Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Köpüğü afili gönül kahvesi, iki bahar arasında içilir.
A.B
Bana ruhundan nağmeler söyle ki gözlerime bahar gelsin gamzemde çiçek açsın sevgili...
A.B
Güzel bir gün aslında bir fincan espresso yanında bir kruvasan
Şimdi pencerem toprak kokularına açılsa kuzine sobada kızarmış ekmek kokusu sarsa etrafı, bir de fokurdayan demlik olsa sobanın üzerinde. Biraz da deniz kokusu.
Kim bilir kimler uyandı şimdi
Evi buram buram çay kokutan
Anne mutfaklarına.
Çay kadar sıcak günaydınlara.
Benden beklenmeyecek performans, NEVZİNE yaptım yok böyle bir şey:)))
Olanca kuvvetimle bakıyorum
Her yerde bir şeyler bulunuyor
Dokunma ve renk dağıtma şeyleri.
Bugün pazar kendimi selamlıyorum
Ve sanki kendimi tekrarlıyorum durmadan
İşte bir sarmaşığın son yaprağı gibi
Güneşe, öyle birden ki güneşe
Bir erkek, bir dişi olduğum zaman.
Demek ilk olarak kendimi tekrarlıyorum Nokta
Kim bilir, belki de ben
Bu türlü düşünmenin ilk karşılığı
Kendi yaşamamda”
Edip Cansever
Mevsimin köründeyim
Cemreler, geceden düş/müş
Gözümde iki dirhem bir çekirdek baharlar
Kirpiklerim uzanmış boylu boyunca
Dediydim ama
Hep suç gözlerimde
Yağmurlar bahara vurgun senin neyine
Titriyor zaman ürkek güvercin misali
Düşerken kanadından bin pişman
Kalsaydım, diyor sanki gözlerinde
Hiç yoktan gelincik sarsaydı tarlaları
Kaçırdığım düşler için
Uyansaydın toprak gibi
Mevsimin köründe
Henüz düşmüşken ülkene cemre
Uyansaydın yüreğim
Derin uykudan
Aslı Birer
Teşekkür ederim beğenin mutlu etti
Saygımla
Soru işaretlerinden de kurtulmuş oldum :)
yok. , bugün dünün acısını aldım
Öğleyin uyuyarak geçirdim :))
Şaka bir yana güzeldi ..
Gün ola harman ola dediler .
Derdin ile giryan beni bildin mi .
Bülbül sana hayran dediler.
Gül hasretinden soldu bildin mi .
A.Birer
Halüsinasyon onlar uykusuzluktandır :)))
Gayet net gördüm orda soru işareti var : " ))
Aşağıdaki şiirde satır sonundaki soru işaretleri nasıl geldi hiçbir fikrim yok onları görmesin kimse:)))
Gün ola harman ola dediler ??
Derdin ile giryan beni bildin mi ??
Bülbül sana hayran dediler ??
Gül hasretinden soldu bildin mi ??
A.Birer
Acılar içindeyim
Kıvranıp duruyorum
Kimbilir sen neredesin
Ben seni arıyorum
eylüle girdim eylüle girdim
her ömrün bir eylülü vardır
onca yaşadım
şimdi bildim
Murathan Mungan
Çok istediğim bir şeydi anlatmak, yazmak vakit ayırıp okuduğunuz İçin teşekkür ederim...
Saygı ve sevgiler benden size gelsin. Tuba Hanım
Yüreğindeki çocuğa selâm olsun Aslı hanım.
Hüzünlü ve bir o kadar ders veren nitelikte bir yaşantı.
Sevdiklerinin mekânı cennet olsun..
Sevgi, saygılarımla
Yazarken de hem çok zor, hem de güzel, hani hem ekşi hem tatlı, kekremsi duygular işte. Okumanız ve yorumlamanız İçin teşekkür ederim. :)
Nasıl mükemmel ve gıpta edilecek bir baba-evlat ilişkisi ki, ne Pehlivan çekmiş elini sizden, ne de siz Pehlivan'dan... Aydınlıklar içinde ve huzurla uyuyordur şimdi.
