Kültür Sanat Edebiyat Şiir

kuzey kore sizce ne demek, kuzey kore size neyi çağrıştırıyor?

kuzey kore terimi Gamze Temel tarafından tarihinde eklendi

  • Cape Town
    Cape Town

    nasıl bir ülke ki her şeyin yasak olduğu ve halkın kıtlıktan aç kalıp sokaklarda kıvranarak öldüğü bir ülke...liderlerinin doğum günü olan 15 nisan bir bayram olarak kabul ettirilir ve o gün o ülke için tatildir ve kutlanır...halkı kıtlık içindeyken paralarını silaha savunmaya harcayan bir ülke..yonetim babadan oğula geçer. her yetişkinin yakasında liderlerinin rozeti bulunmak zorunda. sivil başına en cok asker düşen bir ülke...silahların hep güneye dogru cevrili oldugu bir ülke...istedikleri zaman nükleer denemelerle deprem yaratabilen bir ülke..yasakların olduğu bir ülke..bayanların bisiklet kullanmasının yasak oldugu, erkeklerin saclarını uzun tutmasının yasak oldugu, askerin gözlerinin içine ve askere el sallamanın yasak oldugu... hemen yerde askerin olduğu.. evlenebilmeniz için vatana karşı gorevlerinizin tamamını yerine getirmeniz bile yetmiyor bayanların 25 yaşını doldurması ve erkeklerinden 27 yaşını doldurması gerekiyor.. sadece devlete ait tv nin oldugu ve elektiriği ışıkların akşamları söndüğü... halkına işkence eden cok sayıda toplama kamplarının oldugu...turistlerin kuzey koreli birisiyle konuşmasının yasak oldugu..yasaklar ülkesi 2004 yılında cep telefonu yasaklandığı bir ülke.. tabi halkı aç askerleri de aç bitkin solgun yüzlü...bu ülkeyi gökyüzünden seyretmek isterdim..yere inip ayak basmaya cesaretiniz yetmez ve kendinizi hiçe saymanız gerekir bir daha dönüş olmayabilir.. tek bildiğim dünya, kuzey kore hakkında sadece kuzey kore izin verdiği sürece bilgi alabilir. .. düsünün ki bi fabrikada çalışıyorsunuz grev yapıyorsunuz ve o fabrikaya anında asker müdahale ediyor ve fabrikayı yerle bir ediyor..merak ettiğim bir ülke ...adamın biri çıkmış ülkeyi kendi evi gibi kullanıyor perdelerini gece de gündüz de örtmüş dışarıdan kimse göremiyor..sadece dünyaya dedikodu yapmak düşüyor..

  • Ferit Ala
    Ferit Ala

    Savaş çıkma olasılığı yüksek, Avrupa birliği ve Amerika gelişmeleri endişe içerisinde izliyoruz diye açıklamada bulunuyor..

    Irak, Filistin ve daha nice müslüman memleketlerinde taşeron devletleride yanına alarak genç,yaşlı,çocuk demeden evlerine, ibadethanelerine varana kadar yağmayalan Bizans Torunlarına karşılık yanlış şekilde de olsa kendi teknolojisini geliştirme çabasında..

    Bizler hoşgörülü olarak -buyurun- gözyaşı akıtmak bizlere mahsus sizler yağmalayın demek mi düşüyor..? ?

    Tarih tekerrürden ibarettir..

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    KUZEY KORE DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ DEVRİM TARİHİ....



    [Keith Bennet’in Korea: Pioneer of Communism adlı kitabının Stalin Arşivi çeviri birimi tarafından yapılan özet-çevirisidir. (Ekim 2006) ]


    Kuzey Kore (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) , bizde bilinen adıyla Kore Savaşı, Kuzey Korelilerin deyişiyle “Anavatanın Kurtuluş Savaşı” sonrasında (1950-1953) ikiye bölünmüş, ülkenin güney bölümü emperyalistlerin elinde kalmıştır.

    ABD, Sovyetler Birliği’nin Çin’in tanınmamasını protesto etmek amacıyla oturumları boykot ettiği bir sırada Birleşmiş Milletlerde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne karşı savaş kararı aldırmış, Türkiye de dahil olmak üzere yanına on beş uydu ülkeyi alarak genç Kore Cumhuriyeti’ne saldırmıştır.

    ABD’nin bu savaşta nükleer silah kullanmasına ramak kalmıştı. Bununla birlikte Kore halkına yapmadıkları eziyet kalmadı. ABD Hava Kuvvetleri 408 bin nüfuslu Pyongyang kentine 400 bin adet bomba attı! Kimyasal ve biyolojik silahları kullanmaktan çekinmediler.

    Soğuk Savaşın başladığı bu dönemde II. Dünya Savaşı’ndan en az zararla çıkan ABD gücünün doruğundaydı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ise henüz 9 Ekim 1948’de doğmuş bir bebek sayılırdı. Kore’nin müttefikleri bile bu ülkenin böyle bir saldırıya karşı koyamayacağını düşünmekteydi. Hatta, Çin Halk Cumhuriyeti’nin bile emperyalistlerce ezilme tehlikesi vardı.

    Ama savaş emperyalistlerin umduğu gibi sona ermedi. Çin’den ve dünyanın diğer ülkelerinden gönüllülerin de yardımıyla Kore halkı Mareşal Kim İl Sung ve Kore İşçi Partisi liderliğinde görülmemiş bir kahramanlık örneği vererek emperyalistleri ateşkese zorladı (11 Temmuz 1953) . Kore halkının bu direnişi emperyalizmin boyunduruğu altında yaşayan halklara ilham verdi.

