18 Mart Çanakkale Zaferi dünyanın şahit olduğu en büyük hadiselerden biridir. Bu bir ölüm kalım mücadelesiydi. Bir milletin onca millete karşı gösterdiği bu amansız mücadele, mazlum ülkelere de güç ve umut vermiştir. Çanakkale Boğazı’nın geçilmezliğini bütün dünyaya haykıran Çanakkale Savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bizim şehitlerimizin sayısı miktarınca düşman askerleri de hayatlarının baharında ruhlarını Çanakkale sırtlarında bırakmıştır.
Çanakkale edebiyatımıza sıkça konu olmuştur. Bugüne kadar Çanakkale üzerine neler yazılmadı ki! ... Onlarca roman ve hikâye, yüzlerce şiir Çanakkale’deki kurtuluş destanını ebedileştirmiştir. Her yıl yerel ve ulusal olmak üzere Çanakkale ile ilgili şiir ve kompozisyon yarışmaları düzenlenir. Şair ve yazarlarımız bu yarışmalara katılarak hünerlerini gösterirler.
Bu yıl İstanbul’da Kartal Belediyesi ile Zeytin Dalı Şiir-Edebiyat-Kültür-Sanat ve Dayanışma Grubu tarafından “Çanakkale Şehitleri ve Şehitler” konulu şiir yarışması düzenlendi. Yarışmada birinciye 1000 YTL, İkinciye 750 YTL, üçüncüye 500 YTL para ödülü verilmesi kararlaştırıldı. Yarışmaya Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce şair katıldı. Uzun incelemeler sonucunda yüzlerce şiir arasından seçim yapıldı. Elemeler neticesinde “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimle Türkiye üçüncüsü oldum. Türkiye üçüncülüğü kazanan “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimi dikkatinize sunuyorum:
“Kasırgalar savurur; buz kestirir kar bizi Gece gündüz kavurur sıcağında nâr bizi
Çanakkale’de zaman açılır sonsuzluğa Çağırır gül yüzüyle agûşuna yâr bizi
Sabır ateşten gömlek, dua semaya kapı Bülbülün nağmesinde yakar ahûzar bizi
Gözlerim kapanmadan ruhum dalar uykuya Elinde kırmızı gül, çağırır mezar bizi
Fazilet yarışında önde gider yiğitler Zekeriya misali bölse de hızar bizi
Gayya çukurlarından beslenirse kem gözler Sirkeyle bal misali öylece bozar bizi
Kalbin orta yerine siner kirli bakışlar Kendimize getirir ilâhî nazar bizi
Gök yarılsa ikiye, gün batsa da şafakta Çağların göbeğine tarihler yazar bizi
Gök kubbenin altında dolaşırken avare Hicran ateşlerine atar intizar bizi
Hafakanlar basmadan yetiş rahmet meleği Ölüme çeyrek kala çepeçevre sar bizi
Efkâr basar sinsice hüzün coğrafyamıza Sevgilinin hayali eder bahtiyar bizi
Gelibolu’da yağmur fırtınaya dönüşür Sular kaynar derinden, ateşi yakar bizi
Ürperir maveradan koparıldıkça ruhlar Maziden arda kalan sermaye bakar bizi
Ölü toprağı serper, gaflet kurşundan ağır Bir kez uyumaya gör yılanlar sokar bizi
Doğar Anafartalar alacakaranlığa Aynadaki akisler Hakk’a muştular bizi
Zaman alevden bir gül, safın önünde kısrak Düşmanı haklarım ben dostlardan kurtar bizi
Kirli çizmeleriyle girer de haremime Hallac-ı Mansur gibi beyhude soyar bizi
Kapımın kilidini çalan dünkü devşirme Düşünmez, bir kalemde kızıla boyar bizi
Ay ışığı düşerken kapkaranlık geceye Uyanışın öncüsü, muzaffer sayar bizi
Diner Çanakkale’de esen acı karayel Suya düşer cemreler ısıtır bahar bizi
İl içi ve ilçeler arası yarışmalarda bugüne kadar 13 tane ödül kazandım. Bunlar arasında birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyonlar vardı. Türkiye genelinde elde ettiğim bu üçüncülük benim için çok önemliydi. Çünkü ilk kez ulusal bir yarışmada derece elde ettim. En büyük temennim Türkiye genelindeki ödüllerin devamının gelmesidir. Ödüller şair ve yazarların itici gücüdür. Zira marifet iltifata tabidir.
Kays'tım,Mecnûn eyledi yüreğimin sahibi Hiç tanımazmış gibi uzaktan bakıp gitti. Göz kırpmadan bağladı darağacına ipi Büyüttüğü sevdanın pimini çekip gitti
Mevsimlerden sonbahar,vakit bir akşamüstü Karanlıklara inat şafağı söküp gitti Mâziye sünger çekip hatıralara küstü Beyaz gül bahçesine kaktüsler dikip gitti
Bilinmeze yol alıp açılırken her gemi Gönül limanlarını nefretle yıkıp gitti Büyüyüp korlaşırken yüreğimin matemi Bana dudaklarını,gülerek,büküp gitti
İlhama pusu kurdu,yarım kaldı şarkımız Sözümü boğazıma bir güzel tıkıp gitti Kanatları kırılmış kuşlardan yok farkımız Evvelki duyguları başıma kakıp gitti
Rüya gibi,gözümden gitmez o gül endamı Nazlı bir ceylan gibi önümden sekip gitti Değişmezdim Ferhat'la büyüttüğüm sevdamı Mâziyi hatırlayıp gözyaşı döküp gitti
Bir dünya kuruyorum pembe hayallerin üstüne Bir dünya ki geceleri gündüze gebe Pembe duyguların kol gezdiği, Her aşığın vuslata erdiği, Üç mevsimli, Kışı olmayan, Sahilleri yosun kokan, Güvercinleri,ağlatmayan, Adını saadet koyduğum Bir dünya kuruyorum yine -Hakikatte ne mümkün- Resim defterimin üstüne! ...
azcık kısa yazsa ya da kısa yazılırı kopyala yapıştır yapsa: hiç üşenmeden oturup okuyacağım yazdıklarını ama yok...trabzonlular web sitesine cevirdi herif nediri...
