Kültür Sanat Edebiyat Şiir

lalenin anavatanı sizce ne demek, lalenin anavatanı size neyi çağrıştırıyor?

lalenin anavatanı terimi Seu Kuyt tarafından tarihinde eklendi

  • Mustafa Gürel
    Mustafa Gürel

    Lale’nin anavatanı Anadoludur. Mayıs ayında gidiniz Anadolu’nun ücra yerlerine, çeşit çeşit değişik laleri görürsünüz. Bu ücra yerlere hiç kimse ekmemiş,o yörelerin endemik bitkisidir. Akdağmadeni Akçakışla köy yöresinde mayıs ve haziran aylarında dağ bayırların sarı , kırmızı laler görülebilir.

  • Hamza Ressam
    Hamza Ressam

    nederland

  • Ahmet
    Ahmet

    Benim evimdir bu mevsim...

  • Bilhan Erden
    Bilhan Erden

    neye sahip çıkabildikki...

  • Elif B
    Elif B

    Osmanlı..bunu dönemin eserlerinde görmek mümkün zaten..

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    Lâle: Hollandalı değil, özbeöz Türk çiçeği

    Kazakistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan da Hollanda’ya uzanan lâlenin bin yıllık öyküsünün anlatıldığı “Lâle: Doğunun Işığı” belgeseli, bugün Hollanda’da gösterime giriyor. “Lâlenin anavatanı neresidir? ” sorusuna cevap arayan belgeselde, bir çiçeğin ilginç öyküsüyle birlikte, yine bir milletin kültür tarihi de büyüteç altına alınıyor.

    Kimine göre bir çılgınlık, bir tutku, bir zenginlik alameti; kimine göre ‘tanrının seçilmiş çiçeği’, kimine göre ise boş bir heves... Ama hangisi olursa olsun renkleriyle, güzelliğiyle çekici, her insanın gönlünde apayrı bir yeri olan çiçek: Lâle. Hiçbir çiçekte olmayan lâlelerin insanı çılgına çeviren, varını yoğunu kaybetmesine yol açan büyüsü kadar; insanları kendisine tutsak eden öyküsü de etkileyici. Orta Asya’da başlayıp, Anadolu’da zirveye ulaşan ve bugün Avrupa’da devam eden lâlenin öyküsü, aslında bir milletin Doğu’dan Batı’ya uzanan macerasının en canlı kanıtı.

    Lâlenin renkli; ama bir o kadar da hüzünlü öyküsü, bugüne kadar hep Batı’dan yani şimdiki vatanı olarak kabul edilen Hollanda’dan başlatıldı. “Lâlenin anavatanı neresidir? ” sorusuna, hep “Hollanda” cevabı verildi. Botanikçiler, tarihçiler ve belgesel film yapımcıları bu çiçeğin serüvenini anlatırken Batı merkezli düşündü. Lâlenin serüvenine, bugünden yani Batı’dan, bir medeniyetin simgesi olmaktan çok maddenin sembolü haline geldiği Hollanda’dan başlamak; lâlenin tarihte oynadığı rolü anlamak için ne kadar doğru bir bakış açısı bilinmez. Ancak, bilinen o ki, bu tür araştırmalar hep yalın kaldı. Oysa Bizans İstanbul’unun bilmediği, tanımadığı lâle,16. yüzyılın başından 18. yüzyılın sonlarına kadar kent inceliğinin en değerli simgelerinden biri sayılır. Kaynaklar,16. yüzyılda sadece İstanbul’da, her biri birbirinden güzel 2 bine yakın lâle çeşidinin yetiştirildiğini yazar.

    Ne kadar etkili olur bilinmez; ancak lâleyle ilgili bilinenlerden çok bilinmeyenlere vurgu yapan Türk yapımı bir belgesel Hollanda’nın 1. kanalında bugün gösterime giriyor. Yapımcılığını İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ Genel Müdürü Cengiz Özdemir, yönetmenliğini Hikmet Yaşar Yenigün’ün yaptığı “Lâle: Doğunun Işığı” belgeselinin senaryosu da Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Turhan Baytop, Çelik Gülersoy ve Beşir Ayvazoğlu’nun danışmanlığında yazılmış. “Lâle: Doğunun Işığı” belgeseli,23 Mart’ta da CNN Türk’te gösterilecek.

    Lâlenin öyküsünün bir belgesele konu olması ilginç. Yönetmen Yenigün de bu ilginçliğin kendisini etkilediğini söylüyor. Konuyu araştırmaya başladığında lâlenin, bilinmeyen tarihiyle karşılaştığını belirten Yenigün, “Lâle, bir çiçek, deyip geçmemek lazım; her dönemde, yaşananlara adeta tanıklık etmiş. Araştırmalarımın sonunda o kadar çok malzeme ortaya çıktı ki, seçim yapmakta oldukça zorlandım. Doğrusunu söylemek gerekirse, son derece çarpıcı öyküler buldum. Bu belgeselle lâle üzerine bilinmeyen pek çok şeyi anlatmam mümkün oldu.” diyor.

    90 gün süren çekimler boyunca bu hüznü hep yaşadığını söyleyen yönetmen Hikmet Yaşar Yenigün, Hollanda’da yaşadığı bir anısını paylaşıyor: “Belgeselin Hollanda çekimlerini yaparken tanıştığım bir lâle yetiştiricisi, ‘Siz Türkler duygulu insanlarsınız. Lâleye bakar şiir yazarsınız, oysa biz Hollandalılar lâleye baktığımızda gulden görürüz.’ demişti. Şunu söylemek mümkün, ince gövdesi, rengarenk taç yapraklarıyla lâle olağanüstü güzellikte bir çiçek. Kısacık ömrüyle hayatın kırılganlığını, geçiciliğini sembolize ediyor. Böyle bakıldığında bir hüzün var elbette.”

    Lâle ile ilgili son bir not: Yazar Beşir Ayvazoğlu’nun uzun bir süreden beri üzerinde çalıştığı ‘Lâle’ kitabı, yakında Kültür Sanat AŞ etiketiyle çıkacak.

    Abdullah Kılıç / İstanbul

    16.03.2003/zaman