    Kore Anavatan Kurtuluş Savaşı’nı verdiği sırada geri kalmış ve yoksul bir ülkeydi. Peki bu duruma nasıl gelmişti? Savaştan sonra nasıl çağdaş bir ülke haline geldi? Kısaca bunu inceleyelim.

    Kore, Orta Çağ boyunca pek çok alanda Avrupa uygarlığından daha ileri bir konumdaydı. Teknoloji, tıp, bilim, tarım alanlarında kültürel alanda dönemin Avrupasıyla karşılaştırıldığında daha ileri gitmişlerdi. Bununla birlikte, Avrupa’da kapitalizmin gelişmesini sağlayan ilkel birikim süreci Kore Yarımadasında gerçekleşmedi. Kore, on altıncı yüzyıldan itibaren Li Hanedanlığı altında feodalizmin geriliğinden kurtulamadı. Bu geriliğiyle Kore, diğer sömürge ülkeler gibi, emperyalist ülkeler için potansiyel bir sömürge olarak kaldı. Amerikan ve İngiliz emperyalizmi bir süre Kore’de faaliyet gösterse de, 1905 Rus-Japonya savaşından sonra bu bölgedeki hakimiyeti Japon emperyalizmine bırakmak zorunda kaldılar. 1905 ve 1908 yıllarında ABD ve Japonya arasında yapılan anlaşmalarla Kore’nin “korunması görevi” Japonya’ya verilmiş oldu. İngiltere de 1902 ve 1905 yıllarında Japonya ile yaptığı anlaşmayla bu ülkenin Kore üzerindeki “politik, ticari ve sınai egemenliğini” kabul etmiştir.

    Japonya, Kore’yi diğer Asya ülkelerini boyunduruk altına almak için bir atlama taşı olarak görmüştür. Yukarıda sözü geçen anlaşmalarla iyice cesaretlenen Japonya, Kore’nin bağımsızlığına adım adım son vermiştir. Kore’yi büyük bir borç batağına soktuktan sonra 1910 yılında bu ülkeyi resmen sömürgesi ilan etmiştir.

    Çürümüş Li Hanedanlığı ülkeyi Japonlara karşı koruyacak durumda değildir. Bununla birlikte çoğunluğu köylülerden oluşan Kore halkı feodal baskıya ve Japon işgaline karşı direnmişlerdir.

    1884 Aralığı’nda ilerici askerlerden oluşan bir cunta feodalizmi yok etmek ve kapitalist gelişimin önünü açmak için bir darbe düzenlemeyi denemiş ama başarılı olmamıştır. Bu, Kore’deki ilk burjuva demokratik devrim denemesidir. Aynı güçler bu defa Japon işgaline direnmek için bir gönüllüler ordusu oluşturmuşlardır. Bu grup daha çok bireysel terörist eylemlere girişmiş, 1908 yılında Kore’nin gerici hükümetinin danışmanı olarak çalışan ABD’li diplomat Stevenson’u San Francisco’da bulup öldürülmüş, 1909 yılında ise Kore Genel Valisi, eski Japonya Başbakanı Ito Hirobumi Çin’deki bir tren istasyonunda An Jung Gun adlı bir vatansever tarafından öldürülmüştür.

    Bununla birlikte bu tür eylemler kesin bir başarıyı getirmemiş ve Kore ismi dünya haritasından silinmiştir. Kim İl Sung’un deyişiyle “Japon emperyalistler Kore’yi bir hammadde ve işgücü kaynağı, metalarını satacakları bir pazar ve Asya kıtasında başka ülkelere yapacağı saldırılar için bir üs haline getirmiştir.”

    Japon emperyalistleri Kore kültürünün varlığını reddetmiştir. Halka kendi dillerinde konuşmaları yasaklanmıştır. Emperyalistlere göre Kore ve Japonya bölünmez bir bütündü. Kim İl Sung’un benzetmesiyle Kore “Asya’nın İrlandası” yapılmak istenmiştir.

    İki emperyalist ülkeyi sırayla yenerek yirmi yıldan kısa bir süre içerisinde geri kalmış ülkesini sanayileşmiş bir ülke haline getiren Kim İl Sung böyle bir zamanda, 15 Nisan 1912’de doğmuştur. Kim İl Sung’un çocukluğu, II. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi gibi büyük olayların gerçekleştiği, dünyanın büyük dönüşümler yaşadığı bir zamanda geçmiştir.

    Ekim Devrimini gören Koreli vatanseverler arasında bu tarihten sonra halk gücüne dayanarak bağımsızlığın kazanılması görüşü güçlenmeye başlamıştır. Bununla birlikte hala başka emperyalist güçlere dayanarak kurtulma hayalleri kuranların sayısı da az değildir. Bu görüşte olan bir kesim “Bağımsızlık İlanı” adlı bir broşür yayınlamış ve halk bu broşürü yayınlayanların hiç beklemedikleri ve istemedikleri biçimde kitleler halinde ayaklanmıştır. 1 Mart 1919’da iki milyon kişi iki ay boyunca 3200 farklı yerde ayaklanmış, Japon emperyalistleri buna 23.470 kişiyi öldürerek ve 46.948 kişiyi de tutuklayarak karşılık vermiştir. Bu ayaklanmanın başlamasına neden olan kişiler ise yaptıklarından dehşete düşmüş, Japonlardan özür dilercesine halka direnmemelerini telkin etmiştir.

    Kanla bastırılan bu ayaklanma halkın emperyalistlere karşı direnmek istediğini, bununla birlikte bu direnişi örgütleyecek bir ideoloji ve liderliğin gerekli olduğunu göstermiştir.