Türkmenistan semalarında süzülerek uçarken hostesin sessizliği bozan o anonsunu unutmam mümkün değil: “Değerli yolcularımız üç saat on beş dakikalık yolculuğumuz birazdan sona erecektir.Az sonra Aşkabat Hava Alanı’na ineceğiz. Büyük bir heyecanla uçağın penceresinden aşağıya bakıyordum.Az sonra,yıllardır özlemini duyduğum ata topraklarına ayak basacaktım. Hep bu anı beklemiştim yıllarca…. O esnada, farkında olmadan,Yavuz Bülent Bakiler’in,çocukluk yıllarımda ezberlediğim “Unuttuğumuz İnsanlar” şiirinin şu mısraları döküldü dudaklarımdan: “Ben çilesi çekilmemiş bir Türkmen. Ben her sabah,ciğerine kurşun yiyen bir yetim. Çaresizlikler içinde sizi düşünüyorum. Ey esir insanlar diyarında benim esir milletim! ... Ve ey Kafkas Dağları ardında Bayraksız memleketim.” Bu duygularla uçaktan indim. Artık ayağım yere değmişti.Hem de ata topraklarına! ... Sanırım diğer öğretmen arkadaşlar benim kadar heyecanlı değildi. Çünkü biz hep bu diyarın hasretiyle büyümüştük.Türkülerimiz,hoyratlarımız ve şiirlerimiz hep bu topraklara dairdi.Yine Yavuz Bülent Bakiler’in “Türkistan” şiiri geldi aklıma.O şiiri gözlerimin önünden geçirmekle kalmadım; adeta yaşadım: “Öz yurdumu çarmıha germişler kırk yerinden Unutmam bin yıl geçse acımın üzerinden Vurulan bir ceylana yanar gibi derinden Ulu Türkistan’a yandım.
Tanrım,bir gün acaba diyebilecek miyim; -Vuslatın yüzüme nakışladığı nurla- Bir komşu bahçesine uzanır gibi huzurla Türkistan’ın toprağına uzandım.” Türkistan’ın toprağına huzur içerisinde uzanmayı nasip eden Mevla’ma binlerce şükürler olsun. Kardeş Türkmen halkına hizmet etme bahtiyarlığı benim için bütün maddî değerlerin fevkindedir. Kimse bunu kuru ve hamasî bir Türkçülük ve Turancılık olarak da yorumlamaya kalkmasın. Kim ne derse desin onlarla köklü tarihî bağlarımız var.Bu güçlü bağ yetmiş yıllık komünizm devrinde de kopmadı; belki zaman zaman gevşedi. Onlar bizim kardeşlerimiz. Bunu kimse inkâr edemez. Dinimiz bir… Dilimiz bir… Özümüz bir… Sözümüz bir… Bir,bir,bir,bir! ... Bu kadar birin olduğu yerde ikilik olur mu? Bu birleri çoğaltmak,uzatmak da mümkün! .... Bu kadar birlerin olduğu yerde elbette birlik olması gerek. Bazı kesimlerin ikilik ve fitne tohumu ekme gayretleri hüsranla sonuçlanacaktır. Kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenler,Allah’ın izniyle,başarılı olamayacaklardır. Ben buna bütün samimiyetimle inanıyorum. Kardeş Türk Cumhuriyetleri, aynı ağacın meyveleridir.Bu vahdet ağacına zehirli aşı yapmak isteyenlere bu millet izin vermeyecektir.
Türkî Cumhuriyetlere öğretmen alımı imtihanı neticesi elime geçtiğinde çok heyecanlanmıştım. Kazanmıştım imtihanı! ...Hem de Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a tayin edilmiştim. Akçaabat’tan Aşkabat’a gidecektim. Söylemesi bile bir hoş… Akçaabat’tan Aşkabat’a! ... Günler günleri kovaladı; nihayet evlât-ü ayalden ayrılma zamanı geldi. Bugüne kadar hiç mi hiç yurt dışına çıkmamıştım. Yurt içi seyahatlerimde de hep ailemle beraber dolaştım.Yani ilk kez uzun süreli bir ayrılık yaşayacaktım. Fakat içimde o üzüntüyü boğan bambaşka bir sevinç var. Az bir şey mi Allah aşkına! ... Yıllardır sevgisini içimde yaşattığım ata topraklarına gidiyorum. Bir yanda hüzün,öte yanda bastırılması mümkün olmayan tarifsiz bir sevinç… Kim demiş “Erkekler ağlamaz” diye? ... İnsan olmanın alâmetidir gözyaşı… Gözyaşının su gibi çağlamadığı ayrılıklara ayrılık mı denir? Ben de insan olmanın gereğini izhar ettim. Evlât-ü ayalden nemli gözlerle ayrıldım. Ankara’da pasaport işlemlerini hallettikten sonra sabaha karşı Esenboğa Havalimanı’nın yolunu tuttum.Yalnız değiliz tabiki. Onlarca kader arkadaşım var benimle beraber… Kırk beş dakikalık Ankara-İstanbul yolculuğu sanki göz açıp kapayıncaya dek bitti. Uçaktan iner inmez İstanbul Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali’ne aldılar bizi. Burası Türkiye’nin Avrupa’ya veya genel anlamda dünyaya bakan yüzü! ... Son derece çağdaş… Son derece modern… Son derece şık… Türkiye’nin yüz akı dersek abartmış sayılmayız. Sözkonusu terminalde THY’nın Türkmenistan uçağını bekledik. Öğleye doğru pasaport kontrolü için kapıdan içeri aldılar bizi. Uzun ve dar yapay bir koridordan uçağa doğru hareket ettik. Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a 23 Türk öğretmenle beraberce gidiyorduk. Koltuğumuza oturduk; uçak pistte hareket etmeye başladı.Biraz sonra da ayağımız yerden kesildi. Artık İstanbul semalarındaydık.O anda “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminde figüran hissettim kendimi. Hakikaten İstanbul kanatlarımızın altındaydı.Ben de uçağın sağ kanadının tam üzerinde oturuyordum. Her şey bir film gibiydi. Fakat yaşadıklarımızın hepsi hakikatti. Anavatandan ata vatana gidiyorduk. Bir ara mikrofondan bir anons sesi duyuldu: “Kaptanınız konuşuyor.Şu anda Sivas üzerinde uçuyoruz..” Pencerenin tam kenarında oturuyordum.Şimdi de Sivas kanatlarımızın altındaydı. Belli bir zaman sonra yüksek,karlı bir dağ gözüme ilişti.Yanımda esmer yüzlü bir Türkmen delikanlısı oturuyordu. “Şu karşıda görünen yüce karlı dağ Ağrı Dağı mıdır? ” diye sordum. “Evet” dercesine başını salladı.Ağrı Dağı’nı tepeden görmek de varmış kaderimizde…Sonra Ermenistan topraklarına,ardından da Hazar Denizi’ne ulaştık.Sonra uçsuz bucaksız bir çöl başladı.Yolculuğa başladığımızdan beri üç saat on beş dakika geçmişti ki kaptan pilot,birazdan Aşkabat Hava Alanı’na ineceğimizi haber verdi bizlere. İstanbul’dan Aşkabat’a olan yolculuğumuz üç saat on beş dakika sürmüştü. Ama bu yolculuk bana sanki bir asır kadar uzun gelmişti. Çünkü bir an evvel ata vatanın o mübarek topraklarına basma arzusu vardı içimde! ... e-mektup: [email protected]
