp güneşi alnından sevdiğimizin
Sisler aralanınca çekip gitmeliydik sorhunluya
Şimdi arguvanda olmalıydık seninle
Oturup sevda türkülerinde
Yarına kadehler kaldırıp
İçimizdeki yangınları söndürmeliydik
Soğuk pınarın buğusuna daldırıp ağzımızı
Çatlayan ellerimizle hayatı öpmeliydik
Gün aydınlanınca çekip gitmeliydik
Şimdi dağlarda olmalıydık seninle
Sevda türküleri söylemeliydik esen yellere
Unutup sılayı,gurbeti,
Acıların hasreti içimizi kavuruyor
Güneş batınca,çökerse karanlığa
Yol alırız aydınlığa
şimdi şotikte olmalıydık seninle
dağlarını özgürlüğe açan bir güneş gibi
uçmalıydık bir çocuk gibi Hayallar dünyasındaki düşlerimizin
sarsın bedenlerimizi kirlenmemiş sevgiler,çıkarsız dostluklar
dünyadaki tüm güzel düşler adına
çüremeye,kirlenmişliklere dayanmalıydık
dağlar sıralanınca karşımızda
güneş doğunca çekip gitmeliydik
gelincikler gülümserdi dağlarımda
sular çağıldar kuşlar öter tomurcaklanır dallar
bahar gelmiş dağlarıma
gülüşünki kardelene dönüşmüş atmada
zamansız bir mevsimin kıyısında
savrulmuş bir yaprak gibi anılarımız
boynu bükük sümbül gibi
bir nergiz açar sevdalarımda
büyütürüm seni yüreğimin kıvrımlarında
Şimdi dağlarda olmalıydık seninle
Koşarken özgürlüğe,rüzgarlar seni söyler sevdalım.
Güneşim sensin baharım sen dağlarım sen
Hüseyin Çıplak
TARLACIK (EKTİR) KÖYÜ’nün TARİHİ İSMAİL AKBABA
Yapılan tarihi araştırmalarda en eski ve tek kaynak olarak bilinen Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560) Doç. Dr. Refet Yinanci, Yard. Doç. Dr.d Mesut Elibüyük, 1983, 614 S., Gazi Üniversitesi: 31, Gazi Eğitim Fakültesi: 1.Adlı eserde Ektir köyü ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Yine ayni döneme ait 1530 tarihli 1530 Tarihinde Malatya Divrig ve gerger Livalari isimli haritada da komşu köylerle ilgili KARAHÖYÜK- KARAKAYA- ISA-ÇAVUSLU-KISLA- KURSEYIN (Parçikan) -SARSAP- BOYALCA (Boyaca) - ANBARCIK- HASANBADIK (Fethiye) -KARAHISAR (Karababa-Mamahar) ASMACA- SÜLMANI-YI ULYA ve SÜLMANI-YI SÜFLA isimleri ile Yukarı ve Asağı Sülmenli köyleri yer almakta iken Ektir′ le ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ektir köyü 17.yy sonları ve 18.YY ilk yarısında kurulmuş olduğu sanılmaktadır.Köyün arazi yapısı incelendiğinde sonradan kurulduğuna dair ciddi belirtiler bulunmaktadır. Söyle ki köyün arazisi bir bütün değildir arazinin Malatya′ ya doğru uzanan kısmında horun mevki ile Çakmaktaşı mevki arasında 100 metre kadar bir kesintiye uğramış 100 metre ileride köyün tekrar arazisi başlamış ve bu arazi Yukarı Sülmenli köyüne bağlı Adatepe mezrasının altında Çakmaktaşı mevki ile Bazgölü mevki arasında yine 100 metre kadar kesintiye uğramıştır, arazi Baz gölünde tekrar genişleyerek devam etmiştir bu şekilde köyün arazisi 3 ayrı parçadan oluşmaktadır. Bu durumda gösteriyor ki çevre köyler kurulduktan sonra boş kalan araziye daha sonra Ektir köyü yerleşmiştir.