    Kim İl Sung’un babası Kim Hyong Jik, bu gerekliliği hissetmiş, Ekim Devrimi’nden de etkilenerek diğer emperyalist güçlere değil, halka dayanan bir direniş örgütü kurmayı hedeflemiştir. Bununla birlikte Japon gizli polisi Kim Hyong Jik’in bu çabalarını öğrenmiş, onu yüz yoldaşıyla hapse atmıştır. Kim Hyong Jik hapisten çıktığında gizli ve açık çalışmalarına devam etmiş ama hapishanede gördüğü işkenceler ve polis baskısından kaçmak için soğuk havalarda çıktığı uzun yolculuklar nedeniyle sağlığı bozulmuş ve 1926 yılında ölmüştür. Kim İl Sung’un çocukluğu tüm Kore halkı gibi acılar içinde geçmiş, Kim İl Sung babası sayesinde çok küçük yaşta devrimci hareketle tanışmıştır.

    Kore’de Marksist-Leninist bir partinin kurulma süreci büyük zorluklar içinde gerçekleşmiştir. Marksizm-Leninizm, Ekim Devrimi’nden sonra bütün Doğu ülkelerinde olduğu gibi Kore’de de hızla yayılmıştır. Ülkenin çeşitli bölgelerinde çeşitli Komünist çevreler oluşmuş Kore Komünist Partisi (KKP) Nisan 1925’te Komintern seksiyonu olarak kurulmuştur. Bununla birlikte partinin kurulduğu ilan edilse de, bu ilk zamanlarda varlığı sadece sözde kalmıştır. Bu parti ülkedeki Komünistlerin birliğini kuramamış, koşullar oluşmadan partinin kuruluşunun ilan edilmesi pek çok başarısızlıklara yol açmıştır. Koreli Komünistler arasındaki düzeltilemez sekterlik ve bölünmüşlük nedeniyle parti Komintern tarafından 1928 yılında kapatılmıştır.

    Komünistlerin bu birliği kuramamasının birkaç nedeni vardır:

    Öncelikle ülkenin Japon işgali altında olması ve Japon gizli servisinin sürekli kovuşturmaları görüşlerin hızla yayılmasına engel olmuş, pek çok çevre birbiriyle iletişim kuramamıştır.

    Parti yöneticilerinin sadece halktan kopuk aydınlardan oluşması da ayrılıkları körüklemiştir.

    Ayrıca, kendisine Komünist diyen pek çok kişinin aslında Komünizmin ne olduğundan bile haberleri yoktu. Ulusal kurtuluş hareketi içinde bir zamanlar ABD ya da İngiltere yardımına güvenen bazı unsurlar, bu defa da sınıfsal karakterini anlamadıkları genç Sovyet devletine sırtlarını dayamak istediklerinden modaya uyup kendilerine Komünistlik payesi vermişlerdir.

    Ülkedeki kültür seviyesinin düşüklüğü de Marksizm-Leninizmi özümseyip ülke koşullarına uygulayacak kişilerin oluşmasına engel olmuştur. Bu cehalet grupçuluğu doğurmuş, fraksiyonlar arası diplomasi oyunları sadece ve sadece bu bölünmüş gruplar arasına kolaylıkla ajanlarını sokan Japon emperyalistlerinin işine yaramıştır.

    Babasının sıkı eğitiminden geçen Kim İl Sung, burjuva milliyetçileri ve sahte Komünistlere karşı eleştirel bir tutum takınmış, oluşturacağı Komünist hareketi küçük sekter gruplar arasındaki diplomasi oyunlarına değil, Kore halkına dayanarak kurmaya karar vermiştir. Bu yolda yaptığı ilk iş, yukarıda sözü edilen gruplara hiç bulaşmamış, halktan gelen militanlar eğitmek olmuştur. Kim İl Sung, sekter grupların Komintern tarafından tanınmak için birbirleriyle girdikleri yarışı eleştirmiş, önemli olanın halk tarafından tanınmak olduğunu, halk tarafından bir kez tanınınca zaten Komintern’in Koreli Komünistleri kabul edeceğini ileri sürmüştür.

    Aklında bu fikirlerle, henüz on dört yaşındayken 17 Ekim 1926’da Emperyalizme Hayır Birliği’ni (EHB) kurmuştur. EHB ile gerçek Komünist Partisi’nin temeli atılmış, bugünkü güçlü Kore İşçi Partisi bu temel üzerinde yükselmiştir.

    EHB, devrimin üç aşamasına karşılık gelen bir programı benimsemiştir. Öncelikle Japonlar yenilgiye uğratılacak ve Kore bağımsızlığına kavuşacaktır. Daha sonra Kore’de sosyalizm ve komünizm inşa edilecek, son olarak da sosyalist ülkelerin ortak savaşımıyla dünya emperyalizmi yenilgiye uğratılacak, komünizm tüm dünyada hakim olacaktır.

    Kim İl Sung, bu programla Çin’in Mançurya bölgesinde bulunan, Jilin kentine gitmiştir. Bu büyük kentte pek çok Koreli devrimci yaşamaktadır. Kim Jong İl, devrimci düşüncelerini kolaylıkla yayabilmeyi umduğu bir Orta Okula kaydolmaya karar vermiş, EHB ismini Anti-Emperyalist Gençlik Birliği ve Kore Genç Komünistler Birliği isimleriyle değiştirmiştir.

    Bu dönemde Kim İl Sung’un eylem planı şuydu: Açık ve gizli mücadeleyi bir arada sürdürmek. Genç yoldaşlar yasal kitlesel örgütlerde eğitilecek, bu kişiler mücadeleye katılıp tecrübe kazandıkça gizli çalışan örgütlere katılacak, yeni devrimci kuşak bu örgütlere katılan kadrolar üzerinden oluşturulacaktır.

