Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
sımsıcak bir merhaba diyecektim
başımı usulca dizine koyacaktım
dört gün dört gece susacaktım
Attila İlhan
İÇİNDEYİM ZAMANIN
Şimdi anladım ki; avutucu bir zamanın eşiğindeyim. Sözlerimi sakındım, edemedim düşlere salınanları…
Gün kapandı, duygular sündü.
Ben yazmaya verdim kendimi.
Tıpkı bugünkü gibi.
Ama o zaman eşiğindeydim her şeyin.
Şimdiyse içindeyim zamanın. Burada, benim sarsılmaz sığınağım olan bu evde bu bahçede önce toprak gelir aklınıza, sonra rüzgarı…
Bağlardan gelen hışırtılar…
Asmaların gölgesinden seyre daldığınız gökyüzü çekip alır içine sizi…
Kavuşma zamanını en çok hissettirendir burası.
Burada, varmak istediğiniz her kıyı aynı mesafededir…
Bir yerden bir yere taşamazsınız.
Burası özlemdir, yaşanmış ve yaşanacak her şeye. BİR GECE VAKTİ
KİRAZ AĞACIM, PİYANOM VE BEN
Zamanı dönüştüren bir bakışın tutulması benimkisi. Çıkıp buraya geldiğim her mevsimde kiraz ağacımın altında yaşama düşüncesinin kapılarını açarım önüme. Hangisinden girmem gerektiğine bakarım. Çünkü karşımda duran dönüşmenin labirentleridir.
Eşikteyimdir hep.
Selamlarım da öyle, sohbetlerim de.
Duru bir mevsimde; insanların çekildiği, zamanın süzülüp günün en kısa anlarına teslim olduğu bir günde çıkıp geldim.
Ömrümün yarısını buldu bu serüven.
Tutkuyla örülen zamanlar silinmiş akıp ‘’geçen zaman’’a dönüşmüştü.
Hep bu evde yazdım, okudum, düşündüm
Ve piyanomla
Ve kiraz ağacımla hep birlikte. BİR GECE VAKTİ
Hayat, avuçlarımda kum gibi ne kadar sıksam o kadar çabuk akıyor boşluğa.
Ata kızı
Gelişimin bağlamsallığı, mesela; gelişebilmek için aynı ortamları kullanırız; okul gibi, dini binalar gibi, akran gurupları gibi, mahalleler, ülkeler gibi benzer ortamlarda yetişir ve gelişiriz.
Bağlamlar da bireyler gibi değişir.
Normal olarak:)
Normatif etkileri üçe ayırabiliriz .
Yaşa bağlı etkiler; aynı yaş grubunda benzer etkiler, işte bunlar nelerdir?
Menopoz, osteoporoz gibi.
Tarihsel etkileri vardır.
Aynı yaştaki insanlar belli tarihsel olaylara tanıklık etmişlerdir. Mesele Türkiye’den örnek vereyim. 80 kuşağı siyasi, askeri darbelere tanıklık etmişlerdir. Bu deneyimleri paylaşırlar.
Bir de normatif olmayan etkinlikleri vardır.
Bunlar bireyin kendisini bağlayan ve sadece bireyi ilgilendiren etkilerdir.
Bir çocuğun tacize uğraması, çocuklukta yaşanan ebeveyn kayıpları, vs.
Aslında anlatmak istediğim bunlar değildi ama madem örnek istedin arkadaş az da olsa seni fikir sahibi yapacak nitelikte olduğunu düşünüyorum.
Yazının ana fikri ise; bu kadar ortak yaşadığımız dünyayı kolaylaştırmak varken, neden birbirimizi rencide ederek yaşamayı zorlaştırıyoruz!? İdi:)
Ata kızı
Aşağıda yazdığım yazı için biri; şu yazdığına örnek verebilir misin ki? Demiş.
Arkadaş; onları kendim yazıyorum fırsat bulduğum zaman örneklendiririm. Normatif yaşam şekillerini anlamamış olabilirsin. Bunu sormanın daha doğru yolları vardır.
Yazacağım merak etme.
Gelişimimizin bağlamsal olduğu ve normatif yaşam şekilleriyle birbirimize bu kadar benzer koşullarda yaşarken, birbirimizi ötekileştirme çabası içinde olmak çok mantıksız geliyor bana.
Ata kızı
Nedir bu kıyamet?
Sanki ruhlar kıyımı
Ne zaman sebat edecek arzular
Berrak sularda?
Taşkın seller ile emsal kör karanlığı
Hangi ışık anlatır kararan yüreklere?
Hangi güneş ısıtır kin ve nefret ayazını?
Işık tutar mı ay, cehaletin gölgesine?
Güler mi dersin üstat! küskün dudaklar?
Köhne masama yaren olmuş
vazodaki karanfil,
ağlıyor savrulan yapraklarına!
Çelikten kalemi kırabilir mi
-kahpe esaretin kirli elleri?
Celal’i Ekber ruhumda, hangi beşer
Hüküm sürebilir?
Hangi ferman
-eğdirebilir başımı?
Vallahi öpmem kimsenin eteğini!!
