Kültür Sanat Edebiyat Şiir

KONYA BEYŞEHİR ŞAMLAR KÖYÜ sizce ne demek, KONYA BEYŞEHİR ŞAMLAR KÖYÜ size neyi çağrıştırıyor?

KONYA BEYŞEHİR ŞAMLAR KÖYÜ terimi tarafından tarihinde eklendi

  • Selman Zebil
    Selman Zebil

    Beyşehir-Şamlar Köyünün Kısa Tarihi;
    Farsça “Edrak-i Şam” ya da “Türkmen-i Şam” Türk halkı arasında da “Şamlu” denirdi. Köyün kökeni itibarıyla Şamlar Köyünde, yaşlılardan işitilen sözlerin başında “soyumuzun Şamlılardan geldiğini” söylerler. Bazıları da “Şam’dan gelmişiz” derlerdi. Bu böyle olunca, en doğru kanı; Şamlar Köylülerin atalarının yaşadığı bölgeler Halep, Antep, Tarsus, Silifke, İçil (Mersin) dolayları var sayılırsa, Şam “Şamlu” (Şamlı) bölgesel bir ad olarak Farsça “Edrak-i Şam” ya da “Türkmen-i Şam” yani, “Şam Türkmenleri” Şamlar Köyü yaşlılardan işitilenlerle örtüşmektedir. Bakınız açıklayıcı bilgiler; Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) ve Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişiminde Anadolu Türklerinin Rolü adlı yapıtlarına.

    Günümüzde “Şamlular” Halep, Adana, Tarsus, İçil, Silifke, Güney Azerbaycan (Kuzey İran) da yaşayan Şamlular, Bayatlar, Ustaçalular, Rumlular, Zülkadirliler ile karışmışlardır.

    Türkiye de ise; Takalular, Kaçarlar, Varşaklar ile karışmışlardır. Bu adı geçen Türkmen toplulukları İran’da “Şahsavanlar” (Şahsevenler) “Kızılbaş” Türkiye de kilere ise “Kızılbaş- Alevi” olarak ad verilir. Yukarıda adı geçen Türkmen oymakları, Safevi Devletinin 1501- 1732 oluşumunda güçlü birlikler oluştururlar. Bakınız; Perviz Tanovalı’nın Şahsavanlar adlı yapıtı 1985 İngilizce baskısına.

    Beyşehir-Şamlar Köyü Oğuzların Beydilli Boyundan olan “Şamlular” budunu, İçel, Silifke üzerinden Toros Dağlarının değişik yerlerine dağılırlar. Bugün ki Şamlar Köyü “Şamlular” Şamlar adı ile de 17. yüzyıl sonların da bir küçük topluluk olarak şimdiki yere yerleşirler.

    Beyşehir’e bağlı Şamlar köyü sakinlerin atalarında gönül birliğiyle dolu bir iç evrenleri vardı Bağnaz, yobaz, görgüsüz değildiler. Kardeşliğin kadrine, kıymetine hâsıl olmuş ruh halleri vardır. Bizler öyle duyduk, öyle gördük; inandıklarına öyle inandık.

    Şamlar Köyü çevresinde bulunan oldukça çok Türk dilli Sünni köylerle kuşatılmış olmasına rağmen, Türk dilli Alevi-Şamlarlılar, itikadı kültürünün yok olmamasına karşı koya bilmiştir. Kendi Alevi kültürünü korurken de komşu “Sünni” köylerle de kültür alış verişinde bulunmuştur. İtikadı inancından hiç ödün vermeden öz kültürünü daha da zenginleştirmiştir.