    Bu doğru taktiklerden hareket eden örgüt hızla güçlenmeye başlamış, Anti-Emperyalist Gençlik Birliği ve Kore Genç Komünistler Birliği’nin lider kadroları Temmuz 1930’da Kalun Konferansında toplanmışlardır. Juche fikri, ilk kez bu konferansta formüle edilmiştir. Buna göre devrimde ve devrim sonrasında başrolü halk kitleleri oynayacaktır. Bu konferansta ayrıca, sekter grupların devrimle ilgili görüşleri eleştirilmiştir. Bu gruplara göre devrim ya burjuvazinin mutlak hakimiyeti ile sonuçlanacak bir burjuva-demokratik devrim ya da hiçbir aşama kaydetmeden hızla işçi sınıfını iktidara getirecek bir proleter devrim biçiminde olacaktır. Buna karşı Kim İl Sung devrimin geçmesi gereken aşamaları açık bir biçimde tanımlar:

    “Kore Devriminin ilk hedefi Japon emperyalistlerini yenilgiye uğratmak, Kore’nin bağımsızlığını kazanmak, feodal ilişkilere son verecek demokratik bir devrimi gerçekleştirmektir.

    Kore devriminin bu hedefleri göz önünde bulundurulduğunda ilk aşamada devrimin karakteri anti-emperyalist, anti-feodal, demokratik olacaktır.” (Tüm eserler, 1. cilt, s. 7)

    Başka deyişle bu devrim ne hemen sosyalizmi kurmayı ne de burjuva egemenliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Amaç, sosyalist devrim ve sosyalist inşa koşullarını yaratacak demokratik ve bağımsız bir ülke kurmaktır.

    Kim İl Sung, bu konferansta pek çok mücadele biçimini bir arada yürütmek gerektiğini belirtirken, silahlı mücadeleye özellikle vurgu yapmaktadır. Emperyalizmin doğası gereği şiddet kullanmak durumunda olduğunu belirten Kim İl Sung, buna karşı ancak silahlı güçlerle mücadele edilebileceğini ifade etmektedir. Bu ilkenin günümüzde de terk edilmediğini görmekteyiz.

    Böylece 6 Haziran 1930’da Japon emperyalistlerine karşı gerilla savaşı vermek üzere Kore Devrimci Ordusu (KDO) kurulmuştur. Gerilla birliklerinin yanısıra kitleler içinde ajitasyon yaparak onları bilinçlendirecek birimler de oluşturulmuştur.

    Gerilla savaşının merkez üssü olarak Mançurya’nın güneyindeki Tuman Nehri seçilmiştir. Japonya’nın Mançurya bölgesini tamamen denetleyecek kadar etkin olmaması, bölge nüfusunun yüzde sekseninin Japon vahşetinden kaçan Korelilerden oluşması ve arazi şartlarının gerilla savaşına uygun olması bu bölgeyi gerilla savaşı yapmak için ideal bir yer haline getirmiştir.

    Bununla birlikte Eylül ayında Japonya Çin ve Asya’yı işgal edebilmek için Mançurya’yı işgal etmiştir. Böylece Kim İl Sung gerilla faaliyetinin yoğunlaştırılması emrini vermiş, 25 Nisan 1932 yılında Anti-Japon Halk Gerilla Ordusu (AHGO) kurulmuştur. 25 Nisan günümüz Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde Ordu Günü olarak kutlanmaktadır.

    AHGO’ya eş zamanlı olarak, kurtarılmış bölgelerde Devrimci Halk Hükümetleri yönetimi kurulmuştur. Bu hükümet Japon yanlısı hainler ve feodal gericiler üzerinde halk diktatörlüğü uygulamış, topraklar halka dağıtılmış, asgari ücret ve sekiz saatlik iş günü, kadın-erkek eşitliği kabul edilmiş, zorunlu eğitim uygulamaya konmuş ve ücretsiz sağlık hizmetleri verilmiştir.

    Mart 1934’te AHGO, tek bir yönetici organ halinde birleştirilerek ismi Kore Halk Devrimci Ordusu olarak değiştirilmiştir. Kim İl Sung isminin bir destan kahramanı gibi halk arasında dolaşmaya başlaması bu döneme rastlar.

    1935 yılında Moskova’da Georgi Dimitrov Genel Sekreterliğinde toplanan Yedinci Komintern Kongresi’nde bütün Komünistlerin merkezi hedefinin faşizme karşı birleşik cephenin oluşturulması ve güçlendirilmesi olduğu kararı alınmıştır.

    Kim İl Sung, bu karar çerçevesinde Birleşik Cephe oluşturma çalışmalarına hız vermiş, bu amaçla 5 Mayıs 1936’da Anavatanın Kurtarılması Birliği’ni (AKB) kurmuştur. Bu birlik ciddi bir başarı göstererek Kore Halk Devrimci Ordusu ile kitleler arasındaki bağı sıkılaştırmıştır.

    Haziran 1937’de Kim İl Sung’un liderlik ettiği Pochonbo saldırısının bu dönemde verilen silahlı mücadelede önemli bir yeri vardır. Gerillalarca yapılan ani baskınla emperyalist güçler kentte vurulmuş, düşmana önemli kayıplar verdirilmiştir. Kim İl Sung bu saldırıdan sonra, Kore ve Japonya’nın bir olmadığının, Kore halkının kendi dilini konuşmak istediğinin, Kore halkının Japonya’nın Çin’e yönelik saldırısına katılmayacağının kanıtlandığını söylemiştir.