Secde etmişken hüdaya tevekkül ile
Hangi kula minnet eder bu asi başım?
Her şeyin rengi var ya hani
Düşüncelerin, onların da rengi var mı?
Mesela;
Sustuklarımızdan gökkuşağı olur mu?
Ata kızı
Güzel bir güne kahveyle başlanır, yakamozları seyrederken de şiirler dokunur gecenin tenhasına, güneşin ilk Işık’larına hediye olarak… dalar gidersin iki mavinin birleştiği yerde…
Vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri avuç açmaya değmez
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var o koyuyo adama
William Shakespeare
Müşfik baharlı kırlangıcım, ne hoş, o berrak ruhunda, ruhun da müneccimdi de rüyalara mı yattı? Yattın ki düşmüş düş perisi yadına savk esintili yakamozlu bir hilal! Gibi, Kıpırdatma kirpiğini düşmeyeyim geceden. Zümrüt bakışında bir anka olayım düşünde. Can!
Ata kızı
Ben hazırcıyım istiyorum geliyor:))
İşimde gücümdeyim artık
Hayaller satıyorum emek sokağında
Bir hamal sırtlığı birde yastık
Umutlar taşıyorum emek sokağında.
Ben içemiyorum kahve
Burnuma kokusu geldi canım çekti nasıl olacak ?
Birde çikolata normal olsun
Bitteri sevmiyorum ;)
Çok güzel sade kahveyle bir parça da bitter çikolata muhteşem ikili:)
Bilindik soruların cevapları da bilindik yerden olur. Sorular değişmeli belki de bu da bana göre insanın değişip geliştiğini gösterir. Cevapların kanıtlanmış olanları üzerinde düşünüp bir adım dahi atmadığımız müddetçe sorular aynı cevaplar da aynı olacaktır. Daha çok yorulabiliriz yani:)
Dedimya hani "duruluyorum"
Alkışlayamıyorum artık bildiğim şeyleri
Uzun kelimeler kısır döngüler yoruyor beni...
Ne güzel demiş; acı anlamla karşılaştığı an, acı olmaktan çıkar.
…ve hayatı anlamlandırmak için tüm mücadele, insan denen varlığın hayata tutunabilmesi için bir sebebinin olması gerekir. Hayat bu şekilde ilerleyebilir. Dinler de aslında yaşama tutunmak için sebeptir. İlk ahlak kuralları da kutsal kitaplarda emir edilmiştir. Her zaman özgürlüğü savunmamın sebebi ise koşulsuz şartsız bir özgürlük değil. Yaşam koşullarımızı güzelleştirmemiz için alanımıza müdahale sınırlarının olması, sınırlı tutulmasıdır. Özgürlükten anlamamız gereken bence başkalarının yaşam alanlarını da düşünerek hareket etmektir.,dinlerle gelen ahlaki kurallar da günümüze bu şekilde uyarlanmalı. Bunun en ideal şekli de laik yönetim anlayışıdır. Bu anlayış hem dini ahlakı hem de toplumsal hukuk kurallarını karşılayan bir özgürlük sunar.
“ Bırakınız inansınlar, bırakınız isteyen hayatını istediği gibi yaşamak hakkına sahip olsun. Yapılması gereken saygısızca karşı çıkmak değil, eksikleri gidermektir. Ne dindarın dinsize ne dinsizin dindara inancından dolayı bir zararının olmadığı aşikardır.
Tolstoy vakti zamanında epeyce zarar verilmeye çalışılan önemli bir filozof ve edebiyatçı… bazen anlatmak istediklerimiz maksadını sen ne kadar anlatsan da karşımızdakiler tarafından ya yanlış algılanır ya da bilerek farklı bir yere çarpıtılır. Tolstoy tanrı inancı olmayan biri gibi gösterildi fakat onun yaptığı aslında Allah’a aracılık eden kurumlara karşı çıkmaktı. Ve haksız da sayılmazdı. Din adına yapılan çarpık uygulamalar onu çileden çıkartıyor buna tahammül edemiyordu. Tıpkı bugün din kullanılarak oluşturulan çeşitli sömürü düzenleri gibi. Ve bazı insanlar bu çarpık ve çirkinliği din zannedip asıl dini öğrenmek yerine reddetmeyi tercih etmiş ve bana göre büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir.
hep nazarlardan,
hep kötü enercilerden
çekemediler
yoksa çok parlaktı benim geleceğim....
Sanrılı gün, serin bir yalnızlıkla buluşturmuştu sizi. Bilge bir kadınla yüz yüze gelmenin güveniyle. Yıllar önce davet edildiğin o dağ evini anımsıyordun.
Bir köşede yanan şöminede çıtırdayan odunların sesi, ardıç ağacının saldığı koku…
Camın buğulanması, yağmurun getirdiği uğultu, çayın o müthiş tadı, gecenizin başlama noktası olmuştu.
Sevgisiz bir hayatın çekilemeyeceğinden söz ediyordu.
Sen susuyordun.
Yalnız, bir başına kalmışlığının hüznü sinmişti her yana
Neden çay, alkol almıyorsun diyor sessizliğine.