Anadolu nun 1000 lerce yıllık tarihi bulunmaktadır. Ektir köyü Anadolu da olduğu için çok eskidir ancak şu anki mevcut bulunan köyün tarihi sanıldığı kadar eski değildir. Ektir halkı çevre köylerin yerleşmelerini tamamladıktan sonra boş bıraktıkları bu arazilere 200-250 yil önce 1700 -1800 yıllarında kuruluşunu tamamlamıştır. kurulduğu yere sonradan gelerek yerleştikleri için, köyün ismi sonradan geldi küçük eklendi, daha sonra ilave edildi anlamına gelen 'Ektir' adını almıştır. Kuruluşunda Elazığ ilinin Keban ilçesine bağlı olan Ektir köyü Cumhuriyet döneminde Malatya′ ya bağlanmıştır. 1954 yılında Arguvan′ in ilçe olması nedeni ile idari olarak Arguvan ilçesine bağlanmıştır Ektir köyünün adı 1965 yılında Tarlacık olarak değiştirilmiştir Ektir halkına ait 1840 tarihli nüfus kayıtları mevcuttur..
Ektir köyü. Cumhuriyetin kurulmasında mutlaka ki Anadolu Türk halkının takdire sayan bir mücadelesi ile yoktan var edilerek yeni bir devlet kurulmuştur. Bu üstün gayret neticesinde Ulu önder M. Kemal Atatürk teşekkür telgrafı da çekmiştir. Ülkenin sıkıntılı olduğu 1914-1920 dönemlerinde ektir köyünden de seferberliğe giden şehit olan ve esir düşen bir çok insanımız bulunmaktadır örnek vermek gerekirse Ektir Köyünden ayni aileden dört kardeş Sarıkamış harekataına katılmış 1914-1915 Sarıkamış harekatında Yusuf Oğlu 1879 doğumlu 49498465694 T.C. Kimlik nolu Hasan AKBABA, Yusuf Oğlu 1874 doğumlu 49492465812 T.C. Kimlik nolu Bektaş AKBABA, Yusuf Oğlu 1889 doğumlu 49489465986 T.C. Kimlik nolu Hüseyin AKBABA şehit olmuşlar ve Yusuf Oğlu 1881 doğumlu 49495465758 T.C. Kimlik nolu Mustafa AKBABA Ruslara esir düşmüş 7 yil esir 4 yil askerlik hizmeti sonunda köyüne dönebilmiştir.
Bu şehitlerin babalarının 1840 tarihli nüfus kayıtları hem bizde hem Türkiye Cumhuriyeti Nüfus kayıtlarında mevcuttur. Alikahyalar (Akbabalar) soyadını taşıyanlar köyün ilk kurucularıdır.
İsmail AKBABA (10.04.2008)
Tarlacık köyünün ekonomisi
Tarlacık köyü yerleşim yeri iklim şartları ve yer yüzü şekli itibarı ile Arguvan ilçesinin tam bir parçası olarak gözlemlenmektedir. Bu özelliğiyle ekonomisinin de, Arguvan ekonomisinden bir farklılık gözlenmemektedir.
Tarlacık köyü Arguvan ilçesinin güneyinde yer almakta olup arazi yapısı olarak dalgalı bir yapıya sahiptir. Köy arazi şekli olarak dağlardan uzak ancak yüksek bir yerde kurulması nedeni ile arazisini sulayacak akarsuyu bulunmamaktadır. Araziyi sulayacak kaynak veya akarsu olmadığı için kuru tarım yapılmaktadır. Başlıca yetiştirilen ürünler; arpa, buğday ve ihtiyaç kadar nohut, mercimek gibi tarım ürünleridir.
Tarlacık köyünde, tarımda kullanılan üretim araçlarının ilkel aletlerle yapıldığı dönemlerde çok miktarda küçük ve büyük baş hayvan beslenirdi. Ancak tarım üretim araçlarının modernleşmesi üretim alanında hayvanların kullanılmasından vazgeçilmesiyle birlikte köyde yetiştirilen hayvan sayısında bir azalma olmuştur.
Kışların soğuk ve kar yağışının fazla olduğu 1980 ve önceki yıllarda yeraltı suları bol olarak bulunmaktaydı. Yeraltı sularının fazlalığından dolayı köy halkı cesaretlenerek ilimizde kayısı üretiminin sıçrama yapması da göz önüne alınarak bol miktarda köyde su kuyuları açılmış ve kayısı dikimi gerçekleştirilmiştir.
