Mahya, özellikle Ramazan ayında birden fazla minaresi olan camilerin iki minaresi arasına konulan ışıklı yazı.Osmanlılar döneminde yağ kandilleri ile yapılan mahyalar, günümüzde elektrik ampulleri ile yapılmaktadır.
bi köylü vatandaş haydarpaşa garının merdivenlerinden ist a bakmaktadır tahta bavulu elinde. camilerin birinde de bi mahya; üzerinde 'hoşgeldin ramazan! ' yazan. köylümüz el sallar camiye 'hoşbulduk hoşbulduk! '
Ramazanın gelişini ondan öğrenirsiniz. Size ben geldim der adeta bir sıcak tebessümle. Günümüzde pek üstadı kalmasa da hala varlığını devam ettiriyor. Kolay değil tabii o kadar yükseklikle mek vermek. Öğrenmek istediğim mesleklerden biri idi, diğeri ise hat sanatıdır. Ramazanın habercisidir. Osmanlı öneminde pek ehemmiyet verilmiş ve ihmal edilmemiştir. Hala devam etmektedir bu adet. Bazen çeşitli çevrelerden kaldırılması istense de onlar Ramazanın süsleridir. Mahya kurmak, bir caminin iki minaresi arasına gerilen bir halattan küçük kandiller sarkıtarak gece karanlığına sözcükler yazmak, tasvirler yapmaktır. Bu geleneğin amacı, Allah’a şükür yanında, insanları iyiliğe yöneltmek, sevaplara teşvik etmek ve çocuklara ramazan ayını sevdirmekti. Şimdilerde ampullerle yapılan mahya kurma işi, eski zamanlarda son derece karmaşık ve zahmetli bir uğraştı. Minarelerin şerefeleri arasına gerilen kalın bir halata halkalar, kancalar ve yüzlerce kandil asmak gerekirdi. Diğer taraftan, iftardan teravih bitimine kadar en çok iki saatlik bir zaman aralığında bu kandilleri yakmak da son derece zor bir işti. Hele de kışa rastlayan ramazanlarda şerefelerde çalışmak büyük fedakârlık isterdi.
Mahyacılar her akşam ayrı bir mahya kurmak için gün boyu çalışmak zorundaydılar. Yaptıkları tasarımlara göre kandil sayısını ve her kandilin ip üzerindeki yerlerini tespit ederlerdi. Makaralı iplere düğümler atarlar, istenilen görüntünün kusursuz elde edilebilmesi için provalar yaparlardı. İftardan sonra da minare şerefelerinden, kandiller teker teker gergin halata salıverilir ve ışıklı kompozisyon elde edilirdi.
Her gece değişik mahya kurmak için yarışan ve tasarımlarını gizli tutan mahyacıların o akşam ne yazacaklarını halk büyük merakla beklerdi. Hatta ilk kandillerin halata salıverilmesiyle tahminlerde bulunmaya başlarlardı.
İslam dünyasında minarelerde kandil yakma geleneği yaygınken, mahyacılık İstanbul’a özgü bir sanat olarak kalmıştı. Bunun nedeni, padişahların yaptırdığı iki, dört, altı minareli “selâtin camiler”in bu kentte olmasıydı. Çünkü mahya için en az iki minarenin bulunması gerekiyor.
İkinci başkent konumundaki Edirne’nin selâtin camilerinde de mahyalar kurulurdu. Ayrıca, Meriç Irmağı’na direkler dikerek askı mahyası kurulduğunu da kaynaklar bildiriyor.
İstanbul’da ramazanın onbeşinci gecesi Süleymaniye Camii minarelerine kurduğu “Hünkâr Kayığı” mahyası ile ünlenen Abdüllatif Efendi (ö. 1877) , gemi direkleri arasına kurduğu mahyası ile de meşhurdur.
Süleymaniye’nin minarelerine kurulan gezici mahya ise en çok beğeni kazanan gösteri olurdu. Buradaki gösteride örneğin köprü görüntüsünün önünde hareketli kayık ve balıklar, köprünün üstünde yürüyen araba canlandırılırdı. Mahyacıların kadir gecelerinde minareleri külahtan şerefeye kadar yol yol kandillerle ışıklandırılmalarına “kaftan giydirmek” denilirdi.
Mahyacılar ramazanın ilk onbeş günü yazılı, ikinci onbeşinde resimli mahyalar kurarlardı. Özellikle ramazanın onbeşini çocuklar sabırsızlıkla beklerlerdi. Akşamları “yandan çarıklı”, “piyade kayığı”, “çifte kayık”, “kule”, “salıncak” gibi tasvirleri sonsuz bir keyifle seyrederlerdi. Yazılı mahyalarda ise genellikle “Ya Şehr-i Ramazan”, “Ya Kerim”, “Allah”, “Bismillah”, “Elhamdülillah” ibareleri kullanılırdı.
Bugüne gelince:
İletişim teknolojileri ne kadar ilerlemiş olsa da, akşam vakitlerinde gözümüzü gönlümüzü okşayan mahyaların sıcaklığını arıyoruz. “Oruç tut, sıhhat bul.” sözü oruca teşvik, “Müminler kardeştir.” yazısı ise bizleri hoşgörüye, dayanışmaya imrendirmiyor mu? Elektrik mahyalarının yaygınlaşmasıyla bu işle uğraşan sanatkâr sayısı da azaldı. Her mahya kurulduğunda bu sanatın bir zamanlar ne meşakkatlerle yapıldığını hatırlıyoruz. Yazılan yazılar ise ruhumuza hitap etmeye devam ediyor.
