Kültür Sanat Edebiyat Şiir

kendime not sizce ne demek, kendime not size neyi çağrıştırıyor?

kendime not terimi Nagehan Nigah tarafından tarihinde eklendi

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Meryem'in İsa aleyhisselâm'a hamile kalışı anlatılırken, 'Biz ona ruhumuzdan nefh ettik (üfledik) ...' (66/12) buyrulduğu için, İsa aleyhisselâm 'Ruhullah' olarak anılır...

    İsa 'Ruhullah' yani Allah'ın Ruh'undan, Allah'ın sıfat ve esmasından veya Ruh-u ilâhî'den anlamında... Aslında bu anlamıyla 'Ruhullah' herkeste mevcuttur... Adem aleyhisselâm'ın yaratılmasından söz edilirken Allah meleklerine 'Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secde edin.' (38/72) şeklinde buyurur... Bu anlamda Ruhullah her insanda vardır... Yani Hz. İsa’nın sahip olduğu ruh ile Mehmet'in veya Ali’nin sahip olduğu ruh arasında temelde fark yoktur... Çünkü Ruh Tek'tir ve her yaratılanın hayatiyeti O Tek Ruh'tandır...

    Ancak Cenab–ı Hak, bunu, Hz. Meryem’e vasıtasız (babası olmadan) nefha etti (üfledi, yani bilinç boyutundan / meleki boyuttan geleni madde aleminde açığa çıkardı) . Vasıta beşer bir baba değil, bir meleki kuvvetti, ki O Cebrail isimli elçi melekti... Melek, salt bilincin kuvveleriyle varolan anlamındadır... Melekler, Allah'a ait kuvvelerin saf bir biçimde bulunduğu, sadece Allah emri ile hiç bir irade koymaksızın güçlerini kullanmak üzere yaratılmışlardır... Bu sebeple melekler doğrudan katışıksız Allah elçisidir...

    Mutasavvıflara göre Cebrail isimiyle yaratılan meleğin hayatiyet kaynağı Ruh-ül Kuds'tür (Kudsi Ruh / Kutsal Ruh) . Ruh-ül Kuds de Evrensel Ruh olan Ruh-u Âzam'dandır... Ruh-u Âzam'da potansiyel olarak bulunan bilincin kuvveleri, hayatiyeti, galaktik yapılarda açığa çıkınca Ruh-ül Kuds ismini alır...

    Bunun holografik evren gerçeğine göre de, yıldız sistemlerindeki hayatiyet de galaksidekinin bir mikro örneğidir... Yani yıldız sistemleri de böyle tek bir hayatiyet kaynağından gelir ve O Ruh'un mikro modelidir, yani Ruh-ül Kuds'tür bir anlamda... İşte bizlerde bulunan hayatiyet, yani ruh'un kaynağı da aynıdır... Bu anlamda hepimiz aynı, Tek Ruh'tan hayatiyetimizi aldık...

    Ancak bilince ait kuvveleri taşıyan bu hayatiyet / ruh, size veya bana babalarımız vasıtasıyla geldi... Yani sperm hücresiyle... Yani bizdeki beşeriyet anamızdan, melekiyet babamızdandır...

    Ruh, sperm hücresinin potansiyelindeki hayatiyettir (Allah sıfat ve esmasından kaynaklanan hayatiyet / bilinç) , ki o da cenin 120. güne eriştiğinde aktive edilir...

    Vasıtalı veya vasıtasız olması arasındaki fark da şudur... Melekle gelende hiç bir irade bulunmaz, saf olarak Allah'ın emriyle gelendir... Baba vasıtasıyla gelende ise, durum başkadır... Baba o spermi anneye yollarken bir beşeri düşünce taşıyordu... O spermi kendi beşeri düşüncesiyle yada başka bir ifadeyle birim nefsinden kaynaklanan düşünceyle, tabiatının arzusunu da katarak anneye verdi... Aradaki fark budur düşünceme göre...

    Bu fark, İsa aleyhisselâm'ın da tüm beşer gibi yaratılmış bir mahluk ve bizim gibi beşer olduğu gerçeğini değiştirmese de, O'na bazı ayrıcalıklı özellikler vermiştir... Bizlerin babalarından sperm yoluyla gelen ruh (hayatiyet) , babalarımızın bedeninde madde aleminin (süfli boyutların) enerjilerinden ve babanın bilincinin saf olmayışından etkilendi...