    Demem şu ki; Şamlar Köyünü kuranlar, var olan özgüven ve cesaret, kendi varlıklarını değişikliğe uğratmadan günümüze kadar ulaşmasını bilmişler. Kendi soyu-sopu ve dil birliği olan çevresindeki çoğunluk olan Sünni Türlerin içinde erimeden Alevi Türk kimliğini korumasını bilmiştir.
    Şimdiki Beyşehir’in güney bölgesi, Osmanlı belgelerinde otluk, yaylar bir yer olarak geçen “yağan Nahiyesi” olarak adlandırılmaktadır. Bu bölge sınırları içerisinde olması gereken Şamlar Köyü hakkında 1584 de ki bölgenin nüfuz sayımı ve vergilendirilmiş hiçbir iz yok. Dahi, o dönemde hazırlanan harita da Şamlar Köyü şimdiki yerinde yer edinmiyor. Bakınız M. Akif Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı Adlı yapıtı S. 75
    Adı geçen haritada ki Yağan Nahiyesi sınırları içerisindeki öteki köyler ise: Aladorum, Bademli, Bucak, Armağan, Celilfekih, Huğlu, Davutlar, Haydarlar, Efla, Diğer Efla (Yukarı Efla) Gören, Salur, Karadiken, Kurdular (Tepearası) Yağan, Mahmutlar, Manastır (Üzümlü) Ovacık, Osmancalı, Savcılar, Şeyhler, Üskeles (Üstünler) Kuğulu, Yatağan ve Küre ile iki de mezra Hisar Gediği ve Polat. Prof. Dr. M. Akif Erdoğru’nun aynı yapıtında “Ortakçılar” (rtakcıyan-ı Hassa ve şehzade) S.65 de geçen kısa bilgiler aşağıda:
    1518’li kısa nota göre “Şamlu” adlı bir eşkıyadan söz edilmekte. Karaman vilayetindeki, devletin tohumluk diye verdiği buğdayları yaktığından söz edilir: “...sonra Şamlu gelüp bu vilayeti garet tohumları Yakup tohumsuz kalacak, tohum vermeyup ol sebepten ol tarihten bariz” diye geçer.

    Sakarı Tarihinde: “Şamlu adında birinden bahis edilir. Bu kelimenin anlamının açık olmadığı; kölemenler mi kast edildiği belli değil. Konya civarında bu isimli yerler olduğu biliniyor” yazılı. Bir başka da: “13 hanelik ‘Şamlı’ çiftliğinden” söz edilir. “Şamlı çiftliği köylüleri Beyşehir müddiyle altı müd tohumu devletten ve altı müd tohumu da kendileri katarak ekerler, ürünü yarı yarıya devletle paylaşırlar” diye geçer. Yukarıdaki belgeye dayanılarak Beyşehir de 13 hanelik bir “Şamlı Çiftliği” devletle ortaklık anlaşması yapar.

    Bir başka yerde konar-göçer itaatsız Türkmen topluluklarından söz edilmekte: “Konar-göçer “Türkmen toplulukları vardır. Osmanlı idarecilerince ‘Yörük-Türkmen’ olarak adlandırılmışlardır. Siyasi alanda Osmanlı Sultanlarına itaat etmeyen; Osmanlı hazinesine vergi vermeyen ‘Akkoyunlu ve Safevi’ taraftarı olan Konar-göçer topluluklar vardır” der. Bakınız M. Akif Erdoğru aynı yapıtı Sayfa 150

    Tam buradan yola çıkarsak; Osmanlı döneminin siyasi alanda vergi vermek istemeyen konar-göçer Türkmen taifesinden ve “Akkoyunlu ve Safevi taraftarları” olduğu belirtinin irdelenmesi gereken nokta; Şamlar insanının, Alevi itikadı inanç sisteminde oluşu ve Safevi taraftarı olması. Osmanlı kayıtlarında da olmayan konar-göçer olmaları olasılığı iyice belirginleşir. Şamlar Köyü insanı, hala Türkmen Devleti olan Safevilere, o devletin kurucusu Şah İsmail’e karşı saygıları, sevgileri esirgenemeyecek biçimde bağlılık içinde olmaları aşikâr.

    Padişah Kanuni Sultan Süleyman dönemi Beyşehir Sancağı Nüfuz Sayımı ve dahi, Vergilendirme kararı alındığı dönemde, Osmanlı-Safevi gerginliğinde taraf olmada, Şamlar Köyünü ilk kuranlarda tercih elbette Safevlerden yana meyilli olması itikadı yakınlıktan kaynaklanmaktadır.