Ramazanda minareler asılan ışıklı yazıları
Mahya, özellikle Ramazan ayında birden fazla minaresi olan camilerin iki minaresi arasına konulan ışıklı yazı.Osmanlılar döneminde yağ kandilleri ile yapılan mahyalar, günümüzde elektrik ampulleri ile yapılmaktadır.
camileri n minarelerine takılan ışıklı yazılı panolar
geçen gün gördüğüm bi karikatür:
bi köylü vatandaş haydarpaşa garının merdivenlerinden ist a bakmaktadır tahta bavulu elinde. camilerin birinde de bi mahya; üzerinde 'hoşgeldin ramazan! ' yazan. köylümüz el sallar camiye 'hoşbulduk hoşbulduk! '
;))))
iki anlamı var:
1 :) Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı veya yapılan resim:
2 :) Mimarlık alanında Çatılarda iki eğik yüzeyin birleştiği bölüm
Zulmette beliren kandil...
Ramazanın gelişini ondan öğrenirsiniz. Size ben geldim der adeta bir sıcak tebessümle. Günümüzde pek üstadı kalmasa da hala varlığını devam ettiriyor. Kolay değil tabii o kadar yükseklikle mek vermek. Öğrenmek istediğim mesleklerden biri idi, diğeri ise hat sanatıdır. Ramazanın habercisidir. Osmanlı öneminde pek ehemmiyet verilmiş ve ihmal edilmemiştir. Hala devam etmektedir bu adet. Bazen çeşitli çevrelerden kaldırılması istense de onlar Ramazanın süsleridir. Mahya kurmak, bir caminin iki minaresi arasına gerilen bir halattan küçük kandiller sarkıtarak gece karanlığına sözcükler yazmak, tasvirler yapmaktır. Bu geleneğin amacı, Allah’a şükür yanında, insanları iyiliğe yöneltmek, sevaplara teşvik etmek ve çocuklara ramazan ayını sevdirmekti.
Şimdilerde ampullerle yapılan mahya kurma işi, eski zamanlarda son derece karmaşık ve zahmetli bir uğraştı. Minarelerin şerefeleri arasına gerilen kalın bir halata halkalar, kancalar ve yüzlerce kandil asmak gerekirdi.
Diğer taraftan, iftardan teravih bitimine kadar en çok iki saatlik bir zaman aralığında bu kandilleri yakmak da son derece zor bir işti. Hele de kışa rastlayan ramazanlarda şerefelerde çalışmak büyük fedakârlık isterdi.
Mahyacılar her akşam ayrı bir mahya kurmak için gün boyu çalışmak zorundaydılar. Yaptıkları tasarımlara göre kandil sayısını ve her kandilin ip üzerindeki yerlerini tespit ederlerdi. Makaralı iplere düğümler atarlar, istenilen görüntünün kusursuz elde edilebilmesi için provalar yaparlardı. İftardan sonra da minare şerefelerinden, kandiller teker teker gergin halata salıverilir ve ışıklı kompozisyon elde edilirdi.
Her gece değişik mahya kurmak için yarışan ve tasarımlarını gizli tutan mahyacıların o akşam ne yazacaklarını halk büyük merakla beklerdi. Hatta ilk kandillerin halata salıverilmesiyle tahminlerde bulunmaya başlarlardı.
İslam dünyasında minarelerde kandil yakma geleneği yaygınken, mahyacılık İstanbul’a özgü bir sanat olarak kalmıştı. Bunun nedeni, padişahların yaptırdığı iki, dört, altı minareli “selâtin camiler”in bu kentte olmasıydı. Çünkü mahya için en az iki minarenin bulunması gerekiyor.
İkinci başkent konumundaki Edirne’nin selâtin camilerinde de mahyalar kurulurdu. Ayrıca, Meriç Irmağı’na direkler dikerek askı mahyası kurulduğunu da kaynaklar bildiriyor.
İstanbul’da ramazanın onbeşinci gecesi Süleymaniye Camii minarelerine kurduğu “Hünkâr Kayığı” mahyası ile ünlenen Abdüllatif Efendi (ö. 1877) , gemi direkleri arasına kurduğu mahyası ile de meşhurdur.
Süleymaniye’nin minarelerine kurulan gezici mahya ise en çok beğeni kazanan gösteri olurdu. Buradaki gösteride örneğin köprü görüntüsünün önünde hareketli kayık ve balıklar, köprünün üstünde yürüyen araba canlandırılırdı.
Mahyacıların kadir gecelerinde minareleri külahtan şerefeye kadar yol yol kandillerle ışıklandırılmalarına “kaftan giydirmek” denilirdi.
Mahyacılar ramazanın ilk onbeş günü yazılı, ikinci onbeşinde resimli mahyalar kurarlardı. Özellikle ramazanın onbeşini çocuklar sabırsızlıkla beklerlerdi. Akşamları “yandan çarıklı”, “piyade kayığı”, “çifte kayık”, “kule”, “salıncak” gibi tasvirleri sonsuz bir keyifle seyrederlerdi.
Yazılı mahyalarda ise genellikle “Ya Şehr-i Ramazan”, “Ya Kerim”, “Allah”, “Bismillah”, “Elhamdülillah” ibareleri kullanılırdı.
Bugüne gelince:
İletişim teknolojileri ne kadar ilerlemiş olsa da, akşam vakitlerinde gözümüzü gönlümüzü okşayan mahyaların sıcaklığını arıyoruz. “Oruç tut, sıhhat bul.” sözü oruca teşvik, “Müminler kardeştir.” yazısı ise bizleri hoşgörüye, dayanışmaya imrendirmiyor mu?
Elektrik mahyalarının yaygınlaşmasıyla bu işle uğraşan sanatkâr sayısı da azaldı. Her mahya kurulduğunda bu sanatın bir zamanlar ne meşakkatlerle yapıldığını hatırlıyoruz. Yazılan yazılar ise ruhumuza hitap etmeye devam ediyor.