    İsa aleyhisselâm'ın ki ise bir melek vasıtasıyla doğrudan Allah'tan idi... Bu sebeple madde alemine ait kuvvelerden etkilenmedi, olabildiğince saftı... Bu sebeple Allah sıfat ve esmalarından oluşan hayatiyet / ruh, İsâ aleyhisselâm'da tüm saflığıyla açığa çıktı... Bu sebeple daha beşikteyken konuştu; çamurdan yaptığı kuşa üflediğinde, o suret hayat buldu; amayı ve abraşı şifaya kavuşturdu; ölüyü diriltti... Bu konuyu biraz daha açalım...

    Bizlerde babadan ve anadan gelen bir biçimde beşeriyet ağır basarken, İsa'daki beşeriyet (madde aleminin hatırasını taşıyan hayatiyet / bilinç) sadece anasındandı... Bu sebeple O'nun varlığında meleki yan (Ruh-ül Kuds) bizlerdekinden daha ağır basıyordu... Meleki yan ise, bir anlamda bilinç boyutunun özellikleri daha ağır basıyor anlamına gelir... Ya da saf olarak bilincin kuvveleriyle yaşıyor anlamında...

    İşte bu sebeple hayalinde oluşturduğu suretlere kolaylıkla hayat verip, madde alemine getirebiliyordu... Saf bilincin kuvveleriyle yaşayan, hikmet aleminde değil de kudret aleminde yaşıyor gibidir... O tıpkı cennet yaşamında olduğu gibi, hayal ettiği surete hayat verebilir... Her birimiz için cennet yaşamı da böyle olacaktır... Çünkü madde beden tabiatının oluşturduğu beşeriyet o boyutta olmayacaktır...

    Bu durum İsa için doğuştan olmasına rağmen, eğer herhangi bir kişide beşeri yan, birim nefs ve madde alemine ait bedenin tabiatının baskın özellikleri zayıflar ve meleki yanı kuvvetlenirse, o kişide de tıpkı İsa'nın varlığında ağır basan meleki özellikler ağır basar, yani bilincin kuvveleriyle yaşamaya başlar... Yani ölmeden önce de bu durumu yaşayabilir ehlinin dediğine göre...

    Tasavvufta bu duruma, kişiye özel 'İsa'nın inişiyle kopan kıyamet' denir... Başka bir anlatımla, bir kişinin nefsi birimsellikten kurtulup, o kişide beden tabiatının getirdiği baskın özellikler kontrol altına alınırsa, tasavvufi terimle, o kişinin İsa'sı inmiştir...

    Eğer seyreden seyreden gizli ikiliğine dair varlık vehmi de tamamen kalkarsa, kıyameti kopmuştur... (İsa bir süre yeryüzünde / bedende yaşar, kıyamet sonra kopar) Yani o kişi beden tabiatının kontrolünde değildir, hattâ sonunda kıyametin kopuşuyla varlık olduğuna dair vehim dahi kalkar ve tamamen mutlak BEN'e ait bilincin kuvveleriyle yaşamaya başlar artık...

    Yine tasavvufi olarak kişinin deccalinin çıkması da şudur: Kişi hakikat ilmini aldığında varlığının ilahi kaynağını öğrenir, yani kendindeki ilahi kuvvelerin varlığının farkına varır... Fakat müşahadesi eksiktir... Çünkü enfüsi müşahadesini tamamlamış, ama afâki müşahadesi eksik kalmıştır...

    Yani kendindeki ilahi kuvveleri farketmiş, ama diğer yaratılanlarda da varolan bu gerçeği farkedememiştir... Sadece kendinde müşahade edip farkına vardığı bu gerçeği hazmedemez ve kendini seyrettiği alemin rabbı, efendisi zannetmeye başlar... Bu sebeple hiç bir kural tanımaz, hiç bir yükümlülük kabul etmez ve dilediği gibi yaşamaya başlar... Bu yaşam da kişinin beşeri yanını daha da güçlendirir... Yani kişideki madde beden tabiatı ve birim nefs baskısı tamamen kontrolden çıkar ve bu şekilde yaşamaya başlar...

    Diğer bir anlamda, kişinin meleki yanı zayıflar ve bilincin kuvveleriyle yaşamdan büsbütün uzaklaşır... Eğer bu haldeyken, Allah'ın lutfu erişir de afâki müşahadesini de tamamlarsa, kurtulur... Tasavvufi anlayışla o kişinin İsa'sı inince deccali ölür...

    Yukarıda anlattığımız tasavvufi açıdan nefs deccali konusuydu...

    Bir de bildiğimiz anlamda Deccal var biliyorsunuz... Yukarıda anlattığımıza benzer bir durum vardır Deccal'de de...