    Yine tarihi kaynaklarda: “Bozulus denilen Yenil ve Halep Türkmenlerinin kurmuş olduğu köyler vardır” demekte. Osmanlı 1584’e kadar yerleşik sisteme geçirmek istemesine rağmen başaramaz. Bugün Şamlar Köyü sınırları içerisinde kalan; yaklaşık 200 ile 250 yıl öncesi Şamlar Köylülere bağ, bahçe ve tarlalarını bırakan “Küre Köylülerin Yörükleri 1584’te Osmanlılarca kaldırılmıştır. Her ne kadar yerleşik hayata geçmiş değillerdir” Der. M. Akif Erdoğru, aynı yapıtı Sayfa 152

    1584’deki nüfuz sayımına göre “Yağan Nahiyesi” olarak geçen bölgede var olan Küre Köyü halkının demir madeni işledikleri; demircilikle uğraştıkları belgesi, Küre Köyü halkı 1507 yılında, Şehzade Şahinşah’a maktu olarak 120 men demir verilmekle yükümlü kılınmıştır:

    “Mezkûr Karye-i Küre halkı demirciler olup her yıl ber vech-i maktu 120 men verürler imiş. Her batman 12’şer akçe baha alınmıştır” diye geçer. Başbakanlık Arşivi Tapu Tahrir Tasnifi 40. sayfa 572

    Küre, adından da anlaşıldığı gibi “demir” anlamına gelen adı almaları, Bugün Şamlar Köyü sınırları içinde kalan, terk edilmiş Kürelilere ait köy-ören yerlerinin izleri halen vardır. Küre Köyü sakinleri demir işledikleri maden ocakları kalıntıları ve kürelilerin erittikleri demir madeni cürufları bölgede hala bulunmaktadır.

    Bir başka terk edilmiş Yağan Nahiyesi köylerinden Efla (Efle) (Yukarı Efle) ve diğer Efla, (Aşağı Efle) Şamlar Köyü ve Üzümlü kasabası arsında kalan bölgede ev yıkıntıları ve mezarlıkları ve içinde asırlık ardıç ağaçları dahi hala bulunmaktadır.

    Daha bir başka Yağan Nahiyesi sınırları içinde kalan Ovacık Köyü vardır. Bu terk edilmiş köyün de Şamlar Köyü Üstünler ve Üzümlü sınırlarının çakıştığı yerdedir. Bunlar Aşağı efla, Yukarı Efle, Küre ve Ovacık Köylerinin yerleri günümüzde dahi benzer adlarla anılırlar.

    Dönersek Şamlar Köyü kökenine, Oğuzların 24 boyunu oluşturan, Bozokların Beydilli boyundan “Şamlular” budunu 14. yüzyıl da Kuzey Suriye kıyılarında (İçil) Mersin’e kadar uzanan alanlarda yaşayan güçlü Türkmen göçerileri olduklarına dair ibareler kuşkuya yer vermeden açıkça görülür.

    Mersin’den, Halep’ten ta Azerbaycan’a kadar uzanan bölgelerde yaşayan “Şamlular” Azerbaycan’a Safevi Devletinin kuruluşuna katkıda bulunmak için Halep, Adana, Tarsus ve İçil (Mersin) bölgelerinden gitmiş Türkmenlerdir. Önceleri Asya’dan, Horasan’dan Anadolu topraklarına göçle gelen Türkmenler, Osmanlı baskısından yılıp, Güneydoğu Anadolu’dan yüz binlerle ifade edilen Türkmen tekrar doğuya göç edip Tebriz ve Erdebil topraklarında Safevi Devletine katıldıkları görülür. Günümüzde İran sınırları içinde Anadolu’dan göç etmiş topluluklardan “Şahsevenler” olarak “Kızılbaşlık” geleneklerini sürdürmektedirler ve dahi: “Ehli hak, Aliallahiler” gibi adlarla Türkmen-Kürt-İranlı halkların karıştığı 200’den fazla köyler olduğu bilinmektedir. Günümüzde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türk nüfuzunun az olmasına neden olan, Osmanlı’nın yanlı ve yanlış olan Türkmen politikasıdır. Selçuklular döneminden beri Halep ve Antep’ten Sivas-Gürün-Gemerek’e kadar uzanan alanlarda yaylak-kışlak olarak ve dahi, İçil, Taşlık Silifke dolaylarında da büyük oranda “Şamlu” oymak yaşardı.