Yataktaki güller ve rüya bölümleri duygulandırdı.
Saygılar...
Pehlivan 7
Rüyalarda Atatürk ve kız çocuğu
O gün cenazeye gelen insanlardan dinlediğim onlarca hikayeden biriydi ikiz kızlarınkisi ve içimi tuhaf bir huzur kapladı bu çok garip bir duyguydu çok üzgündüm ama bir yandan da çok güzel bir insanın hayatında var olmuş ve onunla herkese nasip olmayacak kadar güzel dokuz yıl geçirmiştim. Bana, gölgesinde oyunlar oynatan, çok güzel insani vasıflar kazandıran, hatta şiirler yazmama vesile olan bana okumayı yazmayı sevdiren, her şeyden önemlisi de yaş almak değil de yaşamayı öğreten ilk öğretmenime teşekkür ederim beni bu günlere hazırladığın için sana müteşekkirim babam. Hayat akıp geçiyor kimse olduğu gibi ve olduğu noktada kalmıyor. Hayat inişler ve çıkışlarla dolu bir yolculuk serüveni. Bu yolculukta elbette benimde herkes gibi inişlerim de oldu çıkışlarım da
Maalesef Sevgili annem, pehlivan öldükten sonra hiçbir zaman eskisi gibi hayata sarılamadı işini yapamıyor zar zor gidiyordu işine. Verdiği birçok dersi iptal etmiş günün büyük bölümünü evde geçiriyordu. Artık kahvaltıları annem hazırlıyor babamın yokluğunu doldurmaya çalışıyordu artık şarkılar söylemiyordum her sabah yatağına bahçeden bir gül koparıp bırakır ve oraya koyduğum küçük süslü bir defterim vardı her sabah bir söz yazardım. İlk yazdığım söz.
“ bugün seni görmeyeli sekiz gün oldu yemeğimi yedim ama şarkı söyleyemiyorum. Aklım ve kalbim arasındaki yol çok uzun çok yorucu.”
( yıllar sonra lise yıllarında aynı söze benzer bir sözü okudum)
“Dünyada hiçbir yol, kalp ile beyin arasındaki kadar uzun değildir.”
Selma Lagerlöf
Zaman çok çabuk akıp gidiyordu anne kız büyük ailemiz sayesinde toparlanmıştık yıllar sonra on iki yaşıma geldiğimde bir gün bahçemizde akşam yemeği yemiştik amcam çok güzel saz çalardı bana; hadi bir şarkı söyle dedi ve çalmaya başladı.
Önce o söyledi sonra hep birlikte eşlik etmeğe başladık peş peşe geldi türküler şarkılar herkes için çok güzel bir akşam olmuştu bir an gözüm gül ağacına doğru daldı. Sanki pehlivan oradan bize bakıp gülümsüyordu tatlı bir burukluk kapladı içimi. Amcam ve annem durumu hemen farkettiler ve amcam başıyla işaret edip yanına gitmemi istedi dizine oturup boynuna sarıldım. Bir anda hüzünlü hava dağıldı içimden. O gece çok güzel geçmişti. Günler birbirini kovalarken annem rahatsızlandı ve beyincikte tümör olduğunu öğrendik artık hem okula gidiyor hem de annemle ilgileniyordum çünkü ameliyat olduktan sonra yüz felci olup aynı zamanda tek taraflı felç geçiriyordu. Beş yıl onu yaşatmayı başardık. Artık üniversitesi yılları başlamıştı benim için. İlk yılımda annemi de kaybettim. Çok zor geçen yıllar yarış edercesine geliyordu art arda. Ailemin desteği özellikle de amcamın sayesinde okulum bitti ve bir iş bulup çalışmaya başladım. Bir gökdelenin en son katından yere çakılmış gibiydim. İş saatlerinin haricinde Sadece yemek yiyor ve uyuyordum. Ama bir gün bile pehlivanın yatağına gül bırakmayı ihmal etmedim. Bahçedeki güller solduğunda yakınımızdaki çiçekçiden alırdım yıllar sonra yatağın üzeri binlerce kurumuş güller ile kaplandı. Okuma hevesim kaçmış, sanki günlerim dolsun da öleyim diye bekler gibi bir ruh haline bürünmüştüm. Günden güne daha da kötü oluyor hayat daha anlamsız geliyordu. Artık hayatın çok anlamsız olduğunu düşündüğüm o son gece işten gelmiş yemek bile yemeden öylece çekyatın üzerine kıvrılmıştım. Bir mezarın başında buldum kendimi hıçkırıklara boğulmuşum ama mezarın kime ait olduğunu bilmiyorum. Birden arkamdan bir el omuzuma dokundu. İrkilerek ayağa kalktım hafifçe ve korkuyla sağ tarafıma doğru arkama baktım gök mavisi bir çift gözle göz göze geldik çok kızgın bakıyordu çok gençti onu görünce daha çok ağlamaya başladım.