    Gerillanın 1938 sonu ve 1939 başında eksi kırk derecede yaptığı yüz gün süren Çetin Yürüyüş, Kore halkının Japon emperyalistlere karşı verdiği mücadelenin en önemli anlarından biridir. Sayısız kahramanlık örneklerine sahne olan bu yürüyüş Japon ordusunun manevralarını boşa çıkarmış, halkla bütünleşmiş gerillanın yenilgiye uğratılamayacağını kanıtlamıştır. Bugün Kore’de yaygın olarak tekrar edilen şu slogan bu günlerde verilen mücadeleye gönderme yapmaktadır: “Anti-Japon gerillalar gibi yaşayalım, üretelim ve çalışalım.”

    İkinci Dünya Savaşı yayılınca, 1940 yılında Sovyetler Birliği iki cephede birden savaşmamak için Japonya ile Tarafsızlık Anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşmadan sonra Komintern Mançurya’daki gerilla birliklerinin küçültülmesi kararı alınmıştır. Bu karar iki bakımdan zorunludur: Almanya ile savaşan Sovyetler Birliği’nin iki cephede birden savaşmasını engellemenin gerekliliği ve küçük gerilla gruplarının düşman cephesinde büyük gruplara göre daha kolay hareket edebilmesi.

    Sovyetler Birliği Almanya’yı yenilgiye uğrattıktan sonra 9 Ağustos 1945’te Japonya’ya savaş ilan etti. Aynı gün içinde Kim İl Sung Kore Halk Devrimci Ordusuna son çarpışma için hazır olmaları emrini verdi. Kızıl Ordu birlikleriyle omuz omuza çarpışan Kore Halk Devrimci Ordusu 15 Ağustos 1945’te Japon emperyalistlerini yenilgiye uğrattılar.

    Kore’de Sosyalizmin İnşası

    Elli yıl önce ABD Hava Kuvvetleri’nin yaptığı acımasız bombardımandan hemen sonra Pyongyang’a gidenler bu kentin bugünkü halini gördüklerinde çok şaşırmaktadırlar. Bugün Pyongyang dünyadaki en modern kentlerden biridir.

    Bununla birlikte özellikle SSCB’nin çözülüşünden sonra artan ABD baskısı karşısında büyük askeri harcamalar yapıldığını hatırlarsak Kore halkının sosyalizmi inşa etmek için ne kadar büyük özverilerde bulunduğunu daha iyi anlarız.

    Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin bu şartlarda bile sosyalizmi koruyabilmesinin en önemli nedeni diğer sosyalist ülkeleri bire bir kopya etmekten kaçınmalarıdır. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin en önemli politikası kolaycılığı reddetmesi, ülkenin öncelikle kendi gücüne dayanmasıdır.

    Japonya Kore’yi işgal ettiğinde ülke geri kalmış, kapitalizmin pek gelişmediği bir ülkeydi. Sınai gelişim Japonların tekelindeydi. Ülke kaynakları Japon savaş makinesini beslemekten başka bir yere harcanmıyordu. Böylesine geri koşullarda herhangi bir ülkenin modelini bire bir taklit etmek, örneğin bu gelişmemiş aşamada Sovyetler biçiminde örgütlenmeye çalışmak, büyük bir hata olurdu. Parti içerisinden bir kesim ülkenin içinde bulunduğu koşullara bakmadan hemen Sovyetler biçimindeki örgütlenmeye geçilmesini savundular. Bir başka kesim ise bu yarı-feodal, sömürge ülkenin sosyalizme geçmeden önce kapitalizmi geliştirmek için bir burjuva cumhuriyeti kurulması gerektiğini savunuyordu. Kim İl Sung bu dönemde hem sağdan hem de “soldan” gelen bu sapmalara karşı mücadele ederek sosyalizme giden yolun Devrimci Halk Hükümetlerinden geçtiğini söyledi:

    “Bizim istediğimiz demokrasi batılı kapitalist ülkelerin demokrasisinden temelde ayrılır; ama bizim istediğimiz demokrasi sosyalist bir ülkenin körü körüne kopya edilmesinden ibaret de değildir. Otuz altı yıllık Japon işgalinden henüz kurtulmuş ülkemizde yukarıdaki iki yoldan birini seçseydik büyük bir hata yapmış olurduk.

    Bizim demokrasimiz anti-emperyalist, anti-feodal demokratik devrim aşamasındaki Kore gerçeğine en uygun demokrasi biçimidir.” (Bütün Eserleri, 1. cilt, sayfa 257) .

    İlk hedef, sosyalizme geçişe uygun koşullara sahip zengin, güçlü ve bağımsız bir toplum yaratmaktı.

    ABD birlikleri Eylül 1945’te Japonya’nın koşulsuz olarak teslim olmasından sonra Kore’nin güneyini işgal ettikten sonra, yukarıda anlattığımız yönetim biçimini uygulayacak olan Kuzey Kore Geçici Halk Komitesi kuruldu.

    Bu yapı, zaten kurulmuş bulunan yerel halk komiteleri ile pek çok demokratik politik parti ve toplumsal örgütlerin birleşmesinden oluşmaktaydı. Bu yapıların tümü işçi sınıfının önderliğinde kurulmuş işçi-köylü ittifakına dayanan ulusal birleşik cephenin üyeleriydi.

    Kim İl Sung’un önerisiyle Kuzey Kore Geçici Halk Komitesi’nde görüşülen ilk konu Kore’de bir kalem fabrikasının kurulmasıydı. Bu öneri, Kim İl Sung’un modern ve tamamıyla bağımsız bir ülkenin cahil bir halkla değil, eğitimli bir halkla kurulabileceğine dair düşüncesini yansıtmaktadır.