    Şah İsmail ve Türkmenlere etkisi...
    Şah İsmail’i destekleyen Anadolu da bulunan 32 Türkmen oymağından destek almış ve ona yakın Anadolu da ki güçlü Türkmen oymakları Safevi Devletinin kuruluşuna derin katkı sağlarlar ve Safevi Devletinin yönetiminde de önemli yer tutarlar.

    Bu adı geçen Anadolu kökenli Türkmen oymaklarından en güçlü sekiz Türkmen oymakları şunlar: “Samlular, Ustalular, Avşarlar, Bayatlar, Takalular, Zulkadirliler, Kaçarlar Varşaklardır”

    Şamlular, Safevi Devletinin kuruluşunda (1501- 1732) başlayarak 231 yıl Osmanlı, Kızılbaş-Alevi Türkmenler üzerinde şiddetini artırdıkça, Türkmen şeyhi Şah İsmail’in kurduğu Safevi Devletinin başkenti olan Erdebil’e Anadolu’dan Türkmen göçü sürer.

    Şah İsmail’den sonra oğlu Şah Tahmasb 1514- 1576 Tahta çıkışı 1524 ve oğlu Şah Abbas 1557- 1628 Tahta çıkışı 1587 dönemlerinde sevilen “Şamlular” Safevi Devletinin en önemli yerlerinde yer alırlar. Çok geniş alanlarda siyasi faaliyetlerde de yer alan “Şamlular” öteki Türkmen oymakları gibi Osmanlı yönetimi 1690- 91 de bir iskân uygulaması sonucu Rakka (şimdiki Suriye sınırları içerisinde kalan bir şehir) bölgesine yerleştirilirler. İş bu zoraki olan yerleştirme düzenine tepki koyan Beydilli-Bozulus Türkmenleri, kışlak ve yaylak düzenlerinin bozulmasından dolayı bir yılda zoraki iskâna tabi tutulduklar yerden başka yerlere kaçarlar.

    Mersin, Silifke tarafında daha çok Yavuz Selim 1512 de Osmanlı tahtına oturunca başlattığı Kızılbaş Türkmen katliamında sıra sıra cellâtlar sürüyle Kızılbaş Alevi doğrattı. Bu katliamlarda öldürülenlerin sayısı, Osmanlı Memurlarından olan Türkmen Kızılbaş düşmanı İdris-i Bitlisi “Selim Şah Name” adlı yapıtında “öldürülenlerin sayısı, memurların deftere kaydettiği 40 binin üzerindeydi” der. Çok geniş bilgi için, Kültür Bakanlığı Yayınları 2001. İdris-i Bitlisi Selim Şah Name adlı yapıtı S. 133- 135- 136- 257- 260

    Osmanlı’nın Kızılbaş Türkmenler üzerindeki müthiş acımasızlıkları, Anadolu Türkmenler arasında devlete karşı isyanları artırıyordu. Kıyımın, zulmün şiddeti arttıkça dağlara çekilen Kızılbaş-Alevi Türkmenler, kervan geçmez, kuş konmaz, Osmanlı adamı uğramaz sarp dağlarda kendilerine güvenli yaşam alanları edindiler.

    1514’de Şah İsmail’in yenilgisinden sonra Yavuz Selim’in Kızılbaş-Alevi katliamından kaçıp, dağları kendilerine yer edinen konar-göçer Kızılbaş-Alevi Türkmenler zorla iskân edilmelerine karşı korlar. Ve en önemlisi; geleneksel dil ve kültürleri yanında itikadı yaşam tarzlarına müdahale yüzünden, yüreklerinin derinliklerinde manevi yeten yaşattıkları Safevilere fiilen katılamayan bir bölüm Şamlular arasında tepki, Toros Dağlarının sarp dağ koyaklarında kendilerine özgürlüğü seçerler.

