Bir keresinde Samsun TMMOB lokalinde içmiştim. Gelen şişeyi daha havada iken kolayca açıp burnumuzun ucundan hızla geçirmişti garson. Sonra bardaklara koyduğunda koyu ve kirli bir görüntüsü vardı. İçtiğimizde ise herkes bir yudum alabilmişti ancak. 7-8 şişe şarabın artıklarından yapıldığını anlamayan kalmamıştı...
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.
ömer hayyam
orjinali
Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde? Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde
bir de sabahın dördü dışarda kar odamız ılık gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım gogen'i tahitilim terlemiş vücudunu silerken cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum güneşi doğurmuştu ölü cisim martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında nefesin vücudumu yakıyordu yer yer sam yelim sahra-i kebirim kahrettim her şeye o gün babanın şarap çanağına, gogen'e, kadere, sana, bana, bir de gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş.... diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim ama içerken düşünmem neden içiyorum diye daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum fatih, selim, kanuni bazen kadın hamamında tellak.... bazen christoph colomb napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri `timur 'ken beyazıt'ı yenişimi.... bir kere aristo'nun hocası olmuştum ona verdiğim dersle gurur duymuştum bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem shaskespare halt etmiş derim karşımda salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim enayiymiş be platon... bir içsinde görsün....ne felsefesi varmış bu hayatın anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
islak kaldırımlarda yürürken acırım önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline ukalalık işte derim neme lazım senin kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş.... ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım şehrin izbe sokaklarında yavaş yavaş kaybolur benliğim... ...'
'bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende gül rengi şarap içilmez mi böyle günde seher yeli, eser yırtar eteğini gülün güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye kimse bilmez, kimse bilmez'
yanar parlar
tenimde
gecenin görünmez güneşiyle
şarapnelini beynimden yediğim
kel bırakan
çıplak bırakan...
vesairelerimin göğsünde kanlı sedef
sesini dinlediğim
kızıl yakutum
sevap günahım benim
sermestem rengine
dolanırım
sarılırım
buruk lezzetli
keyfine
merlot ne güselsin...
Bir keresinde Samsun TMMOB lokalinde içmiştim. Gelen şişeyi daha havada iken kolayca açıp burnumuzun ucundan hızla geçirmişti garson. Sonra bardaklara koyduğunda koyu ve kirli bir görüntüsü vardı. İçtiğimizde ise herkes bir yudum alabilmişti ancak. 7-8 şişe şarabın artıklarından yapıldığını anlamayan kalmamıştı...
Kar temizliğini herkes yapar, önemli olan tadına varmaktır... Kar Beyaz/Şarap Kırmızı....
ahhahhay nassınız dalgalı? perma mı iri dalga mı ahhahhay! !
bol çiğnemeden tadı olmas..
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.
ömer hayyam
orjinali
Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde
mazlum cimen
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım gogen'i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
gogen'e,
kadere,
sana,
bana,
bir de gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş....
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak....
bazen christoph colomb
napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
`timur 'ken beyazıt'ı yenişimi....
bir kere aristo'nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
shaskespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon...
bir içsinde görsün....ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
islak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim...
...'
kimse bilmez adli sarki
'bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde
seher yeli, eser yırtar eteğini gülün
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
kimse bilmez, kimse bilmez'
kent ozanlari - mehmet güreli
kesinlikle bu bnm tek aşkım..bi de ankara da hayyam şarap mekanı varmış,bi bulursam bi daha cıkmıcam ordan..
içki olup olmadığı anlaşılmayan tek alkollü nesne
suya tercih ettiğim zamanları olmuştur...
ılık içiniz...
son altı ayımın favori içeceği...