    Bağımsızlığını kazanmadan önce Kore’de hiç üniversite yoktu. 1 Ekim 1946’da feodal bağlardan kurtulan köylülerin bağışladıkları pirinçle kurulan Kim İl Sung üniversitesi ile Kore’de ilk üniversite kurulmuş oldu. Bununla birlikte halk düzenlenen “cehalet karşıtı kampanyalara” karşın ilk zamanlarda okuma yazmanın önemini kavrayamamıştır. Ancak Li Gye San Hareketi kurulduktan sonra kitleler bu harekete katılmıştır.

    Li Gye San eşini yitirmiş, yıllarca sefalet içinde içinde yaşamış, devrimden sonra kendi toprağına sahip olmuş bir köylü kadındır. Toprağına sahip olduktan sonra Kim İl Sung’a duyduğu şükranı belirtmek için Pyongyang’a gelmiş ve kendi ürettiği buğday ve patatesi bizzat Kim İl Sung’a vermek istemiştir. 3 Ağustos 1947’de Kim İl Sung onu kabul etmiştir. Kabul sırasında köylü kadına şunu sormuştur: “Gazete okuyor musun? ” Kadının yanıtı olumsuzdur. Köylerinde bir okul açıldığı halde okumanın önemini kavramadığı için kaydolmamıştır. Bunun üzerine Kim İl Sung ona okuma yazma öğrendiği taktirde devlet yönetimine bile katılabileceğini söylemiş, üç ay içinde okuma yazma öğrenip kendisine bir mektup yazmasını istemiştir. Gerçekten de üç ay sonra kadın okuma yazma öğrenip Kim İl Sung’a bir mektup göndermiştir. Mektup köylü kitlelerinin bulunduğu bir mitingde okunmuş, cehalete karşı Li Gye San kampanyası düzenlenmiştir. Bütün ülke okuma yazma öğrenmek için seferber olmuş, Aralık 1947 – Mart 1948 arasında iki milyondan fazla kişi okuma yazma öğrenmiştir. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti herkesin okuma yazma bildiği ilk Asya ülkesi olmuştur.

    Bağımsızlık elde edildiğinde ülke nüfusunun yüzde seksenini köylüler oluşturmaktadır. Yirmi gün içinde tüm toprak sahiplerinin toprakları köylüler arasında paylaştırılmıştır. 1946 yılının sonuna gelindiğinde yabancılara ait ağır sanayi kuruluşları ulusallaştırılmış, demokratik reform dönemi tamamlanmıştır.

    1946 yılının Ağustos ayında Kore İşçi Partisi kurulmuştur.

    Japon işgaline karşı savaştan doğan sağlam yapı sayesinde demokratik devrim hızla tamamlanmış, öncü parti kurulmuştur. 1947 yılının başından itibaren planlı ve bağımsız ulusal ekonomi temelinde sosyalist devrim, sosyalist inşa aşamasına geçilmiştir. Geçici Halk Komitesi, Halk Komitesine dönüştürülmüş, bu organ sosyalizme geçişten sorumlu hükümet kurumu haline gelmiştir.

    1947-1948 yılları için yapılan bir yıllık plan sayesinde bir zamanlar kalem bile üretemeyen Kore, elektrik motoru bile üretir hale gelmiştir. 1948 yılında Kore yapımı ilk traktör ve gemiler üretilmiştir.

    ABD emperyalizminin her türlü komplosuna karşın, 25 Ağustos 1948 yılında hem güney hem de kuzey bölgelerinde yapılan genel seçimlerde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti tüm Kore halkını temsil eden tek meşru devlet organı olarak kabul edilmiştir.

    Bununla birlikte ABD ve onun Kore içindeki işbirlikçileri bunu içlerine sindirememiş, Haziran 1950’de yeni doğmuş sosyalist devlete savaş ilan etmişlerdir. Kore halkı tarafından kısa zaman içinde üretilen onca değer ABD emperyalizmi ve Türkiye de dahil olmak üzere onun maşaları tarafından hayvanca yok edilmiştir.

    Ama Kore halkı direnmiş, Anavatanın Özgürlüğü Savaşını kazanmıştır.

    Bununla birlikte Kore ikiye bölünmüş, yıkılmış bir ülke haline gelmiştir. ABD yöneticileri, Kore’nin yüz yılda bile toparlanamayacağını söylemişlerdir. Hatta bazı sosyalist uzmanlar Pyongyang kenti tamamen yıkıldığı için aynı isimde başka bir kentin başka bir bölgede kurulması önerisinde bulunmuşlardır.

    Ne var ki iki emperyalist ülkeyi dize getiren Kim İl Sung ve yoldaşları ülkenin yeniden inşa gibi zor bir görevden kaçmayacaklardır. Kim İl Sung, ateşkes anlaşması imzalandıktan bir gün sonra, fabrikaları gezmeye başlamış, işçilere ülkeyi yeniden kurmanın mümkün olduğunu anlatmıştır. Böylece ağır sanayie öncelik veren bu arada hafif sanayi ve tarımı aynı anda geliştiren bir model uygulanmaya başlanmış, tarımda kolektivizasyona hız verilmiştir. Savaş öncesi demokratik dönüşüm döneminde toprak sahiplerinden alınarak köylülere dağıtılan toprakların kolektif bir üretim tarzında işlenmesi için acele edilmemişti. Bununla birlikte savaştan sonra savaş yıkımlarının köylülerin durumunu eşit düzeye çekmesinden de faydalanılarak hızla (beş yılda) kolektivizasyona gidilmiştir.