-Beni tanıdın! O mezar da benim. Ağlama ben pes eden insanları hiç sevmem. Senin gibi pes etseydik koskoca ülkeyi nasıl kurtaracaktık? Hadi artık silkelen derken omuzuma şiddetlice vurdu. Ve ben o acıyla gözlerimi açtığımda. Onların beni bir yerlerden kolladıklarını hissettim yastık sırılsıklam olmuştu...
O sabah sanki sihirli bir değnek değmiş gibi hayata tekrar geri dönmüş hayatın her şeye rağmen yaşamaya değer olduğunu ve pes etmenin hayattan vazgeçmenin ne kadar anlamsız olduğunu bir rüya anlatmıştı bana. O günden sonra tekrar okula dönmeye karar verdim. Yeniden sınavlara girdim hatırı sayılır bir puanla yeniden üniversiteye başladım.
Hayata tekrar dönmek çok güzeldi güzel insanlar değerli arkadaşlar biriktirmeğe başlamıştım artık. Yavaş yavaş o pamuk şekeri ruhum içimde uyanmaya başlamıştı.
Belki de pamuk şekerleri hayatın acımasız yüzüne daha dayanıklıdır.
Hangi yaşta olursak olalım içimizdeki çocuk hep kalsın bizimle...
Hayatımdan bir anekdot
Ağustos ayıydı yine bir sabah sahile gitmeden uğradım ona biraz dua okuyup biraz İçimi döktüm.
Ben gittiğimde bir tane gül vardı mezarda üzerine minicik bir kuş konup serenat yapar gibi dakikalarca ötünce aşağıdaki dörtlük döküldü dilimden.
Ne olacak sustuysa dilin, bir serçe konar başucunadaki gül ağacına.
O gök yüzünden nağmeler çalar
Ben sana, senin yazdıklarını okurum.
Aslı Birer
Can babaya ithafen.
Ve bir bilgi paylaşmak isterim. Bir efsane dolaşır ağızdan ağıza mezarın şeklinden dolayı. Şarap dökün demiş güya usta. Elbette ki asılsız hiçbir yerde bir kayıt yok. Mezarı ikinci defa yapan Mehmet Aksoy "su taşı' adını vermiş. 110 santimetre uzunluğunda, 40 santimetre eninde olan bu kısım 40 santimetre kalınlığında bir mermer blok ve üzerindeki su kanalından oluşuyor. Can Yücel'in mezarındaki bu su taşı hayatı anlatıyor.
Aman ha! siz siz olun kulaktan dolma söylentilerle kimseyi yapmadığı ve söylemediği şeylerle yaftalayıp, bir de yargılayıp infaz etmeyin. Zira bu en büyük ahlaksızlık ve günahtır.
Yazları ustayı sık sık ziyaret ederim. Bir demet çiçek götürüp, bir demet huzur alır koyulurum gün’ü yaşamak için o ilhamla.
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”
Can Yücel
Anlıyor muyuz sahiden birbirimizi
Mesela kırda papatyaların öbek öbek olmasından ibret aldık mı
Ya da ne bileyim işte gerçekten anlamak
için mi sustuk?
Hayat, avuçlarının arasından akıp giderken. Bazen; aklını ve ruhunu zamanın gerisinde bırakır. Yıllar biter de bir arpa boyu yol alamaz insan.