    Deccal, Allah'ın lutfu erişmemiş ve öylece zannı (gerçekle alakası olmayan inanışı) içinde kalmış bir kişi olacak...

    Allah hidayet ve lütfunun ona erişmemesindeki en büyük etken ise, Deccal'in körlüğüdür... Deccal'i körleştiren ise, kendisinde doğuştan esma terkibinde ağırlıklı olarak bulunan kudrettir...

    Yani kudreti oluşturan isimler Deccal'in terkibi yapısında ağırlıklı olarak bulunduğu için, çok büyük kerametler gösterebilecektir... Fakat bu kerametler, İsa'daki gibi meleki yanın ağır basmasından ve dolayısıyla bilincin kuvveleriyle yaşamasından kaynaklanmaz...

    Sadece doğuştan kudreti oluşturan esmaların, yapısında daha ağırlıklı olmasından kaynaklanır... Hepimizin esma (mânâ) terkibi bulunur ve bu terkipte bazı esmalar (mânâlar) daha ağırlıklıdır... Deccal'deki büyük güç ve kudreti bu mânâlar oluşturur, meleki yanın kuvvetli olması değil...

    Fakat o, bu gücün kaynağını ilmi yeterli olmadığı için kavrayamaz; çünkü basireti kördür, ki Deccal'in sağ gözü kör olması basireti gör, ilmi yetersiz, kavrayışı eksik anlamındadır... Bunu biraz daha açalım...

    Deccal kendindeki kudretin meleki yanın ağır basmasından değil de doğuştan, terkibi yanından geldiğini anlayamaz... İlmi de halini görmeye yetmediği için, bu gücün verdiği üstünlük hissiyle nefsi iyice kabarır ve hakikati görmekten büsbütün perdelenir...

    Deccal'in sağ gözünün körlüğü basiretinin körlüğüne de işaret eder, ama ondaki bu basiret körlüğüne sebep de kendindeki bu esma kaynaklı büyük güçtür bir bakıma...

    Bu öyle büyük bir güçtür, ki perde olmaktan çıkmıştır... Çünkü perde çekilip ortadan kalkar, ama ondaki bu büyük kudret gerçeği görmesine perde değil bir engeldir... Çünkü bir beşer doğuştan böylesi güçlerle yaşarken kendisiyle ilgili gerçeği görmesi imkânsızdır... Hiç bir arınma süreci yaşamadan bu güçlere kavuşan birine kimse de yardım edemez artık...

    İşte bu sebeple, bu üstün gücün oluşturduğu zan, bir gün kalkacak bir perde değil, ebedi bir engeldir, körlüktür... Bu sebeple Deccal kendini rab zannetmeye başlar ve herkesi kendine tapmaya çağırır... Veya kimine ben İsa Mesih'im der, kimine Mehdi'yim der, kimine de İlah olduğunu iddia eder...

    Herkesin kafasındaki kutsal kabulüne bir şekilde yerleşmeye çalışır... İlmi yeterli olmayıp bu gerçekleri farkedemeyenler de ona inanır...

    Oysa birim nefsi ve tabiatı oldukça ağır basan birinin meleki boyuttan nasibi olmayacağını bilen biri onun kerametlerine de, kutsallık ve ilahlık iddiasına da aldanmaz...

    Ayrıca ilmi olan yine bilir, ki bir kişide İsa gibi meleki yanı ağır bassa dahi (Allah'a ait sıfat ve esmayla, yani bilincin kuvveleriyle yaşasa dahi) hiç kimse alemlerin rabbi Allah olamaz, çünkü Allah alemlerden Gani'dir... Alemde her ne var ise, O'nun yarattığı bir mahluktur ancak...

    Deccal'i sadece İsa aleyhisselâm'ın öldürecek olmasının sebebi de, yukarıda anlattığımız gibi, O'nun yapısındaki bu ağırlıklı meleki özelliklere bağlı kudrettir... Bilincin kuvvelerinden olan kudret bu kadar saf bir biçimde, yeryüzündeki beşer arasında sadece Meryem oğlu İsa'da açığa çıkmıştır...

    Sadece anadan aldığı beşeri özellikler zayıf kaldığı için, O ilahi kuvvelerle yaşamıştır aramızdayken...

    O'ndaki kudret, bilinç boyutundan (sıfat boyutundan) kaynaklandığı için, Deccal'den çok daha üstün ve güçlüdür... Bu sebeple Deccal'i de sadece O öldürebilecektir... Enbiyadan bir başkası değil de İsa olmasının sebebi de budur...