    Yukarıdaki bu kısa tarihi açıklamadan sonra, Halep, Adana, Kahramanmaraş, Tarsus ve Orta Toroslar da yaşayan, uzun zamandan bu yana unutulmuş akrabalar olsa da halen var olan itikadı kültür bağları karakteristik yapıları yanında özgün dil yapıları da oldukça birbirine örtüşmekte olduğunu gördük.

    Şamlar Köyünü oluşturan Alevi atalarımız, böyle bir ortama da itikadı inançlarından hiç taviz vermeden, ölümüne bir mücadele içinde topluluklar halinde sarp dağlara çekilirler. Özgürlüğü dağlarda; kervan geçmez, hükümet adamı uğramaz yerleri kendilerine yurt edinmesini bildiler.

    Kahramanmaraş’tan Aydın’a kadar uzanan boydan boya Toros Dağlarında odun kesip, kömür yakıp satarak geçimlerini sağladılar. Bunlardan bir bölümü de bizim atalarımızdı. Daha düne (1972’de alınan köy kararıyla odun satma işi yasaklanır) kadar kömür yakıp odun sattığı bir gerçektir. Geniş bilgi edinmek isteyen, 1928 yıllarında Orta Toroslar da konar-göçer Türkmenler arasında uzun zaman alan çalışması yapan Ali Rıza Yalgın’ın kitaplaştırdığı iki ciltlik yapıtı olan, “Cenupta Türkmen Oymakları” Kültür Bakanlığı Yayınları.
    Beyşehir-Şamlar Köyü Geleneksel Yapı İçindeki Yeri
    Beyşehir’e bağlı Şamlar Köyü, etrafında bulunan komşu köylerin tamamı anadili Türkçe olan Sünni köylerdir. Anadili Türkçe olan Şamlar Köyü bölgenin tek Alevi itikadı sistemini kaybetmeden koruyan bir köydür... Şamlar Köyünde toplumsal ve bir kültürel yapı Sünni-Alevi bütünleşmesi ve farklılaşması hakkında genel sosyolojik bilgiler kısa olarak ele alınmıştır.

    Şamlar Köyü çevresinde ki Sünni köylerle sosyal ilişkiler ne tam yüzeyseldir ne de tam iç içe derinlemesinedir. Çok zaman Sünni köylere karşı çekinceme koymuştur. Köyde bir cami vardı cumhuriyetten önce yapılmış. Yıkılıp yerine yenisini yaptırdılar. Köyün camisinin imamları her zaman köy halkı içinden çıkmıştır ta ki, son köyün imamı ölene kadar. Şimdiler de ise Diyanetin tayin ettiği Sünni imamlar gelmeye başlamıştır. Köy halkının bir bölümü Sünni imama açık bir mesafe koyarken, bazıları Sünni imama yakınlık göstermiştir.

    Her şeye rağmen Türk soylu, Türk dilli Alevi Şamlar Köyü insanları bilincinde Sünnilerce kıyıma uğrama korkusu her zaman var olmuştur. Sünni ırktaşlarına karşı “cami-imam” ilişkilerinde “Aleviliği perdeleme” diye “dışa sır vermeme” gibi algılayanların yanında, hür, demokrat, laik, yanıyla itikadı sistemin Sünni imamla paylaşmada, Aleviliğin alana çıkmasında sakınca görmeyenlerde var.

    Şamlar Köyüne gelen Sünni imamlarla konuşulduğunda, imamlardan alınan yanıt çok açık ve ilginçtir: “Alevilik ve Ehlibeyit hakkında kitaplar alıp okuduklarını” söyleyenlere rastladık. İmamın burada yaptığı duygudaşlık, ama Sünniliğin faziletlerini de yanında anlatmak fikri esas olduğunu anlıyoruz.

    Şamlar Köylülerin ruh halinde var olan ince Alevi olma çizgisinde “İbadet etmeyen Şeytan-ı lâindir, herkesin kendine özgü ibadeti vardır” derler. Şamlar Köyü sakinlerinde var olan ibadet sevgisi Allah-Muhammed-Ali üçlemesi ile başlar dahi onlar aşkına ve soyuna ibadeti bir görev bilir. İbadet yerini de “cemevi” olarak tanır. Her daim Hakkın huzurunda olmak; 365 gün oruçlu olmak Eline, diline, beline, aşına, işine, eşine sahip olmakla ölçülür.