Trabzon’un en büyük ve şirin ilçesi olan Akçaabat’ın 87.Kurtuluş Yıldönümü bugün (17 Şubat 2005) …..Bu vesileyle düzenlenen şiir yarışmasında birinci olarak iki yüz milyonluk para ödülü ve Başarı Belgesi aldım…Bu haberi ve birinci olan şiirimi siz şiir dostlarıyla paylaşmak istedim…İşte birinci olan şiirim:
PULATHANE(AKÇAABAT)
Sen Pulathane’yi gezdin mi dostum? Bir görmeden tarif etmek zor şimdi Güzelliği sen de sezdin mi dostum? Sualini yavaş yavaş sor şimdi
Güzellikler bölüşülür,paylanır Ağıtlarda hasret,acı söylenir Hıdırnebi Yaylası’nda yaylanır Kavranlara basılmıştır lor şimdi
Buralarda fitne,fesat az olur Müminin yüzünde nurdan iz olur Hakikate giden yollar düz olur Gerçekleri görmeyenler kör şimdi
Bahçelerde çiçek açar,yaz gelir Baharla birlikte bize haz gelir Koca ömür insanlığa az gelir Aç gözünü hakikati gör şimdi
Yücesinde boz bulanık kör duman Hasat vakti gelir kurulur harman Çiçeklerde saklı bin çeşit derman Yeşilliği gözlerimde fer şimdi
Sabah namazında kalkılır işe Tez vakitte haber salınır eşe Haram yiyip asla dönülmez köşe Köylünün sırtından akar ter şimdi
Mutluluk ışığı yansıyor gözde Samimiyet elbet gizlidir sözde Seher vakti rızk aranır denizde Deryalara atılmıştır tor şimdi
Muhabbetler büyür dönüşür aşka Aşk varsa gönülde gerek yok köşke Ömrüm bu toprakta geçseydi keşke Hicrandan vuslata erer yâr şimdi
İrem’i andırır yeşil bağları Yücelere kanat gerer dağları Afiyetle yenir taze yağları Doğru mu,yanlış mı,karar ver şimdi
Gecenin kör vakti garipler ağlar Denizler köpürür,ırmaklar çağlar Yeşile bürünür çiçekli bağlar Menekşeler bahçelerde mor şimdi
Hiçbir yer değildir gönlüme göre Hicran ateşine,kavuşmak çare Gitmeye meylim yok başka bir yere Şuraya bir yatak,yorgan ser şimdi
On Yedi Şubatlar bayramdır bize Döküldü düşmanın leşi denize İmanla Salip’i getirdik dize Hakk’a karşı kenetlenmiş şer şimdi
Övünmek hakkımız düşman utansın Ülkemi bölüşen ferman utansın Türk’e kefen biçen cihan utansın Olanları hayırlara yor şimdi
Akçabatlı’m Sargana’yı unutma Garibi hor görüp zalimi tutma Ceddinin sözünü yabana atma Hayatını muhabbetle ör şimdi
Hasret hançer olur, boynumu vurur Ruhumu bedenden alıp savurur Yüreğimi baştan başa kavurur İbrahim’in ateşinde kor şimdi
Sılanın zehiri,kederi gurbet Ölümün ötesi,beteri gurbet Garibin azığı,kaderi gurbet Piştik artık yakmaz bizi nâr şimdi
Köftesi,horonu mühürdür çağa Başlasın eğlence,dizilin sağa Çek dizleri,tenin değsin toprağa Dört bir yanda oynanıyor bar şimdi
Ne söylesem el âleme söz olur Söylemesem yüreklerim köz olur Bahar gelir,benim ruhum güz olur Karadağ’da üşür yağan kar şimdi! ...
Beş çocuklu bir ailenin en küçük ferdi olarak 1970 senesinin 1 Haziran’ında Trabzon’un Köprübaşı ilçesine bağlı Gündoğan Köyü’nde hayata “Merhaba” dedi. İlkokulu komşu köy olan Güneşli Köyü’nde okudu.Orta ve lise öğrenimini Köprübaşı Lisesi’nde tamamladı.En büyük emeli iyi bir hukukçu olmaktı.Lise son sınıfta girdiği üniversite imtihanında KTÜ/Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı.Dersaneye gitme imkânı ve zaman kaybına tahammülü olmadığı için kazandığı fakülteyle yetindi.1992 yılında okulu bitirdi.İlk göz ağrısı olarak nitelediği Gümüşhane’de beş yıla yakın öğretmenlik yaptı.Her geçen gün öğretmenliği daha çok sevdi.Artık öğretmenliği bir tutku olarak görüyor. Vatan borcunu İstanbul’da Kara Kuvvetleri Lisan Okulu’nda Yedek Subay Öğretmen olarak onurla yerine getirdi.Bu peygamber ocağında yüzlerce yabancı subaya güzel Türkçe’mizi öğretti.Ankara’da girdiği sınavı kazanarak Akçaabat Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak atandı.Burada iki yıl görev yaptı.Daha sonra girdiği yazılı ve sözlü imtihanı kazanarak Türkî Cumhuriyetlerden Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a,üç yıl görev yapmak üzere, öğretmen olarak gönderildi.Burada Mahdumkulu Türkmen Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde ve İlâhiyat Lisesi’nde Türk Dili öğretmeni olarak çalıştı.Yine Aşkabat’ta Türkçe Öğretim Merkezi’nde(TÖMER) bir yıl boyunca değişik milletlerden kişilere Türkçe’yi sevdirerek öğretti.Şu anda Akçaabat’a bağlı Derecik İlköğretim Okulu’nda görev yapmaktadır. Bugüne kadar,en büyüğünden en küçüğüne kadar onlarca dergi ve gazetede fikrî,edebî,felsefî ve kültürel konularda yüzlerce yazı ve şiir yazdı.Bu yayın organlarından Türk Edebiyatı,Türk Dili,Bizim Çocuk,Çınar,Bizim Azerbaycan,Anadolunun Sesi,Üniversitelinin Sesi,Türkiye,Bizim Okul,Şenliğin Sesi,İnsanlığa Çağrı,Yeni Sesleniş,Gençliğin Sesi gibi dergilerde; Türksesi,Demokrat Gümüşhane,Kuşakkaya,Ortadoğu,Yeni Mesaj,Hergün,Candaş,Edebiyat,Bolu Üçtepe,Akçaabat Yeni Haber,Karadeniz Olay,Hizmet gibi gazetelerde yıllardan beri deneme,makale,fıkra ve şiirler yazmaktadır. “Bizim Okul” isimli kültür,sanat ve edebiyat dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptı.Kültürel organizasyonların çoğunda aktif olarak görev aldı.Sevgi,Dostluk ve Kardeşlik konulu şiir yarışmasında birincilik,Trabzon Belediyesi’nin düzenlediği Çevre ile ilgili yarışmada birincilik,yine aynı belediyenin düzenlediği “İki binli Yıllara Doğru Trabzon” konulu makale yarışmasında mansiyon,Akçaabat Belediyesi’nin değişik zamanlarda organize ettiği şiir yarışmalarında birincilik,ikincilik,üçüncülük ödülleri kazandı.Karadeniz Yazarlar Birliği kurucularındandır.Halen bu birliğin üyesidir. Bunların yanında elinin altındaki öğrencilere rehberlik ederek ve bizzat örnek olarak,onların da pek çok kültürel yarışmada ödüller almasına zemin hazırlamıştır.İkisi kız,biri erkek olmak üzere üç çocuk babasıdır.