    Yani İsa'daki beşeriyetin, meleki özelliklerinin yanında zayıf kalmasına bağlı olarak açığa çıkan kudret dolayısıyladır... Keza O'nun semaya refh edilişi ve tekrar madde boyutuna inecek olması da, bu ilahi kuvvelerle yaratılmasından kaynaklanır ehlinin dediğine göre...

    İlâhi evrensel senaryoda bu olayla bizlere anlatılan ve idrak etmemiz istenen gerçek de yukarıda anlattıklarımın tümüdür düşünceme göre...

    Yoksa hiç bir olay sebepsiz meydana gelmez... Bu sebeple umarım konuyu tam manasıyla idrak edebiliriz... Umarım yeryüzünün en büyük fitnesi olan Deccal'den Allah'ın lutfuyla korunabiliriz... Ve yine umarım nefs deccali çıkanlara Allah ruhundan üfler de (İsa iner de) kurtulur...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    ...

    228 kişi taşıyan uçak saatlerdir aranıyor ama bulunamıyor...

    Brezilya'nın Rio de Janeiro jentinden Paris'e gitmek üzere havalanan Airbus A-330 tipi yolcu uçağı önce radardan kayboldu ve kalkışından 3 buçuk saat sonra da bağlantı tamamıyla kesildi...

    Paris'e inmesi beklenen uçakla bağlantının, Brezilya'nın kuzeydoğusundaki Fernando de Noronha adası yakınlarında kesildiği bildirildi...

    ...

    Bugüne dek pek çok konser veren 37 yaşındaki Necipoğlu, çok sayıda burs ve ödül sahibi idi...

    Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı bölümünde öğretim görevlisi olan Fatma Ceren Necipoğlu, konser vermek için gittiği Brezilya'dan dönüyordu...

    ...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Battle of Djerba

    9-14.5.1560

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Alfonso VI of Castile takes Toledo, Spain back from the Moors and invites French knights to settle the central plateau of Spain...

    25.5.1085

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Yasha

    [Japanese] A vampire-bat from Japanese mythology... It is believed that it is the spirit of a woman whose anger lowered her status in rebirth...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Abd-al Latif was well aware of the value of ancient monuments and praised Muslim rulers for preserving and protecting pre-Islamic artifacts and monuments... He noted that the preservation of antiquities presented a number of benefits for Muslims:

    * Monuments are useful historical evidence for chronologies

    * They furnish evidence for Holy Scriptures, since the Qur'an mentions them and their people

    * They are reminders of human endurance and fate

    * They show, to a degree, the politics and history of ancestors, the richness of their sciences, and the genius of their thought...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    4973 - Şâbi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anhâ'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 'Temimu'd-Dâri hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccâl'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzâm kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın)

    'Sen necisin, neyin nesisin? ' dediler. O cevap verdi:

    'Ben cessâseyim! '

    'Cessase nedir? ' denildi.

    'Ey cemaat! Şu manastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır! ' dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.

    'Vah sana! Kimsin sen? ' dedik.

    'Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin! ' dedi. Arkadaşlarım:

    'Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. 'Vah sana, nesin sen' dedik.

    'Ben cessâseyim! ' dedi. Biz: 'Cessase de ne? ' dedik.

    'Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır! ' dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk' dedik. Adam:

    'Bana Beysân hurmalığından haber verin! ' dedi. Biz:

    'Onun neyinden haber soruyorsun? ' dedik.

    'Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu? ' dedi.

    'Evet! ' dedik.

    'Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır! ' dedi.

    'Bana Taberiye gölünden haber verin! ' dedi.

    'Onun nesinden haber istiyorsun? ' dedik.

    'Onun suyunun çekilmesi yakındır! ' dedi.

    'Bana Zuğer gözesinden haber verin! ' dedi.

    'Sen onun neyinden haber istiyorsun? ' dedik.

    'Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır? ' dedi.

    'Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar! ' dedik.

    'Ümmilerin peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı? ' dedi.

    'O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti' dedik.

    'Araplar O'nunla mukâtele etti mi? ' dedi. Biz:

    'Evet! ' dedik.

    'Onlara karşı ne yaptı? ' dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize :)

    'Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccâl'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur! ' dedi.' Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çubuğuyla minbere dürterek:

    'Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi? ' buyurdular. Halk da: 'Evet! ' diye karşılık verdi. bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

    'Temimi'd-Dâri'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccâl'dan) Mekke ve Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındandır. Evet o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir! ' buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti.'


    Müslim, Fiten 119, (2942): Ebu Davud, Melahim 15, (4325, 4326): Tirmizi, Fiten 66, (2254) .