Teşekkür ederim Elif key güzel paylaşımın için.
Mazlum Mengüç
Dedim İnsan?
Dedim, kendine dargın yürümektir insan
Yürüyorum diye yolda kalmamış sananların arasından
Yarım deyince aklına ilk elma gelenlerin
Başıma ve ayaklarıma adın kadar taş düşürürken
Kendime hiç, sana çok baktığım bir yanılgıdan
Geldim ve buradayım.
Farz edelim, buradayım diyebilecek kadar yürüdüm dünyada
Sen farzet, bir sokak kadar haklı, bir anne gibi sessiz kırıldım.
Yanıma biraz kapı, biraz evde yok
Yanıma biraz hiç kimse alıp Adından bozma bir yeminle döndüğüm şaşkınlıktan
Geldim ve Buradayım.
Dedim, belki de yolda kalmış bir şeydir insan.
Kaldığım yerden bir daha kalıp
İnandığın bir trenden bahsederken sana
Unutmak yerlerini geçmiştik dünyanın ‘’ Şehrin en masum yanı ‘’ diye başlayan konuşmalar - ki buraya gözyaşlarını da alabilirdim aslında
Sesime çarpan yüzün, odayı ortalayan gülüş İçerde biz, dışarda ben ve sen; Farz edelim, bir treni kaçırmak kadar kaldım yolda.
Ayağımda git ve dön
Aklımda sen ve biz Aklımda, ölü doğmuş iki çocuğun cesediyle döndüğüm yoldan Geldim ve Buradayım Dedim, kendine eksik başkasına külfet yaşamaktır insan.
Belki de papatya sonuçlarına göre sevmeliydim ikimizi Ya da mantığın kahveye değdiği o son nokta.. hafızandan oluşan kamburum, -ki buraya en çok gülüşünü alabilirdim aslında
O patik, o tül, o yazma; Farzedelim, bir söz tutulmamak için de verilir
Sen farzet ki bunu yanlış anladığın kadar aramızdan çıkmadı dünya
Gözümde fer ve 'siz Gönlümde sen diye çıkıp tam ortasında kaldığım dünyadan
Geldim ve Buradayım Dedim, kimsenin sahiplenmediği bir yanlıştır insan. Kuşları kafes sayısına göre , sözleri gece 3'ten sonra nöbetler eşliğinde infilak eden dünyayı
Bu dargınlıktan yanlış yanlış yürüdüm.
Gözünü seveyim , farzet ki anneme söylediğim yalanlar kadar
O evden dişleri dökük çıktı şansım.
O bulvar hala kırmızın, güzel.
O söz hala yüzüksüz, güzel.
O ismi neydi şimdi unuttum dediğin kamburumla gelsem de şimdi; Elin yanlış, tutmak hiçinci şahıs ve burası burada değil.
Dedim, kır’k kere geldim ve kır’k kere de burası burada değildi
Dedim öyledir, kırk kere söylense de olmaz bir şeydir insan.
Aşağıdaki yazıda en son kelime gerçek anlamıyla kullanılmamıştır. “Üzerindekilerini” servetini, makamını, kibirlerini, üzerine yapışan neyin varsa her şeyini, her şeyimizi, her birimizi... ister metafizik ister diyalektik olarak düşün her ikisinde de sonuç değişmeyecek. Sadece yapılması gereken akıl, mantık çerçevesinde yaşamak. Din üzere ya da değil. Sonucun değişmeyecek bu yüzden de önce toprak üzerindeki yaşamak hakkına saygı.
Seninle aramızda uçurumlar var, fark ise; ben yüreğimle sen sadece dilinle konuşuyorsun. Demek istediğim insan çok oldu.
Zamana bıraktım herkesi her şeyi tek bildiğim anların kıymeti ve zamanın çıldırtacak kadar hızlı geçmesidir. Tıpkı değirmen misali öğütür içindeki her şeyi. Kimse olduğu gibi ve olduğu noktada kalmaz. Ve sonunda toprak her şeyi içine alır, işler bir zerreye dönüştürür üzerindekilerini.