ÇANAKKALE’DE UYANIŞ
M.NİHAT MALKOÇ
18 Mart Çanakkale Zaferi dünyanın şahit olduğu en büyük hadiselerden biridir. Bu bir ölüm kalım mücadelesiydi. Bir milletin onca millete karşı gösterdiği bu amansız mücadele, mazlum ülkelere de güç ve umut vermiştir. Çanakkale Boğazı’nın geçilmezliğini bütün dünyaya haykıran Çanakkale Savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bizim şehitlerimizin sayısı miktarınca düşman askerleri de hayatlarının baharında ruhlarını Çanakkale sırtlarında bırakmıştır.
Çanakkale edebiyatımıza sıkça konu olmuştur. Bugüne kadar Çanakkale üzerine neler yazılmadı ki! ... Onlarca roman ve hikâye, yüzlerce şiir Çanakkale’deki kurtuluş destanını ebedileştirmiştir. Her yıl yerel ve ulusal olmak üzere Çanakkale ile ilgili şiir ve kompozisyon yarışmaları düzenlenir. Şair ve yazarlarımız bu yarışmalara katılarak hünerlerini gösterirler.
Bu yıl İstanbul’da Kartal Belediyesi ile Zeytin Dalı Şiir-Edebiyat-Kültür-Sanat ve Dayanışma Grubu tarafından “Çanakkale Şehitleri ve Şehitler” konulu şiir yarışması düzenlendi. Yarışmada birinciye 1000 YTL, İkinciye 750 YTL, üçüncüye 500 YTL para ödülü verilmesi kararlaştırıldı. Yarışmaya Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce şair katıldı. Uzun incelemeler sonucunda yüzlerce şiir arasından seçim yapıldı. Elemeler neticesinde “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimle Türkiye üçüncüsü oldum. Türkiye üçüncülüğü kazanan “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimi dikkatinize sunuyorum:
“Kasırgalar savurur; buz kestirir kar bizi
Gece gündüz kavurur sıcağında nâr bizi
Çanakkale’de zaman açılır sonsuzluğa
Çağırır gül yüzüyle agûşuna yâr bizi
Sabır ateşten gömlek, dua semaya kapı
Bülbülün nağmesinde yakar ahûzar bizi
Gözlerim kapanmadan ruhum dalar uykuya
Elinde kırmızı gül, çağırır mezar bizi
Fazilet yarışında önde gider yiğitler
Zekeriya misali bölse de hızar bizi
Gayya çukurlarından beslenirse kem gözler
Sirkeyle bal misali öylece bozar bizi
Kalbin orta yerine siner kirli bakışlar
Kendimize getirir ilâhî nazar bizi
Gök yarılsa ikiye, gün batsa da şafakta
Çağların göbeğine tarihler yazar bizi
Gök kubbenin altında dolaşırken avare
Hicran ateşlerine atar intizar bizi
Hafakanlar basmadan yetiş rahmet meleği
Ölüme çeyrek kala çepeçevre sar bizi
Efkâr basar sinsice hüzün coğrafyamıza
Sevgilinin hayali eder bahtiyar bizi
Gelibolu’da yağmur fırtınaya dönüşür
Sular kaynar derinden, ateşi yakar bizi
Ürperir maveradan koparıldıkça ruhlar
Maziden arda kalan sermaye bakar bizi
Ölü toprağı serper, gaflet kurşundan ağır
Bir kez uyumaya gör yılanlar sokar bizi
Doğar Anafartalar alacakaranlığa
Aynadaki akisler Hakk’a muştular bizi
Zaman alevden bir gül, safın önünde kısrak
Düşmanı haklarım ben dostlardan kurtar bizi
Kirli çizmeleriyle girer de haremime
Hallac-ı Mansur gibi beyhude soyar bizi
Kapımın kilidini çalan dünkü devşirme
Düşünmez, bir kalemde kızıla boyar bizi
Ay ışığı düşerken kapkaranlık geceye
Uyanışın öncüsü, muzaffer sayar bizi
Diner Çanakkale’de esen acı karayel
Suya düşer cemreler ısıtır bahar bizi
İl içi ve ilçeler arası yarışmalarda bugüne kadar 13 tane ödül kazandım. Bunlar arasında birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyonlar vardı. Türkiye genelinde elde ettiğim bu üçüncülük benim için çok önemliydi. Çünkü ilk kez ulusal bir yarışmada derece elde ettim. En büyük temennim Türkiye genelindeki ödüllerin devamının gelmesidir. Ödüller şair ve yazarların itici gücüdür. Zira marifet iltifata tabidir.
gereksiz işler müdürü................
RAMAZANI GÜZEL YORUMLAMIŞ
trabzonlu malkoç iyi bir şair olarak bilinmekte
çaykur'un ucuz ama kaliteli süzme poşet çayı...