    4812 - Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

    'Her ümmetin mecusileri vardır. Bu ümmetin mecusileri 'kader yoktur! ' diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazır bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal'e ilhak etmek Allah üzerine bir haktır.'

    Ebu Davud, Sünnet 17, (4692) .



    5998 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

    'İleride genç bir grup ortaya çıkacak. Bunlar Kur'ân'ı okuyacaklar, ancak, okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek. Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır.'

    İbnu Ömer der ki: 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: 'Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır' ibaresini yirmi kereden fazla işittim.'

    (İbnu Ömer, Resûlullah'tan işittiği sözleri şöyle tamamladı :) 'Nihayet bu cemaatin sürdürdüğü hile ve aldatma esnasında Deccal çıkacaktır.'

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - The name reflects an old legend that the spiny branches were used to make the crown of thorns placed on Christ's head before his crucifixion...

  • Limonî Erz
    Limonî Erz

    artık yetinmesini öğren gönül!

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Nedir bu çektiğim senden,
    gönül derdin hiç bitmiyor.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    'All About Eve' (1950)

    Joseph L. Mankiewicz

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Comet Halley is visible from Earth...

    20.4.1910

  • Limonî Erz
    Limonî Erz

    Daha çok çalışacağım, annemin sözünden çıkmayacağım(yalan) , hayattan daha fazlasını alacağım.

  • Mine Uzel
    Mine Uzel

    bosver

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Robert Schuman presents his proposal on the creation of an organized Europe, indispensable to the maintenance of peaceful relations... This proposal, known as the 'Schuman declaration', is considered to be the beginning of the creation of what is now the European Union...

    9.5.1950

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Mark 1 Class Motor Minesweeper...

    - The Irish millionaire and former MP Thomas Loel Guinness bought Calypso in 1950 and leased her to Cousteau for a symbolic one franc a year...

    - Jacques-Yves Cousteau died on 25 June 1997...

    - On 30 November 2004 it was reported Calypso had been sold by Loel Guinness, to Carnival Cruise Lines for the symbolic sum of one Euro... Carnival stated they intended to give the vessel a 1.3 million dollar (1 million euro) restoration, and then likely moor her in the Bahamas as a museum ship...

    - GWAR wrote a song entitled Je M'Appelle J.Cousteau, which was featured on their album Hell-O, originally released in 1988...

    ...

    - Calypso Ezili...

    - Calypso was well-versed in the religion and practice of voodoo... She often used voodoo drums, potions, and charms... Calypso used mind control, resurrection, and poisons...

    ...

    - Calypso is a moon of Saturn... It was discovered in 1980... In 1983 it was officially named after Calypso of Greek mythology... It is also designated as Saturn XIV or Tethys C.

  • Eren Erensoy
    Eren Erensoy

    Kendine iyi bak :-)

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Hundred Years' War: Battle of Castillon: The French under Jean Bureau defeat the English under the Earl of Shrewsbury, who is killed in the battle in Gascony...

    17.7.1453

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    36°8′ N 5°21′ W

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Schumann

    Carnaval op.9

    rec: 1923, 1928, 1953

    Alfred Cortot

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - In 1950 an earthquake shook the city causing the destruction of more than a third of the city's constructions...

    - Cusco was found in 2006 to be the spot on Earth with the highest ultraviolet light level...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - The Steadicam tracking shot of 'Bruce Willis' entering the World Trade Center lasts for 4 minutes and 50 seconds...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Although never shot, the film’s original ending has Maizie stabbing Phroso to death while he sleeps in his hut...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    - Filmed in Atlanta attorney Ed Garland's 15,000 square foot mansion... The house also was used for portions of 'Driving Miss Daisy' (1989)

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Publication of 'The Well of Loneliness' by Radclyffe Hall...

    27.7.1928

  • Ley Yam
    Ley Yam

    kalbinin yolundan çıkma,çünki bunca yıl öğretti ki akıl kalbe yetişmeye çalışıyor ama nafile...kalp hep önde...

    peki bu denklemde 'ruh' nerde..onun yeri neresi?

  • Dulcinea
    Dulcinea

    hala kendimi bırakıp da gideceğim bir yer bulamadım..aramaya devam..

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Orhan Veli, 1950 sonbaharında, bir haftalığına geldiği Ankara'da, 10 Kasım 1950 gecesinde, yolda, onarım için kazılmış bir çukura kafa üstü düşerek yaralandı... İstanbul'a döndükten sonra, bir arkadaşının evindeyken, durumu birdenbire kötüleştiği için kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    The element oxygen is discovered for the third (and last) time...

    1.8.1774

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Tollund Man is found...

    6.5.1950