    Niyaz önemlidir. İtikadı inancı alanında Hacı Bektaş Veli dergâhına bağlılık ve Hacıbektaş ilçesini “Serçeşme” olarak tanınır. Dedelik-Babalık cem hizmeti ile öteki Alevi gelenekli köy ve kasabalarla ayırt edilebilecek bir değişiklik biçimi yoktur.
    Beyşehir’de yarı tecrit edilmiş olmasına rağmen Şamlar Köyü kimliğini günümüze kadar taşıyan, kültür değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalan günümüze taşıdığı doğal yapısı, hiç kuşku yok ki, “dışa sır vermeyen” geleneğinden kaynaklanmıştır.

    Şamlar Köyü Alevi itikadı inancını 1980 yılına kadar hep kendi başına yürütmüştür. Öteki Alevi itikadı topluluklarla dahi bir organik bağları olmamıştır. 1980’lerden sonra başlayan kültür alış verişi dışa açılmayla başlamıştır. Kentleşmiş bölgelere göçle açığa çıkmış ve kendilerine güven artmıştır.

    Dışa sır vermeyen Şamlar Köyü 500 yıl kendinin otantik yapısının korunmasını sağlamıştır. Sünni ırkdaşlarıyla ciddi biçimde tartışmalar başlar. Her iki taraf birbirlerini iyi anlar duruma gelme, güven kazanmaktandır. Bazen Sivas, Çorum, Kahramanmaraş Şamlarlıları tedirgin etse de genelde Şamlar Köyü sakinleri, etrafındaki Sünni köylerden dinsel şiddet kullanılan bir baskı gelmemiştir. Genelde sözlü sataşmalar olmuştur. O sataşmalar da kıvrak bir zekânın verdiği hazır cevaplarla mecazi bir biçimde defnedilmiştir her daim.

    Lakin her zaman katliam korkusu yok değil, uyanık olunur her zaman. Atalar her zaman bu konuda telkinlerde bulunmuşlardır. Şu günümüzde dahi bazı kişiler açıklıktan yana olanlara “dışa sır vermeyin” diyerek tenkit ederler. Köye bir Sünni misafir geldiğinde camiye gitmeler göstermelik olarak yapılır. Kendi hallerindeyken camiye ibadete pek giden olmaz. İbadet yeri olarak cemevi bilinir. Keza, camiye de ceme de gitmeyen bir toplulukta yok değil... Onların camiye de ceme de girmeye çekinir yanları olanlardır ama dinsiz, imansızlar falanda değildirler.

    İslam’ın şifresini çözersek; içinde Alevi yapısını ele aldığımızda haç, oruç ve öteki ibadetler temelde Sünni itikadı inançla bir fark yok. Fark hoşgörü ortamını yaratmaktır. Din İslam ise Kitabı Kur-an, elçisi Muhammed Mustafa. Ancak şekilcilikte birlik farklıdır. İbadet edilen hedef ise aynıdır.

    Bir defa Alevilik Şamlarlıların “Türklük” kimlikleridir.
    Şamlar Köyü gençlerinde genelde görülen milli duyguları yüksek, heyecan duyan, kabına sığamayan ülke sevdalılar dahi genelde sosyal demokrat eğilimlidirler. Bölgenin Sünni gençlerine sorulduğunda gençlerden alınan yanıt: “Önce Müslüman’ım, sonra Türküm” derler. Şamlar Köyü gençlerinde durum tersi: “Önce Türkün sonra Müslüman’ım” derler. Pek çok Sünni gençler arasında görülen “Türk olma” bilinci, İslam-i ümmetçi ideolojide siyasi dincilik yapanların kıskacında kaldıklarından “milli” olmaktan çok dinsel yaklaşımdan dolayı zihinlerine; “Müslüman olunmadan Türk olunamayacağı” yerleştirilmiştir...