GURBETTEN SILAYA TRABZON
Ana yurdum Trabzon’um yoktur bir eşin
Şimdi burnumda buram buram tütersin
Soldurdun aşklarımı,yıktın ümitlerimi
Yakarsın hasretle yüklü yüreğimi
Boztepe’m yine dimdik mi bakarsın gene
Limanda yük boşaltan gemilere
Maraş Caddesi burda anlatıyorum seni
Gazipaşa yokuşu ne tez unuttun beni
Ganita çırılçıplak mısın öyle denize nazır?
Sen ya Değirmendere yine isyana hazır
İsmim yazılıdır her sokağa,her taşa
Bilirim hep susarsın yorgunsun İskenderpaşa
Atapark dindi mi kanayan yaran?
Var mı beni Fatih’te dostlardan soran?
Ya sen Moloz,acaba öyle bet kokar mısın?
Erdoğdu,Trabzon’a güvenle bakar mısın?
Yakışır mı sana Uzunkum bu işve,bu naz?
Beşirli güzelliğin sana da kalmaz
Duydum ki unutmuşsun ben vefalı dostunu
Ne yapalım Mumhane bu kaderin oyunu
Bir başka olurdu,çekilmezdi nazları
Kunduracılar’ın narin tezgâhtar kızları
Yığın insanla dolu Çömlekçi,Rus Pazarı
Hatırasını korur Esentepe yazları
Trabzon hamsisiyle meşhurdur dünyada
Dolaşır mı turistler gene Ayasofya’da?
Bak,gör ki Tabakhane tarihe şahit olur
Soğuksu çamlıkları temiz havayı solur
Boşuna akmış değil Trabzon’daki kanlar
Göğsümüzü kabartır Gülbahar’da ezanlar
Ortahisar’da evler fetihi canlandırır
Kalepark geceleri bir başka şenlendirir
Sahil boyu şahit ol balıkların hasına
Kaptırırsın kendini denizin havasına
Kalkınma’da dolaşır üniversite kızları
Söğütlü’de kızların yürek yakar sözleri
Yıldızlı bir başına yaşar sahil boyunda
Trabzon insanının asalet var soyunda
Meydan’da sosyeteler oturur,eğlenirler
Uzunsokak’ta kızlar endamı gösterirler
Bazı yerde içkiler,mezeler katılıyor
Bahçecik’te Akif’in ruhu yaşatılıyor
Karanlığa bir güneş gibi doğ Trabzon’um! ...
Ortaçağı parçala,süpür boğ Trabzon’um! ...
Taşın toprağın altın,yakuttur Trabzon’um! ...
Hatıralarım sende,sendedir çocukluğum
Sana olan borcumu veremem Trabzon’um! ...
Masmavi denizine,insanına hayranım
Seni anlatmak çok zor azizim Trabzon’um! ...
Sende doğdum,büyüdüm,sendedir sonum…
(23 MART 1993/GÜMÜŞHANE)
M.NİHAT MALKOÇ
PULATHANE(AKÇAABAT)
Sen Pulathane’yi gezdin mi dostum?
Bir görmeden tarif etmek zor şimdi
Güzelliği sen de sezdin mi dostum?
Sualini yavaş yavaş sor şimdi
Güzellikler bölüşülür,paylanır
Ağıtlarda hasret,acı söylenir
Hıdırnebi Yaylası’nda yaylanır
Kavranlara basılmıştır lor şimdi
Buralarda fitne,fesat az olur
Müminin yüzünde nurdan iz olur
Hakikate giden yollar düz olur
Gerçekleri görmeyenler kör şimdi
Bahçelerde çiçek açar,yaz gelir
Baharla birlikte bize haz gelir
Koca ömür insanlığa az gelir
Aç gözünü hakikati gör şimdi
Yücesinde boz bulanık kör duman
Hasat vakti gelir kurulur harman
Çiçeklerde saklı bin çeşit derman
Yeşilliği gözlerimde fer şimdi
Sabah namazında kalkılır işe
Tez vakitte haber salınır eşe
Haram yiyip asla dönülmez köşe
Köylünün sırtından akar ter şimdi
Mutluluk ışığı yansıyor gözde
Samimiyet elbet gizlidir sözde
Seher vakti rızk aranır denizde
Deryalara atılmıştır tor şimdi
Muhabbetler büyür dönüşür aşka
Aşk varsa gönülde gerek yok köşke
Ömrüm bu toprakta geçseydi keşke
Hicrandan vuslata erer yâr şimdi
İrem’i andırır yeşil bağları
Yücelere kanat gerer dağları
Afiyetle yenir taze yağları
Doğru mu,yanlış mı,karar ver şimdi
Gecenin kör vakti garipler ağlar
Denizler köpürür,ırmaklar çağlar
Yeşile bürünür çiçekli bağlar
Menekşeler bahçelerde mor şimdi
Hiçbir yer değildir gönlüme göre
Hicran ateşine,kavuşmak çare
Gitmeye meylim yok başka bir yere
Şuraya bir yatak,yorgan ser şimdi
On Yedi Şubatlar bayramdır bize
Döküldü düşmanın leşi denize
İmanla Salip’i getirdik dize
Hakk’a karşı kenetlenmiş şer şimdi
Övünmek hakkımız düşman utansın
Ülkemi bölüşen ferman utansın
Türk’e kefen biçen cihan utansın
Olanları hayırlara yor şimdi
Akçabatlı’m Sargana’yı unutma
Garibi hor görüp zalimi tutma
Ceddinin sözünü yabana atma
Hayatını muhabbetle ör şimdi
Hasret hançer olur, boynumu vurur
Ruhumu bedenden alıp savurur
Yüreğimi baştan başa kavurur
İbrahim’in ateşinde kor şimdi
Sılanın zehiri,kederi gurbet
Ölümün ötesi,beteri gurbet
Garibin azığı,kaderi gurbet
Piştik artık yakmaz bizi nâr şimdi
Köftesi,horonu mühürdür çağa
Başlasın eğlence,dizilin sağa
Çek dizleri,tenin değsin toprağa
Dört bir yanda oynanıyor bar şimdi
Ne söylesem el âleme söz olur
Söylemesem yüreklerim köz olur
Bahar gelir,benim ruhum güz olur
Karadağ’da üşür yağan kar şimdi! ...
M.NİHAT MALKOÇ
KAHIR KURŞUNLARI
Kays'tım,Mecnûn eyledi yüreğimin sahibi
Hiç tanımazmış gibi uzaktan bakıp gitti.