    Savaştan zarar görmüş burjuvaziye gelince, onlara karşı şiddet uygulamak yerine bunlara önce devlet kontrolünde ortak iş yapan şirketler kurdurtulmuş, daha sonra kademeli olarak bu şirketlere el konulmuştur.

    Böylece Ağustos 1958’de sosyalist dönüşüm tamamıyla gerçekleştirilmiştir.

    Bu dönemde SSCB’deki “destalinizasyon” sürecine umut bağlayan bazı revizyonistler Kore bölünmüş haldeyken ve savaş tehlikesi henüz geçmemişken Kore’de sosyalizm inşasına devam etmenin mantıklı olmadığı görüşünü öne sürmüşlerdir. Kim İl Sung ise 1955 yılında yaptığı konuşmalarda bu görüşe karşı çıkmış, Kore’de sosyalist inşaya hızla devam etmenin sadece halkın yaşam standardını yükseltmek için değil, aynı zamanda güneydeki devrimci harekete destek olacak güçlü bir merkezin oluşturulması için zorunlu olduğunu göstermiştir.

    Bu konuşmalardan sonra parti içerisindeki ideolojik mücadele kızışmış, İşçi Partisi içinde fraksiyon yaratmaya çalışan ve revizyonistlerden destek alan unsurlar parti liderliğine ve devlete karşı komplo yapmaya girişmişlerdir. Bununla birlikte bu komplolar açığa çıkarılmış, komployu yapmaya girişenler teşhir edilmiştir. Parti içindeki bu mücadele hemen sona ermemiş, fraksiyoncu güçler partiye büyük zarar vermişlerdir. Bu güçler ancak büyük çabalar sonucunda partiden temizlenebilmiştir.

    Kim İl Sung, sosyalizmin temellerini sağlamlaştırmak için üç cephede birden savaşmak gerektiğini belirtmiştir: ideoloji, teknoloji ve kültür. Teknolojiden kastedilen kapitalizmin boyunduruğundan kurtulmuş olan halkın yaşam standardını yükseltme çabasıdır. Kültür alanında verilen mücadele ise halkın eğitim seviyesini yükseltip teknoloji cephesindeki başarıyı güvence altına almak için verilmektedir. İdeoloji cephesi ise toplumun devrimci geleneklere bağlı kalması ve Komünizm davası için mücadele etmesi için açılmıştır.

    Sosyalizme geçişin kapitalizmden kalma geri fikirlerden bir anda kurtulmak anlamına gelmediğini belirten Kim Jong İl ideolojik mücadelenin diğer iki cephede verilen mücadeleden daha önemli olduğu görüşündedir. Sosyalizmde kol ve kafa emeği arasındaki, köy ve kent arasındaki farkların tamamen ortadan kalkmaması, eski üretim biçimini özleyenlerin ve emperyalist ajanların varlığı, Kore yarımadasında ABD’nin asker bulundurması gibi nedenlere bir de bağımsızlık savaşlarını, sosyalizmi kurmak için verilen büyük mücadeleyi görmemiş yeni kuşakların meydana gelmesi ile birleşince ideolojik cephede verilen mücadele teknik ve kültürel alanda verilen mücadeleyi belirleyen temel bir unsur haline gelmektedir.

    Tam da bu noktada Kore’nin bu üç alanda verdiği mücadeleye örnek teşkil edebilecek üç hareketi hatırlayabiliriz: Chollima Hareketi, Chongsan-ri Ruhu ve Yöntemi, Taean Çalışma Sistemi.

    Chollima Hareketi, 1953 Anavatanın Kurtuluş Savaşından üç yıl sonra, Pyongyang yakınlarındaki Kangson Çelik fabrikasında çalışan işçilerin arasında başlamıştır. Bu sıralarda ülke savaşın yaralarını hızla sarmaya başlamış, içerideki revizyonist politikalar yenilgiye uğratılmıştır. Kim İl Sung Kangson Çelik fabrikasını ziyaret etmiş, işçilere 80.000 değil de 90.000 ton çelik ürettikleri taktirde ülkeye ne kadar büyük faydaları dokunmuş olacağını anlatmıştır. Bu çağrıya uyan işçiler olağanüstü bir çalışma azmiyle 120.000 ton çelik üretmişlerdir.

    Kangson Çelik fabrikasındaki bu olağanüstü çalışma örneği bir kıvılcım işlevi görmüş, tüm ülkeye yayılmıştır. Böylece sınai üretimde yüzde 144, tarımsal üretimde ise ise yüzde 112 artış meydana gelmiştir. Chollima, Kore mitolojisinde büyük bir hızla yol alan kanatlı bir attır.

    Kore yüz yılda toparlanamaz diyen Amerikan emperyalistlerinin tahminlerinin aksine daha 1960 yılında Kore’deki sınai üretim ulusal ekonominin yüzde 71’ini oluşturmuş durumdadır. ABD’nin Vietnam’a saldırmasıyla ulusal savunmaya daha fazla kaynak ayırma ihtiyacı doğmuş olsa da 1957-1970 yılları arasında sınai üretim yılda ortalama yüzde 19.1 oranında artmıştır.

    Chollima hareketi ile konut sorunu da çözülmüş, her on dört dakikada bir ev inşa edilmiştir.

    Bu dönemde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret eden önde gelen İngiliz iktisatçı Joan Robinson şahit olduğu bu gelişmeler karşısında duyduğu şaşkınlığı “ekonomide Kore mucizesi” sözleriyle ifade etmiştir. Bu terim daha sonra çalışan kitlelerin sömürülmesine ve yoksullaşmasına dayalı bir kalkınma modeli izleyen Güney Kore’ye maledilmiştir.