Oysa; hayata hep uyanık bakmak geliyor içimden diyemiyordun
Pusarık havanın boğuntusuna aldırdığın yok. Dağılan çözülen hayatların sanrısını sağaltmaya çalışıyordun.
Dışarıda deli gibi yağıyordu yağmur, içerisi sıcak, içim daraldı bir an önce çıkmalıyım dedim
Sevgisiz bu evden kendi
Yalnızlığıma… BİR GECE VAKTİ
'Anladım ki insanlar sadece kendi hayatlarıyla ilgilenerek yaşıyor gözükseler de aslında onları yaşatan şey yalnız sevgidir.
Tolstoy
Daha “neden” aramakta insan, varoluşuna, toplum için önemli olan ve birlikte yaşayabilmenin şartlarından; yazılı ve yazısız normların haricinde… yegane şart sevgidir.
Ata kızı
Kapılar kapandı.
Dışardan gelen uğultu dindi. Şimdi zamansız bir mevsimdeyim. Sonsuzluğun dilini anlamak için acılı günün pencerelerini açmak gerekiyor gökyüzüne.
Kendimi kapattığım bu odada bir hüzün, kendi başına bırakılmışlığın sözcükleri gelip buluyor beni. Ötede olup bitenlere kapalıyım bu sabah! ‘’Gelmeyiniz, yokum!’’ dercesine bir eda bürünmüş bakışlarıma.
Unutulmuşluğun diliyle konuşuyorum şimdi
Sen sonsuzluğun diliyle konuşuyorsun.
Acının kederli bakışlarıyla süzüyorsun beni.
Ölüm bir çığlık gibi hayatı kuşattı mı övgüleyici sözler boşuna. BİR GECE VAKTİ.
Ve aklı üst seviyede olan insan, ölçüp biçip küçümsemez… çünkü herkeste eşit olmadığının bilincindedir. Buna göre davranışlarda bulunur.
Ata kızı
Okudukça daha da okuyasınız geliyor bazı yazarları…
Bir gün kadınlar yalnızca erkeğin zıttı anlamına gelmeyecek ve kendi içlerinde hiçkimsenin tamamlayıcısı ve sınırı olarak değil yalnızca dişil bir insanın yaşamının ve gerçeğinin anlamı olarak ifade bulacaklar…”
-Rainer M. Rilke
2021 yılında halen kadınların tamamen bağımsız ve öznel varlıklar olarak kabulü sağlanamamışken, görünüşe göre Rilke bunu kavramış ve fikirlerini zamanının çok ötesinde bir dille aktarabilmiştir.
“Sanma ki ben burada hayal kırıklıklarından ötürü acı çekiyorum, tersine. Bütün beklediklerimi, kötü bile olsa gerçek için kolayca feda edişime bazen şaşırıyorum.”
-Rainer M. Rilke, Malte Laurids Brigge’nin Notları
Çok-kültürlülüğü kutsayan şair, dönemindeki her siyasi hareketten uzak durmuş ve sadece kendi yaratma dürtüsünün gerçeğiyle ilgilenmiştir.
“Seviyorum özümün karanlık saatlerini
O saatlerde derinleşir duyularım…”
-Rainer M. Rilke
Gittikçe büyüyüp her şeyi içine alan
daireler gibi yaşamaktayım hayatımı.”
Rilke
Ay, karanlık:)
Sahi neydi insanı, insandan koparan? Esaretin en büyüğü değil miydi ufukta görülmeyen o engin deniz? Sen deniz, o deniz, ya biz..? İdeolojilerde bencillik; ben olma hırsı, asırlardır insanlığı adım adım çöküşe götüren kör bir düğüm olduğu gibi, insanın karanlığıdır aslında. Ve karanlık olan ise ideolojilerin getirdiği değerler değil! Eksik yanlarının kabul edilmeyişidir. Ve cehalet: sadece okumamak değil bu karanlığın içinde anlamamanın ve bencilliğin pençesinde kalmak, kaybolmak ve kaybetmektir de ayrıca. İşte körü körüne inanmak “yobazlık.” Bu sadece din için geçerli değil her ne inancı olursa olsun körü körüne bağlılık, beraberinde saygıdan yoksun bir topluluğun oluşmasına neden olur. Asırlardır insanın insandan kopuşunun başlıca sebebi de bu bağımlılıktır. Hiç farketmeden kendi inancımızı savunacağız ve haklı çakacağız ve inancımızı “ben” savaşına dönüştürürken karşımızdaki insana ( birbirimize) çizgiyi aşıp nasıl da sınırlarını ihlal ettiğimizi hiç umursamayız. Ve bu yarış maalesef hiçbir kazananı olmadan kayıplarla sonuçlanır.
Her zaman savunduğum bir şey var; saygıyla yapılan her şey müsbet sonuçlar verir. Her ne düşünceye sahip olursanız olun, herkesin düşüncesine önem veren saygılı bir mizacınız olsun. Çünkü bu duruş ancak yeterli olgunluğa erişmiş birey olmayı başarmış insanlarda mevcuttur. Bunun için öncelikle “öz saygı” kazanılmıştır ki başkalarına da saygı gösterilebilsin.
Ata kızı