Göz kırpmadan bağladı darağacına ipi
Büyüttüğü sevdanın pimini çekip gitti
Mevsimlerden sonbahar,vakit bir akşamüstü
Karanlıklara inat şafağı söküp gitti
Mâziye sünger çekip hatıralara küstü
Beyaz gül bahçesine kaktüsler dikip gitti
Bilinmeze yol alıp açılırken her gemi
Gönül limanlarını nefretle yıkıp gitti
Büyüyüp korlaşırken yüreğimin matemi
Bana dudaklarını,gülerek,büküp gitti
İlhama pusu kurdu,yarım kaldı şarkımız
Sözümü boğazıma bir güzel tıkıp gitti
Kanatları kırılmış kuşlardan yok farkımız
Evvelki duyguları başıma kakıp gitti
Rüya gibi,gözümden gitmez o gül endamı
Nazlı bir ceylan gibi önümden sekip gitti
Değişmezdim Ferhat'la büyüttüğüm sevdamı
Mâziyi hatırlayıp gözyaşı döküp gitti
Sermayemi yükledim gayri ecel atına
Zehirli akrep gibi ruhumu sokup gitti
Kıymet vermem dünyanın fâni saltanatına
Kahır kurşunlarını bağrıma sıkıp gitti
Gamzeler belirirdi yanağında gülünce
Tuna nehri misali kalbime akıp gitti.
Kurtlara yem olacak güzelliğin ölünce
Meydan okudu aşka,şimşekler çakıp gitti
Tükendi umut faslı,sakınmadı sözünü
Fitne tohumlarını gönlüme ekip gitti
Düşürdü can evime intizarın közünü
Kalbin aysberglerini hışımla yakıp gitti
M.NİHAT MALKOÇ
İŞTE GELDİK GİDİYORUZ
Bâkî sandık bu dünyayı
Heder ettik günü,ayı
Koskoca ömrümüz zâyi
Her geçen gün bitiyoruz
İşte geldik gidiyoruz
Ümit yok yarına dair
Manzara ortada,zâhir
Fitnede,fesatta mâhir
Söze yalan katıyoruz
İşte geldik gidiyoruz
İnsanlar suçlu avında
Demir dövülür tavında
Gör ki haksız yok savında
Çırpındıkça batıyoruz
İşte geldik gidiyoruz
Para olmuş anayasa
Gayri tanımayız tasa
Boş gönlümüzdeki kasa
Ruhumuzu satıyoruz
İşte geldik gidiyoruz
Beğenmez amiri memur
Hepimizin özü çamur
Çok su götürür bu hamur
Her gelene çatıyoruz
İşte geldik gidiyoruz
Kafalar akşamdan demli
Garibanın gözü nemli
Patronlar yukardan yemli
Zehir zıkkım tadıyoruz
İşte geldik gidiyoruz
Çalışanı mumla ara
Nasıl düşmeyelim dara?
Çekil aradan Ankara! ...
Hep yan gelip yatıyoruz
İşte geldik gidiyoruz
(13 OCAK 2005 PERŞEMBE)
M.NİHAT MALKOÇ
ÜÇ MEVSİMLİ DÜNYA
Bir dünya kuruyorum pembe hayallerin üstüne
Bir dünya ki geceleri gündüze gebe
Pembe duyguların kol gezdiği,
Her aşığın vuslata erdiği,
Üç mevsimli,
Kışı olmayan,
Sahilleri yosun kokan,
Güvercinleri,ağlatmayan,
Adını saadet koyduğum
Bir dünya kuruyorum yine
-Hakikatte ne mümkün-
Resim defterimin üstüne! ...
M.NİHAT MALKOÇ
azcık kısa yazsa ya da kısa yazılırı kopyala yapıştır yapsa: hiç üşenmeden oturup okuyacağım yazdıklarını ama yok...trabzonlular web sitesine cevirdi herif nediri...
BENİM ESİR MİLLETİM! ...
M.NİHAT MALKOÇ
Türkmenistan semalarında süzülerek uçarken hostesin sessizliği bozan o anonsunu unutmam mümkün değil:
“Değerli yolcularımız üç saat on beş dakikalık yolculuğumuz birazdan sona erecektir.Az sonra Aşkabat Hava Alanı’na ineceğiz.
Büyük bir heyecanla uçağın penceresinden aşağıya bakıyordum.Az sonra,yıllardır özlemini duyduğum ata topraklarına ayak basacaktım.
Hep bu anı beklemiştim yıllarca….
O esnada, farkında olmadan,Yavuz Bülent Bakiler’in,çocukluk yıllarımda ezberlediğim “Unuttuğumuz İnsanlar” şiirinin şu mısraları döküldü dudaklarımdan:
“Ben çilesi çekilmemiş bir Türkmen.
Ben her sabah,ciğerine kurşun yiyen bir yetim.
Çaresizlikler içinde sizi düşünüyorum.
Ey esir insanlar diyarında benim esir milletim! ...
Ve ey Kafkas Dağları ardında
Bayraksız memleketim.”
Bu duygularla uçaktan indim.
Artık ayağım yere değmişti.Hem de ata topraklarına! ...
Sanırım diğer öğretmen arkadaşlar benim kadar heyecanlı değildi.
Çünkü biz hep bu diyarın hasretiyle büyümüştük.Türkülerimiz,hoyratlarımız ve şiirlerimiz hep bu topraklara dairdi.Yine Yavuz Bülent Bakiler’in “Türkistan” şiiri geldi aklıma.O şiiri gözlerimin önünden geçirmekle kalmadım; adeta yaşadım:
“Öz yurdumu çarmıha germişler kırk yerinden
Unutmam bin yıl geçse acımın üzerinden
Vurulan bir ceylana yanar gibi derinden
Ulu Türkistan’a yandım.
Tanrım,bir gün acaba diyebilecek miyim;
-Vuslatın yüzüme nakışladığı nurla-
Bir komşu bahçesine uzanır gibi huzurla
Türkistan’ın toprağına uzandım.”
Türkistan’ın toprağına huzur içerisinde uzanmayı nasip eden Mevla’ma binlerce şükürler olsun.
Kardeş Türkmen halkına hizmet etme bahtiyarlığı benim için bütün maddî değerlerin fevkindedir.
Kimse bunu kuru ve hamasî bir Türkçülük ve Turancılık olarak da yorumlamaya kalkmasın.
Kim ne derse desin onlarla köklü tarihî bağlarımız var.Bu güçlü bağ yetmiş yıllık komünizm devrinde de kopmadı; belki zaman zaman gevşedi.