    Şamlar Köyü inancında tek vücut olarak (itikadı terbiyesinden olsa gerek) Atatürkçü, laik devlet geleneğine ve cumhuriyetin ilkelerine bağlıdırlar. Ne tarikatların batağındadırlar ne de cemaatlerin kıskacındadırlar Millet olma şuurları sağlamdır. Şamlar Köyünde misafir olduğunuz evlerde ilk göze çarpan Türk bayrağı, Atatürk, Hz. Ali ve Hacı Bektaş resimleridir ve her hallerinden Türkiye Cumhuriyeti Laiklik prensibine bağlılıkları ilk fark edilendir.

    Türk dilli Sünni çevre köylerle, Türk dilli Alevi Şamlar Köyü arasında önemli bir çelişki yok. Bu kalıp önyargılar “mum söndü, kestiği yenmez, gusül yapmazlar” gibi sözler. Dışa açılan yapıda bu tür kalıp sözlerde değerini kaybetmektedir. Geçmişte civar Sünni köylerle kan bağı ilişkileri (kız alıp verme) olmamıştır. Kız alıp verme son zamanlarda görülmektedir. Sünni kesimle tarih içinde birbirlerine yönelik şiddet, yıldırma, korkutma, hâkimiyet kurma gibi bir itilaflar olmamıştır sınır ihlalleri dışında.

    Bence; yukarıda geçen korkutma, yıldırma, ötekinin üzerinde hâkimiyet kurma gibi şeylerin olmayış nedeni altında yatan, bölgenin tek Alevi köyü oluşu, Sünnilerin gözünde “çoğunluk” psikolojisi. Birbirlerini tehdit gibi görebilecek nüfuz dengesinin olmayışından kaynaklanan bir olay. Belki iki tarafın nüfuzu orantılı olmuş olsaydı fitnenin, fesadın işi kışkırtıp kan davası haline gelebilirdi.

    Ama bazı örnekler de yok değil Sünni-Alevi sohbetlerinde. Bu sözler en demokratından en İslamcısına kadar kesimlerde alışa gelmiş bilinçaltı yerleşmiş şeylerin yüzeye bir anlık çıkışıdır. Alevilerin pek çok tanık olduğu sözlere bir bakalım. Örneğin söze başlayan Sünni: “Biz Müslümanlarla, siz Aleviler” diye giriş yaparlar. Ya da “Biz Türklerle, siz Aleviler” diye giriş yaparlar. Daha başka: “Sizin peygamberiniz Ali” gibi mesnetsiz sözler yerleşmiş sözler. Bu tür ayrımcı sözler masumane konuşmalar da alana çıkan bilinçaltı farklılaşmayı Şamlarlılar asla söylemezler.

    Bazı Şamlarlıların dediği gibi ayrım salt iş, ticaret alanında değildir, Düşünce ve dinin yorumundadır. Ama aşılmaz değil. Gerçek birlik bizleri birbirimize bağlayan paydalardır, dil ve Türkçe kültürü. Dinsel yorum, hoşgörü, sevgi, saygı çerçevesinde kalmalıdır. Herkes kendi kendine çeki düzen verip “İslam’ın özü biziz” klasik kimliğinden çıkıp “İslam’ın özü olduğu” belirleme hakkına sahip olduğunu sokaktaki insana düşmez; bırakın insanlar istediği gibi İslam’ı yaşamaya devam etsin!

    Şamlar Köyü Alevileri ile Sünni komşu köyler geçmişte birbirlerini iyi anlayamadılar. Şamlar Köyü sakinleri haklı nedenlerden ötürü “dışa sır vermeyen” yapısıyla kendini sakladı. Bu gizlilikten dolayı Sünni komşu köyler hep kuşkulandı; iki toplum birbirine endişe ve şüphe içinde birbirlerini anlayamadan günümüze kadar geldiler. Genel Türkiye de Basın yayın organlarının katkılarıyla alana çıkan Alevilik, Sünnilerce iyi anlaşılmaya başlaması sonucu, geçmişteki Alevi-Sünni ayrımcılığından çekilen acı artık bu ülkeye ayrımcılıktan başka hayra işaret etmediği görüldü. Karşılıklı saygı ve sevgi birliğin ve bütünlüğün temeli olduğu fark edildi.

    Selman Zebil