    Chongsan-ri Ruhu ve Yöntemi ise tarım alanında başlayan bir idari yapıya verilen isimdir. Burada kitleler ve parti arasındaki çalışma uyumuna çok güzel bir örnek görürüz. Parti görevlileri fabrikalara gider, çalışmaları bizzat takip eder, gördükleri eksiklikleri tamamlar, işçilerle beraber üretimi artırmak, alışma koşullarını iyileştirmek için fikir alışverişinde bulunurlar.

    Sosyalist devrim Ağustos 1958’de tamamlanmış olsa da fabrikaların idaresinde hala bazı eski yöntemlerin uygulandığı görülmekteydi. Fabrikaların idaresi çoğunlukla tek kişinin sorumluluğundaydı. Böyle bir yönetim altında işçilerin kolektif yaratıcılığı ortaya çıkmıyordu. Ayrıca böyle bir sistem keyfiliğe, öznelciliğe, bürokratik yozlaşmaya açıktı. Kim İl Sung “sosyalizmin kapitalist yöntemlerle kurulamayacağını” söyleyerek bu durumu eleştirmiştir.

    Bu yapıyı değiştirdikten sonra Kim İl Sung, Aralık 1961’de Taean Ağır Makine Fabrikasında on gün boyunca kalarak Taean Çalışma Sistemini yaratmıştır.

    Buna göre işlerin tüm idaresi fabrika parti komitesinin kolektif liderliği tarafından üstleniliyordu. Bu uygulama daha sonra tüm ülkeye yayılmıştır. Böylece gerek tarım gerekse çalışma idaresi alanında sosyalist yapılar oluşturulmuştur.

    Chollima Hareketi, Chongsan-ri Ruhu ve Yöntemi, Taean Çalışma Sistemini kısaca özetlediğimizde Kim İl Sung’un kişisel gayretinin önemi hemen fark edilmektedir. Emperyalistlerin iddialarının aksine bu bir “kişi kültü” değil, Kim İl Sung’un çalışma yöntemidir. Yukarıda da gördüğümüz gibi Kim İl Sung sık sık fabrika denetimlerine gitmektedir. Buralarda bazı bürokratların yaptıkları gibi üstünkörü incelemeler sonucunda birtakım soyut, genel önerilerde bulunmamış, gittiği her fabrikada uzun süre kalmış, dikkatli bir incelemeden sonra üretimi, işçiler arasındaki dayanışmayı artıracak, işçilerin yaşam koşullarını iyileştirecek talimatlar vermiştir. Her türlü bürokratizmin ve öznelciliğin önüne geçmek için işçilerle tartışmış, onlardan öğrenmiş ve kendi önerilerini getirmiştir. Kim İl Sung sadece 1961-1970 yılları arasında fabrikalara 1700 kez denetim ziyareti yapmıştır.

    Kim İl Sung tüm ömrünü halkın daha iyi bir yaşam sürmesi için çalışmaya adadığındandır ki Kore halkı onu “babaları” olarak nitelemektedirler. Bunu yapmaya zorlandıkları için değil.

    Gerçekten de Kore, Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonraki dönemde yaşanan sıkıntılar yaşanmadan önce yiyecek, konut, giyim, işsizlik, eğitim ve sağlık alanındaki tüm sorunları çözmüştür. Bugün Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yüzde sekseni dağlarla kaplı bir ülkede bir santimetrekare toprağı bile boş bırakmayarak tüm ambargo ve baskılara rağmen kahramanca ölüm kalım savaşı vermektedir.

    1946 yılında ülkede kişi başına 14 santimetre tekstil ürünü üretilirken bu rakam 1980’de 50 metreye, 1993 yılında 76 metreye çıkmıştır.

    1961-1969 yılları arasında 800.000 konut yapılmıştır. Bugün ülkenin kentleri ve köyleri kültür merkezleri, tiyatrolar, çocuk evleri, okullar, kütüphanelerle doludur.

    1956 yılında ilkokul, 1958 yılında ortaokul, 1975 yılında ise lise zorunlu hale gelmiştir. Hedef, herkesin üniversite okumasını sağlamak ve böylece kol ve kafa emeği farkını kaldırmaktır. Bugün Kore’de okumak isteyen herkes ücretsiz olarak eğitim görmektedir.

    İşsizlik yoktur. İş kazası nedeniyle çalışamayacak durumda olanlara kaza geçirmeden önce aldıkları ücretlerinin yarısı ödenmeye devam eder.

    Sağlık hizmetleri ücretsizdir. 10.000 kişiye 27 doktor düşer. Günümüzde, Küba dışında hiçbir ülke vatandaşlarına Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kadar iyi sağlık ücreti vermemektedir.

    Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti günümüzde sosyalizmin kalelerinden biridir.



    WWW.STALİNKAYNAK.COM WWW.KOREA-DPR.COM

  • Selçuk Akçaören
    Selçuk Akçaören

    Yahu kimin ne yaptığı belli değil şimdide Kuzey Kore çıktı başımıza ya.
    Ülkelerinde hergün yüzlerce insan açlıktan ölüyor adamlar atom bombasıyla falan uğraşıyorlar.
    Şaka bir yana Soğuk savaş dönemindeki gibi bir doğu-batı blokları oluşmaya başlıyor.
    Bir tarafta ABD ve AB ülkeleri,diğer tarafta Rusya-Çin-Hindistan-İran

  • Vedat Kocakaya
    Vedat Kocakaya

    seviyorum..acıyorum..üzülüyorum..kardeşim bize ne oluyoda gidip korelileri ikiye bölüyoruz.............:P

  • Bilhan Erden
    Bilhan Erden

    natonun anahtarını bize sunan savaş...