Onlar bizim kardeşlerimiz.
Bunu kimse inkâr edemez.
Dinimiz bir…
Dilimiz bir…
Özümüz bir…
Sözümüz bir…
Bir,bir,bir,bir! ...
Bu kadar birin olduğu yerde ikilik olur mu?
Bu birleri çoğaltmak,uzatmak da mümkün! ....
Bu kadar birlerin olduğu yerde elbette birlik olması gerek.
Bazı kesimlerin ikilik ve fitne tohumu ekme gayretleri hüsranla sonuçlanacaktır.
Kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenler,Allah’ın izniyle,başarılı olamayacaklardır.
Ben buna bütün samimiyetimle inanıyorum.
Kardeş Türk Cumhuriyetleri, aynı ağacın meyveleridir.Bu vahdet ağacına zehirli aşı yapmak isteyenlere bu millet izin vermeyecektir.
e-mektup: [email protected]
ATA TOPRAKLARINDA OLMANIN HAZZI
M.NİHAT MALKOÇ
Türkî Cumhuriyetlere öğretmen alımı imtihanı neticesi elime geçtiğinde çok heyecanlanmıştım.
Kazanmıştım imtihanı! ...Hem de Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a tayin edilmiştim.
Akçaabat’tan Aşkabat’a gidecektim.
Söylemesi bile bir hoş…
Akçaabat’tan Aşkabat’a! ...
Günler günleri kovaladı; nihayet evlât-ü ayalden ayrılma zamanı geldi.
Bugüne kadar hiç mi hiç yurt dışına çıkmamıştım.
Yurt içi seyahatlerimde de hep ailemle beraber dolaştım.Yani ilk kez uzun süreli bir ayrılık yaşayacaktım.
Fakat içimde o üzüntüyü boğan bambaşka bir sevinç var.
Az bir şey mi Allah aşkına! ...
Yıllardır sevgisini içimde yaşattığım ata topraklarına gidiyorum.
Bir yanda hüzün,öte yanda bastırılması mümkün olmayan tarifsiz bir sevinç…
Kim demiş “Erkekler ağlamaz” diye? ...
İnsan olmanın alâmetidir gözyaşı…
Gözyaşının su gibi çağlamadığı ayrılıklara ayrılık mı denir?
Ben de insan olmanın gereğini izhar ettim.
Evlât-ü ayalden nemli gözlerle ayrıldım.
Ankara’da pasaport işlemlerini hallettikten sonra sabaha karşı Esenboğa Havalimanı’nın yolunu tuttum.Yalnız değiliz tabiki.
Onlarca kader arkadaşım var benimle beraber…
Kırk beş dakikalık Ankara-İstanbul yolculuğu sanki göz açıp kapayıncaya dek bitti.
Uçaktan iner inmez İstanbul Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali’ne aldılar bizi.
Burası Türkiye’nin Avrupa’ya veya genel anlamda dünyaya bakan yüzü! ...
Son derece çağdaş…
Son derece modern…
Son derece şık…
Türkiye’nin yüz akı dersek abartmış sayılmayız.
Sözkonusu terminalde THY’nın Türkmenistan uçağını bekledik.
Öğleye doğru pasaport kontrolü için kapıdan içeri aldılar bizi.
Uzun ve dar yapay bir koridordan uçağa doğru hareket ettik.
Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a 23 Türk öğretmenle beraberce gidiyorduk.
Koltuğumuza oturduk; uçak pistte hareket etmeye başladı.Biraz sonra da ayağımız yerden kesildi.
Artık İstanbul semalarındaydık.O anda “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminde figüran hissettim kendimi.
Hakikaten İstanbul kanatlarımızın altındaydı.Ben de uçağın sağ kanadının tam üzerinde oturuyordum.
Her şey bir film gibiydi.
Fakat yaşadıklarımızın hepsi hakikatti.
Anavatandan ata vatana gidiyorduk.
Bir ara mikrofondan bir anons sesi duyuldu: “Kaptanınız konuşuyor.Şu anda Sivas üzerinde uçuyoruz..”
Pencerenin tam kenarında oturuyordum.Şimdi de Sivas kanatlarımızın altındaydı.
Belli bir zaman sonra yüksek,karlı bir dağ gözüme ilişti.Yanımda esmer yüzlü bir Türkmen delikanlısı oturuyordu. “Şu karşıda görünen yüce karlı dağ Ağrı Dağı mıdır? ” diye sordum. “Evet” dercesine başını salladı.Ağrı Dağı’nı tepeden görmek de varmış kaderimizde…Sonra Ermenistan topraklarına,ardından da Hazar Denizi’ne ulaştık.Sonra uçsuz bucaksız bir çöl başladı.Yolculuğa başladığımızdan beri üç saat on beş dakika geçmişti ki kaptan pilot,birazdan Aşkabat Hava Alanı’na ineceğimizi haber verdi bizlere.
İstanbul’dan Aşkabat’a olan yolculuğumuz üç saat on beş dakika sürmüştü.
Ama bu yolculuk bana sanki bir asır kadar uzun gelmişti.
Çünkü bir an evvel ata vatanın o mübarek topraklarına basma arzusu vardı içimde! ...
e-mektup: [email protected]
Muhterem Şiir Dostları;
Trabzon’un en büyük ve şirin ilçesi olan Akçaabat’ın 87.Kurtuluş Yıldönümü bugün (17 Şubat 2005) …..Bu vesileyle düzenlenen şiir yarışmasında birinci olarak iki yüz milyonluk para ödülü ve Başarı Belgesi aldım…Bu haberi ve birinci olan şiirimi siz şiir dostlarıyla paylaşmak istedim…İşte birinci olan şiirim:
PULATHANE(AKÇAABAT)
Sen Pulathane’yi gezdin mi dostum?
Bir görmeden tarif etmek zor şimdi
Güzelliği sen de sezdin mi dostum?