Ancak son zamanlarda ülkemizde kendini gösteren genel bir kuraklık yer altı sularının çekilmesine neden olmuştur. Köyde kısa bir süre çok iyi ve kaliteli kayısı üretimi yapan halk kısa sürede yer altı sularının çekilmesi ve gerekli sulamanın yapılamaması sonucu kayısı bahçelerinin kurumasına engel olamamıştır. Bu nedeniyle diklen birçok kayısı bahçelerini kesmek zorunda kalmışlardır.
Bu durumda alternatif üretim olarak halk büyük baş hayvan üretimine tekrar yönelmeye başlamış ellerinde bulundurdukları yerli sığırları damızlık süt ve et verimi yüksek kaliteli sığırlarla değiştirme yoluna gitmeye başlamış bir çok aile küçük çaplı süt ve et sığırı besiciliği yapmaya başlamışlardır.
Köyün ekonomisi geleneksel olarak arpa ve buğday ekimi yapılmaktadır. Ürettiği arpa ve buğdayın bir kısmını satmakta bir kısmını da süt ve besi sığırcılığı yaparak değerlendirmektedir..
02/05/2008
İsmail AKBABA
Tarlacık Köyün Sorunları ve Çözüm Yolları. (İsmail Akbaba)
Anadolu da tüm köylerin bir çok sorunu olduğu gibi köyümüzün de ulaşım, su okul sağlık hizmetleri gibi bir çok sorunu bulunmaktadir.
Hızla gelişen küreselleşen dünyada büyük sermayelerin baskısı altında kalan Küçük köylerin artık kendi kendine yetmesi kendi sorunlarını tek başına çözme imkanı bulunmamaktadır. Köylerin okul, sağlık, ulaşım, barınma, kültürel ihtiyaçları bulunmaktadır asgari ihtiyaçlarının giderilmesi için aynı yörede, aynı kültürü paylaşan birbirine yakın köylerin sorunlarının çözümlerinin ortak olduğunu görmeleri, inanmaları ve çözümü birlikte aramaları gerekmektedir. Küçük yerleşim birimlerinin dünyadaki gelişmelerden kopmamalari için devletten azami ölçüde destek almaları gerekmektedir.
Köyümüz ve çevresinde din, dil, ırk, gelenek, görenek ve tarih birliği bulunan Asaği Sülmenli, Yukarı Sülmenli köyleri ile sorunlarının ortak çözüleceğine inanmak bu köylerin resmiyette birlikteliğini sağlamak ve bunu takiben Arguvan ilçe merkezine mahalle olarak bağlanması ile devletten yardım alma olanakları yaratılmış olur.
Köylerin içme suyu, kanalizasyon, temizlik sorunları Arguvan belediyesine devredilebilir. Köyleri birleşmesi ile devletten sağlık ocaği talebi oluşabilir ve bu sorunun devlet tarafından çözülmesi sağlanabilir. Yukari Sülmenli de bulunan Ilköğretim okuluna ek bina yapma gerektiğinde lise yapma veya yaptırma olanağı sağlanabilir. Ulaşım konusunda şu an günde bir araçla sağlanan ulaşım günün çesitli saatlerinde birkaç defa belli saatlerde ulaşım sağlanma imkanına kavuşulabilir.Köylerin içme su ihtiyacı tam olarak devletin, belediyenin hizmetleri kapsamında olduğundan bu sorun kısa sürede çözülebilir. Üç köyün birleşmesi ve Arguvan ilçesi ile bütünleşmesi bu köylerin üretmiş oldukları çesitli ürünleri değerlendirme olanaklarına kavuşturabilir.
Bu birleşmeden Arguvan Belediyesinin nüfusu bir miktar artacaği için belediyenin Devletten ve iller bankasından alacağı katkı ve yardım miktarı artacak ve dolayısı ile toplu bir kalkınma ve yardımlaşma söz konusu olacaktır. Bu birleşmeden Arguvan belediyesi hiçbir zarar görmeyeceği gibi belediye gelirlerinde ve çaliştırılan personel sayısında artış olacaktır. Sonuçta birleşmeye katkı sunan herkes kazançlı çıkacaktır.
10.04.2008
Ismail AKBABA