Sualini yavaş yavaş sor şimdi
Güzellikler bölüşülür,paylanır
Ağıtlarda hasret,acı söylenir
Hıdırnebi Yaylası’nda yaylanır
Kavranlara basılmıştır lor şimdi
Buralarda fitne,fesat az olur
Müminin yüzünde nurdan iz olur
Hakikate giden yollar düz olur
Gerçekleri görmeyenler kör şimdi
Bahçelerde çiçek açar,yaz gelir
Baharla birlikte bize haz gelir
Koca ömür insanlığa az gelir
Aç gözünü hakikati gör şimdi
Yücesinde boz bulanık kör duman
Hasat vakti gelir kurulur harman
Çiçeklerde saklı bin çeşit derman
Yeşilliği gözlerimde fer şimdi
Sabah namazında kalkılır işe
Tez vakitte haber salınır eşe
Haram yiyip asla dönülmez köşe
Köylünün sırtından akar ter şimdi
Mutluluk ışığı yansıyor gözde
Samimiyet elbet gizlidir sözde
Seher vakti rızk aranır denizde
Deryalara atılmıştır tor şimdi
Muhabbetler büyür dönüşür aşka
Aşk varsa gönülde gerek yok köşke
Ömrüm bu toprakta geçseydi keşke
Hicrandan vuslata erer yâr şimdi
İrem’i andırır yeşil bağları
Yücelere kanat gerer dağları
Afiyetle yenir taze yağları
Doğru mu,yanlış mı,karar ver şimdi
Gecenin kör vakti garipler ağlar
Denizler köpürür,ırmaklar çağlar
Yeşile bürünür çiçekli bağlar
Menekşeler bahçelerde mor şimdi
Hiçbir yer değildir gönlüme göre
Hicran ateşine,kavuşmak çare
Gitmeye meylim yok başka bir yere
Şuraya bir yatak,yorgan ser şimdi
On Yedi Şubatlar bayramdır bize
Döküldü düşmanın leşi denize
İmanla Salip’i getirdik dize
Hakk’a karşı kenetlenmiş şer şimdi
Övünmek hakkımız düşman utansın
Ülkemi bölüşen ferman utansın
Türk’e kefen biçen cihan utansın
Olanları hayırlara yor şimdi
Akçabatlı’m Sargana’yı unutma
Garibi hor görüp zalimi tutma
Ceddinin sözünü yabana atma
Hayatını muhabbetle ör şimdi
Hasret hançer olur, boynumu vurur
Ruhumu bedenden alıp savurur
Yüreğimi baştan başa kavurur
İbrahim’in ateşinde kor şimdi
Sılanın zehiri,kederi gurbet
Ölümün ötesi,beteri gurbet
Garibin azığı,kaderi gurbet
Piştik artık yakmaz bizi nâr şimdi
Köftesi,horonu mühürdür çağa
Başlasın eğlence,dizilin sağa
Çek dizleri,tenin değsin toprağa
Dört bir yanda oynanıyor bar şimdi
Ne söylesem el âleme söz olur
Söylemesem yüreklerim köz olur
Bahar gelir,benim ruhum güz olur
Karadağ’da üşür yağan kar şimdi! ...
M.NİHAT MALKOÇ
NİHAT MALKOÇ’UN BİYOGRAFİSİ
Beş çocuklu bir ailenin en küçük ferdi olarak 1970 senesinin 1 Haziran’ında Trabzon’un Köprübaşı ilçesine bağlı Gündoğan Köyü’nde hayata “Merhaba” dedi. İlkokulu komşu köy olan Güneşli Köyü’nde okudu.Orta ve lise öğrenimini Köprübaşı Lisesi’nde tamamladı.En büyük emeli iyi bir hukukçu olmaktı.Lise son sınıfta girdiği üniversite imtihanında KTÜ/Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı.Dersaneye gitme imkânı ve zaman kaybına tahammülü olmadığı için kazandığı fakülteyle yetindi.1992 yılında okulu bitirdi.İlk göz ağrısı olarak nitelediği Gümüşhane’de beş yıla yakın öğretmenlik yaptı.Her geçen gün öğretmenliği daha çok sevdi.Artık öğretmenliği bir tutku olarak görüyor.
Vatan borcunu İstanbul’da Kara Kuvvetleri Lisan Okulu’nda Yedek Subay Öğretmen olarak onurla yerine getirdi.Bu peygamber ocağında yüzlerce yabancı subaya güzel Türkçe’mizi öğretti.Ankara’da girdiği sınavı kazanarak Akçaabat Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak atandı.Burada iki yıl görev yaptı.Daha sonra girdiği yazılı ve sözlü imtihanı kazanarak Türkî Cumhuriyetlerden Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a,üç yıl görev yapmak üzere, öğretmen olarak gönderildi.Burada Mahdumkulu Türkmen Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde ve İlâhiyat Lisesi’nde Türk Dili öğretmeni olarak çalıştı.Yine Aşkabat’ta Türkçe Öğretim Merkezi’nde(TÖMER) bir yıl boyunca değişik milletlerden kişilere Türkçe’yi sevdirerek öğretti.Şu anda Akçaabat’a bağlı Derecik İlköğretim Okulu’nda görev yapmaktadır.
Bugüne kadar,en büyüğünden en küçüğüne kadar onlarca dergi ve gazetede fikrî,edebî,felsefî ve kültürel konularda yüzlerce yazı ve şiir yazdı.Bu yayın organlarından Türk Edebiyatı,Türk Dili,Bizim Çocuk,Çınar,Bizim Azerbaycan,Anadolunun Sesi,Üniversitelinin Sesi,Türkiye,Bizim Okul,Şenliğin Sesi,İnsanlığa Çağrı,Yeni Sesleniş,Gençliğin Sesi gibi dergilerde; Türksesi,Demokrat Gümüşhane,Kuşakkaya,Ortadoğu,Yeni Mesaj,Hergün,Candaş,Edebiyat,Bolu Üçtepe,Akçaabat Yeni Haber,Karadeniz Olay,Hizmet gibi gazetelerde yıllardan beri deneme,makale,fıkra ve şiirler yazmaktadır. “Bizim Okul” isimli kültür,sanat ve edebiyat dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptı.Kültürel organizasyonların çoğunda aktif olarak görev aldı.Sevgi,Dostluk ve Kardeşlik konulu şiir yarışmasında birincilik,Trabzon Belediyesi’nin düzenlediği Çevre ile ilgili yarışmada birincilik,yine aynı belediyenin düzenlediği “İki binli Yıllara Doğru Trabzon” konulu makale yarışmasında mansiyon,Akçaabat Belediyesi’nin değişik zamanlarda organize ettiği şiir yarışmalarında birincilik,ikincilik,üçüncülük ödülleri kazandı.Karadeniz Yazarlar Birliği kurucularındandır.Halen bu birliğin üyesidir.
Bunların yanında elinin altındaki öğrencilere rehberlik ederek ve bizzat örnek olarak,onların da pek çok kültürel yarışmada ödüller almasına zemin hazırlamıştır.İkisi kız,biri erkek olmak üzere üç çocuk babasıdır.